Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26ŞUBAT1993CUMA
12 DIZI
Cıımhııriyet'inilamve bir üzüııtü
Çok öfkelenen Hoca Efendi
onu sınıftan çıkarmak isterse
de, Vehdedeoğlu çıkmaz, o
çıkargider. Hemen "Dine.
Kuran'a küfretmek, öğretmene
karşı gelmek" suçlanndan
okuldan 'müebbet olarak tard'
yaru büsbütün kovulmasını
isteyen bir rapor yazar,.Müdür
Ali Canip Bey'e verir. Ünlü
yazıncımız (edebiyatçımız) Ali
Canip Bev, işin içınde bir
bityenıği olduğunu sezer,
Velidedeoğlu'na yalnızca
"öğretmene karşı gelmek
suçundan dört ızinsiz" cezası
vererek sonucu öğrencısı lehine
çözümler. Böylece yaşam boyu
sürecek bir üzüntünün
oluşmasını önler.
• Başka bir olay olmadan
Trabzon Usesi'ru bitıren
Velidedeoğlu, Meclıs'teıkinci
kez göreve başlamadan önce
İstanbul'a gıtmek ister.
Trabzon'dan Samsun"a gecer,
Osmanlı hükümetinin
karasulanmızda yolcu taşıma
hakkını armağan ettiğı.
Fransı/lann 'Friiı' vapuruyla
İstanbul'a gelır. tstanbul'da ilk
görmek istediği, ünlü 'Caddei
Kebirden (İstıklal Caddesi).
Adalar'dan. Boğaz'dan önce
halkın 'Bolgur Palas' adını
taktığı vapıdır.
1915-1919yıllanarasında
Yozgat Sultanısi'ndeyken adını
duyduğu bu yapıyı çok merak
etmektedir. Öğrenciler, açlığını
içine bastıran Anadohı
halkının üretükleri buğdaylann
çuvalçuval savaş ortağımız
Aimanlara gönderildiğini
bilmektedir. Okulun
laboratuvar nitehğindeki doğa
bilimleri derslığınde,
Almanya'dan gönderilen bu
bilimlerle ilgilı bırçok tablo,
renk renk grafık. bir sürü araç
gereç karşısında oyalanarak,
başka bir dünyaya dalan
öğrenciler, halkın o büyük
özverisini, bir bakıma gerekli
gibı görürler.
Ama İstanbul'da, işgalcilerle
işbirliğı yapıp. halka
dağuılacak bulguru ele
geçırerek karaborsada satan,
bu karaparayla da o zamana
göre böyle gösterişli binalar
yaptıranlara karşı öğrenciler
kin ve nefretledoluydular. İşte
'Btrigur Paias'ı bu gibilenn bir
sımgesi olarak algılayan 18
yaşmdaki Hıfzı Veldet,
H 1 F Z
r ^
1 V E L D E T
V E L İ D E D E O Ğ L U
88YILINSEVİNÇLERİ,
HÜZÜNLERİ
MERİÇ VELİDEDEOĞLU
• Başka bir olay olmadan Trabzon Lisesi'ni bitiren Velidedeoğlu,
Meclis'te ikinci kez göreve başlamadan önce İstanbul'a gitmek ister.
Trabzon'dan Samsun'a geçer, Osmanlı hükümetinin karasulanmızda
yolcu taşıma hakkını armağan ettiği, Fransızlann 'Friji' vapuruyla
istanbul'a gelir.
• Dışan çıkınca top sesleri duyar, koşarak soluk soluğa Meclis'e ulaşır.
Ne var ki oturum dağılmaktadır, oysa cumhuriyet ilan edilmiş, Mustafa
Kemal Paşa oybirliğiyle cumhurbaşkanı seçiJmiştir. Genç Hıfzı Veldet
bu coşkulu anın ancak son dakikalanna yetişebilmiştir.
Trakya'da Lefeci Köyü'ndeki alayda emir eri Selim ik (1942)
İstanbul'a vanr varmaz bu
yapıyı gider görür. Ne var ki
yıllar sonra Velidedeoğlu, bu
mütareke devn bulgurcu'lannın
ılk önceçocuklanrnn. sonra
torunlanrun, devlet
yönetıminin en üst düzeylerine
ulaşma ve menfaat sağlama
çabalan karşısında. bu küçük
saraycığı yapanlara haksızlık
ettiğıni belırtecektir.
•Oteyandankimi
üzüntülerini de Velidedeoğlu
kendı yaratmaktadır. örneğin,
Meclis'te uzun uzun
tartışmalan yapılan 'Yerii
Kumaş Kuilanma ZorunJuğu
Yasası'nı içten dcsteklemekte.
tasanda yeralan: "Büyük
Millet Meclisi üyeleriyle, tnitün
hükümet memurlan ve
görev lileri,jandarma, belediye
başkan ve üyeleny le, Genel
Meclis üyeleri, okuliann kadın
veerkek öğretmenler ve yatılı
okul öğrencilen yerlı kumaştan
elbise giymek zorundadırlar"
bıçimindeki vaptınmının
uygulanmasını yürekten
ıstemektedir.
Tasan. Meclıs'tetartışılırken
kimi mılletvekillerinin yerli
dokumanm kaba saba
olduğunu söylemelerine de
adamakıllı içerlemiştir. Ama
bırgün kendini rahatlatacak
birçözüm bulur. Yerli
kumaştan bir takım elbise
diktirir. Terzı. gıysıyi genç Hıfzı
TeRfefîh üstünde pek güzel
1928'de
Ankara
Hukuk
Fakülte-
si'ni
bitiren
•Hıfzı
İlhan"
Avnıpa'-
yagide-
bilrnek
için kefil
olacak
birini
arar.
Çünkü
Adalet
Bakanlığı
bunu
koşul
olarak
öne
stirer.
duracak biçimde hazırlar.
Böylece kendisini hem çok şık
görmekte. hem de yasaya karşı
gelen milletvekillerine
yanıldıklannı karutlama
olanağı elde ettiğine
inanmaktadır. Tek olumsuz
yön, her sabah pantolonu
ütülemezorunJuğudur. Nevar
ki, kısa bir süre sonra ona da bir
çare bulur. Pantolon geceleri
yatağın altına düzgün bir
biçimde yaünlır, böylece birkaç
gün süreyle ütülemeden
giyilebilır. Vehdedeoğlu bu
giysiyic bîr fotoğraf çekömıeyı
de unutmaz.
•Şimdi sözüedilecek durum
büyük bir şanssızlıktan
kaynaklanır. Vehdedeoğlu'nda
öflceye varacak bir uzüntüye
neden olan bu olay, tarihsel bir
sevince zamarunda
yetışememekten doğar.
29 Ekim 11923 günü öğleden
sonra amiri Velidedeoğlu'nu
daha önce Meclis'ten
gönderildiği halde kayboldugu
anlaşılan çok önemli bir
yazışma hakkında bilgi almak
için, İçişleri Bakanlığı'na
gönderir. Arama ışi uzun sürer.
Sonunda yaaşma bulunur.
Dışan çıkınca top sesleri duyar.
koşarak soluk soluğa Meclis'e
ulaşır. Ne var ki oturum
dağılmaktadır, oysa
cumhuriyet ilan edilmiş,
Mustafa Kemal Paşa
oybirliğiyle cumhurbaşkanı
secilmiştir. Genç Hıfzı Veldet
bu coşkulu anın ancak son
dakikalanna yetişebilmiştir.
Velidedeoğlu bu anısını
anlatırken o günkü üzüntüsünü
hep aynı yoğunlukta yaşar ve
bunu: "'O gün Meclis'te,
cumhuriyet ilan edileceğini
daha önceden bilseydim, dünya
yıkılsa ve beni görevimden
alacaklannı bilsem, yine isyan
eder, oradan aynlmazdım"
diyerek belirtirdi.
• Ne varki, 1928yılında bir
başka içburukluğu kapıda
beklemektedır. O yıl Ankara
Hukuk Fakültesı'ni bitiren
Hıfzı İlhan (o aralar bu adı da
kullanmaktadır), yurtdışına
öğrenci göndermek için
devletçe açılan bir sınava gırer.
Sınav başanlı geçer, dahası,
birinci olmuştur, yüreğini
büyük bir sevinç kaplar. Ama
kısa bir süre sonra bu sevinç,
içini dağlayan bir acıya
dönüşecektir. Çünkü smavı
açan Adalet Bakanlığı,
yurtdışından dönüşte,
bakanüğın göstereceği yerde
çalışmadığı takdırde, harcadığı
paranın ıki katını gen
ödeyeceğıne dair noterden
onaylanmış bir belge ve bir de
kefil istemektedir.
Velidedeoğlu bu durumu
dostluk kurduğu
milletvekillerinden Necip Ali
Bey'e açar. Necip Ali hemen
kabul eder imzalarsa da geçerlı
sayılmaz. Çünkü bakanlık kefil
olacak kışinin Ankara Ticaret
Odası'na kayıtlı tüccar olma
koşulunuarar.
Sürecek
BİR CUMHURİYET SANATÇISI
E O İ A M U V A H H I T
GÖKHAN AKÇURA
'Ayvthnayaüşendiğhnden18yü
-4-
Bedia Muvahhit, sahnede ve
toplumda kitlcler arasında ya-
şamaktadır. Ama Muvahhit'in
ölümünden ben. aslında oğlu
Sinâ ile birlikte yalnızlık icinde-
dir. Bu nedenle Şehir Tiyatro-
su'nda besteci ve piyanist ola-
rak calışan Avusturyalı Frede-
rich voo Statzer'in evlenme tek-
lifıni kabul eder. Bu evliliğin
kısa öyküsünü yıllar sonra şöy-
le anlatır:
" Ferdi Statzer'le 1933'te ev-
lendim. Ferdi çok iyi insandı,
bana karşı da daıma nazik ve iyı
davrandı. Ama bir türlü anlaşa-
madık, iki ayn memleketin in-
sanlanydık. Görüşlerimiz. dü-
şüncelenmiz farklıydı. '18 yıl
nıye beraber oturdunuz?" diye-
ceksiniz; ben de bilmiyorum
doğrusu. Galiba aynlmaya
üsendim. Beraber yaşamanın
verdiğı kolayhktan kopmak zor
geldi. Yalnız yapamam diye
korktuıruoysapekâlâdaoluyor-
muş..."//
EUi ydı aşan bir sahne
yaşamı
Bedia Muvahhit 1923 yılında
başlayan sahne yaşamını ellı yılı
aşkın bir süre başanyla sürdür-
müştür. 1950 yılında yapılan
"Sahnede 25"ijıci Yıh" kutla-
malan sırasında yayınlanan
Türk Tiyatrosu Dergisi özel
Sayısında yer alan yazılarda,
sanat yaşamının bu dönemi
hakkında toplu bilgiler buluyo-
Bedia Muvahhit'in çocuklıtğu.
ruz. Örneğin Halit Fahri Ozan-
soy, Bedia Muvahhit'in oyun-
culuğu hakkında şunlan yazı-
yor: 'Bedia yalnız dramda de-
ğil,komedilerde,hattâbu kome-
dilerin tipik Rum ve Ermeni
1923'de İstanbuPda "Othello" piyesiyle Desdemona roiünde.
taklidi rollerinde de emsalsiz bir
sanatkârdır. İtiraf ederim kı
onun, en ince psikolojik eserler-
den en buf komedilere geçi-
şindeki bu şaşılacak ıstihale
kudretıne karşı, bir müellif ola-
rak da bir münekkıd olarak da
her zaman hayretler içinde
kalmışımdır. Öyle bir sanatkâr
ki filan piyeste bizi bütün benh-
ğımizden sarsarak ağlatır ve
eünlerce tesiri altında bıralu-
rken, bir başka piyeste neşe ve
kahkahanın en ince nüanslarla
en ileri saflanna kadar sürükle-
mesini biliyor. Bu kudret nedir?
Bu kudret ondakı zekâ, espri,
kendine ve muhitıne karşı
beslediği çoşkun hayat sevgisi
ve bütün bu Tann vergilerini
taçlandıran yüksek sanatıdır.
Bir sanat ki ta içten geliyor, çok
dermlerden fışkıran gür. taşkın
ve taşkınlığı nispetınde bir te-
zadın mucizesi berrak bir pınar
gibi."/2
Vâiâ Nureddin de Bedıa'nın
asıl vasfı'nı şöyle anlaür: "Sah-
nenin muhtelif şubelerinde
kimseden geri kalmayıp, bil-
hassa mizah unsurunun
kanştığı kısımlarda eşsiz, me-
nendsiz bir artist olduğunu gös-
terdi.
Esasen hususi hayatında da
-hatta en of denecek zamanlar-
da- mizacındaki kuvvetle kal-
bur üstüne cıkmasını bilirdi.
Bu yaman hasletine güvene-
rek meslcğinin güçlüklerini dai-
ma yendi; fena yaalmış, fena
tercüme veya adapte edilmiş pi-
yesleri oynarken bile adiliğe
düşmeyip. bir kolaymı buldu,
sıynldı ışin içinden. zekâsıyla.
zevkiyle, kültürüyle. görgüsüv-
le, fıtri zarafetiyle çıkmanın yo-
lunu buldu.
Garphlann "dame". bizlerin
"hanımefendi" dediğjmiz paye-
sini muhafaza ederek, Bedia,
milletçe iftihar edeceğimiz bir
sanat kadınıdır."72
1973 yılı Bedia Muvahhit için
özel bir anîam taşımaktadır.
Çünkü Cumhuriyetin eUinci yılı
aynı zamanda Bedia Muvah-
hit'in sahneye çıkışının da elhn-
ciyıbdır.
Sürecek
BEDİA MUVAHHİT ANEKDOTLARI
• Sahnedeki Bedia ile
gerçek Bedia
Tepebaşf nda yanan Komedi Tiyatrosu'nda bir
oyundan sonra, sahne elbiselerimi çıkardım,
makyajımı sildim, üzerime pardösüy ü aldım.
Tam dışan çıkarken, treümend Behzat Bey;
'Bedia nereyegidıyorsun?'dedı.
Ve elimden çekip sahneye götürdü, perdeyi
aralayarak: Bak koltukta bir seyırci kalmış.
Daha çıkmamış. Senin ne hakkın var. onun
seyrettiği oyundaki Bedia'nın hayalini yıkıp,
ondan önce tiyatroyu terk etmeye?'
Ve o günden sonra, her zaman tiyatroyu bütün
seyircilerden sonra terk ettim.
• Bedia'nın miyopluğu
Atatürk sanatçılan ağırladığı sofrasında,
Bedia Hanım'a takılmak ıstemiş.
- Şu Bedia Muvahhit iyi boştur, güçlü
sanatçıdır, zeki hanımdır ama, bir kusunı vardır.
biraz miyoptur. Herkes bu başlangıcın ardından
ne gelecek diye beklerken, Atatürk, Bedia
Hanım'm o zaman cvli olduğu Macar asıllı
piyanist Ferdi Statzer'i kastederek şöyle devam
etmiş:
- Evet miyop olmasa, çevresindeki bunca
yakışıklı Türk erkeklerinden birini seçer. onunla
evlenirdi. Bedia Hanım, hıç lafın altında kalır
mı?Atatürk'ün sevgisi ve müsamahasından da
cesarct alarak şöyle cevap vcrmiş:
- Paşam siz bize Macarlar Türktür dediniz. Biz
de ona inandık. Biz sizin valancınızız...
ANKARA ANKA
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Cehennem Dağlanm İzlerken
Avusturyalı besteci Mahler'in 3. Senfonisi'ni dinledik
geçen hafta. Ankara'da ilk kez seslendiriliyor. Kimi kişi-
ler yadırgadı, böylesine büyük bir yapıtın CSO salonun-
da çalınmasını eleştirdiler, Mahler'e saygısızlık diye
yorumladtlar. Kimi müzikseverler de olayı kutladı. Bu
güzel senfoniyi daha geç kalmadan dinlemenin mutlulu-
ğunu duydular Müzik dünyasının büyük yapıtlarının da
konser programlarında yer alması için ilk adımı atmak
gerekiyor elbet.
İlk adım hayli başanlı doğrusu. CSO orkestrasını yü-
rekli girişimi nedeniyle ben de kutlamak isterim. Konser
boyunca Polonyalı şef Jarozovvski kan ter içinde kaldı,
kravatını çıkarıp yakasını açtı, salon Fin hamamına ben-
zedi ama sonunda herkes mutlu. Başkentimiz çağdaş
bir konser salonuna kavuşuncaya kadar kaçmılmaz
olaylar bunlar, severek katlanıyoruz. Mahler'in en uzun
senfonisi bu, 95 dakika sürüyor. Ama dakikalar çabuk
geçiyor. Okurlarım anımsar, yaz aylarında sık sık Ida'-
dan, Sarıkız'ın yaşadığı Kazdağı ndan söz ederim bu
köşede. Eski, güngörmüş bir dost diye düşünürüm Ida'-
yı. Onunla konuşur, dertleşirim. Mahler'in senfonısini
dınlerken Ida'yı çok özledim yine. Besteci Cehennem
Dağlan'nın dık kayalarıyla söyleşerek başlıyor yapıtına.
Viyana Operası'nda uzun yıllar birlikte çalıştığı yakın
dostu Bruno VValter'e de şöyle diyor bir gün: Dağlara
bakmıyorum artık, onları besteledim!
3. Senfoni'ye müzikal kozmoloji diyenler var. Doğanın
gizemini anlatıyor Mahler. Dağlarla konuşuyor, çiçek-
lerle, ormanda hayvanlarla, sonra insana yöneliyor.
Insan sesı de çalgılara ekleniyor bu bolümde. Mahler
altoyu seçiyor insan sesinde. Biz mezzo-soprano
Horska'yı dinledik. Cengiz özkök'ün kemanıyla iyi bu-
luştular. Güzel çınladılar gönüllerimizde. Sonra kadın
ve çocuk sesleriyle sürüyor senfoni, besteci meleklerte
konuşuyor. Kültür Bakanlığı çoksesli korolarını dinle-
mek güzel bir olay. Insan sesınin yüceliğini hissettik
yeniden. iyi bir eğitimle vardığı düzeyi. Kimi zaman çok
üzülüyorum, bu koroları dinlemek olanağı az buluyor
müzikseverier. Koro konserlerinin çoğalmasını diliyo-
rum. Belki abartıyorum ama insan sesinin değişik renk-
leri arasında bir uyum bir demokrasi dersi gibi etkili
bence. Koro kuramayanlar, ortak bir ses duyuramayan-
lar, uzlaşmaz davranışlarıyla dikiliyor karşımıza!
Senfoni sevgiyle sona eriyor. Sevgiyle söyleşerek,
geleceğe bir pencere açarak, umut ışığı parlatarak.
Dünyaya güzel bir pencereyi sanatçılar açıyor çoğu
zaman, karanlıkta bir umut ışığını da onlar parlatıyor.
Mahler'in senfonisini şu günlerde dinlemek ilginç bir
rastlantı doğrusu. Penceremız kapalı ve dumahlı, say-
damlıktan söz ediliyor ama kimi olaylar giderek bulutia-
nıyor. örneğin insan sesınin yüceliğini, bir yazann yüre-
ğini simgeleyen Uğur Mumcu olayı aydınlanamıyor bir
türlü. Ipuçlarından söz ediliyordu, günler geçiyor, ipler
koptu mu diye kuşkuya düşüyor insan. Cezaevlerinden
kaçanlar, hastanelerden kaçanlar... Havada bir ekşilik
var sözün kısası. Hava kirlenmesi de tehlikeli boyutları
aşmış bulunuyor. Muğla kaynaklı haberleri okurken do-
ğadan utanıyor insan. Dağlardan, ormandan, zehir so-
luyarak sağlığını yitir'enlerden, kirli bir dünyaya doğan
bebeklerden utanıyor. Geçen akşam Sağlık Bakanı bir
yemek verdi basın-yayın kuruluşlarına. Sağlık refor-
muyia ilgili hazırlıkları anlattı. Çizdiği tablo çok uyarıcı,
ölüm ve yaşam arasında kılpayı bir toplum, çanlar çalı-
yor, tehlike vurgulanıyor, çanları susturmak için köklü
önlemler gerekiyor.. Oysa bir devlet bakanı da sağlık,
eğitim, çevre sorunlarına öncelik vererek sosyal değil
sosyalist devlet olacağız diyor.. DYP-SHP koalisyonu
belli bir uzlaşmayla oluştu ama uzlaşmanın doğrultu-
sunda eğriltiler beliriyor. Oysa demokrasinin işlerliği
açısından doğrultusundan şaşmamak gerekiyor. Yalnız
hükümeti oluşturan kanatlara değil, tüm demokratik ku-
ruluşlara, özellikle basına, TV'ye önemli görevler düşü-
yor. Bu görevlerin yerine getirildiğini rahatlıkla söyleye-
bilir miyiz acaba'' Söyleyebilseydik sevgili ölülerimiz
mezarlarındadaha rahat uyurlardı kuşkusuz.
• • •
Konser akşamından beri vakit buldukça Mahler'in
senfonisini dinliyorum.
Cehennem Dağlan'nın dik kayalarını yansıtan müziği
sevgili ölülerimizi de diriltiyor karşımda. Aydın bir sava-
şın senfonisini seslendiriyor onlar. CSO'nun nefesli çal-
gıları hayli güçsüz ama sevgili ölülerin soluğu toprağın
ötesinden de duyuluyor. İşte cehennem dağlarının dik
kayalarına benzeyen Hıfzı Veldet Velidedeoğlu. Dağları
çok sever, doruklarda dolaşmaktan hoşlanırdı. Mahler'-
in müziğiyle bütünleşiyor hayalimde. ödünsüz bir yaşa-
mın savaşını simgeliyor, kaç kuşağın ufkunda parlattığı
umut ışığını. Sevgili Bahriye Uçok'u görüyorum yanın-
da, laiklik ilkesinin yürekli bir savunucusu, güzel bir
Cumhuriyet kızı. Sonra Muammer Aksoy. Sayın Velide-
deoğlu ile bir fotoğrafı yayımlandı gazetemizde. Hıfzı
Hoca ve öğrencisi sonsuzluk yolunda da buluştular şim-
di. Kimbilir neler konuşuyorlar, ne haberler bekliyorlar
bizden? Ya sevgili Uğur Mumcu, ışığının aydınlattığı yol-
da buluşanların sesini, soluğunu duymuş olmalı. Göz-
lüklerinin arkasmda gözleri nasıl parlıyor, nasıl gülüm-
süyor kimbilir!
O da bizden haber bekliyor kuşkusuz. O haberi vere-
mezsek gecelerimiz uzar, uykularımız bölünür, biz de
rahat uyuyamayız değil mi?
BULMACA
1 2 3 4SOLDANSAĞA:
1/ Abbas Sayar'ın bir ro-
manı. 2/ Satrançta bir
değerlendirme ve klas-
man sistemi... Arabozu-
culuk. 3/ Sezon... Olum-
suzluk belirten bir
önek.4/ Paylama. azarla-
ma... Güney Amerika'da
yaban hayvanlannı ya-
kalamak için kullanılan
kement. 5/ Mısır'ın Os-
manlı topraklanna katıl-
masını sağlayan savaş. 6/
İki tarla arasındaki sı-
nır... Utanma. 7/ Rey... Saydam
tabaka üzenne çekilen pozitıf fo-
toğraf... Bir soru ekı. 8/ Zayıf, et-
siz... Sevinçli. neşeli. 9/ İki direkli
ve yelkenli bir gemi.
YLKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Yavuz Özkan'ın bir filmi. 2/
Mesaj... Uçurum. 3/Yurdumuzun
Göller Yöresi'nde bir göl. 4/ Son
mahkûm Rudolf Hess'in 1987'de
olümüyle boş kaldığı ıçın yıkılan,
Nazi savaş suçlulannın kapatıldığı
ünlü hapishane. 5/ Fiyaka. caka... Kalıtım. 6/ Yedi Uyuriar'dan
(Ashâb-ı KehO biri. 7/ Sahip... Avuçiçi... Birgöstermesıfaü.8/
Herhangi bir konuda verilen bilgi. 9/ Eski Çin felsefesinde evre-
nin bırliğini yapan düzen ilkesi... Verdi'nin ünlü bır operası.
TEMSİLt VE KÂTILIMCI
DEMOKRASİNİN KÖKENİ
Doç. Dr. Sami Selçnk
20.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbut
ödemeli göndcrflmeı.
-Aynaroz Kadısı"nda Hazım ve Halide Pişkin ile birlikte. (1937-38)