Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 ARALIK1993 CUMARTESİ
12 DIZIYAZI
-3-
Ertesi sabah kahvaltı bile etmeden toparlandık.
Eşeklen semerle>ip yükleri bağlamak güç harca-
tan bir işti ve çoğunİuk yüklerin dengesızliğı fark
edilip en az bir kere daha sökülüp yeniden bağlan-
ması gerekiyordu. Herkes çok yorgundu.
Bir saatlik bir yürüyüşle aştığımız darboğazdan
görûlebilen kırmızı damlan Eynif ovasının yeşili-
ne gömülü Baştar köyüne boş mıdelerle bakarken
gölgelik bir kahvehanede bir bardak çay ve daha
neler hayal ediyorduk.
Köy meydanında bir değil, birkaç kahve vardı,
ama önünden ilk geçtıklerimızden gelen cesaret
kıncı gülüşmeler yüzünden ancak en sonuncusun-
da durabıldık.
Dümdüz ovadaki tarlalanna aralannda bisik-
letle giden gençlerin bulunduğu bu modern görü-
nümlü köylülerin yabancı turist olmadığımıza
göre. neden böyle bir işe kalkıştığımızı kavrayabıl-
meleri epey güç oldu.
SeyirBk 'yolcular'
B
u arada oturduğumuz asmaaltı kahve ma-
sasının etrafında Emınönü"nde çığırlkan bir
ışportacının toplayabileceği buyüklükte bir
meraklı halkası oluşmuştu.
öncekı günden kalan yufka ekmeklerimizle
kahvaltı ederken bir yandan da önümüzdeki yolla
ilgili tarifler aldık Rüzgar esmedıkçe aşın sıcak
olan havaya rağmen hevesle yola koyulduk, tarif-
lere göre güzel manzarah ve bol gölgelı çeşmeler ve
asıl Eymf Han bıa beklıyordu.
Gerçekten de ovadan güneye çıkan boğaza
yakın belirsız karalülar biz yaklaştıkça şekillendi
ve Eynif han karşımıza dikıldi. Bir zamanlar yol-
cular için taşıdığı anlamı kaybetmiş olabilirdi.
ama aslen kervanlar ve yolcular içın dınlenme yer-
leriydiler.
Ozergın'ın kataloğuna göre Seydışehir - Alanya
kervanyolu üzenndeki hanlar sırasında; t) Orta-
payam, 2) Ebü'l Hasan (Bulhasan), 3) Burma, 4)
attapayam,
Bulhasan,
Burma, Beldibi
ya da Kargı
olabilir
rastladığımız
yıkıntılann
adlan... Yada
EynifHan;
duvarlan
yıkılmış,
tonozlan ayakta
ve sökülüp
çalınmış
kitabesinin yeri,
yerli yerinde!
Hepsi
dağbaşlannda,
artık geçip
konaklamayacak
kervanlan bekler
gibi...Butarihsel
yapılarla
ilgilenecek bir
'mercf ya da
"yetkili* yok rau
diye merak ediyor
insan. Evleri >ar bizim e>lere benzemez...İpek Yolu üstündeki tarih'evler
de bugiinkülere benzemeyenierden. Ama, yannlan benzeyebilir!
Hepsi birer taş yığını... Kitabeleri çalınmış, süslemeleri kınlmış... Salt adlan kalmış belleklerde
YolcuözleryitikhanlarMut-Beh (Beldibi) ve Kargı hanlan olarak sap-
tanmıştı. Haritada Eynif olarak adlandınlan bu
han katalogdaki Burma han olmalıydı. Şımdi
çökmüş olan boydan boya uzanan tonozlardan
geriye kalan beşik kemerler belkı de Burma adının
kaynağıycj^ Yapı etrafını çeviren kalın duvarda
bırakjlan üçgen gözetleme çıkıntılan ıle savunma-
ya önem verilen erken dönemin ribatlannı andın-
yordu.
Selçuklu hanlan iki kullanımlı müstahkem
yapılardı; savaş zamanı askeri kışla ve cephanelik
ama aslen kervanlar ve yolcular içi dinlenme yerle-
riydiler.
Birbırinden yaklaşık bir günlük seyahat me-
safesinde bulunurlardı Sunduklan hizmet açı-
sından farklılık gösterebilirlerdı.
Sultanlann kurdurduğu büyük hanlarda at ve
deve ahırlan, yolcular için rahat mekanlar, cami
ve hamam olurdu. Baalannda hekim okur yazar-
lar için kitaplık. diğerleri için satranç bile bulun-
durulurdu. Mütevaa boyutlu hanlarda sadece
yiyecek vebannak sağlanırdı. Küçük veyabüyük
olsun tüm hanlar ücretsızdi. Her seyyah kim olur-
sa olsun üç güne dek misafır sayılır ve yedirilip
banndınlırdı.
bile halimiz kalmamıştı.
Zaten yanımızdaki su>un tümü bir matarayı
bile doldurmuyordu. Gece çıkan sert rüzgarda
kuru dere vatağı boyu yükselen titrekkavaklar
uğuldadı durdu.
Öğle vaktı ortava anıden beklenmedık ziyaret-
çılerçıktı: Yörede'kılerin "deli an", '"sivri" dediği
anya benzer m sinekler! O mevsimde yaylalann
serinlığjnde bannamayan bu saldırgan yaratıklar.
bundan sonra gezı bıtene dek pcşimizdcn ayn-
lmadı Sıneklerin kaçırdığı keyfimiz Üç Irmak'ta
kalan Sırtköylü ormancı Ahmet Kuru ile yaptı-
ğımız muhabbetle yerine geldi. Bir yandan gide-
ceğimiz yollan tarif ederken, bir yandan da geceyi
orada geçırmemiz ıçm ısrar edip. "Yahu siz rezil
olmuşsunuz, siz havattan bu kadar mı bczdıniz!
Ben bu memleketin adamı olduğum hakic sizin
gittiğiniz yolu gitsem bir gün yerimden kalka-
mam" diyc söyleniyordu. fçten ılgısine ve kavak
gölgeliğınde akan gür dereye rağmen oylarna so-
nucu devam etmeye karar \erdik.
Kısa siire sonra karşımıza çıkan Tol Han bizı
çok sevindırdı.Fakat han. çalınmış kitabesi ve vi-
ran iç avlusuyla büy ük bir haksızlığa uğramış bıri
gıbı boynu bükük, yanından akan Mersin deresi-
Hanlar göcmüş, göcmüş de geriye kala kala 'kemerleri' kalmış. Onlar da kıraç toprakta birer
ayrık otu gibi! Aralannda oturup resim çektirmekle tarihin geri gelmesini dilemek aynı şey...
Birbirine kavuşan dağlar
B
izim misafirliğımız o kadar süremedi ne ya-
zık kı. "Biz yürüdükçe. ovanın iki yanında-
ki dağlar sağlı sollu yanaşıyordu Sonunda
iki yandaki dağlann arasında sıkışan ova Karaka-
ya boğazı denen yerde boğazlandı.
Ötesı "Akyol" adını alıyordu. Gerçekten de o yol
o kadar aktı ki göz altcı ışığı göz açtırmıyordu" dı-
yor Halik.ırnas Balıkçısı Aganta Bunna Burina-
La'da.
Buraya dek devamlı alçalan bir eğimle ideal bir
bisiklet rotası olan yolumuz artık ürmanışa geci-
yordu. Başlar'da güzelliği methedılen ve Akdeniz'i
görebileceğimiz söylenen Kesikbeli üzerinden Bel-
dibi hanına doğru geçiş yapacaktık.
Suyla birlikte akan zamanı gövdelerinde birik-
tirmışçesine kalın belli çınarlann altı da Bahaed-
din Çeşmesi ılk zorlu tırmanma etabı sonrası mü-
kemmel bır soluklanma yenydi.
Eşek ters yatıyor...
F
akat işler umduğumuz gibi gitmeyecekti.
En tepeye çıkıp yol dü/lcndiğınde köylüler-
ce hiç uyanlmadığımızdan hemen mey-
danlıktakı eskı mezarlığın yanından sağa aynlan
belirsız yolu fark etmedik.
Taze çimlerin üzerinde yer alan bu eski me-
zarlığın kendisı ıle ılgılenip ana yoldan yürümeyi
sürdürdük; oysa aynlan yol, Demirkapı üzerin-
den bizi Beldibi'ne indirecek geçışti.
Epey sonra yön olarak hatalı devam ettiğimizi
ve coktan güneye dönmemiz gerektiğini anladık!
O sırada varlığını eski haritamızda göremediğımiz
yeni açılmış bir orman yolunda olduğumuzu bil-
miyorduk. Doğru yol aynmı olması gerektiğini
düşünerek taşlık bır patikaya gırdik.
Havanın kararmasına iki saat kalmıştı.
Yüksek iki tepenin yamaçlan arasındaki yank
boyunca oluşturulmuş çöküntü kayalıklar arası-
nda ilerleyen zorlu bir patikaya dalmıştık.
Sağa sola kıvnmlar atan dımdık ve yer yer çök-
müş bir merdıven gibıydi. Zaman zaman ancak
bir kışinin yürüyebileceği darlıkta bır kenan uçu-
rum patikada Balkız kendıliğinden en rahat geçiş-
leri bulurken, Badem'ın kayahklan aşarken arka
ayaklan dolanıyor veya kayıyordu.
Daracık geçişlerde sağa sola sahnan yüklen her
an dengelerinı bozup aşağı uçma tehlikesi ile yü-
rürlerken bazen gözlenmızi yummak zorunda
kalıyorduk Geri dönmek imkansızdı dik vadinin
sonu ise gelmek bilmıyordu.
Çobanlara ait bannak kalıntılannın oldugu ilk
düzlük karşımıza çıkana dek yürüdük. Yan ka-
ranlıkta hemen çadırlar kuruldu. Sıcakta on saat-
lik yüriiyüşten sonra değil yemek yapmak yiyecek
Tepelere tırmamrken, yolu y itirdiğimizin ayrımına bile varamıyoruz... Oysa, ne zahmetlerle tırmanmıştık o ka> alık yokuşu...
ne dalıp gitmişti sanki. Kimseyle konuşmak iste-
miyor, geçmışini anlatmıyordu. Biz de üsteleme-
dik. Issız kızılçam ormanı içinden Avason'a doğru
devam ettık.
Son gün ormanı çınlatan bülbül seslenne
uyandık. Fakat aynlık hüznüne sıneklerin Balkız'ı
soktuğu kötü halin üzüntüsü eklenınce haarlıklar
sessiz bir gerginlik ıçinde tamamlandı.
Sıcakta buram buram kokulan yükselen defne
koruluğu içinden yürüyerek, ezan seslerinin
yankılandığı Avason (Yeni Yaylaalan) köyüne
girdık. Gırdik ki karşımıza Almanca "cafe" ta-
belalan çıktı. Turkçe anlamadığı sanılanlara gös-
terilen can sıkıcı ve saygısız ilgi tarzı ile bizı karşıla-
yan girişımci kahveciden yakamızı sıyınp kendi-
mizı caminin karşısındaki boş kahveye attık.
Tunzmin geleneksel toplum değerlenmız üze-
rindeki yıpratıcı etkisıni bir kez daha görmek, hele
böyle beklenmedik bır anda görmek bizı uzmüştü.
Manavgat'a bir saat yoldakı Avason'a tunst-
lerin nıye geldiğıni köylüler de pek bılemıyordu.
ancak '"dağ havası" için olabileceğini düşünüyor-
lardı.
Bunu, cumadan çıkıp teker teker kahveyı dol-
duran yaşlılardan önce bızimle ilgılcnen şakacı
gençlerden dınledik.
Bizim 'rentacarlar'
O
nlar "rentacar mı?" diyerek menşeini merak
ededursun, bizse eşeklerimizin sonunun ne
olacağını endişeyle merak edıvorduk. Ba-
dem ve Balkız'a uygun biryerbulmalıydık.
Namazdan sonra camı yaranna başlatılan açık
arttırma dev am ediyordu. Binleri yan şaka "ıhale-
ye" katmamızı önerdi; ama eşeklere 50 bın liradan
fazla veren çıkacağı tahmm edilmiyordu.
Tam o sırada koltuk değneğine yaslanarak ge-
len temiz yıizlü yaşlı bır köylü Badem ve Balkız'la
ilgilenip "Bunlar aç" deyince birden gözlenmız
parladı. Kalabalık kahvede bir sandaheye ılışip
bizi izlemeye koyulan bu dayının kımliğinı ve
eşeklere bakmak için olanağı olup olmadığını sor-
duk kahvecıye sessizden.
Sonra içimizden birı kalkıp. "Abdullah Dayı,
gelir gelmez eşeklenn halinden anladın. Hem biz
de seni sevdik bu eşekleri sanj verelım Bınni öne
kattın mı öbüru de onu ızler hiç dert çıkarmazlar"
diyebaşlayan kısa bır sövlev çektıkıen sonra, gözü
kapalı dostlanmızı devrettık
Altı gündür uzak durduğumuz ""medeniyet'"e.
Side'ye doğru bizı zahmetsizce taşıyan SOnc'nin
tozlu camlanndan gende bıraktığımız yemyeşil
dağlara bakarken hcpımızın yüzunde başaran-
lann gulümsemesı vardı Henüz İilanbul'a, büro-
lanmızda bizı bekleycn ma>dlanmıza dönmeden
şimdıdcn doğavı özlemeve başlamıştık bile...
İpek Yolu'na. bunca vıl sonra avak basmış ol-
mak bizi mutlandırmıştı. Kımbılır, bir gün olur
tümünü katetme olanağını da bulabilirdik
BİTİ'İ
İLAN
T.C.
İZMİR 9. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞl'NDEN
E.No: 1991/322
K.No: 1993/806
Davaa Mehmet Kocabaş vekili tarafından davalı Yaşar Kocabaş
aleyhine açılan boşanma davasının yaptlan duruşması sonunda; Af-
yon ilı, Sultandağı üçesı, Karakışla, cılt: 017 01, sayfa: 65. kütuk: 15'-
te nüfusa kayıüı Mehmet Kocabaş ıle Yasar Kocabaş'ın MK'nın 134
ve 150. maddelen gereğınce boşanmalanna, 29 4.1991 tanhinden iti-
barcn davalı kadın ıçın takdir edilen ayhk 300.000.- TL. tedbır nafa-
kasının hükûm kesinleşinceye kadar devamına ve davacıdan ahnarak
davalı kadına verilmesine, davacı tarafından yapılan 242.000 - TL
mahkeme masrafı ve 100.000.- TL. vekalet ücretinin davalıdan ahnıp
davacıya verilmesine, bakıyeli 11.300.- TL. haran davalıdan alınma-
sına, davaa vekılının yûzüne karşı davahnın yokluğunda temyizı
kabil olmak üzere venlen karar yenne kaim olmak üzere ilan olunur.
Basın: 48767
İLAN
RİZE ASLtYE CEZA HÂKİMLİĞİ'NDEN
EsasNo: 1992/659
Karar No: 1993/323
Sanık: Aü Nihat Kutsal-Mehmet ve Zehra'dan olma, 10.08.1929
doğumlu, Trabzon ilı merkez mahallesı nüfusuna kayıllı.
Suç: Hırsızlık
Suçtarihi: 28.10.1992
Karar tarihi: 14.7.1993
Uygulanan kanun maddesi: TCK 492/7,62,523,81/2,40. madde-
len.
Sonuç olarak verilen ceza: 9 ay 10 gün hapis cezası.
Yukanda hüküm özeti ve açık kımliği yazılı sanık Aü Nihat Kutsal
hakkında yokluğunda verilen karar, sanık tum aramalara rağmen
bulunup tcblığ edılemedığınden 7201 sayıh Tebbgat Kanunu'nun 28
ve takip eden maddelen gereğınce ılanen teblığine,
Karann ilan tarihınden ıtıbaren 15 gün sonra kesinleşnu; sayılaca-
ö ve ilan masratlanran sanıktan abnacağı ılanen teblığ olunur.
~ 1 4 7 1
" 3
Basın: 48722
İLAN
T.C.
FATİH 1. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1993-214
Davaa Ayşe Al vekili tarafından davalı Eyüp Sultan Al aleyhine
açılan boşanma davasında:
Davahnın Düovası, Mimarsinan Mah. Gebze adresine tebligat ya-
pılamamış ve zabıta manfetı ile de yeni adresinın tespiti mümkün
olamamış, bu suretle davalı Eyüp Sultan AJ'a dava dilekçesinin ila-
nen tebliğine, yargılamamn 27.12.1993 günü saat 9.30'da yapıbnası-
na karar verilmiş bulunulduğundan muhatabın bizzat mahkememız-
de hazır bulunması veya kendısinı kanuni bır vekıl ile temsil ettirmesi,
gelmedıği takdırde HUMK'nın 213,2 maddesi gereğınce gıvabında
devam olunacağı dava dilekçesinin tebüği yerine kaim olmak üzere
ilan olunur. 23.11 1993
Basın: 12423
POLTTIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Pendikli Eski Tüfek...
Ankara Belediye Başkanı Ali Dinçer, yıllar sonrası bir
gün ismail Gülgeç'le bana Ankara Kalesi'ni gezdirir-
ken, "Buralan guzel lokantalar, meyhanelerle donata-
cağız" demişti.
! Işte yıllar sonrası buralar (kale) olmuş, donanmıştı.
Geçende Ankara'ya gittiğimde arkadaşlar beni Kaleye
götürdüler. Birkaç eski Ankara evinden bozma meyha-
ne var; daha gelişeceğe benziyor. Görkemli "Vaşing-
ton" var, onu da sonraya bıraktık. Bir gidişimizde görü-
rüz Tepeden kentin ışıkları pırıl pırıl görünüyordu. Hava
biraz soğukçaydı, meyhane serin . Köşedekı pencere
yan açık kalmış, cereyan yapıyor. Haberımiz olmadan
"şifayı" kapmışız.
İstanbul'dan Ankara'ya Galatasaray'ın (0-0) galibiye-
tıni goturmüştük, (0-0) galibiyet nasıl olursa onu .. Şimdi
de Ankara'dan uşütmeyı (grıbı, nezleyi soğuk algınlığı-
nı) getırıyoruz. Bu öyle bır üşütme ki içınde devlet, millet,
Meclis, hükümet, sıyasal partiler, Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay, Danıştay, Sayıştay. hepsi var.
Başkentten döner dönmez yatağa duştük, yorgan dö-
şekyatıyoruz...
Zırrrrr, telefon çalıyor (gece) Patriyot Hayati'nin oğlu
Kadri, babasının öldüğünu haber veriyor. Doktorun,
Yerinden kımıldarsan sen gidersin!" demesi üzerine
yerimızden kımıldayamıyoruz. Yatağa çakıldık, kaldık..
CahHSıtkı'nın "Cenazemizyerdekalmasmdostlar"de-
dıği gibi cenaze yerde kalmıyor. Eşi Dürnev'e, oğlu
Kadri'ye başsağhğı dilerim...
Eski tüfeklerden nam-ı dığer Hayati Tüzün, nam-ı asir
Patriyot Hayati meclis-ârâ bir sohbet adamıydı. Bulun-
duğu yer gönenir, sofrası şenlenirdi. Hünerli elleriyle bir
meze cambazıydı.
Meyhaneye gelırken mezeciden aldığı en seçkin me-
zelerle sofrayı donatırdı. Eksilmeye başladı mı yedekten
takviyeederdı.
Unutulmaz Yakup Günleri vardır
Böyle bir geceyi Atilla Dorsay şöyle anlatır:
"Bu arada mezeler gelip giderdi: Patlıcan salatası,
midyepilakisi, beyin salatası, çirozsalatası (şimdi varsa
bul), sıcaklar boy gösterirdı: Mucver, kıymalı muska bö-
rekleri, ciğer tava... Bir ızgara daha.. karides ızgarası..
Sofranın en güzel sıcaklarından peynirlı patlıcana sıra
gelirdi. Bu mezeyi, buradaki sofralara, içerken sohbeti-
ne doyum olmaz Patriyot Hayati oğretmişti. Daha once
böyle bir mezeden kimse haberdar değıldi. Bu, Patri-
yot'un yeni bir icadıydı. Oval, yahut küçuk küçük kesıl-
miş pathcanlarm uzerine Mihalıç peynirlerı dizerek, fırı-
na konur, bır güzel fırınlantr, ortaya sürulur, tadına
doyum olmazdı."
Patriyot Hayati, "1952de tutuklanan" 168'lerdendi.
1958de tutuklanmış, bir süre ıçerde yatmış, sonunda
çıkmıştı. Bundan ötürü eskı tüfeklerden olmuştu. Daha
sonra her hareketin ıçinde faşizme karşı direnenler ara-
sında bulunmuştu.
Yaşamını özgürlük, demokrasi, sosyalizme adamış
olan Hayati Tüzün, sol çevrelerde Patriyot Hayati diye
anılır, Potriyotdenılmesinden hoşlanırdı. Bir eski tüfekti
ama paslanmamıştı. Sovyet sosyalızmi göçse bile Patri-
yot bu yıkıntının altında kalmayanlardandı. Pendik'in bir
mezarlığında yatsa bile yalnız değıldir. Hani. kımıldasa,
kalksa; kalabalık çekildikten sonra birer tane parlatsak,
olur mu?
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Pankreastan salgıla- ^
nan ve kandakı serbest
şekenn sindmminde gö- 2
rev alan hormon. 2/ Bir «
soru eki... Bir cins kangu-
ru. 3/ Ressamlann boya- 4
lan üzerine dizerek fırça c
ıle kanştırdıklan levha...
Şarapkadehi.4/Kollann 6
gövdeye bağlandığı bö- ^
lüm... Yaşamsal sıvı. 5/
Bir sanat yapıtında işle- 8
nen konu... Dağ sırtlann- g
da davarlann yatınldığı
düz ve kuytu yer. 6/ Demir ırgaünı
geri çahşürarak gemi zincirini de-
nize verme. 7/ fienme. beddua...
Bilinç. 8/ Motorda sızdırmazhğı
sağlamak için kullanılan esnek
metal parca... Bir nota 9/ Japon li-
nk dramı... Pir Sultan Abdal'ın
doeum yeri olan köy.
YÜKARIDAN AŞÂĞIYA:
1/ Cinsel iktidarsızlık. 2/ Nijer'in
başkentı... Hayvanlara vurulan
damga. 3/ Soğuğun etkisiyle ya da
bir bükülme sonucunda bel bölgesınde birdenbire beliren ağn
4/ Sivrisineğe benzer bır böcek... Elektrik direnç birimi. 5/Is-
lamlıktan önce Kâbe'de duran üç puttan biri... Aktinyum ele-
mentinin sımgesi... Su. 6/ Vilayet... Hindu dininin en kutsal ve
en sevilen tannlanndan biri. 7/ Kısa saplı odun baltası. 8/ Halk
dilinde domatese verilen ad. 9/ Arap abecesinde bir harf... Ye-
mek dışmda yenilen yaş ya da kuruyemış gibi şeyler.
T.C.
FATİH 1. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1992M116
Davaa Nilgün Yeşilbayrak vekili tarafından davalı Sadetün
Yeşilbayrak aleyhine açılan boşanma davasında:
Hakimliğimizin 1992/1116esas 1993ı819kararsayılıvel5.I1.1993
günlü karan ile Istanbul Fatıh, Smanağa Mah cılt 062/14, sayfa 77,
kutük 988'de nüfusta kayıüı İsmail Hakkı ve Fatma kızı 5.7.1960 do-
ğumlu davaa Nilgün Yeşilbayrak ıle Mehmet ve Sakine oğlu 10 1.
1948 doğumlu davalı Sadetün Yeşılbayrak'ın M.K.'nın 134. maddesi
gereğınce boşanmalanna, istek de gözönünde bulundurularak takdi-
ren mü^lerek çocuk 28.4.1993 doğumlu Gamze'nın velayeünin dava-
a anneı^e tevdijne, davalı babanın bu çocuğunu hafta sonlan 15
günde bir ve dini ve milli bayramlann 2. günleri sabah saat 9'dan aynı
gün saat 17'ye kadar yanına alıp görüşmesıne, istenmediğinden dava-
a ve çocuk için nafaka, tazmınat takdırine yer olmadığına, 7.000.-
TL. bakiye haran davaadan alınıp Hazine'ye verilrnesine, davaanın
yapüğı masraflann uhdesınde bırakılmaana, davaa vekili için
650 000.- TL. ücreti vekalet takdırine daır kanun yollan aak olmak
üzere karar verilmiş olup, adresı tespıt edilemeyen davalı Sadetün
Yeşilbayrak'a tebligat yerine geçmek üzere ilan yolu ıle tebliğ olunur.
25.11.1993
Basın: 12412
TEBLİGATTIR
tstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi"nin Esas: 1981/48,
Karar: 1981/484 sayıh, 22.12.1981 günlü karan uyannca
10/9.7.1982 no'lu dosyamızla ilgili olarak idaremize
640.694.- TL. para cezası ödemeye yükümlü Mehmet Ata
oğlu Dürdane'den olma 1940 doğumlu Amasya ili Dere
Mah. H: 002/06, C: 510, S: 89'da nüfusa kayıtlı Güven Bil-
gili, kararda belirtilen adresinde bulunamadığından mez-
kür para cezası tahsil edilememektedir.
Tebligata esas olacak başkaca bir adresi bilinemedigin-
den, 7201 sayıh Tebligat Kanunu'nun 28. ve 29. maddeleri-
ne göre ilanen tebliğ olunur.
Basın: 48744