Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 ARALIK 1993 PERŞEMBE
IDAMDOSYASI
ÖnceAhmet sonra Kadiripegiderlerken başlan gökyüzünde, tebessümlüve vakurdular...
(
Trenbu akşammı kalkıyor?'
on gecelerini Ahmet resim yaparak, Kadir ise astsubaylarla tavla
oynayarak geçirmişti. O astsubaylar ve subay kadrosu, infaz
mahallinde yakamıza yapışülar, o iki tane pınl pınl insanı kurtarmamız
için yalvardılar. O kadar üzgündüler ki, bakamadılar, arkalannı döndüler.
YA Y1NA HAZIRLA YANLAR:
DENÎZ TEZTEL AYŞE YILDIRIM
EMİNE ALGAN
"Yargüama" mekanizmasının en "hızlı"
işledıği donemde. savunmasını yaptığı saru
klann "asüdığım" görmek, bir avukatın ya-
şamını nasıl etkıler... İdamın, ceza nıteliği ol-
madığına ınanan bir avukat, suçsuz olduğuna
inandığı müvekkilinin boynuna ip geçirildiği-
tıi bizzat nasıl izler... "Suçsuz" dediği kışilerin,
ipin ucunda sallandıktan sonra, doktor rapo-
ruyla "ölü olduğunun" belirlendiği tutanağı
hangı duygularla ımzalar...
Bunlann yanıtını, 12 Eylül dönemindeki
yargılama sonucu asılan Kadir Tandoğan ile
Ahmet Saner'in avukatı AK Rıza Dizdar şöyle
veriyor:
Ben, idam cezasının vahşetini yaşadım.
İdam cezasının vahşetiyle beraber idam ce-
zasının hiçbır zaman caydıncı bir ceza ol-
madığını da gözledim. İdama giden ınsan-
lann idamdan hıçbir zaman korkmadıklannı
da gördüm. Onlan benliğimın ta dennlikle-
rinde hissetlim, yaşadım. Türkiyede bir sürii
failı meçhul cinayetler var. yargısız katliamlar
var. Şimdı yenıden Türkiye'nin gündemınde
idamlan meşrulaştırmak isteyen çabalar var.
Idamlar, hiçbir zaman çözûm olmadı. Be-
nim, infaanda bulunduğum gençler eğer bu-
gün yargılanmış olsalardı idam cezası verilip
infaz edilmezdi. Yjne bu gençler, bugûne gel-
miş olsalardı FKÖ ıle İsrail'in imza atrruş ol-
duğu banş masasındaki toplantının sonucun-
dan dolayı asılmayabilirlerdi. Pek komik ge-
lecek ama tsrail ile Filistin arasındaki antide-
mokratik uygulamalan bir kere duruşma salo-
nunda protesto ettikleri için Asken Yargıtay
Genel Kurulu, Asken Daire'nin müebbeteçe-
virdiğı idam cezasmı yeniden gündeme getire-
rek bu çocuklan astı.
Asılacaklan gün yani 24 Haziran 1981'de
avukat arkadaşım Nebi Barias'la birlikte Ka-
dir ve Ahmet'ı ayarete gıttık. Her ikısının de
ses tonu, bakışlan, ınsancıl ve sevgi doluydu.
Birbirlenyle son gece görüştürülmemişlerdi.
tkisi de, "Lütfen, tren bu akşam mı kalkıyor,
bunu bilelim. Arkadaşlanmıza selam söyleyin.
Üzübneyin. Bizi bekletmesinler" dedi.
Ahmet resım yaparak. Kadir ise astsubay-
larla tavla oynayarak son gecesıni geçirmişti.
O astsubaylar ve subay kadrosu, biz avukat-
lann yakalarina infaz mahallinde yapışülar, o
iki tane pınl pınl insanı kurtarmamız için yal-
vardılar ve gözyaşlan döktüler. O kadar üz-
gündüler ki, bakamadılar, arkalannı döndü-
ler.
Olay yenne mısafır olarak getirildikleri
anons edildi. Zamanm sıkıyönetim komutanı
ve emniyet müdürii de bir ağaç arkasına gizle-
nerek izlediler infaa. Önce Ahmet sonra Ka-
dir ipe giderlerken başlan gökyüzünde, tebes-
sümlü ve vakurdular.
Hala ınsanlan asmak için çok can atan var-
sa, o infazlan seyrederken sükutu hayale uğ-
rar. Çünkü o infazlarda. suratlanna inen bir
tokat vardır.
Ahmet kürsüye çıkü, boynuna ip geçirildi.
Çingene cellat ıpi bağlayacağı yeri bulamadı.
Bunun üzenne Ahmet gülerek ve herkesin
gözünün içıne bakarak "Bunu sağlam tutun,
bir yerimi mi sakatlayacaksınız?" diye alay
ettı. Biz de kahkahalarla güldük. Sloganını
attı ve kendisı sandalyeye vurdu. Tekmelediği
sandalye albayın suratında patladı. O, kendi
ipini kendisı çekmiştı. Tam 17 dakika ipte tut-
tular. Üç kere omzunu çekti, ipte sabncaktaki
çocuk misali sahnırken gür bir şekilde "oM"
dediği duyuldu. Bu, hıçbirşeyın bıtmeyeceği-
nın, hayatın yeniden süreceğinin ilk sesiydi.
tdam korkulacak şey değil
• Sonra Kadir çıktı kürsüye. Kısa bir konuş-
ma yaptı ve beş kere "Katü oligarşin
diye
bağırdı. Ahmet'ın yaptığı gjbi en son olur al-
mak için benım gözlenmin ıçıne baktı. Başı-
mla onayladıktan sonra o da sandalyesıne
tekme attı.
İnfazdan sonra öldürülenler yere
yatınldığında arkadaşım saçlannı okşuyor-
du. Sabah ınfaz yerinden çıktığımızda ıse se-
vinçliydik, çocuklar gıbı... Çunkü onlar bıze
"Buradan çikrjğmızda sakm moralinizi bozuk
abah infaz yerinden çıktığımızda sevinçliydik, çocuklar gibi... Çünkü onlar
bize "Buradan çıktığınızda sakın moralinizi bozuk göstermeyin.
Korkmayın, bizi anlatacaksınız. Anlatırken de lütfen üzüntüyü bırakın"
demişlerdi. Onlar bir maça çıkmışlardı ve galip geldiler. Galibiyete de sevinilir...
verenlerden bir tanesi infaz sırasmda "Keşke h-
mon, portakal satsaydım da bu kararı vermesey-
dim" dedi. "Yermeseydin" dedım. O ısüfa etti,
diğer yargıç da istifa etti. Mahkeme albayı toz
oldu gitti, ceza isteyen savcı da bulunamadı, baş-
ka sava getınldi. O da o infazdan sonra önüne
gelen davalarda idam istemedi. hep 59. maddey-
le müebbet ıstedi diye sıkıyönetim tarafından
Sakarya'ya sürüldü: Ozdemir Şener. Nafiz Bay-
sal ise yüzbaşıyken kendisinı başka yere tayin et-
tirdi. O da istifa etü, şimdı galericüik yapıyor-
muş. lsmet Aytuğ da avukatlık yapıyor. Onlar
fecaatı yaşadılar. Iktidar gücüyle asıp kestikleri-
ni zannetüler ama astıklan keştiklerinin alunda
kendileri kahp mahvoldular. Ömürlerinin sonu-
na kadar mahvoldular. Biz birşey olmadık, biz
yaşıyoruz. Onlar ise yaşayan ölü. Ömürlerinin
sonuna kadar bu pisliğı temizleyemıyorlar. Niye
istifa ettiler, niçın emekliliklerini istediler, neden
gittiler? Bunlar hep soru.
İnfaz değil, yok etme
Düşünebiliyor musunuz, bır adama idam ce-
zası veren üç tane hakim, bir sava. Dosya, Yar-
gıtay'a, Savcdık'a, Meclis'egidıyor. Komisyonda
10-15 kişi var, komisyon kabul edip Genel Ku-
rul'a gönderiyor. Bu onayı verenler arasında ası-
lacak insanlan görenlerin sayısı en fazla 10.
Meclis'in gündemine geliyor. Ö gün parlamento
tamamen doluysa 300-400 milletvekili parmak
kaldırarak onaylıyor; "asunuz, kesunuz, infaz
edunuz" diye. Etti mi 350 kişi. Başbakanlığa.
Adalet Bakanlığı'na, Cumhurbaşkanlığı'na ve
onaydan çıkıyor. Ortalama 200 kişi, bir adamı
asmak için tamtam sesleriyle yürüyor. Işte bu da
cinayet değil mi?
Tanımadığm bir adamı 200 kişi asmaya uğra-
şıyorsun. Bu nasıl bir ceza? Bence bu idam ceza-
sının infazı bir ceza değil, yok ediştir. O zaman
cezanın ilkesi nerede? Ceza çekilir, mfaz edilir.
Bu infaz değil, yok etme. Birey, "Adam öldürdü,
adam öMürmenin cezası ölümdür" diye düşü-
nür. bırey intıkamcıdır Ama, devlet birey değil
kı. Devletin kalbı yoktur, devletın beyni vardır.
Bireyse subjektiftir. Devlet hisle yaşamaz. O za-
man şu ömekleri de veririz; gece uykuya daldığı
için 43 kişiyi öldüren şoför, akşam kansıyla kav-
ga eden ve eli tıtrediği için ameliyatta yanlış da-
man kesen doktor için neden insanlann aklına
asmak, kesmek, öldürmek gelmiyor? Trafık ka-
zasında bile "Ne yapalun kaza oldu" denilıyor
ve devlet cezayı paraya çevınyor. Beri taraftan
subjektif duygulan olmayan devlet. kasti adam
öldürmeyi bahane ederek (kaldı ki bazı dava-
lanmızda adam öldürmenin dışında da idam ce-
zalan var) idam cezalan venne hakkını kendin-
de görüyor. İşte devlet burada devletlikten
çıkıyor. Devlet burada açıkçası suç mekanız-
ması oluyor. Asmak, devletin suç işlemesi de-
mektir. Devlet suçlu oluyor, ıslah edeceğj yerde,
cezaevınde olan bir insan hakkında suçlu olu-
yor. Yok edince kendisı suç işlemiş oluyor. Pekı
devleti asacak mıyız?
göstenneyin. Korkmayın, bizi anlatacaksınız.
Anlatırken de lütfen üzüntüyü bırakın" demişler-
di.
Onlann bir maça çıktıklannı, galip geldikleri-
ni düşündük. Galıbiyete de sevınilır.
Sonra. Bakırköy Adliyesı'nde bir adam, "Be-
ni hatırladıntz mı" dıyerek yaruma geldi. İmam-
mış. "İnfazda beraberdik" dedi. Bu imamla Ka-
dir'in yanına gırebılmıştım, savcı engelledıği için
Ahmet'in yanına ıse gıremetnişüm. O gün yanı-
nda Türkçe-Arapça bır Kuran-ı Kerim vardı.
İmama "Şurayı okur musunuz" diyerek El-embı-
ya suresiru açmıştım. "Sizi ebedivete göndereo-
ler, zannetmesinler ki kendileri ebedi kalacaklar.
Elbet birgün onlar da gelecekler" şeklınde bir
cürnle. Kadir güldü.
İşte o imam, adliyede bana "O ne coşku, o ne
gûzellik, o nasıl bir ölüme koşma. Ben böyle bir
şey yaşamadnn" dedi ve mezara kapanmaya git-
ti. İmamın, oradaki insanlann duyduklan, ast-
subaylann, subaylann ağlamalan... Bunlar bir
bütün olduğu zaman şu çıkıyor ortaya: İdam hiç
korkulacak birşey değil. Ölümden öteye hiçbir-
şey yok. İdam, düşünceleri öldürmüyor. İşte biz
o gün düşünceleri öldürmediğini, sevgi bağını
hiç öldürmediğinı. insanlann birbirlerini daha
çok sevebileceğini, insanlann duygulannın daha
güzel olduğunu ve idamın hiçbır şekilde çözüm
olmadığını gördük.
İnfazdan sonra, önce tutanaklar tutuldu. imza
atıldı. İflas eden şirketler için beş nüsha tutunak
tutulur. Tutanaklan imzalarken "İnsan hayatı
iflas etti galiba, beş nüsha rutanak tutuluyor"
devince oradakıler kötü oldular zlaten karan
24 Haziran 1981'de asılan Kadir
Tandoğan'ın ailesine yazdığı son mektup:
....İnanın buyaşımdaölmeme değilsizleri
arkadagözüyaşhbıraktığuna üdUüyorum.
kolay değilbenımki bır anlık şey ya sizler ömür
boyunca içinizde bir burukluk bir acı
duyacaksmız isteğim beniaklmızagetirdikçe
aüenizden birferdinı ûzülmeden acı duymadan
anabibnenız beraberliğıtnızı kötüyanlarıyla
değildeiyiyanlartyta anabümeniz. Kolay değil
bilıyorum benidüşünürken dünyada tek oğlunu
Kadir 'ini \ iıirmiş bir kişi olarak değilsadece
bınlerce kişıden biri olarak düşünmeniziisterim
böyiesi belki bir teselli ama.
Bu mektup elinizegeçtiğinde ben ölmüş
olaeağım üzgün değilim cezaevlerinde ömür
boyusürüneceğime hem kendimi hem sizi
yıpratacağuna böyiesidaha iyioldu. Zaman
herşeyin üstünü örter belki tam anlamıyla
olrnasa bde büyük oranda örıer.
Meklubum baştan sona hûzün dolu ama bu
şarılaraltmdayazmak için aklımahiçbirşey
gelmiyorsizlerihüzneboğmak ıstemezdirn
mektubumu uzun tutamıyacağım hemyazacak
fazla birşey bulamıyorum hemdefazla hüzün ve
ayrüık kelimeleriiyi olrnasagerek. Bütün
akadaşlara komşulara. akrabalaraselam
ederim. Her zaman sizi canı kadar çok seven
Kadiriniz.
• •
ÖUim fetvasau
kendisiimzcıhuhOsmardı tarihinde. Şeyh Bedreddin, sıyasi nedenle idam
cezasına çarptınlanlardan. Simavna Kadısı oğlu Şeyh
Bedreddin olayı birçk özellikler taşıyor. Şeyh Bedreddin,
fıkıh ilminin en büyük büginlerinden bıri olarak kabul
ediliyordu. Özgür düşünceleri geliştikçe, İslami esaslardan
aynlıyor ve daha özgür birdünya görüşüne ulaşıyordu.
Ancak Bedreddın'in yorumlan çoğu kez resmi yonımlara
ters düşen. din sapkınlığı, zındıklık olarak niteleniyordu.
1411 'de Edirne'de hükümdarlığını ilan eden Musa Çelebı
tarafından Kazaskerlığe getırilen Bedreddin. düşüncelerini
uygulama olanağı buldu. Ancak kısa süre sonra Musa
Çelebi yönetıminin yıkılması üzerine 1. Mehmet tarafından
Iznik"e sürgün edildi. Bu sırada müritlerinden Börklüce
Mustafa ve Torlak Kemal Aydm ve Manısa dolaylannda
ayaklanıyor gemş halk kitlelerince destekleniyordu.
Ayaklanma kanlı bir şekilde bastınldığında Şeyh Bedreddin
de tznik'ten kaçmak zorunda kaldı. Bir süre sonra da
Deliorman"da nasıl olduğu bir türlü açıklığa
kavuşturulamayan bir biçimde yakalanarak 1. Mehmet'in
bulunduğu Serez'e götürüldü.
Şeyh Bedreddin, Yüksek Ulema'ya mensup olduğu için
hemen öldürülemedi. Ulemadan oluşan bir kurulca sorguya
çekıldi. Ancak, idamına şer'an bir gerekçe bulunamadı.
Devletin en yüksek makamını işgal etmiş, ilmiye mesleginin
en yüksek katına erişmiş. tüm Müslüman ilim aleminin
yıldızı olmuş bir şeriat bilgiru, gerekçeler tamam olmadan
öldürülürse ülkenin tüm bılgınlen ayağa kalkardı. Bunun
üzenne. hazırlanan fetvayi,rivayetegöre onaylaması için
kendisine veriyorlardı. Artık yapacak birşey kahnadığıru
anlayan Şeyh Bedreddin. dini konularda fetva vermek
hakkma sahip olduğu Kahire günlennden ben yanında
taşıdığı mührünü kuşağmın arasından çıkanyor ve kendi
idam hükmünü iceren fetvayı venyordu...
Avukat Metin Cengiz:
Devletadam öldürmez
idamceza olamaz
ÜMİTOTAN
İZMİR- "Asaum mı, as-
mayalm mın
tartışması yine ka-
muoyunun gündemınde. Mü-
vekkilleri asılan avukatlar. "En-
gizisyon mantığı"nın sürdüğü-
nü belirtip ekliyorlar: "Yerinde
infadarın, faili meçhullerin ya-
şandığı bir ülkede idamla kimse-
yi korkutamazsuıız."
"Dev let adam öldürmez. İdam
ceza olamaz*1
diyor, sa\-unduğu
üç gencin idam sehpalannda
yaşamlanrun son bulmasına
tanıkbk eden Avukat İbrahim
tncal. 12 Eylül sonrası asılan
Etem Coşkun, Seyit Konuk ve
Necati Vardar'ın savun-
manlığını üstlenen tbrahim
İncal. sürdürüyor
"Kısasa ktsas ilk çağlarda
kaldı. Devlet inatlaşmavı bırak-
mah. Bir sizden bir bizden
mantığı terk edilmeli. Üç yıl
önce terör bahane edilerek gün-
deme getirilen idam cezalan bu-
gün a> nı nedenle yine gündemde.
Aslında İdamlan gündeme getir-
mesi\le de>let kendi güçsüzlüğü-
nü tescil edi>or. Devlet dhor ki,
"ben suç işleyenlen yakalayamı-
yorum, başa çıkamıyorum o za-
man elimdekıleri asayım da gö-
rün'. Sonra bir insana idam ce-
zası veriliyor. 'Bekle seni bır gün
asacağim' deniüyor. İçerdeki
adam aylarca 'ne zaman asıla-
cağım' diye bekliyor. Bu da iş-
kenceterin en büyüğiidür. İdam,
artık gündemden düsmeüdir."
'Batı'nın KDV'sini al,
hukukunu alma'
Kasun Sönmez. 7 Ekım
1984"te büvük tartışmalar son-
rası asılan byas Has'ın avukatı.
İdam cezalannın yeniden gün-
deme getırilmesıyle, tüm yaşa-
ma sevincini yitirdiğini, idam
edilen müvekkili İlyas Has'ın
dosyasım çıkanp sayfa sayfa
okuduğunu anlatıyor Kasım
Sönmez. Batı'nın herşeyıni al-
maya isteklilerin, neden hukuk
ve insan haklan konusunda
aynı tavn gösteremediğine
kızan Sönmez. anlatıyor:
"tly«s'uı dosyasım açtım.
Sayfa sayfa okudum. Iddiana-
meier, görüşler, Milli Sa>~un-
ma'nın yaklaşıraı İlyas, ailesi,
yakınlan hepsi tekrar canlandı
gözümde. Onun acısmı hala
içimde insaıüık yönünden, hu-
kuk yönünden duyuyon»n. Biz
çağm gereklerine uyamayıp
çağın gerisinde kalmış yöntem-
lerden medet umuyonız. Eko-
nomi deyip Batı'nın KDV'sini
alıyorlar. teknik deyip alıyor-
lar. Bir de Batı'nın hiıkuku var,
insan haklan >ar. Bu insanlar
neyi nasıl halletmişler? Nasıl
bugünlere geumşier, hangi öz-
verikrde bulunmuşlar? Ama
bunlara bakan yok. Bizimkiler
zonı secmiyorlar, kolay olanı,
adam astnayı seçiyorlar. İnsa-
na, insanca yaşayacak ortamı
yaratmak için bir şey yaprimı-
yor. Sonra sen bunu yaptın
senı asacağız' deniüyor. Üç yd
Snce de aynı koraılan konoş-'
muştuk, engizisyon mantığı sü-
riiyor. Şu anda 150 insan idam
cezasım yemiş ama ne olacağmı
bilmeden bckleşiyor. Oünaz
böyle şey. Bu, işkencelerüı en
büjüğüdür"
İngiltere'de bir zamanlar
hırsızlığın suçuidammış. En
çok hırsızhk da. hırsızhktan
asılanlan s'îyretmeye gelenle-
nn toplandığı meydanda olur-
muş. 12 Eylül sonrası idamla
yargılanan birçok insanı savu-
nan Avukat Metin Cengiz.
anık idamla hıçkımsenın kor-
kutulamayacağına inanıyor.
Geriye dönüşü olmayan bir
cezanın hala ceza gıbi görülüp
konuşulmasını, gen
kalmışhğın göstergesi olarak
yorumlayan Metin Cengiz
şunlan söylüyor.
"Birçok nuhekkilim idamla
yargüandı. Bunların çoğu şu an
aramızda, bidmle birlikte yaşı-
yor. En çok ceza alanı 10 yıl
yartı. Şimdi düşünün, bir taraf-
ta idam bir tarafta 10 yıl. İdam
çözüm değil. Bütün insanlan
asarak bir yere varamazsunz.
Adam asmakla göz dağı veril-
mez. Zaten Doğu'da. yerinde
infazlar, faili meçhuUer sürü-
yor, idam cezasına ne gerek
>ar? Faili meçhuUer ve yerinde
infazlarla içiçe yaşanan bir ül-
kede insanlan idamla korkuta-
mazsuıız."
'Ben anneyim, çocuğumu kimse asamaz!'
Hüseyüı Özdemir
Bir gece çocuğu-
nuz evden gözleri-
nızin önünde polis-
ler tarafından
alınıp götürülse ve
15 gün hiç haber
alamasanız, ne ya-
parsınız? Ya daha
sonra tutuklanıp
cezaevine kondu-
ğunu duyduğunuz-
da ne düşünürsü-
nüz? Mahkemeye
gjttiğinizde de
savcı, çocuğunu-
zun "Anayasayı
tağyir, tebdil ve Ugaya cebren teşebüs" suçundan
TCK'nın 146/1. maddesi uyannca ıdamını isterse
ne hissedersiniz?
Herhalde çaresizlik içınde ne yapacağıruzı bile-
mezsiniz... Halen İstanbul Devlet Güvenlik Mah-
kemesı'nde idam istemiyle yargılanan Ahmet
Özdemir, Muammer Pakkan, Zeynep Güngörmez.
Sezgin Çeük ve Nursel Demirdövücii'nün aılelen de
ilk zamanlar ne yapacaklannı şaşırmışlar.
Oğullan ya da kızlan gözaltına alındığında önce
çok ağlamışlar. Ancak ağlamakla hiçbir şeyin çö-
zülemeyeceğini anlayınca yapılanlann haksızlık
olduğunu yüksek sesle söylemeye başlamışlar.
Daha sonra tek başına bir şey yapılamıyacağını
anlayınca da biraraya gelerek dernek kurmuşlar...
"Benim çocuğum benim onunundur" diye sözlen-
ne başlıyor. Hüse-
yin Özdemir ve ço-
cuklarının haksızlı-
ğa, yargısız infazla-
ra karşı çıktığıru an-
latarak devam edi-
yor:
"Bunlara hepimiz
karşıyız. Benim ço-
cuğum davasında
haklıdır. Bütün ku-
nüuşlara baş>ura-
cağız. Gerekirse,
imza toplayıp Avru-
.«- -rnn P* İ*G*n Haklan
Muşerref Pakkan Komisyonu'na kadar
gidcceğiz. Eğer Türkiye'de demokrasi yoksa, insan
haklan yoksa, bu çocukJan asacaklarsa bizi de assn
nlar."
Özdemir, "Mücadele edeceğiz, hakkmuzı koru-
yacağız. Bizi mi infaz edecekler. Benim çocuğum
hırsızlık yapmamış, soygun yaptnamış. Hakkını sa-
vunmuş. herkesin hakkını savunmuş. Hani idam
kalkmıştı. idam yoktu niye bugün oluyor" diyor.
Yugoslavya'dan 29 yaşında Türkiye'ye gelen
Muşerref Pakkan şimdı 55'ınde. Pakkan "Bulgar
rejiminde de. Tito rejimin de yaşadım. Yallahi burası
hiç bir yere benzemiyor" diye söze başlıyor
"Poüs bana "Türkiye'ye niye geldin' dedi. Benim
hakkım olana polis mani olamaz. Ben gelirken
memleketteki büyüklerin vicdamna sığınarak gel-
dün. Ama olmayan şeye sığınmışım, olmayan şeyi
Cennet Güngörmez
aramışım. Ben ca-
hil kafamla bu
olanlara şaşın-
yorum. Bizûn ço-
cuklannuzı idam
edeceklermiş. Ev-
ladımı sonuna ka-
dar destekleyece-
ğûn. Madem ki ben
insanım, insanlan
seviyonım >e des-
tekleyeceğim."'
Pakkan, idam
karan çıkması ha-
hnde "Büyüklerin
büvüklükkrinden Fadime Demirdövücü
siyasetle çıkmışlar.
Siyaset ise eğer, biz
de siyaset yapıyo-
nız, benim çocuğum
da siyaset yapıyor.
Biz de insanız. Ben
infazlardan korku-
yordum. Bir yerden
duyduğum zaman
'acaba benım kızımı
infaz mı ederler mı'
diye korkuyordum.
Demirelie görüş-
meye gitmiştik. De-
mire) bana 'sen sus
konuşma' dedi. Ben DoğanÇelik
canını almak istiyor-
lar" diyen Fadime
Demirdövücü, za-
man zaman yükse-
len ses tonuyla şun-
lan söylüyor
"Benim çocuğum
insanlan severdi,
çok dürüsttü. Doğnı
olduğu için mi ası-
lacak? Benim ço-
cuğum sanki bir deli-
lik yaptı, bir kız
kaçu-dı, hırsızlık
yaptı, kız sattı. esrar
sattı... Yeter artık.
utanması gerektiğini" vurgulayarak şöyle diyor:
"Onlan biz seçtik başımıza. Biz oturttuk o san-
dalyeye. Bugün miüetten utanmadan bunları yapn
yorlar. Üç tane harp gördüm bu y aşıma kadar, ama
bugünkü gördüklerimi görmedim. bugünkü yaşadı-
ldarımı yaşamadım. Fikir suçsa Demirel de suçlu. O
da siyaset yapıyor. O zaman önce onu asmalan
lazım. Onun da yaptığı suç. Benim çocuğumu idam
ederse ben torunumu kendim yetiştiririm."
Cennet Güngörmez ıse çocuğunun daha önce de
cezaevınde yattığını, hükümetten beş yıl alacaklan
olduğunu söylüyor. Hükümete, devlete öfkeli
Güngörmez. Soluk almadan anlatıyor:
"Hükümet o beş seneyi vermemek için gelip yine
çocuğumu götürdü. Bu sefer köydeki demekten
aldılar çocuğumu. Hükümet olarak onlar oralara
de dedim ki; 'sana ışkence mı yapıldı, sana kum tor-
balan mı takıldı, cereyanlar mı verildi, filistin askı-
lanna mı asıldın?' Bunun üzerine bana 'Hükümet
bana iltimas mı geçti' dedi. Ben ne bileyim, belki de
iltimas geçmiştir. Öyle ya, onlar için 12 Eylül geldi.
Bizleri içeri doldurdular. Onlara hiçbir şey yap-
madılar. Ne Türkeş'e yaprdar, ne Demirel'e, ne de-
Özal'a yaptılar. Ama sol kesimi olduğu gibi içeri
doldurdular.
Ben idama karşıyım. Önce kendileri ipi boyun-
larına taksınlar, bir de kendi çocuklanna taksınlar.
Ondan sonra bize gelsinler. Önce iğneyi kendilerine
soksunlar, sonradan çuvaldızı bize soksunlar."
Fadime Demirdövücü de kızgın. Kızının ebe-
hemşire olduğunu 9 yı\ devlet için çahştığını anlatı-
yor. "Benim kızun bir can kurtaran idi. Şimdi onun
Hep nefret ekiyorlar. Ben anneyim, benim çocu-
ğumu hiç kimse asamaz. Allah o çocuğu bana ver-
miş. Kimsenin hakkı yok onu aunaya. "
Kardeşi idam istemiyle yargılanan Doğan Çeük
konuya "insan haklan açjsmdan" yaklaşümasını is-
teyerek ıyimser bir tahmınle şunlan söylüyor:
"Biz artık gercekleri görüyoruz. Bunu da haykm-
yoruz. Bu insanlann davasına sahip çıkıyoruz. Nasıl
sahip çıkıyoruz; örgütlenerek. Örgütlenmeden çağ-
daş anlamda mücadele edilemez. Bu yüzden "Tutuk-
lu Aılelen insan Haklan Içın Yardımlaşma
(TİYAD)' adı altında dernek kurduk. Derneğunizin
amacı bellidir. İnsan haklarını korumak. İdam
mümkün değil. Hele biz de davamızı sahiplendikten
sonra, tutuldu aileleri olarak birlikte hareket ettik-
ten sonra bu tiir şeylerin olacağuıa inanmıyonım."