27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALIK1993 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Üniversitede bir sorun: Öğretmen yetiştirme Profesör, doçent ya da yardımcı doçent unvanı dağıtıyoruzda, insana, insanı yetiştireceği varsayılan öğretmen adayına, hiç, hiçmi hiç yaönmda bulunmuyoruz. Sorun çok ciddi... SALİHÖZBARANBucaEğitimFak., İzmit niversitenin akademik çok seslılığini, kişisel dennliğinı, araş- U örgütlenmesine göz attığınızda eğitim fa- külteleri içınde (fen- edebiyat fakültelerin- den farklı olarak) bi- lim/sanat dallannın egitimine'öğreti- mine yönelik dallann bulunduğunun ayırdına varabilirsiniz. Ancak anılan fakültelerin uygulamalanna baktığı- ruzda eğitim ve öğretim sorunlannın kâğıt üzerinde kaldığmı (tarih öğreti- mi, matematik öğretimi, Türk dili ve edebiyatı öğretimi vb.) görürsünüz. Fakülteyi bıraz daha yakından incele- diğinizde bılimin'sanatın gereklerinin yerine getirilmediğini, ilgili dallann eğitim/öğretim sorunlanna el atılma- dıgını belirleyebilirsiniz. Sayılan hızla ve gelişigüzel çoğaltılan öğrencilenn karşılanamaz hale gelen beklentilerine yanıt gibi gösterilen unvan ve kadro dağıtımının korkunç hafîfliği ile karşı- laşırsınız. 1982 yılında Milli Eğitim Bakanhğı bünyesinden çıkartıhp yükseköğretim sınırlan içine sokulan. sözde akade- mik ortam ile buluştunılan öğretmen adaylan. çok yaak ki. ne eğitim dün- yasının hoşgörülü havasını, saygı-sev- giye dayanan diyaloğunu bulabiliyor- lar günümüzde.. ne de bıliminısanatın tırma uygulamalannı yaşayabiliyorlar kurumlannda... YÖKün pek çok ku- rumunda olduğu gibi, ortaöğretimin dayanılmaz uzantısı içinde. kişilikleri- ni, heveslerini yitiriyorlar; kimı çırpt- nışlanna karşın. sürünün bir parçası oluveriyorlar. Kimdir öğretmen adayı? "Tayin edil- miş ve makbul nizarn"a göre hocalan- nın çoğu rasgele seçilmiş. kendilerinin pek çoğu da rastlantı sonucu gelmiş, okuduklan anabilim'anasanat dalla- nndaki programlann evrensel içerik- lerinden çoğu zaman yoksun. karşıla- nnda kürsü tutmuş olanlann bile yeni yayınlan, son verileri yakalayamadık- lan, başlanna bir nöbetçi dikilmeden herhangi bir sosyal eylemi, kültürel et- kinliği gercekleştirebileceklerine ina- nılmayan, dört yıllık eğitimleri sırasın- da gösterdikleri disiplin, eğiticilerine karşı yansıttıklan karşılıksız saygı, özel günlerde depoladıklan "mrtuk", mezuniyetlerinde giydikleri cüppe içinde içtikleri ant ile öğretmenlikleri kanıtlanan bu kişiler(!) öğretmen adaylan. Kımileri, sıradan olanlara göre da- ha rahattır öğretmen adaylannın; bunlann kız arkadaşlan ya da erkek arkadaşları vardır, müziksever göru- nürler, sandalyelerinde daha rahat otunırlar, gelişmiş bır Batı ülkesinin parçasıdırlar sankı. Üniversnenin so- runlan, öğretmenliğin dertleri kendile- rini pek ilgilendırmez; ılgilenenlere de gülümseyerek bakarlar. rahatlannın kaçmasını istemezler. Kimileri YÖKün belırsiz düzeni içinde Atatürk ve Cumhuriyet rejimini eleştirmekle -yalnrzca bu işi yapmak- la- demokrat sayılmayı beklerler, pu- an toplamak. mesaj vermek isterler y a da çoğalan başörtülü kız öğrencilerin sözcülüğünü yapmakla -salt bu işi yapmakla- demokrasiye, özgür dü- şünceye katkıda bulunmuş kişılığe bürünürler; fazla kitap-makale oku- maktan, başka düşüncelere saygıdan tedirginlik duyarlar. oiaöğretimden sürükleyıp getırdiklen ezberciliğin. onunla birlikte gelen önyargılann sü- rüp gitmesi pek üzmez onlan. Bütün bu olumsuzluklara karşın öğreticisinin hafifliğini, yönetidsının sertliğini. sıra arkadaşının aldırmazlı- ğını aşmak isteyen; kıtapsızlığın araç- sızlığın açıklannı kendi çabalanyla kapatma uğraşı veren; tartışma, yo- rum yapmayı. soru sormayı özleyen. sonuçta üniversite öğrencısi olmaİc is- teyen bir aanlıktır öğretmen adaylan- nın bir bölüğü. Neresidir eğitim fakültesi? Kestırme bir anlatımla eğitim fakül- tesi, üniversite sürecini tamamla vama- mış, daha doğrusu üniversıteleşme süreci ile tanışmamış. tanıştınlmamış yerdir; akademık geleneğını oluştura- madan YÖK'ün yönlendirmesiyle dersliklerini bol bol öğrencıyle doldu- rup boşaltan. bilimsel,sanatsal kaygıyı hiç ama hiç taşımadan kapasıtesini çatlatan bir kurumdur. Materyali öğ- rencı olmasına karşın. öğrenciyle başa baş eğitim yapacak düzeni unutmuş- tur orası. Bir sınıftan çıkıp öbürüne gıren. ek gelir sağlamak içın yorgun argın gece öğretımine ya da başka bir programa yetişen hocalann (miider- ris'ın demek daha doğru olur belki de) bolca bulunduğu yerdır eğitim fakül- tesi. Buranın yönetıcilen her şeyı bilir- ler; öğretim elemanlannı ve öğrencileri onlar yönlendirmek isterler telefon zinciriyle çabucak ayarlanan toplantı- larda, bunda başanlı da olurlar Kitabın, derginin. öğrenci etkinliği- nin. akademik konferans \e söyleşinin pek uğramadığı yerdir eğitim fakülte- si; özgüleme (tahsisat) orada kesilmış- tir. Banndırdığı öğrencinın güncel konulan >akalaması gerekmez: kürsü- den dınletılen yazdınlan şeyler öğren- cinın bılgilenmesi \e beceri kazanması ıçın yeterlidir. "Öğretmenlik disiplini"- nin (neyse o) ağır basmasıy la yok sayı- lıvenrevrenselölçüler. bılımin sanatın tartışılabılırliğı... Nutuk, nasihat. tek örneklik yazgısıdır bu gelişkin lısenın: hocasının ve öğrencisınin buna gerek- sınimi vardır orada: çünkü oniar dü- şün (fıkir) üretmezlcr. tartışmaya girmezler. öğretim yöntemlen konu- lan üstüne pek konuşmazlar; ama. beklentılennı başkalan dile getirirse sessızce keviflenirler. Kısacası benim sekız yıldır öğretim üyeliği. bir ara yö- neticilik yaptığım, üniversite adına (onun üstlendiğı öğretmenlik mesleğı adına) çoğu zaman umutsuzluğa ka- pıldığım yerdır eğitim fakültesi... Öğretmen yetiştirmek gerek! İki yıllık eâtim yüksek okullannın dört yıllık fakülte konumuna getiril- meleriyle sayılan (ve banndırdıklan öğrencileri) artan eğitim fakülteleri üzerinde çok ciddi olarak düşünme- miz ve onlan üniversiter düzen ve an- layış içine oturtmamız gerektiğini be- lirtmek ıstiyorum. Bu dileğimin bugünkü YÖK sistemi içinde kolayca gerçekleşebileceğine ınanmamakla birlikte ve sorunun Türkiye'de yaşanı- lan üniversite sorunundan soyutlana- mayacağının bılıncinde olmakla bir- likte. ülİcemizde bir öğretmen yetiştir- me derdinın bulunduğunu dile getir- mek istiyorum. Öğretmen adayi -bugünkü görüntüsüyle- ne akademik ortamı yaşayabilıyor ne de pedagojik sorunlan tartışabiliyor. Ne garip! Mil- \ onlarca çocuğun gencın biçimlenme- sinde çok etkiii olabılen öğretmen adayını. baba yadigân yöntemlerle ye- tiştirivoruz; hâlâ aba altından sopa göstermeyı. karşılıklı disipline hoşgö- rüye'tartışmaya tercih ediyoruz. Bazı binalar için temel atar gibi görünüyo- ruz; profesör. doçent ya da yardımcı doçent unvanı dağıtıyoruz da. insana, insanı yetiştireceği varsayılan öğret- men adayına. hiç. hiç mi hiç yatınmda bulunmuyoruz. Sorun çok cıddı... ARADABIR Prof. Dr. NECLA ARAT Kadın ve Siyaset Geçtığimız günlerde Türkiye'de kadınlann seçme ve se- çılme hakkını kazanmalarının, eşit yurttaş olmalarının 59. yıldönümünü kutladık. 5 Aralık. kadınlarımıza siyasal hak- ların verılişinin değıl, onların bu hakları kazanmalarının yıl- dönümüydü. Nıtekim, Cumhuriyetimızin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, "Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının bir lütuf olarak verildiğı kanısında değiliz" derken ve "ka- dınlann, yurdun her köşesinde ve her katmanında söz söy- lemeye haklan olduğunu" vurgularken bu onemli ayrıma ışaret etmektedir Hiç kuşkusuz, 5 Aralık 1934ü hazırlayan özverili öncü kadınlar da vardı. Örneğin, 1926 yılında Trabzon'daki bir toplantıda konuşan Süreyya Hulusi Hanım, ilk kez, "Kadın- lann yönetimde ve ulke geleceğinde neden söz hakkı yok" sorusunu sormuştur. 1927'de Kadınlar Bırliğı, tüzüğündeki amaç maddesine "siyasalhakları elde etmek" ifadesini deeklemiştir. Kadınlar Birliği'nin başkanı Nezihe Muhittfn Hanım, "Devhmler, haklı taleplerden doğarlar. Herseç'mde talep- lerimizi one sürmeye devam edeceğiz. Sonunda vatandaş olarak oy verme hakkını kazanacağız" diyor ve bu konuda- kı kararlılıklarını belgeliyordu. Genç Cumhurıyet'ın kurucusu Mustafa Kemal dedaha 21 Mart 1923'te Konya'da kadınlara seslendıği bir toplantıda kadın hakları devrimine ilişkin düşüncelerini şöyle dile ge- tirmekteydı: "Tutacağımız yol, büyük Türk kadınmı çalış- malanmıza ortak yapmak, yaşamımızı onunla birlikte yü- rütmek; Türk kadınmı bilimsel, ahlaksal, toplumsal, ekono- mik yaşamda erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve desteği yapmak yoludur." Atatürk'ün düşledıği ıdeal Türk kadını, içinde yaşadığı toplumda yasalarkarşısında tam bir eşitlik içinde olan; hak ve sorumlulukları yasalarla eşit ola- rak belirlenmiş; eğitimli, bağımsız kişilikli, özgür ve aydın kadındır. Bu kadın, kuldeğildır. Bireydir, vatandaştır, özgür insandır. Atatürk, Cumhuriyet kadınının sıyasette, karar mekaniz- malarında, ülke yönetiminde görev almasını büyük bir iç- tenlıkle ıstediğı için önce köktenci bir hukuk devrimi olan laik ve çağdaş nitelikli Türk Medenı Kanununu hazırlamış- tır (17 Şubat 1926). Kadınlann siyasal haklarına ilişkin dev- rim, bu tarihten sekiz yıl son- ra (5 Aralık 1934) gerçekleş- miştir. Çünkü kadınlann teokratık bır kültür ortamında kamusal yaşama geçmeleri, bir hazırlık dönemini, önce toplumun laikleşmesini ge- rektirmektedir. Laiklik ve laik hukuk düze- ni, çok eşliliğe, çocuk yaşta ve istekdışındaevlendirilme- lere son vermiş; kız çocukla- rın ve kadınlann mirasta ve yargı önünde eşit olduklarını kabul etmiş; boşanmaları belli yasal koşullara ve yar- gıç kararına bağlamıştır. Laiklikle birlikte tüm mes- lek, sanat ve bilim alanları kadınlara açılmış; eğitimde fırsat eşitlığı sağlanmıştır. Kadınlar, laiklikle birlikte "özelalan "dan, 'ev/ç/"nden kamusal alanaçıkabilmişler- dir. Unutulmaması gereken nokta, demokratıkleşmenin de kadın haklarınında temeli- nin laiklik olduğudur. Çünkü, ınsan aklı ve düşüncesi öz- gürleştirilmeden ne binlerce yıllık, kadınları engelleyen önyargılar yıkılabilmekte ne de demokrası yerleşebılmek- tedır. 5 Aralık'larda genellikle ıs- tatistiki dökümler yapılıp ka- dınlarımızın parlamentodaki sayısal durumlarına dikkat çekilır. Oysa, önemlı olan, ka- dınlann parlamentodaki sayı- sal varlıkları ya da konumları değil, onların kadın hakların- dan yana yaptıkları somut ış- ler ve laiklik konusundaki açık, cesur ve kararlı tutumla- rıdır. Eğer bır ülkede laiklik ilke- si, anayasal düzen içinde, hem de siyasal iktidarlar ta- rafından devlet adına, çok ciddi bir biçimde çığneniyor- sa, parlamentoda sekiz ya da seksen suskun kadının bu- lunması hîçbir şey ıfade et- mez... Terkos gölü çevresindeki durum Prof. Dr. TAHSfN TOKMANOĞLL 1 Aralık günlü Cumhunyet'teki ya- zımda açıklanan genel bilgilerçer- çevesinde Terkos Gölü'nü incele- diğimizde, çok hatalı işlerin yapıl- makta olduğunu görmekteyiz. Istanbul'un ilk su şebekesini ya- pan Fransız şirketinin adı TERKOS'muş. Şirketin getirdiğı suya da "Terkos şirketi- nin suyu" ya da "Terkos suyu" gibi adlar venlmiş. Şirketin suyunu aldığı göle de Terkos Gölü denilmiş. Şirket. çahşmasın 1 - tamamladıktan sonra aynlırken bır rapor hazırlamış ve "Göle su gön "eren havzadaki ormanlann çok iyi konınması gerektiğini" bildirmiş ve "Bu ormanlar korunmazsa, gö- lün çamurla dolacağını ve şehre su veremez hale geleceğini" önemle vurgulamıştır. Orman Genel Müdürlüğü. Istanbul'un bütün barajlannda olduğu gibi Terkos Gö- lü çevresindeki ormanlan da Bakanlar Kurulundan karar çıkartarak "Muhafaza Ormanı" olarak ayırmış. Bunun anlamı. Orman İdaresi dahil buradan hiç kimse ağaç kesmeyecektir. Buradaki ormanların amacı, kereste veya odun yetiştirmek değil- dir. Terkos Gölü'nü korumaktır. Son yıllara kadar bu amaca az çok uyul- muş ve ormanlar korunmuştur. Bu koru- manın sonucu olarak. göl süratle dolma- mış. fakat ya\aş yavaş dolmaya devam etmiştir. Gölün batı kenarlannda bataklık- lar oluşmuştur. Dığer bir deyışle; gölün su tutma kapasitesi devamlı şekilde küçül- müştür. Havzadan fazla su geldiğı yıllarda. göl yüzeyi yükselmekte ve fazla sular aka- rak, Karadeniz'e gitmektedir. Gölün taba- nını kazarak, kapasıtesini arttırma olanağı da bulunamamaktadır. Göle daha fazla su getirmek amacıyla yeni bir çalışma başlatılmışür ve süratle yü- rütülmektedir. Bu çalışmanın amacı. kom- şu su havzalanndan. Terkos Gölü'ne su getirmektir. Terkos Gölü'nün batısında ve 10 km. uzağında Çilingoz isimli bır dere bulunmakıadır Bu derenın içerisine küçük bir baraj yapılacak ve toplanan sular, bü- yük borularla Terkos Gölü'ne taşınacak- tır. Bugün bu borular büyük bir süratle döşeniyor. Bu çalışmanın karşısında değılız, yapıl- masının yennde ve doğru bır iş olduğu kanısındayız. Fakat ister istemez kendımi- ze şu soruvıı soruyor ve yanıtını anyoruz: Gölün kapasitesi küçülmeye devam eder ve sıfıra yaklaşırsa, gerek göl havzasından %e gerekse Çilingoz deresinden gelecek olan ve na. Bu soruya yanıt bulamıyor ve Terkos Gölü'nün çamurla dohnası bir an önce dur- durulmalıdır diyoruz. Bu düşüncelerle de il- gilileri acele göreve çağınyonız. 1983 yılında çıkanlaıi 2896 sayılı yasa. orman niteliğini kaybeden yerlenn. Hazine adına orman sınırlan dışına çıkanlmasını kabul etmiştı. 1986 yıhnda çıkanlan 3302 sayılı yasa. ormandan çıkanlacak yerlerin kapsamını genişletmiş. 1987 yılında çıkan- lan 3"^63 sayılı yasa da. ormandan çıkanlan yerlerin rayiç bedele göre ellennde bulun- duranlara satılmasını kabul etmişti. Ormanlan küçültmeyi amaçlayan ve bir- biri ardına çıkanlan bu yasalar, aynca bazı polıtikacılann orman köylerinde söylediğı "ormandan acttğınız yerleri size vereceğiz" şeklindeki sözler. ınsanlanmızın ormanla- ra hücum etmesine neden oldu. Meslektaş- lanmızdan edındığimız bilgılere göre. ülke- mizin her yerinde ormanlara hücum edil- mektedir. Ormanlar yok edilmekte >e yerlerine tarla yapılmaya çalışdmaktadır. Terkos Gölü'nün çevresindeki koruma (muhafaza) ormanlan da bu hücumlardan payına düşeni almış ve almaktadır. Keşif amaayla gittiğimiz bir yamaçtaki orman içerisinde, tutanaklara göre 2 tane tarla açılmıştı. Terkos Gölü'nün hemen kı- yısında ve güney yamacında bulunan bu ormanı ve içerisindeki yeni tarlalan göre- rck inceleyecekük. Orman bakım memur- lan. hakkında tutanak düzenledikleri 2 tarlayı bulupgöstermekteçoksıkıntıçekti- ler. Çünkü 2 tarla 8'e çıkmıştı. Tutanak düzenledikleri 2 iarlanın hangıleri olduğu- nu çok zor belirleyebıldiler. Mahkemeleri- mizin de hızlı çaltşamaması, keşiflerin za- manında yapılamaması da ormanlara hücumu arttırmaktadır. İncelediğımiz yamaçta erozyon yanntı- lan oluşmuştu. Topraklar süratle akmakta ve göle dolmaktaydı. %30 eğimli bir ya- maçtaki orman yok edılince, bu durumun ortaya çıkması gayet doğaldır. Cİkemızdekı yasalar gereğince var olan ormanlan saptıyor ve korumaya çalışıyo- ruz. Onu da ne kadar koruyabildiğimiz buradaki örnekte görülüyor. tleri ülkelerde ise ülke yararı bakımından nerelerin orman yapılmast gerektiği saptanmakta \e bu \er- ler orman vapılmaktadır. Doğru olan ve ül- kenüzde de uvgulanması gereken bu kural, Terkos Gölü çevresinde uygulanacak olur- sa. birçok tarım alanının kamulaştırılarak orrnana dönüştüriilmesi gerekir. İlen ülkelerde korumaya aynlan oraıan- lann çevreleri. yüksek dikenli tellerle çevril- mekte \e içerisine hiç kimse sokulmamak- tadır. Bız ise bu ormanlan keserek ya da yakarak yok edıyor. erozyonu da hızlandı- nyoruz, Örman Bakanlığı'nm veya DSİ'nin ya da ilgili bir başka kunımun, Terkos Gölü çevresindeki koruma ormanlannı, tel örgü içerisine almasını, erozyonu durduracak ça- lışmalar \apmasını öneriyor ve bunu bekli- yoruz. Aksi halde yakın bir gelecekte, Ter- kos Gölü tamamıyla bir bataklığa dönuşe- cektir. PENCERE "Yeni Dünya Düzeni" "İstikrarsızlık" mı?.. Körfez Savaşı tik'liydi: Teknolojik.. Elektronik.. Medyatik.. Savaş bu kadar tik'li olunca, bizdeki Amerikanofil'ler keçileri kaçırdılar; 'savaş çılgınlan' türeyiverdi; asker- den postaldan hoşlanmayan, kan görünce bayılan ne kadar muhallebi çocuğu varsa, savaş tamtamlannı çal- maya başladılar; Irak'a karşı canavar kesildiler; barış- tan dem vuranlara da saldırdılar: "- Saddam 'ın adamları!.." Amerika yaman ülke, dünyanın her yanındaki cüdam- larını zilli bebek gibi oynatıyor. Körfez Savaşı'nda Saddam gitti gideyazdı; ama, gü- neyden vuran Amerikan birlikleri hiçbir engele rastla- madan Bağdat'a doğru ilerlerken birden durdular. Ne olmuştu? Irak diktatörünü niçin alaşağı etmiyorlardı?.. Söylendiğine göre Beyaz Saray'da iki soru işaretinin yanıtı verilememiş: Bir: Saddam'ın yerine kim geçecek?.. iki: Eğer Saddam alaşağı edilirse, Kuzeyde Kürtler, güneyde Şiiler Irak'ı parçalayacaklar. Iranlı Şiilerle gü- ney Irak'taki Şiiler birleşip Israil'in burnunun dibinde korkulu bir güç yaratacaklar. israil, VVashington'a diyesiymiş ki: - Ne yapıyorsun? Irak parçalanırsa benim başıma be- la açılır, askerini durdur!.. "1 koyup 20almak üzerine"oturttuğu Körfez politika- sını Saddam'ın gidiciliği öngörüsüne dayayan özal, siz- lere ömür; Irak diktatörü yerli yerinde duruyor. • 0 gün bu gündür Amerika'nın Irak'ta ne yapmak iste- diği doğru dürüst ortaya çıkmış değil. Irak gözaltında!.. Ambargo, abluka ve baskıyla kuşatılrnış komşu ülkede, Irak diktatörünün diyetini çoluk çocuk, yaşlı genç halk ödüyor... Neden? Washington sivil halkın çektiği acıyı hiçleyerek bir yöntem uyguluyor; uzun sürede içerden Saddam a bir seçenek oluşabileceğini düşünüyor; Kuzeyde Kürtleri, güneyde Şiileri elinin altında tutuyor; Irak'ı neöldürüyor, ne gönendiriyor; emperyalizm, serinkanlı, soğuk, acı- masız ve katıdır. Irak'ın parçalanmış bir bütünlük içinde açlık ve yokluk çekmesi, bölgede ıstikrarsızlığı körüklüyor. Körfez Sa- vaşı bütün dünyada en çok Türkiye adına zararlı ve sa- kıncalı sonuçlar yarattı: şallak mallak olduk, allak bullak olmaya az kaldı... • Özal ne hesaplıyordu?.. Kuzeyde KürtDevleti, güney- de Şiiler, ortada Saddamsız bir Irak'la siyasal harita değişecek miydi?.. 'Vızyonsah/bf olmalıydık; savaş ma- vaş, federasyon mederasyon; Ortadoğu'da Amerikan zaferinden sonra ganimet sofrasına oturmalıydık... Ganimet sofrasına oturamadık... Şapa oturduk. 1 koyup 20 alamadık; 20 milyar dolar zarara girdik; gerçekzararımızkatkatfazladır. Irak'tasüregelen 'istik- rarsızlık' ABD'nın istenciyle surüyor, Türkiye'nin içine yansıyor; iran, SurıyeveBağdat'ınülkemizedönükdüş- manca siyasetinin kökünü suluyor; PKK'nın terör politi- kası bu sürede güçlenip yayılmadı mı? Ankara şimdi israil'e yaklaşarak bozulan dengeleri onarmaya çaTışi- yor: israil-FKO barışı bir umut kapısıdır. • Bölgedeki istikrarsızlık. büyük çapta Irak'taki istikrar- sızlığa bağlı.. Irak'ın ıstikrarsızlığı da ABD'ye bağlı.. "Yeni Dünya Düzeni'bü mu?.. NADİR NADÎ'Yl UĞURLARKEN Derieme 30.000 (KDV içınde) Çağdof Yaymları Turkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbui ödemdigönderiljnez LEASING 2 1 . Y Ü Z Y I L B A N K A C I L I Ğ I N D A HER ŞEY İNSAN İÇİN Barış'ın diişü, pasta fabrikası kurmak... Ali'nin tercihleri daha farklı. Onlar bilinçli, 21. yüzyıl insanları... Siz de, şimdiden geleceği düşünün. Yann "daha büyük" olmak için, bugün Vakıfbank'a gelin. VakıfBank21. Yüzyıl Bankacılığı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle