Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALIK1993 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Üniversitede bir sorun: Öğretmen yetiştirme
Profesör, doçent ya da yardımcı doçent unvanı dağıtıyoruzda,
insana, insanı yetiştireceği varsayılan öğretmen adayına, hiç, hiçmi
hiç yaönmda bulunmuyoruz. Sorun çok ciddi...
SALİHÖZBARANBucaEğitimFak., İzmit
niversitenin akademik çok seslılığini, kişisel dennliğinı, araş-
U
örgütlenmesine göz
attığınızda eğitim fa-
külteleri içınde (fen-
edebiyat fakültelerin-
den farklı olarak) bi-
lim/sanat dallannın egitimine'öğreti-
mine yönelik dallann bulunduğunun
ayırdına varabilirsiniz. Ancak anılan
fakültelerin uygulamalanna baktığı-
ruzda eğitim ve öğretim sorunlannın
kâğıt üzerinde kaldığmı (tarih öğreti-
mi, matematik öğretimi, Türk dili ve
edebiyatı öğretimi vb.) görürsünüz.
Fakülteyi bıraz daha yakından incele-
diğinizde bılimin'sanatın gereklerinin
yerine getirilmediğini, ilgili dallann
eğitim/öğretim sorunlanna el atılma-
dıgını belirleyebilirsiniz. Sayılan hızla
ve gelişigüzel çoğaltılan öğrencilenn
karşılanamaz hale gelen beklentilerine
yanıt gibi gösterilen unvan ve kadro
dağıtımının korkunç hafîfliği ile karşı-
laşırsınız.
1982 yılında Milli Eğitim Bakanhğı
bünyesinden çıkartıhp yükseköğretim
sınırlan içine sokulan. sözde akade-
mik ortam ile buluştunılan öğretmen
adaylan. çok yaak ki. ne eğitim dün-
yasının hoşgörülü havasını, saygı-sev-
giye dayanan diyaloğunu bulabiliyor-
lar günümüzde.. ne de bıliminısanatın
tırma uygulamalannı yaşayabiliyorlar
kurumlannda... YÖKün pek çok ku-
rumunda olduğu gibi, ortaöğretimin
dayanılmaz uzantısı içinde. kişilikleri-
ni, heveslerini yitiriyorlar; kimı çırpt-
nışlanna karşın. sürünün bir parçası
oluveriyorlar.
Kimdir öğretmen adayı? "Tayin edil-
miş ve makbul nizarn"a göre hocalan-
nın çoğu rasgele seçilmiş. kendilerinin
pek çoğu da rastlantı sonucu gelmiş,
okuduklan anabilim'anasanat dalla-
nndaki programlann evrensel içerik-
lerinden çoğu zaman yoksun. karşıla-
nnda kürsü tutmuş olanlann bile yeni
yayınlan, son verileri yakalayamadık-
lan, başlanna bir nöbetçi dikilmeden
herhangi bir sosyal eylemi, kültürel et-
kinliği gercekleştirebileceklerine ina-
nılmayan, dört yıllık eğitimleri sırasın-
da gösterdikleri disiplin, eğiticilerine
karşı yansıttıklan karşılıksız saygı,
özel günlerde depoladıklan "mrtuk",
mezuniyetlerinde giydikleri cüppe
içinde içtikleri ant ile öğretmenlikleri
kanıtlanan bu kişiler(!) öğretmen
adaylan.
Kımileri, sıradan olanlara göre da-
ha rahattır öğretmen adaylannın;
bunlann kız arkadaşlan ya da erkek
arkadaşları vardır, müziksever göru-
nürler, sandalyelerinde daha rahat
otunırlar, gelişmiş bır Batı ülkesinin
parçasıdırlar sankı. Üniversnenin so-
runlan, öğretmenliğin dertleri kendile-
rini pek ilgilendırmez; ılgilenenlere de
gülümseyerek bakarlar. rahatlannın
kaçmasını istemezler.
Kimileri YÖKün belırsiz düzeni
içinde Atatürk ve Cumhuriyet rejimini
eleştirmekle -yalnrzca bu işi yapmak-
la- demokrat sayılmayı beklerler, pu-
an toplamak. mesaj vermek isterler y a
da çoğalan başörtülü kız öğrencilerin
sözcülüğünü yapmakla -salt bu işi
yapmakla- demokrasiye, özgür dü-
şünceye katkıda bulunmuş kişılığe
bürünürler; fazla kitap-makale oku-
maktan, başka düşüncelere saygıdan
tedirginlik duyarlar. oiaöğretimden
sürükleyıp getırdiklen ezberciliğin.
onunla birlikte gelen önyargılann sü-
rüp gitmesi pek üzmez onlan.
Bütün bu olumsuzluklara karşın
öğreticisinin hafifliğini, yönetidsının
sertliğini. sıra arkadaşının aldırmazlı-
ğını aşmak isteyen; kıtapsızlığın araç-
sızlığın açıklannı kendi çabalanyla
kapatma uğraşı veren; tartışma, yo-
rum yapmayı. soru sormayı özleyen.
sonuçta üniversite öğrencısi olmaİc is-
teyen bir aanlıktır öğretmen adaylan-
nın bir bölüğü.
Neresidir eğitim fakültesi?
Kestırme bir anlatımla eğitim fakül-
tesi, üniversite sürecini tamamla vama-
mış, daha doğrusu üniversıteleşme
süreci ile tanışmamış. tanıştınlmamış
yerdir; akademık geleneğını oluştura-
madan YÖK'ün yönlendirmesiyle
dersliklerini bol bol öğrencıyle doldu-
rup boşaltan. bilimsel,sanatsal kaygıyı
hiç ama hiç taşımadan kapasıtesini
çatlatan bir kurumdur. Materyali öğ-
rencı olmasına karşın. öğrenciyle başa
baş eğitim yapacak düzeni unutmuş-
tur orası. Bir sınıftan çıkıp öbürüne
gıren. ek gelir sağlamak içın yorgun
argın gece öğretımine ya da başka bir
programa yetişen hocalann (miider-
ris'ın demek daha doğru olur belki de)
bolca bulunduğu yerdır eğitim fakül-
tesi. Buranın yönetıcilen her şeyı bilir-
ler; öğretim elemanlannı ve öğrencileri
onlar yönlendirmek isterler telefon
zinciriyle çabucak ayarlanan toplantı-
larda, bunda başanlı da olurlar
Kitabın, derginin. öğrenci etkinliği-
nin. akademik konferans \e söyleşinin
pek uğramadığı yerdir eğitim fakülte-
si; özgüleme (tahsisat) orada kesilmış-
tir. Banndırdığı öğrencinın güncel
konulan >akalaması gerekmez: kürsü-
den dınletılen yazdınlan şeyler öğren-
cinın bılgilenmesi \e beceri kazanması
ıçın yeterlidir. "Öğretmenlik disiplini"-
nin (neyse o) ağır basmasıy la yok sayı-
lıvenrevrenselölçüler. bılımin sanatın
tartışılabılırliğı... Nutuk, nasihat. tek
örneklik yazgısıdır bu gelişkin lısenın:
hocasının ve öğrencisınin buna gerek-
sınimi vardır orada: çünkü oniar dü-
şün (fıkir) üretmezlcr. tartışmaya
girmezler. öğretim yöntemlen konu-
lan üstüne pek konuşmazlar; ama.
beklentılennı başkalan dile getirirse
sessızce keviflenirler. Kısacası benim
sekız yıldır öğretim üyeliği. bir ara yö-
neticilik yaptığım, üniversite adına
(onun üstlendiğı öğretmenlik mesleğı
adına) çoğu zaman umutsuzluğa ka-
pıldığım yerdır eğitim fakültesi...
Öğretmen yetiştirmek gerek!
İki yıllık eâtim yüksek okullannın
dört yıllık fakülte konumuna getiril-
meleriyle sayılan (ve banndırdıklan
öğrencileri) artan eğitim fakülteleri
üzerinde çok ciddi olarak düşünme-
miz ve onlan üniversiter düzen ve an-
layış içine oturtmamız gerektiğini be-
lirtmek ıstiyorum. Bu dileğimin
bugünkü YÖK sistemi içinde kolayca
gerçekleşebileceğine ınanmamakla
birlikte ve sorunun Türkiye'de yaşanı-
lan üniversite sorunundan soyutlana-
mayacağının bılıncinde olmakla bir-
likte. ülİcemizde bir öğretmen yetiştir-
me derdinın bulunduğunu dile getir-
mek istiyorum. Öğretmen adayi
-bugünkü görüntüsüyle- ne akademik
ortamı yaşayabilıyor ne de pedagojik
sorunlan tartışabiliyor. Ne garip! Mil-
\ onlarca çocuğun gencın biçimlenme-
sinde çok etkiii olabılen öğretmen
adayını. baba yadigân yöntemlerle ye-
tiştirivoruz; hâlâ aba altından sopa
göstermeyı. karşılıklı disipline hoşgö-
rüye'tartışmaya tercih ediyoruz. Bazı
binalar için temel atar gibi görünüyo-
ruz; profesör. doçent ya da yardımcı
doçent unvanı dağıtıyoruz da. insana,
insanı yetiştireceği varsayılan öğret-
men adayına. hiç. hiç mi hiç yatınmda
bulunmuyoruz. Sorun çok cıddı...
ARADABIR
Prof. Dr. NECLA ARAT
Kadın ve Siyaset
Geçtığimız günlerde Türkiye'de kadınlann seçme ve se-
çılme hakkını kazanmalarının, eşit yurttaş olmalarının 59.
yıldönümünü kutladık. 5 Aralık. kadınlarımıza siyasal hak-
ların verılişinin değıl, onların bu hakları kazanmalarının yıl-
dönümüydü. Nıtekim, Cumhuriyetimızin kurucusu Mustafa
Kemal Atatürk, "Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının
bir lütuf olarak verildiğı kanısında değiliz" derken ve "ka-
dınlann, yurdun her köşesinde ve her katmanında söz söy-
lemeye haklan olduğunu" vurgularken bu onemli ayrıma
ışaret etmektedir
Hiç kuşkusuz, 5 Aralık 1934ü hazırlayan özverili öncü
kadınlar da vardı. Örneğin, 1926 yılında Trabzon'daki bir
toplantıda konuşan Süreyya Hulusi Hanım, ilk kez, "Kadın-
lann yönetimde ve ulke geleceğinde neden söz hakkı yok"
sorusunu sormuştur.
1927'de Kadınlar Bırliğı, tüzüğündeki amaç maddesine
"siyasalhakları elde etmek" ifadesini deeklemiştir.
Kadınlar Birliği'nin başkanı Nezihe Muhittfn Hanım,
"Devhmler, haklı taleplerden doğarlar. Herseç'mde talep-
lerimizi one sürmeye devam edeceğiz. Sonunda vatandaş
olarak oy verme hakkını kazanacağız" diyor ve bu konuda-
kı kararlılıklarını belgeliyordu.
Genç Cumhurıyet'ın kurucusu Mustafa Kemal dedaha 21
Mart 1923'te Konya'da kadınlara seslendıği bir toplantıda
kadın hakları devrimine ilişkin düşüncelerini şöyle dile ge-
tirmekteydı: "Tutacağımız yol, büyük Türk kadınmı çalış-
malanmıza ortak yapmak, yaşamımızı onunla birlikte yü-
rütmek; Türk kadınmı bilimsel, ahlaksal, toplumsal, ekono-
mik yaşamda erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve
desteği yapmak yoludur." Atatürk'ün düşledıği ıdeal Türk
kadını, içinde yaşadığı toplumda yasalarkarşısında tam bir
eşitlik içinde olan; hak ve sorumlulukları yasalarla eşit ola-
rak belirlenmiş; eğitimli, bağımsız kişilikli, özgür ve aydın
kadındır. Bu kadın, kuldeğildır. Bireydir, vatandaştır, özgür
insandır.
Atatürk, Cumhuriyet kadınının sıyasette, karar mekaniz-
malarında, ülke yönetiminde görev almasını büyük bir iç-
tenlıkle ıstediğı için önce köktenci bir hukuk devrimi olan
laik ve çağdaş nitelikli Türk Medenı Kanununu hazırlamış-
tır (17 Şubat 1926). Kadınlann
siyasal haklarına ilişkin dev-
rim, bu tarihten sekiz yıl son-
ra (5 Aralık 1934) gerçekleş-
miştir. Çünkü kadınlann
teokratık bır kültür ortamında
kamusal yaşama geçmeleri,
bir hazırlık dönemini, önce
toplumun laikleşmesini ge-
rektirmektedir.
Laiklik ve laik hukuk düze-
ni, çok eşliliğe, çocuk yaşta
ve istekdışındaevlendirilme-
lere son vermiş; kız çocukla-
rın ve kadınlann mirasta ve
yargı önünde eşit olduklarını
kabul etmiş; boşanmaları
belli yasal koşullara ve yar-
gıç kararına bağlamıştır.
Laiklikle birlikte tüm mes-
lek, sanat ve bilim alanları
kadınlara açılmış; eğitimde
fırsat eşitlığı sağlanmıştır.
Kadınlar, laiklikle birlikte
"özelalan "dan, 'ev/ç/"nden
kamusal alanaçıkabilmişler-
dir.
Unutulmaması gereken
nokta, demokratıkleşmenin
de kadın haklarınında temeli-
nin laiklik olduğudur. Çünkü,
ınsan aklı ve düşüncesi öz-
gürleştirilmeden ne binlerce
yıllık, kadınları engelleyen
önyargılar yıkılabilmekte ne
de demokrası yerleşebılmek-
tedır.
5 Aralık'larda genellikle ıs-
tatistiki dökümler yapılıp ka-
dınlarımızın parlamentodaki
sayısal durumlarına dikkat
çekilır. Oysa, önemlı olan, ka-
dınlann parlamentodaki sayı-
sal varlıkları ya da konumları
değil, onların kadın hakların-
dan yana yaptıkları somut ış-
ler ve laiklik konusundaki
açık, cesur ve kararlı tutumla-
rıdır.
Eğer bır ülkede laiklik ilke-
si, anayasal düzen içinde,
hem de siyasal iktidarlar ta-
rafından devlet adına, çok
ciddi bir biçimde çığneniyor-
sa, parlamentoda sekiz ya da
seksen suskun kadının bu-
lunması hîçbir şey ıfade et-
mez...
Terkos gölü çevresindeki durum
Prof. Dr. TAHSfN TOKMANOĞLL
1
Aralık günlü Cumhunyet'teki ya-
zımda açıklanan genel bilgilerçer-
çevesinde Terkos Gölü'nü incele-
diğimizde, çok hatalı işlerin yapıl-
makta olduğunu görmekteyiz.
Istanbul'un ilk su şebekesini ya-
pan Fransız şirketinin adı TERKOS'muş.
Şirketin getirdiğı suya da "Terkos şirketi-
nin suyu" ya da "Terkos suyu" gibi adlar
venlmiş. Şirketin suyunu aldığı göle de
Terkos Gölü denilmiş. Şirket. çahşmasın
1
-
tamamladıktan sonra aynlırken bır rapor
hazırlamış ve "Göle su gön "eren havzadaki
ormanlann çok iyi konınması gerektiğini"
bildirmiş ve "Bu ormanlar korunmazsa, gö-
lün çamurla dolacağını ve şehre su veremez
hale geleceğini" önemle vurgulamıştır.
Orman Genel Müdürlüğü. Istanbul'un
bütün barajlannda olduğu gibi Terkos Gö-
lü çevresindeki ormanlan da Bakanlar
Kurulundan karar çıkartarak "Muhafaza
Ormanı" olarak ayırmış. Bunun anlamı.
Orman İdaresi dahil buradan hiç kimse
ağaç kesmeyecektir. Buradaki ormanların
amacı, kereste veya odun yetiştirmek değil-
dir. Terkos Gölü'nü korumaktır.
Son yıllara kadar bu amaca az çok uyul-
muş ve ormanlar korunmuştur. Bu koru-
manın sonucu olarak. göl süratle dolma-
mış. fakat ya\aş yavaş dolmaya devam
etmiştir. Gölün batı kenarlannda bataklık-
lar oluşmuştur. Dığer bir deyışle; gölün su
tutma kapasitesi devamlı şekilde küçül-
müştür. Havzadan fazla su geldiğı yıllarda.
göl yüzeyi yükselmekte ve fazla sular aka-
rak, Karadeniz'e gitmektedir. Gölün taba-
nını kazarak, kapasıtesini arttırma olanağı
da bulunamamaktadır.
Göle daha fazla su getirmek amacıyla
yeni bir çalışma başlatılmışür ve süratle yü-
rütülmektedir. Bu çalışmanın amacı. kom-
şu su havzalanndan. Terkos Gölü'ne su
getirmektir. Terkos Gölü'nün batısında ve
10 km. uzağında Çilingoz isimli bır dere
bulunmakıadır Bu derenın içerisine küçük
bir baraj yapılacak ve toplanan sular, bü-
yük borularla Terkos Gölü'ne taşınacak-
tır. Bugün bu borular büyük bir süratle
döşeniyor.
Bu çalışmanın karşısında değılız, yapıl-
masının yennde ve doğru bır iş olduğu
kanısındayız. Fakat ister istemez kendımi-
ze şu soruvıı soruyor ve yanıtını anyoruz:
Gölün kapasitesi küçülmeye devam eder
ve sıfıra yaklaşırsa, gerek göl havzasından
%e gerekse Çilingoz deresinden gelecek olan
ve na.
Bu soruya yanıt bulamıyor ve Terkos
Gölü'nün çamurla dohnası bir an önce dur-
durulmalıdır diyoruz. Bu düşüncelerle de il-
gilileri acele göreve çağınyonız.
1983 yılında çıkanlaıi 2896 sayılı yasa.
orman niteliğini kaybeden yerlenn. Hazine
adına orman sınırlan dışına çıkanlmasını
kabul etmiştı. 1986 yıhnda çıkanlan 3302
sayılı yasa. ormandan çıkanlacak yerlerin
kapsamını genişletmiş. 1987 yılında çıkan-
lan 3"^63 sayılı yasa da. ormandan çıkanlan
yerlerin rayiç bedele göre ellennde bulun-
duranlara satılmasını kabul etmişti.
Ormanlan küçültmeyi amaçlayan ve bir-
biri ardına çıkanlan bu yasalar, aynca bazı
polıtikacılann orman köylerinde söylediğı
"ormandan acttğınız yerleri size vereceğiz"
şeklindeki sözler. ınsanlanmızın ormanla-
ra hücum etmesine neden oldu. Meslektaş-
lanmızdan edındığimız bilgılere göre. ülke-
mizin her yerinde ormanlara hücum edil-
mektedir. Ormanlar yok edilmekte >e
yerlerine tarla yapılmaya çalışdmaktadır.
Terkos Gölü'nün çevresindeki koruma
(muhafaza) ormanlan da bu hücumlardan
payına düşeni almış ve almaktadır.
Keşif amaayla gittiğimiz bir yamaçtaki
orman içerisinde, tutanaklara göre 2 tane
tarla açılmıştı. Terkos Gölü'nün hemen kı-
yısında ve güney yamacında bulunan bu
ormanı ve içerisindeki yeni tarlalan göre-
rck inceleyecekük. Orman bakım memur-
lan. hakkında tutanak düzenledikleri 2
tarlayı bulupgöstermekteçoksıkıntıçekti-
ler. Çünkü 2 tarla 8'e çıkmıştı. Tutanak
düzenledikleri 2 iarlanın hangıleri olduğu-
nu çok zor belirleyebıldiler. Mahkemeleri-
mizin de hızlı çaltşamaması, keşiflerin za-
manında yapılamaması da ormanlara
hücumu arttırmaktadır.
İncelediğımiz yamaçta erozyon yanntı-
lan oluşmuştu. Topraklar süratle akmakta
ve göle dolmaktaydı. %30 eğimli bir ya-
maçtaki orman yok edılince, bu durumun
ortaya çıkması gayet doğaldır.
Cİkemızdekı yasalar gereğince var olan
ormanlan saptıyor ve korumaya çalışıyo-
ruz. Onu da ne kadar koruyabildiğimiz
buradaki örnekte görülüyor. tleri ülkelerde
ise ülke yararı bakımından nerelerin orman
yapılmast gerektiği saptanmakta \e bu \er-
ler orman vapılmaktadır. Doğru olan ve ül-
kenüzde de uvgulanması gereken bu kural,
Terkos Gölü çevresinde uygulanacak olur-
sa. birçok tarım alanının kamulaştırılarak
orrnana dönüştüriilmesi gerekir.
İlen ülkelerde korumaya aynlan oraıan-
lann çevreleri. yüksek dikenli tellerle çevril-
mekte \e içerisine hiç kimse sokulmamak-
tadır. Bız ise bu ormanlan keserek ya da
yakarak yok edıyor. erozyonu da hızlandı-
nyoruz, Örman Bakanlığı'nm veya DSİ'nin
ya da ilgili bir başka kunımun, Terkos Gölü
çevresindeki koruma ormanlannı, tel örgü
içerisine almasını, erozyonu durduracak ça-
lışmalar \apmasını öneriyor ve bunu bekli-
yoruz. Aksi halde yakın bir gelecekte, Ter-
kos Gölü tamamıyla bir bataklığa dönuşe-
cektir.
PENCERE
"Yeni Dünya Düzeni"
"İstikrarsızlık" mı?..
Körfez Savaşı tik'liydi:
Teknolojik..
Elektronik..
Medyatik..
Savaş bu kadar tik'li olunca, bizdeki Amerikanofil'ler
keçileri kaçırdılar; 'savaş çılgınlan' türeyiverdi; asker-
den postaldan hoşlanmayan, kan görünce bayılan ne
kadar muhallebi çocuğu varsa, savaş tamtamlannı çal-
maya başladılar; Irak'a karşı canavar kesildiler; barış-
tan dem vuranlara da saldırdılar:
"- Saddam 'ın adamları!.."
Amerika yaman ülke, dünyanın her yanındaki cüdam-
larını zilli bebek gibi oynatıyor.
Körfez Savaşı'nda Saddam gitti gideyazdı; ama, gü-
neyden vuran Amerikan birlikleri hiçbir engele rastla-
madan Bağdat'a doğru ilerlerken birden durdular. Ne
olmuştu? Irak diktatörünü niçin alaşağı etmiyorlardı?..
Söylendiğine göre Beyaz Saray'da iki soru işaretinin
yanıtı verilememiş:
Bir: Saddam'ın yerine kim geçecek?..
iki: Eğer Saddam alaşağı edilirse, Kuzeyde Kürtler,
güneyde Şiiler Irak'ı parçalayacaklar. Iranlı Şiilerle gü-
ney Irak'taki Şiiler birleşip Israil'in burnunun dibinde
korkulu bir güç yaratacaklar.
israil, VVashington'a diyesiymiş ki:
- Ne yapıyorsun? Irak parçalanırsa benim başıma be-
la açılır, askerini durdur!..
"1 koyup 20almak üzerine"oturttuğu Körfez politika-
sını Saddam'ın gidiciliği öngörüsüne dayayan özal, siz-
lere ömür; Irak diktatörü yerli yerinde duruyor.
•
0 gün bu gündür Amerika'nın Irak'ta ne yapmak iste-
diği doğru dürüst ortaya çıkmış değil. Irak gözaltında!..
Ambargo, abluka ve baskıyla kuşatılrnış komşu ülkede,
Irak diktatörünün diyetini çoluk çocuk, yaşlı genç halk
ödüyor...
Neden?
Washington sivil halkın çektiği acıyı hiçleyerek bir
yöntem uyguluyor; uzun sürede içerden Saddam a bir
seçenek oluşabileceğini düşünüyor; Kuzeyde Kürtleri,
güneyde Şiileri elinin altında tutuyor; Irak'ı neöldürüyor,
ne gönendiriyor; emperyalizm, serinkanlı, soğuk, acı-
masız ve katıdır.
Irak'ın parçalanmış bir bütünlük içinde açlık ve yokluk
çekmesi, bölgede ıstikrarsızlığı körüklüyor. Körfez Sa-
vaşı bütün dünyada en çok Türkiye adına zararlı ve sa-
kıncalı sonuçlar yarattı: şallak mallak olduk, allak bullak
olmaya az kaldı...
•
Özal ne hesaplıyordu?.. Kuzeyde KürtDevleti, güney-
de Şiiler, ortada Saddamsız bir Irak'la siyasal harita
değişecek miydi?.. 'Vızyonsah/bf olmalıydık; savaş ma-
vaş, federasyon mederasyon; Ortadoğu'da Amerikan
zaferinden sonra ganimet sofrasına oturmalıydık...
Ganimet sofrasına oturamadık...
Şapa oturduk.
1 koyup 20 alamadık; 20 milyar dolar zarara girdik;
gerçekzararımızkatkatfazladır. Irak'tasüregelen 'istik-
rarsızlık' ABD'nın istenciyle surüyor, Türkiye'nin içine
yansıyor; iran, SurıyeveBağdat'ınülkemizedönükdüş-
manca siyasetinin kökünü suluyor; PKK'nın terör politi-
kası bu sürede güçlenip yayılmadı mı? Ankara şimdi
israil'e yaklaşarak bozulan dengeleri onarmaya çaTışi-
yor: israil-FKO barışı bir umut kapısıdır.
•
Bölgedeki istikrarsızlık. büyük çapta Irak'taki istikrar-
sızlığa bağlı..
Irak'ın ıstikrarsızlığı da ABD'ye bağlı..
"Yeni Dünya Düzeni'bü mu?..
NADİR NADÎ'Yl UĞURLARKEN
Derieme
30.000 (KDV içınde)
Çağdof Yaymları Turkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbui
ödemdigönderiljnez
LEASING
2 1 . Y Ü Z Y I L B A N K A C I L I Ğ I N D A
HER ŞEY İNSAN İÇİN
Barış'ın diişü, pasta
fabrikası kurmak...
Ali'nin tercihleri
daha farklı.
Onlar bilinçli, 21.
yüzyıl insanları...
Siz de, şimdiden
geleceği düşünün.
Yann "daha büyük"
olmak için, bugün
Vakıfbank'a gelin.
VakıfBank21. Yüzyıl Bankacılığı