Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURfYET 9 KASIM1993 SALJ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Idam, terörü önlermi?
Yeni yasal düzenlernelere girişilirken anımsatmak isteriz ki, temel
hukuk ve adalet ilkeleri geçici siyasal konjonktürlere feda
edilmemeli vedemokratik rejirnkrin ana kurallan korunmalıdır.
HALİT ÇELENK Hukukçu
I
dam cezalanmn cay-
dıncı olmasa için infaz
edümesi gereklr. Türk
CezaKanunu(TCK)'-
nun kaklınlan 140,
141.142,163. madde-
leri yeniden düzenlenmelidir. Terör suc-
lannda elde deül varsa gıyapta mahku-
miyet karan verümeli, mületvekili
dokunuhnazlığı kakürdmalıdır."
(Cumhuriyet, 30 Ekım 1993)
Bu düşünceler. Ankara DGM Baş-
savcısı Nusret Demiral'a aittir. Hükü-
met Sözcüsü Yddınm Aktuna da "te-
rör suçlarmda idam cezasının farklı ele
alınması gerektiğini, bu cezanın Avrupa
ve ABD'de bulunduğunu. Türkiye'nin
bütûn bu ülkeferden daha medeni olmak
zonnda ounadığını, suç işleyen kişi ya-
kalandığı zaman öleceğini büirse ce-
zanm caydıncı olacağuu" söylemekte-
dir. (Cumhuriyet, 31.10.1993)
Hükümet sözcüsünün bu düşünce-
lerinin, hükümetin görüşünü yansıtü-
ğı açıktır. Yine bu göriiş ve değerlen-
dirmelerin, Güneydoğu olaylannın
doğurduğu tepkinin bir ürünü oldu-
ğunu anlamak da güç değildir.
Sayın Aktuna'nın hükümet adına
yaptığı bu açıklamaiar ve Nusret De-
miral'ın düşüncelen. bize, çok değerli
ceza hukuku hocamız Prof Faruk
Erem'in "hak ve adalet" konusundaki.
hukuk biliminin imbiğinden süzülen
şu görüşlerini anımsatü: "..Hiddete
bürünmüş adalet, gerçek adalet sayıl-
raaz; gösteri adaletidir, bir tarafı nok-
san adalettir. Hiddetli adaletin, inti-
kamcı adalet halini almasından korku-
lur, oysa adalet intikama karşıdır."
(Ceza Adaleti, s: 4)
Terör konusunda doğru çözümler
üretemeyen iktidar ve egemen sınıflar,
soruna akıla yöntemlerle yaklaşma
ojanağından uzaklaşmış görünmekte-
dirler. Burada düşünülen ve önerilen
yasal düzenleme ve önlemlerin inti-
kamcı bir yörûngeye girmesinden en-
dişe duymamak mümkün değildir.
Sayın Aktuna'nın ölüm cezasına
ilişkin açıkladığı düşünceler yartlış ol-
duğu gibi, Avrupa ve Amerika hak-
kında verdiği bilgiler de gerçeğe uygun
düşmemektedir. Avrupa deyince akla
gelen Fransa, ltalya, Almanya, İngil-
tere. Hollanda, lsviçre, Belçika, Dani-
marka, tsveç, Norveç, Avusturya,
Macaristan, Finlandiya. Lüksem-
burg, Vatikan, Romanya ve Ame-
rika'run 39 eyaleti ölüm cezasını kal-
dırmışlardır.
Bu açıdan Sayın Aktuna'nın "bütün
bu ölkelerden daha medeni olmak zo-
runda olmadığımız" biçimindeki de-
ğerlendirmesi de dayanaktan yoksun
ve yanıltıcıdır. Öte yandan dernokra-
tik haklar alanında aşama yapmış
Avrupa Konseyi'ne bağlı ülkeler,
ölüm cezasını, insanın biyolojik, ente-
lektüel ve moral varlığına bir saldm
niteliğinde gördükleri için onu yasala-
nndan çıkarmışlardır. Yani bu cezayı
kaldırma nedeni (ki gerçek neden de
budur) insanın insan olarak değeridir
ve bu değer din, dil, milliyet ya da ırk
aynmı kabul etmeyen temel bir değer-
dir.
Caydırıcı değildir
Suç, ekonomik, toplumsal ve siyasal
kökenli bir olgudur. Başka bir deyişle
suçlar, toplumsal düzenin haksızlıkla-
nndan, adaletsizliklerinden, eşitsizlik-
lerinden, antidemokratik baskı ve
uygulamalanndan kaynaklanır. Ceza
biçimindeki yaptınm ne kadar ağır
olursa olsun (ölüm cezası da olsa) bu
toplumsal düzensizlikler ortadan kal-
dınlmadıkça suçun önlenmesi olanak-
sızdır. Bu açıdan öifim cezasının caydı-
ncı ve çekindirici bir etkisi yoktur. Bu
konuda Avrupa'da, özellikle İngiltere
ve Almanya'da istatistiklere ve bilim-
sel araştırmalara dayalı incetemeler
yapılmış ve ölüm cezasının kaldınlma-
sınm bu suçlan artürmadığı, ölüm ce-
zasının uygulanmasının da suçlan
azaltmadığı sonucuna ulaşılmıştır. (1)
"Yüzyd başında tngiltere'de yapılan
bir istatistiğe göre. 250 idam mahku-
mundan 170'i, daha önce bir ya da iki
ölüm cezasının infazında hazır bulun-
muştur. 1886'da Bristol Hapishanesi'-
nden gelip geçmiş olan 167 idam mah-
kumunun 164'ü, daha önce hiç değibe
bir infazda hazır bulunmoştu." (2)
Günümüz ceza poliükasında bu
gerçekler gözönüne ahnarak yasal dü-
zenlemeler yapılmaktadır. Aklın yolu
bu olduğu gibi "suç bUimi"nin göster-
diği yol da budur. Ancak bu yol sabırlı
araştırma isteyen, toplumsal gelişme-
leri akıici bir açıdan inceleme isteyen
sonuç verici bir yoldur. Birkaç tümce-
lik yasa maddesiyle cezalan ağırlaştır-
mak, yeni suç türleri üretmek kolay-
dır, ama sonuç verici olmaktan uzaİc-
tır. Ülkemizde ötedenberi, çoğu kez
kolay yollar izlenmiş, cezalan arttır-
mak ve idam cezalannı infaz etmek
gibi yöntemler yeğlenmiştir. Ama so-
nuç ortadadır: 12 Mart döneminden
bu yana verilen ve infaz edilen ölüm
cezalan topluma hiçbir şey kazandır-
mamıştır. Haksızlıklara karşı çıkanla-
ra potansiyel suçlu gözüyle bakılmış,
ama haksızlıklan, adaletsizlikleri orta-
dan kaldırma yoluna gidilmemiştir.
Böylece toplumdaki bunalım daha da
yoğunlaşmışür.
Geçen yıllarda getirilen Terörle Mü-
cadele Yasası, terör olarak nitelenen
eylemleri önleyememiş. tersine, bu ey-
lemler daha da yoğunlaşarak sürmüş-
tür. Çünkü olaya akıla ve demokratik
ilkelere saygılı bir yöntemle yaklaşıl-
mamış, kolay olan baskıcı bir gözle
bakılmıştır.
140,141,142. maddeler
Sayın Nusret Demiral, terörün ön-
lenmesi için önerdiği çareler arasında,
daha önce kaldınlan TCY'nin 140,
141,142. maddelerinin yeniden düzen-
lenmesini de ileri sürmektedir. Bilindi-
ği gibi bu maddeler düşünce açıklama-
sını cezalandırmaktadır. Yanm yüz
yıh aşkın bir süre ülkemizde bilimsel,
sanatsal ve kültürel gelişmeleri köstek-
leyen bu maddeler sürekli eleştiri ko-
nusu yapılmış ve sonunda demokratik
ilkelere aykınlığı kabul edilerek yürür-
lükten kaldınlmıştır. Ancak dönemin
iktidan, Terörle Mücadele Yasası'nın
•8. maddesiyle yeni düşünce suçlan
üretmiş ve yine "propaganda"yı suç
saymışür. Düşünce açıkiama aşama-
sında kalan ve eyleme dönüşmeyen
düşüncelerin suç sayılamayacağı ilkesi
demokratik rejimlerin temeli iken bu
ilke bir yana itilmiştir. Oysa anayasa-
nın 13ı2. maddesine göre "Temel hak
ve hürriyederle ilgjli genel ve özel sınır-
lamalar demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olamaz." Terörle
Mücadele Yasası'nın 8/1. maddesi
anayasanın bu hükmüne aykın düştü-
ğügibi 140,141 ve 142. maddeler içeri-
ğinde yapılması önerilen düzenlemeler
de bu ilkeye ters düşecektir. Çünkü
düşünce açıkiama özgürlüğü "demok-
ratik toplum düzeni"nin zorunlu bir
öğesidir. Yeni yasal düzenlemelere gi-
rişilirken anımsatmak isteriz ki, temel
hukuk ve adalet ilkeleri geçici siyasal
konjonktürlere feda edilmemeli ve de-
mokratik rejimlerin ana kurallan ko-
runmalıdır.
1) Bak Ölüm Cezası Üzenne Düşüneeler, Ca-
mus-Koestler, Çev Alı Sırmen
2) Aynı yapıl
ARADABIR
MEHMET BAgABAN
Trabzon'da Eyuboğlu'na
Merhaba
"Trabzon'a gelır misiniz?"dedi dost sıcağı bir ses, "Saba-
hatön Eyuboğlu'muzu konuşaeağız da..."
Yedeksubay Okulu'nda aynı bölükteymişiz 1947'de. Yüksek
Köy Enstitusü çıkışlılardan bir bölümünün cezaevi arabalarına
doldurularakkıtayaçıkarılışlarıderindensarsmışonu 1946da
kurulan hükümetin bir tür karşıdevrimi başlatıcı etkinlikleri.
"Enstitü kıyımı, sanırım sonraki kıyımlann başlangıcı o/du"di-
yor.
Uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinin Trabzon muhabiriymiş.
Şimdi Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı. Yörede uyandı-
ncı, aydırıcı, bilgilendirici, aydınlanmacılığı yaygınlaştırıcı et-
kinlikler düzenliyormuş cemiyet Sabahattin Eyuboğlu'nu,
Trabzon'un yetiştirdiği o Anadolu bilgesini bir ogrencisinin ta-
nıtması daha iyi olur diye düşünmüşler.
"Gelirsen, şunca yıl sonra bir dost kucaklaşması yaşarız.
'İki kişinin bile dost olamadığı yerde uygarlıktan söz edilemez'
diyen Eyuboğlu'na Trabzon'da Trabzonlularla bir 'merhaba'
deriz."
Trabzon'da yayımlanan Kıyı dergisi 91. sayısının "atarda-
mar" böiümünü ömer Güner'e ayırmış: "Basın denizine Ana-
dolu'da akan bir ırmak" başlığıylasunuluyor yaşamı. Okuduk-
ça ekin ve sanat yaşamımıza. aydınlanma savaşımımıza.
girdiği her işte kan taşıyan bir "atardamar"m sesini duyuyo-
rum. Verimli, üretken, özverili biryaşam ..
Kişiliğinin hamuru Kuvayı Milliye ile, Atatürk aydınlanmacı-
lığıyla yoğurulmuş ekin ve sanat adamımız Eyuboğlu, yaklaşık
otuz yıl önce şöyle açıklıyordu Ataturkçülüğü: "Gelin dostlar
bir olalım, diyordu Ataturk; hep birden Türkiye halkı olalım; bu
yurdu bütün geçmişi geleceğiyle, değişik, karışık, karmaşık
bütün insanlarıyla benimseyelim; hor görülmüş çoğunluğu-
muzun adı, Türk adı hepimizin adı olsun, ayrılık gayrıhk, ga-
vurluk Müslümanlık, Sünnilik Şiilik kalksın ortadan. Dilimiz,
çoğunluğumuzun dili olsun, tarihimiz, topraklarımızdan çıkan
en eski uygarlık kalıntılanyla başlasın, coğrafyamızın sınırları
yeni Türkiye 'nin sınırları olsun; yurdumuzda ve dünyada sava-
şa karşı barıştan yana olalım..."
1947'de Beşikdüzü Köy Enstitüsü'nde hukuk bilginimiz Hıtzı
Vekkrt VelkJedeoğlu nun Trabzon milletvekili RaH Karade-
nlz'le yaptığı tartışmayı anımsıyorum. Kız ve erkek öğrencıle-
rin bir arada egıtim gör-
melerir>e, ensütülere karşıdır
Karadeniz. "Halkın eğilimi,
arzuları..." diye bir şeyler ge-
velemeye çalışır. Şöyle yanıt-
lar onu Hoca:
"Siz, Atatürk'ün kurduğu ve
tüzüğüne 'devrimcilik' ilkesini
koyduğu CHP'nin bir milletve-
kili olarak, hem de sözü geçen
bir milletvekili olarak, bu ilkeyi
koruyacak yerde bundan
odün verirseniz, sonra bunun
arkası çorap söküğü gibi gider
ve sonunda yine bir şey kaza-
namazsımz. Olan ülkeye
olur..."
Gerçekten de çorap söküğü
gibi sürüp gitmedi mi ödünler,
olan ülkeye olmadı mı? Ata-
türk'ün, Türkiye Cumhuriyeti'-
nin temellerini attığı Sıvas'ta
1993 yıtında, 37 sanatçının,
şairin yakıldığı bir ülkeyiz şim-
di...
Yüreğimdeki ateşi harlat-
mıştı ömer Güner'in sesi. 16
saatlik otobüs yolculuğunu se-
ve seve göze aldık eşimle.
Eyuboğlu'yla buluşacaktık
dogduğu kentte.
Gerçekten de öyle oldu.
ömer Güner, ozan Ahmet
özer, Gündoğdu Sammer,
yaşamını Atatürkçü eğitime
adamış Sabahat Üker ve
dostlarının yarattıklan bir
dostluk, sevgi imecesi ortasın-
da buluverdik kendimizi Trab-
zon'da. Halk anaya güvenen
Sabahattin Eyuboğlu'nun büs-
tü, parkta sıcacık gülümsuyof-
du sanki. Gazeteciler Cemiye-
ti salonunu dolduran güzeiin,
doğrunun, Atatürk aydınlan-
macılığının tutkunu canlarla
yürekten 'merhaba' dedik
Anadolu bilgemiz Eyuboğlu'-
na. Onunla birlikte "...insan
büyüklerinin getirdikleri ortak
gerçek, bütün gerçeklerin
aşılması gerektiği, kimsenin
kimseyi ezmeye hakkı olmadh
ğı, iyiliğin de güzelliğin de
doğruluğun da yalnız çalışan,
arayan, zincirlerini kıran, kö-
leliklerin her türlüsünden kur-
tulmasını bilen" insanlara
vergi olduğu gerçeğini yinele-
dik bir kez daha. "Bizim Ana-
dolu" dedik.
TARTIŞMA
Görev duygusu ile çalışmak
~ ^ ^ ~ ozan
H Antlasması'nın
H vıldönümü
H . münasebetiyle 24
U A Temmuz 1993'te
- ^ ^ ^
m
Prof.Dr.ŞükriiS.
Gürel'in Cumhuriyet
gazetesinde yav ımlanan
yazısında, tânet İnönü'nün
1969'da söylediği şu sözleri
aktanhyor: "Müttefiklerin
gelecek için bir ümitleri de;
yorulmuş, fakir düşmüş bir
milktin (...)..mutlaka yardıma
muhtaç olacağı, bunun için
kendilerine müracaat edildiği
vakit, harpte ve Lozan'da
kaybedilmiş olan eski altştıklan
usullerin ve muamelelerin tekrar
konabüeceği idi. Bu ümitleri hiç
gerçekleşmedi." İsmet
Inönü'nün bunlan
r ı J
söylemesinden bu yana
müttefiklenn ümitlerinin nasıl
gerçekleştiğini. 22 Temmuz
1993 tarihli Cumhuriyet'te
çıkan bir haber
örneklendirmektedir: Türkiye
Cumhuriyeti'nin Savunma
Sanayii Müsteşan, bir
Amerikan fırmasının projesini,
ülkenin menfaatlerini koruyan
mevzuata dayanarak kabul
etmediği için o Amerikan
firması, Müsteşar'ı Başbakan
Çiller'e şikayet edince
Başbakan Çiller. Savunma
Bakanı'nın haberi olmadan
Savunma Sanayii Müsteşan'nı
görevinden alıyor. Bu haber
PENCERE
lOKasım'ınEşiğinde
Bir Sora...Divan şıirinde kaside'nin konusu övgüdür; halk şiirinde
ve yeni şiirde kaside yok.
Ovgü, kımi zaman şairin içinden gelebilir; ama kaside<
düzenli, kalıplı, kurallı bir övgüdür; padişaha, vezire, şey-
hülislama, valiye, dalkavukluk olsun diye yazıldığı çok gö-
rülmüştür. O dönemde şair daha "birey" olamamış, özgür
düşünceyle aydınlanamamış, aklını inançtan bağımsızlaş-
tıramamış kişidir; ekmeğini sarayda ya da konakta arar,
tekkeye kapılanır.
Aydınlanma'nın ilk ışıkları Osmanlı'ya sızdığında Namric
Kemal "HürriyetKasidesi"n\ yazıyor.
Şairin özgürlüğü, bir bakımatarıhte insanın özgürlüğüy-
le bağıntılı değil mi?..
Hangi gerçek şaire ısmarlama şıir yazdırılabilir? Ancak
yazacağı şiiri benliğinde duyacak şaır. Nazım Hfkmet otuz
yıl ağır hapis cezasına çarptırılmışken, zındanda "Kuvayı
Milliye Destanı"n\ yazıyor:
O, saati sordu
Paşalar "üç", dediler
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözlerı çakmak çakmaktt
Yürüdü uçurumun başına kadar
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı
•
Edebiyatta destan türü nedensiz ortaya çıkmadı; hayatın
yoğunlaşıp yüceldiği, insanlığın ıçerik ve anlam kazandığı,
özverinin doruğuna eriştıği tarihsel dönemler, sanatçıya
esin kaynağı sağladılar. Şairlerin durup dururken şiir yaz-
dığını kimse söyleyemez. Fazıl Hüsnü Dağlarca, CahHSrt-
kı Tarancı, Ceyhun Atuf Kansu, Melih Cevdet Anday,
Sabahattin Kudret Aksal, Cahit Külebi, Talip Apaydın, AtH-
la llhan, Salâh Birsel, Ziya Osman Saba ve daha nıcelerı
Atatürk ıçın şıir yazmışlarsa, bunda bir iş var...
Sabahattin Kudret'ten iki dıze:
Ayağında Anadolu'dan getırdiği toz
Bir inanç gözlerinde tükenmez
Cahit Külebi'den:
Davullar zumalar döğende
Biz seni hatırlarız
Salâh Birsel'den:
Sen boy atan çocuklarda kemiksin etsin
Akılsın hürriyetsin vicdanda
Kuvvetsin
Mustafa Kemal Anadolu da yeniden varoluşun simgesı-
dir. O'nu anlamaya çalışmak gerekıyor; çünkü Atatürk'ü
anlamadan tarihimiz anlamsızlaşır...
•
2000 yılına doğru yaklaşırken Mustafa Kemal'e saldınla-
rın yoğunlaşması bir rastlantı değıl. Türkiye'nin üzerine
dönük basınç odakları, varoluşumuzu yokoluşa çevırrtiv
için çalışıyorlar; şeriat ile emperyalizm arasında Anadolu'-
yu sıkboğaz etmek ısteyenlerin hizmetkârları da Atatürk'e
düşman. Bu yolda tartışmaların gürültüsü büyüyor.
Atatürk'e çattıkça şerıatçılarla Kürtçülerden alkış topla-
yan tatlısu entelleri şu soruya yanıt bulmalıdırlar:
- Peki. Mustafa Kemal bu kadar kötüydü de ülkenin en
yüce şairleri Atatürk'e şıir yazmak gereğini benliklerinde
nasıl duyumsadılar?
Fazıl Hüsnü'nün dizelerıyle yazıyı noktalayayım:
Masaldı dağlar, taşlar gerçekten masaldı ha
Geçiyordu Mustafa Kemal Çamlıbel'den.
Yabanın kurdu kuşu seyrine inmiştiler,
Kara pençelerle, ak gagalarla. - ••.;•.
Susmuştu yeryüzü efsaneler içinde. rtl-otitmı
Cumhuriyet'te yalanlanmadı.
Herhangi bir devlette. yerli
olsun yabancı olsun bir özel
kişinin ya da özel menfaat
grubunun, görevini yapan bir
bürokraü yerinden oynatmaya
gücü yetiyor ise, o devletin
memurlanndan görev duygusu
ileçahşmalan beklenemez. O
devlet politika üretemez ve
uygulayamaz. Devlet
devletlikten çıkar. Bir ülkede
savunma sanayii gibi hassas bir
konuda yabancı şirketler
.müsteşar devirebiliyor ise, o
ülkede devletin milli niteliği
tartışılabilir hale gelmiştir. Olay
Türkiye'de cereyan etti ise "eski
usuDer ve muameleler" tekrar
konmuş, Lozançoktan
yırtılmışdemektir. Bunu yapan
hükümette İsmet Inönü'nün
oğlunun bulunması, milli
menfaatlere karşı
nasırlaşmanın derecesini
göstermektedir. Bu ortamda,
bazı cahil insanlann kimlik ve
kişilik arayışına düşerek
ümmetçilik gibi akımlarda
karar kılmalannı fazla
yadırgamamak gerekir.
Cem Somel
N
BILGI YAYINEVI
ECDET ÇOBANLI
İMZA GÜNÜ
9KasımSalı 14.00-19.00 Arası
Giriş Kat (B Salonu, 4. Sokak) 105-106 Nokı Stand
TUYAP KITflP FUARI. TEPEBASI / ISTANBUL
DOGANIN
SAHİBİ DEĞİL,
BİR PARÇASI
OLDUĞUMUZU
UNUTMAYAUM.
YA BİZ NE YAPTIK?
Bereketli ovaları yok ettik.
Tarlalan betona dönüştürdük.
Yemyeşil ormanları tükettik.
Denizlere, göllere, karalara tonlarca
çöp dökfük.
Masmavi gökyüzünü dumana boğduk.
Billur akan ırmakları, serin kaynakları
atıklarımızla kirlettik.
Artık tehlike çanları çalıyor.
ÇEVRE, GEÇMIŞTEN
KALAN BİR MİRAS DEĞİL,
GELECEK KUŞAKLARDAN
ALDIĞIMIZ
BİR EMANEnİR.
• Doğal kaynakların sınırlı olduğunu
unutmayalım.
• Doğanın dengesini bozmayalım.
• Enerji Kiketiminde savurganlıktan
kaçınalım.
• Geri dönüşümlü ürünler kullanmaya
özen gösterelim.
• Her fırsatta bir fidan dikelim. Yeşili üretelim,
maviyi çoğaltalım.
• Taşıyla, toprağıyla, yaban hayahyla
tüm varlıkları koruyalım.
• Kirlenmiş çevreyi temizlemek daha zordur.
Baştan temiz tutalım.
DÜNYAMIZI
BİRLİKTE
KORUYALIM I
#.
T.C.
ÇEVRE BAKANLIGI