25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYPA 28KASIM1993PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Noel keyfi yaklaşıyor LONDRA EDİP EMtL ÖYMEN Noel. en önemli tatil. Hem dini bay- ram hem resmi tatil. 24 arahk cuma akşamı Noel yemeği yenecek. ertesi gün yaşam tamamen du- racak. Metrolar. otobüsler çalışmaya- cak. 27 aralık pazartesi ve 28 arahk salı da resmi tatil. Her yer kapalı olacak. Ek- mek sadece Hint. Türk, Rum bakkalla- nnda bulunur. Onlar Noel'e uzak. So- kaklar boşalacak. Trafık gürültüsü kesi- lecek. Televızyonlar, bütün bir yıl dişleri- ni sıkıp en baba programlannı o günler- de sıralayacaklar. Yılbaşına kadarki üç gün de işler rölantide. Burada yılbaşı bizdekı yılbaşı gibi de- ğil, sadece İskoçya'da kutlanır. Ama ta- tih hafta sonuna geldıği için farketmeye- cek. Çocuklann okullan ocak ayının ılk haftasında açıhyor. Burada üç sömestr var çünkü. Aralık başından itibaren No- el tatilinin keyfını çıkarmaya başlaya- caklar. Şimdiden ana-babalanyla sonu gelmez bir Noel alışverişinin kuyruğun- dan takılıyorlar. Çünkü Noel en önemli tatil. Ve bu yıl tatil tam 4 gün üst üste ge- liyor. Büyük piyango. Alışverişi herkes yapar. yoksulu da varlıklısı da. Çünkü Noel. bütün Hıristi- yanlar için kutsal gün. En acısı da tabii evsizler. Mağaza, dükkan, ofıs girişlerin- de karton kutulara sannarak ısınmaya çalışan berduş takımının hali duman. In- giltere, şu sıralar 30 yıldır görülmemi!; sertlikte bir kış yaşıyor üstelik. Hınsti- yanlann en Hıristıyanı Selamet Ordusu. berduşlara çorba ve sıcak yemek dağıt- makla meşgul. Bir hayır kurumu bunlar Ve Anglo-Amerikan ıcadı. Gören gerçek asker sanır. Üzerlerinde laci üniforma. başlannda sıperlı şapka. yakalannda. kollannda işaretlerle. Ama çok siviller. Ve dindarlar. Berduşlara kol kanat geri- yorlar bugünlerde. Tuzu kuru olanlann kent dışında evle- ri de vardır. Yazhk ev denemez bunlara. *Kır evi'dir adlan. Ya göstenşsız bir çift- lik evıdır ya da bir malikane. Türkiye'de kentler başlar ve biter ya, kır diye Alla- hın dağına denilir. Burada öyledeğil. Kır denıldi mi. kent dışı demek. Ama dağ başı da değil. Varbklıların Noel tutkusu, birkaç kafa dengj arkadaşlannı davet edip 4x4'lerine atlayıp kır evlerine gıdıp kapanmak. Çünkü ne borsa var. ne ban- ka açık. ne siyasetçi var ortada. ne de ofis Nazileri halktan poliskorudu STOCKHOLM GLRHAN IÇKAN 20 kasım cumartesi günü Göteborgda 400 Nazi'nın yaptığı toplantının olaysız geçmesı ıçın 800 polıs görev aldı. Çoğun- luğu Dazlaklar'dan oluşan erubun mey- danda "Yahudi domuru!"^'^ Heil!" diye bağırabilmeleri için toplumun ce- binden 2 mılyon kron (3.5 milyar lira) çıkmış oldu. Güvenlik görevlileri, Nazi- lerin izınli toplantı yapüklannı. daha ön- cekı toplantılarda çeşıllı karşı gruplar ta- rafından saldınya uğradıklan için böyle- sine yoğun güvenlik önlemlen aldı- klannı açıkladılar. İsveç polisı. Nazılen kımlere karşı k<> ruyordu? Meydanlannda. sokaklannda Nazızm ayak seslerini duymak isteme- yen halka karşı! Evet, daha önce küçük bir grup anarşistin polıslere saldırdığı, çevreye zarar verdıği olmuştu. Ne var kı ırkçılığın hızla arttığı. çeşıtlı faşızan odaklann mantar gibı yerden bıtüğı böylesine "puslu havalarda" polısin gös- terdiği neden, kamuoyu için doyurucu değil; özellıkle. anti faşistlerin izinlı gös- terilerinden sonra düzenli olarak yürü- melerinın yasaklandığı Stockholm'de. Bunun nedeni ise "Gösteridlerin güvenli- ğini garanti edemiyonız!" olarak dile ge- tirildi. 9 kasımda Stockholm'de bir meydan toplantısı yaparak I938'de tanhe "kris- tal gece" olarak geçen gecede Nazi terö- rüne kurban düşenleri ananlann iki yüz metre yürüyerek parlamentonun önüne gitmelen polis tarafından yasaklanmıştı. Oysa ortada herhangi bir karşı gösten tehlıkesı yoktu; maskelı anarşistler de gözükmüyordu. Buna karşılık. Nazıle- rin öldurdüğü yakınlannı anan yaşlı in- sanlann çokluğu göze çarpıyordu. 30 kasım, İsveç Kralı 12. Karl'ın (De- mirbaş Şarl) doğumgünü. Birçok konu- da olduğu gibi tarih konusunda da sınıf- ta kalan Naziler, sa\aşçılığından ötürü bu kralı, kendı krallan olarak ilan edı- yorlar. Oysa İsveç tarihindc hiçbir za- man Demirbaş Şarl zamanında olduğu gibi ülke sınırlan yabancılara açilmamış- ü. Her yıl 30 kasımda, Stockholm'de bu kralın heykelinin olduğu ve adının veril- diği meydanda Dazlaklar gösten yapar- lar ve olay çıkanrlar. Slockholm polisi. yine "güvenlik meseiesinden" ötürü bu yıl Nazilere ve Nazi karşıtlanna gösten yapma iznı vermeme karan aldı. Top hü- kümcttc. Bakalım orta-sağkoalisyonun- dan nasıl bir karar çıkacak vc mcydan- lar. daha ne kadar zaman postallı. bira sarhoşu Dazlak Nazilere bırakılacak 9 Yaşamyalanbîr öyküdürMadrid'teKaldmp başını, gökyüzüne bakar mısın hiç? Yoksa bir koşturmaca mıdır yaşamın, akar gider; farkında olmazsm gökyüzü- nün, kaldınmlann. Bak bu gökyüzü mavıdir. sevgidir. banş- tır. Ellerini uzatmalısın, dokunabilmek için maviye; banşı istemelisin. Sevmeyi is- temelisin. Yoksa zordur seymek. Sevmesini bilmek zordur. Nasıl sevilir bu kara suratlı şehir? İyi bak. güzeli bulacaksın. göreceksin ve se- veceksin. Ben Madnd'i hep sevdim. Madridlilenn yüzde 43'ü "Önce tspanyol, sonra Madridliyim"; yüzde 50'si "farketmez"; valnızca yüzde 5'i ise "Önce Madrid'li, sonra İspanyolum" di- yor. Madrid ilenci bir şehir olmuş hep; iç sa- vaşta cumhuriyetçi olmuş. Öteki bazı özerkblerin koyu ulusçuluğunu takınma- mış. Banşseverliği, aydınlığı gökyüzüne yansır bir şehrin insanlannın; bir sıcaklık. rahatlık kaplar içini; anlamazsın nedenini. seviverirsin bir şehri. Madridlilenn yüzde 91'i neşeli, yüzde 90'ı konuksever, vüzde 79'u cömert, yüzde 70'i çalışkan. Üstelik bu bilgıler, ekonomik krizin tam göbeğin- de bir yılın, 1992'in bilgjleri! Zor günlerde bile güler bir yüzün sıcakhğını yitirmez. Madrid bir şiirdir, müziktir, şarkıdır. Herkes, her şey çalar. söyler, dans eder bu şehirde; arabalar, motorlar, insanlar. Her- kes, her şey yaşamın coşkulu bir parçasıdır kendi güzelliğiyle. Ah, çılgına dönmek hiçtendir Madrid gecelerinde. Jean Mkhel Jare'in ışıklı elektronik müzik gösterilenne taş çıkartır Madnd gecelen; hızla geçen bir araba, mo- ALt KIŞLAK tor; bir kadın kahkahası; bir şiirin ışıklan- dır akıp giden gökyüzüne. İyice yasla kula- ğını şehrin göğsüne; kalbini dinle. Madrid- in kalbi barlandır. Barlarda kadmlar telaşlı telaşlı, bağıra bağıra, hep birden konuşur- lar. Kım konuşur, kim dinler? Bu aceleniz niye? Sabah olur. içkiler biter: söylenecek- ler, yalan öyküler bitmez, yaşam bıtmez; yaşam zaten yalan bir öyküdür Madnd'te. Bir yüreğe tutsak olunmaz; bir bardan çıkıp ötekine girilir. Plaza Mayor'daki ye- raJü barlannda geçmişe gidilir. Yüzyıllann sarhoşluğu duvarlarda, flamenkonun çığlı- ğında kaybolmuş bir kadın, boğa kanı kır- mızısı "sangria" içılir. şerefe! Geleceği yakalamak zor. Geçmışi yaka- lamak daha kolay Bak bu yollardan Goya gelmiş, Picasso geçmiş. Velazquez geçmiş. Bak bu gökyüzünde Velazquez geçmiş. var. Oylesine yakın olmak Picasso'ya. Yahya Kemal Beyatif nın sık sık takıldığı Hotel Palace'm banna gidiyonız. Yazık! Şef garson, birkaç yıl önce, o bann bir "sa- lon"a çevrildiğıni söylüyor, ama yine de bizi o salona götürüyor. Beyath'yı buluyo- ruz orada. Geçmişi yaşıyoruz. Şef garson, Amerikalılann da gelip Hemıngvvay'i ara- dıklannı söylüyor. Yaşam ne kadar kısa; geçmişle ya da gelecekle. yaşanmamışlar ya da düşlerle uzatmaya cahşmasak... Kimle- rin kımlerin izlen var bu şehirde. İzleri sü- rüp geçmişi paylaşıyoruz. Dokuzuncu yüzyılda Emir 1. Muham- met kurmuş bu şehri; Müslümanlar ve En- dülüs Araplan'nın egemenliğınde bulunan Hıristiyanlar için. Araplar önce "Mach- rit", sonra "Mayrit" derler; Hıristiyanlar ise "Magerit". "Çok yeraltı su yollan <Aau" demek Mayrit. Madrid'ın altında. bır sürü su kanallan vardır, denizi olmasın varsın. Gerçi geçen yüz yıllarda Madrid'i denize bağlamanm yollannı çok araşürmışlar, ama bır türlü gelmemiş deniz. Etenizi gök- yüzüdür bu şehrin, özgürlüğe yüzersin. Sevgiler vardır, anlatılamaz; anlatılma- dıkça daha güzeldir. Güzel oldukça yitir- mekten korkulur. Bu sevgiyi, bu güzel şehri kirletecekler diye korkuyorum. 20 kasım- da Franco'nun ölümünü anan "Dazlak- lar" bır gence saldınp öldürdüler. Geceler daha güvensiz olmaya başladı. Birgüzelliği yaratmak ne zor ve ne kolay öldürmek... T a > l a n d d a • * t a t i I g Ç 5 g beğinde gecirdikleri bu günde doğayla kucak- laşmak için çareyi gihercinlerin uğrak yeri olan bir parka gidip güvercinlerin tam ortasma orurmakta bulmuş. Anne, başma yağan "kısmet n lerden biraz şikayetçi gibi görünüyor. Küçük kız, belli ki güvercinleri tutmava çalışı\or. Baba ise güvercinleri gökte se\retmeyi yeğlijor. Arkalanndan geçen iki Budist rahip. '"kLsmet"ten pa>larını almamak için acele ediyorlar. Bangkoİc'ta bir tatil günü de böylece geçiyor. Karanlıkveuzun gecelerin ışıltılı cazibesiEyvah, yine Noel geldı. Tele- vizyon haberlerinın genç spike- ri müstehsi bir gülümsemeyle -yoksa bana mı öyle geldı- No- el'e girdiğimizi ilan etti. Noel'in gelişini televizyon haberlerinde duyduğum akşamın sabahı rek- lam dağıtarak harçlık çıkaran genç oğlan, yaldızlı Noel hediye paketleriyle süslü kuşe kağıda basılı alh-pullu reklam broşür- leri kapıdan atıverdi. "Bunu alın- yok şunu aiın. en iyi hedive bu" şbı "fıkir verici""reklam- lan kâğıt için özel çöp bidonlan da almıyor. Noel süslemeleri de caddelere yavaş yavaş asıhyor. Noel artık karabasan gibi üstü- müzde. Oysa geleneksel Noel ayı as- lında aralık ayında başhyor. Buna rağmen mağazalar ve dükkanlar saüş açısından altın zamanlannı uzatabılmek için Noel'ı şimdiden başlattılar. Tu- borg da geleneksel Noel birası- nı ya da d)ğer adıyla "kar bi- rası"nı daha kasım ortalannda piyasaya sürdü. Hem de ılk gün cafe ve birahanelenn önüne su- ni kar yığıp, bedava kar dağıta- rak. Kar birası hafta arası bır günde piyasaya çıkmasma rağ- men cafeler ve bırahane müda- KOPENHAG FERRÜH YILMAZ vımleri "ertesi gün ise gitnıe" kaygısını pek iplemedıler, kar birasının siftahını hafta sonuna ertelemedıler. Kuzeyın bu karanhk ülkele- nnde Noel deyınce kar akla ge- liyor. Give kenti müzesi eski Noellerle ilgili, karla kaph nos- taljık bır sergi başlattı. Sergide mumya büyükanneyi sobanm üstünde Noel'in geleneksel el- ma tatlısını yaparken görmek, eski günlerin Noel ağaç süsle- melerini ıncelemek mümkün. Tabıi ki serginın baş süslemesi kar. Oysa "kar birasf'nın lapa la- pa kar vağışını gösteren etıketi- nın arkasında da belırtildiği gibi Danimarka yüzyılm başın- dan bu yana sadece ve sadece 6 kere karh bir Nol gecırmiş. 1981 'den sonra doğan çocuklar henüz karlı bir Noel yaşamadı- lar. Yani Danimarka'ya tesa- düfen Noel ayında gelen birinin Çalışaııuıahoşgörüsüzmeslek: Gazetecilik Saat altı. Hüznün mesaisi bitti. Hadi ieelim, şimdi insan olma >ak- ti. Böyle dıyor şair. En acı gerçekler- den birinı dile getiriyor. İnsanlann çoğu, ne yazık ki. iş sa- atlennde ışkence çeker. Ekmek kav- gasından ibarettır ış. Ucunda para olduğu için dökülür ahn ten. Yaşa- mın üçte birine "ınecburen" katlanı- lır. Mesleklerin çoğu da çahşanın bu sabnna karşı hoşgörülüdür. Çoğu. Hepsi değil. Gazetecilik örneğin, bunlardan değıldır. Üzennde gö- nülsüz \e beceriksiz oturanı sırtın- dan atmaya çalışan yağız bir at gibi- dır gazetecilik. Burada, Moskova'da çeşıtlı ülke- lerden birkaç gazeteciyle yaptığım söyleşilerde, onlann Ruslan hıç sev- mediğını. hatta bu halktan nefret et- tiklerini, neredeyse üksindiklerini gördüm. Elbette kimseyi bir halkı, ınsanla- n sevmeye zorlayamazsın. Zorla gü- zellik olmaz. Üstelik Rus halkı da melek değildir. (Tıpkı hiçbir halkın melek olmadığı gibi.) Ama işin gazetecilikse. yani in- sanlann canlı tarihiyle uğraşıyor- san, durum biraz başka görünüyor. Sevmedığin insanlann ve ülkenın yaşamıyla ilgili uğraşın, hep sıkın- tıyla, gönülsüzlükle dolu olur gibi geliyor. Haydi canım, diyor dostlan- mızdan biri, biraz daha profesyonel bakamaz mısın konuya? Bizim işı- miz buradaki durumu objektif yan- sılmak; hepsı o kadar. Şu "objektiflik" ilkesıni tartışma- sız denetleyecek bir şayaç bulumu: mu bugüne kadar? Özellikle de bıı fotoğraf makinesınin bile- kapsadı- ğı görüntüye ve bakış açısına göre- objektifliğinin lartışmalı olduğu biı ortamda... MOSKOVA HAKAN AKSAY Duygusuz \e ruhsuz yazmak, "profesyonellik" ölçütü ola'bilir mı? Yalnızca ne olduğunu değil, nasıl ol- duğunu ve olurken neler yaşandığı- nı da yansıtmayacak mıyız? Yoksa çalışırken yüzümüze katı bir "ben işime bakanm kardeş, gerisi beni ilgi- kndirmez" maskesi mı takacağız? Neden Rusya Dışişlen Basın Merkezı'nde her zaman bir yığın ya- bancı gazeteci bulunur da işçi semt- krinde, bıracılarda veya spor karşı- laşmalannda bunlan görmek olası değildir'' Neden pek çok muhabir bir kez bile gerçek bır Rus evine ko- nuk olmamıştır? Neden "büyük ha- ber" peşinde koşarken bır kez bile "küçük insanlar"ın iç dünyasını yansıtmayı denemeye zaman bula- mazlar? Hükümetin ekonomik politika- sıyla ve yapılan zamlarla ilgili ha- berleri yapanlar, zamlardan dolay- sız etkilenecek kışileri yakından tanımlıyorlarsa, doğru cümle kur- makla yetineceklerdır Kendilerini "zorunlu hizmet", as- kerhk. hatta sürgün yaşamındaki gibi. sabretmeye mahkum eden mu- habırlere oranla, Rusyanın başan- lanna sevınme, utanç kaynaklanna üzülmeduyarhlığını gösterebilenler- le söyleşiler daha keyifli geliyor ba- na. Kuşkusuz benim için Almanya, İngiltere veya İsveç'le bir olamaz Rusya. DOek Zaptçıoğlu, Edip Emil öymen ve Gürhan uçkan da içınde yaşadıklan ve çalıştıklan ülkelere Rusya'dan daha yakındırlar herhal- de. Yurtdışındaİci insanın. yalnız kendi ülkesine değ^l. iyi ve kötü yan- lanyla benimsediği.yaşamının "ikin- ci vatan"ına karşı da bir yakınlık duymasının, bu duygusunu bir ulus- lararası toplantı veya bir spor karşı- laşmasında sergilemesınin çok do- ğal olduğunu düşünüyorum. Bu, bir bakkalın sevdiği müşteri- sine unun veya şekerin üç beş gram fazla gitmesine aldırmaması gibi bır şeydir. Ya da kasabm sürekli alıcısı- na etin yağsız tarafından kesmesi gibi. Böyle yapmakla kendi ulusal kimliğimizi yitirmekten de korkma- malıyız bence. (Tabıi Boğazın hava- sını İcoklamaktan ya da Türk müzi- ği dinlemekten aldığımız o bambaş- ka tadı unutmamışsak eğer...) Hem zaten ulusumuz ne olursa olsun, sonunda hepimiz birer dünya vatandaşı değil miyiz? sanacağı gibı Noel karh geçmi- yor bu ülkede. Bence kann yarattığı nostal- jik çağnşımlardan geliyor. "Lzun, karanlık >e karlı gece- lerde patlamış mısır şerken bü- vükannenin anlattığı masaUar" retoriğinden kaynaklanıyor. Oysa değil bugünün çocuklan, yetişkinleri bile o günleri yaşa- madılar. Uzun Noel akşamlan televizyonda Noel programlan izleyerek büyüdüler. Annenin elme tatlısı yapuğı karh uzun Noel gecelen, nostalji uyandı- ramayacak kadar uzakta yani. Darumarka'da diğer İskan- dinav ülkelerinden farkb ola- rak, Noel ayının özel bir yani da işyerinde, arkadaş çevresin- de. oîculda ve mümkün olan her bağlamda yenen "Noel yemek- leri." Bu yıl da takvimler şimdi- den çeşitli bağlamlardaki Noel yemeklerine işaretlendi. Ancak Noel yemekleri de bil- dığimiz Noel yemekleri değil artık. Eski kimliğiyle o da nos- talji oldu. Ama eski Noel ye- meklen. hatırlanamayacak uzakbkta nostaljiler değil. 70'li yıllann cinsel özgürlük dalgası- nın Noel yemeklerine etkisiyle ahlaki konvensiyonlann bir ya- na itildıği çılgın Noel yemekleri,' AIDS fenomeninin ortaya çıkl-, şıyla mazbutlaşü, sınırb flörtle- re dönüştü. Ama Noel yemek- leri varlığını, bu yemeklerde tü- ketilen içki miktan düzeyini ko- ruyor. Demiryollan ve toplu ulaşım şirketleri, Noel yemekle- rinin yoğun olduğu hafta son- ralan ekstra seferler düzenle- meye, seferleri tüm gece boyu- na yaymaya devam ediyorlar. Trafık Güvenliği Konseyi, "Is- lak Noellerde arabayı bırak, otobüse, trene bin" kampanya- lannı sürdürüyorlar. Trafık po- lıslen kontrollerini sıklaştın- yorlar. Kısacası Noel her şeyiyle üs- tümüze doğru gebyor. Her ne kadar Noel'in göz kamaştıncı vitrinleri, alb pullu reklamlan, ışıklan, uyanlan boğucu bir Noel ortamı yaratıyor olsa da öbür taraftan Noel, karanhk ve uzun aralık gecelennin ışıltılı cazibesini de oluşturuyor, kış depresyonlannın unutulmasını sağlıyor. Noel üstümüze çökü- yor. Noel oyabyor. E v «I V f a cn ow »czJ992yılındaPolon- ^ ^ g v a g ü z e | i seçiMiğiiHİe önünde geniş ufuklar açıklığını biliyordu. \ma bu ufukların arasında politik kariyer olasılığınm da bulunduğupu WH>or muydu acaba? Bayan Machowicz, bugünlerde yeniden basının gündeminde üst sıralara çıktı. Bu kez adı, Basbakan V\ aldemar Patvİak'ın basın da- nışmanlığı adayları arasında geçiyor. Pokonva basını hemen yeni muhataplarının kim olacağını araştırmaya başladı. Karşılanna böyle bir güzel çıkınca hem şaşırdılar hem de sevindiler. Darısı bizim başımıza. Korelilerbü>âjk çıkışa hazırlanıyorKore'yi nasıl tanırsınız? 50'li yıllann başlanndaki savaşlardan mı yoksa son yıl- larda yaptıklan ekonomik çıkıştan mı'' İkincı Dünya Savaşı sonunda iki kutba aynlan Kore, halen iki ülke olarak yaşamı- nı sürdürüyor. Kuzey Kore 122.100 km2 yüzölçümü ve 22 milyon nüfusu ıle bilin- meyen bir ülke. Güney Kore ise 99.200 km2 yüzey alanı ve 43 milyon nüfusu ile gelişmış ülkelerle rekabet eden ülke. Kuzey ve Gü- ney Kore arasında hiçbir siyasal ve ekono- mik ilişki yok. On milyon Günoy Koreb'- nin akrabalan kuzeyde yaşıyor. Bir gün birleşebileceklerini umuyorlar. Ama hiç kimse Almanya'da olduğu gibi ani bir bir- leşmeye hazır gözükmüyor. Birleşmiş Milletler'in daveti üzerine Se- ul'de UNIDO ve Kore Sanayi veTeknolo- jik Enformasyon Enstitüsü'nün ortaklaşa düzenlediği bir toplantıya katılacağım. Amsterdam'dan kalkan KLM uçağı için Seul'e inmek 13 saati buluyor. Daha çok bıhnmeyen mucizeyi görmek ve yaşamak heyecanı var içimde. Vizesiz pasaport kontrolünden geçtikten sonra Seul'de Namsan Parkı'ndakı Tower Otel'e ulaşmam 1 saatimi alıyor. Ha\a İstanbul'dan biraz sıcak. ama rüzgarlı. Yağmur sezonu haziran-ağustos aylan. bir resepsiyonda karşılaştığım Irak Büyükelçı- si Seul'ün en iyi zamanı kasım ayının baş- langıcı diyor. Seul, 15 milyona varan nüfusu ile tepeler arasında bir büyük metropol. Sakin akan geniş Han ırmağı şehn kuzey ve güney ol- mak üzere ikiye ayınyor. Kuzey eski. gü- ney bölümü yeni yapılanmanın simgesi. Seul'ün hakim tepesi Namsan Parkta ku- rulu televizyon kulesı. her yen gönneye olanak sağlıyor. Geniş bir aîana yayılmış olan şehrin sonunu görmek mümkün de- ğil. Her ycre gökdelenler yayılmış. Bulvar- lar iki yönde şeride kadar çıkabiliyor. Buna karşın Seul, trafık sıkışıklığında Istanbul'u aratıyor. Şehir dışı yollarda da trafık çok yoğun. Koreli yabana marka araba kul- SEUL MEHMET PALA lanmıyor, arabasına iyi bakıyor. Tüm ara- balar yeni gibi. Trafik kurallanna şaşırta- cak derecede uyuluyor. Seul'de lokanlalarda ve mağazalarda çalışanlann % 9O'ı bayan. Sokaklarda da bayanlann hakimiyeti süriiyor. Caddeler- de daha çok genç kızlan ve hanımlan görü- yorsunuz. Korelınin yaşını tahmın etmek güç. Genelde boylan kısa. ama şişman in- san yok denebılir Burada Korebnin bes- lenme alışkanlığı önem taşıyor. Tüketim esas olarak sebze ve pilava dayanıyor. Sa- bah kahvaltısı dahil öğle ve akşam yemek- lerind,e pılav kapalı kaselerde servıs yapılı- yor. Soyulmuş sarmısak dişleri de her ye- mekte yerinı abyor. Otele ilk geldiğimde lobi ve asansörde hissettığim sarmısak ko- kusunun nedenini daha sonra anlıyor in- san. Sarmısak kokusu 1-2 gün sonra öne- mını yitiriyor. Bu sarmısaklar etli, ama Kastamonu sarmısağı kadar keskin değil. Yemeklerde herkes ıkı çubuk ile kaşık kullanıyor. Çubuk kullanamayan yabancı- lara çatal veriliyor. Yemekler genelde ba- harath. Kore sofrasında et özel günlerin yemeği. En meşhur et yemeği de "Bulgo- gi." İlginç olanı lüks lokanlalarda dahi ye- meğin yer sofralannda yenmesi. Macar Prof. arkadaşımın Macaristan'da "Türk usulü oturma" adı verildiğini söylediği bu otunna şekli bize hiç yabana değil. Biraz yüksek (40-50 cm) yapılmış tahta bölmeye ayakkabılannızı gkanp giriyorsunuz. Yer sofralanna altınıza bir minder alarak otu- ruyorsunuz. Eğer alışkın değilseniz zorlan- mak mümkün. Koreliler yer sofrasında uzun zaman geçiriyorlar. Daha çok aile ve arkadaş yemekleri böyle yeniyor iokanta- larda. Kore. 1960'b yıllardan bugüne büyük bir gelışme yapmış. Bu gebşmede kültürle- ri. cahşkanlıklan ve bilım ve teknolojiye verdikleri ısrarlı önem büyük rol oynamış. Burada öz kültürierinden gelen belli biralt- yapmın etkisini de kabul etmek gerekir. Okumaya önem veriyorlar. Üçdört basket sahası büyüklüğündeki kitap mağazalannı görünce şaşırtıa gelmiyor bu durum. Korelinin en önemli özelliği çabşmak. Anne-babaya ve arkadaşa saygı önemli, çok konuşmuyorlar. biraz da utangaçlar. Siz sormazsanız onlar söylemiyorlar. İyi veya kötü demekte acele etmiyorlar. Cevap vermeden önce düşünüyorlar. Bu yüzden geç reaksiyon veriyorlar. Şehir içi trafık yoğun, çok iyi bir metro ağı kurmuşlar. İki çeşit taksi var. Eldivenli ve üniformah şoförü olan san kuşakb si- yah, lüks taksiler 3.5 S taksimetre açıyor- lar. Diğer taksiler de 1 S'a hareket ediyor- lar. Pek pahab sayılmıyor. Bilim ve teknolojiye çok ayn bir önem veriyorlar. Uluslararası rekabette teknolo- jinin önemini kavramışlar. Bugün Tajeon'- da bir bilim kenti kunıyorlar. Şu anda 24 araştırma enstitüsü çahşıyor, yeniler sıra- da. Yüzde sekseni özel olan üniversitelerin sayısı 116'yı buluyor. Araştırma Geliştir- meye (AR-GE) yılda 3.5-4 milyar S harcı- yorlar Özel şektörün buradaki payı % 80'e ulaşıyor. Ülkemizde ise AR-GE'ye or- talama 100-150 milyon $/yıl aynbyor. AR- GE merkezinde inceleme yaptığım Doosan Group adlı gıda kuruluşunda 2000 kişi çahşıyor. Yıllık AR-GE harcaması 20 mil- yon $. Bu çalışkan ve saygıh insanlan tanımak- lan mutluluk duydum. 21. yüzyılda büyük bir çıkışa hazırlanıyorlar. Acaba bu işin sırn, üniversitenin önün- den pazar akşamı geçerken gördüğüm ya- nan ışıklannda mı?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle