Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYPA 28KASIM1993PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Noel keyfi
yaklaşıyor
LONDRA
EDİP EMtL
ÖYMEN
Noel. en önemli tatil. Hem dini bay-
ram hem resmi tatil.
24 arahk cuma akşamı Noel yemeği
yenecek. ertesi gün yaşam tamamen du-
racak. Metrolar. otobüsler çalışmaya-
cak. 27 aralık pazartesi ve 28 arahk salı
da resmi tatil. Her yer kapalı olacak. Ek-
mek sadece Hint. Türk, Rum bakkalla-
nnda bulunur. Onlar Noel'e uzak. So-
kaklar boşalacak. Trafık gürültüsü kesi-
lecek. Televızyonlar, bütün bir yıl dişleri-
ni sıkıp en baba programlannı o günler-
de sıralayacaklar. Yılbaşına kadarki üç
gün de işler rölantide.
Burada yılbaşı bizdekı yılbaşı gibi de-
ğil, sadece İskoçya'da kutlanır. Ama ta-
tih hafta sonuna geldıği için farketmeye-
cek. Çocuklann okullan ocak ayının ılk
haftasında açıhyor. Burada üç sömestr
var çünkü. Aralık başından itibaren No-
el tatilinin keyfını çıkarmaya başlaya-
caklar. Şimdiden ana-babalanyla sonu
gelmez bir Noel alışverişinin kuyruğun-
dan takılıyorlar. Çünkü Noel en önemli
tatil. Ve bu yıl tatil tam 4 gün üst üste ge-
liyor. Büyük piyango.
Alışverişi herkes yapar. yoksulu da
varlıklısı da. Çünkü Noel. bütün Hıristi-
yanlar için kutsal gün. En acısı da tabii
evsizler. Mağaza, dükkan, ofıs girişlerin-
de karton kutulara sannarak ısınmaya
çalışan berduş takımının hali duman. In-
giltere, şu sıralar 30 yıldır görülmemi!;
sertlikte bir kış yaşıyor üstelik. Hınsti-
yanlann en Hıristıyanı Selamet Ordusu.
berduşlara çorba ve sıcak yemek dağıt-
makla meşgul. Bir hayır kurumu bunlar
Ve Anglo-Amerikan ıcadı. Gören gerçek
asker sanır. Üzerlerinde laci üniforma.
başlannda sıperlı şapka. yakalannda.
kollannda işaretlerle. Ama çok siviller.
Ve dindarlar. Berduşlara kol kanat geri-
yorlar bugünlerde.
Tuzu kuru olanlann kent dışında evle-
ri de vardır. Yazhk ev denemez bunlara.
*Kır evi'dir adlan. Ya göstenşsız bir çift-
lik evıdır ya da bir malikane. Türkiye'de
kentler başlar ve biter ya, kır diye Alla-
hın dağına denilir. Burada öyledeğil. Kır
denıldi mi. kent dışı demek. Ama dağ
başı da değil. Varbklıların Noel tutkusu,
birkaç kafa dengj arkadaşlannı davet
edip 4x4'lerine atlayıp kır evlerine gıdıp
kapanmak. Çünkü ne borsa var. ne ban-
ka açık. ne siyasetçi var ortada. ne de
ofis
Nazileri
halktan
poliskorudu
STOCKHOLM
GLRHAN
IÇKAN
20 kasım cumartesi günü Göteborgda
400 Nazi'nın yaptığı toplantının olaysız
geçmesı ıçın 800 polıs görev aldı. Çoğun-
luğu Dazlaklar'dan oluşan erubun mey-
danda "Yahudi domuru!"^'^ Heil!"
diye bağırabilmeleri için toplumun ce-
binden 2 mılyon kron (3.5 milyar lira)
çıkmış oldu. Güvenlik görevlileri, Nazi-
lerin izınli toplantı yapüklannı. daha ön-
cekı toplantılarda çeşıllı karşı gruplar ta-
rafından saldınya uğradıklan için böyle-
sine yoğun güvenlik önlemlen aldı-
klannı açıkladılar.
İsveç polisı. Nazılen kımlere karşı k<>
ruyordu? Meydanlannda. sokaklannda
Nazızm ayak seslerini duymak isteme-
yen halka karşı! Evet, daha önce küçük
bir grup anarşistin polıslere saldırdığı,
çevreye zarar verdıği olmuştu. Ne var kı
ırkçılığın hızla arttığı. çeşıtlı faşızan
odaklann mantar gibı yerden bıtüğı
böylesine "puslu havalarda" polısin gös-
terdiği neden, kamuoyu için doyurucu
değil; özellıkle. anti faşistlerin izinlı gös-
terilerinden sonra düzenli olarak yürü-
melerinın yasaklandığı Stockholm'de.
Bunun nedeni ise "Gösteridlerin güvenli-
ğini garanti edemiyonız!" olarak dile ge-
tirildi.
9 kasımda Stockholm'de bir meydan
toplantısı yaparak I938'de tanhe "kris-
tal gece" olarak geçen gecede Nazi terö-
rüne kurban düşenleri ananlann iki yüz
metre yürüyerek parlamentonun önüne
gitmelen polis tarafından yasaklanmıştı.
Oysa ortada herhangi bir karşı gösten
tehlıkesı yoktu; maskelı anarşistler de
gözükmüyordu. Buna karşılık. Nazıle-
rin öldurdüğü yakınlannı anan yaşlı in-
sanlann çokluğu göze çarpıyordu.
30 kasım, İsveç Kralı 12. Karl'ın (De-
mirbaş Şarl) doğumgünü. Birçok konu-
da olduğu gibi tarih konusunda da sınıf-
ta kalan Naziler, sa\aşçılığından ötürü
bu kralı, kendı krallan olarak ilan edı-
yorlar. Oysa İsveç tarihindc hiçbir za-
man Demirbaş Şarl zamanında olduğu
gibi ülke sınırlan yabancılara açilmamış-
ü. Her yıl 30 kasımda, Stockholm'de bu
kralın heykelinin olduğu ve adının veril-
diği meydanda Dazlaklar gösten yapar-
lar ve olay çıkanrlar. Slockholm polisi.
yine "güvenlik meseiesinden" ötürü bu yıl
Nazilere ve Nazi karşıtlanna gösten
yapma iznı vermeme karan aldı. Top hü-
kümcttc. Bakalım orta-sağkoalisyonun-
dan nasıl bir karar çıkacak vc mcydan-
lar. daha ne kadar zaman postallı. bira
sarhoşu Dazlak Nazilere bırakılacak
9
Yaşamyalanbîr öyküdürMadrid'teKaldmp başını, gökyüzüne bakar mısın
hiç? Yoksa bir koşturmaca mıdır yaşamın,
akar gider; farkında olmazsm gökyüzü-
nün, kaldınmlann.
Bak bu gökyüzü mavıdir. sevgidir. banş-
tır. Ellerini uzatmalısın, dokunabilmek
için maviye; banşı istemelisin. Sevmeyi is-
temelisin.
Yoksa zordur seymek. Sevmesini bilmek
zordur. Nasıl sevilir bu kara suratlı şehir?
İyi bak. güzeli bulacaksın. göreceksin ve se-
veceksin.
Ben Madnd'i hep sevdim. Madridlilenn
yüzde 43'ü
"Önce tspanyol, sonra Madridliyim";
yüzde 50'si
"farketmez"; valnızca yüzde 5'i ise
"Önce Madrid'li, sonra İspanyolum" di-
yor.
Madrid ilenci bir şehir olmuş hep; iç sa-
vaşta cumhuriyetçi olmuş. Öteki bazı
özerkblerin koyu ulusçuluğunu takınma-
mış. Banşseverliği, aydınlığı gökyüzüne
yansır bir şehrin insanlannın; bir sıcaklık.
rahatlık kaplar içini; anlamazsın nedenini.
seviverirsin bir şehri. Madridlilenn yüzde
91'i neşeli, yüzde 90'ı konuksever, vüzde
79'u cömert, yüzde 70'i çalışkan. Üstelik
bu bilgıler, ekonomik krizin tam göbeğin-
de bir yılın, 1992'in bilgjleri! Zor günlerde
bile güler bir yüzün sıcakhğını yitirmez.
Madrid bir şiirdir, müziktir, şarkıdır.
Herkes, her şey çalar. söyler, dans eder bu
şehirde; arabalar, motorlar, insanlar. Her-
kes, her şey yaşamın coşkulu bir parçasıdır
kendi güzelliğiyle.
Ah, çılgına dönmek hiçtendir Madrid
gecelerinde. Jean Mkhel Jare'in ışıklı
elektronik müzik gösterilenne taş çıkartır
Madnd gecelen; hızla geçen bir araba, mo-
ALt
KIŞLAK
tor; bir kadın kahkahası; bir şiirin ışıklan-
dır akıp giden gökyüzüne. İyice yasla kula-
ğını şehrin göğsüne; kalbini dinle. Madrid-
in kalbi barlandır. Barlarda kadmlar telaşlı
telaşlı, bağıra bağıra, hep birden konuşur-
lar. Kım konuşur, kim dinler? Bu aceleniz
niye? Sabah olur. içkiler biter: söylenecek-
ler, yalan öyküler bitmez, yaşam bıtmez;
yaşam zaten yalan bir öyküdür Madnd'te.
Bir yüreğe tutsak olunmaz; bir bardan
çıkıp ötekine girilir. Plaza Mayor'daki ye-
raJü barlannda geçmişe gidilir. Yüzyıllann
sarhoşluğu duvarlarda, flamenkonun çığlı-
ğında kaybolmuş bir kadın, boğa kanı kır-
mızısı "sangria" içılir. şerefe!
Geleceği yakalamak zor. Geçmışi yaka-
lamak daha kolay Bak bu yollardan Goya
gelmiş, Picasso geçmiş. Velazquez geçmiş.
Bak bu gökyüzünde Velazquez geçmiş.
var. Oylesine yakın olmak Picasso'ya.
Yahya Kemal Beyatif nın sık sık takıldığı
Hotel Palace'm banna gidiyonız. Yazık!
Şef garson, birkaç yıl önce, o bann bir "sa-
lon"a çevrildiğıni söylüyor, ama yine de
bizi o salona götürüyor. Beyath'yı buluyo-
ruz orada. Geçmişi yaşıyoruz. Şef garson,
Amerikalılann da gelip Hemıngvvay'i ara-
dıklannı söylüyor. Yaşam ne kadar kısa;
geçmişle ya da gelecekle. yaşanmamışlar ya
da düşlerle uzatmaya cahşmasak... Kimle-
rin kımlerin izlen var bu şehirde. İzleri sü-
rüp geçmişi paylaşıyoruz.
Dokuzuncu yüzyılda Emir 1. Muham-
met kurmuş bu şehri; Müslümanlar ve En-
dülüs Araplan'nın egemenliğınde bulunan
Hıristiyanlar için. Araplar önce "Mach-
rit", sonra "Mayrit" derler; Hıristiyanlar
ise "Magerit". "Çok yeraltı su yollan <Aau"
demek Mayrit. Madrid'ın altında. bır sürü
su kanallan vardır, denizi olmasın varsın.
Gerçi geçen yüz yıllarda Madrid'i denize
bağlamanm yollannı çok araşürmışlar,
ama bır türlü gelmemiş deniz. Etenizi gök-
yüzüdür bu şehrin, özgürlüğe yüzersin.
Sevgiler vardır, anlatılamaz; anlatılma-
dıkça daha güzeldir. Güzel oldukça yitir-
mekten korkulur. Bu sevgiyi, bu güzel şehri
kirletecekler diye korkuyorum. 20 kasım-
da Franco'nun ölümünü anan "Dazlak-
lar" bır gence saldınp öldürdüler. Geceler
daha güvensiz olmaya başladı. Birgüzelliği
yaratmak ne zor ve ne kolay öldürmek...
T a
>
l a n d d a
• *
t a t i I
g Ç 5 g
beğinde gecirdikleri bu günde doğayla kucak-
laşmak için çareyi gihercinlerin uğrak yeri olan bir parka gidip güvercinlerin tam ortasma orurmakta bulmuş. Anne,
başma yağan "kısmet
n
lerden biraz şikayetçi gibi görünüyor. Küçük kız, belli ki güvercinleri tutmava çalışı\or. Baba
ise güvercinleri gökte se\retmeyi yeğlijor. Arkalanndan geçen iki Budist rahip. '"kLsmet"ten pa>larını almamak için
acele ediyorlar. Bangkoİc'ta bir tatil günü de böylece geçiyor.
Karanlıkveuzun
gecelerin ışıltılı cazibesiEyvah, yine Noel geldı. Tele-
vizyon haberlerinın genç spike-
ri müstehsi bir gülümsemeyle
-yoksa bana mı öyle geldı- No-
el'e girdiğimizi ilan etti. Noel'in
gelişini televizyon haberlerinde
duyduğum akşamın sabahı rek-
lam dağıtarak harçlık çıkaran
genç oğlan, yaldızlı Noel hediye
paketleriyle süslü kuşe kağıda
basılı alh-pullu reklam broşür-
leri kapıdan atıverdi. "Bunu
alın- yok şunu aiın. en iyi hedive
bu" şbı "fıkir verici""reklam-
lan kâğıt için özel çöp bidonlan
da almıyor. Noel süslemeleri de
caddelere yavaş yavaş asıhyor.
Noel artık karabasan gibi üstü-
müzde.
Oysa geleneksel Noel ayı as-
lında aralık ayında başhyor.
Buna rağmen mağazalar ve
dükkanlar saüş açısından altın
zamanlannı uzatabılmek için
Noel'ı şimdiden başlattılar. Tu-
borg da geleneksel Noel birası-
nı ya da d)ğer adıyla "kar bi-
rası"nı daha kasım ortalannda
piyasaya sürdü. Hem de ılk gün
cafe ve birahanelenn önüne su-
ni kar yığıp, bedava kar dağıta-
rak. Kar birası hafta arası bır
günde piyasaya çıkmasma rağ-
men cafeler ve bırahane müda-
KOPENHAG
FERRÜH
YILMAZ
vımleri "ertesi gün ise gitnıe"
kaygısını pek iplemedıler, kar
birasının siftahını hafta sonuna
ertelemedıler.
Kuzeyın bu karanhk ülkele-
nnde Noel deyınce kar akla ge-
liyor. Give kenti müzesi eski
Noellerle ilgili, karla kaph nos-
taljık bır sergi başlattı. Sergide
mumya büyükanneyi sobanm
üstünde Noel'in geleneksel el-
ma tatlısını yaparken görmek,
eski günlerin Noel ağaç süsle-
melerini ıncelemek mümkün.
Tabıi ki serginın baş süslemesi
kar.
Oysa "kar birasf'nın lapa la-
pa kar vağışını gösteren etıketi-
nın arkasında da belırtildiği
gibi Danimarka yüzyılm başın-
dan bu yana sadece ve sadece 6
kere karh bir Nol gecırmiş.
1981 'den sonra doğan çocuklar
henüz karlı bir Noel yaşamadı-
lar. Yani Danimarka'ya tesa-
düfen Noel ayında gelen birinin
Çalışaııuıahoşgörüsüzmeslek: Gazetecilik
Saat altı. Hüznün mesaisi bitti.
Hadi ieelim, şimdi insan olma >ak-
ti.
Böyle dıyor şair. En acı gerçekler-
den birinı dile getiriyor.
İnsanlann çoğu, ne yazık ki. iş sa-
atlennde ışkence çeker. Ekmek kav-
gasından ibarettır ış. Ucunda para
olduğu için dökülür ahn ten. Yaşa-
mın üçte birine "ınecburen" katlanı-
lır.
Mesleklerin çoğu da çahşanın bu
sabnna karşı hoşgörülüdür. Çoğu.
Hepsi değil. Gazetecilik örneğin,
bunlardan değıldır. Üzennde gö-
nülsüz \e beceriksiz oturanı sırtın-
dan atmaya çalışan yağız bir at gibi-
dır gazetecilik.
Burada, Moskova'da çeşıtlı ülke-
lerden birkaç gazeteciyle yaptığım
söyleşilerde, onlann Ruslan hıç sev-
mediğını. hatta bu halktan nefret et-
tiklerini, neredeyse üksindiklerini
gördüm.
Elbette kimseyi bir halkı, ınsanla-
n sevmeye zorlayamazsın. Zorla gü-
zellik olmaz. Üstelik Rus halkı da
melek değildir. (Tıpkı hiçbir halkın
melek olmadığı gibi.)
Ama işin gazetecilikse. yani in-
sanlann canlı tarihiyle uğraşıyor-
san, durum biraz başka görünüyor.
Sevmedığin insanlann ve ülkenın
yaşamıyla ilgili uğraşın, hep sıkın-
tıyla, gönülsüzlükle dolu olur gibi
geliyor.
Haydi canım, diyor dostlan-
mızdan biri, biraz daha profesyonel
bakamaz mısın konuya? Bizim işı-
miz buradaki durumu objektif yan-
sılmak; hepsı o kadar.
Şu "objektiflik" ilkesıni tartışma-
sız denetleyecek bir şayaç bulumu:
mu bugüne kadar? Özellikle de bıı
fotoğraf makinesınin bile- kapsadı-
ğı görüntüye ve bakış açısına göre-
objektifliğinin lartışmalı olduğu biı
ortamda...
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
Duygusuz \e ruhsuz yazmak,
"profesyonellik" ölçütü ola'bilir mı?
Yalnızca ne olduğunu değil, nasıl ol-
duğunu ve olurken neler yaşandığı-
nı da yansıtmayacak mıyız? Yoksa
çalışırken yüzümüze katı bir "ben
işime bakanm kardeş, gerisi beni ilgi-
kndirmez" maskesi mı takacağız?
Neden Rusya Dışişlen Basın
Merkezı'nde her zaman bir yığın ya-
bancı gazeteci bulunur da işçi semt-
krinde, bıracılarda veya spor karşı-
laşmalannda bunlan görmek olası
değildir'' Neden pek çok muhabir
bir kez bile gerçek bır Rus evine ko-
nuk olmamıştır? Neden "büyük ha-
ber" peşinde koşarken bır kez bile
"küçük insanlar"ın iç dünyasını
yansıtmayı denemeye zaman bula-
mazlar?
Hükümetin ekonomik politika-
sıyla ve yapılan zamlarla ilgili ha-
berleri yapanlar, zamlardan dolay-
sız etkilenecek kışileri yakından
tanımlıyorlarsa, doğru cümle kur-
makla yetineceklerdır
Kendilerini "zorunlu hizmet", as-
kerhk. hatta sürgün yaşamındaki
gibi. sabretmeye mahkum eden mu-
habırlere oranla, Rusyanın başan-
lanna sevınme, utanç kaynaklanna
üzülmeduyarhlığını gösterebilenler-
le söyleşiler daha keyifli geliyor ba-
na.
Kuşkusuz benim için Almanya,
İngiltere veya İsveç'le bir olamaz
Rusya. DOek Zaptçıoğlu, Edip Emil
öymen ve Gürhan uçkan da içınde
yaşadıklan ve çalıştıklan ülkelere
Rusya'dan daha yakındırlar herhal-
de. Yurtdışındaİci insanın. yalnız
kendi ülkesine değ^l. iyi ve kötü yan-
lanyla benimsediği.yaşamının "ikin-
ci vatan"ına karşı da bir yakınlık
duymasının, bu duygusunu bir ulus-
lararası toplantı veya bir spor karşı-
laşmasında sergilemesınin çok do-
ğal olduğunu düşünüyorum.
Bu, bir bakkalın sevdiği müşteri-
sine unun veya şekerin üç beş gram
fazla gitmesine aldırmaması gibi bır
şeydir. Ya da kasabm sürekli alıcısı-
na etin yağsız tarafından kesmesi
gibi.
Böyle yapmakla kendi ulusal
kimliğimizi yitirmekten de korkma-
malıyız bence. (Tabıi Boğazın hava-
sını İcoklamaktan ya da Türk müzi-
ği dinlemekten aldığımız o bambaş-
ka tadı unutmamışsak eğer...)
Hem zaten ulusumuz ne olursa
olsun, sonunda hepimiz birer dünya
vatandaşı değil miyiz?
sanacağı gibı Noel karh geçmi-
yor bu ülkede.
Bence kann yarattığı nostal-
jik çağnşımlardan geliyor.
"Lzun, karanlık >e karlı gece-
lerde patlamış mısır şerken bü-
vükannenin anlattığı masaUar"
retoriğinden kaynaklanıyor.
Oysa değil bugünün çocuklan,
yetişkinleri bile o günleri yaşa-
madılar. Uzun Noel akşamlan
televizyonda Noel programlan
izleyerek büyüdüler. Annenin
elme tatlısı yapuğı karh uzun
Noel gecelen, nostalji uyandı-
ramayacak kadar uzakta yani.
Darumarka'da diğer İskan-
dinav ülkelerinden farkb ola-
rak, Noel ayının özel bir yani
da işyerinde, arkadaş çevresin-
de. oîculda ve mümkün olan her
bağlamda yenen "Noel yemek-
leri." Bu yıl da takvimler şimdi-
den çeşitli bağlamlardaki Noel
yemeklerine işaretlendi.
Ancak Noel yemekleri de bil-
dığimiz Noel yemekleri değil
artık. Eski kimliğiyle o da nos-
talji oldu. Ama eski Noel ye-
meklen. hatırlanamayacak
uzakbkta nostaljiler değil. 70'li
yıllann cinsel özgürlük dalgası-
nın Noel yemeklerine etkisiyle
ahlaki konvensiyonlann bir ya-
na itildıği çılgın Noel yemekleri,'
AIDS fenomeninin ortaya çıkl-,
şıyla mazbutlaşü, sınırb flörtle-
re dönüştü. Ama Noel yemek-
leri varlığını, bu yemeklerde tü-
ketilen içki miktan düzeyini ko-
ruyor. Demiryollan ve toplu
ulaşım şirketleri, Noel yemekle-
rinin yoğun olduğu hafta son-
ralan ekstra seferler düzenle-
meye, seferleri tüm gece boyu-
na yaymaya devam ediyorlar.
Trafık Güvenliği Konseyi, "Is-
lak Noellerde arabayı bırak,
otobüse, trene bin" kampanya-
lannı sürdürüyorlar. Trafık po-
lıslen kontrollerini sıklaştın-
yorlar.
Kısacası Noel her şeyiyle üs-
tümüze doğru gebyor. Her ne
kadar Noel'in göz kamaştıncı
vitrinleri, alb pullu reklamlan,
ışıklan, uyanlan boğucu bir
Noel ortamı yaratıyor olsa da
öbür taraftan Noel, karanhk ve
uzun aralık gecelennin ışıltılı
cazibesini de oluşturuyor, kış
depresyonlannın unutulmasını
sağlıyor. Noel üstümüze çökü-
yor. Noel oyabyor.
E v
«I V f a
cn
ow
»czJ992yılındaPolon-
^ ^ g v a g ü z e
| i seçiMiğiiHİe önünde geniş
ufuklar açıklığını biliyordu. \ma bu ufukların arasında politik kariyer olasılığınm da
bulunduğupu WH>or muydu acaba? Bayan Machowicz, bugünlerde yeniden basının
gündeminde üst sıralara çıktı. Bu kez adı, Basbakan V\ aldemar Patvİak'ın basın da-
nışmanlığı adayları arasında geçiyor. Pokonva basını hemen yeni muhataplarının kim
olacağını araştırmaya başladı. Karşılanna böyle bir güzel çıkınca hem şaşırdılar hem
de sevindiler. Darısı bizim başımıza.
Korelilerbü>âjk çıkışa hazırlanıyorKore'yi nasıl tanırsınız? 50'li yıllann
başlanndaki savaşlardan mı yoksa son yıl-
larda yaptıklan ekonomik çıkıştan mı''
İkincı Dünya Savaşı sonunda iki kutba
aynlan Kore, halen iki ülke olarak yaşamı-
nı sürdürüyor. Kuzey Kore 122.100 km2
yüzölçümü ve 22 milyon nüfusu ıle bilin-
meyen bir ülke. Güney Kore ise 99.200 km2
yüzey alanı ve 43 milyon nüfusu ile gelişmış
ülkelerle rekabet eden ülke. Kuzey ve Gü-
ney Kore arasında hiçbir siyasal ve ekono-
mik ilişki yok. On milyon Günoy Koreb'-
nin akrabalan kuzeyde yaşıyor. Bir gün
birleşebileceklerini umuyorlar. Ama hiç
kimse Almanya'da olduğu gibi ani bir bir-
leşmeye hazır gözükmüyor.
Birleşmiş Milletler'in daveti üzerine Se-
ul'de UNIDO ve Kore Sanayi veTeknolo-
jik Enformasyon Enstitüsü'nün ortaklaşa
düzenlediği bir toplantıya katılacağım.
Amsterdam'dan kalkan KLM uçağı için
Seul'e inmek 13 saati buluyor. Daha çok
bıhnmeyen mucizeyi görmek ve yaşamak
heyecanı var içimde.
Vizesiz pasaport kontrolünden geçtikten
sonra Seul'de Namsan Parkı'ndakı Tower
Otel'e ulaşmam 1 saatimi alıyor. Ha\a
İstanbul'dan biraz sıcak. ama rüzgarlı.
Yağmur sezonu haziran-ağustos aylan. bir
resepsiyonda karşılaştığım Irak Büyükelçı-
si Seul'ün en iyi zamanı kasım ayının baş-
langıcı diyor.
Seul, 15 milyona varan nüfusu ile tepeler
arasında bir büyük metropol. Sakin akan
geniş Han ırmağı şehn kuzey ve güney ol-
mak üzere ikiye ayınyor. Kuzey eski. gü-
ney bölümü yeni yapılanmanın simgesi.
Seul'ün hakim tepesi Namsan Parkta ku-
rulu televizyon kulesı. her yen gönneye
olanak sağlıyor. Geniş bir aîana yayılmış
olan şehrin sonunu görmek mümkün de-
ğil. Her ycre gökdelenler yayılmış. Bulvar-
lar iki yönde şeride kadar çıkabiliyor. Buna
karşın Seul, trafık sıkışıklığında Istanbul'u
aratıyor. Şehir dışı yollarda da trafık çok
yoğun. Koreli yabana marka araba kul-
SEUL
MEHMET
PALA
lanmıyor, arabasına iyi bakıyor. Tüm ara-
balar yeni gibi. Trafik kurallanna şaşırta-
cak derecede uyuluyor.
Seul'de lokanlalarda ve mağazalarda
çalışanlann % 9O'ı bayan. Sokaklarda da
bayanlann hakimiyeti süriiyor. Caddeler-
de daha çok genç kızlan ve hanımlan görü-
yorsunuz. Korelınin yaşını tahmın etmek
güç. Genelde boylan kısa. ama şişman in-
san yok denebılir Burada Korebnin bes-
lenme alışkanlığı önem taşıyor. Tüketim
esas olarak sebze ve pilava dayanıyor. Sa-
bah kahvaltısı dahil öğle ve akşam yemek-
lerind,e pılav kapalı kaselerde servıs yapılı-
yor. Soyulmuş sarmısak dişleri de her ye-
mekte yerinı abyor. Otele ilk geldiğimde
lobi ve asansörde hissettığim sarmısak ko-
kusunun nedenini daha sonra anlıyor in-
san. Sarmısak kokusu 1-2 gün sonra öne-
mını yitiriyor. Bu sarmısaklar etli, ama
Kastamonu sarmısağı kadar keskin değil.
Yemeklerde herkes ıkı çubuk ile kaşık
kullanıyor. Çubuk kullanamayan yabancı-
lara çatal veriliyor. Yemekler genelde ba-
harath. Kore sofrasında et özel günlerin
yemeği. En meşhur et yemeği de "Bulgo-
gi."
İlginç olanı lüks lokanlalarda dahi ye-
meğin yer sofralannda yenmesi. Macar
Prof. arkadaşımın Macaristan'da "Türk
usulü oturma" adı verildiğini söylediği bu
otunna şekli bize hiç yabana değil. Biraz
yüksek (40-50 cm) yapılmış tahta bölmeye
ayakkabılannızı gkanp giriyorsunuz. Yer
sofralanna altınıza bir minder alarak otu-
ruyorsunuz. Eğer alışkın değilseniz zorlan-
mak mümkün. Koreliler yer sofrasında
uzun zaman geçiriyorlar. Daha çok aile ve
arkadaş yemekleri böyle yeniyor iokanta-
larda.
Kore. 1960'b yıllardan bugüne büyük
bir gelışme yapmış. Bu gebşmede kültürle-
ri. cahşkanlıklan ve bilım ve teknolojiye
verdikleri ısrarlı önem büyük rol oynamış.
Burada öz kültürierinden gelen belli biralt-
yapmın etkisini de kabul etmek gerekir.
Okumaya önem veriyorlar. Üçdört basket
sahası büyüklüğündeki kitap mağazalannı
görünce şaşırtıa gelmiyor bu durum.
Korelinin en önemli özelliği çabşmak.
Anne-babaya ve arkadaşa saygı önemli,
çok konuşmuyorlar. biraz da utangaçlar.
Siz sormazsanız onlar söylemiyorlar. İyi
veya kötü demekte acele etmiyorlar. Cevap
vermeden önce düşünüyorlar. Bu yüzden
geç reaksiyon veriyorlar.
Şehir içi trafık yoğun, çok iyi bir metro
ağı kurmuşlar. İki çeşit taksi var. Eldivenli
ve üniformah şoförü olan san kuşakb si-
yah, lüks taksiler 3.5 S taksimetre açıyor-
lar. Diğer taksiler de 1 S'a hareket ediyor-
lar. Pek pahab sayılmıyor.
Bilim ve teknolojiye çok ayn bir önem
veriyorlar. Uluslararası rekabette teknolo-
jinin önemini kavramışlar. Bugün Tajeon'-
da bir bilim kenti kunıyorlar. Şu anda 24
araştırma enstitüsü çahşıyor, yeniler sıra-
da. Yüzde sekseni özel olan üniversitelerin
sayısı 116'yı buluyor. Araştırma Geliştir-
meye (AR-GE) yılda 3.5-4 milyar S harcı-
yorlar Özel şektörün buradaki payı %
80'e ulaşıyor. Ülkemizde ise AR-GE'ye or-
talama 100-150 milyon $/yıl aynbyor. AR-
GE merkezinde inceleme yaptığım Doosan
Group adlı gıda kuruluşunda 2000 kişi
çahşıyor. Yıllık AR-GE harcaması 20 mil-
yon $.
Bu çalışkan ve saygıh insanlan tanımak-
lan mutluluk duydum. 21. yüzyılda büyük
bir çıkışa hazırlanıyorlar.
Acaba bu işin sırn, üniversitenin önün-
den pazar akşamı geçerken gördüğüm ya-
nan ışıklannda mı?