Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28KASIM1993PAZAR
10 PAZAR KONUKLARI
Tarihi eser
merakı Yerinaltı daı'istıidebir nn?SUNUŞ: Türkiye,yeraltıveyerüstü tarihi eserleriyle eserlerya daantikalarhadineyse,amayeraltı tarihi
zengin bir ülke. Sonyıllarda buyeraltı veyerüstü eserlerin koleksiyonunuyapmaya kalkıştığımz zaman
zenginliklerine merak sarıp koleksiyonerliğe adım başınız derdegiriyor. 2863 sayılı kültür varlıklarını ve
atanların sayısı da hayliartmaya başladı. Yerüstü tarihi eski eserlerikoruyan yasa da, boşluklarla dolu olması
nedeniyle soruna çözümgetirmiyor. Binlerceyıllık tarihi
eserleri toplama merakı yüzünden başı derdegiren bir
koleksiyoner ve antika koleksiyonculuğu ve müzecilik
konusunda bir antika uzmanıyla konuştuk.
Söyleşi Leyla Tavşanoğlu Konuklar Raffi Portakal Antika uzmanı Sinan Kazancıoğlu Koleksiyoner
SİNAN KAZANCIOĞLU
7960. İstanbuldoğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Şişli Terakki Lisesi'nde yaptı. 1979 da ABD'ye giderek ekonomi dalında
yükseköğrenimini tamamladı. Türkiye ye döndükten sonra madeni mobilya üreten aile şirketinde çalışmaya başladı. Merak
sonucu tarihi eser biriktirmeye başladı. Şu halde yıllardır koleksiyonerlik yapıyor.
• erattı tarihi eser koleksiyoncuhığu merakı sizde nere-
den başladı?
KAZANCIOĞLU -Bende bu merak çocukluğum-
dan beri var. Ben aynı zamanda dalgıcım. Denizin di-
bınden çıkardığım çanak çömleğı, "Bunlar acaba han-
gi döneme ait?" diye merak ettim. Bodrum'da bir kom-
şumuz vardır. Eski bir koleksiyoner ve nümizmat. Çok
zengin bir kütüphanesi var. Bana birçok kitap ve ma-
kaleler verdi. Okuyarak hangı parçanın hangi döneme ait oldu-
ğunu araştırarak kendimi bir anda bu işin içinde buldum.
Bir balıkçı arkadaşımın bahçesinden çıkan bronz bir mezar ilk
aldığım eserdı. Bu aynı zamanda koleksıyonumdaki en önemli
eserlerden biri oldu. Orada bir şey fark ettim. Doğru insanlarla
tanışırsanız bu iş ekmek peynir gibi yapılıyordu. Bu iş aşağı yu-
kan on beş yıldır sürüyordu. Bana orada, "Abi, bunun bini gitti,
bin kaldı. Sen de onlan alıyorsun" dediler. Ben bu işi amatör ola-
rak yapıyorum. Ama orada hangi kaçakçılar var, mallan
yurtdışına nasıl çıkanyorlar. mallan nasıl alıyorlar; bunlann hep-
sini kendım içın öğrendim.
Tabiı ben bu eserleri almakla onlann ışlerini bozdum. Çünkü o
kaçakçılann hiçbıri benim verdiğim paralan vermiyor. Ben köy-
lülerden aldığım için hiçbir kaçakçıyla alış veriş yapmıyonım.
Artık sağ olsunlar. adım da çıktı. Üstelik de antikacıya...
Ben İstanbul Arkeolojı Müzesı"ne kayıtlı koleksiyonerim. Ko-
leksiyonerliğım süresince. yani bu bir buçuk yıl içinde baktım ki
her beğendiğim şeyi almaya benim parasal olanaklanm yetmi-
yor, doktor olan bir kız
arkadaşımı da kolek-
siyoner vaptım. Böylece
karşımıza ne çıkarsa al-
maya koyulduk.
Şöyle söyleyeyim: Ben-
de 140 kadar. kız arka-
daşımda da bir o kadar
eser var diyelım. Bu 280
esenn çoğunluğu, bız al-
masaydık şimdı
yurtdışında olurİardı.
Açıkarttırmalara katılıp
dışandaki eserlen de bu-
raya getırmeye çalışıyo-
rum. Bana öyle geliyor
ki dışanda gördüğümüz
eserlerin çoğu buralar-
dan gıtmedir.
- Sonuçta bu iş sizin
başuuza dert oldu,
çıktı...
KAZANCIOĞLU -
İlk başta çok gûzel bir
hobiydi. Türkiye'de bu
konuyla ilgili yayı-
mlanmış bütün kitaplan
aldım. Alamadıklanmı
müzeden buldum. Dı-
şandan kitaplar getırt-
tım. Ben eserleri bir ko-
leksiyoner olarak değer-
lendirdım. Yasa diyor
ki: Üç gün içinde müze-
ye bıldirılmesi zorunlu-
dur. Fotoğrafı çekılıyor.
benim ve müzenın defte-
rine yapışünlıyor.
Ben hep önemli eser-
leri müzeye götürdüm.
Orada bütün arkeolog-
larla birlikte çalışıldı.
tartışıldı. İstedim ki bu
eserleri onlar da görsün-
ler. Herkesle tanıştım.
Orada koleksiyonerler
hakkındaki yargılan da
bir yere kadar değiştir-
dim. Çünkü koleksiyo-
nerlik, kaçakçılık gibi de
görülüyor. Haklı olarak
bize kızıyorlar. Çünkü
onlar ıçın topraktan çıkmış eserler artık bir süs. Onun kontekstini
görmedikten sonra, '"Artık eser ölmüş" diyorlar. Ben onlara hak
veriyorum. Ama işin içyüzünü benim kadar bilmedıkleri için ben
de kendimi savunuyorum. "Biz bu eserleri almasaydık onlan gö-
rebılecek miydiniz?" diyorum. Bu durum en azmdan kötünün
iyisi. Zararın neresinden dönülse kâr. Müzelere her zaman ka-
çakçının aimadığı döküntüler gelir. Köylüler bunlan kaçakçılara
verirler. Kaçakçılann almadıklan döküntüler de müzelere gider.
- Olay daha sonra nasılgeüşti?
KAZANCIOĞLU - Müzedekilerleçok i>i ilişkiler içindeydim.
Artık eserleri satın almadan önce müzeye haber veriyordum.
Aldıktan sonra da müzeye getiriyor, arkeolog arkadaşlarla bir-
likte defterleri dolduruyorduk. Günlerden bir gün bir haber gel-
di. 'çok değerli bir eser var' diye. İstanbul'dan Milas'a gittim.
- Olay ne zaman oldu?
KAZANCIOĞLU - Aşağı yukan altı ay önce. Milas'ta bana
iki tane eser çıkardılar. Birisi deftenmde. Diğeri de. şu anda Milas
Müzesi'nin el koyduğu eser. Pazarlığını vaptım ve şu anda Milas
Müzesi'nde bulunan eseri beğendim. İkisine param yetmemişti.
İkincisi için. "Bunu tutun. Kız arkadaşıma alacağız" dedim. Kız
arkadaşım da bugüne kadar hiçbir eser kaçırmadı. O da koleksi-
yonerlik için büyük paralar harcıyor.
Böylece ben on üç parça halindekı kınk eseri aldım. parcalan
bir torbaya koydum. Bu arada aradan bir saat kadar bir süre geç-
tı. Galiba bir ihbar olmuş. Jandarmalar büyük bir heyecan için-
de, kaçakçı yakalayacaklarmış gibi geldıler. Ben de yolun kenan-
nda oturuyorum. Elimdeki naylon torba içinde de eserim var.
Yani eseri almışım, benim yanımda, vasal olarak da bunu
aldığımı üç gün içinde müzeye bildirmek zorundayım. Ama ne
yazık ki yasada büyük boşlukiar var.
Jandarma geldi ve bana. torbada ne olduğunu sordu. "Tarihi
eser var. Bir saat önce aldım" dedim. Gayet kibarca. karakola
kadar gitmemiz gerektiğini söyledıler. Gittik. Jandarma karakol
komutanı bizi görünce inanılmaz çirkinlikte bir davranış biçimi-
Arkeolojikeser
toplamakhâlâsuç
Müzelere herzaman kaçakçının aimadığı
döküntüler gelir. Köylüler bunlan
kaçakçılara verirler. Kaçakçılann
almadıklan döküntüler de müzelere
gider.Elimizdeki eserleri almasaydık
şimdi yurtdışında olurİardı
ne gjrdi. Fiziki herhangı bir saldın yok. Baktığinız zaman herke-
sin davranışı çok kibar. Ama Milas Jandarma Karakol Komu-
tanı açıkça kaçakçı muamelesi ediyor bana. Ben ona meseleyi an-
latmaya, bu konuda eğitmeye çalışıyorum. O arada telefon açıldı
ve hemen Milas Müzesı Müdürü Mehmet Çakıa cağınldı.
Müdür Bey gelince de ilk öğrenilmek istenilen şey. eserin kaç
para olduğuydu. Çünkü yanılmıyorsam eserin biçilen bedeli üze-
rinden herkes bir ikramiye alıyor. Bu nedenle kaç paraya alınır,
kaç paraya satılır tartışması oldu. Bir telefonla benim kim oldu-
ğumu öğrenebilirlerdi. Bu yapılmadı. Ben bir geoe Milas'ta neza-
rethanede bekletıldim. Ancak ertesi akşam saat altıda yargıcın
karşısına çıkabildim. Yargıan odasında iki dakika kadar kakİım.
Dosyayı açtı, baktı. "Koleksiyoner belgeniz yanınızda mı?" diye
sordu. Çıkanp gösterdün. "Tamam. gidebilirsiniz", dedi. Ama
ben itiraz ettim: "Hakim Bey, ben eserimı geri istiyorum."
Yargıan yanıtı şu oldu: "O sonraki iş." Böylece nezarethaneden
çıkanldı.
- Serbest kahnca doğru İstanbul'a mı geldıniz?
KAZANCIOĞLU - Evet. Ama ondan sonra olanlan dinleyin.
Milas Kaymakamı, Ankara'ya yazı yazdı. Daha mahkemeye çı-
kanlmamışım. Yazıda aynen şu ifadeyi kullanıyor: "Sinan Ka-
zancıoğlu'nun elindeki koleksiyoner belgesiyle tarihi eser ticareti
yaptığı tespit edilmiştir. Belgenin iptali ve eseriere el konuiması
istenmektedir."
Kaymakam Bey: dosyayı okumadan. mahkeme karar verme-
den ve Tanhi Eser Yasası'yla ilgili hiçbir şey bilmeden sen kim
oluyorsun da Ankara'ya böyle
bir yaa yazıyorsun?
Ben tarihi eser satın alırken
yakalanmadım. Tarihi eser sa-
tarken hiç yakalanmadım. O za-
man nasıl oluyor da tarihi eser
ticareti yapıyormuşum? Ben ta-
rihi eser koleksiyoncusuyum.
Kataloğum var. Eserlerim Ar-
keoloji Müzesi'ne de kayıtlı. Mi-
las Müzesi'nin elkoyduğu eser
gibi de daha bir sürü esenm var.
Bu kaymakam bey neye daya-
narak Ankara'ya böyle bir yazı
yazabiliyor? Tabii Ankara bu
yazıyı aîınca mecburen İstanbul
Arkeoloji Müzesi'ne. 'Sinan
Kazancıoğlu'nun eserlerine el-
koyun' -diye yazı yazdı. Tabii
Müze Müdürü Alpay Pasmli de
yine mecburen bana yazı yazdı,
"Eserlerinızı müzeye getirip tes-
lim edin" diye. Mücadeîe de
bundan sonra başladı. Düşü-
nün, ben bu eserleri alarak ka-
çakçılann elinden kurtarmışım.
Bunu yapmam engelleniyor. Şu
anda darîi oralarda eserler alınıp
satılıyor. O da başka mesele.
Koleksiyonerlik yasası şunun
için çıktı: Bu eserler yurdumuz-
da kalabilsin. Yurtiçi piyasası
kontrol altında oluşsun.
Hakkımda dava açılınca. çok
ıtibarlı bir koleksiyoner olmama
karşın bütün arkeoloji camiası
bana, "En azmdan dava sonuç-
lanana kadar artık eser alma"
dediler. Ben de bunun üzerine şu
>anıtı verdım: "Yann öbür gün
bana yine telefon gelecek. 'Üç
çanak. iki çömlek var. Gel al' di-
yecekler. Ne diyeyim? Almıyo-
rum mu? Ben ahnazsam. o eser-
lerin nereye gideceğini çok iyi bi-
liyorum. Eserlerin ortadan kay-
bolması mı, yoksa benim bir ko-
leksiyoner olarak bunlan al-
mam mı doğru?" Herkes bana
hak verdi. Ama yapacak bir şey
yok. Çünkü yasada çok fazla
boşluk var.
Bu arada kaçakçılar peşimde. Köylülere gitmişler. "Bundan
sonra Sinan'a bir şey vermeyin. Bize verin" demişler. Başıma on-
lar tarafından Lir iş gelmesınden de korkuluyor. Çünkü olay şaka
değü. Bu tür eserler yurtdışında büyük paralara gidiyor. Adam-
lar koskoca lahitlen yurtdışına çıkanyorlar. Bunlar kaçınlıyor.
Sonra günlerden bir gün müzelerin kataloglannda fotoğraflannı
görüyoruz.
- Şimdi durumunuz ne aşamada?
KAZANCIOĞLU - Hakkımda herhalde başka bir dava daha
açılacak. Çünkü Milas'ta bir köylü kaçak kaa yaparken yaka-
lanıyor. Evinde eserler. bir tane de resim bulunuyor. Adam, "Si-
nan Kazancıoğlu'na bu eseri sattım" diyor. Ama ben o eserin ne
olduğunu bilmiyorum. Milas Savcısı'na telefonla sordum. Bana.
"Sinan Bey. bu dosyalar fazlalaşıyor" deyince ona şu karşılığı
verdim: "Ben eser satın aldığımı gizlemiyorum. Koleksiyoner
belgem var.
Koleksiyon yapıyorum." Ben yasa] olarak bunu yapıyorum,
ama kaçakçı muamelesi görüyorum. Üstelik o eser ortaya çıksın
diye aynca para harcayıp restore ettiriyorum. Ben bütün bunlan
devletten beş kuruş istemeden yapıyorum. Ama teşekkür alacağı-
ma bu tür muamele görüyorum. Beni nezarethaneyeatıpsorguya
çektikleri sırada onlara. "Siz kaçakçılan >akalamak istiyorsanız
size yardımcı olayım" dedim.
Orada ilginç bir 24 saat geçirdikten sonra bu sefer de yasal sa-
vaş başladı. Sonuçta koleksiyoner belgemi almadılar, eserlere de
elkoymadılar. Ama ben Milas Müzesi'nde duran eserimi geri isti-
yorum. Bunu alacağım da. Ben kelle koltukta bir buçuk yü uğ-
raşıp bu koleksiyonu yaptım.
- Türkiye'de sizinkine benzer bir dava var mı?
KAZANCIOĞLU - Sanıyorum yok. Şimdi hangi hakla eseri-
me elkonukluğunu, bunun yasal dayanaklarını soruyorum.
Buraya kadar ulaşan bazı sözler duyuyorum ve tüylerim diken
diken oluyor. Diyorlar ki: "Eser birinci sınıf ve Sinan artık onu
eeri alama7."
RAFFİ PORTAKAL
1946, İstanbul doğumlu. Useyi bitirdikten sonra 1964yılmda İstanbul Üniversitesi Psikoloji Fakültesi'ne girdi. Üniversite
yaşamıyla birlikte antikacı olan babasınmyanmda çalışmaya başladı. Dedesi de antikaa olan Raffi Portakalgeniş çaplı bir
antika kuruluşunun sahibi veyöneticisi. Yani Portakal, siilale boyu bir antikacı.
- iz bir antika uzmanı olarak Batı'da müzelerin kurtdu-
suyla koleksiyonerlik arasındaki bağlantıyı anlatır
mısuuz?
PORTAKAL - Geçenlerde Paris'teki Louvre Mü-
zesi'nı son olarak gezdiğimde gördükJerim beni hem
sevindirdi. hem de üzdü. Osmanlı padişahlanndan
Sultan 2. Mahmut'un, müzeye en çok bağış yapan ki-
şiler listesinde bulunduğunu gördüm. Bir Osmanlı padişahının
Louvre Sarayı'na, Louvre Müzesi'ne bağış yapanlar arasında
olması beni çok sevindirdi. Ama bu arada, "Acaba ne gibi bağı-
şta bulunmuş?" sorusu içimde sevincin yani sıra küçük bir hü-
zün doğmasına yol açtı. Louvre kaynaklan bu konuyu
araştırdılar, ama bulamadılar. Çünkü çok geniş bir araştırma
konusu.
Louvre Müzesi'nde, Metropolitan'da, British Museum'da
durum hep aynı. Devletin, müzenin olanaklan çok eser satın al-
maya elverişli değil. Batı'daki müzelerde durum dün de böyley-
miş. Ama insanlar müzelere bağışlarda bulunduklan zaman
ölümsüzleşiyorlar. Bu fıkir Batılılarda çok gelişmiş. Ama bu-
nun yani sıra kazanç kaynaklannız ona göre olacak ki bağış
verme keyfinizi de yaşayacaksınız.
Ben nice Türk aydınlan, Türk koleksiyonerleri biliyorum.
Nuri Arlıses adlı eski bir koleksiyoner, kitap ve yazma koleksi-
yonunun büyük bir kısmıra Süleymaniye Kütüphanesi'ne ver-
di. Bence önemli olan Batı'daki örneği Türkiye'de sürdürme-
miz. Koleksiyonerlerimiz,
ya da eser sahiplerimiz
eserlerini zaman içinde
müzelere bagışlamayı bil-
meliler.
- Peki, koleksiyoner
kim?
PORTAKAL - Kolek-
siyoner bir tabir. Koleksi-
yoner olmak için eserleri
bilinçli toplamak gerek.
Sözünü ettiğim koleksi-
yonerlik bir zaman sonra
müzelerin nüveleri olabi-
Ur.
Diyelimki 200-250 par-
çalık çok önemli bir resim
koleksiyonunuz var. Bel-
ki bu koleksiyon sizden
sonraki kuşaklar arasında
paylaşılacak, o güzel bü-
tünlük belki ortadan kal-
kacak. Durumunuz da
belki tek başınıza müze
yapmaya elverişli değil.
Sizde bir bilinç uyanmışsa
ve paraya da ihtiyacınız
yoksa, gelecek te heyecan-
la, ihtirasla, zevkle top-
iadığmız eserlerin sebil
olacağını da biliyorsanız o
zaman koleksiyonunuzu
belirli şartlarda bir müze-
ye bağışlıyorsunuz.
- Türkiye'de koleksiyo-
nerliği beUi koşuüara bağ-
layan bir yasa var. Batı'da
da böyle biyasa var nu?
PORTAKAL - Türki-
ye'de böyle bir yasa hazı-
rlanırken sanıyorum ar-
keolojik eserlerie diğer
eserler birbirine
kanştınlmış. Bu benim
tahminim. Benim işim ar-
keolojiyle hiç ilgisi olma-
yan bir dal. Arkeolojinın
sorunlannı bilmiyorum.
Ama bundan, çok du-
yarsızım. o konuya kulak-
lanmı kapattım anlamı çıkmasın. Sadece inceliklerini bilmiyo-
rum. Yani porselen. tablo, yazma, tekstil gibi eserlerin Batf-
daki durumunu araştırdım. Bunu derken bizim ülkemizin ko-
şullanna daha u>gun ülkeleri araştırdım, demek istiyorum.
Bu arada ABD. İngiltere gibi ülkeler var. ABD, kendine çok
özgü koşullan olan bir ülke. Düşünün ki bütün geçmişi 200
yıllık. Sanat eseri tarihinden dolayı fazla banndırmayan.
banndırmaması lazım gelen bir ülke. Yasalannı çok serbestleş-
tirmiş. Bundan amaç da sanat eserlerinin ülkeye akması. Elbet-
te ki doğru bir politika kendi gerçekleri içinde. Ama biz tarihsel
olarak kendi topraklanmızın yakın bovutlanna bakarsak, İtal-
ya gibi. Fransa gibi, İspanya gibi. Ben çok yakın bir zamanda
bir araştırma yaptım. Tablo. resim. porselen. gümüş, tekstil ko-
nusunda koleksiyonerlik yasası bulunup bulunmadığını
araştırdım. Adamlar şaşkınlık içinde. "Koleksiyonerlik yasası
ne demek? Böyle bir yasa nasıl olur?" diye sordular. Onlara
"M üzeler sizin koleksiyonlannızı denetlerler mi?" diye sordum.
Adamlar böyle bir şey bilmiyorlar. Böyle bir şey yok.
Aynca müzeler hiçbir şekilde ülkenin kendi içinde dolaşan
tablo, porselen. gümüş. tekstil. yazma gibi eserlere en ufak bir
sınırlama getirmemişler. Bir tek Fransa'dan şöyle bir bilgi
aldık: Sadece 150 bin Fransız Frankfnın üzerinde satılan eser-
leri maliye vergi bakımından kontrol ediyor. Yine bunun müze-
cilik alanıyla hiçbir ilgisi, bağlantısı yok. Fransızlann anla-
madığı şey şuydu: Müzeler nasıl eserleri denetler. satımına engel
olur? Bunlar bizim sorulanmıza karşılık adamlann şaşkınlık
içinde sorduklan sorulardı.
- Türkiye'de bunlann denetlenmesi ihtiyaa nereden doğuyor?
Sizce manttğı nedir?
PORTAKAL - Yasa koyucular ne düşündüler. bilmiyorum.
Acaba arkeolojik eserlerie bu tipeserler birbirine kanştınldı mı?
Elbette bir eserin yurtdışına çıkmasıyla yurt içinde dolaşımı
arasındaki farkı çok kalın çizgilerle ayırmak laam. Ben,
Müzecilikantika
toplanıaklabaşlar
Yabancılar, "Koleksiyonerlik yasası ne
demek? Böyle yasa nasıl olur?" diyorlar.
Ben de onlara "Müzeler sizin
koleksiyonlannızı denetlerler mi?" diye
sordum. Adamlar böyle bir şey
bilmiyorlar
yurtdışına çıkmaması gereken bir eserin herhangi bir nedenle
yurtdışına çıkmasına şiddetle karşıyım. Bu eserlerin yurtdışına
çıkmasını engelleyecek iki çok iyi neden olduğunu da bihyo-
rum.
Bunlann biri yasalar, diğeri de ekonomik piyasa. Yasalar ser-
best ticareti önlerşe hiç kimse eserini yok pahasına satmak iste-
mez. Bir kuran, bir tablo, bir gümüş divit, bir ferman, sahipleri
için çok değerlidir. Belki onlan satıp çok ciddi ihtiyaçlannı
karşılayacaklardır. Siz bunu engellemeye kalkarsanız o kişi bu-
nun satışını açıkça yapmayacaktır. O zaman da kaçakçıya tes-
lim olur.
Demek ki ülkede fıyatlar Batı'dakilere kıyasla ürmanırsa. taş
yerinde ağırdır, manüğı doğru oturtulursa o zaman hiç kork-
mayın. Çünkü hiç kimse bunlan ülke dışına götürmez.
- Neden?
PORTAKAL - Çünkü bunlar kendi ülkenizin içinde doğnı
değerini bulmuştur. Çok şükür. altını çizerek söyleyeyim. Son
beş yılda geldiğimiz nokta işte bu. Bunu söylerken bizim eserler-
den söz etmek istiyorum.
Türkiye'de en güçlü pazan elde ettik. Bunu da hep birlikte
yaptık. Bunun içinde Türk sanayicisi, Türk aydını, Türk
basınınm payı vardır.
Artık eserler dışardan Türkiye'ye akmaya başladı. Özellikle
Selçuk eserleri Batı'dan Türkiye'ye geliyor. Pazar oluştu, fıyat-
lar daha yüksek. Ben biliyorum. Ithalat yoluyla artık Türkiye'-
ye bir çok eser giriyor.
Bencc bu, bizi çok gurur-
landırması gereken bir
konu. Düşünün ki göreceli
olarak pazanmz hala kapalı
bir pazardır. Çünkü
yurtdışına satış yasakür.
Ona rağmen fıyatlan tuttu-
rabiliyorsunuz.
Size bir örnek vereyim.
Diyelim ki Londra'da fslam
eserleri satan birmağaza. Bu
mağaza bu eserleri dünyanın
her yerine satar. Çünkü ya-
salan serbesttir. Bizde satış
yapılamaz. Buna karşın biz-
deki piyasa oradaki piyasa-
dan daha iyi oluşmuştur ve
bu eserler Türkiye'ye gele-
bihnektedir.
- Bizim pazanmtz açık nu,
kapah mı olmah?
PORTAKAL - Bizim pa-
zanmız tabii ki kapalı ol-
mah. Çünkü bizim eserleri-
miz az. Olanlara da iyi sahip
çıkmalıyız, iyi korumalıyız.
Bunlan satın alıp duvara as-
mak, ya da bir vitrine koy-
mak yetmez. Bunlann bakı-
mlannı zamanında ve doğru
yapmalıyız.
- Bu eserlerin bakımlan
sizce zamanında ve doğru
yapıbvor mı?
PORTAKAL - Bu bilince
tam erişıldiğı kanısında de-
ğilim. Bir tablonun periyo-
dik bakımı nedir? Tozu nasıl
alınmalıdır? Ya da tabloyu
asmak için gereken çiviyi
duvara nasıl çakacaksmız?
Acaba bunu biliyor muyuz?
Bunu mesaj olması için söy-
lüyorum. Duvardaki çiviyi,
tablonun ipini her yıl kont-
rol etmek gerekir. Tablo ağı-
rsa iple birlikte tel kullana-
caksınız. Bunlar tekniktir,
ama mutlaka yapılması ge-
reken şeylerdir. Tekstili nasıl koruyacaksınız? Ahşabı. yazma
eserleri nasıl koruyacaksınız? Bunlann hepsi ayn birer iş. Bir
fermanı asacağınız zaman camının yazıya değmemesine dikkat
edin. Çünkü zamanla oksidasyonla günün birinde fermanın, ya
da yazının üzerindeki yazılar cama ters olarak çıkar. kağıt üze-
rinde hiçbir şey kalmaz. Sahip olmanın yetmeveceğini, koru-
manın çok önemli olduğunu anlatmak istiyorum. Sekiz-dokuz
yıldır seminerler yapıyoruz ve bu konularda birbirimize bir şey-
Ier öğretiyoruz.
- Eserleri korumaktan söz ettik. Bundan aşağı yukan altı yıl
önce Kanuni Sergisi A BD 'yegönderildi. Daha sonra da başka ül-
keleri gezdi. Burada iki nokta var. Birincisi bu eserlerin eskime
paylan göz önüne alındt mı? İkincisi de bu eserler nasıl korundu?
PORTAKAL - Bu türlü işlerin dünyada nasıl yapıldığına
bakmak lazım. Ben New York'taki Metropolitan Müzesi'nde,
öyküsü Bizans'tan başlayan, Venedik'teki San Marko Mey-
danı'ndaki kilisenin üzerindeki atlan gördüm. Düşünebiliyor
musunuz? Kaç ton ağırlığmdaki altm yaldızlı atlan kaldırmı-
şlar, Nevv York'a götürmüşler. İnanılmaz da bir riski göze almı-
şlar. Dünyada bu tür şeyler yapılıyor. Ama temel kural şu:
"Aman sakın sanat eserine bir halel gelmesin." Bundan sonra
da her ülkenin kendine göre bir sanat ve kültür politikası var.
Kanuni Sergisi'nin Türkiye'den gitmesi bence fevkalade ya-
rarlı olmuştur. Ama böyle bir koleksiyonun içinden bir tek eseri
seçip göndermek ve eskimesi, yıpranması rizikosunu göze al-
mak yanlış. O tip eserleri de göndermeyeceksiniz. Güzel bir ser-
gjnin sağlayacağı toplumsal ve kültürel ilişkilen bir politikacı
bile çok zor kurar. Sanat köprüsü üzerinde insanlar aynı dili
konuşuyorlarsa birbirlerine doğru çok kolaylıkla kayarlar. Ko-
nuşmuyorlarsa bile ortak bir anlayışa vanrlar.
Para bulunursa, sergiler ciddi yerlerde yapılırsa Kanuni
dışında da birçok sergi yapılabilir. Bununla ülkenin sadece
siyasi değil. kültürel boyutuna da olumlu tatlar gelir.