25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7EKİM1993PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Bazı üniversitelerin Demirel'e doktora unvanı vermesi, protestolara neden oluyor DenurePe, bir 'onursal doktora 9 dalıa TOKTAMIŞATEŞ ASUMAN ABACIOĞLU İZMİR-Gazi Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi'nde "dok- tora" unvanı verilmesi, bu üni- versitelerdeki bazı öğretim üye- lerince protesto edilirken, Cumhurbaşkanı Süleyman De- mirel'e dün de Dokuz Eylül Üniversitesi'nin açılış törenin- de, "yıllardır yüldendiği devlet görevindeki iistiin hizmetleri ve ülkenin demokratikleşme süre- cine yaptığı katkılar" nedeniyle "onursal doktora" unvanı veri- lerek, cübbe gıydirildi. Dokuz Eylül Üniversitesi'nin açılış töreninde konuşan Rek- tör Prof. Dr. Namık Çevik de öğretim elemanlannın ücretle- rindeki yetersizlıği vurguladı. Üniversitedeki bina ve labora- tuvar yetersizliğine de değinen Rektör Çevik, başansız öğren- ciler için sık sık çıkanlan af ka- nunlan uygulamasını da eleştir- di. Milli Eğitim Bakanı Nahit Menteşe ise üniversite açılışlan sırasında değinilen "öğretim üyelerinin maaşlanıun düşüklü- ğü" konusunda gerekli düzen- lemelerin yapılması için Cum- hurbaşkanı Demirel'in kendile- rine direktif verdiğini bildirdi. Menteşe, "Ben de dün akşam Başbakania görüştüm. Bu hak- sızhk ve y anJtşlıklar kısa zaman- da giderilecektir" dedi. Üniver- site açıbşlan sırasında sık sık altyapı ve öğretim elemanı eksıkliklerinin dile getirildiğini belirten Cumhurbaşkanı De- mirel de konuşmasında şunlan söyledi: "Ekakliklerimizi ne kadar ta- mamlasak yine de mutlaka bir eksiğinüz olacaktır. Ben, kendi- mizi aldatalım demiyorum, ger- çekleri ortaya koyalım. Ne kendimizi kandıralun, ne de in- kar edelim. Ne kadarsak o ka- dar olalm" dedi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel. 24 eylülden bu yana dokuzuncu kez bir üniversite- nin açılış töreninde konuştuğu- nu anımsatarak, "Dile getirilen eksiklikleri tamamlamak. önü- müzdeki günlerin meselesidir. Bütün problemleri çözebiliriz, yeter ki Türkiye bütünlüğünü kaybetmesin" dedi. Geçen yıl kurulan Kınkkale Üniversitesi'nde de birinci öğ- retim jıhna bugün başlarula- cak. Üniversitenin Fen-Edebi- yat, Iktisadi ve İdari Bilimler. Mühendislik Fakültesi ve Mes- lek Yüksekokulu'nda toplam 2 bin 300 öğrencj.eğitim görecek. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ise 11 -16 ekim günleri arasında 30. yıldönümünü. dü- zenlenen bilimsel sempozyum- lar, konferanslar, konser ve sohbet toplantılanyla kutlaya- cak. Kutlamalara, yurtdışında çalışan Hacettepelılcr de katıla- Cumhurbaşkanı DemireL, dün Dokuz Eylül Üniversitesi'nde cübbe giydi. Demirel'e, ülkenin de- cak. mokratikleşme sürecine katkdanndan dolayı 'onursal doktora' unvanı verildi. Öğretimüyeleri: Bilim acbna yüz kızartıa bir durum İstanbul Haber Servisi-tstanbul Üni- versitesi'nden bir grup öğretim üyesi. Cumhurbaşkanı Sfîleyman Demirel ve eski YÖK Başkanı thsan Doğramacı'ya "onursal doktora" unvanı verilmesine sert tepkı gösterdi. Prof. Dr. Hasan YazKi. Rektör Cem'i Demiroğlu'nun 1983'te de Kenan Evren'e doktora un- vanı verdiğini anımsatarak "Bu, onur sahibi İstanbul Üniversitesi öğretim üye- sinin hazmedeceği bir olay değlldir" dedi. "Onursal doktora" unvanının bilime yaptığı katkılar nedeniyle kişilere veril- mesi gerektiğirıi vurgulayan Prof. Dr. Ayhan Aybay, "İnsanlara çok sevildiği, yaşJandığı için doktora verilmez" dedi. l.Ü.'nden bir grup öğretim üyesı dün İstanbu! Tabip Odası'nda basın toplantısı düzenledi. Yapılan açıklama- da, İ.Ü. Rektörü Cem'i Demiroğlu'nun sırasıyla Kenan EvTen'e, Turgut Ozal'a ve Süleyman Demirel'e onursal doktora unvanı verdiği belirtilerek, "Bu doktora- lar dizisini onuriu bir şekilde savunmava olanak yoktur" denildi. Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ay- han Aybay, "onursal doktora" un- vanının verilmesinin kriterinin bilime yaptığı katkı olduğunu belirtti. Aybay, "Siyaset adamına finvan verilmesine karşıyım. Özellikle o siyaset adamı. 50 üniversitenin makamlarınm >erilmesinde yetkili bir yerde bulunuyorsa bu büsbütün yanlıştır. Bizim yaşadığımız olay, Kenan Evren'e verilen doktoradan beri böy ledir. Bilim adma yüz kızartıcı bir olgudur " diye konuştu. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fa- kültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Yazıcı Evren'e doktara verilirken De- miroğlu'nun yaptığı konuşmayı hatırla- tarak, bunun, onur sahibi bir İstanbul Üniversitesi öğretim üyesinın hazmede- ceği olay olmadığını söyledi. İ.Ü. Ec- zacılık Fakültesi öğretim üyesi Ayhan L lubelen ise doktora unvanı vermenin bir üniversite için son derece önemli ol- duğunu, rastgele ünvan verilmesinin, ünvanın önemini azaltacağını belirtti. Büyükerşen Açıköğretime haksız eleştiri yöneltiliyor ESKİŞEHİR(Cumhuriyet)- Prof. Dr.. Yıbuaz Büvükersen. Anadolu Üniversitesi'nin "apk- öğretim ağariıklı" bir üniversite halinde yeniden düzenlenerek ye- ni meslek branşlannda birimlere kavuşturulmasıyla ikinci basa- mak smavında yerleştirilemeyen öğrencilere yükseköğrenim im- kanı yaratılmasına bazı çevreler- den gelen tepkilen "ibret verid" olarak niteledi. "Bizlerden yükseköğrenim ta- lep edetı binlerce gencimize bu im- kanı sağlamaıun, ülkemizde bazı kimseterce suç saydacağı hjç aklımıza gelmedi" diyen Prof.Dr. Büyukerşen şunlan söyledi: "Böyleane bir memleket so- rununun çözümüne katkıda bo- lunurken bize cesaret, destek ve yardım termek dunımunda olan- İar nerede ise idamımıza fet>a ve- recekler. Açıkögretim sistemine, on iki yıl sonra bugün haksız eleş- tiriler yöneltenleri dikkaıle teşhis ermemiz gerekir. Bunlann bir kısmı çoctıklarının eğitimi için yurtdışından özel mürebbiye getir- ten bazı işadamlanyla bugüne de- ğin ülkenin eğitim sorunlarına çö- zünı getirmekten en başta sonımlu olan bazı politikacılar, bürokrat- lar ve maalcscf halkın sözcüsü ol- maktan uzak bazı basın mensup- lan ile çocuğunun böy le bir sonınu olmayan tuzu kuru kimselerdir. Bunlara, görevleri gençieri eğit- mek, memleket sorunlarına çö- züm bulup geliştirmek olduğu hal- de "ısteme^ük'le bazı öğretim üye- si arkadaşlanmın katıbnası ise üzünrü ve hii/ün vericidir. Bu kimseler şu sorulara cevap vemıelidirler. Peki, bizlerden yük- seköğretim isteyen bu gençtere başka nasıl bir eğitim imkanı vere- ceksiniz? Projeleriniz, önerileriniz neterdir? Varsa bunlan nasıl ha- yata geçireceksüıiz? " 29. ULUSAL PSİKİYATRİ KONGRESİ ııı aıOV yalım ERDAL ATABEK Ya toplumlarhastahuursaBURSA - Prof.Dr. B. Gribo- mont Belçikalı Konuşması "Pa- nik bozukluğu" konusunda. Günlük konuşma dilinde çok kullandığımızbirsözcükolan "pa- mk", asbnda eski Yunan mitolo- jisine dayanıyor. Beklenmedik korkulan verdiğine inanılan Tann "Pan"dan kaynaklanan "panik" sözcüğü, nedeni olma- yan korkular için kullanılmış. Di- limıze "panik yapmak", "panik otaıak", "panikİemek" bıçımınde gjren sözcüğün. ruh sağbğı açısı- ndan önemi çok büyük. Bu has- tahğı yaşayan kişinin sosyal ha- yatı, çalışma hayatı. çevre ilişkile- ri büyük ölçüde etkileniyor, deği- şiyor. Onun için de çok önem ve- rilmesi gereken, tedavi edilmesı gereken talık tanısı koydurur. bir hastahk. Bu nöbetin gelmesi ve lOdakikaiçinde Şu belirtiler, hastalığı anlatıyor: belirtilerin artması. çoğu kez hastalann - Nefesin daralması ya da boğuluyor bir "kalp krizi" geçirmekte olduğu duy- gibi olma. gusuna yol açar ve hasta bir hastaneye - Çarpıntı ya da kalp hızında artma. koşar. "Panik krizi" geçtikten sonra has- - Başdönmesi, düşecek ya da bayıla- ta, genel olarak bir doktora başvurur. Bireylerin ruh sağlığı bozulursa nelerin yapılabileceği konuşulur- ken, bir yandan da bunu düşündüm. Ya toplumlar hastalanırsa? Bu durumun ölçüieri. analizleri. doktorlan neler, kimler? Enflasyonla. terörle, rüşvetie, kamu kay naklannın fırsatçılara peşkeş cekilmesiy le hastalanan toplumu kim tedavi edecek? Buna \erilecek yanıt "poİti- ka" olacaktır. Politikalar \e politikacılar, her toplum için çok önemli- dir, ama bizim toplumumuz için belki de olağanüstü önemli. Bir toplu- mun yönetilmesi çok, ama çok önemli. Açık bir politika, dürüst bir politika. içtenlikli bir politika, her rengi olan bir politika, bu toplum için çok önemli. İktişim kanalları basm. radyo, televizyon her toplum için önemli, ama bizim toplumamuz için belki de olağanüstü önemli. Bir geçiş toplumunda, zayıflayan bünyeyi güçlendirecek araçlar. sanıldığından daha büyük önem taşıyor. Beİki de her zamankinden da- ha çok toplumsal sorumluiuğa gerek var. Bencilliği öğretmeyeo birey olmaya, önem vermeliyiz. Bireyin öz- gür düsüncesini. özgür davranışuıı destekleyen bir aile yaptsı kurmaya çok önem vermeliyiz. İnsan yetilerini geliştiren, ortaya çıVaran, onu kendi kararlarını verebilir duruma getiren. sorumluluk taşıyabilecek duruma getiren bir aile eğitimine. bir okul eğitimine çok önem verme- liyiz. Bedence ve ruhça sağlıklı insanlar yetiştirmeye çok önem vermeli- yiz. Birbirine karşı hoşgörülü olan, fanatizmi dtşlayan bir toplum oluşturmaya çok önem vermeliyiz. Llusal Psikiyatri Kongresi, Genel Kunılu'nda "Sıvas'ta yaşanan olaylan kınayan. toplumu bilim dışı güçlerden medet umar duruma getirmeyi kınayan" kararlar aldı. Bilime kulak vermeyi öğrenmeliyiz. Hiç unutmayalım ki. bilimi kendine rehber edinmeyi başaramayan toplumlar, çaresiz bireyler gibi cmlerden, büy ülerden, masallardan medet umar duruma gelecek- tir. 21. yiizyılda, böyle topiumlara acıyan birilerini aramak boşuna olacaktır. cak gibi olma. - Titreme, sarsılma. - Terleme. - Soluk kesilmesi. - Bulantı ya da kann ağnsı. - Çevreyi nesnel değerlendirme güçlü- ğû- - Uyuşmalar, kanncalanmalar. - Ateş basması ya da ürpermeler. - Göğüs ağnsı ya da göğüste sıkıntı duygusu. - ölüm korkusu. ama bu doktor genellikle ruh hastalıklan uzmanı değildir, iç hastalıklan uzmanı ya da kardiyologdur. Fakat bir süre son- ra "panik krizi" yeniden ortaya çıkar. Kriz. genellikle hiç beklenmedik bir anda, beklenmedik bir yerde ortaya çıkar. Bu durumun özelliği, hastada kay- gı yaratan nedenle karşılaşma sırasında olmamasıdır. Hastanın kendisini çok ra- hat bissettiği bir durumda ortaya çıkması da aynca ürkütücü olur. Artık bundan sonraki aşamada hasta, yeni - Çıldıracağı ve elinde hiçbir şey ol- krizlerin gelebileceğini bilir ve bir "panik madığı duygusu. korkusu" kendisini gösterir. Bu aşamada Bunlann hepsi birden olmadan. ama çeşitli "fobiler" ortaya çıkar. Bunlann en en az dört belirtinin olduğu olaylar. has- çok bilineni "agorafobi-alan korkusu"- dur. Hasta bir alanı tek başına geçemez. yalnız kalmaktan korkar. araba kullana- maz, evde tek başına kalamaz, kimi za- man banyoya bile yalnız giremez. Her an kendisine kötü bir şey olacağı duy gusu- nu içinden atamaz, ölüm korkusu duyar. Artık çevre iüşkileri bozulmuştur, bir yere gıtme sözü veremez, toplanülara katılamaz. çalışma gücü kaybolmuştur. Bu aşamadan sonra "sekonder depres- yon" ortaya çıkar. Hastanın iyileşme umudu yoktur, kendi içine kapanmıştır, kendini suçla- maya başlar. Çoğu kez cevresi de kendi- sini suçlamaya eleştirmeye, "irade zayıflığı içinde olduğunu" söylemeye baş- lamışür. Çevresindekiler, hastanın "zayrfkişjlikli" olduğunu, "olayı abartn- ğmı", "ilgi çekmek istediğini", "vanında- kilere eziyet etmek için vaptığınr", "rol yaptığını" söylerler. Oysa "panik bozuk- luğu" içindeki kişi. gerçekten çok büyük bir sıkıntı içindedir. Eğer bozukluk za- manında anlaşılıp tedavi edilmezse has- ta, ölüm düsüncesini sık sık düşünür ve gerçek bir intihar riski taşır. Bu hasta- lann intihar girişimi % 20 oranındadır. Yapılan bir çalışma, "panik bozukiuğu"- nun ortalama 9.4 yıl devam ettiğıni, has- talann % 83'ünün iş yaşamlannın kalite- sinde panik ataklanna ya da fobilere bağb olarak düşme olduğunu göstermiş- tir. Hasta başına ortalama iş görememe süresi 2.65 yıl olarak belirlenmiştir. Bu süre içinde hastalann ortalama 44.413 dolar gelir kaybına uğradıklan belirtil- miştir (Araştırmanın yapıldığı yıl 1987). Hastalık genel olarak "önemli kayba yol açan bir olayın tetiği çekriği" karmaşık bir yapı taşır. İnsanlann karşılaştığı çeşitli güçlükle- re karşı, savunma mekanizmalannın artık ise yaramadığı durumda, içinde yerleşip büyüyen kaygılar hiç böyle bir olayın nedeni sayılamayacak objelere kayarak ortaya çıkar. O zaman da "orta- da bir şey yokken" kişinin göster- diği tepkiler anlaşılamaz. Ortaya çıkan "fobi-korku" biçimleri de çok çeşitlidir. Sürüngenler başta olmak üzere hayvanlardan kork- ma, yükseklik korkusu, kan gör- me korkusu. enjeksiyon korkusu. uçak korkusu, kapalı yer korku- su. asansör korkusu, kanser kor- kusu gibi çok çeşitli korkular. in- sanın hayatını etkileyecek düzey- lerde görülen korku tipleridir. "Sosyal fobiler" denilen korku türünde de çok önemli tepkiler görülür, üstelik bunlann üzerin- de fazla durulmaz da. Toplumu- muzda çok görülen "dansa ilk kalkan kişi ornıa" korkusu da bunlardan bındır. "Başkaları ta- rafmdan inceienebilecek durumda kalmaktan korkma" diye nitele- nebilecek bu tür korkular, topluluk önünde konuşmayı engeller, başka- lannın yanında yemek yerken boğula- cak gibi olma duygusu verebilir, genel tuvalette idrar yapamama, kendisine soru sorulduğu zaman uygun bir yanıt vere- meme, susup kalma ya da aptalca şeyler söylemekten korkarken gerçekten de ap- talca şeyler söyleme bu durumun ya- rattığı sonuçlardır. Neyse ki. "bozukluk" olsun, "kriz" ol- sun, tedavi edilebilen durumlardır. Uy- gun ilaç, uygun miktarda, uygun süreyle kullanılarak aynca hastalaragerekli "psi- koterapi" uygulanarak hastalık hemen hemen bütünüyle ortadan kaldınlabilir. Bütün sorun. bu hastalığın tedavisi sı- rasında hastanın kendisinin ve yakı- nlannın desteğini kazanabilmektir. Özellikle hasta başlangıçta kendisinin hiç iyileşmeyeceğı kanısını sık sık yineler. Oysa, hastalık başanyla tedavi edilmek- tedir. Tasarruf Sahiplerine Duyuru Türkiye îş Bankası A.Ş. Uçüncü Yatırım Fonu îçtüzük Değişikliği Türkiye İş Bankası A.Ş. Üçüncu Yatınm Fonu tçtüzüğü Sermaye Piyasası Mevzuatı'ndaki değişikliklere uyum sağlamak ve fon tulannı artırmak amacıyla yeniden düzenlenmiş ve onay talebiyle Sermaye Piyasası Kurulu'na başvurulmuştur. Îçtüzük değişikliğiyle birlikte, I) Fon başlangıç tutarı 30 milyar TL'den 300 milyar TL'ye; pay sayısi da 3 milyondan 30 milyona yükseltilecek, II) Fon A tipine dönüştürülecek. III) Fon'un yabancı sermaye piyasası araçları ile altın ve diğer kıymelti madenlere yatırım yapması olanağı sağlanacak, IV) Fon portföyünden yedek akçe ayrılmasına olanak sağlanacak, V) Katılma beigeleri işgünlerinde 8:30-9:30 ile 14:00-17:00 saatleri araMnda alınıp satılmaya başlanacaktır. ÜSKÜDAR ASLİYE1. HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN EsasNo: 993/190 Davacı Meliha Yiğit vekili tarafından davalı Yücel Yiğit aley- hine ıkame olunan boşanma davasının yapılan duruşmasında; Fevzi Çakmak Mahallesi, Üçar Sokâk. Yuvam Apt. A Blok D. 9 Sefaköy. istanbul adresinde ikamet ettiğj bildirilen ve bu adresinden kendisine tebligat yapılamayan, yapılan tebligatlar bila tebliğ iade edilen. tebligata sarih açık adresi de zabıtaca tespit edilemeyen dava- mıan davalısı Yücel Yiğjt'e ilanen tebligat yapılmasma karar verilmiş olmakla: Davah Yücel Yiğit'in durusma günü olan 25.10.1993 günü saat 10.30'da mahkememiz duruşma salonunda yapılacak duruşmada hazır bulunması gerektiği veya kendisini bir vekille temsil etürmesi gerektiği, aksi takdirde duruşmalann gıyabında devam edeceği ve yokluğunda karar venleceğı hususu ilanen tebliğ olunur. 22.9.1993 Basm:10095 tVRİNDİSULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN DosyaNo: 1991/124 Davacı Hazine'yi temsilen İvrindi Mal Müdürlüğü vekili tara- fından davalı Mustafa Gülcü aleyhıne mahkememızde açılan meni müdahale ve tescil davasının yapılan yargılaması sırasında verilen ara karan gereğince Davalı 4. Levent Sanayii Mah. Yıldız Sok. No:4'te ikamet ettiği bildirilen Mustafa Gülcü'nün tüm aramalara rağmen bulunarak da- va dilekçesinin ve duruşma gününün tebliğı mümkün olmadığından ilanen tebliğine karar venlmiş olmakla; ışbu ılanın yayımlandığı tarihlen itıbaren davalının duruşma günü olan 21.10.1993 günü saat 09.00"da mahk.ememizdeki duruşmasında hazır bulunmasına. ya da kendisini bir yasal temsilci ile temsil cttir- mesine. aksi takdirde duruşmanın yokluğunda yapılarak karar veri- leceği hususu ilanen tebliğ olunur. 1 ~> 1993 CAFE / PUB / B»R PERDELERİ A Ç I Y O R 1. PERDE * Qüne S h a k e s p e a r e ' l e başlanıak isteyenlcr için s a b a h servisi; sıcak i ç e c e k l e r ve günlük gazeteler. 2. PERDE 11 S Shakespeare'in nıutfağında size özel hazırtanmış nefis bir öğle yemeği. 3. PERDE T ' Akşamûstû barında hafif bir içki. keyifli sohbetler. 4. PERDE %»* Akşam dostlarla butıışnıa. 5. PERDE t ^ V • Mûzik, içki, cğlence... Y c n i d o s t l u k l a r . . . Vcdalaşnınlar... •Yarın aynı ycrdc" sözlcri... Perde... Shakrsltrarr'ılr filmak v<t da (ılmaıııak... Ifle soruH bn... Sıroselvıler 65-1 Toksım 293 22 05 pbı 7 flün / g t - c r g ü n d ü I VardanNoktaBir toplumun değerler sistemini alt üst ederseniz, işte böyle bir noktaya varırsınız. Çirkin bir rekabeti sakla- mak için, on yıl önceki defterleri karıştırır, sanık ifadele- rini şok edici kanıt olarak yutturmaya çalışır, yargısı sü- ren hususlarda hakimlerden önce kararlar verirsiniz. Pek çok arkadaşımız ve meslektaşımız yazılannda, "Ne oldu bize?" diyorlar. "Nereye gidiyoruz?" diyorlar. "Bu işin sonu nereye varacak?" diye endişeleniyorlar. Aslında işin sonu görünmüştür. "Tufeyli burjuvazi" olarak isimlendirdiğimiz, niteliksiz ve köksüz burjuva sı- nıfımızın bir bölümü, pastadan daha büyük bir pay kap- manın kavgasına girişmişlerdir. Aslında Türkiye'deki getir paylaşımının bozukluğu, zaten pastanın büyük bir bölümünün bunlara gitmesine neden olmaktadır. Ama yetinememekte, doymamaktadırlar. Ve her zamanki acımasızlıklarıyla ve en sert bir biçimde ve insanı utan- dıracak bir seviyesizlikle kapışmışlardır. Bu adamların tümünün, devlet protokollerinde yeri vardır. Maçları şeref tribününden izlerler. Bunlan gör- düğü zaman önünü ilikleyen kimi milletvekilleri vardır. Hava limanlarında VIP salonlannda ağırlanırlar. Kendi- lerinin ve çocuklarının düğünleri, siyasetçilerin boy gös- terme arenasıdır. Nikah şahitliklerini, bakanlar, başba- kanlar, cumhurbaşkanları yapar. Bunlann yaşam standartları, Avrupa'da, Amerika'da yaşayan burjuvaların altında değildir. Hatta üstündedir. Bugün Amerika'da 1 milyon dolarlık evlerde oturan zen- gin sayısı. Türkiye'de 1 milyar liralık evde oturan insan sayisının çok altındadır. Sıfırdan başlayıp üç beş yılda yüz milyarlar kazanmanın sırrını, hiçbir dürüst ve şerefli akıl anlayamaz. Yaşam biçimleriyle, giyim ve kuşamlarıyla, bir yan- dan büyük bir görgüsüzlük sergilerler, bir yandan büyük bir zenginlik. Çoğu zaman en pahalı şey neyse onu tüke- tirler. Yakışsa da yakışmasa da... Kendi çirkinliklerini marifetmişçesine sergilemek amacıyla kurdukları yayın organları da vardır, kapıların- da besledikleri gazetecileri de. "Cemiyet Haberleri" başlığı altında, cemiyetin nasıl bir yüzkarası olduğunu görüp öğrenebilirsiniz. Ve bunu "gündemde olmanın" ölçüsü sayarak, çok önemserler. Birbirleriyle itişirler. lyi günde her şey kendilerinindir. Ama sıkışık günler- de bütün varlıkları "millisen/et" olur. Ağızlarını açtikları zaman, "vatan, millet, Sakarya vb" gibisinden nutuklar da atarlar. Ama vatanı satan da vatandaşı ezen de bun- lardır. Bunlar, Batılı buruva standartlarının gerisine düşmez- ler. Isviçre'nin kumarhanelerinde de bulursunuz, Al- manya'nın kaplıcalarında da, Fransız Riviyerası'nın lüks villalarmda da. Yani Batılı bir sermayedar ne yaşıyorsa, bunlar da aynı şeyi yaşarlar. Belki fazlaları vardır, ama eksikleri yoktur. Buna karşılık, emek kesiminde durum çok farklıdır. Türkiye'de emeğini satarak ya da kiralayarak yaşayan insanlar, Batılı emekçilerin standartlarının çok gerisin- dedirler. Batı'daki bir işçinin, memurun yaşam standart- larının yanına bile yanaşamazlar. Yaşadıklarını hayal bile edemezler. örneğin Türkiye'nin herhangi bir turistik yöresine git- seniz ve tatil yapmakta olan genç bir insana ne iş yaptı- ğını sorsanız, alacağınız yanıt çok şaşırücı olabilir. Bu soruyu yönelteceğiniz Ingiliz kızı, Londra'da otobüs bi- letçisi olabilir. Alman delikanlı, belki de maden işçisidir.,lf< isveçli genç, ilkokul oğretmenidir. Fransız delikanlı ise belki bir lokantada garsonluk yapmaktadır. Ama Türkiye'de emekçiler, yurtdışında böylesi bir tatil yapmayı hayal bile edemezler. Avrupalı bir sermayedar için "normal" sayılabilecek her türlü tüketim, Türk ser- mayedarı için de "normal"dir. Ama Avrupalı bir emekçi için "normal" sayılabilecek şeyler, Türk emekçisi için, ancak bir umut, ancak bir hayaldir. Bu durum, elbette düzenin çarklannın çarpık dönme- sinden ötürü ortaya çıkmaktadır. Elbette insanların de- mokrasi içinde taleplerini dile getirmeleri engellendi- ğinden, sorunlar büyümektedir. Ve insanlarımızın bü- yük bir bölümü, gündelik ekmeğin kavgasının içindey- ken, bir kısmı da açgözlü ve çirkin bir kavga sürdürmek- tedir. Türkiye, bu karanlık günleri elbette geride bırakacak- tır. Elbette maddi ve manevi sömürüyü durduracaktır. Ve o gün geldiğinde, bu çirkin insanlar, kaçacak delik arayacaklardır Halkı dejenere etmek için ne mümkünse yapanların, halkın kafasını karıştırarak sömürü düzenini sürdürmek isteyenlerin, halkı birbirine düşürerek bun- dan ikbal umanların sonu çok kötü olacaktır. Türkiye'de elbette emeğin ve demokrasinin bayrağı yükselecek ve bu çirkinlikler unutulacaktır. Aziz Nesin'e onur ödülü • Kültür Servisi - Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) bu yıl bir onur ödülü vermeyi oybirliğiyle kararlaştırdı ve ülkemizde tiyatronun yaygmlaşmasına, gehşmesıne ve kıtlelerce benimsenmesine olan katkılan. yaşamında ve çalışmalanndaki sanatçı sorumluluğu nedeniyle Aziz Nesin'e Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Onur Odülü verildi. Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) İstanbul ödülü; yapım ve yorum bütünlüğündeki anlatım gücü, çağdaşlığı ve başansı nedeniyle Genco Erkal'ın gerçekleştirdiği "Bir Delinin Hatıra Defteri" adlı yapıtla Dostlar Tîyatrosu'na verildi. 1992-93 dönemi Tiyatro Eleştirmenleri Birliği(TEB) Ankara Ödülü; Georg Büchner'in "Woyzeck" oyunundaki başanlı yorumu nedenıy le Devlet Tiyatrolan Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı Erdal Küçükkömürcü ye ve oyun seçiminde gösterilen titizlik, benimsenen yenilikçi yaklaşımlar, sanatçılar arasındakı uyumlu birliktelik, yöre seyircisiyle kurulan sıcak iletişim, yapılan süreli yayınlarla bölge tiyatrolan arasında öne cıkan düzeyi nedeniyle Dev let Tiyatrolan Bursa Ahmet Vefîk Paşa Tiyatrosu'na verildi. Türkiye Musiki Eseri Sahipleri • Kültür Servisi - Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği(MESAM) ile Ahmet Şan arasında stat konserlerinin telif haklan anlaşmazlığı dün taraflann imzaladıklan birsözleşmeyleçözümlendı. Mövenpik Otel'de dün gerçekleştirilen bir törenle MESAM Başkanı Yıldınm Gürses ile Ahmet San arasında imzalanan anlaşmaya göre, stat konserlerinden sağlanan hasılatın yüzde 2.5'i bundan böyle MESAM'a verilecek. Törende bir konuşma yapan Gürses, dünya standartlannda konserler düzenleyen Ahmet San'm sonunda dünya teh'f standartlannı da kabul edeceğinden hiç bir zaman şüphe duymadığını belirterek, "Kardeş gibi el sıktşarak sorunlarımızı hallettik" dedi. Ahmet San ise kendisine kanunda lüzumsuz haklar verildiğinı ama dünya gerçeklerine göre bu haklanndan vazgeçerek, yeni bir gider kalemini üstlenmekten memnun olduğunu belirtti. Sözleşmenin imzalanmasından sonra Gürses. "dünyaya açdan penceremiz" diye tanımladığı San'a bir de şükran plaketi verdi. Maden işçilepi vezne kuypuğunda • ANKARA (AA) - Etibank, Karadeniz Bakır Işletmeleri ve Türkiye Demır Çelik İşletmeleri'nde çalışan yaklaşık 11 bin işçi, toplusözleşme farklannın ödenmemesini protesto etmek üzere bugün vezne kuyruğunda bekleme eylemi yapacaklar. Türkiye Maden-İş Sendiİcası Genel Başkan Vekili Nevzat Yavuz yaptığı açıklamada. toplusözleşme farklannı aylardır alamayan sendika üyesi işcilerin bugün işi bırakarak ücretlerini almak için vezneler önünde kuyruk oluşturacaklanm söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle