Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURfYET 7 EYLÜL1992 PAZARTESİ
OLA YLAR VE GORUŞLER
YargıYılındaHesaplaşma
Doç. Dr. SAMİ SELÇUK Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı
Bugün 7 EylüJ 1992. Yasalanmıza göre yargı
yılı dün (pazar) başladı. Bugün açılıyor.
Nasıl başladı? Yargıçlanmızı, c. savcılanmızı,
avukatlanmızı nasıl bir yargı yıb bekliyor? Ge-
çen yıl nasıl başladıysa. nasıl bırakmışlarsa öyle.
Sanınm bu kısa yanıt. süreğenleşmiş yakın-
malann da bir özetidir.
flkin, yasamadan yargının beklentileri vardı.
Ortakgörûş şuydu: 1980'li yıllarda yargı vurgun
yemişti. Ararejim,yargı bağımsızlığını güvence-
îeyen yirmi yıllık kurumun başağnsı yakınmala-
nnı iyileştirecek yerde, kurumun başıru kopara-
rak çözmüştü. Bu yöntem, o dönemin mantığı-
na uygundu. Gerçekten bu mantığa göre başı
ağnyan, baş ağntan kurum. kuruluş, dernek, in-
san, ne varsa "beslenmemeli, asılmalıydı".
Atatürk adına, Atatürk'ün vasiyetnamesindeki
çocuklannın yaşamlanna, C.H. Partisi'ne, T.
Dil Kunımu'na, T. Tarih Kurumu'na böyJe kı-
yıldı. Yine de ben o dönemdeki yöneticilerin iyi
niyetinden bugün bile kuşkulanmıyorum. Ya-
yımlanan anılar bunu gösteriyor. Ama yönet-
rnek için iyi niyet elbet yetmezdi. Nitekim. gene-
raller, "cehenneme giden yollann iyi niyet taşlan
iie döşendiğıni" algıladıklannda çoktan iş işten
geçmjşti.
Yargıdan beklenriler
Geçen yıl (5.9.1991) Fransa ve İtalya örnekle-
rini de irdeleyerek, bu sütunlarda görüşümü ve
önerimi şöyle özetlemiştim: "Otuz yıllık dene-
yimlerden ve karşılaşurmalı hukuktan yararla-
nılmalı; toplumumuzun, her şeyi siyasal açıdan
değerlendiren tek boyutlu özelliği ve kamuoyu
baskısının yetersizliği gözetilerek. yapısıyla ve
bütçesiyle bağımsız bir kurul oluşturulmalıdır.
Yargırun kendi kendini yönetmesi temel almma-
lıdır."
Hükûmetler durmadan hukuk devleti ve hu-
kukun üstiiniüğünden söz ediyorlar. İşte fırsat.
Toplum, bütün partilerden, 'bağımsız yargı'yı
bir an önce oluşturmalannı umuıla bekliyor.
Toplumumuzun da yargıdan beklentileri var.
Türkiye. laik hukuk düzenini biçim ve içeri-
ğiyle benimsemek iddiasmdadır. Ne ki, bugün.
gjttikçe küçülüp küreselleşen dünyada kimileyin
birada gibi yapayalnızdır. Hukukumuz, çağdaş
bilimden uzaklaşma pratiğini sergilemektedir.
Bu yargılar üzücüdür. Ama ne benimdir ne de
özneldirler. Karşılaşurmalı hukukla uğraşan
Batılı hukukçulann yargılan da ne yazık ki bÖy-
ledir. O zaman bize düşen, hemen içgüdüsel öf-
keye kapılmak değil, bu yargılann doğru olup
olmadıklannı soğukkanhlıkla saptamaktır.
Olmaması gerekenlerin olduğu bir yerde
olumsuzluklarla başa çıkmanın biricik yolu, ya-
şanan olgulan küçültmeden büyütmeden, oldu-
ğu gibi görmektir. Kestaneleri, yanma pahasına,
kendi elimizle ateşten çekme dürüstlüğünü ve yi-
ğitliğini göstermeliyiz. Zanıan zaman çağı yaka-
Tayan hukuk çıkartmalanmız da bizi aldatma-
mah. gevşetmemelidir.
İtiraf etmeliyiz ki, Türkiye bugün bir yargıla-
ma sendromu yaşıyor. Belirtileri de (semptomla-
n)ortadadır.
Hepimiz, çoğu yıllarca süren duruşmalardan
yakmıyoruz. Bunu çözmek için çokluk yasalan
suçlamjş, sistemi örseleme pahasına sık sık deği-
şiklikler yapmışız. Ama sonuç değişmemiş, hat-
ta daha da kötüleşmiş. En aandan görüş aynlık-
lan artmış. Oysa smır ötemizdeki ülkelere, hatta
Kabns'a baksaydık şunu görecektik: Oralarda
da, bizdeki kadar olmasa bile, yargılama uzun
sürüyor; ama duruşmalar bir ya da birkaç günde
bitiyor. Öyleyse yanüş yapan biziz.
Gerçekten yargılamanın/adaletin ortak evresi
duruşmadır. Yargılama yasalanndaki bütün
normlar, duruşmanın yetkin biçimde yapılması
için seferber edilmişlerdir. Oysa bizde duruşma;
adıyla, biçimiyle, içeriğiyle yanlış algılanmışür.
Duruşma (doğrusu tartışma diyorum) evresinin
varlık, icat nedeni şudur: Geçmişte yaşanan ve
hukuksal sonuçlar doğuran bir olayı (boşanma-
da kavga, etkili eylemde dövme gibi), herkese
açık (açıklık ilkesi), davayla ilgili olanlarla yargı-
layanlann (davacı, davalı, savcı, sanık, müdafi.
yargıç, jüri üyesi) önünde, olabildiğince aslına
uygun biçimde yeniden canlı olarak yaşamak;
yaşarken de taraflann, edilgen ve seyirci değil,
etkin ve katılımcı biçimde lartışmalannı (sözlü-
lük, doğrudanhk, yüz yüzelik ilkeleri) sağlamak.
Bu tartışma kesintisiz sürmeli, geçmişteki olayı
canlandıran kanıtlarla (tanık anlatımlan. keşif
bulgulan, bilirkişi açıklamalan vb) doğrudan di-
yalektik kuranlar (yargıçlar, jüri üyeleri) duruş-
ma boyunca asla değişmemeli, duruşma biter
bitmez, araya zaman girmeden, olayın oluşup
oluşmadığı, oluşmuşsa yargılananın olayı yapıp
yapmadığı konusundaki olay kanı yargısı (hü-
küm) duruşmanın izlenimleri belleklerden silin-
meden hemen verilmelidir. Yargjçlardan biri
değişirse tartışma (duruşma) yeni baştan başla-
malıdır. (yoğunluk/yargıçlann değişmezliği ilke-
si). Taraflann bilgisine ve tartışmasına sunulma-
yan, tartışma kaçağı hiç bir veri/kanıt hükme
dayanak yapılmamalıdır. Tartışmada (duruş-
mada) kimse seyirci değildir. Yanlışlar tarüşıiıp
çürütülerek, olayla ilgili kuşku birlikte yenilerek
(cum vincere), töresellikten uzak bir canhlıkla
yaşanan ve yaşatılan düşünceler cumhuriyetiyle
olay kanı yargısı birlikte kurulduğundan; bu
yargı artık yalnızca yargıçlann değil, tartışmaya
(duruşmaya) kaülan herkesindir. Herkesin olan
böyle bir yargıya herkesin doğalhkla saygı gös-
termesinin nedeni de işte budur.
Kesintisiz duruşma
Eğer duruşma evresi böyle yapılmaz, yargıç-
lar; dinleyecek yerde tutanaklarla boğuşur, ta-
raflar duruşmada, seyirciler gibi (karşılıklı)
duruşur; bu görünüşte duruşmalar (debat appa-
rent), "gereği düşünüldü" icatlanyla ve durma-
dan değişen yargıçlarla ertelene ertelene yılJarca
sürer; en sonunda kimseyi dinlememiş bir yar-
gıç, yargıçtan yargıca ciro edilen tutanakJara
göre olay/kanı yargısı oluşturursa; böyle bir ev-
reye duruşma (tartışma) denilemez. Duruşma
dışlandığından hiçlendiğinden kurulan yargıla-
ma sağüksızdır. Ona. kesinleştiğinde herkes
gönülsüz uyar; ama, kuşkuyla bakar, saygı duy-
maz. O yüzden, böyle yaptlan duruşmalar ve
duruşma tutanaklanna göre kurulan yargılar
(hükümler), Almanya'da, İtalya'da, Fransa'da,
Meksika'da, Kamerun'da. her yerde mutlak
butlanla batıldır. Bozulur. yeni baştan yapılır.
Ama asla duruşulmaz, tartışılır.
Duruşmanın bu olmazsa olmaz ilkeleri, ancak
bir ya da birkaç gün kesintisiz sürdüriilen bir
duruşmada gerçekleşiirilebilir. Yıllarca, aylarca
sürenlerde ise bu bir düştür. Ister istemez "eşya-
nın doğası gereği". "eski tutanaklar okundu"
yöntem saptırmalanyla (detournement de pro-
cedure) insanlar kendilerini aldatacaklardır.
Bırakıruz halkımızı, değme hukukçulanmız
bile. yıllarca süren batıl duruşmalara öylesine
alışmış (koşullanmışlar) ki, tartışmanın (duruş-
manın) bir'birkaç günde bitmesini düşünmeyi
bile bir düş sanıyorlar. Dünkü Afrika ülkelerin-
de dahi başanlan sıradan bir iş niye düş olsun ki!
Yapılacak iş, yasalan değiştirmek değil, o ülke-
lerde yasalann nasıl uygulandığına bakmaktır.
Unutmayalım ki, adli yanılgılann başlıca ne-
deni böylesi batıl duruşmalardır. Denilecektir
ki, namaz gibi, adli yanılgılann da kazası olur.
Olur ama, yerine getırilmiş özgürlügü bağlayıcı
cezanın, ölüm cezasının kazası olmaz ki! Olsa
bile kâğıt üzerindeki fantezinin kime yaran olur
ki?
Peki neden böyle olmuştur? Bence atalanmı-
zın kalitı, iyilerin yanında kimi olumsuz özellik-
lerimizden. O yüzden, kartezyen (akılcı) Batı'-
dan aldığımız hukuk; Doğudan Batıya sürgit
göçen mono ve sözlü toplum yapımızın dayat-
ması.'kuşatması altındadır.
Böyle ivecen, yannsız toplumlarda, minyatür
resimlerdeki gibi, çözümlerde de derinlik yok-
tur. Günübirlik, gecici, yüzeysel. yalınkat çö-
zümler; sabırlı, kabcı çözümlere yeğlenir. Diya-
loğun geliştirici dinamiği değil, monoloğun
öldürücü durağanhğı yaşanır. Dilde biJedişil (fe-
minin), eril (masculin) yoktur "Tarüşıyoruz,
saygılı>Tz" denir. Bu. sözdedir. Kimse karşı
(karşıt) görüşleri değerlendintıediği için gerçek-
te saygı duymaz; tartmadığı için db tartışmaz.
Düşünceyle onurluluk bütünleştiğinden bilim
çürütse bile, birileri düşünceyi değil, sürgit kendi'
onurunu savunur. O birileri var ya, "yanılgısa-
var" dediğim eleştirinin yapıcı, geliştirici değer-
lerini hiç bilmez. dost haün için ona kıyar. Oysa
bu da bir türyetkiyi kötüye kullanmadır. Kendi
bilimle inatlaştığı halde, kimileyin bilimi savu-
nanı sevimsiz ve kendini de çoğunluğa şirin gös-
termek için. yerleşik yargılann ve uygitsinciliğin
ayartıcı gücüne sığınır. Söz toplumunda başat
organ kulaktır; başvuru malzemesi, kulaktan
dolma işlenmemiş bilgi kınntılandır söylence-
lerdir. Doğrulukian saptanamaz. Yazı toplu-
munda ise başat organ göz; malzeme yazıdır
kitaptır. Doğrulukian, bilimsel merak ve yön-
temsel. kuşkuyla sağlıklı bir biçimde saptanır.
Orada hükmün çoğunluğa dayandığı; ancak ço-
ğunluk kuralının tartışmaya sor4 verme pratiğini
amaçladığı, asla haklılık ve doğruluğun ölçüsü
olmadığt. çoğunluğun da yanılabileceği bilinir.
Bilindiğinden, en sağlıklı hüküm için, tartışma-
nın gereksiz bir gösteriye dönüşmemesi için, oy-
lama öncesi sergilenen tüm görüşlerin geçiciliği
göreceliği de biünir, gözetilir; öbür görüşler de-
ğerlendirilmeden, bu başlangıçtaki geçici görü-
şün hükme dönüşmemesine özen gösterib'r.
Hukuk. deyim yerindeyse, biz hukukçulann
hem belası hem mevlasıdır. Onunla yatar onun-
la kalkanz. Bu toplumsal zaaflanmıa yenerek
hukuk uğruna savaşmalıyız. Kavram açıgımıa
tez elden kapatmalıyız. Bunahmı aşmak için
hem savaşımcı (mücahit) hem de düşünce üretici
(müçtehit) olması gereken hukukçu, okuyarak
üretmeli. çoğalmalı, zenginleşmeli; çağdaş hu-
kuka başvurarak iyi tüketmelidir. Malzemesine
ancak bu yolla egemen olabilir.
TARTKMA
Teknik Elemanlann Soruniarı1970'Ierde uygulamaya konan personel rejı-
mi, ogüne dek yürürlükte olan 10195 sayılı Tek-
nik Personel Yasası'nı iptal etmiş ve tüm teknik
personelin ücretleri kuşaçevrilmişti. IOI95 sayılı
yasa belki teknik personel için ayncalıktı. Faİcat
kaldınlması, farklı boyutlarda olumsuzluklann
yaşanmasına neden oldu. Ücret açısından ko-
layhklara alışmış teknik personel, yasa iptal edil-
diğinde itiraz edip ücretlerin yeniden belirlenme-
sini istediğinde aldığı yanıt gerçekten düşündü-
riicüydü. "Siz teknik elemanlar işinizi bilirsiniz"
şeklindeki yanıt daha sonra -çalışma alanlann-
da- günümüze dek yaşanan çeşitli olumsuzluk-
lann kaynağı oldu. Olumsuzluklann en bdirgi-
ni; yüklenici ve kamu kuruluşlan arasındaki iliş-
kılerde oluşan yozlaşmaydı. Bu olumsuzluk
ekonomik ve sosyal yapıya yansıyarak ilişkiler-
deki çarpıklıklann yoğunlaşmasıyla -genel ol-
masa bile- teknik eleman yozlaşmasını yaygın
kanı haline getirdi. Benzer olumsuz olgulaı-n
artmasına neden; (belirtmeye çalıştığım gibi)
ekonomik yetersizlikti. Yani ücret poîıtikasın-
dakiyetmezlik...
Ozellikle mühendis ve mimarlar kendi oda
platformlannda tartışmaya açtıklan sendikalaş-
mayı. meslek şovenizmi algılamasından kurtar-
malıdırlar. Demokratik kuruluşlar olan meslek
odalan bilindiği gibi lonca-korporasyon siste-
mine göre kurulmuş mesleki dayanışma örgütle-
ridir. - •
Loncaalık (korporatizm) bir yandan, -lngiliz
düşünürü Penty'nin "Demokrasi ekonomik
alanda gerçekleşmezse politik alanda gercekleş-
mez" varsayımına dayanarak- loncacı toplum-
culuk anlayışına (korporasyon sosyalizmi) yak-
laşmış. diğer taraftan loncacı devlet (faşist devlet
anlayışı-korporatif devlet) anlayışına yönelmiş-
tir.
Çağımız sendikalan iş saatlerini kısaltmaya ve
ücretleri çoğaltmaya çalışmaktadır. Üretimin
verimi ve gelişmesi üstünde etkili olamamak-
tadır.
Meslek odalan, günümüzdeki demokratik
kitle örgütü olan sendikalaşmaya kaynak olmuş
tarihsel bir geçmişe sahip örgütlenme biçimi ve
sendikanın kökeni, yan demokratik kıtle örgüt-
leridir. işte meslek odalan bugünlerde kendi
platformlannda tartıştıklan sendikal yapılanma
gereksinimlerini, dünyanın özgün ve çağdaş olu-
şumlannı dikkate alarak derinlemesine işlemeli-
dirler. Meslek odalannın işlevi, kurulacak sendi-
kal işlevle bütünleştirilerek ortak içerik ka-
zandınlabilir ve böyİece meslek odalan demok-
ratik kitle örgütüne dönüştürülebilir.
Bu belirlemelerden sonra salt mühendis ve mi-
marlar sendikasının kurulması toplumsal bir
ayncalık değil, aksine, toplumsal konsensüsü
sağlayabilecek bir örgütlenme biçimi olacaktır.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
PENCERE
Arabesk
Neoliberalizm Sanrısı!..
Komşuda pişer...
Bizededüşer...
1917 Devrimi, Anadolu ihtilalinde ne rüzgârlar estirdi,
ne "kızıl Müslümanlar" yarattı!.. Yukarıdan komutlu komü-
nist partileri bile kurduk... Mazlum halklar uyantyorduL
1930'lar dünyasında ise "yaşasın nasyonal sosyalizm!.."
Türkiye'de kaz adımıyla yürüyüş başladı. Ikinci Dünya Sa-
vaşı'ndan sonra moda ne?.. Demokrasi!.. Hepimiz demok-
rat olduk; ama, gerçekte değil, sözde!.. 1960'larda sosya-
lizm dünya dengelerine ağırlığını koyunca, Türkiye'de
çoğu kişi Fidel ya da Lenin kesildi!.. Şimdi geçerli olan ne?
Neoliberalizm, değil mi?.. Dünkü sosyalist, artık neolibe-
ral.'.. Hem de öyle böy'e değil; aydın maydın, yazar mazar,
gazeteci mazeteci, holding babasının hizmetkârı...
Amaazkaldı...
Budageçecek..
Şimdi moda KIT'lere vurmak, özelleştirme edebiyatı
yapmak, devleıe veryansın etmek, sermaye babalarına
övgü düzmek, serbest pazarı her sorunun çözümü gibi
göstermek!.. Yalınkat çözümlere bağlanmak kolaycılığı,
sığ kafalarda her zaman geçer akçe olduğundan, formül
tutuluyor. Dün ne söylüyordu Dizim sosyalist;
- Kamulaştırdın mı, iş tamam...
Bu kez:
- Özelleştirdin mi, iş tamam...
Dünkü özel sektör düşmanlığı, artık devletçilik düşman-
lığına dönüştü; Batı, vur dedi mi, biz öldürürüz.
•
Bizim KİT'lerin çoğu felaket!.. Koalisyon hükümeti bu
işin içinden çıkabilir mi? Kısa sürede olanaksız. özelleş-
tir!.. Kimse almıyor. Özerkleştir!.. Zaman gerek!.. En kötü-
sü bağnazlık!.. Yalnız dinde olmaz bağnazlık; her alanda
kafaları kireçleştirebilir. Yoksa demiryollarımızı bu duru-
ma düşürür müydük? Latin Amerika dışında, Batı bizim
ulaşımda girdiğimiz tuzağa düştü mü?
Şimdi yine körlemesine gidiyoruz.
Kanıt isteyenlere Prof. Dr. Yakup Kepenek'in 3 Eylül
1992 günü bu sayfada çıkan yazısını okumalarını öneririm.
isterseniz birkaç alıntıyla da yetinebiliriz;
"Türkiye'de KİT'ler öyle sanıldığı ölçüde ağırlıklı değil-
dir Gayri Safi Milli Hasıla içindeki payı yüzde 13 dolayın-
dadır; toplam işgücünün de yalnızca yüzde 4 gibi bir bölü-
mü KİT'lerde çalışıyor. Buna karşılık üye olmak istediği-
miz AT ülkelerinin pek çoğunda KİT'lerin göreli ağırlığı
çok daha yüksektir. Örneğin 1980'li yıllann ortalarında
Portekiz'de toplam ulusal üretimin yüzde 30 dolaymda bir
bölümü KİT tarafından üretiliyordu. Ulusal gelir içinde KİT
payları, İtalya'da yüzde 25, Fransa'da yüzde 18 ve Al-
manya da yüzde 11 dolaymda bulunuyordu. KİT'lerde çalı-
şanların toplama oranı da Portekiz'de yüzde 7, İtalya'da
yüzde 27, Fransa'da yüzde 14.6, Almanya'da yüzde 9'u
buluyordu. Türkiye ekonomisinde KİT'ler hiçbir dönemde
bu ağırlığa sahip olmadı."
Neoliberalizmin Batı'da estirdiği rüzgârı Türkiye'defırtı-
naya çevirmenin bir anlamı olmadığı açıktır; Prof. Kepe-
nek'in yazısından bir alıntı daha yapayım: "Dünya Ban-
kası'nın 1991 yılı 'Dünya Gelişme Raporu'na göre Tür-
kiye'de merkezi hükümetin toplam ulusal gelirden elde
MArkosı 15. Sayfada
Tüm havalimanları uçuşa açık,
tüm sistemler "go".
Koşullar ne olursa olsun tüm havalimanlan uçuşlara
açık, yer hizmederi, trafik yönlendirme merkezleri
göreve hazır olmalı. Herhangi bir alanın kısa bir süre
bile kapanması, diğerlerine zincirleme etki eder,
seferler aksar, zaman kaybı maddi kayıplara dönüşür.
Bankanız da bütün şubeleriyle, her an size
hizmete hazır olmalı. Esbank yıllardır her biri
"otı line-real time" bilgisayar bağlantısı ile donanmış,
tam yetkili 34 şubesi ile Türkiye'nin tüm önemli
sanayi ve ticaret merkezlerinde hızlı ve güvenilir
hizmet sunar. Dünya bankacılığının en yeni, ileri
aşamalarından biri olan "Desk Top Banking"in
Türkiye'deki ilk örneği F.A.S.T. (Firma Aktif
Sistem Terminali) gibi en modern uygulamalarla
bankanızı masanıza getirir, 24 saat hizmet verir.
Kural tartışmaya yer olmayacak kadar kesin:
Her an hazır olanlar kazanır, kazandmr.
9ESBANK" T E D B İ R L 1 V E K A R A R L I "
YIL