19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 EYLÜL1992 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI Gandhi ölüm köprüsünden geçişini askıya alacak ve sonbir mesaj iletecektir: Aldatıcılar kendilerini aldatırlar Yazıınızın bu noktasına geldiğımıze göre. son yıllarda, artık bütün Batı sol- culannın bu ipek adamı cana yakın bulduğunu da ilan etmeliyiz. Onun bir merkeze, bir odağa bağlanma (centra- lisation) düşüncesine karşı olmasını da görmeziikten geimişler, doktrinlerinin dinsel yanını bir kenara itelemişlerdir. Şiddete yer vermeyen direnme kura- mını da sonunda birçok aydın benim- semiştir., Burada bir de, Gandhi'nin yaşamı- nı, Hindistan'daki Hindularla Müslü- manlann birbirlerine ayak oyunu çe- virmelerini ortadan kaldırmaya ada- dığını bir kez daha belirtmeliyiz. Onun gerçek siyasal ereği ise Hindistan'daki îngiliz sömürgeciliğine banş yolu ile son vermekti. Zaman zaman oruç tu- tacak, hapislerde yatacak, birçok sı- kıntılar çekecek. ama sonunda amacı- na ulaşacaktır. Ve dostluk gerçekleşiyor Evet. sonunda İngilizler Hindistan'ı dövüşmeden bırakıp giderler. Yani Hindistan'da 1947 yıhnda, biri Hindu, öbürû Müslümanlann kurduğu iki ay- n cumhuriyet, Îngiliz Imparatorluğu'- nun yerine geçer. Hindular Hindistan, Müslümanlar da Pakistan yurttaşı adını alır. Bu olaydan bir yıl öncesine değin hiçbir gözlemci böyle bir şeyi aklına getirmiyordu. Bu, biraz da Işçi Par- tisi'nin İngiltere'nin başında olmasın- dan ileri gelmiştir. Churchill'in başba- kanhğındakı tutucu hükümet zama- nında elbet böyle bir şey olamazdı. VJandhi düşlerinin sadece bir bölümünün gerçekleştiğini görebilmiştir. Hindistan özgürlüğüne kavuşmuş, ama bir arada yaşama isteği masallarda kalmıştır.. Şunu da unutmamalı ki, 1945'te. Gandhi'nin kişisel etkisiyle, İngiltere"- de Hindistan'ın özgürlüğünden yana güçlü bir kamuoyu belirmiştir. Sonun- da da fngiltere ile Hindistan iki dost GANDHİ y a d a HİNT KİRAZININ GÖLGESİNDE SALÂH. BİRSEL devlet olur. Bu da, Gandhi'nin yıllarca savaşımını inatla, ama kinsiz olarak yürütmesinden doğmuştur. Gelgele- lim Hindularla Müslümanlar aynı bayrak altında birleşememişlerdir. Mahatma'ya göre bu bölünme tıpkı bir canlı varlığın ikiye parçalanması kadar acıdır. Ve de kabul edilemez. Bu nedenle son nefesine değin iki toplumu uzlaştırmaya çalışmıştır. Diyeceğim, Gandhi düşlerinin sade- ce bir bölüğünün gerçekleştiğini göre- bilmiştir. Hindistan özgürlüğe kavuş- muş, ama bir arada yaşama isteği masallara kalmıştır. Andre Gide, 22 Ocak 1948 günü •günlüğüne şunlan yazıyordu: - Gandhi'nin utkusu, batışla elde et- tiği utku. bana tarihin en şaşırtıcı ola> - lanndan biri gibi görünüyor. İki gün- dür bizde konuk olan Pierre Hebert de benim kadar coşkulu. Onunla konuyu enine boyuna konuştuk. Hıçkmklar, gözyaşlan Sekiz gün sonra Gandhi'nin bağnaz bir Hindu eliyle öldürülmesi üzerine ise günlük (30 Ocak 1948) şöyle vay- vaylıyordur: - Bir Hintli, Gandhi'yi öldürmüş. Pierre telefonla haber verdi. Daha iki gün önce Gandhi'ye bir bomba da atılmıştı. Bu mistik utku çok görkemli bir şeydi. Umut edilmez bir şeydi. On- da tinsel aşk ve şevk. kabalığa ve hoy- ratlığa karşı sa>gılı bir üstünlük sağlı- yordu. Bu insanüstü kişiye karşı yüreğim hayranlıkla çarpıyor. Hıçkı- nklarla dopdolu çarpıyor. Burada Hint Kirazı Ağacı'nın Göl- gesi yine kıpırdamaya başlayacaktır. Gandhi de ölüm köprüsünden geçişini bir an için askıya alacak ve bize son bir mesaj iletecektir: - Aldatıcılar eninde sonunda kendi- lerini aldatmış olur. (1) Manu'nun Yasa Kitabı: Hindis- tan'ın kutsal kitaplanndan biridir. Kitaptan Brahmanizm doktrini öğre- nilebilir. Ari ırktan olan kimselerin Ganj Vadisi'ne gelip yerleşmelerinden başlayarak, zaman içinde gerçekleştir- dikleri uygarlık üzerine de değerli bil- giler vardır. BtTTl Torun Gandhi, 'Asya 'dan barışa katkı beklemeye kitnsenin hakkı olmadığı' inancında Demokrasinin olmachğıyerdeterörvardır MUSTAFA SAĞLAMER BERN - "Gandhi'nin, düşünen in- sanlar üstünde bıraktığı ahlaki etki, kaba gücün gözde çok büyütüldüğü günümüzde, göründüğünden daha kalıcı olacağa benzer." Bu, Albert Einstein'ın, Mahatma Gandhi'nin özellikleriyle ilgili düşün- celerinden yalnızca küçücük bir bö- lüm... Rajmohan Gandhi, tam 20.00'de geliyor randevu yerine. Üzerindeki- ler, gözlüğü hariç, TL hesabıyla 150-200 bini geçmez. Daha kapıdan girerken, üzerinizde, birdaha siünme- yecek bir etki bırakıyor. Gazeteci, yazar ve Hindistan Sena- tosu üyesi Rajmohan Gandhi, Ma- hatma'nın, hanj o tilmde gördüğü- müz minicik torununun aslı. Şimdi 57 yaşında. "Inanmak çok güç" bile di- yemiyorsunuz. Çünkü böyle bir adam, "Sözüme güvenmiyorlar" diye kınlabilir. Bu soyluluk, Ingıliz Genel Valisi'ne öykünmeyle kazanılmış de- ğil besbelli. Einstein'ın da gözleminde yeralan birGandhilik. -Bay Gandhi; Hindistan ve öteki Asya ülkeleri neden bir türlû huzura kavuşamıyor? "Özellikle siyasi kanşıklıklar ve ta- bii terör, demokratik kurumlann ya hiç olmaması. ya da zamanla zayıf düşmesiyle ortâya çıkar. Bizler de- mokrasiyi, tam anlamıyla bir türlü yakalayamıyoruz." -Böyle olunca da Asya'run, dünya banşına katkısı söz konusu olamıyor. "Zaten hiç kimsenin, özellikle de güçlü devletlerin, Asya'nın katkısını beklemeye hakkı yoktur. Asya'nın sorunlanna eğilmedikçe, ne bekleye- bilirsiniz ki?" -Efendim; hızla pazar ekonomisine geçen Asya ülkeleri, demokrasi ve iç banşı da model olarak alabilir, üygu- layabilir mi? "Bir ülkeden buğday, optik alet, makine alabilirsiniz. Bir günde yapa- bilirsiniz bu işi. Ama demokrasiyi kimse kimseye veremez. " -Tarihe baküğunızda, bir çok ülke- nin, demokrasiyi başka bir ülkeden öğrendiğini görüyoruzama. "Onlar, kendi yazdıklan tarihin ya- nında, başkalannın yazdığı tarihi de okumuş olan ınsanlann ülkesidir. Bizlerin böyle bir şansı, ne yazık ki, hiç bir zaman olmadı." Gandhi (solda), "Başkalarmoı yazdığı tarihi de okumak gerekir" diyor. -Sihler'le bu yüzden mi bir uzlaşma sağlayamıyorsunuz? Yoksa asal sorun onlardan mı kaynaklanıyor? "SihJer, vaktiyle kendi topraklan- na sahip olmuş, çok zeki, araştırmaa ve onurlu kişilerdir. Belki de onlann hak arama uğruna izledikleri yol. Hintlileri de konuşan bir ulus olmak- tan kurtanp, dinleyen bir ulus duru- muna geü'rebilir." -Yani Hintliler ve Sihler aynı çaü altında bannabilirler mi? "Her zaman, bir fazlasını bann- dıracak yer, kesinlikle bulunur." -Nüfusun başını ahp gittiği. insan- lann ölmeyecek kadar bile yiyecek bulamadığı ülkelerde, böyle bir şey nasıl olabilir? "Az önce de söyledim. Dinlemeyi öğrenen toplumlar, karşıdakini daha iyi görürler. Ünlü sözdür, bilirsiniz: Bir parmağıyla komşusurrj gösteren- ler, aynı anda üç parmaklanyla da kendilerini gösterirler. Birini görme- niz, göstermeniz, dinlemeniz, anla- manız demek, sorunlann. yani hem karşı tarafın. hem kendi sorunlannı- zın daha iyi anlaşılması demektir. Sorunu çözmek için de, her halde ön- ce onu ortaya koymak gerekir." IOBRISBARIŞHAREKÂTIVESONRASINDAMADALYONIJ1VDİĞERYÜZÜ ZÎYAMÜEZZÎNOĞLU Kıbns'a HongKongmodeli biryaklaşım Konunun bu yönü bir an için bir tarafa bırakılsa bile böyle bir çözüm ekonomik bakımdan da -en azından o strada- geçerli göriinmüyordu. Çünkü bu kuruluşlan işletecek ve yönetecek ekonomik ve teknik biri- kim olmadığı gibi, ciddi bir talep de yoktu. Nitekim, harekâttan sonraki yıllarda Türk sermaye ve teşebbüsü- nün adaya gitmesini sağlamak için bunca özendirid önlem alındığı hal- de ne sonuç alındığı ortadadır. Sayın yazann önerdiği bicimde bu tesisler bir an önce işletilmek üzere özel şahıs ve şirketlere dağıtılmak yoluna gidil- miş olsaydı bir süre sonra belki de bunlann sökülerek ada dışına ya da bölge dışına taşındığına tanık ola- caktık. O nedenledir ki, sözkonusu kuruluşlann, Türkiye'de o alanda uzmanlaşmış kuruluşlann gözeümi altında envanterleri yapıldıktan son- ra, bu kuruluşlarla Kuzey Kıbns Türk yönetiminin birlikte oluştur- duğu ortak şirketler eliyle işletilmele- ri. o günün koşullan içinde en geçerli yol olarak görülmüştür. Sümerbank'm, yönetimle birlikte oluşturduğu Kıbns Türk Sanayi Holdingi işte bu amaçla kuruldu. Bu sayede Rumlar tarafından terk edil- miş sanayi tesislerinin varlığını koru- mak mümkün olduğu gibi, bunlar- dan bir bölümünün bir süre sonra işletmeye acılması ve ürünlerinin pa- zarlanması da bu sayede olmuştur. Sanayi işletmeleriyle ilgili olarak açıklanan nedenler, genelde terk edilmiş turistik tesisler için de geçerli bulunuyordu. O zaman yapılan en- vanter çalışmasında, Maraş bölge- sinde, her biri ortalama Hilton bü- yüklüğünde 98 adet turistik tesis bulunduğu tespit edilmişti. Bundan on yedi yıl önce Türkiye'de turizm sektörünün boyutlan düşünülecek olursa öteki nedenler bir yana, bun- lan doğrudan doğruya ya da dizide önerildiği gibi bankalar aracıüğıyla özel kişi ve kuruluşlara vererek işlet- menin kolay olmayacağı açıktır. O nedenledir ki. bu alanda o zaman de- ğişik bir yaklaşım üzerindedurulmus ve Maraş dışındaki tesisler Turizm Bankası'yla yönetimin ortaklaşa kurduklan bir şirket eliyle parça par- ça işletmeye açılırken, çoğunluğu yabancı sermaye iştirakli olan Maraş tesislerinin de, bu bölge 'serbest böl- ge' iian edilerek Kuzey Kıbns Türk yönetiminin egemenlik ve gözetimi altında topluca işletmeye acılması, Koordinasyon Kurulu tarafından yönetime önerilmişti. Ne var ki uzun süre gündemde kaldığı halde bu öne- ri karara bağlanamadı. Bu konuda şunu da burada aynca belirtmek isterim ki, o sırada, Anka- ra Üniversitesi Siyasal Bilgıier Fa- kültesi öğretim üyesi olan.merhum arkadaşım Prof. Gündüz Ökçün ile birlikte terk edilmiş tesislerle ilgili olarak oluşturduğumuz bu modeli sayın başbakanın onayına sunduğu- muz zaman bunu gecici bir çözüm olarak önermiştik ve Sayın Ecevit de, Türkiye'de bugün uygulanan anlam- da dışa açılmanın henüz gündemde olmadığı o dönemde, bu görüşü be- nimsemekle birlikte Kıbns'ta Hong Kong modelinden eşinlenen bir yak- laşımın yaran üzerinde durduğun- dan, hazırlanan kalkınma planında bu anlayış da ilke olarak aynca yer almıştı. Bu açıklamalardan sonra. dizide terk edilmiş Rum tesislerinin işletil- mesi ve Kıbns Koordinasyon Ku- rulu'nun çalışmalan hakkında ileri sürülen eleştirilerin ne ölçüde geçerli olduğunu her şeyden önce sayın ya- zann lakdirine sunmak ve konuyu bir kez daha düşünmeye davet etmek isterim. Geçmişte yararlı hizmetle- riyle ülkemizin ekonomik kalkmma- sına önemli katkıda bulunduklan bilinen KİT'lerin -bazen haklı, bazen de haksız bir biçimde- tümüyle kötü- lendiği günümüzde on yedi yıl önce- sine dönerek ve adada o sırada ege- men olan koşullann özelliğini göz ardı ederek, o zamanki uygulamalan uluorta eleştirmenin ve o sırada bir yıl kadar görev yapmış bir kimseyi, ondan sonra on beş yıl boyunca sür- dürülen uygulamalann sonucundan sonımlu görmenin gerçekçi olmadığı gibi insafla bağdaştınlacak bir yani olmadığı da açıktır. Bir yönüyle bu yaklaşım, kurgu filmlerinde olduğu gibi, on yedi yıl önceki olaylan za- man tünelinin bu ucuna çekerek yo- rumlama ve irdeleme gibi bir uygula- ma sergiliyor ki, bunun nedenini anlamak da, anlatmak da çok güç- tür. Bu konuda akla gelebilecek izah ve ihtimallerden biri bilgi eksikliği ya da önyargı olabilirse de bunun geçer- li olduğunu sanmıyorum. Dtzinin tümü gözönünde tutulunca yalnız bu konu değil, tüm öteki konularda da, Banş Harekâü'ndan önce, harekât sırasında ve ondan sonra alınan her doğru karann ve elde edilen her ba- şanrun sayın yazann önerdiği ya da düşündüğü şey olduğu; yanlış olarak nitelenen her karar ve uygulamanın da, onun karşı çıktığı ya da onayı alınmadan yapılmış olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkıyor ki bunun nasıJ yonımlanacağını okurlara bırakmak herhalde en doğru davranış olacak- lır SÜRECEK ÇALIŞANLARIV SORULARI/SORUNLARI / YILMAZ ŞİPAL Yıllık Izin Hakları l Sorulanm ydlık ücretli izin üzerinedir. Yıllık ücretli izin süreieri, işçinin aynı işyerinde çalıştığı sûrekr için midir? Yoksa değişik işyerlerinde çalıştığı süreler icüı midir? Ömeğin, 25 yıl bir işyerinde çalışan bir işçi, işyerini değiştirir- se, yıllık ücretli izni yeniden 12 gûnden mi başlar? 12-20 yıl bir devlet daireande bir öğretmen görevinden ayrüır ve bir işyerinde işci olarak çalışmaya başlarsa (SSK'va bağlı ola- rak) yıllık ücretli izin hakkı, yine 12 gûnden mi başlayacaktır. "İşçinin izin süresi, iznini kıülanacağı tarihteki kıdenune göre saptanır" cümleni/i biraz daha açmaıuzı ve varsa kaynaklannı da açıklamanızı beklerim. A.E. YANTT: Ülkemizde çabşanlann, çahştıklan süre- lerdeki hak ve yükümlülükleri çeşitli yasalarla düzen- lenmiştir. Bu yasalann önde gelenleri, 657 sayılı Dev- let Memurlan Yasası, 1475 sayıh İş Yasası ve 854 sayılı Deniz İş Yasası'dır. Bu yasalarda belirlenen yıllık ücretli izin haklan, süre ve koşullar yönünden değişiktir. 657 sayıh Devlet Memurlan Yasası'nın 102. mad- desine göre, "devlet memurlannın yılhk izin süresi hizmeti 1 yıldan on yıla kadar (on yıl dahil) olanlar için 20 gün, hizmeti on yıldan fazla olanlar için 30 gündür. Zorunlu hallerde bu sürelere gidiş ve dönüş için en çok ikişergün eklenebilir." Devlet memurlannın izin sürelerini belirleyen hizmetler nasıl saptanacaktır? Bu sorunun yanıtı, Devlet Memurlan Yasası Genel Tebliği Seri No: 62'de verilmiştir. "1) Maddede geçen 'hizmet müddetleri* deyimi; emeklilik hükümlerine tabi eylemli hizmet sürelerinin (18 yaşın üzerinde sigorta primi ödemek suretiyleresmive özel sektörde geçen sü- reler dahil) toplamını ifade etmektedir." Devlet Memurlan Yasası, yıllık ücretli izin haklannı, özel ve resmi sektör aynmı yapmaksıan, tüm çaüşma sürelerine göre saptamaktadır. 854 sayılı Deniz İş Yasası'nın 40. maddesine göre, 'aynı işve- ren emrinde veya aynı gemide bir takvim yılı içinde bir veya birkaç hizmet aktine dayanarak en az altı ay çahşmış olan ge- miadamı, yıllık ücretli izne hak kazanır. İzin süresi, altı aydan bir yıla kadar hizmeti olan gemiadam- lan için 15 gûnden ve bir yıl ve daha fazla hizmeti olanlar için yılda bir aydan az olamaz." 1475 sayılı İş Yasası'nda ise yıllık izin süreieri şöyle belirlen- mektedin "İş Yasası kapsamına giren işyerlerinde çalışan işçüerden iş- yerine girdiği gûnden başlayarak, deneme süresi de içinde ol- mak üzere en az bir yıl çahşmış olanlara 'yılhk ücretli izin' veril- mektedir. 'Yıllık ücretli izne' hak kazanmak için gerekli süre- nin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerin- de çahştıklan süreler birleştirilerek göz önüne almır." İş Yasası'nın 49. maddesi uyannca: "Hizmet süresi: a) Bir yıldan beş yıla kadar olanlara yılda 12 gün, b) Beşyıldan fazla ve on beş yıldan az olanlara yılda 18 gün, c) On beş yıl ve daha fazla olanlara yılda 24 gün, 'yıllık ücret- li izin verilmektedir." 25.7.1972 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 14J5 sayıh İş Yasası kapsamında çahşanlan ilgilendiren, "Yıllık Ücretli İzin Yönetmelıği'nin 2. maddesinde "Yılhk izin süresinin hesabın- da işçinin aynı işverene ait işyerlerinde çalıştığı süreler birleşti- rilir" denilmekte ve bu konuda açıklama yapılmaktadır: "Aynı bakanhğa bağh işyerleri ile aynı bakanlığa bağh tüzel kişiliklerin işyerlerinde geçen süreler, ücretli izin hakkının he- saplanmasından birleştirilerek göz önünde bulundurulur. Kamu iktisadi teşebbüsleri ile özel kanun veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulmuş banka, kuruluş veya müesseselerin her birinin kendine bağh işyerlerinde geçen süre- lerde, işçinin ücretli izin hakkının hesaplanmasında birleştirile- rek göz önünde bulundurulur." 1475 sayılı İş Yasası ve Yılhk İzin Yönetmeliği'ndeki hü- kümlerden anlaşıldığına göre bir işçi 25 yıl çalıştığı işyerinden aynhp, bir başka işverenin işyerine girdiğinde, kıdemi sıfırlan- makta, yeni işyerindeki kıdemi bir yılı doldurduğunda, hizmet süresi "bir yıldan beş yıla kadar olanlara" uygulanan 12 gün- lük yılhk ücretli izinden yararlanabilmektedir. 657 sayıh Devlet Memurlan Yasası kapsamında çalışan bir öğretmen 20 yılhk bir hizmetten sonra, İş Yasası kapsamında bir başka işe girdiğinde kıdemi yine sıfırlanmaktadır. Oysa ki gerek kamu, gerekse özel sektörde sigortah çahşan- lar, işyerinden aynhp, 657 sayılı Devlet Memurlan Yasası kap- samında bir başka işte çalışmaya başladıklannda, sigorta primi ödeyerek geçirdikleri sürelerin tümü, kıdemden sayıl- makta ve yıllık izin süresinin saptanmasında göz önüne alın- maktadır. 6 Eşim Yabancı Bir Ülke Vatandaşı' : Eşün, yabancı bir ülke vatandaşı olup, 1980 yılından bu yana Türkiye'de öğretmen olarak çauşmakta ve düzenli olarak SSK'va sigorta primlerini ödemektedir. Sigortalılığı 1968 yılında kenu. uuuaâıde başlamış. Eşimin bu çauşmalannı SSK'ya borçlanarak, Türk vatandaşlanna taru- nan, kadınlar için 20 yılda emeklilik hakkından yararlanmak suretiyle emekfi olması mümkün müdür? Bu mümkün değilse, Türkiye'de hangj şartlarda emekli olabi- lir? M.K. YANIT: 506 sayıh Sosyal Sigortalar Yasası'nın 3. maddesi ile yabancı uyrukluJara Türkiye'de çahştık- lan süreler için, sosyal güvenlik hakkı tanınmıştır. Bu hak, zorunlu ve isteğe bağh olarak, iki ayn biçimde kullanıhnaktadır. "a) Malullük, yaşhhk ve ölüm sigortalan, bir işve- ren emrinde çalışan ve Türk uyruklu ohnayan kimse- lerden kurumdan yaalı istekte bulunanlar hakkında ve istek tarihinden sonraki ay başmdan başlanarak uygulanır." Yasa, yabancı uyruklulann sosyal güvenlik uygula- masını, malullük, yaşhhk ve ölüm sigortalan yönün- den, isteğe bağlı olarak belirlemiştir. Diğer yönden, iş kazalanyla meslek hastahklan, hastahk ve analık si- gortalannın uygulanmasında yabana uyruklunun isteği aran- maksızın sosyal güvenlikleri, "bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından" çahştınlmalanyla başlamakta- dır. Türkiye'de Sosyal Sigortalar Yasası'nca emeklilik haklan, sigortahhk süresi, prim ödeme gün sayısı ve yaş faktörleri göz önüne alınarak sağlanmaktadır. Sosyal Sigortalar Yasasrnın "Yaşhhk Ayhğından Yararlan- ma Şartlan"na ilişkin 60. maddesinde emekliiik hakJan açık olarak beürtihniştir. Türk ya da yabancı uyruklu olup olmadığına bakılmaksızın, sigortalının: "b) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş obnası, 15 yıldan beri sigortalı bulunması ve en az 3600 gün yahut, c) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmamış olmakla be- raber, kadın ise 20, erkek ise 25 yıldan beri sigortah bulunması ve en az 5000 gün, Malullük, yaşhhk ve ölüm sigortalan primi ödemiş olması şarttır." Yasanın bu koşullanna göre: 1) Yabana uyruklu iseniz, yasanın öngördüğü 15 yılhk si- gortahhk süresinin dolduğu 1995 yıhnda, 50 yaşını dolduruy or ise, 3600 gün malullük, yaşhhk ve ölüm sigortalan primi öde- miş her kadın sigortah gibi emekli olabilir ve kendisine yaşhhk aylığı bağlanır. 2) Eşinizin doğum tarihi 1950'den sonraki yıllara rasthyorsa, o zaman bir kadın sigortah olarak. 20 yılhk sigortahhk süresi- nin dolduğu 2000 yıhnda, 5000 gün malullük, yaşhhk ve ölüm sigortalan primi de ödemiş olması koşuluyla, 50 yaşın dolumu- nu beklemeden emekli\Oİur ve kendisine yine yaşhhk ayhğı bağlanır. POLTIIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Dergilep Kapattdıkça.. Yıllanmış gazeteciler, gazete kapatılması karşısında ye- ni önlemler almasını çok iyi bilirlerdi. Bunlann başında Hüseyin Cahit Yalçın gelir. Üstat, Tanin kapatıldığı zaman boş durmamış, hemen Renin'ini çıkarmış, Renin kapatılın- ca da Senin'i çıkarmıştır. Bunlann izni çok önceden alındı- ğı için çıkarılırken izin al/nmasına gerek duyulmamıştır. istiklal Mahkemesi'ne verilen Hüseyin Cahit'e mahke- me başkanı sormuş, "Gazeteçıkarmak için parayı nereden buldunuz?" "Sizden borç istesem vermez miydiniz?" Gerçektert de çok satan Tanin için kimden para istese bulabilir, herkes sermaye koyardı. Gazetesi sık sık kapatılan, her kapatmada yenisini çıkar- mak zorunda kalan gazetecilerden biri de Velit Ebuzziya'- dır. llkin Tevhid-i Efkâr kapatılmış, yerine Tasvir-i Efkâr çıkarılmıstır. O da kapatılınca yerini Tesfir-i Efkâr almıştır. Elazığ İstiklal Mahkemesi'ne verilen Ebuzziya düşünce- lerinden caymamıştır. Yirmiye yakın gazeteci arasında mahkûm olan birkaç gazeteciden biridir. Abdülhamit döneminde sadece iktidara değil, muhalif- lere de çatmıştır. Bir yazısında şöyle çatar: "Abdülhamit yönetiminin bu memlekete armağan ettigi bir ahlaksızlık vardır, bunun adı gammazlıktır. Buna hafi- yelik, jurnalcilik de diyebilirsiniz. Sultan Hamit bu ahlak- sızlığı tam 33 yıl bir yılan yavrusu gibi beslemiştir. Sonra özenle yetiştirdiği bu yılanı milletin temiz ahlakina salmış- tır." Hafiyelik, jurnalcilik boş durmamış, ondan sonraki dö- nemlerde de geçerli olmuştur. Ebuzziya, "Cumhuriyet döneminde de aynı ahlaksızlığı görüyoruz" diye yakınır. Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'da bir yandan düşmanla çarpışırken, bir yandan da muhalif gazetecilerle uğraş- mıştır. Bunlann başında Ali Kemal, Refii Cevat, Refik Halit gelir. Ali Kemal, bir yandan gazetecilik ederken, öte yandan da kabinede içişleri Bakam'dır, üniversitede de dersler verir. Anadolu'da savaşanlarla çatışır, acı bir difle onlara ça- tar, geçmişlerini ortaya dökmek ister. İşte Mustafa Kemal Paşa için yazdıklarının bir parçası: "... Mustafa Kemal'in hırsından başka düşüncesi yoktur. Selanik yadigârı olduğunu öğrenmeyen kalmadı. Cephe- lerde hizmeti arttıkça Pera Palas gibi yerlerde zevkleri de arttı." "Ali FuatPaşa'nın babası Hıristiyandan dönme Mehmet Ali Paşa'dır, aslı Alman'dır." Ali Kemal'in kendine gelince, bir îngiliz hanımla evlidir. Bu kadından bir oğlu olmuştur. Torunu Stanley Johnson adıyla parlamentoya girmiştir. Gazete ve dergilerin her baskı döneminde kapandıkça başka adlarla yayın alanına çıkmaları vardır. 46 demokra- sisinden sonra böyle ad değiştirmelere rastlamışızdır. Bunların başında, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin'in çıkardık- ları Marko Paşa gelir. Dergi çıktığında elli binlere varan bir satışa ulaşmıştır. Buna dayanamayan siyasi iktidar ça- reyi dergiyi kapatmada bulmuştur. Siyasi iktidar dergiyi kapattıkça, dergi de, Malum Paşa gibi Merhum Paşa diye çıkmıştır. Bugün bile bazı dergiler hâlâ rahatyüzü görmüyor. Içle- rinde gizliden gizliye kapatılanlar var. Açıktan öldürülen gazetecilerin sayısı gün gectikçe artıyor. Yıllardır verilmekte olan demokrasi kavgası bitmiyor. Resmi ağızlar diledikleri kadar demokrasiden söz etsin- ler, gazete, dergi kapatıldığı, gazeteci öldürüldüğü sürece gerçek demokrasi çok uzaklardadır. Erişilmesi de hayli zordur. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 1/ Klavyeli ve telli bir çalgı. 2/ Yılmaz Güney'in bir fihni... Boruları döndünne- den eklemeyi sağla- yan bağlantı parçası. 3/ Avrupa'da bir ül- ke... Bir bağlaç. 4/ Yurdumuzda yaşa- yan ve Utlısu kefalı da denilen bir balık. 5/ Asya'da bir göl... Su. 6/ Kesim hay- vanlannın ticaretini yapan kimse... Atla- nn taşınması için ya- pılmış kapah taşıma aracı. 7/ Sahip... Eskiden Filistin topraklarına verilen ad. 8/ Altmkö- kü de denilen kustumcu bir kök... Çin ve Japonya'da oynanan bir çe- şit satranç. 9/ Ses kirişlerinin türlü nedenlerle işleyememesi yüzünden sesin kısılıp yok olması... Uluslara- rası alanda karayoluyla yapılan mal taşımacılığına ve bu iş için kullanı- lan kamyona verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Osmanh ordusunda öncülük görevi yapan seçkin süvari bü- liği. 2/ Avrupa Topluluğu'nun ortak para birûni... Su düzeyüı- deki sıra kayalar. 3/ Her biri başka perdede bir sıra kamış bo- ğumundan yapılmış düdük... Italya'da bir ırmak. 4/ Yüksek ve çevresi açık yer. 5/ Halk dilinde negatif fotoğrafa verilen ad... Bir sözün onaylandığmı belirten sözcük. 6/ Bü" nota... llaç, de- va.... Olumsuzluk belirten bir önek. 7/ II. Dünya Savaşı'nın önemli çatışmalanna sahne olmuş bir Japon adası. 8/ Ispan- yollann sevinç ünlemi... Şan, şöhret, ün. 9/ Yol kontrol ve ba- kımı için demiryollannda kuüanılan küçük araba... Müstahkem yer. 8 \& KÜSAV KÜLTÜR VE SANAT VARLIKLARINI KORUMA VE TANTTMA VAKFI 2 - 8 KASIM 1992 VIII. Uluslararası tstanbul Antika ve Dekoratif Sanat Fuar & MÜZAYEDESİ için eşya kabulüne 7 EylUI 1992 tarihinden itibaren başlanacaktır. Ekspertizler, Yabancı ve Türk uzmanlar tarafından Vakıf merkezinde yapılacaktır. Bu fuar, T.C. Ziraat Bankası'nın katkıiarıyla gerçekleştirilecektir. Geniş Bilgi İçin: Tel: 260 77 00 - 260 52 66 Fax: 260 77 01 Sinanpaşa İş Merkezi. Kat: 3 No: 304 Has'Fınn Sk. No: 67 80690 Beşıktaş - Istanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle