Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLOL1992 ÇARŞAMBA
HABERLER
Rûşvet
tartışması
• BOZYAZI (AA) - Bozyaa
öeiediye Başkanı Muzaffer
Önal, yapırru sûren otel
inşaatının Kıyı Kanunu'na
aykın olduğu ve belediyeye
rûşvet verildiği iddialannın
doğru olmadığmı savunarak
'Etelediyemiz sınırlan
içindeki hiçbir inşaat kanuna
aykın değil' dedi. Belediye
Başkanı MuzafFer Ünal, kıyı
yağmalaması ve rûşvet
tartışmasının belediye ile
ilgısi olmadığını, söz konusu
otel inşaatının Turizm
BakanlığVnın uygunluk
görûşü ve turizm yatınm
belgeleriyle yapılmakta
olduğunusöyledi. Balıkçı
bannağı yakınında denize 20
metre uzaklıkta yapımı süren
3 yıldızlı otelin Kıyı
Kanunu'na aykın olduğu
belirtilerek belediyenin bu
inşaata rûşvet karşılığında
ruhsat verdiği öne
sürülmûştü.
Özyalçın
SHP'de kalıyor
• İSTANBUL/KADIKÖY
(AA - Kadıköy Belediye
Başkanı Cengiz özyalçın,
SHP'denistifaederek
CHP'ye geçeceği yoludaki
söylenülerin doğru
olmadığını bıldirdi. Başkan
Özyalcm istifa söylentisiyle
ilgjü sorulan yanıtlarken
şöyle dedi: 'Ben, öncelikle
Kadıköy halkının
sorumluluğunu taşıyonım.
Kadıköy Belediyesi'ndeki
temel görevım Kadıköylülere
hizmet vermektir. 1973
yıhndan beri CHP'de birlikte
olduğumuz arkadaşlarla şimdi
Başkanlık Divanı'nda
birlikte çalışıyoruz. SHP'den
istifa konusunda bir karar
alınacaksa bu, kişisel değil,
Başkanlık Divanı'nın ortak
karanyla olacakür.'
Türkeş seçim
gezisinde
• AFŞİN (AA) - Müüyetçi
Çahşma Partisi Genel
Başkanı Alparslan Tûrkeş,
Tük-Kürt aynmı diye bir şey
olmadığını belirterek
"Türkiye Cumhuriyeti,
bölücü oyunlann hakkından
gelmeyi bilecektir" dedi.
Türkeş, I kasımda belediye
başkanüğı seçimı yapılacak
Afşin ilçesinin Tanır
kasahasında nartısince
düzenlenen açıkhava
mitinginde, Türkiye üzerine
gizli, sinsi ve alçakça oyunlar
oynandığını söyledı. MÇP
Genel Başkanı Alparslan
Türkeş'in
Kahramanmaraş'ın Afşin,
Göksun ve Elbıstan
ilçelennde iki gün süren
incelemelerine Erzunım
Milletvekili Oktay Öztürk,
Kaysen milletvekilleri Seyfi
Şahır ve Mustafa Dağcı da
katıldı. Türkeş ve
beraberindekiler Ankara'ya
dönmek üzere
Kahramanmaraş'tan
aynldılar.
Başer ve Gözüm
yargılandı
•ANKARA(AA)-Türksat
uydu ihalesine fesat
kanştırdıklan, ihaleye teklif
veren Fransız fırma lehine
davranarak kurumu
mılyarlarca lira zarara
uğrattıklan gerekçesiyle 10
yıldan az olmamak üzere ağır
hapis cezasma mahkum
edilmeleri ve neden olduklan
zaran geri ödemeleri istenen
eski PTT Genel Müdürü
Emin Başer ile Genel Müdür
Yardıması Osman
Gözüm'ün yarglanmalanna
devam edildi. Ankara
Dördüncü Ağır Ceza
Mahkemesi'nde görülen
davaya "duruşmadan
vareste tutulma istemleri
reddedilen" sanıklar Başer ve
Gözüm ile avukatlan ve
Hazine temsilcisi avukatlan
kaüldı. Duruşmada PTTde
söz konusu ihalenin yapıldığı
dönemde elektronik
mühendisi olan Serdar
Tabakçıoğlu taruk sıfatıyla
dinlendi. Tabakçıoğlu
heyetin teknik konulardaki
bazı sorulannı yanıtladı.
Bakan Aktuna'ya
•ANKARA (AA)-Saghk
Bakanlığı Teftiş Kurulu
Başkanlığı'ndan emekliliğini
isteyen Salih Çeyiz, Bakan
Aktuna'yı partizanhkla
suçladı. Çeyiz, Bakan
Aktuna'ya gönderdiği
yaada, şimdiye kadar 11
bakan ile görev yapüğını, 15
yıldır da Teftiş Kurulu
Başkanlığı'nda hiçbir
dönemde zamanınızda
olduğu gibi partizanhk
yapılmamıştır" dedi.
Yazısından örnekleri basın
mensuplanna da dağıtan
Çeyiz, Dünya Bankası
projesinde usulsüzlükler
yapıldığını, Çatalca Sağlık
Merkezi'ne yeni alınan tıbbi
cihazlann eski ve kullanılmaz
olduğunu ilen sürdü.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş ile GüneydoğıTda
TSKgerillasavaşımöğreniyor• Korgeneral Necati Özgen'in anlattıklanna göre PKK "Karşı • Karakollarda artık sürekli olarak asker bulunmuyor. "Özel
tarafa yakın bir tepeden karakolumuza yaklaşıyor. Sovyet yapısı timler" gece gündüz arazide "oynak pusu" uyguluyor. Bir başka
(RPG 7) roket atanyla karakola ateş ediyor. Bu ateş sırasında deyimle on binlerce güvenlik görevlisi tıpkı PKK militanlan gibi
karakolda panik yaşanıyor. Erlerimiz işte bu an şehit oluyor." mağaralarda ağaç kovuklannda, taş kayalar ardında gizleniyor.
ÖZGENACAR
Genelkurmay Başkanı Org.
Doğan Güreş'in, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'ne yaptığı
"Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
kusurlannı öğrenme" gezisine
ben de kaüldım.
Org. Güreş hiç kuşkusuz bazı
kusurlan gördü, dinledi ve öğ-
rendi. Ben de çok şey gördüm,
duydum ve öğrendim...
"Her şehitte bir yaş ihtiyarla-
dığını, iki yılda saçlannın ağar-
dığmı" söyleyen komutan, Gü-
neydoğu'dakı terör hakkında
"bu mesele çok büyük bir mese-
iedir. Türkiye'de bu eşkıya ılc
uğraşacak başka bir örgüt yok.
Bu konuda TSK'nın alternatifi
de yok..." diyerek gezısini de-
ğerlendirdi.
Gözlemlerimi daldan dala at-
layıp sürdürmek istiyorum.
•••
Org. Güreş, Jandarma Asa-
yiş Kolordu Komutanı Korge-
neral Necati Özgene sordu:
"Bana açık seçik söyle? Bir
karakol baskınında neden bir
anda 7-20 şehiti birden veriyo-
ruz?"
Korgenerai Özgen'in bizleri
yadırgatan yanıtı şöyleydi:
"Karşı taraf yakın bir tepe-
den karakolumuza yaklaşıyor.
Sovyet yapısı (RPG 7) roket
atanyla karakola ateş ediyor.
Bu ateş sırasında karakolda pa-
nik yaşanıyor. Erlerimiz işte bu
an şehit oluyor..."
Daha sonra üç "Skorsky" tı-
pi helikopterle Diyarbakır, Şır-
nak, Hakkari ve Van'a uçtuk
Bu arada Irak-İran sınınnda
bölük ve tabur düzeyindeki ka-
rakollara indik. Helikopterle
toplam havada uçuş süresi 4.5
saati geçti.
Korgeneral Özgen'in söyle-
diklerinin ne anlama geldiğıni.
ancak bu karakollan gördük-
ten sonra anladık...
Askerlik hizmetini bir kara-
kol komutanı olarak yapmış.
üstelik 5. Kolordu'nun "üstün
başan" şildini almış bir emekli
yedeksubay olarak şu gerçeği
gözledim: Irak ve İran sınınn-
dakı karakollar, düzenlı bır or-
dunun saldınsına karsı eerideki
birliklenn zaman kazandırmak
ya da sınır ötesindeki askeri de-
ğişiklikleri izleme amacıyla ku-
rulmuş karakollar ıdi.
Bu karakollar Güneydoğu
rinde, kuş uçmaz kervan geç-
mez tepelerine yapılmışlardı.
Konumlan ile birer kartal yu-
vasmı andınyorlardı. Örneğin
Irak sının karşısında ziyaret et-
tiğimiz bir bölük karakolu
2.300 m yüksekliğe oturmuştu.
Ancak ne varki sırtını davadış
tepe ise 2.700 m yükseklikteydi.
Şafak sökerken bilinmezlik-
ten patlayan bir saldın ise 2.700
metrelik tepeden gelebiliyordu.
önce bir roketatar. Archndan
İkincisi... Karakollarda sü-
rekli olarak artık asker bulun-
muyor. "Özel timler" gece gün-
düz arazide "oynak pusu" uy-
guluyor. Bir başka deyimle on
binlerce güvenlik görevlisi tıpkı
PKK militanlan gibi mağara-
larda ağaç kovuklannda vadi-
lerdeki taş kayalar ardında giz-
leniyor.
Orgeneral Güreş diyor ki:
"Eğer bütün sınıra asker diz-
meye kalksak en azından 850
bin asker gerekir. Oysa biz deği-
şik yöntemlerle (Force multi-
pilty) yani (güç çarpanı) ile boş-
luklan daha az askerle kapat-
maya başladık..."
Uçüncüsü... bugün bölgede
<* » J H ^ ^ ^ ^ ^ H ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ M pcrsonel taşıma amaçlı 113 adet
Skorsky ve UH-1 helikopteri ile
11 kadar saldın amaçlı "Cob-
ra" ve "Super Cobra" helikop-
teri kullanılıyor.
*••
Sonucu geçen hafta açıklanan
ihalede Skorsky'nin 25 hazır, 50
adet de imal edılecek "Black
Hawk-Siyah Şahin" tipi heli-
kopterin de alınacagı acıklan-
mıştı. Personel taşıyan bu heli-
kopterlerden sadece makineli
tüfekle ateş edilebiliyor ve bun-
lar saldın amaçlı olarak kulla-
nılamıyor. Ancak Güneydoğu-
da olağanüstü hal dolayısıyla
yeni bir kararla ihalede değişik-
liğe gjdiliyor.
25 hazır helikopterin sayısı
45'e çıkanlıyor ve bunlann bu
yıl sonuna kadar teslim alınma-
sı öngöriilüyor.
Bölgedeki komutanlan se-
vindiren bir başka önemli ha-
ber ise -belki de en önemlisi-
"Çağın en güçlü saldın helikop-
teri" denilen (Süper Cobra)lar-
dan 22 tanesinin ahrimasına ka-
rar verilmiş olmasıdır. Bunlar-
dan 8'i martta, 7 tanesi de ni-
sanda bölgeye gidiyor.
Polis birliklen için de aynca
bol miktarda yeni Rus helikop-
terlerinin satın alınmasından
söz ediliyor.
Milli Savunma Bakanı Nev-
zat Ayaz sınır birlikleri için
ASELSAN günde üç vardiya
çalışarak gece gören dürbün ve
benzeri araçlan bölgeye bir an
önce' yetiştirmeye çahştığını
acıklıvor.
On binlerce çelik yelek üreti-
mi de sürüyor. Ancak çelik ye-
lekler her silahla uyum sağlaya-
madiğı için bu yelekler sadece
bazı özel görevlilere dağiübyor.
•••
Anladığım kadanyla Türk
Silahlı Kuvyetleri, düzenli or-
dunun gereği silahlanmanın dı-
şında gerilla savaşına yönelik
yeni bir silahlanmaya gidiyor.
Çünkü TSK bu yeni savaş tü-
rünü, gerillaya karşı koyma sa-
vaşını yanı sınırlanmızı kemir-
meye çalışan bu olguya karşı
koymayı yeni öğreniyor.
Terör 1984'te, bence öğrenim
olayı heniiz yeni başladı...
Hükümetler helikopter ihale-
sinı bıle 2 yıl gecikmeyle sonuç-
landırdı..."Yolsuzluk iddialan-
na karşı ne deriz?" kaygısıyla
ihalenin geciktirilmiş olması
Güneydoğuda şehit sayısmı
ar
ttırmamış mıydı? Bence yanıt
f'i
PKK saldınsına açık bir sınır karakolu (Fotoğraf: ÖZGEN ACAR)
Anadolu engebesinın zirvele- Bir daha... Bir daha... subayve arif naan" gelıyor.
erler panik içinde karakoldan
dışanya fırlayıp daha saldınnın
yerini saptamadan bu kez "ke-
leşlerin" yani "Kalaşnikof-
lann boy hedefi oluyorlardı. Bu
nedenledir ki Jandarma Genel
Komutanlığı'nın son talimatı
ile bir avdır böleede 13'ü sınır-
da 30 tanesi de içeride olmak
üzere toplam 43 karakol kapa-
tılmış.. İnsanın aklına eğıtim
sorununu çözmek için okullan
kapatmak isteyen Osmanlı ma-
Ancak insan bu karakollan
gördükten sonradır kı bu ka-
patma karannın doğru ve hatta
gecikmiş bir karar olduğunu
anlıyor. Kapatılan karakolun
yerine ne konulmuş?
Birincisi... 1991'de 17 bin
adet mavın döşenmiş iken bu
yılın daha ilk sekiz aymda olası
PKK saldın yollan üzerine
63.000 mayın döşenmiş... Bu
sayının yıl sonuna kadar 100 bi-
ni aşması bekleniyor.
PKK saldınlannın yapıldığı Irak sınınndaki dağlarda güvenlik onlemleri arttınldı.
SÜRECEK
METROPOL
ATILLA DORSAY
Çağdaş Türk Insanı:
Tragedya Kahramam mı?_
Antik çağın tragedyalarında, kahramanlar hep iki temel
ikilem karşısında duraksarlardı: Onur mu, görev mi? Aşk mı,
sorumluluk mu? Tanrılara itaat mı, başkaldırı mı?
Tragedyanın bir anlamı da insanoğlunun ikilemlerle karşı
karşıya olması ise günümüz Türk insanı kadar trajik bir ya-
şam süren yok demektir. Bu ülkede ve bu toplumda düşünen
bir insan olup da sürekli ikilemlerle boğuşmamak olanaksız.
örneğin çağdaş Türk insanı Müslüman-Türk kimliğıni mi
benimseyecektir? Laik-Batılı kimliğıni mi? Bir dönemde sos-
yalizmin en hakça düzen olduğuna inanmışsa, bu temel
inancını koruyabilir mi? Yoksa fırtına gibi esen kapitalizm
rüzgârlarının peşine mi takılmalıdır? Hâlâ Atatürkçü olmak müm-
kün ve geçerli midir? Yoksa Atatürk'ü eleştırmenin her moda
olan şey gibi dayanılmaz gözüken çekiciliğine mi kapılmalı?
Her yanından kemırılen, yıpratılan, çökertilmek istenen
Türk devletinin yanında mı yer almalı? Yoksa "korunacak
olan bireye karşı devlet değil, devlete karşı bireydir" diyen
çağdaş ılke uyarınca mı davranmalı? Ülkede, toplumda, sis-
temde çok şeyin kötü işlediği gerçeğını saptayıp "Yeni Cum-
huriyet" arayışlarına mı rağbet etmeli? Yoksa sayıların hiçbir
şeyi çözümlemeyeceğinı düşünüp sistemi düzeltmeye mi
çalışmalı?
Halkçılığı, insan sevgisini her koşulda, her durumda ko-
ruyup Batı'ya göç eden, bu arada Istanbul'u da şereflendiren
göçmen vatandaşlarımızı sevgıyle mi karşılamalı? Yoksa
"Nerden çıktı yahu bu dağdan ınmeler. Kentin içine ettiler"
diye yükselen şikâyet korolarına mı katılmalı? "Aman, ne de
olsa sosyal demokrattır. Zarar görmesın" diye Nurettin Sö-
zen yönetimıne hoşgörüyle mi bakmalı? Yoksa kentte yükse-
len çirkinlıklerın, becerıksızlıklerın, yolsuzlukların peşine mi
düşmeli?
Enternasyonalizmden geriye ne kaldıysa hâlâ ona bağlı mı
kalmalı? Yoksa çağımız milliyetçilik çağıdır deyip Türk-Kürt
veya neyse o mılliyetçıliğin neferlerınden biri mi olmalı? Ulu-
sallığı ön plana mı almalı? Yoksa evrensel değerler denen
kavramdan kalan ne varsa onları mı benimsemeli?
Aydınların "entel" diye küçümsendiği bir toplumda, aydın
olmanın güç, ama kuşkusuz onurlu sorumluluğunu inatla
taşımaya devam mı etmeli? Yoksa hem aydın geçinip, hem
de aydınlara saldıranların arasına mı katılmalı?
Kürt sorununu, adli yolsuzlukları ekrana getirdi, fılanca
veya falanca filmi kesmeden oynattı, Yılmaz Güney'in yıllar
sonra seyircisine kavuşmasına fırsat verdi diyerek özel tele-
vizyonculuğa övgüler mı yağdırmalı? Yoksa onca düzeysiz,
bayağı, ucuz görüntüyü ekrana yığdıkları için yakınmalı mı?
Açık saçık, erotik fiimlerı, hem de "prime time" denen, en
gözde saatte ekrana getiren özel televizyonculuk karşısında
(örneğin bu aksam 20.45'te Show-TV'dekı filme göz atabilırsi-
niz), oturup gizli bır zevkle bunları ızlemelı mı? Yoksa çoluk-
çoçuk bu görüntüleri ızlemenin en azından ayıp olduğunu "tu-
tucu" diye damgalanmaktan korkmadan haykırmalı mı?
Yaşıyla "mütenasip" zevklere sarııp olduğunu, yaşını oldu-
ğu gibi kabul ettiğini itiraf mı etmeli? Yoksa "genç kalmak"
modası gereğince "marka" peşınde koşup, "joggıng" yapıp,
"in" olan şeylerı izleyip, "genç radyo"larda bütün gun yükse-
len "hızlı" müzıklere takılıp illa da genç olduğunu mu göster-
meli? "Yükselen değerler"in peşine takılıp onları savunduğu
varsayılan cicici-bicilı yayın organlarını mı okumalı? Yoksa
bıraz albenısiz, bir hayli suratsız, üstelik her türlü tanıtımsız
da olsa, daha temel, daha geleneksel değerlere bağlı kal-
mayı seçen gazetelere bağlılığını mı sürdürmelı?
işte sıze sayısız soru, sayısız ikilem... Bu ikilemlerin çok-
luğu bu seçeneklerin bolluğu karşısında, günümüz Türk in-
sanı kadar trajik bır konumda bulunan, tragedya içinde yaşa-
yan başka bir toplum yoktur desek, haksız mıyız?
HEP milletvekilleri suçlamalan yanıtiadı
Hiçbiryabancı
müdâhâleyiistemedik
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu)-HEP Şırnak milletvekil-
leri Mahmut Alınak ve Orhan
Doğan, İsviçre'de BM Genel
Sekreter Yardıması Blancha
ile yaptıklan görüşmeye ilişkin
olarak basında yer alan haber-
lerin gerçeği yansıtmadığını
açıkladılar. Alınak ve Doğan,
başta BM olmak üzere "hiçbir
yabancı müdahaleyi" isteme-
diklerini de bildirdiler. Hürri-
yet gazetesinde dün "HEP'liler
BM'den yüz bulamadı" başbğı
altında yer alan haberi, AJınak
ve Doğan bir yazıh açıklama
yaparak yalanladılar. BM Ge-
nel Sekreter Yardımcısı Blanc-
ha ile haberde belırtildiği şekil-
de bir diyalog gecmediğine işa-
ret eden milletvekilleri, açıkla-
malannda şu görüşlere yer ver-
diler: "Bız Şırnak milletvekille-
ri olarak Şırnak'tan göç eden
insanlann yiyecek, bannma ve
sağlık sorunlannı aktararak
Kürt-Türk kardeşliğinin ve
birliğinin zedeienmesinden
kaygı duyduğumuzu belirttik.
Sayın Blancha da konuyu ra-
portörlere ve insan haklan
merkez organlanna incelettire-
ceğjni belirtti."
Öte yandan HEP'in gerçek
dışı yayın yaptıgı iddiasıyla
Hürriyet Gazetesi aleyhine aç-
tığı 500 milyon lirabk tazminat
davas'.na dün başlandı.
Sinoplu, zorunlu Diyojeıılikteıı kurtubna çabasında
"Bütün çalışanlara, bugüne kadarki mesai
ve katkılan için teşekkür eder, bundan son-
raki hayatlannda başan, sağlık ve mutluluk-
lar dilerim."
19 eylül sabahı işyerine gelen 36 yaşındaki
Şişe Cam işçisi Osman Şekerli, kapıdaki bu
yazıyla karşılaştı. 14 yıldır burada çalışıyor-
du. 3 çocuk babasıydı. Artık 780 kişiyle bir-
likte işsizdi. "Şimdi ne olacak" diye düşündü
bir an. Sinop'ta başka ne iş yapabilirdi ki.
Şişe Cam'ın kapandığı haberi hızla tüm
kente yayıldı. Dört ay kadar önce Sinop
Örme ve Konfeksiyon Sanayii (SÖKSA)
üretimi durdurmuş, 450 kişi açıkta kalmıştı.
Sinop bu ilk olayın şokundan kurtulmadan
ikinci haber geldi:
"Türk-Amerikan Ortak Savunma ve Dın-
leme Tesisleri 1993 yılı başında kapanacak."
Sinoplu, "Amerika'nın Karadeniz'deki
kulağı artık duymayacak" diyor.
Şişe Cam'ın kapanması bardağı taşıran
son damla oldu ve Sinop ; •'.-'iyüşe geçti. 25
bin nüfuslu kent, tarihindc ıU kez böylesi bir
eyleme taruk oluyordu. Yürüyüşe geçen sa-
dece işçiler değildi. Esnafı, tüccan, balıkçısı,
oto tamircisi, garsonu, lokantacısı. belediye
çalışanı, kadını ve çocuğuyla bir kent halkı
yürüyüşe geçiyordu, önde Türk bayrağı,
ardında "Sinop'u kurtaralım" pankartıyla...
Sinop'la ilgiü 1930'lardan bu yana yazıl-
mış anı ve incelemelerde vurgulanan, kentin
sessizliği bir anda bozuldu.
Sinop'u bilmeyenler, iki fabrika ve dinle-
me tesisi kapandığı için kent halkı yürüyüşe
geçer mi diye düşünebilir. Oysa Sinop'ta
ekonominin candaman bu iki fabrika. Bir
de Türk-Amerikan ortaklı dinleme tesisi.
Üçünün kapanmasıyla toplam 1580 işci işsiz
kalıyor. Bu sayı, Kristal-tş Sendikası'na
göre Sinop'taki toplam işçi sayısının nere-
deyse yansı. Yaşanan gelişmeler, Sinop'ta
"ekonominin çöküşü" olarak değerlendiri-
liyor. Kenti işsizlik korkusu sardı. "Eğer
fabrikalar yeniden açılmaz ve ekonomi can-
lanmazsa göç başlar" diyor Sinoplu.
Kent çevresinde tanm toprağı sınırlı. Eko-
BİR KÜSKÜN KENT
Diyojen'in
Sinop'u
Hakan Kara
• Büyük İskender'e "Gölge etme başka
ihsan istemem" diyen Diyojen Sinoplu.
Fıçı içinde yaşayan düşünür, dünya
nimetlerinden sıynlmasını Sinop'ta
öğrenmiş. Sinopluysa zaten yıllarca
dünya nimetlerinden uzak yaşadığını
düşünüyor. "Zorunlu Diyojenlik'ten"
kurtulma çabası içinde.
nomik üretim düşüyor. Bahk üretimi yıldan
yıla azalıyor. Nüfus deseniz. o da düşüyor.
Sinop'ta artan tek şey, insanlann çaresizliği.
Türkıye'nin en kuzeyindeki kentte, kenara
iülmişlik, unutuhnuşluk duygusu yaşanıyor.
Gerçekleştirilen "Sinop'u kurtaralım" yürü-
yüşünün ardından kent yeniden sessizliğe
büründü. Sinoplu yaşanan gelişmeler
karşısında "aldırma gönül" diyemiyor.
"Dertler şaha kalkmış" ve hükümete "sitem
yollanmıştı." Şimdi Sinop'ta suskun bır bek-
leyiş başladı.
"Zorunlu Diyojenlik"
Sinop ardını dağlara dayamış. Önünde bi-
tip tükenmeyen dalgalar, üç yanı denizle
çevrili kent, şirin bir sahil kasabasını andı-
nyor. Onu ilk kez ziyaret edenleri şaşırtacak
kadar güzel.
Sinop ile ılgili kitaplann çoğu, "Kentin ye-
tiştirdiği ünlüler" başlıklı bir bölüm ıçeriyor.
Burada önce Diyojen adına rastlıyorsunuz.
Büyük İskender'e "Gölge etme başka ihsan
istemem" diyen Diyojen, Sinop'ta doğmuş.
Metin Sözen, "Anadolu Kentleri" kitabı-
nda, "Sinoplu Diyojen dünya nimetlerinden
sıynlmasını burada öğrenmiş, ardında
kıvnlıp gjden dağ yollanna, önünde uğul-
dayıp duran güzelliİclere baka baka" diyor.
Halikarnas Balıkçısı. "Hey Koca Yurt"
kitabında Büyük İskender'in. Diyojen'in bu
ünlü sözü üzerine, "İskender olmasaydım,
Diyojen olmak isterdım" yanıtmı verdiğini
anlatır.
Sinopluysa zaten yıllarca dünya nimet-
lerindenuzakyaşadığını düşünüyor. "Zorun-
lu Diyojenlikten" kurtulma çabasında.
"Kentin yetiştirdiği ünlüler" bölümün-
deki diğer adlara göz gezdiriyoruz:
"Baltacı Mehmet Paşa, Makarios. Ahmet
Muhip Dıranas, Rıza Nur, Necmettin Erba-
kan. Ajda Pekkan, Ayhan Işık..."
Kente girilen ana caddenin adı Sakarya
Caddesi, Sinoplu ona "Mecburiyet caddesi"
adını takmış. "Çünkü hepsi bu" diyor Si-
noplu, "Bir tane cadde var, satış mağa-
zalannın neredeyse tümü burada. Bir ileri gi-
dersin bir geri gelirsin. Mecburen..."
M.Ö. 756'da Miletliler tarafından kurul-
duğu belirtilen kent. 19. yüzyılda Osmanlı
devletinin Karadeniz kıyısındaki önemli li-
manlanndan binydı. Kent nüfusu 1894'te 10
bindi. En önemli gelir kaynağı deniz ticare-
ü'ydi. Karadeniz ve Kınm'daki Iimanlarla
yoğun ticaret yapılıyordu. Kınm Savaşı'n-
dan sonra Sinop Limanı eski önemini gide-
rek yitirmeye başladı.
Tolga Ersoy'un "Sinop'un Hanı" adlı ki-
tabında Sinop cezaevinde yapılan el işlerinin
uzunca bir süre kentin ekonomisinde de
önemli yer tuttuğu anlaülır. 1934-1935 yı-
llannda "Mapushane Malumatı Tabaka ve
Nalın" satış tutarlan, Sinop'ta 6. kalem ih-
racat olarak görülür.
I929'da Sinop'un Ayanak ilçesinde ilk
büyük tesis kurulur. Ayanak Kereste Fabri-
kası. Türk-Amerikan Ortak Savunma ve
Dinleme Tesisleri 1957'de, SÖKSA 1976'da,
Sinop Cam Sanayii 1981'de kurulur.
Sinop Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı
Hasan Onur, kentin ekonomik gelişimini
anlaürken, "1970'lerden başlayarak Sinop'-
ta yavaş yavaş ekonomik bir hareketlilik ya-
şanmaya başlanmıştı. Büyük tesislerin art
arda kapanmasıyla son bulmuş oldu" diyor.
Üç tesisin kapanmasının Sinop'ta yarat-
tığı çöküntü, Hasan Onur'a göre "Ekono-
minin bu üç tesise ne denli bağımlı olduğu-
nu" gösteriyor.
Onur, "Şimdi bu üç büyük tesis kapan-
masaydı Sinop ekonomisi güllük gülistanhk
mı olacaktı" diye soruyor. Yanıtını yine ken-
di veriyor:
"Biz yıllardır bu kentin gözardı edildiğini
vurguluyoruz. Ekonominin ne denli zayıf ol-
duğu yaşanan son gelişmeyle de ortaya
çıkmış oldu. Biz bugüne kadar sesimizi du-
yuramadık. Şimdi Sinop'tan yükselen ses
umuyorum ki yetkililerin dikkatini çeker."
"Peki Sinop'a neden yatınm yapılmamış?
Neden bu kent ekonomik olarak geri
kalrruş" sorusuna şu karşıhğı veriyor Hasan
Onur:
"Sinop bu yapısıyla Güneydoğu kentleri
gibi. Her yıl göç yaşanıyor. Çünkü kentte
yeni iş olanağı yaratılamıyor. En büyük so-
run altyapı yatınmlannın yetersizüği. Özel-
likle de ulaşım. Dağlardan kıvnlarak gelen
bu yoldan bir kez geçenler bir daha gelmek
istemiyorlar. Sinop kalkınmada 2. öncelikü
iller arasında. Ancak getirilen teşvikler sana-
yi yatınmlanru yöreye çekmeye yetmiyor.
Bölgede yatınm yapmak için teşvik almak
isteyenler, bürokratik işlemlerden bunab-
yorlar. Ben tekstil konusunda yatınm yap>a-
caktım, vazgeçtim. Kaldı ki yörenin işadamı
bile yaünm için ulaşım açısından daha rahat
olan başka illeri seçiyor."
Sinop Sanayi ve Ticaret Odaa'na göre
kentte geçen yıl ekonomik büyüme sıfınn
alüna düşmüş. Büyüme değil, küçülme ya-
şanmış.
Tarun ve hayvancılıkta gerileme
Sinop'a neredeyse her şey dışandan geli-
yor. Gerçekleştirilen meyve üretinıi, kentin
kendi gereksinimi karşılamaktan uzak. Tan-
msal alanlar il genelinin ancak yüzde 29.6'-
sını oluşturuyor. Tanm alanlannın yüzde
86'sı erozyona açık.
Sinoplu'nun karamsarlığı, sanki sayılara
yansımış. Tanm ve hayvanahğa ihşkin veri-
lere bakıldığmda her iki alanda da gerileme
dikkati çekiyor.
Sinop Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü ta-
rafından hazırlanan son rapora göre kentte
tanmsal üretimde buğday, arpa, mısır, çeltik
ve ayçiçeğinde önemü yer tutuyor. Rapora
göre beş üründe de üretim dûşüşü yaşanıyor.
Buğday üretimi 1986'da93 bin tondan 88 bin
tona, arpa üretimi 17 bin tondan 10 bin tona,
mısır 51 bin tondan 48 bin tona, çeltik 20 bin
tondan 18 bin tona, ayçiçeği üretimi de 1581
tondan 478 tona gerilemiş.
SÜRECEK