04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUHIYtr 9 AGUSTOS1992 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI • Rosenborg Sarayı'nda bir ItalyaııBenim. "Her eve lazım" diye aldığım bır Pavarotti albümiim var. Sizın de var mı? Yoksa, mutlaka edı- nin. Pavarotti albûmünıiz. iyı giyimli gccelerin ortak sohbet konusu oluş- turma çabalannda iyi bır kaynak. baş- kaJannın böyle bir çabasında "Benım de var" diyc raftan indirebileceğıniz iyi bir kozdur. Geçen pazar Pavarotti. Kopenhag"- daydı. Biz dc hep beraber oradavdık. Kimimiz konserin düzenlenditi Rosen- borg Sarayının bitişiğindekı kralın bahçcsındc, kimimiz de belediye mey- danında kurulan dev ekranın karşısın- da... Ama hepimizoradaydık. Dcv ek- ranlann karşısında 65. kralın bahçe- sinde35bınkışıydik. Pavarotti, kralın bahçesine bitişik Rosenborg Sarayının ön avlusunda çıktı sahneye. Portatif tribünlere. 1500 krona kadar (I milyon 800 bın lira) olan biletlerden alanlarla. konsenn düzenlevıcısı Danımarka radvosunun. günlerce basının dilıne pelesenk olan ücretsız misafirlen kuruldu. Geri ka- lan 20 binimız kralın bahçesine pıknık sepetlerimizı açtık. Ama hepımiz or- daydık. Prensler. bakanlar ve yüksek sosyetc. bıletle girilen sarayıri avlusun- da, komşu kâküllü kızla sevgilisi park- taydı. Avlunun gırişine. "Kım kimle gelecek? Kım ne giyecek?" haberleri- nin peşındekı magazin basını pusu kurdu. Kralın bahçesinin ginşi. rande- vulaşan pıknikçilerle doldu. Rosenborg Sarayı'nın ve kralın bahçesinin önündeki anacadde kon- serden saatlerce önce trafığe kapandı. Konsersaati yaklaştıkçacaddeyi kala- balıklar bastı. En parlak takım elbise- lenni giymiş beylerle. diğerlerinin cıci- leri arasında kaynayacağını bile bileen cici elbıselerini kuşanmış, en giizel ta- KOPENHAG FERRUH YIL.MAZ kılannı takmış hanımefendıler. sara- yın avlusunaaktılar. Dahasporgıyim- lı, pıknık sepetlı bızlerse kralın bahçe- sine doğru akarken çocuklar gibı şen- dik. Ben yıne de en cici spor elbiseleri- mı gıydım. Öğle saatlerinden itıbaren. sarayın avlusunun portatif tribünlen- nin bittiğı verden başlayarak kralın bahçesine masa örtülerimizi yaydık, pıknık sepellerimızden soğuk beyaz şaraplanmızı, kandeslenmızı.türlü çe- şıtlı İtalvan peynirlerımızı çıkardık. meyvelen tabaİdara dizdık. Şarabı cam bardaklardan içt-k. Kralın bahçe- sı pıknık. saraun avlusu ojeyle kanşık parfiim koktu. Pa\arottı'nın arzıvla sarayın avlu- sunda başlavan alkış tufanı önce kra- lın bahçesine yayıldı. sonra tiim kentı kuşattı. Pavarotti,gönüllen. Verdı'nın Nabuccosuv la değil, Dı Capua'nın O Sole Mıo'suyla fcthetti. VVagner'le coşmayan operaseverler. Nessun Dor- ma"yla kendilennden geçtiler. Infor- maüon gazetesinin opera eleşiirmenı. "Konsenn 60 kronluk programı Pa- varotti'nin sihirlı c tonunu öve öve bi- tiremezken. Pavarotti "ruhun çığlığı' dediğı c"den bir şarkı bile söylemedı" diye yazdı. Pavarotti c'den bir şarkı bi- le söylememesıne rağmen dakikalarca ayakta alkışlandı. Kralın bahçesindekı piknikçıler. konser sonunda tükettıkleri beyaz şa- rap miktanvla doğru orantılı opera denemelenne kalkıştılar. O Sole Mıo"- yu hep beraber söyledık. Sonra beyaz şarap tüketımıne en yakındaki cafede devam etmeye karar verdik Boşalmış pıknik sepetlenmizle sokaklara dökül- dük. Kralın bahçesindeki piknik ko- kusuyla saravın avlusundaki ojeli par- fiim kokusu bırbirine kanştı. Sarayın avlusundakileryavaşadımlarlaaraba- lanna ve taksılere yöneldıler. Kralın bahçesindekıler peşlennden bısıkletle- nnı sürükledıler. Piknik kokusu ve ojelı parfiim kokulan dağıldı. Beyaz şarap peşındekileri cafelere. sarayın avlusundan çıkanlar, konser sırasında aldıklan Pavarotti CD"lerinı Pavarotti şaraplanyla sındirmek üzere muhle- melen Kopenhag'ın kuzeyindeki müs- takil evlerine vöneldiler. Âma olsun, o ıki saat hepımiz ordavdık. Doğala dönme çabaları ZÜRİH S. DOĞAIN ABALIOĞLU Mix ve Remix Comic dizisi çizeri Lo- zanlı Philippe Becquclın (34) saat 22.00'- dcn sonra kilise kulesinc çıkıp bağırmaya başladı. Ortaçağdan kalan bu gelenek yenıden yaşaülmaya çalışılıyor. Bisof Guillaume tarafından l4O5'te ilk kez uygulamaya konulan işlem o yıllarda Waadt Kantonu başkenti olan Lozan'ı neredeyse harita- dan silen büyük bir yangın sonucu düşü- nülmüş, kilise çan kuleleri gözJemcileriyle bağıntılı birsistem kurulmuş. "Siz, sizleri koruyan, ölüleriniz için dııa edin" diye seslenen o zamanın gözlcmcilcri bir diğe- rinden yankı alıncaya, onun da uyanık olduğuna emin oluncaya kadar sözlerini yinclermiş. Romantik, nostaljik deyimleriyle isim- lendirebileceğimiz şimdiki uygulama, or- taçağ ıçin yaşamsal önem taşıyormuş. Gözlem, yangının yanında, düşman sızmasını, başka birdeyişle asken girişim- ler^için de önemli nedenmiş. Yeni çağda ise Philippe Becquelin: "Kule gözlemcisi- yim,saat lO.OO'uvurdu,saat 10.00uvur- du" tekerlemesiyle doğal yöre diliyle Fransızca sesleniyor. Yukandaki açıklamayı okuyunca beni saran düşünce şöyle: İslam dünyasmdaki ezan acaba salt müminleri namaza çagır- mak nedeniyle miydi? Yoksa şerefede ezanı dönerek okuyan müezzinlerin de dolaylı bir işlevi olamaz mıydı? Yangın gören veya düşman saidınlannı gözlem- lcyen din görevlisi kişi. bunu halkına yansıtmayıp kcndinc saklamayacaktı sanınm. Doğal yaşama geri dönme çabalan diye adlandırabileceğimiz romantik veya nostaljik uygulama buralarda yankı bu- lurken, bızde aynı görüşle minarelerimizi süsleyebilir, kulağımızın pasmı sılemez miydik? Yoksa onlardan aldığımız tek- noloji ile sabahın köründe bangır bangır açılan amplifikalörlerden çıkan ve ho- parlörlerle (özellikle gavurca terim kul- İanıyorum) dört bir tarafa.dağılan madc- ni ve mekanik ses Diyanet İşleri Başkaru'- na hoş mu geliyordu? Düşünce üretmeye devam edcrsek, bugün asansör yerine merdiven çıkmayı - inmeyi sağhk açı- sından önerenlere boş verip, sesimizi gırtlak kansen ameliyatı geçirmış sağnlar gibi bovnumuza asacağjmız aygıtlarla mı çözsek.. bunlann donatımına ödenen pa- ralan toplasak, ederlerini hesaplasak ne- ler yapabileceğimizin bilincine. aynrruna varamaz mıyız.. yoksa sadizmin başka bir örneğini mi sergiliyoruz? Düşünce üretmeye devam edelim mi? Dört ay önce Paris yakınlannda ziyaretçilerine kapılannı açan Eurodisneyland, Avrupa, aydını tarafından kültür Çernobili olarak tanımlanıyor. Bir kültürÇernobili:Eurodisneyland"Amenkan emperyalizmi öldü" dı- yor Walt Disney Co.'nun başında bu- lunan Hollyvvood'un en çok kazanan "yuppie"sı Michael Eısner. Paramo- unt Pıctures'ın eski yöneticısi ve Kul- sal Hazine Avalan. E.T. gibı filmle- rin babası oian Eısner. yenı evladı Mıkı Fare'vı. Fransızlara kabul ettı- rebilmek için böylesine ıddiab bır po- litik konuşma yapmak zorunda kalı- yor. "Eurodisneyland. Amerikanem- peryalizminin değil, banş içinde yaşa- yan bir dünyanın sembolü" diyor. Yaklaşık dört ay önce Pans ya- kınlannda zıyaretçılenne kapılannı açan Eurodisneyland, Avrupa. özel- likle de Fransız aydın kesımı tarafın- dan "kültür Çernobili olarak tanım- lanıyor. Eurodisneyland projesinin kabul edildiği 1985 yılından bu yana. sosyalist Fransız hükümetı ve projeyı imzalayan Paris Beledıye Başkanı Jacques Chırac. acımasız eleştınlere hedef oluyor. Ulusal kahramanlan Asteriks'e sıkı sıkı sanlan Fransızlar, yine Paris vakınlannda bulunan ve Eurodısneyland'ın > ansı kadar birgi- riş ücretı olan "Park Asteriks"in Av- rupalılara göre olduğunu. neye ben- zediği anlaşılmayan Walt Disney kahramanlannm yüksek düzeyde bir zevke sahip olan (Parkın ziyaretçileri arasında ilk sırayı İngiliz ve îtalyanlar alıyorlar) Avrupalılara hiçbir şe> hi- tap edemeyeceğını öne sürüyorlar. Fransız kamuovunun sert muhale- fetı ve eleştirileri karşısında Eisner, Eurodisneylar.d'ın başında bulunan Robert Fitzpatrick'teh aci! olarak gö- rüş bildirmesini istiyor. 1984 Los An- geles Olimpiyatlan'nın düzenleyıcısı ve Balzac düşkünü Fitzpatrick, he- men yanıtı venyor: "Fransızlar hiçbir şeyı tartışmadan kabul etmezler (an- laşılan Amerikalılar tersıni yapıyor). En kısa zamanda Miki Fare'yi kabul- lenip bağırlanna basacaklardır." Bütün bunlann ardından da Le Fi- garo'nun kadın dergisınde oldukça ıl- ginç bir söyleşi yayımlanıyor. "Miki Fare var; onunla görüştüm" başlıkh bu söyleşide. Miki Fare'ye bütün bu eleştiriler hakkında neler düşündüğü soruluyor. Walt Disney'in bu saf kahramanı. tüm iyi njyetiyle, bu haksız eleştirile- rin, hele hele "kültür çernobili" tanı- mının. kendisini nasıl üzdüğünü bc- lırtiyor. Ünlü sosyalist vazar Max Gallo"- nun Avrupa kültürünün başansızlığı- nın bir sembolü olarak tanımladığı Eurodisneyland'ın, aydınlann yanı şıra işçi sendikalanyla da başı dertte. İlk sırayı. Fransa'nın en önemli işçi sendikası. sol eğilimli CGT alıyor. CGT. hemen hemen her ış yerinde güçlü olan bir sendika: ancak Euro- disneyland'da örgütlenmesıne izin ve- rilmiyor. Onun venne. hükümetın dahi tanımadığı bir azınlık sendikası, Miki Fare'nın ülkesine girebiliyor. Bütün bu acımasız saldınlar karşı- sında, bizim Miki Fare her yerde boy gösteımeye başlıyor: sayısız firma. çe- kihşler düzenleyerek kazananlara Miki Fare'nin büyülü dünyasını vaat edıyor. Bu büyülü dünyanın emekçi- lerine de "casting member" ( oyuncu kadrosu) dcnilivor. İşe ahnmadan önce bu oyuncu kadrolanna gösten- len video fılminde nasıl görünmeleri, işe alınmak ıçın ne yapmalan gerekti- ğı bclirtıliyor. Ulaşım konusundaysa. herkese öğütlenen, bir araba sahıbı olması. Bır de gorünümleri konusundaki ku- rallar. Her oyuncu kadrosunun işlevi- ne göre giyecekleri kostümler bulunu- yor. Boyalı saç. meç. her elde birden fazla yüzük, kulaklarda birden fazla ve I cm enınden fazla küpe ve de aşın makyaj yasak. İşçılenn ulaşımlannın sağlanması ve görünüm konusundaki uvgulamalar. Fransız iş yasalanyla çakışıyor. Savaşan dünyada güzelbir düştü oliıııpiyatNasıl da bekjedik dört yıl boyunca. Öy- lesinc sabırsız. Öylesine bir özlemle, yakıcı. Yüz yılhk bir beklcyiş sanki. Ve işte. ycniden başladı yanşlar. En önce hedefe varmak için. En hızlı koşmak için. En yüksek atlamak için. Artık 3.5 milyar (yazı ile - üç buçuk mil- yar) insan için başka hiçbirşey önemli değil dünyada. Dünya, devTedışı. Yalnızca Bar- selona'92. Yüzlerce televizyon kanallan. naklen 3.5 milyar izleyici. 24 saat boyunca yalnızca olimpiyat yayını yapan kanallar var. Oyunlarla - yani yanşlarla - yatmak. uyumak ve kalkmak. Bütünleşmek. Devre dışı kalan dünyamızda ıse göriin- tülenemeyen, naklen sunulamayan kişio- ,ğullanna, savaşlar sürüp gidiyor. Acı- masız. Kesintisiz. Yugoslavya'da. Ortado- ğu'da, Eski Rusya'da. Daha bilmem hangi köşesindedünyanın, adını bile telaffuzede- mediğimiz. takmadığımız, bıktığımız. Ve açlıktan kaç milyon - ya da milyar; ne öne- mı var? - kişi ölüyor Afrika'da. Canlı yayın dışı. Hayır. karşı yazı dcğıl. Olimpiyatlan an- lamsız bulan. olimpiyat karşıtlanndan de- ğilim. Savaşlar. açlık. İnsanoğlunun varo- hısundan beri bir an bile eksik olmamış. So- runlanna savaşsız bir çözüm getirebUe- cek olgunluğa, becenye. yeteneğe ulaşa- madı henüz insanoğlu. Dört yılda bir gelen şuongün, dünya devre dışı. 24 saat naklen. btrakın eğlensin azıcık insan. Savaş yor- ' gunluğu var. Açlık yorgunluğu var. Bir meydan okuyuş mudur bu, doğa- ya? Doğaya üstün gelme çabası mıdır? Baş- ka bir şeylcre, ömeğin bir ata, topa, kureğe,' yelkene sığınmadan. yalın. çınlçıplak. yalnızca bedenınle yanştığın sporlar. kışi- oğlunun öz gücünü gösterivor. Rüzgânn oğlu gibi koşabilmek. Bir kaplan gibı atla- yabilmek. Bir deniz kızı ya da denizoğlu eibı yüzebılmek. İnatla yanşmak doâay- la... Olimpiyatlan. yalnızca bılgi çağının lam isabetli gözlükleriyle değil, savaşın banşın. yenginin yenilgınin, >oksulluğun zengınlı- ğin cümbüşünü. bu çelişkilcr yumağını da gösterebilen aklın gözlükleriyle de seyret- melı, duymalı. Yeni kahramanlann. >cni efsanelerin doğuşu. Ölürcesıne bır çabanın guzellıği. Vegözyaşlan. Devlerin vıkılışı Milısanıve- lerle ölüvermek. yok oluvcmıek. Uzun yıllann dayanılmaz yorgunluğunu, ger- gınlığinı, disiplıni. sabrını. bırkaç saniye içinde en estetik ve üstün bır şekılde sergıle- yebılmenin güzelliği... Kazanılan "üstünlük" kişioğlunun gerçek üstünlüğü müdür'' Yoksa. parayı bastıran. bu üstünlüğe ulaşabılir mı? Yıllar bovoı gece gündüz tüm gücünu üç mılım daha hızlı koşmaya, atlamaya. yüzmeye, yelken açmaya adadıktan sonra... "olağan" değil } mi bu üstünlük? Bılmi>orum. İspanya'da, yanın. Barselona'ya hazırlanan federasyon, yalnızca yelken ekibinin hazırlığı ıçin 60 milyar lira harcamış. Çınlçıplak bedenle- rinden başka ortaya koyabilecek bir şeyleri olmayan bır üçüncü dünya ülkesi elbette vanşamaz yelkenlerde. Yani° "Eşıtlık" denilen o şey tam değil sporda. ram cşitlik de olmamah aslında. Dünyanın aniamı. bu çelişkıde. 'Mesaj'ı severim. Mesajlı şeyleri de seve- rim; örneğın. mesajlı filmlen, fotoğrafı, res- mi... sanatı severim. Öyleyse mesajlı sporu da sevmem gerekiyor? Belki. Bir soğuk sa- vaşımız vardı. Oriu da aldılar elimızden. Ne güzel. soğuk soğuk savaşıyorduk. İki parçaya ayınvermıştik günah elması dün- yamızı; Batı ve Doğu. Olımpiyatlar daha bir neşe'ı. daha bir çekişmeliydı. Batfnın kazanması, "kapıtalizmin üstünlüğü'. Do- ğu'nun kazanması ise, elbete. 'komünız- min üstünlüğü' mesajını taşıyordu. Kim ki- minle yanşıyor şimdi? Tatsız. Lıberalizm, libarelazme karşı. Heyecansız. İyı kı bir Küba kaldı. En yüksek atlayan Kübalı Sotomayor yoksulluğa bir altın madalya kazandırır- ken, çalıştıncısı mesajını veriyordu: "Bu, Küba'nın bir madalyasıdır, bır rejımın de- ğil. Bu altını tüm Latin Amerika ülkelerine adıyoruz. Tüm yoksul ülkelerin şerefine!" Kübalılar. Sotomayor'un zaferinı 'nak- len" izleyemediler. Elektnk kesintisi vardı o saatlerde Küba'da. Güzel bır düştü Barselona'92. Yavaşya- vaş soyunuyoruz olimpiyatlara. Yeniden devrcye sokuyoruz ötekı yüzünü dün- İsveç Kraliçesi Sihia, Olimpivat ovunları kapsamında düzenlenen binicilik yanşmasını izlerken Barcelona'nın sıcağından bunaldı >e çareyi serbest giriş kartını yeipaze olarak kullanmakta buMu. (FotoğrafREUTER) Kerevitsevgîsi Guiness'egeçtiİsveç'te ağustos ayı. kerevit avıdır. Yasagereği I2ağustos- tan itıbaren göllerde kerevit avına başlanılır ve ertesi gün. bu yengeç irisi. ıstakoz küçüğü hayvan. şapur şupur çamurlu ve dereotlu sulan emilerek, kıs- kaçlannm içi çıkanlarak yeni- lir. Isvcçli için kafa çekmeye yeni bir vesile yaratılmıştır. Kağıttan kırmızı fenerlerin altında, hava izin venyorsa açık havada uzun masalara toplanılır, bol bira ve votka eş- liğinde gelenek yerine getirilir. Dünyanın en uzun kerevit sof- rası gcçcn yıl, Su Fesüvali'nın açılışında Stockholm'deki ha- vuzlu bır parkta kuruldu ve re- kor, Guınessin kitabına yazıldı. Birkaç yıl öncesine dek İs- veç'teki kerevıt pazan, Tür- kiye'den gelen kerevitlenn elindeydi. Marmanş ve çevre- sındeki girişımciler, İsvcçli ara- alann gözetimi altında hay- vanlan pişirip, dereotlayıp donduruyorlardı. Sonra başın- da yazılar çıktı, hayvanın belir- li zarnanlar içinde avlanılması gereğini yenne getıımedığimiz için hızla kökünü kurutuyor- muşuz diye. Nitekim artık pi- yasada yokuz ve yenmizi, çe- şitli Amerikan kerevitlenne kaptırdık. Bu arada biz Türkler de, "Siz neden kerevit yemezsiniz" sorusuna yanıt uydurmaktan kurtulduk. Bu tür pahalı deniz mahsüllerinin, çıkanldığı gibi turistik tesislere götürüldüğü- nü ve sokaktaki vatandaşın bunlann yüzünü bile görmedi- ğıni nasıl anlatacaktık ki? Kerevit konusuna. bugün gazetede gördüğümüz bir ilan- dan gırdik. Şu anda ülkede, ""AT'ye Evet!" ile "ATye Ha- yır!" kampanyalan gövde gös- terisi yapıyor. Konu iletışım organlannda tartışılırken. pa- rayı bastıran. gazctelerde ilan- lar da yayımlıyor. Evet tarafı sırtını sermayeye dayadığı ve hükümetten dc üstü kapalı destek gördüğü için sesinı da- ha çok duyurabjliyor. Biam gördüğümüz ilanın başlığı şu: "İsveç AT'ye girecek diye Portekizliler kerevit yernek zo- runda değiller!" İsveç'in, AT içinde de kendi benlığini koru- yacağı acıklandıktan sonra ilan şöyle bitiriliyor. "Kimse Portekizlileri kere- vit sofrası kurmaya zorlama- yacak. Ama birdenemek ister- lerse. başımızın üzennde yerle- ri var!" İşın ilginç yanı, aynı gazete- STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN nın birinci sayfasında ATnin İsveç'i daha şimdiden Üçüncü Dünya ülkelennden yaptığı teksıil dışalımını kısıtlamaya zorladığına daır bir haberin yer alması. Türk malı giysilerin çok yaygın olduğu ve rağbet gördüğü ısveç, şimdi bizden de mal almakta cekingen davra- nacak. Bubirörnek. Artan ışsızlığın günlük ya- şamdakı göstergelerinden biri ise olumlu. Halk, kütüphane- lerden kıtap ödünç almayı önemli ölçüde arttırdı. Kamu hizmetlerinden kısıntı yapmak için kütüphanelerin bir kısmı- nın kapatılmak ıstcndiği, kitap ödünç alımının paralı olması- na çalışıldığı şu günlerde bu haber sevindirdi. Yalnızca bu yılın ilk üç ayında l milyonu aşkın kitabın ödünç alındığı bildiriliyor. Stockholm'un işçi semti olarak bilinen güneyinde artış oranı, tam % 56! Kentin en varlıklı semtlerinden Öster- malm'da ise azalış var! Bu ayı- nm bile göstenyor, ışsizliğin toplumun ayn kesimlerini na- sıl ayn olarak etkilediğini. Ül- kede işsizlik en büyük sorun durumundayken AT tartışma- lan, dar gelirlileri kızdınyor. Yakın bır gelecekte bir dolu Yunanlı, İspanyolla birlikte aynı iş kuyruğunda olmaktan korkuyorlar. Madalyonun bir başka yüzü ise İsveç'in, ekonomik yanşta birçok AT ülkesinden hızla ge- n kalıyor olması. OECD ra- porlanna göre Avrupa'nın en hızla ekonomik gelişimini gös- teren ülkesi Portekiz. Eğer yakın bir gelecekte, şımdikinın tersine olarak, Por- tekizli turistler İsveç'e gelmeye başlarlarsa şaşırmayacağız. O zaman Portekizli. İsveçliye so- racak "Kerevit yer misiniz", diye. İsveçli de, kilosu 150 bin ılc 300 bin lira arasında satılan hayvanı kolay kolay alamaya- cağı için. "Nej, tack!". diye yanıt verecek, yani, "Hayır, te- şekkür ederim." Yakın geç- mışte kaldığı halde, uzak bir anı gjbi anımsadığı bu eski ge- leneği düşünerek ekleyecek; '"Zaten çamurlu." Gidip kütüphanesinden ki- tabıru alacak; ona da ücret konmadıysa eğer. Kaplanın çabşkan torunlarıBiz Türkler ezelden beri ço- cuklanmızı. yeğenlenmizı "Be- nim aslan oğlum. aslan gibi adam, haydi benim aslanım" sözleriyle sever ve onlan daha iyiyi yapmalan için bu sözlerle güdülemez mıyiz? Aynca tele- fon rehberlerini bir kanşürsak yüzlerce aslan, kaplan ya da bu sözcüklerle türetilen aile so- yadlanna rastlamaz mıyız? Korelilerde kaplanın torunlan olduklan için sevinir ve de övünürler. Kore'de ninelerin tonınlan- na anlattıklan söylencelerden en çok bilineni ve de anlatılanı kuşkusuz "Dan-Gun" söylen- cesidir. Aynı söylencenin yüz- den fazla değişik türü var. Tannsal Kral Hwan, çalışkan ve gözüpek oğlu Hvvan-Ung'- un dünyaya, özellikle de çok güzel olan Kore Yanmadası'- na gönderilme isteğine daya- namayarak onu, Myohyang bölgesindeki Tebeg Dağı'na ındırir (Kuzey Kore'nin kuze- yi). Tannsal Hvvan-Ung. do- ğaüstü gücü nedeniyle rüzgân, bulutlan ve de yağmunı denet- leyerek kurduğu kutsal kente bolluk ve iyilikler getirir ve ın- sanlannı şeytandan koruyarak ününe ün katar. Bu sırada insanlann böylesi- ne güzel yaşadıklannı gören bir erkek kaplanla bir dışi ayı, Kutsal Kent'in Kralfna gide- rek bundan böyle insanoğlu olarak yaşamak istediklerini söylerler. Tannsal Kral, bu is- teği geri çevirmez ve onlara yir- mi baş sarmısak ve bir bohça acılı ot vererek mağaralanna dönüp yüz gün dışan çıkma- dan dua etmelerini ve başka bir şey yememelerini buyruk- lar. Ayı. sabırla Tannsal Kral'ın buyruğunu yerine getirirken yirmibirincı gün güzel bir ka- dın oluvcrir, ama kaplan bu zaman içerisinde açlığa katla- namayarak mağaradan kaçar. Ne var ki ayı bu sırada hamile kalmıştır. Güzel bir kadına dönüşen hamile ayı, Tannsal Kral'ın mucizesine kanıt olarak saray- da kabul görür ve kcndisine Kraliçe. doğurduğu oğluna da ""Dan-Gun" Prens unvanı ve- nlır. Dan-Gun ilk insan-Kral olarak, başkenti Pyöngyang -şimdiki K.Kore'nin başkenti- AL( RIZA BALAMAN olan "Dıngin Sabahlar Ülke- si" anlamına gelen Choson adıyla Milattan 2333 yıl önce- sinde krallığını kurar... Kore'- nin resmi tarihi bu söylenceyle başlar. Evet, Koreliler gerçekten de çok. ama çok sarmısak tüketir, ınanılmayacak derecede acılı yemekler yer -gençlerin gözleri yaşararak yedikleri çok acıh "Gak-Du-Gr" adlı yemeği yi- yen bir yabana. kendı ülkesin- deki aalı yemek yeme rekoru- nu kırabiÜr- ve de çok çalışır- lar. Gözüpeklikjerine gelince, dünya savaş tarihinde "Kore Türü Gerilla Savaşı" adıyla yerlerini alırlar. Kendilerinın çok çalışkan, özellikle de Güney Asyalılann çok tembel olduklanna ilişkin şu ilginç güldürüyü anlaürlar Filipınli bir işadamı kimı makineler almak için Kore'ye gelir. Makineler yapan bir fab- nkayı gezerken öğle yemeği molası zili çalar ve tüm işçiler anında işi bırakarak yemeğe koşarlar -Koreli hiçbir öğûnü kaçırmamaya özen gösterir. Üç öğün kaçıran bir Koreli bir gün erken öleceğine inanır-. Filipinli bu duruma şaşınr ve işçilerin işten kaçüklannı sana- rak kendisini gezdiren patrona "Onlann kaçmasına neden en- gel olmuyorsunuz?" der. Pat- ron, anlamsızca konuğunun gözlerine bakarak "Onlan ne- den engelleyeyim; zamanı ge- lince tekrar dönerler" der ve fabrikayı gezdirmeye devam eder. Bir saat sonra duvardaki işbaşı zili çaldığında tüm işçiler ivedilikle yerlerini alırlar. Ge- ziyi bitıren patron ve potansi- yel makine alıası Filipinli, pat- ronun bürosuna dönerler. Pat- ron, "Tamam.. Söyleyin ba- kalım, gördüğünüz makineler- den hangılerini ısmarlaya- caksınız?" sorusunu sorar. Fi- lipinli. "Makıneleri boşver ar- kadaş; sen duvardaki çalan zile ne istiyorsun? Onu söyle" der...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle