Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHUHIYtr 9 AGUSTOS1992 PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
•
Rosenborg Sarayı'nda bir ItalyaııBenim. "Her eve lazım" diye
aldığım bır Pavarotti albümiim var.
Sizın de var mı? Yoksa, mutlaka edı-
nin. Pavarotti albûmünıiz. iyı giyimli
gccelerin ortak sohbet konusu oluş-
turma çabalannda iyi bır kaynak. baş-
kaJannın böyle bir çabasında "Benım
de var" diyc raftan indirebileceğıniz iyi
bir kozdur.
Geçen pazar Pavarotti. Kopenhag"-
daydı. Biz dc hep beraber oradavdık.
Kimimiz konserin düzenlenditi Rosen-
borg Sarayının bitişiğindekı kralın
bahçcsındc, kimimiz de belediye mey-
danında kurulan dev ekranın karşısın-
da... Ama hepimizoradaydık. Dcv ek-
ranlann karşısında 65. kralın bahçe-
sinde35bınkışıydik.
Pavarotti, kralın bahçesine bitişik
Rosenborg Sarayının ön avlusunda
çıktı sahneye. Portatif tribünlere. 1500
krona kadar (I milyon 800 bın lira)
olan biletlerden alanlarla. konsenn
düzenlevıcısı Danımarka radvosunun.
günlerce basının dilıne pelesenk olan
ücretsız misafirlen kuruldu. Geri ka-
lan 20 binimız kralın bahçesine pıknık
sepetlerimizı açtık. Ama hepımiz or-
daydık. Prensler. bakanlar ve yüksek
sosyetc. bıletle girilen sarayıri avlusun-
da, komşu kâküllü kızla sevgilisi park-
taydı. Avlunun gırişine. "Kım kimle
gelecek? Kım ne giyecek?" haberleri-
nin peşındekı magazin basını pusu
kurdu. Kralın bahçesinin ginşi. rande-
vulaşan pıknikçilerle doldu.
Rosenborg Sarayı'nın ve kralın
bahçesinin önündeki anacadde kon-
serden saatlerce önce trafığe kapandı.
Konsersaati yaklaştıkçacaddeyi kala-
balıklar bastı. En parlak takım elbise-
lenni giymiş beylerle. diğerlerinin cıci-
leri arasında kaynayacağını bile bileen
cici elbıselerini kuşanmış, en giizel ta-
KOPENHAG
FERRUH
YIL.MAZ
kılannı takmış hanımefendıler. sara-
yın avlusunaaktılar. Dahasporgıyim-
lı, pıknık sepetlı bızlerse kralın bahçe-
sine doğru akarken çocuklar gibı şen-
dik. Ben yıne de en cici spor elbiseleri-
mı gıydım. Öğle saatlerinden itıbaren.
sarayın avlusunun portatif tribünlen-
nin bittiğı verden başlayarak kralın
bahçesine masa örtülerimizi yaydık,
pıknık sepellerimızden soğuk beyaz
şaraplanmızı, kandeslenmızı.türlü çe-
şıtlı İtalvan peynirlerımızı çıkardık.
meyvelen tabaİdara dizdık. Şarabı
cam bardaklardan içt-k. Kralın bahçe-
sı pıknık. saraun avlusu ojeyle kanşık
parfiim koktu.
Pa\arottı'nın arzıvla sarayın avlu-
sunda başlavan alkış tufanı önce kra-
lın bahçesine yayıldı. sonra tiim kentı
kuşattı. Pavarotti,gönüllen. Verdı'nın
Nabuccosuv la değil, Dı Capua'nın O
Sole Mıo'suyla fcthetti. VVagner'le
coşmayan operaseverler. Nessun Dor-
ma"yla kendilennden geçtiler. Infor-
maüon gazetesinin opera eleşiirmenı.
"Konsenn 60 kronluk programı Pa-
varotti'nin sihirlı c tonunu öve öve bi-
tiremezken. Pavarotti "ruhun çığlığı'
dediğı c"den bir şarkı bile söylemedı"
diye yazdı. Pavarotti c'den bir şarkı bi-
le söylememesıne rağmen dakikalarca
ayakta alkışlandı.
Kralın bahçesindekı piknikçıler.
konser sonunda tükettıkleri beyaz şa-
rap miktanvla doğru orantılı opera
denemelenne kalkıştılar. O Sole Mıo"-
yu hep beraber söyledık. Sonra beyaz
şarap tüketımıne en yakındaki cafede
devam etmeye karar verdik Boşalmış
pıknik sepetlenmizle sokaklara dökül-
dük. Kralın bahçesindeki piknik ko-
kusuyla saravın avlusundaki ojeli par-
fiim kokusu bırbirine kanştı. Sarayın
avlusundakileryavaşadımlarlaaraba-
lanna ve taksılere yöneldıler. Kralın
bahçesindekıler peşlennden bısıkletle-
nnı sürükledıler. Piknik kokusu ve
ojelı parfiim kokulan dağıldı. Beyaz
şarap peşındekileri cafelere. sarayın
avlusundan çıkanlar, konser sırasında
aldıklan Pavarotti CD"lerinı Pavarotti
şaraplanyla sındirmek üzere muhle-
melen Kopenhag'ın kuzeyindeki müs-
takil evlerine vöneldiler. Âma olsun, o
ıki saat hepımiz ordavdık.
Doğala
dönme
çabaları
ZÜRİH
S. DOĞAIN
ABALIOĞLU
Mix ve Remix Comic dizisi çizeri Lo-
zanlı Philippe Becquclın (34) saat 22.00'-
dcn sonra kilise kulesinc çıkıp bağırmaya
başladı.
Ortaçağdan kalan bu gelenek yenıden
yaşaülmaya çalışılıyor. Bisof Guillaume
tarafından l4O5'te ilk kez uygulamaya
konulan işlem o yıllarda Waadt Kantonu
başkenti olan Lozan'ı neredeyse harita-
dan silen büyük bir yangın sonucu düşü-
nülmüş, kilise çan kuleleri gözJemcileriyle
bağıntılı birsistem kurulmuş. "Siz, sizleri
koruyan, ölüleriniz için dııa edin" diye
seslenen o zamanın gözlcmcilcri bir diğe-
rinden yankı alıncaya, onun da uyanık
olduğuna emin oluncaya kadar sözlerini
yinclermiş.
Romantik, nostaljik deyimleriyle isim-
lendirebileceğimiz şimdiki uygulama, or-
taçağ ıçin yaşamsal önem taşıyormuş.
Gözlem, yangının yanında, düşman
sızmasını, başka birdeyişle asken girişim-
ler^için de önemli nedenmiş. Yeni çağda
ise Philippe Becquelin: "Kule gözlemcisi-
yim,saat lO.OO'uvurdu,saat 10.00uvur-
du" tekerlemesiyle doğal yöre diliyle
Fransızca sesleniyor.
Yukandaki açıklamayı okuyunca beni
saran düşünce şöyle: İslam dünyasmdaki
ezan acaba salt müminleri namaza çagır-
mak nedeniyle miydi? Yoksa şerefede
ezanı dönerek okuyan müezzinlerin de
dolaylı bir işlevi olamaz mıydı? Yangın
gören veya düşman saidınlannı gözlem-
lcyen din görevlisi kişi. bunu halkına
yansıtmayıp kcndinc saklamayacaktı
sanınm.
Doğal yaşama geri dönme çabalan
diye adlandırabileceğimiz romantik veya
nostaljik uygulama buralarda yankı bu-
lurken, bızde aynı görüşle minarelerimizi
süsleyebilir, kulağımızın pasmı sılemez
miydik? Yoksa onlardan aldığımız tek-
noloji ile sabahın köründe bangır bangır
açılan amplifikalörlerden çıkan ve ho-
parlörlerle (özellikle gavurca terim kul-
İanıyorum) dört bir tarafa.dağılan madc-
ni ve mekanik ses Diyanet İşleri Başkaru'-
na hoş mu geliyordu? Düşünce üretmeye
devam edcrsek, bugün asansör yerine
merdiven çıkmayı - inmeyi sağhk açı-
sından önerenlere boş verip, sesimizi
gırtlak kansen ameliyatı geçirmış sağnlar
gibi bovnumuza asacağjmız aygıtlarla mı
çözsek.. bunlann donatımına ödenen pa-
ralan toplasak, ederlerini hesaplasak ne-
ler yapabileceğimizin bilincine. aynrruna
varamaz mıyız.. yoksa sadizmin başka
bir örneğini mi sergiliyoruz?
Düşünce üretmeye devam edelim mi?
Dört ay önce Paris yakınlannda ziyaretçilerine kapılannı açan Eurodisneyland, Avrupa, aydını tarafından kültür Çernobili olarak tanımlanıyor.
Bir kültürÇernobili:Eurodisneyland"Amenkan emperyalizmi öldü" dı-
yor Walt Disney Co.'nun başında bu-
lunan Hollyvvood'un en çok kazanan
"yuppie"sı Michael Eısner. Paramo-
unt Pıctures'ın eski yöneticısi ve Kul-
sal Hazine Avalan. E.T. gibı filmle-
rin babası oian Eısner. yenı evladı
Mıkı Fare'vı. Fransızlara kabul ettı-
rebilmek için böylesine ıddiab bır po-
litik konuşma yapmak zorunda kalı-
yor. "Eurodisneyland. Amerikanem-
peryalizminin değil, banş içinde yaşa-
yan bir dünyanın sembolü" diyor.
Yaklaşık dört ay önce Pans ya-
kınlannda zıyaretçılenne kapılannı
açan Eurodisneyland, Avrupa. özel-
likle de Fransız aydın kesımı tarafın-
dan "kültür Çernobili olarak tanım-
lanıyor. Eurodisneyland projesinin
kabul edildiği 1985 yılından bu yana.
sosyalist Fransız hükümetı ve projeyı
imzalayan Paris Beledıye Başkanı
Jacques Chırac. acımasız eleştınlere
hedef oluyor. Ulusal kahramanlan
Asteriks'e sıkı sıkı sanlan Fransızlar,
yine Paris vakınlannda bulunan ve
Eurodısneyland'ın > ansı kadar birgi-
riş ücretı olan "Park Asteriks"in Av-
rupalılara göre olduğunu. neye ben-
zediği anlaşılmayan Walt Disney
kahramanlannm yüksek düzeyde bir
zevke sahip olan (Parkın ziyaretçileri
arasında ilk sırayı İngiliz ve îtalyanlar
alıyorlar) Avrupalılara hiçbir şe> hi-
tap edemeyeceğını öne sürüyorlar.
Fransız kamuovunun sert muhale-
fetı ve eleştirileri karşısında Eisner,
Eurodisneylar.d'ın başında bulunan
Robert Fitzpatrick'teh aci! olarak gö-
rüş bildirmesini istiyor. 1984 Los An-
geles Olimpiyatlan'nın düzenleyıcısı
ve Balzac düşkünü Fitzpatrick, he-
men yanıtı venyor: "Fransızlar hiçbir
şeyı tartışmadan kabul etmezler (an-
laşılan Amerikalılar tersıni yapıyor).
En kısa zamanda Miki Fare'yi kabul-
lenip bağırlanna basacaklardır."
Bütün bunlann ardından da Le Fi-
garo'nun kadın dergisınde oldukça ıl-
ginç bir söyleşi yayımlanıyor. "Miki
Fare var; onunla görüştüm" başlıkh
bu söyleşide. Miki Fare'ye bütün bu
eleştiriler hakkında neler düşündüğü
soruluyor.
Walt Disney'in bu saf kahramanı.
tüm iyi njyetiyle, bu haksız eleştirile-
rin, hele hele "kültür çernobili" tanı-
mının. kendisini nasıl üzdüğünü bc-
lırtiyor.
Ünlü sosyalist vazar Max Gallo"-
nun Avrupa kültürünün başansızlığı-
nın bir sembolü olarak tanımladığı
Eurodisneyland'ın, aydınlann yanı
şıra işçi sendikalanyla da başı dertte.
İlk sırayı. Fransa'nın en önemli işçi
sendikası. sol eğilimli CGT alıyor.
CGT. hemen hemen her ış yerinde
güçlü olan bir sendika: ancak Euro-
disneyland'da örgütlenmesıne izin ve-
rilmiyor. Onun venne. hükümetın
dahi tanımadığı bir azınlık sendikası,
Miki Fare'nın ülkesine girebiliyor.
Bütün bu acımasız saldınlar karşı-
sında, bizim Miki Fare her yerde boy
gösteımeye başlıyor: sayısız firma. çe-
kihşler düzenleyerek kazananlara
Miki Fare'nin büyülü dünyasını vaat
edıyor. Bu büyülü dünyanın emekçi-
lerine de "casting member" ( oyuncu
kadrosu) dcnilivor. İşe ahnmadan
önce bu oyuncu kadrolanna gösten-
len video fılminde nasıl görünmeleri,
işe alınmak ıçın ne yapmalan gerekti-
ğı bclirtıliyor.
Ulaşım konusundaysa. herkese
öğütlenen, bir araba sahıbı olması.
Bır de gorünümleri konusundaki ku-
rallar. Her oyuncu kadrosunun işlevi-
ne göre giyecekleri kostümler bulunu-
yor. Boyalı saç. meç. her elde birden
fazla yüzük, kulaklarda birden fazla
ve I cm enınden fazla küpe ve de aşın
makyaj yasak. İşçılenn ulaşımlannın
sağlanması ve görünüm konusundaki
uvgulamalar. Fransız iş yasalanyla
çakışıyor.
Savaşan dünyada güzelbir düştü oliıııpiyatNasıl da bekjedik dört yıl boyunca. Öy-
lesinc sabırsız. Öylesine bir özlemle, yakıcı.
Yüz yılhk bir beklcyiş sanki.
Ve işte. ycniden başladı yanşlar. En önce
hedefe varmak için. En hızlı koşmak için.
En yüksek atlamak için.
Artık 3.5 milyar (yazı ile - üç buçuk mil-
yar) insan için başka hiçbirşey önemli değil
dünyada. Dünya, devTedışı. Yalnızca Bar-
selona'92. Yüzlerce televizyon kanallan.
naklen 3.5 milyar izleyici. 24 saat boyunca
yalnızca olimpiyat yayını yapan kanallar
var. Oyunlarla - yani yanşlarla - yatmak.
uyumak ve kalkmak. Bütünleşmek.
Devre dışı kalan dünyamızda ıse göriin-
tülenemeyen, naklen sunulamayan kişio-
,ğullanna, savaşlar sürüp gidiyor. Acı-
masız. Kesintisiz. Yugoslavya'da. Ortado-
ğu'da, Eski Rusya'da. Daha bilmem hangi
köşesindedünyanın, adını bile telaffuzede-
mediğimiz. takmadığımız, bıktığımız. Ve
açlıktan kaç milyon - ya da milyar; ne öne-
mı var? - kişi ölüyor Afrika'da. Canlı yayın
dışı.
Hayır. karşı yazı dcğıl. Olimpiyatlan an-
lamsız bulan. olimpiyat karşıtlanndan de-
ğilim. Savaşlar. açlık. İnsanoğlunun varo-
hısundan beri bir an bile eksik olmamış. So-
runlanna savaşsız bir çözüm getirebUe-
cek olgunluğa, becenye. yeteneğe ulaşa-
madı henüz insanoğlu. Dört yılda bir gelen
şuongün, dünya devre dışı. 24 saat naklen.
btrakın eğlensin azıcık insan. Savaş yor-
' gunluğu var. Açlık yorgunluğu var.
Bir meydan okuyuş mudur bu, doğa-
ya? Doğaya üstün gelme çabası mıdır? Baş-
ka bir şeylcre, ömeğin bir ata, topa, kureğe,'
yelkene sığınmadan. yalın. çınlçıplak.
yalnızca bedenınle yanştığın sporlar. kışi-
oğlunun öz gücünü gösterivor. Rüzgânn
oğlu gibi koşabilmek. Bir kaplan gibı atla-
yabilmek. Bir deniz kızı ya da denizoğlu
eibı yüzebılmek. İnatla yanşmak doâay-
la...
Olimpiyatlan. yalnızca bılgi çağının lam
isabetli gözlükleriyle değil, savaşın banşın.
yenginin yenilgınin, >oksulluğun zengınlı-
ğin cümbüşünü. bu çelişkilcr yumağını da
gösterebilen aklın gözlükleriyle de seyret-
melı, duymalı.
Yeni kahramanlann. >cni efsanelerin
doğuşu. Ölürcesıne bır çabanın guzellıği.
Vegözyaşlan. Devlerin vıkılışı Milısanıve-
lerle ölüvermek. yok oluvcmıek. Uzun
yıllann dayanılmaz yorgunluğunu, ger-
gınlığinı, disiplıni. sabrını. bırkaç saniye
içinde en estetik ve üstün bır şekılde sergıle-
yebılmenin güzelliği...
Kazanılan "üstünlük" kişioğlunun gerçek
üstünlüğü müdür'' Yoksa. parayı bastıran.
bu üstünlüğe ulaşabılir mı? Yıllar bovoı
gece gündüz tüm gücünu üç mılım daha
hızlı koşmaya, atlamaya. yüzmeye, yelken
açmaya adadıktan sonra... "olağan" değil }
mi bu üstünlük? Bılmi>orum. İspanya'da, yanın.
Barselona'ya hazırlanan federasyon,
yalnızca yelken ekibinin hazırlığı ıçin 60
milyar lira harcamış. Çınlçıplak bedenle-
rinden başka ortaya koyabilecek bir şeyleri
olmayan bır üçüncü dünya ülkesi elbette
vanşamaz yelkenlerde.
Yani° "Eşıtlık" denilen o şey tam değil
sporda. ram cşitlik de olmamah aslında.
Dünyanın aniamı. bu çelişkıde.
'Mesaj'ı severim. Mesajlı şeyleri de seve-
rim; örneğın. mesajlı filmlen, fotoğrafı, res-
mi... sanatı severim. Öyleyse mesajlı sporu
da sevmem gerekiyor? Belki. Bir soğuk sa-
vaşımız vardı. Oriu da aldılar elimızden.
Ne güzel. soğuk soğuk savaşıyorduk. İki
parçaya ayınvermıştik günah elması dün-
yamızı; Batı ve Doğu. Olımpiyatlar daha
bir neşe'ı. daha bir çekişmeliydı. Batfnın
kazanması, "kapıtalizmin üstünlüğü'. Do-
ğu'nun kazanması ise, elbete. 'komünız-
min üstünlüğü' mesajını taşıyordu. Kim ki-
minle yanşıyor şimdi? Tatsız. Lıberalizm,
libarelazme karşı. Heyecansız. İyı kı bir
Küba kaldı.
En yüksek atlayan Kübalı Sotomayor
yoksulluğa bir altın madalya kazandırır-
ken, çalıştıncısı mesajını veriyordu: "Bu,
Küba'nın bir madalyasıdır, bır rejımın de-
ğil. Bu altını tüm Latin Amerika ülkelerine
adıyoruz. Tüm yoksul ülkelerin şerefine!"
Kübalılar. Sotomayor'un zaferinı 'nak-
len" izleyemediler. Elektnk kesintisi vardı o
saatlerde Küba'da.
Güzel bır düştü Barselona'92. Yavaşya-
vaş soyunuyoruz olimpiyatlara. Yeniden
devrcye sokuyoruz ötekı yüzünü dün-
İsveç Kraliçesi Sihia, Olimpivat ovunları kapsamında
düzenlenen binicilik yanşmasını izlerken Barcelona'nın
sıcağından bunaldı >e çareyi serbest giriş kartını yeipaze
olarak kullanmakta buMu. (FotoğrafREUTER)
Kerevitsevgîsi
Guiness'egeçtiİsveç'te ağustos ayı. kerevit
avıdır. Yasagereği I2ağustos-
tan itıbaren göllerde kerevit
avına başlanılır ve ertesi gün.
bu yengeç irisi. ıstakoz küçüğü
hayvan. şapur şupur çamurlu
ve dereotlu sulan emilerek, kıs-
kaçlannm içi çıkanlarak yeni-
lir. Isvcçli için kafa çekmeye
yeni bir vesile yaratılmıştır.
Kağıttan kırmızı fenerlerin
altında, hava izin venyorsa
açık havada uzun masalara
toplanılır, bol bira ve votka eş-
liğinde gelenek yerine getirilir.
Dünyanın en uzun kerevit sof-
rası gcçcn yıl, Su Fesüvali'nın
açılışında Stockholm'deki ha-
vuzlu bır parkta kuruldu ve re-
kor, Guınessin kitabına
yazıldı.
Birkaç yıl öncesine dek İs-
veç'teki kerevıt pazan, Tür-
kiye'den gelen kerevitlenn
elindeydi. Marmanş ve çevre-
sındeki girişımciler, İsvcçli ara-
alann gözetimi altında hay-
vanlan pişirip, dereotlayıp
donduruyorlardı. Sonra başın-
da yazılar çıktı, hayvanın belir-
li zarnanlar içinde avlanılması
gereğini yenne getıımedığimiz
için hızla kökünü kurutuyor-
muşuz diye. Nitekim artık pi-
yasada yokuz ve yenmizi, çe-
şitli Amerikan kerevitlenne
kaptırdık.
Bu arada biz Türkler de,
"Siz neden kerevit yemezsiniz"
sorusuna yanıt uydurmaktan
kurtulduk. Bu tür pahalı deniz
mahsüllerinin, çıkanldığı gibi
turistik tesislere götürüldüğü-
nü ve sokaktaki vatandaşın
bunlann yüzünü bile görmedi-
ğıni nasıl anlatacaktık ki?
Kerevit konusuna. bugün
gazetede gördüğümüz bir ilan-
dan gırdik. Şu anda ülkede,
""AT'ye Evet!" ile "ATye Ha-
yır!" kampanyalan gövde gös-
terisi yapıyor. Konu iletışım
organlannda tartışılırken. pa-
rayı bastıran. gazctelerde ilan-
lar da yayımlıyor. Evet tarafı
sırtını sermayeye dayadığı ve
hükümetten dc üstü kapalı
destek gördüğü için sesinı da-
ha çok duyurabjliyor. Biam
gördüğümüz ilanın başlığı şu:
"İsveç AT'ye girecek diye
Portekizliler kerevit yernek zo-
runda değiller!" İsveç'in, AT
içinde de kendi benlığini koru-
yacağı acıklandıktan sonra
ilan şöyle bitiriliyor.
"Kimse Portekizlileri kere-
vit sofrası kurmaya zorlama-
yacak. Ama birdenemek ister-
lerse. başımızın üzennde yerle-
ri var!"
İşın ilginç yanı, aynı gazete-
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
nın birinci sayfasında ATnin
İsveç'i daha şimdiden Üçüncü
Dünya ülkelennden yaptığı
teksıil dışalımını kısıtlamaya
zorladığına daır bir haberin
yer alması. Türk malı giysilerin
çok yaygın olduğu ve rağbet
gördüğü ısveç, şimdi bizden de
mal almakta cekingen davra-
nacak. Bubirörnek.
Artan ışsızlığın günlük ya-
şamdakı göstergelerinden biri
ise olumlu. Halk, kütüphane-
lerden kıtap ödünç almayı
önemli ölçüde arttırdı. Kamu
hizmetlerinden kısıntı yapmak
için kütüphanelerin bir kısmı-
nın kapatılmak ıstcndiği, kitap
ödünç alımının paralı olması-
na çalışıldığı şu günlerde bu
haber sevindirdi. Yalnızca bu
yılın ilk üç ayında l milyonu
aşkın kitabın ödünç alındığı
bildiriliyor. Stockholm'un işçi
semti olarak bilinen güneyinde
artış oranı, tam % 56! Kentin
en varlıklı semtlerinden Öster-
malm'da ise azalış var! Bu ayı-
nm bile göstenyor, ışsizliğin
toplumun ayn kesimlerini na-
sıl ayn olarak etkilediğini. Ül-
kede işsizlik en büyük sorun
durumundayken AT tartışma-
lan, dar gelirlileri kızdınyor.
Yakın bır gelecekte bir dolu
Yunanlı, İspanyolla birlikte
aynı iş kuyruğunda olmaktan
korkuyorlar.
Madalyonun bir başka yüzü
ise İsveç'in, ekonomik yanşta
birçok AT ülkesinden hızla ge-
n kalıyor olması. OECD ra-
porlanna göre Avrupa'nın en
hızla ekonomik gelişimini gös-
teren ülkesi Portekiz.
Eğer yakın bir gelecekte,
şımdikinın tersine olarak, Por-
tekizli turistler İsveç'e gelmeye
başlarlarsa şaşırmayacağız. O
zaman Portekizli. İsveçliye so-
racak "Kerevit yer misiniz",
diye. İsveçli de, kilosu 150 bin
ılc 300 bin lira arasında satılan
hayvanı kolay kolay alamaya-
cağı için. "Nej, tack!". diye
yanıt verecek, yani, "Hayır, te-
şekkür ederim." Yakın geç-
mışte kaldığı halde, uzak bir
anı gjbi anımsadığı bu eski ge-
leneği düşünerek ekleyecek;
'"Zaten çamurlu."
Gidip kütüphanesinden ki-
tabıru alacak; ona da ücret
konmadıysa eğer.
Kaplanın çabşkan
torunlarıBiz Türkler ezelden beri ço-
cuklanmızı. yeğenlenmizı "Be-
nim aslan oğlum. aslan gibi
adam, haydi benim aslanım"
sözleriyle sever ve onlan daha
iyiyi yapmalan için bu sözlerle
güdülemez mıyiz? Aynca tele-
fon rehberlerini bir kanşürsak
yüzlerce aslan, kaplan ya da bu
sözcüklerle türetilen aile so-
yadlanna rastlamaz mıyız?
Korelilerde kaplanın torunlan
olduklan için sevinir ve de
övünürler.
Kore'de ninelerin tonınlan-
na anlattıklan söylencelerden
en çok bilineni ve de anlatılanı
kuşkusuz "Dan-Gun" söylen-
cesidir. Aynı söylencenin yüz-
den fazla değişik türü var.
Tannsal Kral Hwan, çalışkan
ve gözüpek oğlu Hvvan-Ung'-
un dünyaya, özellikle de çok
güzel olan Kore Yanmadası'-
na gönderilme isteğine daya-
namayarak onu, Myohyang
bölgesindeki Tebeg Dağı'na
ındırir (Kuzey Kore'nin kuze-
yi). Tannsal Hvvan-Ung. do-
ğaüstü gücü nedeniyle rüzgân,
bulutlan ve de yağmunı denet-
leyerek kurduğu kutsal kente
bolluk ve iyilikler getirir ve ın-
sanlannı şeytandan koruyarak
ününe ün katar.
Bu sırada insanlann böylesi-
ne güzel yaşadıklannı gören
bir erkek kaplanla bir dışi ayı,
Kutsal Kent'in Kralfna gide-
rek bundan böyle insanoğlu
olarak yaşamak istediklerini
söylerler. Tannsal Kral, bu is-
teği geri çevirmez ve onlara yir-
mi baş sarmısak ve bir bohça
acılı ot vererek mağaralanna
dönüp yüz gün dışan çıkma-
dan dua etmelerini ve başka
bir şey yememelerini buyruk-
lar.
Ayı. sabırla Tannsal Kral'ın
buyruğunu yerine getirirken
yirmibirincı gün güzel bir ka-
dın oluvcrir, ama kaplan bu
zaman içerisinde açlığa katla-
namayarak mağaradan kaçar.
Ne var ki ayı bu sırada hamile
kalmıştır.
Güzel bir kadına dönüşen
hamile ayı, Tannsal Kral'ın
mucizesine kanıt olarak saray-
da kabul görür ve kcndisine
Kraliçe. doğurduğu oğluna da
""Dan-Gun" Prens unvanı ve-
nlır.
Dan-Gun ilk insan-Kral
olarak, başkenti Pyöngyang
-şimdiki K.Kore'nin başkenti-
AL( RIZA
BALAMAN
olan "Dıngin Sabahlar Ülke-
si" anlamına gelen Choson
adıyla Milattan 2333 yıl önce-
sinde krallığını kurar... Kore'-
nin resmi tarihi bu söylenceyle
başlar.
Evet, Koreliler gerçekten de
çok. ama çok sarmısak tüketir,
ınanılmayacak derecede acılı
yemekler yer -gençlerin gözleri
yaşararak yedikleri çok acıh
"Gak-Du-Gr" adlı yemeği yi-
yen bir yabana. kendı ülkesin-
deki aalı yemek yeme rekoru-
nu kırabiÜr- ve de çok çalışır-
lar.
Gözüpeklikjerine gelince,
dünya savaş tarihinde "Kore
Türü Gerilla Savaşı" adıyla
yerlerini alırlar.
Kendilerinın çok çalışkan,
özellikle de Güney Asyalılann
çok tembel olduklanna ilişkin
şu ilginç güldürüyü anlaürlar
Filipınli bir işadamı kimı
makineler almak için Kore'ye
gelir.
Makineler yapan bir fab-
nkayı gezerken öğle yemeği
molası zili çalar ve tüm işçiler
anında işi bırakarak yemeğe
koşarlar -Koreli hiçbir öğûnü
kaçırmamaya özen gösterir.
Üç öğün kaçıran bir Koreli bir
gün erken öleceğine inanır-.
Filipinli bu duruma şaşınr ve
işçilerin işten kaçüklannı sana-
rak kendisini gezdiren patrona
"Onlann kaçmasına neden en-
gel olmuyorsunuz?" der. Pat-
ron, anlamsızca konuğunun
gözlerine bakarak "Onlan ne-
den engelleyeyim; zamanı ge-
lince tekrar dönerler" der ve
fabrikayı gezdirmeye devam
eder. Bir saat sonra duvardaki
işbaşı zili çaldığında tüm işçiler
ivedilikle yerlerini alırlar. Ge-
ziyi bitıren patron ve potansi-
yel makine alıası Filipinli, pat-
ronun bürosuna dönerler. Pat-
ron, "Tamam.. Söyleyin ba-
kalım, gördüğünüz makineler-
den hangılerini ısmarlaya-
caksınız?" sorusunu sorar. Fi-
lipinli. "Makıneleri boşver ar-
kadaş; sen duvardaki çalan zile
ne istiyorsun? Onu söyle"
der...