04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9AĞUSTOS1992PAZAR OLAYLAR VE GÖRÜSLER Kültür, Uygarlıkve Atatîitrik».. Kültür ve uygarl ık diye "geçmişin paslı zincirlerini" önerenler gibi değil, Atatürk gibi düşünmeliyiz. Tersi durumda çağdaşlıktan, uygarlıktan ve demokrasiden kolay kolay sözedemeyiz. M. İSKENDER ÖZTURANLI Atatürkçü Düşünce Derneği İzmir ŞubesiBaşkanı 12 Eylül rejiminin Devlet Başkanı Sayın Evren, 1980'li yıllarda televizyon ekranlann- dan "kültürün başka, uygarlığın başka şey" olduğunu söylemekte. tehlikeli boyutlara ula- şan terör ve anarşiyi durdurmak için, bir kül- tür kurumu olduğunu savladığı "din'den ya- rarlanmaya çalışmaktaydı. Hemen hemen her konuşmasında Kuran'dan ayetler ve sureler okuyor, hadislerden çeşitli örnekler veriyor- du. Bunun sonucunda ilk ve ortaöğretimde din dersleri zorunlu tıale getirildi ve 1982 Ana- yasası ile korunmaya alınan Atatürkçülük- ten, aynı anayasanın 24. maddesi ile vazgeçil- di. "Devletimiz laiktir, ama milletimizi bir ara- da tutan ve milli beraberliğimizde en güçlü şe- kilde hizmeti olan, esas rolü olan Islamdır. Bunlan söyleyen de şimdiki cumhurbaşkanı- mızdır. Sayın Özal bu sözleri 1989 yılında söy- lemiştir. Şimdi de aynı düşüncededir. Ne var ki, ulusal birliğin dayanak noktası din değil, ulustur, ulusal değerlerdir. Ulusalbk bağı dışındaki tüm yaklaşımlarçağdaş, uygar ve Atatürkçü yaklaşımlar değildir. Bu neden- le kendilerine özgü yöntemlerle devletin en yüksek katına çıkan her iki yöneticimiz de Atatürk'ten aynlmışlardır. Bilindiği gibi Kenan Evren, Atatürkçü ol- duğunu söyleye söyleye Atatürkçü çizgiden uzaklaşmış, Turgut Özal ise hiçbir zaman bu çizgiye gelmemiştir. Çünkü Özal, "Atatürk milliyetçisi değil, bir İslam ümmetçisidir." La- ikliğe aykın çeşitli sözleri ve davranışlanyla bu yargının doğruluğunu yeterince kanıtla- mıştır. 1923 devrimcileri, dinle bilimi birbirinden özenle ayırmışlar, dinin bir düşünce sorunu değil, bir duygu sorunu olduğunu önemle vurguJamışiardır. Çünkü din değişmeyen il- keler, değişmeyen kurallar getirmiştir. Bilim ise değişken ve devingendir. Dinle bilimi böylesine kesin çizgilerle ayıran Atatürk dev- rimcileri. kültürle, uygarlık arasında da bir aynm gözetmemişlerdir. Atatürkçü düşünceyle birlikte tarihe kan- şan kültür-uygarlık ikiliği, Tanzimat'tan beri süregelen bağnazlığın ve tutuculuğun yarattı- ğı yanılgılardan biridir. Tanzimatçılar, kültürün bizde var olduğu- nu, dışandan alamayacağımızı söyleyerek, bizde olmayan uygarhğın Batı'dan alınabile- ceğini savunmuşlardır. Kültür dedikleri; din, eğitim ve hukuktur. Düşün ve sanat değerleri- dir. Uygarlığı ise bilim ve uygulayım-bilim olarak algılamışlardır. Bu ikinci görüşü daha sonra Ziya Gökalp bir sisteme dönüştürmüş, "maddi medeniyet -manevi medeniyet" aynmından yola çıka- rak, kültür-uygarlık (hars-medeniyet) aynmı- na ulaşmıştır. Gökalp'e göre "kültür ulusal bir kavramdır. Uygarlık ise uluslararasıdır.". Bu düşünce, cumhuriyetten sonra da etkin- liğini sürdürmek istemiştir. Adalet Bakanı Se- yit Bey'in "hukuk bir kültür işidir" ilkesini be- nimseyen "Yurttaşlar Yasası Komisyonu" Hanefı, Şafii ve bir kısım Maliki fıkıh okulla- nnın karması bir yasa taslağj haarlamıştır. Bu taslak "Cevdet Paşa'nın Mecellesi'nden de geridedir." îşte o zaman "kültür kavramının arkasında uluslaşnıaya ve uygarlaşmaya ay- kın şeyler" olduğu anlaşılmış, Isviçre Yurttaş- lar Yasası modeline dönülmüştür. Kültür ve uygarlığın "kafalanmızda aynlsa bile, değişmekte olan bir toplumun sorunlan- nda birbirinden ayn, birbirine karşıt olama- yacağı" düşünülmüş, böyle bir aynmın toplu- mun değişmesini durduracağı sonucuna vanlmıştır. Uygarlık sorununun aynı zaman- da bir kültür sorunu olduğunu sezinleyen Atatürk, bu tartışmayı şöyle noktalamıştır: "Kültür dediğimiz zaman, bir insan top- luluğunun devlet yaşamında, düşünsel ve eko- nomik yaşamda yapabileceği şeylerin bileşke- sini anlıyoruz ki, uygarlık da bundan başka bir şey değildir." Görülüyoı ki Atatürk'e göre kültür, uygarlık demektir Özgür ve uygar bir toplum Atatürk de\riminin bir özyapısı (karakteri) bir kişiliği vardır. Bu kişilikten yepyeni bir siyaset, yepyeni bir ahlak, yepyeni bir ekono- mi anlayışı doğmuştur. Laiklik de bu düşün- ceden kaynaklanmıştır. Amaç, özgür ve uy- gar bir toplum düzeni kurmak. çağdaş uy- garlığı yakalamaktır. Devrimin ilk yıllannda Mustafa Kemal izlenen politikayı şöyle tanı- mlamaktadır: "Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz dev- rimin amaa. Türkiye Cumhuriyeti halkını tam anlamıyla çağdaş ve bütün kurumlan ile uygar bir topluluk haline getirmektir." Atatürk devrimcileri, kültürsüz hiçbir yere gidilemeyeceğini çok iyi gözlemişlerdir. Çağ- daş uygarlığa ulaşmak için kültür gereklidir, bilim gereklidir. sanat ve teknoloji gereklidir. Bu nedenledir ki kültürle uygarlığı ayırmamı- şlardır birbirinden. Devrimin dinamizmini yaratan bu anlayıştır. Hukuk devrimi, dil dev- rimi ve tüm ileri atılımlar bu düşünceden çıkmıştır. Tanzimat, yasa önünde eşitlik kurahnı ge- tirmiş çağdaş adalet örgütünü benimseyerek" Adliye Bakanlığı'nı ve modem mahkemeleri kurmuştur. Ama öte yanda din okullan ve din mahkemeleri de vardır. Medreselerle okullar aynı düzlemdedir. "Şeriye Mahkemeleri" ile "Nizamiye Mahkemeleri" bir arada yaşa- maktadır. Şeriye Mahkemeleri dinin, Nizami- ye Mahkemeleri devletin mahkemeleridir. Işte Atatürk devrimi bu anlamsız ikiliğe son vermiş, öğretimde ve adalette birliği gerçek- leştirmiştir. Bu suretle milli eğitim ve adalet örgütü iki başlılıktan kurtulmuş, uygar- laşmıştır. Çağdaş eğitimin amaa kültürlü insan yetiş- tirmektir. Kültürsüz bir eğitim düşünmek olanaksızdır. Halkevleri, Halkodalan, ve Köy Enstitüleri bu düşüncenin ürünleridir. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'nu yaratan bu düşüncedir. Atatürk'ün kültür ve sanatı öğrenmek için dış ülkelere yetenekli gençleri göndermesi, kültürel bir kaynaşma sağlamak için Balkan festivalleri düzenlemesi hep bu politikanın sonuçlandır. Ulusal kültür özvarhğmı koruyarak evren- sel kültürle zenginleştirilecek, beslenecektir. Bu nedenledir ki Atatürk, "tek uygarlık vardır" demiştir " o da çağdaş uygarlıktır." Ulusallıkla evrenselliği birleştirmeye çalışmış,, uygarlık-kültür aynmına son vermiştir. "Ulu- sal ahlakın uygar temellerle, özgür düşünce- lerle geliştirilmesini ve güçlendirilmesini" amaçlamıştır. Bu özgün düşüncelerinden ötürü dünya ta- rihinin en büyük kültür oevrimcilerinden biri sayılmıştır. Atatürk'e göre "ulusal kültür, ev- rensel kültürün bir uzantısı, bir parçasıdır." Ve uygarlığı yaratan kültürdür. Kültür olma- dan uygarlıktan söz edilemez. Bu düşünce biçimi laikliğin yolunu açmış, "ahlak dinin içinde değil, din ahlakın içinde" ele alınmıştır. Ummet kavramından ulusallık, evrensellik ve insanlık kavramına geçilmiştir. Çünkü çağımızda insanlık her şeyin üstünde- dir." İnsanlığı az seven yurdunu da az sev- mektedir." Atatürk devriminin ülkemizde yeni bir ta- rih başlattığını söyleyenlere hak vermemek olanaksızdır. "Çağ atladıklannı" söyleyerek, uygarhktan yalnız "bilim ve teknolojiyi anla- yanlara" ve o tarihi yıkmak isteyenlere izin vermemek de her Türk vatandaşının görevi- dir. Tarihi yaratan insanlardır. Ne var ki bir yandan tarih de insanlan yaratmaktadır. Ta- rihten ders almasını bilmeyenler, yeni bir tarih yazamamışlardır, eskimişliğin çukurunda bo- calayıp durmuşlardır. Çağdaşlığın koşulu Demokratikleşmeden söz edildiği günümüz Türkiyesi'nde uygarlık kültür sorununu yeni baştan ele alma, bu soruna son iki cumhur- başkanlan gibi değil, Atatürk gibi, bakmak zorundayız. Bugün Türk toplumu, tüm kat- manlanyla birlikte çağdaş bir demokrasinin özlemi içindedir. Demokrasi ise her şeyden önce bir kültür sorunudur. Belli bir kültür dü- zeyine ulaşamayan toplumlar. demokrasiyi, kuramamışlar ve yaşatamamışlardır. Demokrasiye, çağdaşlığa ve uygarlığa ulaş- mak istiyorsak, her şeyden önce Atatürkçü laik düşünceyi, laik eğitimi ve eğitim birliğini yeniden gerçekleştirmeliyiz. Kısacası yeniden Atatürk'e dönmeliyiz. Kültür ve uygarlık diye "geçmişin paslı zincirlerini" önerenler gibi de- ğil, Atatürk gibi düşünmeliyiz. Tersi durum- da çağdaşlıktan, uygarlıktan ve demokrasi- den kolay kolay söz edemeyiz. ARADA BİR METİN ERKSAN Demagogos... Grekçe demagogos ve demagogia sözcükleri, önce Grekçeden Fransızcaya kök bir bağlantı ile geçerek Francızca demagogue ve demagogie, sonra Fransızdan Türkçeye yatay bir geçiş yaparak Türkçe demagog ve de- magoji yapısında ve biçiminde sözcükler olmuşlardır. Bu iki Grekçe sözcüğün yapısı demos ve ago sözcüklerinden kuruludur. Demos; halk, ago; yönlendiren demektir. iki sözcük birleşince halkı yönlendiren anlamında demago- gos ve halkın yönlendirilmesi anlamında demagogia söz- cükleri oluşur. Fakat ne var ki, Politike (Politika) isimli ünlü yapıtı içinde demagogos ve demagogia sözcüklerini yaratan, oluştu- ran ve gündeme getiren Aristoteles (Aristo. l.ö. 384-322) bu iki sözcüğün anlamını aşağı yukarı şöyle tanımlar: Halkın siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel, dinsel hak- larını, isteklerini, çıkarlarını, düşüncelerini, duygularını, tutkularını, beklentilerini, ön yargılarını, halk için, halkın yararı için değil; kendi kişisel çıkarı için destekleyen, öven, beğenen, sömüren, kışkırtan, çarpıtan, saptıran, yönlendi- ren ve böylece doğruları değil de eğrileri söyleyerek halk oyunu ve desteğini alan politikacı ve politika. Tarih ve politika tarihi; ünlü ünsüz, önemli önemsiz, sı- radan olağanüstü, tehlikeli tehlikesiz, ama sayısız dema- gog ile doludur. Çağımızda da sayısız demagog vardır. Demagogların kimler olduğunu tanımlamak ve bilmek için demagogos sözcüğünü yaratmış olan Aristo'nun Politika isimli ünlü yapıtından birkaç bölümü bir kez daha okumak yararlı olacaktır. Aristo kitabında beş tür demokrasinin varlığını saptar. Aristo beşinci tür demokrasiyi tanımlar ve açıklarken şöyle der: Birçok yönlerden bunlara benzeyen beşinci bir biçim, yasaların değil, çoğunluğun en üstün ol- duğu, çoğunluğun kararlarının yasalardan önce ve üstün olduğu biçimdir. Bu demagogların oluşturduğu bir biçim- dir. Çünkü yasaların egemen olduğu demokrasilerde dev- let yönetiminin en duyarlı ve en önemli yerlerinde, en nite- likli yurttaşlar vardır. Bu tür demokrasilerde siyasal yetki içinde demagoglar yoktur ve bulunamaz. Oysa ki yasa- ların egemen olmadığı demokrasilerde, her yerde ve her yönde demagoglar vardır. Halk bin kafalı, bir bedenli bir despotolup, siyasal yetkiyi elindetutar. Böylece yasaların egemenliğinin denetimi altında bulunmayan halk bir des- pot gibi davranır. Bu tür demokrasilerde dalkavuklar en saygın insan olur. Monarşi biçimleri içinde tiranlık ne ise, bu tür demokraside, öteki demokrasi biçimleri için de odur. Her ikisinin de siyasal niteliği eşdeğerdir. Her ikisi de dürüst ve iyi yurttaşlar üzerinde despotik bir biçimde egemenlik sürdürürler. Birinde 'demos'un kararları, diğe- rinde tiran'ın istemi (iradesi)geçerlidir. Birinde demagog, diğerinde dalkavuk vardır. Dalkavuktiran üzerinde, dema- gog tanımladığımız türden demokraside, siyasal yetkiyi ele geçirmiş halk üzerinde büyük etkinlik gösterir. Dema- goglar halkın kararlarını yasaların üstüne çıkarırlar. Her olguyu halk kurullarma onaylattırırlar. Bu işleyiş dema- gogların güçlerini arttırır. Halkın reyi demagogJarın avucu- nun içindedir. Çünkü halk demagoglara hemen inanır... (Politike IV. IV. 25-30). Demokrasilerde devrimler genel olarak, demagogların aşırı kötülükleri nedeni ile olur. (Po- litike V.V.1) Demagogların aynı zamanda general olduğu eski çağların demokrasilerinde, devrim olduğu zaman, ti- ranlık yönetimi oluşurdu. Eski tiranların çoğu, aslında de- magoglardı. Bugün böyle değildir, ama eskiden böyleydi. Bu durumun oluşunun nedeni, demagogların eskiden ko- nuşmacı değil, general oluşlarıydı. O zamanlar konuşma- cılık bugünkü kadar yaygın ve moda değildi. Oysa ki ko- nuşma zenaatının bu kadar geliştiği zamanımızda, halkı konuşmacılar yönlendiriyor. Fakat konuşmacılar veya de- magoglar askerlik bilmediklerinden ötürü, siyasal yetkiyi tümü ile ellerine geçiremiyorlar (Politike V.V. 6-7) Aristoteles kendi yarattığı ve oluşturduğu demagogos (demagog) ve demagoia (demagoji) sözcüklerinin anlam açıklamasını, bu bilgiler ile sürdürür. TÂRTIŞMA Medyalann Küitürlere Etkisi Uzay çağında bizleri uzaya medya araçlan mı kültür savaşlan mı tek başma götürür? Ya da kültürlerin tamamladığı medyalar, 'dünya insanı' için bugün ve gelecekte ne gibi yararlar getirir? Melih Cevdet Anday sözünü etmişü (26 Haziran 1992, Cumhuriyet). Montaigne, "Bir yerde duydum derseniz olmaz, bir yerde okudum diyeceksiniz" de- miş. Anday tamamlıyor: "Oysa şimdi, okudum diyene dudak büküyorlar. Rad- yodan duydum, ya da televizyon söyledi diyeceksiniz ki inansınlar... Bence de "bü- yükbir kültürdeğişikliği içinde olmak"ürbu. "Media", ileuşimde yayın araçları geneli ardamıru taşıyor. "Mass Media" deyimi ise kitle iletişiminden yararlanılarak kamuoyu oluşturması demeye geliyor (x). Bu konu tarüşılırken, sorunu irdelemek ve belirle- mekteki en iyi yöntemin yine soru sormak olduğunu düşünüyor ve soruyorum: Medyalann ana öğesi olan iletişim, tek- nik araçlanyla yaşama gerekleri veya ge- reksinmelerinin özetini yaptığına, yani bir bakıma hazırloplan getirip ortaya koydu- ğuna; öte yandan ekın (kültür), geniş bir anlam alanını içerdiğine, eğitim-öğretim için derinlemesine bilgi sezgi ortamlannı haarladığına göre bu iki sözcük ve anlam anlaşmasına nasd vanlacaktır? Geliştirilmiş basıh, sesli, renkli renksiz yayınlar ve bu yönde çoğaltılmış teknik ile- üler, düşün tembellikleri, okuma eksiklik- leri yaratmaz mı? Medyalann o çok doğuran, günceli do- ğuran oyalamalan ve beğenilerindeki vaz- gecilemezlikler, gerçekten gecerli uygarhk simgesi midirler? Şirket, holding, pazar, reklam endüstri- lerindeki ilgjnç, çekici dolu dolu sunuşlar, bilmek ve katkılarda bulunmak içeriğinde- ki ekin (kültür) oylumlannı sürekli dışlar mı; geçerli, kahcı, katkıa öğretileri gerek- sizliğe iter mi; çağ varsdlıklannı oluşturan ve olgunlaştıran dil, felsefe, sanat, hukuk vb. gibi ekin kaynaklanna, ekin dokuma- lanna olumsuz etki yapar mı? İletişim araçlannın çoğahmı ve yaygın- laşması, nice kaçınılmaz gereksinmelere yarut verse de bir yandan 'sevgi' azalımlan- na, öte yandan 'suç' ve 'dava' çoğaümlan- na neden olmaz mı? Bilinen ekin (kültür) geçerliliğinin unutulduğu, bırakıldığı yer- lerde, salt medyalar, 'insan gibi insanca' yaşama gerçeklerini sağlayabiür mi? "Uzay çağı"nda bizleri uzaya medya araçlan mı kültür savaşlan mı tek başına götürür? Ya da kültürlerin tamamladığı medyalar, 'dünya insanı* için bugün ve ge- lecekte ne gibi yararlar getirir? Haklar konusunda adıl dağıtımlar üzeri- ne kurulmuş olup yapünmlı kuralJanyla toplum düzenini korumaya çahşan huku- kun üstünlüğünü, bilgisayarh gelişimlere bağladık diyelim, bu durumu dinlence ve eğlence furyalı, kolaybklı ve üstün buluşlu medya teknikleri yenebilir mi?.. Yanıtlar, başka da olabilecek sorulara, konu ve so- run için oldukça kolay acıklıklar getirecek- tir. (x) Çagdaşhğı uygulayan yerd yöuetimkrde, çok de- ğerh şcnlikler, açıkotunimlar. paneOer. sempozyumlar, scrgıler, göstenler, ımza gûnlen dûzenleıuyor Kınu yerier- de merkezı yönetım temsılcıjennce de çok ıyı desteklenı- yor önıegın bu yıl (1992) katıldığun Samsun ve Devrek fesövallerinde bunu gördüm. Devrek'te, 5 7 1992 günü Doç. Dr Cenpz Ertem jönetınundekı panelın konusu "Medyalar ve Kültür Üzenne" ıdı, Naıl Güreh, Mustafa Ekmekçı, Mahmut T öngören ile bıze aynlan konuşma süresını paylaşmıştık... tSMET KEMAL KARADAYI Hukukçu "MÜCADELE Tum emekcilef saflars BİRLİKTE DIRENECEGIZ BİRLİKTE KA2ANACAGIZ BOVUN EOtHREMCYECEKLEM 3 1 6. sayımız çıktı J Halk b«l«dlye Işçilorini d«st«kliyor "BİRLİKTE DİRENİP, BİRLİKTE KAZANACAĞIZ!" J Şidd«f n«dlr, >ldd«t i kimler vo nasıl uyguluyoriar?.. "Milis"in bu uygulamalar» daki y«rl... J Halk blzi alkışlıyor" diyenler, şimdi "Halk bizimle olursa..." diyor. Halk d«s- toğinize ne oldu? J SHP teröre koltuk değnekliğl yapıyor... Sosyal demokratların "taze" umudu CHP, CIA tezgahında... J MGK bütün ipleri elinde tutuyor... J İŞSİZLİK KÜRT HALKINI KIRIYOR •Kontrgerillanın Temmuz bilançosu •Kontrgerilla üç basın emekçisini daha hedef aldı. Devrimci basın mevziini be- del ödemek pahasına koruyacağız f/ABD Körfez'de savaş rüzgarlan estiriyor... Ce- zaevlerinde hak gaspları sürüyor... "Sakmcah Piyade"den amiralyavertiğine... "Bizim onbin- lerce evimiz, gözümüz, kulağımız var"... ÎLAN GAZÎANTEPASLİYE 3. HUKUK MAHKEMESİ HAKtMLİĞI^VDEN Sayı: 1991,667 Davaa Sülbiye Ergören vekili Av. Ba- hattın Bozgeyik tarafından Mehmet Doğan aieyhine mahkememue açıl- rruş bulunan muaraza ve müdahale- nın onlenmesı davasının duruşmaan- da verilen ara karan geregınce. Gaziantep ili, Şahinbey ılçea, Perli- kaya (Ünaklı) Mahallesi, pafta 198, ada 1237, parsel 35"te kayıtlı taşın- mazdakı davabnın müdahaksımn ön- lenmesıne. çekjşmetun gıderüınesıne, davalı tarafından dikilen ağaçlann ve yapının yılalmaana karar venlmesi davacı tarafından istenılmiştir. Davah aramalara rağmen buluna- mamışür. adı geçen Rüstem oğlu Mehmet Doğan'ın ılan tebligınden iü- baren bir ay içinde davaya karşı ce- vaplannı sunması, debllerini biklinne- si, 8.9.1992 gûniû duruşmaya katılma- sı veya kendıanı kanuni bir temsılci ile temsıl ettirmesı, aksı takdırde yargıla- maya yoklugunda devam edılerek karar venkcegı dava dılekçesının teb- lığj yenne kaım olmak üzere ılan olu- nur. Basn: 49331 GERCEK GÖRELE ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞt 1991/200 Davacı Mehmet Genç tarafından davalı Dudu Genç aieyhine mahke- memizde açılan boşanma davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karan gereğince Kadınlar Çeşmesi Sokak No: 23 Kasımpa- şa/tstanbul adresine davalı adına çıkanlan davetiyenin bila tebliğ iadesı üzerine yapılan zabıta tahkikatında adresi tespit edilemediğinden adı ge- çen davalı Dudu Genç' in 16.10.1992günü saat 9'da yargılamaya gelmesi veya kendisini yasal bir vekil ile temsil ettirmesi aksi halde HUMK'nın 509 ve 510. maddeleri gereğince gıyap karan tebliğ edilmeden yargıla- manın gıyabında cereyan edeceğigünlü davetiyeve dava dilekçesinin teb- liği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 30.6.1992 Basın: 49364 İKİNCİ CUMHURİYET ÇIKMAZI Burjuvazi, tıkanan devleti yeniden onarma çabasında. ikinci cumhuriyetin ideolojisi, politik amaçlan, olasılıgı. URLA-AYDIN: Ege'de Kürtsüzleştirme yayılıyor Hozat ve Ovacık'ta terör • Can Yücel, Migros Törktür Türk kalacaktır... • Dikili'de neler oldu? • Belediye işçileri grevi sürüyor: Valiler grev kjrıcısı • Erdemir'de açlık grevi • Çorlu'da direniş • İzmir-Kutlutaş greve hazırlanıyor • Dünyada ekonomik durum eskisinden de beter • 21 şairin bildirgesini Aydın Çubukçu eleştirdi • Saddam'a bomba cezası • Pax Americana Rlistin'de • Zindanın kapısı açık kalınca (Suttanahmet) ÇAYIRALAN KADASTRO MAHKEMESİ HÂKİMLİCİ'NDEN Dosya No: 1988/256 Duruşma günü: 30.9.1992 Davacılar Çayıralan ilçesi Çokra- dan kasabasından Yamin, Şahin, Avnı, Hakime, ve Neriman Erdoğan tarafından davalı Ferıdun Erdoğan aieyhine açılan tespite itiraz davası- nın yapılan açık yargılaması sonucu verilen ara karan gereğince; Çokradan kasabası nufusuna ka- yıtlı Şıh Mehmet Erdogan mirascısı Şerif Erdoğan'ın tüm aramalara rağ- men açık ikâmet adresi tespit edile- mediğinden kendisine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edi- lememiştir. Davanın duruşması 30.9.1992 günü saat 10.30'a bırakıl- mış olup, yukarıda adı geçen şahsın duruşmaya gelmez itiraz ve delilleri- ni bıldirmez ise 3402 sayılı kadastro kanununun 28/2. maddesi gereğin- ce itiraz etmemis sayüacağı ve ilanın gazetede yapıldığı tarihten İS gun su- re içerisinde kendisine tebliğ edilmis sayılacağı hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 4928S PENCERE Bıyıklı Karakafa!..Dışişleri Bakanımız Hikmet Çetin, yıldızlaştı ya, ille de bir kusur bulacaklar. Geçen gün bir hanım dedi ki: - Bıyığını kessin!.. Sözde 'bıyıklı dışişleri bakanı' olmazmış. Bıyıkla uğraş- mak yeni bir şey de değil. Başyazarımız Nadir Nadi 'Perde Aralığından' adlı kitabında anlatır: "1943 yılı başları idi, bir gün Ankara Palas 'ın büyük salo- nunda Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'e rastladım. Yüzünde bir tuhaflık, daha doğrusu bir eksiklik vardı. Dik- kat edince, bıyıklarının yok olduğunu gördüm. Oysa birçift gür ve kara kaşın çerçevelediği yüzünde bir denge kuru- yordu bıyıkları. - Hayrola üstat, neden kestin o güzelim bıyıklarını? - Şorma! Milli Şef öyle istedi. - Nasıl? Milli Şef mi? Ne münasebet? Evet, Milli Şef öyle uygun görmüştü. Yalnız Hasan Ali'- nin değil, başta Saracoğlu, dudağının üstünde erlik belge- si taşıyan bütün hükümet üyelerinin bıyıklarını ustura ile kazımalarını emretmişti." Ne var ki Başbakan başta olmak üzere bakanlar bıyıkla- rını kesmişler, Inönü kendi bıyıklarına kıyamamış. Türk ya da Kürt erkeği esmer ve bıyıklı olur; bıyığını kes- se de çok bir şey değişmez. Dünya ikiye ayrılır: Kuzeyde sarıkafalı bıyıksız zengin- ler; güneyde karakafalı bıyıklı yoksullar. Sayın Hikmet Çe- tin karakafadır, bıyıklı olması doğal.. • Peki, Bosna-Hersek'te yaşayan Boşnak sarıkafa değil mi? Hem de mavi gözlü.. Sarıkafa ya da karakafa simgesel bir genellemedir. Ka- radeniz'de havuç rengi Lazlar da yaşıyor; Türklerin ara- sında saçı mısır püskülü olan da var; gök gözlü nice Kürde raslayabilirsin; ama, sonuç değişmez. Boşnak sarı saçlı.. Bıyığı dayok.. Avrupa'da yaşıyor.. Ama Müslüman.. Sarıkafa Hıristiyandır, Müslümanın gözünün yaşına bakmaz, çünkü iliklerine işlemiştarihsel mirası yüreğinde taşıyor, bağnazlıktan kurtulamıyor. Geçmişten arınmak kolay mı? Çağdaşlaşmak, bir anlamda geçmişi yeniden yorumla- yıp bilinçlenmek demek.. Yugoslavya, İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi istilasına uğ- radı, Tito'nun liderliğinde dillere destan bir direniş göster- di, halklar birbirine yakınlaştılar; Sovyet sosyalizminden daha değişik bir düzenin kurulması bu süreçte mayalandı. Kötü mü olmuştu? • Sorunun yanıtı şimdi ortaya çıkıyor; meğer sosyalizm -hiç olmazsa Yugoslavya Müslümanları için- bugünkün- den çok daha iyiymiş, güvenceliymiş.. Nerede sosyalizm? Uçtu uçtu, kuş uçtu.. Sovyetler yıkılınca Avrupa'nın güçlü devletleri öylesine abandılar ki Yugoslavya çatır çatır parçalandı. Balkanlar'- daki her bir topluluğun, Avrupa'da bir dayısı vardır. Neoli- beralizm dediler, saçıp savurdular, ortalığı birbirine kattı- lar; sosyalizmin, altından fışkıran bağnazlık, Sırpları Nazi kamplarının vahşetine kadar sürükledi. Yugoslavya'datopluluklar, sosyalistkültürü benimseye- memişler, ki geçmişin kan davalarına döndüler; ama, yine de sosyalist rejim, eksiğiyle gediğiyle, fazlasıyla noksa- nıyla insanların canavarlaşmasına karşı bir güvence geti- riyor, en başta. Müslümanları koruyormuş... • Bosna-Hersek'teki katliam ne zaman duracak? Nasıl duracak? Benim bütün umudum Okluk koyunda; ABD Cumhur- başkanı Bush'un yakın dostunda!.. özal da bıyıklıdır; ama, Körfez savaşında olduğu gibi Beyaz Saray'a bir telefon et- se, President Bush hemen askeri müdahaleye yatar. Sahi, özal niçin Bush'a telefon etmiyor? UYU$TURUCU TRAFİĞİNDE BAKANLAR, GENERALLER, İ$ADAMURI Mafyanm merkazirKİeki odom Ncüz ObcVn »ok açıldamdcn: ABO Bü- vükelçiliöi'ıvje yapJon "i»' görüfmasi... Mraarv* kutulannda, fulbd to- (umı malzemelerinde uyufhvucu koçran ifadamlan... Almanva'da uyuv lurucu koçakçıltğı yapan C. T. Türkne'ye gelince Kapıkule'de memur oldu..! Ağca Bah Berlin'de Mirrican Eren'm evinde kaldı... Gün Sazak'ı öldürdüğü ıddia edilen K. Cemal Alrun'un 'irtirtar* ehnoden önce scy- lediklen: "Abdi Ipekci ve Gün Sazak ayn, nedenle aidürüldü.' Alman is- Hnbaralçıianna vsriten liste: Türiciyo'de silah ve uvu^lurucu koçakçılığı yapan bakanlar, generaHer, ıtadamlan... Ayalulah Şeriat Meoari'ntn cğ- lunun Türk dostiarı..! Irangale... I llrangato. AUAYIAROft HUZURSUZUIK 5 0 0 Ö6RETMEN OEHİZLİ'OE IULUŞTU: "Eğit-Sen ve Eğin'm-fs birieşsin" MEHMCT ALİ ASLAN SÖM0R6E TEORİSİNİ ELEŞTİRDİ 21 sanejtanın manireıtosuna yanıliar: Izzet Harun Akçay, Sunay Alan, Mefin Alholt, Salih Bolar, OrKan Kahyooâlu, Seyyit Nezir, Adnan Özer, Mecil Ünal, Can Yücel ne dediler? Doğu Perinçek'in eleşririıi 0 Kurtuluı'un yatcl parti gjritimi, Saim Koç'la göâijme • Can Yücel Kuzguncuk'u yazdı • Enis Batur: III. Cumhuriyel • Şülcrii Günbulul: »ık Veysel'i yazdı tLAN MECİTÖZÜİCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN 1990/300 Alacakk T.C. Ziraat Bankası Mecitözü Şubesı vekili Avukat Metin Baran, Çorum Barosu'ndan. Borçlu: Cevat Elmas, tbrahim oğlu Kalecık Köyü Mecitözü Konu: Kıymet takdir tutanağı tebliği Mecitözü ilçesi Kafecik köyü hudutlannda ve 81, 271, 308, 436, 439, 466,553 parsel sayıb taşınmazlann kıymet takdirleri yapıhnış olup adresi tespıt edilemeyen borçluya tebliğ edilemediğinden, ışbu ılanın yayun tari- hinden itıbaren lİKnın 103. maddesi gereğmce 3 günlük süreye 10 gün ilavesı ile 13 gün içinde tutanağı tetkik ve diyeceğinız varsa icra daircsİDe başvurmanız ilanen tebliğ olunur. Basn: 49332
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle