29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3AYFA CUMHURİYET 3 AĞUSTOS1992 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI Maraş'ı taktiksel amaçlarla kullanma düşüncemi hiçbir zaman yitirmedim Koskocakent bos tutuldu KIBR1S BARIŞ HAREKÂTI VESONRASI ECMEL BARUTÇU - 1 5 — Klerides'in istifası Kıbns mesele- ande yeni imkânlar ortaya çıkarabi- 1T diye düşünüyordum. Türkiye'nin 1 yıl beİcledikten sonra Kıbns'a nüdahalede bulunması fırsatı Rum cemaatinin ikiye bölünmesiyle orta- \a çıkmamış mıydı? Rum cemaati kiye bölünmeseydi, Yunanistan'- caki cunta, sadece Kıbns'taki 600 subayına güvenerek Makarios'a larşı darbeyecesaret edebilir miydi? Bu itibarla Rum cemaatinin içinde bu istifa ile yeni durumlar ortaya çı- kabilir ve biz de bundan istifade ede- tilirdik. Olaylar da istediğim gibi gelişiyordu. Klerides yeni bir plat- form ile siyaset sahnesine çıkmıştı. Açıktan açığa Makarios'un siyaseti- ni tenkit edebilecek kadar cesurdav- ranıyordu. Meseleyi sık sık uluslara- rası forumlara götünnekle hata «mekteyiz, bu şekilde hareketimiz Türklerin Kuzey Kıbns'ı Türkleştir- melerinden başka bir işe yarama- inaktadır, Türkler toprak teklifi .yapmadıkça müzakere masasma öturmayız şeklinde şimdiye kadar yürüttüğümüz siyaset yanlıştir di- yordu. Makarios'un uzun vadeli rnücadele siyaseti Kıbns'ın ikiye bö- lünmesinden başka bir işe yarama- yacaktır diyordu. Rumlann dûşüncesi Klerides bu fi- — kırlenyle bizim için aranacak adam haline gel- mişti. Çok dik- katli davranır, atacağımız yanlış adımlarla onu Rumlann gözünde Türk emellerine hizmet eder bir in- iân-sdurumuna düşürmezsek kendi- sinden fevkalade istifade edebılece- ğimize inanıyordum. Bunun için onun eline bir koz vermeliydik. Bu öyle bir koz olmalıydı ki, adadaki durumdan bezmiş Rumlar onu bir kurtancı, ama gerçek bir kurtancı plarak görebilmeliydi. Ben şahsen böyle birdurumu yaratabileceğimizi düşünüyordum. Aklımda da burun için Magosa'nın Maraş kesimi yatı- yordu. Türkiye'de hükümetin olu- şum şekli yüzünden Kıbns konu- isunda öyle bir durumdaydık ki en ufak bir manevra yapamıyor, hiçbir taktik güdemiyorduk. Halbuki Kıb- ns meselesinde böyle manevra ve taktiklerle siyasi çözüm istikametın- de yol almak pekâlâ mümkün olabi- lirdi. Maraş bomboş duruyordu. Ya burasını Türklerle iskân etmeliydik ya da çözüm şekli için kullanmalıy- dık. Boş bir şeklide tutulmasını bir türlü aklım almıyordu. Doldurul- masından Amerikan Kongresi'ni kızdınnz endişesiyle kaçınılıyordu. Çözüm şekli için kullarulmasını ise Milli Selamet Partisi önlüyordu. Daha doğrusu bu partinin, hüküme- ti bu yüzden düşüreceğinden AP kanadı endişe ediyordu. Kafamda bunun için bir plan oluşturmuştum. Kıbns Koordinasyon Komitesi'nin bakanlar seviyesindeki bir toplanü- sında bu fikrimi ortaya atma imkânı buldum. Toplantıda konu Maraş'ın doldurulması etrafında dönüyor- muş. Dışişleri Bakanı Çağlayangil, bunun uluslararası inikâslan olaca- ğını ileri sürerek toplantıdaki bakan- lan aydınlatmam için beni çağırmış- tı. Ben de yalnız başına böyle bir hareketin sakıncalan olacağmı, dünyanın üzerimize geleceğini, an- cak Maraş'ııı bir çözüm şekli içinde kullanılması fikri ile birlikte bu işin sakıncalannı ortadan kaldıracak tarzda bir hareket ihtiyar edilebile- .ceğini söyleyerek düşüncemi şöyle acıkladım: Maraş'ı on bölgeye bölelim. Yu- nanlılara gidip, size Maraş'ı vermeye hazınz, fakat bu genel bir çözüm şeklinin parçası olabilir, iki bölgeli federasyonu ve merkezi hükümetin yetkilerini bizim istediğimiz şekilde kabul ederseniz gelin anlaşmayı im- zalayalım. Teklifimize on gün içinde cevap vermez veya reddederseniz Maraş'ın birind bölgesini iskân ede- riz diyelim. Bu şekilde hareket ve teklifi her bölge için yenileyelim. Yunanlılar teklifımizi kabul eder- lerse mesele yok, Maraş'a mukabil Kıbns sorunu halledilmiş olur. Eğer reddederlerse biz de böylece Maraş'ı doldurmaya başlanz ve bu yüzden bizim üzerimize baskı gelmez, bila- teri bile akmamıştı. Türk askerleri geli>or diye Rumlar pıh pırtıyı top- layıp kaçmışlardı. Tabii ısrar etmedim. Madem ki konu bir hükümet buhranı dahi ya- ratabilecek nitelikte görülüyordu. bir teknisyen olarak benim ısranm manasız olurdu. Bununla beraber, daha sonraki devre içinde de Maraş'ı taktiksel amaçlarla kullanma şeklindeki dü- şüncemi terk etmedim. Klerides'in seçim kampanyası sırasında bu ko- nuyu kullanmak suretiyle onu Rum toplumu içinde kuvvetlendirmenin mümkün olacağını düşündüm. Fikrim şu idi: Makarios cumhurbaşkanlığından istifa eder ve kilisesıne dönerse, Ma- gosa'nın Maraş bölgesini, genel biı çözüm şeklinin parçası olarak ve ni- haı çözüm şekli imzalanıncaya ka- dar Türk idaresi altında kalmak nel sekreterlik makamma sundum. Fakat orada kaldı. Kıbns çıkarmasının ikinci yıldö- nümü için Turan Feyzioğlu ile Kıb- ns'a gittiğimızde Maraş'ı heyet ha- linde tekrar gezdik. Heyete dahil olan Başbakanhk Müsteşan Ekrem Ceyhun, Maraş'ı ilk defa görüyor- du. Oradaki otellerin işletilememesi- ne bir türlü aklı yatmıyordu. - Siz, dedim. manzarayı dışardan görüyorsunuz. Gelin beraber bir otelin içine girelim. Tahribatın ve yağmanın derecesini o zaman görür- sünüz. Bu otellerin açılması için bü- yük meblağlar gerekir. Yabana şir- ketler bunlarla ılgilenirler, ama bunlan açmak için yapacaklan mil- yonlarca dolar masrafa karşıhk hü- kümet garantisi isterler. Öyle ya, siyasi çözüm olmamışür. Otellerin akıbeti ne olacaktır? Eski sahipleri hak iddia ederlerse onlann yaptıkla- IVİaraş'ın bu şekilde boş kalması hiç de doğru değil. Bütün dünyaya karşı koca bir şehri boş tutuyoruz. Buna bir son vermek lazım. Ya çözüm şekli için kullanalım ya da dolduralım. Bu halde kalırsa, tahribat yüzûnden, ilerde çözüm şekli içinde de olsa karşı tarafa verelim desek bile veremeyeceğiz. Eğer şimdi ABD Kongresi'nin göstereceği tepkiden endişe ediliyorsa o zaman burayı denemeli şekilde dolduralım. İlk önce on beş aile atahm içeri, bakalım ne tepki görecek. Böyle ufak ufak doldurmaya başlayalım. Maraş'ın bahçeler bölgesi de başında böyle iskân edilmişti. kis baskılar karşı tarafa yönelecek, "Aman bu fırsatı kaçırmayın, yoksa Maraş'ı büsbütün doiduracaklar" diye Rum tarafını sıkıştıracaklardır. Böylece Maraş'ı bir taraftan yem olarak gösterecek ve bu yemin kabul edilmemesı halinde de orayı rahat rahat dolduracağız. Bu fikrime İçişleri Bakanı Oğuz- han Asiltürk karşı çıktı. - Kan akıtılan toprak verilmez, de- di. - Verelım demiyorum, ama doldu- racaksak bunu söylediğim şekilde yaparsak tepki görmeyiz demek isti- yorum, dedim. de söylenebilirdi. Bunun karşılığında ne olacağı sa- nılır? Makarios bunu kabul etmeyecek ve reddedecektir, ama o zaman da Halbuki otellenn açılması ve işle- tilmesi mümkün değildi. Prof. Suat Bilge ile Kıbns'a yaptığımız ilk ziya- rette Maraş bölgesindeki otellerdeki tahnbatı görmüştük. Koridorlarda yatak battaniyelerini katlanmış ve sıra sıra yığılmış şekilde görünce hayret etmiştik. Ekrem Ceyhun'un heyecanını söndürmek istemedim. - Şimdi de yapsanız yine geç kalın- mış olmaz. ama böyle devam ederse binalar bile tahrip olacaktır, dedim. Kendisine aynca Ankara'ya dö- nünce bu fikrimi yazılı olarak maka- ma sunduğum raporumun bir örne- ğini kendisine vereceğimi ifade ettim ve Ankara'ya döndüğümde bunu yerine getirdim. Aynı seyahatte Turhan Feyzi- oğlu'na bir başka fikrimi de söyle- dim. - Maraş'ın bu şekilde boş kal- ması hiç de doğru değil. Bütün dün- yaya karşı koca bir şehri boş tutu- " yoruz. Buna bir son vermek laam. Ya çözüm şekli için kullanalım ya da dolduralım. Bu halde kalırsa, tahribat yüzûnden, ilerde çözüm şekli içinde de olsa kar- şı tarafa verelim desek bile vereme- yeceğiz. Eğer şimdi ABD Kongresi'- nin göstereceği tepkiden endişe edili- n masraflar ne olacaktır? Hükümet yorsa o zaman burayı denemeli olarak garanti verilmezse onlar gelip şekilde dolduralım. tlk önce on beş aile atalım içen, bakalım ne tepki gö- recek. Böyle ufak ufak doldurmaya kaydıyla, Kıbnslı Rumlara açmaya Türk tarafının hazır olduğu ilan edi- lebilirdi. Hatta Maraş'ın otellerböl- bunlan işletmezler. Bu yağma ve gesinin Rum idarecilerine verileceği tahribatı önlemenin çok bash bir yo- lu vardı. Ama sözümü kimseye din- başlayalım. Maraş'ın bahçeler böl- letemedim. Çıkarmadan sonra yapı- gesi de başında böyle iskân edilmişti. lacak ilk iş bu otelleri bizim milli Hem hiç belli olmaz, bakarsınız bu bankalanmıza tahsis etmekti. İş Bankası. Akbank, Emlak Bankası çok güç bir vaziyete düşecektir. Ma- ve diğer bankalar kendi personelleri raşlı Rum mülteciler kendisine düş- için tatil köyleri yapıyorlarTürkiye'- man kesılecektir. Maraşlı Rumlar de. Onlara buralan bedava tahsis "Girneli Rum kardeşım yerine dö- edilebilirdi. Gelin ahn sizden belirli nemiyor, o halde ben de dönmem" bir süre hiç para istemeyeceğız. Şa- mi diyecektir? Ne münasebet, her decebakımınıyapınvepersonelinize koyun kendi bacağından asılır dive ucuz ucuz buralannı >az mevsimi teşebbüsün ardından "Maraş elden gidiyor" diye karşı taraftan çözüm şekli bile gelebilir. Feyzioğlu fikrimi beğendi. Ankara'ya dönünce, makama bu- nu da yazılı olarak önerdim. Bir kopyasını da götürüp Turhan Feyzi- oğlu'na verdim. Bu kâğıdım da üst makamda tı- Maraş'taki rurizm tesisleri, kullanıbnayacak duruma gelmişti. Bu durumu gözlerimizle gördük. Çağlayangil müdahale ettı, - Yani, Ecmel demek istiyor ki, dolduracaksak bile bunu veresiye yapmayalım, bir anıaç için kullana- lım. Terbilcdökmedik İçişleri Bakanı yanaşmadı. Halbu- ki söylediği doğru da değildi. Kan akıtılan toprağı veremeyiz diyordu, ama bir noktayı gözden kaçınyor- du: Türkiye, Maraş için kan akıtma- mıştı. Maraş öyle bir yerdi ki. sokak- larında bırakınız Türk kanını Türk düşüneceğine kahbımı basanm. "Bana ne Girneli Rum mülteciden, ben malımı mülkümü tekrar elde edeceğim, ben dönüyorum" diye- cektir. Malına tekrar kavuşacağını düşü- necektir. O nedenle Makarios teklifi redde- derse, ona düşmar olacaklardır. Böylece. bu manevra ve taktik sa- yesınde Rum toplumunu tam seçim kdmpanyası arifesinde içinden böl- müş'olacaktık. Bu d{ı>ııncwıi de ya/ılı olarak ge- icin tahsis edın deseydik, bu milli bankalanmız ilk iş olarak bunlann içine birkaç müstahdem yerleştire- cek, müdür tayin edetek ve böylece tahribatlan önlenmiş olacaktı. Se- miramis bu tahribattan kurtuldu ise bunun tek sebebı. içine insan girebıl- miş olmasıdır. Ama Dışışleri Bakan- lığı olarak bu fıkir ve görüşlen kabul ettirebilecek durumda değıldik. Ekrem Ceyhun bu tiknmı beğen- di. ama çok geç kalınmıştı. - Ben şimdi bile bunu temin edebı- lınm.dedi. kandı. Ve Rumlara seçimlerini gürültü- süz patırtısız yaptırdık. Böyle siyaset olur mu? Hiçbir şe\ yapmamak siyaset mi- 9 Artık soğumuştum.. Kıbns meselesiyle bağlanm kopu- Ankara dan aynlmak /amanı gel- Sotva ya buyukelçı olarak tayı- n ı Itl'l'l'l tLAN İKİZDERE SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo 1990.68 Müteıeffa tslam Ardal'm vasıyetnamesının açılması ile ılgıli olarak mahkememızde yürütûlmekte olan dava sırasında: Yapılan bütün araştırmalara rağmen mırasçılardan tluzdere Zafer mahallesınden vasıyelname duzenleyenın kardeşten Ruhıgül Ardal ve Rjza Ardal'm açık adreslen saptanamadığından. 7201 sayılı Teblıgaı Kanunu'nun 28, 29. 30. maddelen uyannca gereklı duyurunun gazete ile yapılmasına karar verildiğınden. Söz konusu davanın durusması 10.9 1992 gününe bırakılmış olup, gazetedekı ılan tanhını müteakıp İS gün ıçerisır.-de ılgıblere usulüne uygun tebbgatın yapılmış sayılacağı. bir sonraki oturumda vasıyetna- menın açılıp okunacağı, teblığınden ıtıbaren üç ay ıçensınde ıptal. ıtı- raz ve tenkıs davası açümadıgı takdırde vasıyetnamenın tenfızıne karar verileceği hu&'isu ilanen du> r urulur Basın: 33813 İLAN İKİZDERE SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo-1991 29 Müteveffa Sefer Akgünün vasıyetnamesinın açılması ile ilgilı ola- rak mahkememizde yürütûlmekte olan dava sırasında: Yapılan bütün araştırmalara rağmen mırasçılardan lkizdere Sıvn- kaya köyünden Hat.ce Akgün. Makbule Akgün ve tsmet Akgün'un açık adreslen saptanamadığından 7201 sayılı Teblıgaı Kanunu'nun 28. 29, 30 maddelen uyannca gereklı duyurunun gazete ile yapılması- na karar verildiğınden. Söz konusu davanın durusması 10 9 1992 gününe bırakılmış olup. gazetedekı ılan tanhını müteakıp 15 gun ıçensınde ılgılılere usulüne uygun tebhgatm yapılmış sayılacağı. bır sonraki oturumda vasıyetna- menın açılıp okunacağı. teblığınden ıubaren üç ay ıçensınde ıptal. ııı- raz ve tenkıs davası açılmadığı takdırde vasıyetnamenın tenfızıne karar verileceği hususu Qanen duyurulur. Basın 33798 KARS KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 992/19 Da\acı Hazınc vekılı tarafından aşağıda kımlığı yazılı davahlar ale>- hınc Kars merkez Istasvon Mahallesi 832 ada 31 nolu parsel hakkın- da \enlen komi'iyon kararının ıptalı ile çekışme konusu taşınmazın miktar fazlalığının ıtraz edılerek Ha/ine adına tescılıne karar verıl- meMiıı talep ve dava etmiştir. Vapılan sargılama sırasında davahlara dava dilekçesi ile duruşma gununun tebliğ edılemediğinden ilanen tebliğıne karar verilmiş olup, Yukarıda yazıiı dılekv e orııeğının ilanen teblığı ile davaya karşı di- >eceklerınızı duruşmanın atılı bulunduğu 24.9 1992 gunu saat 09.00'a kadar mahkememize bıldınnenız veya kendinızı bır vekılle temsıl et- iırmenu, duruşınava gelmedığınız veya vekılle temsıl etıirılmediğı- nı/ taknrdt vargılanıanın vok!uğunu7da vapılarak karar verileceği ılanen tebliğ olunıır Kımlığı: Haban Şeneul Basın- 49241 POLITİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Bir Tiyatro Doktora... Sinema-tiyatro oyuncusu, doktoru, yazar, çevirmen, Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Danışma Kurulu Üyesi Yavuzer Çetinkaya, Teşvikiye Camisi'nin musal- la taşında çiçekler arasında yatıyordu. Daha birkaç hafta önce bir öykü ödülü kazanmıştı. Kimbilir omzurv- daki çantada neler saklıyordu. Cenaze omuzlanıp kaldırıldığı zaman bir alkıştar koptu. Bu avluda kimbilir kaç cenaze kalkmıştı, ama al- kış tutulmamıştı. Gözleri yaşlı genç bir kız, "önce öl- dürdüler, şimdi alkışlıyorlar" dedi. Bir bildiği vardı. Alkış, cenaze avluda dolaştırılırken durmadan arttı. Bir oyun sonu alkışına benziyordu. Alkışlar arasında be- nim de gözlerim yaşardı. Ağlıyor muydum? Kaç yıl oldu unuttum, Yavuzer'i Antalya Festivali'nde tanıdım. Çantası omzunda, bir gezginciye benziyordu. Ya birine bir şeyler anlatır ya elinde bir kitap, okurdu. Istanbul'da okudu, Paris'te okudu, çok diplomasi-dok- torası oldu, ama bir clochard' gibiydi. Çok genç, 44'- ünde öldü. Iri kıyım oluşu, babacan duruşu ile daha yaşlı gösterirdi. Amerikan Koleji'ni 'parasız-yatıir okumuştu. Bir okul arkadaşı, "Benden bir sınıf yukan- daydı. Sanâtçılığını çok bilmem, fakat her şeyi ile bir insandı" dedi. ilk diploma, Istanbul Üniversitesi Psiko- loji Bölümü'nden. Ondan sonra ardı kesilmiyor. Pa- ris, Sorbonne, uzuyor. Doktorasını alınca "Ben doktor oldum" diye seviniyor. "Ne doktoru?" "Tiyatro." Bu unvan ilkin aykırı görünüyor, ama alışıyorlar. Adı doktor kalıyor. Sinema ve tiyatronun doktoru için çok şeyler söylenebilir. Peki kim söyleyecek? En iyisi Gen- co Erkal'ın ağzından dinleyelim: "...Dostlar Tiyatrosu'nun kuruluşundan, sinema okumak üzere Izmır'e gidişine kadar epeyce birlikte olduk. Bir tiyatro kursu açmıştık, oradan, o sınava geli- şini hatırlıyorum. İlk bakışta geniş kültürüyle, zekasıy- la, yeteneğiyle bütün adayların arasından ayrılan, sivrilen bir kişiliği vardı. Yanılmamışım, önce ögren- cim, sonra meslektaşım olarak beraber olduk. İlk oyu- nunu, 'Gün Doğarken'i Do^tlar Tiyatrosu'nda oynadık. Dostlar Tiyatrosu'nda oynadığımız oyunlar arasında Soruşturma', Abdülcanbaz', 'Alpagut Olayı', Şili'de Av', 'Bitmeyen Kavga', Sabotaj', ilk aklıma gelenler. Çok yetenekli insandı, çok çeşitli dallarda uğraş verir- di. Bir şarkı yarışması kazandı, en iyi şarkıcı oldu. Ya- rışmacı yanı vardı. Deneme ve öyküiere katılırdı. Ona, 'Hep çok dağıtıyorsun kendini, sanatın her dalıyla ilgi- lisin. Belli bir konuda yogunlaşmalısın. Yoksa sürekli, ilerisi için umırt veren birisi olarak kalacaksın' dedi- ğimde gönlünün asıl sinemada yattığını söylemişti. Ama Türk sinemasının içinde bulunduğu krizden, tıka- nıklıktan o da etkilendi, istediği kadar verimli olamadı. Son zamanlarda sanat-toplum içeren denemelere yö- neldi. Kendine özgü, çok çarpıcı bir üslubu vardı. Çok gençti, ama bir türlü büyüyemedi. içindeki muzip çocu- ğu hep korudu. Temiz kalpli, hiçbir hesabı olmayan, olduğu gibi yaşayan bir insandı." Kırmızı atkısını savura savura dolaşırken görürdüm. Nereye gider, nereden gelirdi bilemem. Yıllarca önce Vırkpınar güreşlerine gitmiştim. Kahvede iki pehlivan gördüm. Bunları tanıyordum, ama nereden? Bir türlü çıkaramıyordum. Pehlivanlardan biri "Merhaba ağa- bey!" dedi. Sesinden Yavuzer olduğunu anladım. Zeki ökten'in 'Pehlivan' filmini çevirmek üzere Tarık Akan, Zeki ökten pehlivanlar kahvesine gelmişler, canlı ya- yın' çekiyorlarmış. Ne yalan söyleyeyim, ikisi de gös- terişleri ile haza birer pehlivan olmuştu. Cazgır bağırı- yor, davullar, zurnalar çalıyor, pehlivanlar arasında ikisi de peşrev yapıyorlardı. Can Yücel, dizelerle uğurluyor koca adamı; birazı şöyle: Yavuzer ki, tiyatronun adamı Yıllar önce Kanlıca körfezinde Vurduğu gibi al bıyıklı gondoluma Vursa başını gene mermer omuzuma Götürse beni öbür dünyaya Bir acayip yolculuk ki, kimse kimseyi götüremiyor, herkes tek başına gidiyor. Yavuzer de ağırlığını geride koyup tek başına gitmedi mi? Gitti, ama yeniden gele- cek gibi... Sanki yeni bir yolculuğa çıktı BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Tiyatrolarda oyu- nu alkışlamak için parayla tutulmuş kimse... Bir nota. 2/ Konuşur gibi söyle- nen şarkı ve söyleme üslubu. 3/ llkel bir silah... Antik çağlar- da Fethiye ile Kaş arasında uzanan kumsala ve burada kurulmuş önemli bir Likya kentine veri- len ad. 4/ Gel-git olayında denizin ka- barması... Hangi şey... Bir renk. 5/ Avrupa'nın ikinci büyük gölü... tki borunun birbirine birleştirildiği yer. 6/ Makamla oku- nan Zebur sureleri. 7/ Kalay oksit katılarak donuklaştınlmış ya da ke- mik tozu katılarak yan donuk hale getirilmiş cam... "Hayır" anlamında kullanılan söz. 8/ Bankaya para ya- tunn kimse... Yokluk, hiçlik. 9/ Ak- deniz havzasında görülen çok sıcak bir rüzgâr. YUKARTOAN AŞAGlYA: 1/ Canlılarda bütün hücrelerde bulunan ve kalıtsal bilgiyi ya- pısındaki genlerle taşıyan mikroskobik yapı. 2/ Kara batmamak için ayağa takılan bir çeşit örgülü ayaklık... Hafıf sis. 3/ Iskam- bilde bir kâğıt... Sürüp gitme, uzama. 4/ Eski Türklerde at, kö- pek, keçi gibi evcil hayvanlann mumyalanna verilen ad... Bir ekonomik birimin belli bir süre içinde kazandığı para. 5/ Öle- ceği kesinlikle bilinen bir hastanın, acısını dindirmek için dok- tor tarafından öldürülmesi. 6/ Tiırlü nedenlerle basarıh olama- yan kimse... "Heykel, abide" aniamında yerel sözcük. 7/ Uzaktak ışareti... İlaç... Bir nota. 8/ Aynlık konusurida yazılan şiir. 9/ Ufuklar... Avrupa'da bir başkent. U u Ya siziııki ?.. VHJI.TIPI. SKLF.RO7. (MS) Oertıeftl-İST. p.K.114 Sirlcrci Tel: 2«8 J 1 97 t» D«>k. Sitkeci Sl». 30440-303322
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle