09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS1992 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER HdYolculiık!.. Meriç VELİDEDEOĞLU 24 ağustos, yann, Hıfzı Veldet Veüdede- oğlu'nun 88 yıllık yaşam sürecinin başladığı gün. Kendisi bir şiir denemesinde bu gün için şöyle demiş: Salmışlar bir yolculuğa beni / Hiç bana sormadan. Kimi düşün, kimi yazın (ede- biyat) çevreleri, yaşamla ölümü kapsayan iki bölûmlü bir yolculuk söylemi oluşturmuşlar- dır: İlki doğmakla başlayan "yaşam yolculu- ğu", öteki bu yolculuğun sona ermesiyle baş- latılan "son yolculuk". Buradaki "son" bitmeyi, tükenmeyi, noktalanmayı değil, sanı- ran bir yenisinin başlayamayacağını belirtir. Çünkü düşünülen bitimsiz bir yolculuktur, bu bakımdan ikinci yolculuk "sonsuz" olarak da nitelendirilir. Velidedeoğlu, ikinci yolculuğun "sonsuz" nitemini taşıması için kimi koşullann gerekli- liğine, bu konuyla ilgili yazılannda söz eder. Ama, onun daha çok üzerinde durduğu "ya- şam yolculuğu"dur. "İnsancı Yolcular", "Yol Kesen Irmak" adlı yapıtlannda yer alan denemeler, çoğunlukla bu söylemin çevresin- de dolanırlar. "Yolculuk", bir devinim (hareket) olduğu- na göre "zaman"la iç içe olması kaçınılmaz. Bu da yaşam ve yolculuğun bağlantılannı or- taya koyar. Yolculuğu çok seven Velidedeoğ- lu, bu benzetmeden çok hoşlandığı gibi, do- ğum günlerini de yaşam yolculuğunun nere- sinde olduğumuzu bize anımsatan duraklar (istasyonlar) olarak görürdü. O, bu duraklara yanm yüzyıl boyunca hep Uludağ'da uğradı. 1976 yıhndan bu yana 24 ağustoslan birlikte yaşıyorduk. Her yıl o gün sabah erkenden ye- şil yolculuga başlardık. Otellerin bulunduğu tepeden başlayıp, teleferiğin son durağı Sana- lan'da biten yedi kilometrelik bir yürüyüştü bu. Gerçekte, Sanalan'a giden birkaç yürüyüş yolu daha vardır. Bizimki derin bir sel yatağı ile başlar. îlkyazla birlikte eriyen kar sulannın oluşturduğu sel, onca yıl doruktan aşağıya aka aka oidukça derin vadimsi bir yatak aç- mış kendine. Sulann bütünüyle çekildiği ağustos ayında büyüklü küçüklü kayalarla kaplı taban ortaya çıkar. Aynca selin sürûkle- diği bitki yığınlan da tepecikler oluşturdu- ğundan, ayak basacak yerin çok dikkatle se- çilmesi gerekir. Dahası, hemen hemen hiç kimse bu yolu kullanmadığından, insan boyu fışkıran bitkiler yol izlerini çoğu kez örtüp, içinden geçeceğimiz tüneller oluştururlar. Yaklaşık on beş dakika süren bu zorlu iniş- ten sonra, birdenbire karşınıza beklenmedik bir görünüm çıkıverir: Loş ormanın içinde tam sekiz çam ağacıyla çevrilmiş bir düzlük, 60-70 yıllık çamlar güneşe ulaşabılme savaşı- mı içinde boy attıkca atmışlar. alanağa ışık tam tepe noktasından, çamlann izin verdiği iki avuçiçi kadar bir aralıktan demet halinde dökülüyor, yer kurumuş ağaç iğnelerinden doğal bir halıyla kaplı, hemen hemen her ağa- an altında oturulacak bir kaya parçası. Bu taşlan 194O'lı yıllarda Velidedeoğlu ile birlikte Prof. Kesşle taşıyıp koymuşlar. O dö- nemde İstanbul Üniversitesi'nde görevli Al- man profesörlerden kimileri yürüyüşlerde burada toplanıp, çeşitli konularda söyleşiler yaparlarmış. Onlar yurtlanna dönünce, bu ve daha başka yürüyüş yollannın korumacıhğını Velidedeoğlu yüklenmiş, bu görevini, yani, bu yollann kapanıp kaybolmaması için oralarda yürüyüşler yapmayı, 1990 yıüna, 86 yaşına de- ğin sürdürdü. Her yıl 24 ağustosta, gerçekten beceri iste- yen sel yatağı yürüyüşünün sonunda bu düz- lüğe ulaşınca, sütunlu, üstü kubbeli kutsal bir yapıya girmiş duygusuna kapılırdım. tlk geli- şimde de öyle oldu. Veidedeoğlu, sanınm yıl- lar boyu oturduğu, ışığın değdiği taşa ilişti. Henüz birkaç dakika geçmemişti ki, kesin bir sessizlik içinde olduğumuzun ayırdına var- dım. Sıkca söylenen zaman durdu sözünün anlamını sankı gözlerimle görüyordum. Bu donup kalmayı o, yürüyüş pantolonunun ge- niş arka cebinden çıkardığı bir kitapla dağHü, başka bir deyişle zamanı yeniden başlattı. İyi- ce yıpranmış, cildinin rengi yer yer solmuş eskiden kalma bir kitaptı bu. tnce bir kağıt şe- ritle işaretlediği sayfayı açtı, okumaya başîa- dı, AJmancaydı. îlk tümceyi -ki bir soruydu- bitirince ardından çevrisini yaptı, şöyleydi: "Zaman nedir?" Şaşırmıştım, çünkü kitaptan bir şiir okuya- cağını sanıyordum. Çeviri yapa yapa okuma- sını sürdürdü, kitabın yazan: "Zamanın ne olduğunu bana kimse sormazsa, onu biliyo- rum, soracak olurlarsa sorana zamanın ne olduğunu izah edemem" diyor, daha ileri sa- ürlarda da: "Geçmiş, şimdiki ve gelecek za- mandan söz edilemeyeceğini, onun yerine geçmişteki şimdiki zaman, gelecekteki şimdi- ki zamandan konuşulacağını" belirttikten sonra da şunlan ekliyor: "Çünkü üç zaman yalnızca zihinde vardır. Geçmiş zaman anılar- dadır (bellekte ), şimdiki zaman gördükleri- mizdir, gelecek zaman da beklentidir." Yazannı pek merak ettiğim kitabı elime al- dığımda, kapağını açar açmaz yine şaşırdım, çünkü 'gotik' harflerle basılmıştı, ne kitabın, ne de yazann adını sökebilmiştim. Yalnızca 1904 tarihinde basıldığını anladım. Demek ki Velidedeoğlu ile yaşıttı. Daha sonra kitapçı- ğın beşinci yüzyıl düşünürlerinden Augusti- nus'un (354-430) yaşamıyla, yapıtlanndan alınan parçalardan oluştuğunu öğrendim. Velidedeoğlu 1932'de, Berlin'de doktoraöğ- rencisiyken kaldığı pansiyon odasının masası üstünde bulduğu bu kitabı, ilk önce İncil san- mış, gotik yazıyı okumayı öğrenince incele- miş, özellikle de, Augustinus'un zamanın ne olduğunu araştıran görüşlerini içeren bölümle ilgilenmiş(l). Bu ilgi 1992'ye değin altmış yıl boyunca sür- dü. Sürekli okurlan anımsarlar, yılda birkaç kez, hele yılbaşı pazara rastlarsa, yazının ko- nusu kesinlikle 'zaman' üzerine olurdu. Gele- cekte bir gün, Velidedeoğlu'nun bu konu için ürettikleri ele alındığında görüşleri, yorumlan aynntılı bir biçimde ortaya konacaktır sanı- nm. tzninizle şimdilik şunu belirtmeliyim: Zamanı yalnızca zihinsel olarak benimseme görüşünde değildi, daha çok nesnelleştirme eğilimindeydi, bu görüşten hareketle zamanı somutlaştırmaya yönelmiş, bunu da yazıla- nnda özgün bir biçimde belirtmiştir. Örneğin, 3 Mayıs 1992 tarihinde aynlış yazısında buna yer verip şöyle demişti: "Kısa bir süreden beri 88'in içinde dolanıp duruyorum, hiçbirinin kapısı ve penceresi olmayan, yuvarlak, dört odalı, dolambaçlı bu yeni mekanımı tanıma- ya, ona alışmaya çalışıyorum. Çok tuhaf ama sanki zaman içinde bir mekan bu 88. (...) Yeni sayı mekanım olan 88'e o kadar çok kişisel so- run ve anıyı birlikte getirdim ki, bütün bu 'eş- yayı' onun içine yerleştirmek işi henüz bitme- di..." Öte yanda, zamandan söz edildiğinde 'gö- rece'nin de hemen beliriverdiğini o 24 ağustos günü birlikte yaşayarak tanık olduk. Ben ki- tabı kanştınrken Velidedeoğlu saatine bakıp: "şurada oturalı tam 40 dakika olmuş" dedi. Oysa bana 10-15 dakika geçmiş gibi geliyor- du. Bunu sezdiğinden: "Evet, 15 dakikalık çetin yol bir saat, 40 dakikalık hoşlandığımız bir söyleşi ise 15 dakika sürmüş gibi. Ama yü- rüyüşe devam etmek gerek, saat birde otelde olmalıyız, Muammer dakiktir" diye ekledi. "Muammer" dediği, Prof. Muammer Ak- soy'du. Aksoy, yıllar boyu her 24 ağustosta, Uludağ'da bizlerle beraber oldu şehit edildiği 1990 yıhna dek... Onunla birlikte günün ikinci bölümü başlardı. Uzun söyleşilerin sonunda, o yılın kış aylannda ya da önümüzdeki yılda gerçekleştirmek istedikleri tasanlara geçerler- di. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin, Aksoy'- un, Özal'ın cumhurbaşkanlığına karşı çıkan o upuzun adb kitabının, Velidedeoğlu'nun "Fa- şizmin Felsefesi", "12 Eylül" adlı kitaplannın tohumlan hep bu 24 ağustoslarda atıldı. Yine, Atatürkçü görüşü paylaşan derneklerin bir güçbirliği (Konfederasyon) oluşturmalan, bu konuda görev bölümü, Velidedeoğlu'nun ya- zılanyla bu konuyu işlemesi, Aksoy'un da derneklerle temasa gecmesi kararlan da bu 24 ağustoslann ürünüdür. Son buluşmada 86 yaşma o gün girmiş bir hocayla, 70ini çoktan aşmış öğrencisinin, Atatürkçülüğü yok etmek isteyen çeşitli kesim- elere karşı, kaygılı, ama dimdik; yaşlı, ama dipdiri; içleri buruk, ama gözleri ışıl ışıl, inanç dolu olarak savaşımlannı programlamalan, gerçek Atatürkçüîer için ne coşkulu bir kay- nak. ne sarsılmaz bir dayancaydı... 1990 yılında ağustos ayına dek Uludağ'da kalamadık, erken döndük. Kalsaydık Ulu- dağ'da Muammer Aksoy'suz bir 24 ağustos bizi son derece üzecekti. Tuzla'daydık, gün sessizce, biraz da buruk başlamıştı, birdenbi- re, hem doktoru, hem can dostu Oryal Gök- demir'i karşımızda görüverdik. Hiç bekJemi- yorduk. Sağlık denetimi için kısa bir süre önce gelmişti. Dr. Gökdemir bizi daha çok merak- landırmamak için: "Doğum günlerimizi bir- likte kutlamaya geldim hocam!" dedi. Velide- deoğlu'nun o günkü hüznünü dağıtan, yine ülke sorunlannın tartışıldığı bu birliktelik, 1991 yılında da tekrarlandı. Bir ozanımızın dediği gibi; "Çiçek yetiştir- mek her gün çiğnenen bir bahçede" (2) kolay değildir elbet. Bir de buna en az 60 yıl süreyle tanık olmak acıdır elbet. Ne var ki, çiğneyici- lerden hep, bir önde olmak, önlemi belirtmek, savaşımı sürdürmek gerekiyordu. "îkinci Cumhuriyet" çığlıklan su yüzüne çıkmadan aylarca önce, Velidedeoğlu ne yazmıştı: "ikinci Milli Mücadele dönemine giriyoruz. Atatürkçüîer haydi iş başına!" Sevgili Velidedeoğlu, 24 ağustosu bir gün önce ama, yine Muammer Aksoy ile Uludağ'- da değil, Tuzla'da senin diktiğin 40 yılhk ulu çamın altında hazırlanan bu yazıyla yine bir- likte kutluyoruz... Yann ıse dört kuşak hep beraber sana gele- ceğiz... (1) Augustınus'un zamanla ılgJİJ görüşû. 1989 yılında tûmûyle Türkçe>e çcvnldı B. Çoluksöken, S Babür. Onaçagda Fdsefe. Ara Yayın ' (2) Abdiilkadır Paksoy. Usulca. Anadolu Ekını Yayınlan ARADABIR KÂNİEKSİOĞLU Hukukcu Velidedeoğlu'nu Yaşatmak Cumhuriyetin kuruluşuna harç koyanların yakın tanığı- dır Hocam Velidedeoğlu. Bu tanıklık "kuvayi milliye" ruhu- nun bizlere aktarılması biçiminde somutlaşmış, O'nun yaşamınca cumhuriyet, demokrasi, hukukun üstünlüğü gi- bi çağdaş kavramlar damarlarımıza zerk edilmiştir. O yüz- den Velidedeoğlu Hocam, Cumhuriyet sonrası kuşakların öncüsü, önderi, kılavuzu ve dahası "mürşid"i olmuştur. . Velidedeoğlu'nun öğrencisi olmak benim için gerçekten bir ayrıcalıktı. O şansı yakaladığım 1959 ekimi kişiliğimin gerçek devrimi olmuş, içimdeki hukuk sevgisi onunla ger- çek bir kimlik kazanmıştı. O yüzden öğrenciliğimi o yüce bilgenin ölümüne değin sürdürdüm. O, bir anıt bilgeydi. Bir filozoftu... Çağdaşlaşma ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma anlamını içeren Atatürk devrimlerinin güçlü yo- rumcusu ve devinimsel iletkeniydi. Hocam Velidedeoğlu, her "fani" gibi aramızdan ayrıla- rak sonsuzluğa göçmüştür. Ama onun "korunması gerekli doğal varlıklarımızdan" olduğu kesinlikle tartışılmazdır. Bir erdem anıtı olan Velidedeoğlu, herkesin bildiği gibi ar- kasında çok büyük yapıtlar bırakmıştır. Bunlardan ders ki- tabt niteliğini taşıyanlar daha onun yaşamında hukuk öğrencilerinin yararlanmalarından alakonulmuş, bir tür "müebbeden mahkum" edilmişlerdir. Öyle ki Hocam Veli- dedeoğlu'nun hukuk fakültesinden emekli olmasıyla bir- likte o eşsiz yapıtları da emekli edilmiş, öğrencilerin seçe- neksiz bırakılmalarına neden olunmuştur. Üniversitelerin bu çağdışı ayıbı hemen hemen emekliye ayrılan bütün bi- lim adamları için de geçerliliğini korumaktadır. Hocamın yapıtları kuşkusuz yalnızca "ders kitapların- dan ibaret değildi. O, bilgeliğine yaraşır biçimde yeni so- luklar getirmiş; özellikle demokrasi, insan hakları, çağ- daşlaşma gibi vazgeçilmez alanlarda sayısız ürünler vermiş; ancak bunların yayımlanabilmiş olanları ülkemi- zin genelindeki "okumama hastalığı" yüzünden geniş kit- lelere ulaşılamamıştır. Oysa onun düşüncelerinden on binlerin değil, ülkemizin milyonlarca insanının yararlan- masında ulusal yararlar beklenmelidir. Bu, üzerinde du- yarlılıkla durulması gereken bir konudur ve çağdaş insa- nın vazgeçilmezliklerindendir. "Cumhuriyet'in, ülkemizin temel kurumlarından olduğu bilinciyle onu yeniden yaşat- maya çabalayan kitleler giderek onu da aşan ülkemizin çağdaş ve demokrat kitleleri Velidedeoğlu'nu derinleme- sine incelemek, düşüncelerini öğrenmek, bilgi ve dene- yimlerinden yararlanmak, gi- derek Onu irdelemek ve yo- rumlamak durumundadırlar. Başka bir anlatımla Velide- deoğlu'nun cumhuriyet, de- mokrasi, insan hakları, çağ- daşlaşma gibi temel kavram- lardaki boyutları bilinmeden bunlara karşı yaklaşımların eksikliği vurgulanmalıdır. Ya- şamının deneyim ve birikim dolu son önemli yıllarını bir- likte geçirdiği, "sevgili Veli- dedeoğlu'na yaşam arka- daşlığı yaparak son dakikası- na kadar Onun ışıklı düşün- celerini bizlere aktardığı saygıdeğer eşi sayın Meriç Velidedeoğlu'nun önem ve öncülüğünde Hocam Velide- deoğlu sonsuz yaşamsallığa kavuşturulmalıdır. Ona bütün Velidedeoğlu'cuların maddi ve manevi (özdeksel ve tin- sel) katkıları, yürekten des- tekleriyle geciktirilmeksizin bir "H.V.Velidedeoğlu Vakfı"- nın kurulmasını, hemen arka- sından da "H.V. Velidedeoğ- lu Enstitüsü'nün" yaşama geçirilmesini sağlamalıdır- lar. Böylesi bir girişimin ka- muoyumuzda destek göre- ceğine inanarak O'nun tinsel kişiliğinde bir kez daha say- gıyla eğilmeyi inançlı bir öğ- rencilik görevi sayıyorum. TAKHŞMA Ekonomik ve Meslek Açlığı mı - Siyasal AçHık mı? Bu yazıyı, 11 Temmuz 1992 günlü Cum- huriyet Gazetesi, Tartışma bölümünde HASAN KIYAFET imzab "EĞİTİM-İŞ mi, EĞİT-SEN mi" başlıkh yazısı üzerine yazmak durumunda kaldım. Tek sendika özlemini dile getirmesi ko- nusunda kesinlikle kendisine katıhyorum. Bütünleşmek, tabanda bulunan biz üyele- rin en büyük arzusudur. Ancak yazının bir bölümünde şöyle denmektedir: "....Sendi- kanın önce çıkar, ekonomik, sonra siyasal amaçb bir meslek örgütü olduğu gerçeğini artık kabul etmeliyiz..." Ülkemiz insanı düşünsel açıdan çok çe- şitlilik göstennektedir. Insanlaıda genel olarak olaylara karşı aynı refleksi bulmak, ne yazık ki henüz olası değil. Ülkemiz ay- dınlannın ınancı, bu refleksin süreç içeri- sinde (tüm sosyal örgütlerin, özellikle mes- lek örgütlerinin insan ufkunu açan, yorum ve değerlendiıme özelliği kazandıran çalış- ma ve etkinlikleri sonucu) oluşabileceği yönündedir. Bunu sağlamanın en önemli koşulu da insanlann kendi iş kollannda or- tak paydalarda örgütlenmeleridir. Doğal olarak "uç"lar bu tip örgütlenmeye karşı çıkacaklardır. Çünkü onlar mesleksel ör- gütleri, sendikalan en başından beri siyasal hobi örgütleri gibi düşünmektedirler. Bu nedenle "uç"lar, demokrasi ortak paydası- nı pek sıcak bulmazlar. Biz eğitim emekçi- leri yıllardır eğitim alanında ve ekonomik alanda çok şey yitirdik. Bizi öncelikle ilgi- lendiren siyasal açhğımız değil, ekonomik açlığımızdır. Bu, biz eğitim çalışanlannın en başta gelen ortak sorunudur. Eğitim- İş'in bu konudaki tavır ve yaklaşımı oiduk- ça sağlıklıdır. Eğit-Sen'in ise bu konuda bence bulanıklığı vardır. Eğit-Sen bunu gi- derebilirse bütünleşme yönünde hızlı adımlar atılabileceği inancındayım. İnsanlar elbette siyasal varlıklardır. Do- ğası da bunu gerektirir. Ancak sağlıkb eko- nomik altyapılara dayanan mesleksel kurumlar. sağbkb siyasal hedefler saptaya- bibrler. Bu kurumlar zamanla yaşanan olaylarla birlikte, kendi doğal sürecinde si- yasallaşırken üyeleri açısından da bir okul işlevi görür. Bağnndakileri zamanla değiş- tirebibr, onlan insan haklan, demokrasi, çevre ve tüm çanblan koruma yönünde du- yarlı hale getirebilir. Sayın Kıyafet'in dediği gibi tek öğret- men sendikası değil tek eğitim sendikası diyorum. Unutmayalım ki elinde süpürge- siyle hizmetb de eğitimin bir parçasıdır. İSMAİL YILDIZ Hıffzı V. Velidedeoğlu ILK MECUS 15.000 lira (KDV içinde) OdemeHgSndarilınez. ÇtfMf nmUM TMniı eH IMI, ÇA6DAŞ YAYMURI Hıffzı V. Velidedeoğlu yol kesen ırmak 4.BASI 15 000 lıra (KDV/ç/ndej ödemellgönderilmez. v/ıriNL/ım nnıtcaiı c*. tı 4i, camnn ismmıı PENCERE Ekmek Kaç Rubte?»Geçen yıl 19 ağustosta, tarıhın ıvmesını etKiieyen bir olayyaşandı; Moskovadabaşarısızbirdarbegirişimiya- pıldı. Gorbaçov'u devirmek isteyen darbeciler, Rusya'da Yeltsin'in iktidarına yol açtılar; Sovyetler Birliği'nin dağıl- masını hızlandırdılar. Bugün birliğin adı BDT, "Bağımsız Devletler Topluluğu'dur. Ancak BDT'nin neyin nesi, kimin fesi olduğu daha anla- şılabilmiş değil; her bağımsız cumhuriyetin kendi gerçek- liği içinde hızlı birdönüşümü yaşadığı biliniyor; toplumlar 70 yıllık bir geçmişten arınamıyor; yeni koşullarını yarata- mıyor. BDT içinde en büyük olan Rusya Federasyonu 150 milyon nüfusuylaşaşkın. Yeltsin'in birsöylediği ötekinitut- muyor; hazret gözlerini Vaşington'a dikmiş; ama, umdu- ğunu bulamıyor; Amerika'nın Yeltsin'i kurtaracak hali yok.. Başarısız darbenin yıldönümü, Moskovada gösterilerle anılmış; Yeltsin demiş ki: "-Rus halkını kapitalist yapacağım. Bizim bir elin par- maklarmı geçmeyecek sayıda milyonere değil, milyonlar- ca özel girişimciye ihtiyacımız var." (Milliyet, 22.8.1992) Rus halkı sosyalist olamadı; kapitalist olabilecek mi? Nasıl? Hangi yöntemle? Yeltsin, kapitalizmi bilmiyor, ken- disi de bunu itiraf ediyor: "-Yüzme bilmeden suya atladık.." Halk, artık ne kapitalizmi, ne sosyalizmi düşünüyormuş; "ucuz vokta, ucuz sosis," arıyormuş. Bu arayış bir bakıma geçmiş günlere özlem gibi yorumlanıyor. • Soçi, Karadeniz kıyısında güzel bir dinlenme kenti. Ora- da yaşayan bir okurumdan aldığım mektubun ilginç göz- lemleri içeren bölümlerini birlikte okuyalım: "Üç gündür güzel Soçi'ye yağmur yağıyor. Karadeniz'in o bilinen yağmuru. Bir kilometre ötede 900 Türkiyeli işçi yeni bir otel yapıyor. Günde 12 saat çalışıyorlar. Gece 10. 30'da yatmak zorunlu. Geçenlerde Türkiyeli işçiler Mos- kova 'da miting yaptılar. Sıkı para politikasının ikinci altı ayının sonunda, mal ve hizmetlere zam yapıldı. 5 ruble olan ekmek, bugün 25 rub- le. Gerçek mi, yalan mı, bir Fransız Bankası'nın yaptığı ve açıkladığı hesaba göre bir yılda Sovyetler den Batı'ya 175 milyar dolar aktarılmış. Burada yiyecek maddeleri ve votkanın dışında pek mal satılmıyor. Aynı filmi burada ikinci kez seyrediyorum. Kuş- kusuz serbest pazar ekonomisi ilerlemeyi sağlıyor; ama, çok vahşi. Toplum şaşkın ve sessiz. Para yok gerekçesiyle 4 aydır işçi ve memur çeklerini bankalar ödemiyorlar. Spekülatif kazançlar artıyor. Her tarafta türedi mafya özel mağazalardan haraç alıyor. Henüz demokratik bir ortam yok. İnsanlara 'ne olacak bu durum?' diye sorunca, 'bize bir Stalin lazım'' diyorlar. Karadeniz Işbirliği olayından insanlar habersiz. Her an radyo ve televizyonda bir açıkoturum ya da siyasi röportaj var. İnsanlar politikadan bıkmış durumda. Çar Nikola demokrat, Lenin faşist oldu şimdilerde. Ko- münistler hâlâ şaşkınlığı atamamışlar. Miting yapıyorlar. Söylenenlere göre Moskova 'da silahlı illegal örgütlenme- ler ilerliyormuş. Akıl hâlâ göklerde. Bilemem ne zaman insanlann kafasına inecek? İşte o zaman çok şeyler olabi- lir. Bu toplumun ortalaması yok. Anasını bellesen ses çı- karmaz, küçük OK dürtüyle dünyaları yıkar. Halk arasında Hıristiyanlık moda; ama, herkes hâlâ SSCB'den yana. Ge- ri teknolojiyle üretim yapan bu toplumda dinsel ve nasyo- ^nalist akımların yandaş toplaması da çabası." * Adı ve adresi bende saklı okurumun mektubu, kuzey komşumuzda yaşanan keşmekeşi sergiliyor. Ama, bu yı- kım yaşanırken Barcelona Olimpiyatlan'nda BDT'nin sporcuları doruklara tırmandılar. Sovyetler'den geriye kalan yalnız sporcular değil, bilim adamları da bekliyor, topluma bir inme inmiş gibi; yarı uyur, yarı uyanık, umutlu ve umutsuz!... Sovyetler'de 1917 Devrimi'nin belki en etkili alanı Orta Asya'dır. Çünkü Islam Ortaçağı'nı yaşayan toplumları silkeledi, laikliğe dönük devlet modeli devreye girdi. önümüzdeki birkaç yıl, kuzey komşularımızda yön sap- tayıcı olacak; ne 1917den ne de 1991 'den geriye dönülebi- lir; geçmişin külleri havaya savrulurken, geleceğin tohum- lan toprağa ekiliyor. A 7 GECE 8 GÜN 1.650.()(M)+KI)\ Yanm pansiyon + yol + çevre gezileri + Nac'abey KARADANLIKyA Prenses Otel'de konaklama, Kayaköy, Ölüdeniz, Xanthos, Letoon, Patara, . Dalyan, Kaunos, İztuzu, Tlos, Saklıkent. "PARANIZ PAMUKBANKTAN, TA1İIİNİZ BAYBASOS'TAN" KAMPANYAMIZ SÜRÜYOR İBAYBASÛS TURİZM İSTANBUL ANKARA 338 86 51 - 338 16 51 425 90 82-417 4 Seyahat Ac-enası Işletme Belge no. 2149 eni "iirelim Hatlı"nın devreye g/rmes/y/e... RCEl/K MKİNELERİ'HD "MAl/UKSİl mHW\"Arçelik in Bulaşık Makinesi'ni benzerleriyle kıyaslayın. Göreceksiniz, ne fiyatta..ne kalitede..ne serviste..ne de teknolojide Arçelik gibisi yok! Usîelik şimdi, yeni "Uretim Hattı"nın devreye girmesiyle, Arçelik Bulaşık Makineleri benzersiz fiyatlarla... Çok özel taksitlerle! Sakın "yerim yok ki" diyerek zaman kaybetmeyin. Murfagınızda derhal bir yer açıp bu konfordan siz de faydalanın. Doğru bir Arçelik Yetkili Satıcısma gidin. Dilerseniz Bulaşık Makinenizi hemen teslim alın, dilerseniz Ekim - Kasım seçenegi için peşinatınızı yatırın! UR'JNLER ARY 3-4 61 HEMEN TESÜM 1 SECENEK PE5W 5.950.000 7 SECENEK 960.000 6T*»csır 960.000 ÎOftAMflYAÎ 6.720.000 3 SKENEK PESfriAl 960.000 tOTAKStr 660.000 îOfMMHrAT 7.560.000 i SECENEK FESNAÎ 960.000 UTAKStT 540.000 TOBAMFftAT 8.520.000 EKİM-KASIM TESÜM 5 SECENEK* PEŞİNAr 655.000 )OTAKS(T 655.000 T0PWM(WAT 7.205.000 * p e}<nat!arını Ağuslos'to ya^ronhnn Buhfık Makmeler, Ek,m de Eylulde yatıranhnn Kasırr.'do teshm edılecektır 8u kamponya 23 Ocak 1986 lanhlı Resmı Gazetede yayınlanan ılgılı tebliğe uygun, ozel bir uygulamodır. ~ TÜIT; soru ve sorunlorıpız1 cevopıandımak uzere TUKfTİCİDANIŞMA StRVİSİ'miz v S " ı " r c r o ' ı ozel teı'ef'on h a ^ a t ' n z's jcre'sız o r o p o n z o l a h m edılmtşttr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle