15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18AĞUSTOS1992SAU OLAYLAR VE GORUŞLER Kentleşmenin Toplıımbilimsel DerJnliği Kentleşme, toplumbilimsel bir olgudur. Bilimsel, çağdaş ve gerçek sosyal prag- matizme dayalı kentleşmenin ise planh 'sosyal devlet' esprisiyle doğrudan bağ- daşır yanlan bulunmalıdır. L. ERTUĞRUL KAZANCI Eğitimci-Hukukçu Ekonomi gerçeğini, toplumbilimci gözüyle inceleyen iktisatçılar fazla sayılamaz. Fakat, aslında var olan odur ki; üretim, mübadele, fiyat, değer gibi ekonomik öğeler, birer sos- yal olaydır. Toplumsal yaşam, insan için üç esaslı ge- reksinim saptamıştır. Buna göre, yiyecek, içe- cek ve bannmanın sağlanması temel amaçtır. Onun için de önce iş gerekmektedir. Sorun, bu ana konumun etrafında şekillenmektedir. . Sanayileşme, toplumlann yakıri tarihsel gelişiminde başbca kalkınma ve iş hedeflerin- den başlıcası olarak sayılmaya başlanılmıştır. Tanmsal yapıdan makine toplumuna geçişin manivelası sanayi görülürken, toprağa bağlı kalkınma ve çabşma modeli giderek terk edi- lir olmuştur. Fakat, arsıulusal bir tabloda sa- nayileşme hangi sağlıklı koşullan kapsamış, hangi çağdaş toplumsal sonuçlan birlikte ge- tirmiş ve özellikle de Anadolu insanuıa sos- yo-ekonomik etkisi neler olmuştur? İşte, ir- delenmesi gereken konu, herhalde budur. Evrensel bir saptama; küçük, büyük, ileri, geri tüm ülkelerin hızlı bir acelecilikle sanayi- ieşme çabasma girdiklerini göstermektedir. Hindistan'dan Japonya'ya, Lüksemburg'- dan Bangladeş'e kadar her yerde sanayileşme evrimi gözlenmektedir. Ülİceler, önce kendi- ierine yeterli olmayı, ardından da ürettikleri mallan dışa satmayı düşlemektedirier. Yani; varsa da yoksa sonuçta, toplumsal refah için- de yaşama politikası, sanayileşmeyle mutla- ka özdeş tutulmaktadır. Fakat, sanayileşme- nin; düzensiz ve plansız, gerekli altyapı ko- şullanndan yoksun, denemelere dayalı, ülke- nin siyasal, fıziksel ve sosyal yapısıyla uyum sağlamamış, dar ve belli egemen çevrelere bağlantılı, hatta birtakım duygusal coşkular- la bile girilmiş zemininde kitlesel tablo, yo- ğun ıstırap kûmeleri olarak seyredilmektedir. Çarpık ve daha doğrusu çarpıtılmış sanayi- leşmenin sonunda ise sorunlu yerleşim birim- leri, böylece de her noktada doygunluğa ula- şamamış antisosyal ve mutsuz yaşam yığınlan sergilenmektedir. Bizim gerçeğimiz nedir? Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfıyesinden sonra, cumhuriyetle birlikte ciddi ve tutarh bir sanayileşme yöntemi görülmektedir. Ülke gerçeğinden yola çıkan Inönü hükü- metlerinin planlamaya dayalı devletçi kalkı- nma modeüyle 1931-37 ydlan arasmda ger- çekleştirilen atıhm; kabcı, sağhkb ve zarar et- meyici niteliğe bürünerek yakın yıllara kadar uzanan sanayi motifini oluşturmuştur. Kamu sektöründe programa, sosyo-eko- nomik yapıya ve ivedi gereksinimlere tümüy- le oturmuş bir sanayi politikasmın başanh örnekleri, somut şekilde görülmüştür. Kendi gücünü seferber eden 'istiklal-i tam' ilkesine dayalı özgür bir kalkınma projesi; dokuma, maden, selüloz, seramik, kimya, demir, ba- kır, suni ipek, şeker, petrol arama, ulaşım, sağhk, eğitim alanlannda siyasal tutkusunu ekonomiye ilişküi olarak alabildiğine gerçek- leştirmiştir. Tanm geleneğj ise bilimsel ve çağdaş esasb teknolojik ilerlemeye bağb örneğini, makineyle tarlada çift süren Atatürk tablosundaki gibi önem ka- zanmıştır. Sonralan ise "her mahallede bir milyoner" öngörüsüyle toplumsallığı ilke olarak redde- den, devletçe denetim ve yönlendirmeyi aykın politika sayan, üç-beşyüz ailenin ulus- lararası tekel sermayesiyle bağlantıb ve çok özel amaçb sanayileşme adımlanna destek çıkan, küçük ve orta ölçekli kuruluşlan temi- natsız duruma getiren, tanmı ihmal eden, on binlerin göçüne zemin hazırlayıp kentlerin et- rafındaki sağlıksız sanayiye ucuz emek gücü- nü âdeta sunarak yığan hükümet politikalan saptanmıştır. Böylesi bir siyasal pobtikaya ek olarak; tanmsal alanlarda devlet yardım ve teşviki bir bakıma durdurularak, yalnızca sa- nayi öne abnmıştır. O zaman da makineleş- miş tanmda yaya kabnaya mahkûm, ilkel yöntemlerle topraktan yaşam çıkarmaya uğ- raşan az topraklı veya topraksız, türlü çekiş- melerle huzursuz obnuş, feodal düzenin ır- gatlığından bıkıp-usanmış, insanca özlemle- rini büyük kentlerde dindirmeyi amaçlamış insanlar yeni ufuklara koşmuşlardır. Sosyal devlet olgusunun giderek dışlandığı bir or- tamda hakça ve insanca bir düzeni dikkate bile almayan belirgin bir sektörün ucuz işgü- cü öğeleri, pıtrak gibi kentleri sanvermiştir. Aşiret davası, kan çatışması, 'kel mültezim'in baskısı, dipçik korkusu, dil cenderesi, sindir- me ve korku gibi psiko-sosyal nedenlerin de eklendigi göç itelemesi; insanlan, hallaç pa- muğu gibi önce dağıtmış, sonra şekillendir- miştir. Yerel ve genel sorun ilişkisi İş peşinde, yiyecek ve giyeceklerini sağla- maya çabşan on binler, bannma öğelerini de zorunlu olarak kendi koşullanna göre çöz- mekle karşı karşıya kabnışlardır. Bu kez de altyapı zemininden uzak; ulaşım, sağbk, su, kanalizasyon, eğitim, kültür, çevre sorunla- nyla iç içe, karmaşalar içinde kent yanı ya- şam dilimleri belirivermiştir. Yerel yöne- timlerin şaşınp, çözüm getirmekte zor- landığı, baskı altında kalarak bunaldığı bu görünüm, birbiderine eklenen kesitler duru- muyla özellikle ülkenin Batı parçasında geniş bir sosyal yelpaze oluvermiştir. Kısacası; sağbksız sanayileşme sağbksız toplumu ve onun bannma sorunlannı kapsayan düzen- siz kentleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Devletin 'sosyal' olma şemsiyesini giderek bıraktığı bir sürecte, ekonomik ve insani ko- rumaya dayab olmayan yığmlar, alabildiğine mutsuz ve umutsuz laboratuvar konulan ol- muşlardır. Kentleşme sosyolojik bir olgudur. Onun da koşullan vardır. Kentler, akan yıllar için- de elbette büyüyerek genişleyecektir. Yerleş- me yöreleri, merkez etrafında yer alan halka- lar gibi giderek yoğunlaşacaktır. Fakat sade- ce öznel pragmatist, plansız-programsız, emek istismarası, vergi kacakçılığından ör- nekler sergileyen, sosyalbk ilkelerinden uzak, feodal kafalı, her çeşit yasal denetimden kur- tulmaya calışan, kendinden dışa karşı sorum- suz gibi motiflere dayab sanayileşme, kalkı- nmakta olan ülkelerde yapay uydu gecekon- dulaşmalara, dolayısıyla da kentsel sosyolo- jik çarpıkbklara yol acmaktadır. Bu ülke, nüfusunu rahatça doyurup çalıştı- racak ve banndıracak fıziksel bünyeye sahip- tir. Türkiye'nin; sınırlan, koşullan ve deneti- mi özenle saptanmış sanayileşmenin yanı sıra modern tanm ünitelerine dayalı bir coğrafya şans gerçekçib'ği ile davranması akılcı olma- yacak mıdır? Sanayileşmede üst sınırlara ulaşmış ve fa- kat; az toprakb, makineleşmiş çok ülke vardır. O zaman, siyasal iktidarlann kalkı- nma ve istihdam hedefî olarak sadece sanayi- yi sayma abşkanlığından Türkiye süratle kurtulmabdır. Tanm ekonomisini teknolojinin olanak- lanndan yararlanıp geliştirmek ve bu yönde dışsaüma yönelmek gerçekçi olmayacak mıdır? On binlerin göçü; geniş olarak tanma otunnuş, topraksız veya az toprakb insanlar için "toprak reformu" gerçekleştirilmiş bir ortamda durdurulabilecektir. Binbir umutlarla yer ve yurtlanndan kopa- rak gelmiş insanlan, insanca standartlann çok uzağındaki çabşma ve yaşam koşullanna iten; gebşigüzel, devlet planlamasından özel- likle anndınlmış, ekonomiye egemen aüe gruplanna hizmet eden sanayi düzenine tut- sak etmenin âlemi nedir, ne değildir? Sanayi; toplumsal ve sağlıkb olmab, tanm ise Türki- ye koşullannın doğal yapısı olarak değer- lendiribnebdir. Sonuç Büimsel, çağdaş ve inandıncı sosyal prag- matizme dayab sanayileşmeyi öngörüyoruz. Kesin ilke; 'Adam Smith' felsefesinin in- sanbk onurunu reddeden programlanyla de- ğil, 'sosyal devlet' şemsiyesi içinde konul- mabdır. 1984 yılına kadar; üretim, istihdam ve kâr itibanyla başanlı görülen kamu işletme- lerinin tasfıye edibnesi, devletin sadece 'pobs- asker' gücüne sahip küçültülmüş tipik Ame- rikan modebne yönelinmesi, bu ülke için hiç de iyi olmayacaktır. Tanmsal ağırbkb ülke olmanın gerçeğine karşın pobtikalar olarak reddi, var olanı gö- zardı etmektir. İleri teknolojiye bağb köyler, köy-kentler düşüncesini sabk veriyoruz. Ta- nmla uğraşan bir ülkenin, 'geri ülke' olduğu savını kabul etmiyoruz. Hele, Türkiye açısın- dan hiç geçerli bulmuyoruz. Kentleşmenin sosyolojik perspektifi, halk- tan yana sağbkb sanayi ve tanm planlama ve uygulamalannı ciddiyetle üreten ekonomik ilkelerle çağdaş ve insani düzeye ulaşabibr. Bu da siyasal iktidarlann işidir. ARADABIR AFFASG.KSRH/SUY.MitnarDGSA. Prof. VVilhelm Schütte llgi çekici kişiliğine, ülkemize yaptığı çok değerli hizmet- lerine ve dünya mimarları arasındaki saygın yerine karşın, Prof. VVilhelm Schütte, neredeyse unutulmak üze- redir. Oysa ülkemize gelen yabancı bilim ve sanat adam- lan arasında tek CIAM üyesi bu değerli mimardır (1). Sa- dece bu sıfatı bile değeri hakkında yeterli bir referanstır. Prof. VVilhelm Schütte'nin, gerek Milli Eğitim Bakanlığı'- rtda köy okulları konusundaki çalışmalarırtda gerekse Gü- zel Sanatlâr Akademisi'nde uyguladığı eğitim sistemiyle yurdumuza yararları dokunmuştur. O, zaten sadece veri- len görevde yararlı olmayı öngörürdü. Ne popüler olmayı ne de reklamının yapılmasını umursardı. Mimarlık alanı- nda çağdaş kültürün ülkemize yerleşmesindeki hizmetleri unutulmaz. Prof. Schütte atandığı atelye hocalığında, otodidaktik bir eğitim yöntemi uygulamıştır. Bu yöntem gereği, yarıyıl başındaki proje konusu seçmekten yarı yıl sonuna kadar süren atelye çalışmalarına değin, öğrenciyi gerçeği ve ya- rarlıyı aramakta özgür bırakırdı. Her derste, yüzeyden de- ğil derinlerdeki kökenlerinden işlevsel özünü aramamızı isterdi konulann. Bir Latince özdeyiş onun yöntemini ne güzel açıklar: "Visita Iteriore Terrae/ Rectificando I fnveni- es Occultum Lapidem" Türkçe anlamı şudur: 'Toprağın içine gir, onu arıt, An- cak böylece işleyeceğin gizemli cevheri bulacaksın!" 194O'lı yılların ilk yarısında, II. Dünya Savaşı'nın en kızgın döneminde atelyedeki dlskurlarında, çeşitli yapı türlerinde calışan bizlere, günümüze ışık tutan görüşlerini aktarırdı. O sıralarda kimimize kehanet, kimimize de bi- lim-kurgusal roman gibi bir hayal ürünü olarak izlenim bırakmıştı. O yıllarda söyledikleri, zaman içinde olaylarla kanıtlandı. Anımsayabildiğim kadarıyla, kimi yapı türleri hakkındaki görüşleri şöyleydi (okul yapıları üzerine): "Cumhuriyetinizin kurucusu, ülkenizin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanız gereğini öngörüyor. Bunu size erek olarak gösteriyor. Çağdaş uygarlık düzeyine erişmek, tanm toplumu aşamasını geçip, sanayi toplumuna geçme- nizle olabilir. Bir sanayi toplumunun temelinde eğitilmiş personel yatar. Bu nedenle rutin bir okul yapısı yerine Tek- nik Meslek Okulu üzerinde çalışmanızı öğütlerim." Otel yapıları üzerine: "Sürmekte olan savaş biter bitmez, sinirleri savaş nede- niyle gerilen toplumlar, doğal güzellikleri ya da kültürel zenginlikleri bulunan çevreleri yeğleyeceklerdir. Ülkeniz her iki bakımdan da zengin bir potansiyele sahiptir. Turis- tik otel konusunda çalışmanızı öneririm." Ulaştırma yapıları üzerine: "Gelişmiş sanayi toplumları, savaş döneminde, akıl al- maz boyutlara ulaşan, ihtiyaç üzerine, üretimlerini savaş araç ve gereçlerine göre ayarladılar. Savaş sona erince, aynı istemi bulamayacaklardır. Savaşta tank, zırhlı araçya da jeep yapan otomobil fabrikaları ya aynı sistem boyutu- nu sürdürmek için bölgesel savaşları özendirecekler ya da savaş sırasında büyüttükleri üretim hacmini gene oto- mobil üretimine döndüreceklerdir. Bu kez alıcı hacmini canlı tutmak için kaliteyi yükseltip, inanılmaz ödeme ko- laylıkları getireceklerdir. Bu durumda kentlerdeki sokak- larda otomobiller kaldırımlara taşacaktır. O zaman da gündeme katlı otoparkiar gelecektir. Bir kısmınız bu konu- yu işlesin, bir kısmınız da kentler ve ülkeler arası calışan büyük otokarlar için otogar projesine çalışsın." Konut yapıları üzerine (2): "Nüfusunuz hızlı artıyor. Artan demografik yapınızın ni- celi^i, niteliğini değiştirecektir. Geçime yetmeyen kırsal kesım toprakları, üzerindeki nüfus çokluğunu kentlere göce zorlayacak. Böylece kentlerdeki kısıtlı yapı alanlan- nda illegal yapılanma zorunlu hale gelecektir. Şimdiden Zeytinburnu ile Kazlıçeşme yöresinde örnekleri görülme- ye başlamış bile. Zamanında önlem alınmazsa, ileride çö- züm olanak dışı bir durum alacaktır. Bir kısmınrza 'sosyal Konut' kavramı üzerinde calışmasını öğütlerim." Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere Prof. VVil- helm Schütte, konuya gerçek bir bilim adamı olarak yak- laşıyordu. On, on iki yıl kadar önce bunları Avusturya Kül- tür Öfisi Müdürü Sayın Dr. Lucius'a anlattığımda bana: "De- senize sizin hoca bir dahi imiş!" demişti. Oysa o bir dahi değildi. Sadece gördüğü verilerden bilimsel düşünme yöntemiyle mantıksal sonuçlar çıkaran gerçek bir bilim adamıydı. Diyeceğim o ki yeni bir Prof. Schütte çıkıp da yaşadığırnız kaosun bir analizini yapması için, Godot'yu kimbilir daha ne kadar bekleyeceğiz!.. 1- CIAM (Congrs Intemaııonaux des Architeets Modern) yirminci yüz>il mi- ınarhğının teoremcileri, kuraculan ve uygulayicılan kunılu. Başta gelen isimler Le Corbusier (Charies Edouard Jeanneret). Walter Gropius. Alvar Aalto ve başkalan. 2- Prof. Schütte Akademıde 'Sefalet Mahalleleri' ba^lıldı bir konferans vermışu. O zıroan daha 'gecekondu' dcyîşı kullamlmıyordu TARnŞMA Avcılar ve Fotoğraf Çekmek Avcılara yapmak istedikleri sporu can almadan sonuçlandırmalannı ve fotoğraf makineleri ile avcıbk yapmalannı öneriyorum. Bu yıl av sezonu 1 Eylül de acıhyor. Do- ğal Hayatı Koruma Derneği verilerinc göre ülkemızde yaklaşık 4 mılyondan fazla avcı var. Her sezon açılışında ülkeınizin ünlü avcılan; a\cıhğın erdeminden, spor oluşuna kadar varan övgü ve yararann- dan bahisle bir de avalann çevreyi koru- duklan sözde savını ileri sürerler. Bu tarüş- manın ne yaran var? Gecen yıl da bu sütunlarda laraflar tarüşmışlar ve sonucu kamuoyuna bırakmışlardı. Bizim aınacı- mız da bundan başka değil. Ve ağaçlara bakmaktan ormanı göremeyen kimi avcı- lara işin felsefesi ile birlikte bir kaç da öneri getirmek amaanuz. Bu tartışmaUrdan esas yaran da yok olan doğal çevrenıiz ve soyu tükenen yabanıl yaşamımız görür bel- ki. Avahk ilkeUiktir. Çünkü ilkel insan kar- nını doyurmak ve örtünmek için avlanı- yordu. Insanlığın gelişimi içerisinde bu gereksinim evcilleştirme ve giderek kültür ve besi hayvanahğı yolu ile doğal dengelere pek zarar vermeden yapılmaya başlandı. Ama hâlâ avlanan ve hayvanlann şahin ol- madığı çok ileri avlanma yöntemlerine sa- hıp ınsanoğlu; ilkel obna özelüğini bir de sadist olma özellikleri ile pekiştirmişür. Çünkü avlanırken kprkutur, yaralar, acı cekürir ve öldürür. (Örneğin: siz hiç vxırul- muş bir av kuşunun, sözde acı çekmesin diye saçma bir çelişkiyle başı kopanlarak öldürülmesinin ne demek olduğunu hiç dü- şündünüz mü?) Balık avcıbğını; insanın il- kel kann doyurma amacı ile çelişmediğin- den, makineleşmemiş olmak kaydı ile konumuz dışında tutuyorum. Ama onun da özellikle Karadeniz hamsısinin düştügü durum veya açık denizlerde aşın avlanma- lar sonu balık türlerini tüketen uluslar arası süper teknolojik uydu aracılığı ile avcılık gibi örneklerine karşıyım. NÜSHED (Nükleer Savaşın önlenmesi İçin Hekimler Derneği) yayımlanndan öğ- rendiğimize göre insanlık şimdiye değin tüm sorunlannı çözebilecek zengirüiğe böylesine erişmemişti. Düşünün bir kere dünya devletlerinin silahlanmaya ayırdık- lan yıllık paranın sadece 18 dakıkası ile 2 milyar insan temiz içme suyuna kavuşur, 12 saaüik bölümü ile yeryüzündeki bütün çocuklar bulaşıcı hastabİdara karşı aşıla- nabilir, 1 saatHk bölümü ile cüzam yeryü- zünden silinebilir. Çünkü çiçek hastalığı- run dünyadan siÛnmesi silahlanmaya harcanan paralann birkaç saatlik bölümü kadar bütçe ile başanldı. Av malzemeleri satan bir avcıdan öğren- diğıme göre vasat bir av tüfeği günümüz parası ile 1.9-2 milyon TL arasında alınabi- lir. Bu: kabaca ve en azından -çoğu zaman duvarda asıb duran- 8 trilyon TL demektir. Harcanan taşıt yakıtı, fışek ve mermi mas- raflannı da her yıl artan biçimdeki bu edere ekleyebiliriz. Bu miktar "kaç sağhk oca- ğı, kaç çocuk parkı kaç konut veya kaç Çevre Bakanhğı bütçesi yapar" bir bilse- niz. Avcılara yapmak istedikleri sporu can almadan sonuçlandırmalannı ve fotoğraf makinesi ile avcıbk yapmalannı öneriyo- rum. Bulabilirlerse Anadolu parsı alage- yik, ceylan, karaca, sülün vb.nin fotoğraf- lan çekip kıvançla duvarlanna assınlar. Merak etmeyin fotoğraf makinelerinin de çiftesi, süperpozesi, dürbünlüsü, yan oto- matik veya tam otomatiği var. Fotoğraf çekimi konusunda fotoğraf dernekleri böylesi hayırlı bir iş için ücretsiz kurs ve fo- toğrafçı ruhsatı vermeyi sanınm reddet- mezler. Üstelik vasat bir fotoğraf makinesi vasat bir çifte veya süperpoze av tüfeğin- den çok daha ucuz. Böylece yaşlandığınız- da torunlanruza avlandığınız yerlerin bir zamanlarki eski ve yok edilmemiş habni hiç olmazsa fotoğraflarda olsun gösterme şansınız olur. Çünkü torunlannız bu gidiş- le sizlerin, çevreyi kirletelerin ve çevre kirli- liğine seyirci kalan herkesin sayesinde değil avlanmak nefes almak için bile bir kanş ye- şile hasret kalabilir. Kutuplarda ayı avla- dıklannı boy boy gazetelerde açıklatan zenginlerimiz ve "havada bir tek ucar kalsa ona dahi tüfek sıkanm" diyen hasta, fana- tik avcılar! Sözüm hepinize. Dr. UMUR GÜRSOY Osmmiye Çevre Dostları Derneği Başkanı 0ZE HER HAFTASONU Tam pansiyon + yol + çevre gezileri + rehberlik BATI KARADENİZ Hotel A'da konaklama; Safranbolu, Yörükköyü, Bartın, Amasra, Tekkeönü, Kurucaşile, Gideros, Cide, İnebolu. "PARANI2 PAMUKBANKTAN, TATİLC«2 BAYBASOSTAIST KAMPANYAMIZ SÜRÜYOR BAYBASÛS TURİZM İSTANBLFL ANKARA 338 86 61 - 338 16 51 425 90 82 - 417 54 67 Seyahat Acentası tşletme Belge no. 2149 İLAN CEYHAN 1. KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1981/78-409 Ceyhan ilçesi Yalak köyü 393 nolu parsel hakkında mahkeraemiz- den verilen 28.12.1990 tarih ve 1981/78-409 esas ve karar sayılı karan ile davacı Haâne'nin itirazının reddine, taşınmazın davalılar Asiye Ay- dilek ve arkadaşları adına tapuya tesciline dair karar ile Maliye Ha- zinesi vekilinin 8.3.1991 tarihli temyiz dilekçesi davalılar Fatma Me- ziyet Çınar mirasçısı Necati Çınar ile diğer davalılar Emir oğlu Ka- muran Ali Çınar-M.Refik Saffet Çınar ve Ali Ulakçı'ya 7201 sayılı yasa uyannca ilanen tebliğ olunur. Basın: 49602 CEYHAN 1. KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1974/44-573 Ceyhan ilçesi Kıvrıklı köyü kadastro çalışma alarunın 290 nolu par- selinin yapüan yargılaması sonunda mahkememizden verilen 13.12.1989 tarih ve 1974/44-573 esas ve karar sayılı kararı ile tüm davacılann iti- razmın reddine taşınmazın davalılar Yusuf Karaca ve arkadaşları adına tapuya tesciline dair karar taraflardan Veli Eşol mirasçısı Raziye Eşol ile Ali Ak'a ve davacı Hazine vekilini 29.5.1990 tarihli ve Mustafa Eşol- un temyiz dilekçesi 7201 sayılı yasa uyannca ilanen tebliğ olunur. Basın: 49601 GAYRİMENKULÜN AÇIKARTTIRMA İLANI ANKARA GAYRİMENKUL SATIŞ İCRA DAİRESİ'NDEN Dosya No: 992/111 iş ' Satılmasına karar verilen gayrimenkulün cinsi, kıymeti, adedi, ev- safı: Ankara Çankaya ilçesi Övençler Mahallesi'nde kain imann 7541 ada 12 numaralı parselini teşkil eden 870 m 1 miktarındaki arsa vas- fındaki taşınmaz hissedarlar arasında şuyuun giderilmesi için Adliye Sarayı K. Blok Z. kat 59 numaralı yerde açıkarttırma suretiyle satıla- caktır. Geniş evsafı dosyada mevcut şartnameye ilişik bilirkişi rapo- runda açıklanmıştır. İMAR DURUMU: Yola mesafesi 5.00 m. inşa- at cephesi krokide, insaat derinliği krokide, inşaat tarzı aynk, kat adedi, bodrum kat hariç 4 kat saçak seviyesi 12.50 m.dir. TAKDİR EDİLEN DEĞERİ: 383.940.000 TL KDV gayrimenkulün alıcısma aittir. Satış şartlan: 1- Satış 22/9/1992 gtlnü saat 10.00'dan 10.15'e kadar yukanda ya- zılı yerde açıkarttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmin edilen kıymetin %75'ni ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacaklan mec- muunu ve satış masraflanm geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok arttıranın taahhüdü baki kalmak şar- tıyla 2/10/1992 günü aynı yer ve aynı saatte ikinci arttırmaya çıkarı- lacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde edilememişse gayrimenkül en çok arttıranın taahhüdü saklı kalmak üzere arttırma ilarunda gös- terilen müddet sonunda en çok arttırana ihale edilecektir. Şu kadar ki, arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetin %40'ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklann toplamından fazla olması ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştırma masraflanm geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşe- cektir. 2- Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20 si nispetinde pay akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın temi- nat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı iste- diğinde 20 günü geçmemek üzere mehil verilebüir. Tellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış be- delinden ödenir. 3- tpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) gayrimenkül üze- rindeki haklannı hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialanm da- yanağı belgeler ile on beş gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde haklan tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan ha- riç bırakılacaklardır. 4- Ihaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri be- del ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ay- rıca temerrüf faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi aynca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dai- rede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gön- derilebilir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatıru kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 992/111 iş sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmalan ilan olunur. (*) llgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 35116 PENCERE AtatûPh'e Sövmek Moda_ Atatürk'e sövmek moda... Yalnız Atatürk'e değil, Istiklal Savaşı'na, Lozan'a, Cumhuriyet devrimlerine veryansın etmek, şeriatçılar, Kürtçüler, enteller arasında geçerli. Ancak Atatürk'e ve Cumhuriyet devrimlerine küfredenlerden çoğunun Özal'ın yağdanlıkları arasından çıkmasına ne buyru- lur? Bir rastlantı mı? özal, Türkiye'ye "çağ atlattı"; ama, Gazi bu memle- ketin canına okudu, değil mi? Her politikacı, kendi yazarını ve çizerini bulur; özal'- ın şairi, papatyalar arasından çıktı; Köşk yazarlan da, holding babalarına palamarla bağlı olanlar... • Osmanlı, padişahına kaside yazardı; bir tür övgü ya da pohpohlamayla sultanı göklere çıkarırdı. 2amanın ko- şullan nice büyük şairi bu yoida şiir yazmaya yönelt- miştir; çünkü hem Batı'da hem Doğu'da sanatçının halka dayanması için uygarlığın gelişmesini beklemek gerekti. Sanatçı ve yazar, çok uzun süre şatoya, saraya, kili- seye, tekkeye bağlanmak zorundaydı. Çağ değişti, devrimler gerçekleşti, sanatçılar ve yazarlar özgürleş- tiler; bir efendiye kapılanarak yaşamı sürdürmek dö- nemi tarihin derinliklerinde kaldı. Ama şairler, kimi destanı ya da kahramanı ölümsüz- leştirmek için yine şiir yazdılar. Anadolu'da Kurtuluş Savaşı da bir destandı ki şairi çıktı, adıyla sanıyla: Nazım Hikmet!.. Ve yazdı: "O, saati sordu. Paşalar, üç dediler. Sarışın bir kurda benziyordu Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar Ince uzun bacakları üzerinde yaylanarak Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı." • Anafartalar zaferinin ardından Mehmet Emin (Yurda- kul), 1915'te yayımladığı şiir kitabmda, gelecek günle- rin haberini şu dizeyle veriyordu: "Ey Mustafa Kemallerin aziz yurdu!.." Behçet Necatigil, Mehmet Emin'i, şiirde Atatürk'e yönelişin başlangıcı olarak değerlendiriyor. Şairler, Anadolu'da yaşanan destana ve Aydınlanma Devrimi'- ne uzak duramazlardı. Hangi destana ilgi duymamıştır şair? llyada'yı neden söyledi Homeros? Gılgamış des- tanı Melih Cevdet'e niçin esin verdi? Her destan, şiirini içeriğinde taşır. Atatürk için kimler şiir yazdı? Yalnız rejimin ya da 'resmi tarih'm yandaşları mı? Faruk Nafiz, Behçet Kemal, Orhan Seyfi, Mithat Cemal, Yusuf Ziya'yı geçelim; ya ötekiler?.. Cahit Sıtkı Taran- cı, Ceyhun Atuf Kansu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Melih Cevdet, Cahit Külebi, Attilâ llhan ve bu köşeye sığma- yacak kadar çok nice şair, Atatürk için şiir yazarak edebiyatımızın belleğine kazıdı. Cahit Sıtkı'dan iki dize: "Gecenin birinde fecre karşı Güneşten önce doğdu ufukta..." "Aydınlanma Devrimi"n\n Anadolu'daki önderi, şa- irlerin dizelerinde de ölümsüzleşti. Şairin bir zorunlu- ğu yoktu, salt şair olduğu için Mustafa Kemal'i duyunv sadı. Tarihte her büyük destan, şairini de üretir; her dev- rim, sanatçısını yaratır. • Atatürk'e sövmek şimdi moda... Sövün sövebildiğinizce... Küfredin... Uygarlık tarihinin aydınlanma devrimini Anadolu'da bir kurtuluş savaşıyla yürürlüğe koyan bu büyük adamı herkesin anlaması ve duyumsaması elbet olanaksız- dır. Ve tüm küfürlere önceden verilen yanıt, en büyük şa- irlerimizin dizelerinde yazılıdır. 0Taşeron gazeteciler Yeni Asır, polis-adliye haberlerini ihafe etti. #THKO'nun kurucularuıdan Hacı Tonale "68 hareketi, düzene tavır alıştır" #Çakmur, basınla banşıyor (Sedat Pişirid) # GAP cephesinde yeni bir şey yok (Metin Aksoy) 0 Ingilizler, insan haklarına "Cransız" (Tayfıın Çavuşoğlu) % Yeni bir Tûrk devkti doğuyor: Esenlik Cumhuriyeti (Sevinç Baysal) 0 Monitördeki ölûm oyunlan (Cemil Seymen) Aynca yazılanyla Arzu Yılmaz, Yüksel Baysal, Banu Demirag, Rahmi Yıldırım, Adnan Baştopçu ve Nurinisa Eroğlu "Çağdaf'ı, Gökyüzü (Kurrul Psj.) veya Haçet (Alüparmak) kita- bevlerinden edinebilir ya da Halk Bankası Bursa Şb. 58002800 nohı hesabına lOO.OOO.-CYüzbin) TL yaürarak bir yıllık (12 sayı) abone olabılirsımz. Yazışma adresi: PK. 584 Utucaml-BURSA W]ÖRWWIİK YffFIMCfLIKİ L L E P L E SİIUUSdlll
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle