Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA. CUMHURİYET 12 AĞUSTOS1992 ÇARŞAMBA
OLA YLAR VE GORUŞLER
Restorasyonculuk ve 4.
Cumhuriyet
12Eylül, Üçüncü Cumhuriyet, "Altın Devir" denen, hacıağa demokrasisi DP
döneminden daha bilinçli, egemen 'Friedman'cılık, Thatcherizm, serbest
piyasacılık, köktenci restorasyonculuk önemlidir. Bu da, Duverger'nin, DP
dönemi için söylediği gibi, demokrasi için değil, ancak oligarşi i]e olur.
SADEK GÖKSU Emekli Felsefe Öğretmeni
l
Son olarak, CHP'nin yeniden açılması
çabalan içinde, bir -bakıma gûneşi yeniden
keşfeder gibi, "İkinci Cumhuriyet'in kurul-
ması' biçiminde parlak bir öneri de ortaya
atıldı ve büyük ilgi gördü. Bazı politikacılar ve
"teorisyen"ler, "üçüncü devrim"den, "dürüst-
Iük"ten. "yenileşme"den, "yeni cumhuriyet"
ve "yeni bir Türkiye"den söz ettiler(l). "İkin-
ci Cumhuriyet"ten öznel bir adlandırma gibi
söz eden poliükacı ve teorisyenler içinde, 27
Mayıs ile 12 Mart ve 12 Eylül'ü yan yana sa-
'an, 27 Mayıs'a, açık bir restorasyoncu diliy-
ie, '"darbe" diyenler de olmakla birlikte. bu
kavramlann, 27 Mayıs öncesinde ve devrim
döneminde çok vurgulanan kavramlarla ben-
zerliği gözden kaçmıyor. Örneğin bunlardan.
"yeni Türkiye"nin, o zamanlar bir partisinin
kurulduğunu da anımsıyoruz.
Yaşanan ikili durum, toplumun yeniden
yükselen özlemi ile, bitmeyen karartmacılı-
ktan (obscurantism'den) kaynaklanıyor. Ka-
rartma bir yana, bu yoğun özlemi, özellikle 12
Eylül'den bu yana, önce 1961 Anayasaşı ko-
nusunda duymaya başladık. Şimdi, "İkinci
Cumhuriyet" terimiyle de dile getiriliyor.
Bu son adlandırmada, yansız yurttaşa. bi-
linçaltına biraz dolaylı, biraz da salt kendi bi-
lincinden sürülen anılar yardıma oluyor. Po-
litikacılann ise, moda deyimiyle konsensüs de
denen, ortama uyma, '•idare-Lmaslahatçılık"
kaygısı, duman perdesinin kalkmamasında
etken oluyor. Çağdaşlaşmamızı engelleyen
statükonun asıl güçleri kuşkusuz onun da ar-
kasında. Bunlara karşılık, konunun dogru
konmasına katkıda bulunmak ise, gerçekten
bilinci olan herkesin görevidir.
Türkiye'de İkinci Cumhuriyet, bir süre bi-
linerek. sonra da çokça bilinmeyerek ya-
şanmış ve sona ermiş bir dönemdir. Başlangjç
tarihi, 27 Mayıs 1960, kapanış tarihi 12 Eylül
1980'dir. Kendi içinde dönemlere aynlabilir.
12 Mart 1971, onu kesin olarak ikiye ayıran
en önemli tarihtir.
27 Mayıs devriminin 32. yıh nedeniyle bazı
27 Mayısçılar başta olmak üzere çok değerli
düşünce ve davranış adamlanmızın katkılan
ile hazırladığımız ve "Darbeler 'Demirkıraf-
lar ve "27 Mayıs'" adı ile geçen ay yayımlanan
eserde, bu konu da ilk aşamada yetecek ölçü-
de aydınlatılmaktadır (2). Yazımızın amacı
bu kitabı tanıtmak olmadığı için, sadece "İkin-
ci Cumhuriyet" konusunu kitaptan da yarar-
lanarak açıklamaya çalışalım.
Anılan kitapta çeşitli yazarlar, başka konu-
lar yanında bu konuya da az çok değiniyorsa
da. biz "Sunuş" ile "Kavram Kargaşası ve
İkinci Cumhuriyet" başlıklı yazılarda konuyu
doğrudan ele aldık. Orada da belirtildiği gibi,
Türkiye tarihi, Fransa tarihi ile dönem dönem
çok büyük benzerlikler göstermektedir. Tür-
kiye Cumhuriyeti tarihinin şimdilik birinci-
den dördüncü döneme kadar bölümlenişinin
kaynağı da, nedenlerinin başında Fransız
Devrimi'nin etkileri olmak üzere Fransa'dır.
Yaşadığımız dönemler kitapta, bu yazı için kı-
saltmalanmızla. şöyle belirtilmektedir:
Sırasıvla dönemler
"29 Ekim 1923'ten bu yana, ülkemizde şim-
di, dördüncü dönemi yaşıyoruz. Ara dönem-
ler dışında, üç cumhuriyet ve bir restorasyon
dönemi. 1923-1946 arası. Birinci Cumhuri-
yet'tir, birinci dönemdir... 1946-1950 ara dö-
nemdir...
1950-1960... Ülkenin anayasaya aykın
yasalarla yönetildiği, restorasyon, "onanm
dönemi"dir...
27 Mayıs 1960 ile bizim Büyük Uyanış ve
Sosyal Cumhuriyet de dediğimiz, İkinci Cum-
huriyet dönemi başlamıştır... 12 Eylül 1980
tarihinden bu yana, Üçüncü Cumhuriyet Dö-
nemi'ni yaşıyor ve hemen tüm toplum olarak.
İkinci Cumhuriyet Anayasasfnı özlüyoruz.
Ama, geçmiş bir dönemin aynen yinelenmesi-
nin istenemeyeceği gibi, bunun olamayacağı da
açıktır" (3).
İkinci Cumhuriyet'in bir süre (oldukça kısa
bir süre) bilinerek, sonra da çokça bilinmeye-
rek yaşandığını söyledik. Bunda haklı oldu-
ğumuz, onun. olmamış gibi unutulması ve
unutturulmasmdan da belli değil midir? İkinci
Cumhuriyet. istenmedi, bilerek unutturuldu,
içli-dışlı yok edildi. Bu konuda söylenecek
çok söz var. Düzen, o zamanlar çok söylenen
terimle "rejim" yönünden çektiklerimizin bü-
yük bir bölümü karartıcılıktan.
İkinci Cumhuriyeti, DP'liler, eski DFliler
istemezlerdi, bu doğal. Ama CHP, onun lideri
Sayın İsmet İnönü de istemedi. Çok ilginç,
şimdi Sayın Erdal İnönü de, hem aradan ge-
çen 30 küsur yıla karşın, tıpatıp aynı gerekçe-
lerle karşı çıkıyor.
Kitapta değiniyoruz, biz, 1959 ve 1961 yılla-
nndaki üç yazımızda bu konulan işlemiştik.
Sayın İnönü'ler, yumuşak konuşan Erdal
Bey'in üslubuyla, "önceki cumhuriyet devam
ediyor... Atatürk'ün kurduğu CHP'nin ikinci
cumhuriyet diye ortaya çıkması ters..." diyor-
lar (4). Atatürk'ün o zaman da, karşı cıkışa
gerekçe yapılması nedeniyle bizim yazılanmı-
zdan birinin başlığı "İkinci Cumhuriyet ve
Atatürk". Öte yandan. özellikle İ. înönü yö-
nünden sorunun üzerinde durulması kanımca
en azından ilkesel planda, CHP ile 27 Mayıs
ilişkisine de büyük aydınlıklar getirecektir.
Günümüzdeki tartışmalara katılan Sayın
Ecevit ise, "İkinci Cumhuriyet terimi ille
kullanılmak gerekseydi, çok partili demokra-
siye geçilirken kullanılabilirdi" diyor (5). O da
karşı çıkıyor, ama Erdal Bey'in gerekçesinin
tam tersiyle. Düşünüyoruz, Birinci Cumhuri-
yet ile 1950 arasında cumhuriyete aykın bir
dönem mi vardı ki, 1950sonrası döneme İkin-
ci Cumhuriyet denecekti. anılan 1950-1960
dönemi de bilindiğine göre?
Şevket Süreyya Aydemir, tek parti iktidan-
nın. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra bir "iktidar
yorgunluğu" içine girdiğini söylüyor. Sayın
Ecevit de buna ya da böyle bir şeye mi değin-
mek istiyor? Hatta eleştirisi, geçmişte yaptığı
gibi, tüm "Birinci Cumhuriyet"in kendi teri-
miyle "tarihsel yarulgılan"nı da mı kapsıyor?
Ne var ki, önericiler gibi, görüş açıklayan
öbür politikacılann da, ikinci Cumhuriyet'in,
27 Mayıs ile başlamış olduğundan olsun, söz
etmemek konusunda tam bir "konsensüs"
içinde ağız birliği etmeleri ve bir 27 Mayıs
Demeği de varken, asker ya da sivil kimsenin,
"tarihi bu kadar da çarpıtmayın lütfen" bile
dememesi, en azından gençliğimiz karşısmda
acı değil midir?
Anılan kitapta daha geniş anlatılıyor. ama
biz burada az da olsa değinelim, açalım. İlkin,
restorasyonculuk, sanıldıgı »bi salt hukuksal.
inançsal değil, temelde, daha çok ekonomik,
özellikle ilkel kapitalistin, kendi inanmasa da,
kah kendi ni de kandıran bir ikiyüzlülükle,
inanıyorgözüküpdini de amacı için kullana-
rak, çalışan halkın uyanışını önleyerek, sesini
kısarak. karanlıkta ya da DP dönemindeki
bir eserin adıyla, "Ayışığmda Çalışkur" tutu-
mudur.
İkinci Cumhuriyet'in açmazı. daha 1961 "de
eski DP'nin. AP adıyla, CHP'yi de buyruğu-
na alarak, yeniden restorasyonun restoresine
girişmesi oldu. 12 Mart ise, Hak ve Halk Cep-
hesi'nin karşısında evrensel destekli restoras-
yonculann yeterince başanlı olamayan ve er-
telenen birinci raundu idi.
12 Eylül, Üçüncü Cumhuriyet, "Altın De-
vir" denen, hacıağa demokrasisi DP döne-
minden daha bilinçli, egemen Friedman'cılık,
Thatcherizm. serbest piyasacılık, köktenci
restorasyonculuk dönemidir. Bu da, Duver-
ger'nin, DP dönemi için söylediği gibi, de-
mokrasi ile değil, ancak oligarşi ile olur (6).
Sonuç
Türkiye'nin sorunlanna karşı, ant içerek
diploma alan aydmlar olarak, gerçekten çare
bulunacaksa, önce durumu ana çizgilerinde
açıkça saptamak gerektir. Yoksa tanı konma-
dan ilaç söylemek, hangi sıfat takınılırsa
takınılsın. ancak sosyal üfürükçülük olabilir.
Kısaca, şimdi Üçüncü Cumhuriyet döne-
minde, 12 Eylül hiyerarşik darbesi ile beş kişi-
nin, İşveren Konfederasyonu'nun hazı-
rladığmı açıkladığı taslağı, bir Danışma Mec-
lisi'ne tescil ettirip, sonra da sıkıyönetim altı-
nda halkoyundan geçirerek ilan ettiği, salt bi-
çimsel, ülkeye ve çağa aykın, yabancı or-
takhğındaki büyük fınans güçleri lehine, sos-
yal uyanışa karşı bir büyük kapital birikimi ve
restorasyon anayasaşı giysisi içinde bulunu-
yor, bunun acılannı, verdiği zorluklan çeki-
yor ve yeni bir anayasa, yeni bir dönem özlü-
yoruz. Bilimsel olarak, özlemimizin karşılığı,
Dördüncü Cumhuriyet ve onun yeni anaya-
sasıdır.
(1) F. Bilâ, Sosyal DemokratlarTamşıyor. 19-25.
7.1922, Milliyet.
(2-3) Darbefer "Demirkırat"lar ve "27 Ma-
yıs". Haz. Sadık Göksu. Anahtar Kitaplar Yay.
1992-İst. Yazarlar: A. Yıldız. S. Karaman. S.
Gürsoytrak, M. özdağ, S. Özgür, H. Tunçka-
nat, A. Türkeş, S. Ulay, T. Turhan, S.Atakan.
A. H. Başar, M. Başaran, B.Baykam. S. Karaö-
ren, H.Kıyafet, U. Mumcu, İ. Soysal, A. Timu-
çin.
(4-5) Anılan yazı dizisi, 19-20.7.1992, Milliyet.
(6) Ahmet Yıldız, a.g.e.
ARADABIR
Prof. Dr. VEDİA DÖKMECİ
Y. Doç. PERVER KORÇA
Bilgi Çağı ve Kütüphanelepimiz
Bütün dünyada izlenen yeniden yapılanma kitaplıklann
(kütüphanelerin) önemini arttırmıştır. "Bilgi Çağı"nda, ile-
tişim ve bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler, bilgi mer-
kezleri ve bunların işleyiş biçimleri üzerinde çok etkili ola-
caktr. Bilgi merkezlerinin büyük bir çoğunluğunu oluş-
turan kitaplıklann bu yapılanmaya uygun olarak gelişmesi
günün insanının bilgi gereksinimini sağlaması bakımın-
dan kaçınılmaz birzorunluluktur. (Fine, 1990).
Ayrıca 1950'lerden sonra istanbul'un hızla büyümesi,
yeni gelişen alanlarda. altyapının yanı sıra sosyal tesisle-
re olan gereksinimi de arttırmıştır. Sosyal tesisler arasın-
da en çok ihmal edilen konu kitaplıklardır. Kitaphklar, bu
yeni gelişen alanlardaki toplumun eğitimi, kültürel geliş-
mesi ve kent toplumuna kendini uyarlaması (adaptasyo-
nu) bakımından özellikle büyük önem taşımaktadır.
Günümüz Istanbulu'nda 56 halk kitaplığı bulunmaktadır
ve ortalama 130 bin kişiye bir kitaplık düşmektedir. Bu, ge-
lişmekte olan ülkeler için gözardı edilemeyecek bir oran-
dır. Ancak Osmanlılar zamanında bile İstanbul'da çok
daha fazla sayıda kitaplık bulunması, bu konunun zamanı-
mızda ne kadar ihmal edildiğini ve kitaplıklarımızın İstan-
bul'un kalkınmasına koşut (paralel) olarak gelişmediğini
ortaya koymaktadır.
Kitaplıklara duyulan gereksinimin gittikçe artmasına
karşın, İstanbul'da kitaplıklann nüfusla dengeli olarak da-
ğılmadığı görülmektedir. Bazı tarihsel semtlerde 10 bin ki-
şiye bir kitaplık düşerken, bazı yeni gelişen bölgelerde ise
350 bin kişiye bir kitaplık düşmektedir. Bu durumda, istan-
bul'daki kitaplıklann sayılarının arttınlmasına ve şehir
içinde dengeli dağılmalarına gereksinim vardır. (Dökmeci
ve Korça, 1991)
Kitaplık planlamasında rol oynayan bir başka etmen, ki-
taplığa yakınlık olup, kitaplık kullanımı üzerindeki etkisi
çeşitli ülkelerde incelenmiş ve önemli olduğu ortaya kon-
muştur. özellikle, yoksul semtlerde kitaplığa olan uzaklık
arttıkça, kitaplık kullanımı azalmaktadır Bu nedenle, İs-
tanbul'da kitaplıklann nüfusla dengeli olarak dağılımına
dikkat etmek gerekmektedir.
İstanbul'da kitaplık gereksinimini karşılamak için üç dü-
zeyden oluşan bir kitaplık sistemi önerilmiştir: 1) Şehir ki-
taplığı, 2) ilçe kitaplığı, 3) Mahalle kitaplığı.
Bu sistemde, bir mahalle kitaplığının yaklaşık olarak 50
bin kişiye hizmet vereceği kabul edilmiştir. Ancak, Fatih,
Beyoğlu gibi nüfus yoğunluğu fazla olan semtlerde ise bu
sınır 100 bine kadar arttırılmıştır. Bu durumda, 71 mahalle
kitaplığına ve 8 ilçe kitaplığına gereksinim vardır. Bunların
ivedilikle gereksinim duyulan çevre bölgelerinden başla-
mak üzere gerçekleştirilmesi özellikle önerilmiştir.
Bu büyüklükteki bir projenin Kültür Bakanlığı'nın bugün-
kü sınıriı bütçesiyle gerçekleştirilmesi olası değildir. ön-
celikle, Kültür Bakanlığı'na ayrılan bütçenin arttınlmasına
gereksinim vardır. Ayrıca, belediyelerin ve hayırseverle-
rin bu konuda yardımları ülke çıkarları açısından büyük
önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, bütün dünyada izlenen ekonomik, politik
ve teknolojik yeniden yapılanma, bütün şehirlerin yapısını
etkilemekte ve özellikle, haberleşme ve bilgilenme tesis-
lerinin en etkin biçimde planlamasını zorunlu kılmaktadır.
Bunlar arasında, kitaplıklann, halkın kültürel gereksinim-
lerini karşılamanın yanı sıra önemieri daha da artmış bu-
lunmaktadır. Dolayısıyla İstanbul'un dünya çapında bir şe-
hir olarak öbür şehirlerle yarışabilir bir duruma gelebil-
mesi için haberleşme ve bilgilenme konusunda büyük rol
oynayan kitaplıklann zenginleştirilmesi ve sayılarının art-
ması gerekmektedir. Ayrıca, İstanbul'da basın ve yayın
hayatının son derece kısır bir döngü içinde olduğu herke-
sin kabul ettiği bir gerçektir. Kitaplıkların sayılarının arttı-
rılması, halkı kitapla kaynaştırarak kitap satışlarını teşvik
edebilir. Bunlara ek olarak, kitaplıklann daha çekici duru-
ma getirilmesi, boş vakitlerini değerlendirecek yer bula-
mayan çocuklarımızı oyun salonlarından kurtaracaktır. Kı-
saca, İstanbul'da çoktandır ihmal edilen kitaplık sisteminin
geliştirilmesi, halka ve çeşitli kesimlere çok yarar sağ-
layacaktır ve bir an önce gerçekleştirilmesi gereken bir
konudur.
(l)Dökmea V veP. Korça,"Isunbul'da KütüphaneSisteminin PlanlanmasıProje-
si". 1991.
(2) Fine S (1990) "The Role of Lıbrancs m Economıc Restructunng , Int Lıb
R 2 2 J 0 2 1 l
ANKARA
ÜNtVERSİTESİ
REKTÖRLÜĞÜ'NDEN
28 Temmuz 1992 tarihli Cum-
huriyet gazetesinde yayımlanan
"Ankara Üniversitesi Rektörlü-
ğü'nden: Yüksek Lisans ve Dok-
tora öğrencisi Alınacaktır" baş-
lıklı ilanın Sağlık Bilimleri Ens-
titüsü ile ilgili bölümu aşağıda-
ki şekilde olacaktır.
Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Aday kayıtları 24 Ağustos-11
Eylül 1992 tarihleri arasında An-
kara Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü Mudürlüğu'nde (A.Ü.
Ziraat FakUltesi Kampusu, Fa-
tih Caddesi, Keçiören Yolu Üze-
ri, Fatih Köprüsü Altı 06110 Yıl-
dınm Beyazıt/Ankara) yapıla-
caktır. Ek bilgi 317 17 85 numa-
ralı telefondan alınabilir.
Adaylar 2 adet fotoğraf, nü-
fus kâğıdı sureti, not ortalama-
sı belirtilmiş transkript, diploma
veya çıkış belgesi (asıl veya Ens-
titü onaylı) ile sahsen başvura-
caklardır. Lisans mezuniyet not
ortalamasının 60, yüksek lisans
öğrenimi yaparak doktoraya
başvuranlann not ortalamalan-
nın 75 olması şarttır. öğrenim-
leri yüksek lisansa esdeğer sayı-
lan öğrenciler için bu ortalama
60'ür.
Doktora öğrencüiğine girişteki
yabancı dil sınavı lngilizce, Al-
manca ve Fransızca dillerinden
yapılacaktır. Yabancı dil sınavı
15 Eylül 1992 Sah günü saat
10.00'da A.Ü. Sağlık Bilimleri
Enstitüsü'nde, bilim sınavı 17
Eylül 1992 Persembe günü ilgili
anabilim dallannda yapılacaktır.
"Lisansüstü öğrenim Gören-
lerden öğretim Yardımcısı Kad-
rolanna Atananlann Hak ve Yü-
kümlülükleri ile Tıpta (Jzmanlık
öğrencilerinin Giriş Sınavlan
Hakkında Yönetmelik" çerçeve-
sinde Eczacılık Fakültesi'nde
"Farmasötik Teknoloji" Anabi-
im Dalı ve "Anautik Kimya"
Anabilim Dalı ile Veteriner Fa-
kültesi 'Histoloji Embriyoloji"
Bilim Dalı ve "Fizyoloji" Ana-
bilim Dalına birer kadro tahsis
edilecektir.
Basın: 34387
I Nüfus cüzdanımı kaybettim.
Hükümsüzdür.
HASAN HA YRİALKAN
Nüfus cüzdanımı ve san basın
kartımı kaybettim.
Hükümsüzdür.
ARİFESEN
HACI BEKTA
Geleneksel Hacı Bektaş-ı Veli'yi anma şenliklerine özel
birtur...
Bilimsel toplantılar, paneller, tolklor gösterileri, deyiş ve
halk müziği dinletileri, mizansen tiyatrolar, çeşitli sergiler
ve tabii ki Semah çeşitlemeleri...
Ve Türkiye'nin dört bir yanından gelip, aynı yürekten
çarpan rengârenk insan seli...
İstanbul'dan hareket: 14Ağusto* 1992Cuma akşamı
Hacı Bektaş'tan dönüş: 18Ağu*tos 1992Salıakşamı
KİŞİ BAŞI. 750.000.- TL.
Ulajim, 3 yıldızlı otelde 3 gece konaklama, kahvaM * akşam yemeğı,
tum jenlıK bıleüerı, rehberlık hızmetlerı ve KDV dahıl.
HAFTA SONU
Tekirdağ - Kumbağ - Hoşköy - Mürefte - Şarköy - Saroz
Körfezi...
Cumartesi sabahı hareket, Paaar akşamı dönüş. Tam
pansiyon:
325.000.- TL.
Kalkış tarihleri 22 Ağustos - 10 Ekim arası her hafta sonu J
MITOLOGYA TURIZM TEL 241 36 31 - 248 86 58
•»**«**«
FILA
Yıldızlar Dünya
Güres Samplyonası
13-16 Ağustos 1992
Grekoromen-Serbest
İstctnbulAbdiİpekçi Spor Salonu
( . I R I S S I K B I S I I İ R
PENCERE
Sabahın köründe uyandım, gerindim, yatakta bir sa-
ğa bir sola döndiim, tembelleştim, sonra büyük bir
dehşetle, uzun süreden beri dalga geçmediğimi anım-
sadım.
Kaç yıl olmuştu dalga geçmeyeli?
Oysa ne güzeldi, ögrenciyken dersliğin penceresin-
den mavi gökyüzüne bakarak oyalanmak!.. Ogretme-
nin konuşması, kedinin mırmırlanması gibi gelirdi
kulağıma, dünyaya boşvermişliğin tadına doyum ol-
mazdı; bir gökyüzündeki beyaz bulut, bir de ben. Ya
liseden sonraki avarelik yıllarında başını alıp gitmek,
sağa sola gelişigüzel göz atmak; estiği gibi yürümek!..
Jacques Prevert'in şiirindeki tasasızlık ne güzel:
"Tekrar, diyor öğretmen
/ki iki daha dört
Dört dört daha sekiz
Sekiz sekiz daha on altı
Derken kuştur geçiyor gökten
Çocuk görüyorkuşu
Çağırıyor kuşu
Gelkurtar beni
Oyna benimle"
Üzerinize afiyet, uzun bir süreden beri dalga geçe-
mediğimi ve avarelik edemediğimi düşününce ken-
dimden kuşkulandım, sormak zorunda kaldım:
- Yaşlanıyor muyum?
Acı bir soru!.. Ama düşündüm ki bizim çocukluğu-
muzda dalga geçmek yaşamın tadı gibi düşünülür,
avarelik bir tür özgürlük sayılırdı. Bilmem ki moda mıy-
dı? Ya da zaman daha mı ağırdan akardı? ölümünden
kısa bir süre önce, Sait Faik'e sormuşlardı:
"- Sizce yaşamak nedir?"
"- Balık tutmak, kahvede oturmak, yanımda çok sev-
diğim köpeğim, insan tanımak, Beyoğlu'nda bir aşağı
bir yukarı dolaşmak, arada içmek, hikâye yazmak,
velhasıl hiçbir şeye bağlanmadan avare gezmek bü-
tün gün. Işte ben böyle bir hayattan zevk alırım, buna
yaşamak derim" (Izlerimiz, 1954)
•
Ama günümüzde çocuklara bile avarelik hakkı tanı-
nıyor mu? Yavrucaklar ille de şampiyon olmak ya da
para kazanmak yolunda koşullandırılmıyorlar mı?
Cimnastik mi? Yüzme mi? Her neyin nesiyle sanki ko-
bay yetiştiriliyor. Geçen gün bir gazetede okudum,
Amerika'da on yaşlarında çocuklara borsada nasıl oy-
nayacaklarını öğretiyorlarmış, daha küçükten bilgisa-
yarların önünde bir yaşam biçimi ve para, para, para!..
Amerika'yı bırakalım, bizde okullara giriş sınavlarında
küçükler yarış atına dönüştürülmediler mi?
Peki, avarelik artık geçmişte kalmış güzel yıllann
mutluluğu mu sayılacak? Orhan Veli'nin "Dalgacı
Mahmut" adlı şiirinde mi kalacak:
"Işim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem..."
•
Okuduğunuz yazının son bölümüne geldik, daha ya-
taktan kalkamadım; bu sabah ne kadar gerinsem, ofla-
sam puflasam, düşünce tembelliğinden ve gevsekli-
ginden sıyrılamıyorum. Sahi, 2000e 8 kala, insanlar
dalga geçmekten ne kadar uzakta yaşıyorlar? Gelece-
ğin kutsal kitabında neler yazacak:
Bir zamanlar dünya tertemizdi. Bulutlar, denizler,
göller kirlenmemişti. Uzayda ozon deliği açılmamıştı.
îlkbahar bahardı, yaz da yazdı. Çocuklar derste dalga
geçer, gençler avarelik eder, yaşlılar boş zamanlann-
da kaldınm mühendisliğiyle vakit öldürürlerdi. Koştur-
maca başlamamıştı, acele-telaş yoktu. Zamanın akışı
duyumsanmayacak oranda yavaştı.
Tam o yıllarda, bir okulun dersliğindeki pencereden
gökyüzündeki beyaz buluta bakarak dalga geçiyordum
ben...
•
Evet, çok uzun süreden beri dalga geçemediğimi sa-
bahın köründe anımsadım; hiç olmazsa bugünkü ya-
zımda geçeyim, dedim.
Bağtşiayın.
V BİRULUSUNTÛRKOlfRİNİ
YASALARmiYAPANLARMN
OAflAGÖÇLÖDÖR.
KALAN MÜZİK YAPIM
Hasan SALTIK
SEUUU$CUI