03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS1992 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Şükran Kurdakul TSEKP yandaşlığı yaptığı gerekçesiyle gençyaşında tutuklandı Kurdâ kul olmayan asi şair y HAPİSTEN BÂBIÂLİ'YE Şükran Kurdakul T "Hakilci demokrasiye vannak için cumhuriyet idaresi icinde dahi buna ma- ni olanlar >arsa, bunlaria mücadele, bütün vatandaşlann, işçilerin, köylüle- rin birinci vazifesjdir. Dtemokrasi başta saltanat süren bir zümrenin, bir sınıfın meofaatlerini korumak için yüzlere ge- çirilmiş bir maske değildir. Bu maske- nin altmda halk namına, milkt namına, vatan namına geniş halk kJtlelerini stı- raba mafakûm edenler, onlann reylerini hiçe sayıp cebir ve zorla saltanat sür- mek isteyenler hayatın ve hadiselerin seyri içinde yûzkrindeki maskeieri dü- şürmeye mahkûmdurlar." (Dr. Şefik Hüsnü, Yığın,sayı 3-1946) "Seçme ve seçilme hakkı demokrasi- nin ilk ve temel şartıdır ama, bu hak kendi dışında bir şey ifade etmez. Söz, fîkir, yaym, toplanma, teşkilatlanma hak ve hûrriyetkriyle ve teşekküUerin, şahıslann ve mulkierin masuniyeti şart- lan ile sıkı sıkıya bağlıdır. Demokrarik hak ve hürriyetlerin hiçbiri tek başına yürümez. Hepsi bir bütünü teşkil eder. Demokrasi davası, tek tek, birkaç hür- riyetin verilmesi davası değil, bütün bir cemiyet sistemi datasıdır." (Behice Bo- ran, Söz, sayı 3,1946) Bizim kuşağn dûşûn yaşamına tarih- sel bir hesaplaşma çağnsı olarak y ansı- dı bu yazılar. Kimle hesaplaşma? Kendımızle. İküdardakilerle. Hızla gehşen Demokrat Parti ile.. Temel haklann hıçe sayıldığı bir or- tarnda uzun sürelı, sonuçlan hemen belirginleşmeyecek bır toplumsal sa- vaşıma hazırlanırken genç de olsaruz, kendinızle hesaplaşmak, vatandaşlık namusunuzla, hangi düzeyde olursa olsun, düşün adamı kimlığınızi algıla- maktan geçiyordu. Toplumsal savaşıma katılmak şiir ve öykülerinizde toplumsal temalan işlemekten çok farkbydı kuşkusuz. Sa- vaşım özveri istiyordu. Kendinizle başkalan arasında hareketin gerektir- diğı kahcı bir uyum istiyordu. Kara- çalmalar, engeller. yasadışı zorbahk- İar, arkadan vurmalar. örgüt içi baskı- lar, görünür görünmez bireycilikler karşısında sabır ve direnç istiyordu. ürkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi 20 Haziran 1946'da kurulmuştu. Dört beş ay içinde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Gaziantep, Kocaeli, Samsun gibi illerde örgütlenmesi, demokrasiye geçiş dönemi uzmanlannın hesabına uygun düşmemiş olaçakki, 16 Aralık 1946'da İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'nca kapatıldı. Kuruluşunun altına ayında. On sekiz yaşın coşku dünyasında bi- le, bu gerçeklerin taşıdığı derin anlamı ortaya koyacak sorular sorduğumu sanıyorum kendime. 1919'larda, he- nüz Kurtuluş Savaşı'nın örgütlenme evresinde, Anadolu'ya geçerek görev başı yapan babam Binbaşı Mehmet Saüh'in bıraktığı kültür mirasına sa- hip çıktığıma inanıyordum çûnkü. Bu hakh mirasın kaynağmda, ulusal direnç hareketimizin kapitalizm ve emperyalizme karşı savaşımı gerekli gören temel felsefesine bağh ilkeler vardır kuşkusuz. CHP hûkûmranlığı Ama bu yaşamsal ılkeler yırmi beş yıl boyunca rafa kaldınlmış, CHP'ye egemen olan siyasal kadro yeni bir sı- nıfi koynunda besleyerek büyütmüş- tü. Şimdi de, ABD ile -içeriğinde ba- ğımsızhğımıza gölge düşürecek yaptı- nmlar bulunan- anlaşmalar ımzalaya- rak künyesini ortaya koyuyordu. 1945 yıllannda CHP'nin en azından yakın tarihimize özgü gerçeklere yan çizmesi anlamına gelen politikasını, biz İkincı Dünya Savaşı çocuklan kavramakta gecikmedik sanıyorum. O tarihlerde Milli Koruma Ka- nunu'nun karaborsaya ilişkin yasak- lannı göz göre göre çiğneyen nice küçük ve orta tacirin, bugün dış kapi- talizmle bacanak durumdaki en bü- yük kuruluşlann sahipleri olduğunu biliyoruz. Onlar, o gûnlerde toplumsal koşullann elverdiği ölçüde bu günlere hazırlanıyorlardı. Toplumsal panorama Köylü nüfusunun büyük çoğunluğu lopraksız bırakılmışu. Feodal kalıntı- iar değişik yörelerde saltanat sürüyor- du. Beş altı büyük kentte niceliksel olarak belli bır arüş gösteren işçı sınıfı yıllar boyunca eğıtim, sendika, grev gi- bi çağdaş kurumlardan yoksun kaldı- p için varlığını somutlayacak sınıfsal öğelerden de yoksun görünüyordu. oplumsal savaşıma katılmak şiir ve öykülerinizde toplumsal temalan işlemekten çok farklıydı kuşkusuz. Savaşım özveri istiyordu. Kendinizle başkalan arasında hareketin gerektirdiği kahcı bir uyum istiyordu. Karaçalmalar, engeller, yasadışı zorbalıklar, arkadan vurmalar, örgüt içi baskılar, görünür görünmez bireycilikler karşısında sabır ve direnç istiyordu. On sekiz yaşın coşku dünyasında bile, bu gerçeklerin taşıdığı derin anlamı ortaya koyacak sorular sorduğumu sanıyorum kendime. yor. ön dişlerinden ikisi eksilmiş. Bir asker kaputuna sanlmış okuyordu. Beni görünce başıru kaldırdı. - Geçmiş olsun, dedi. - Sağolun, dedim. Duraladım. - Ne yaptın da seni attılar buralara? - Emekçi Köylü Partisi'ni tutuyor- dum, dedim. - Vay be! diye coşkulandı asker. Gözlerim o andaki gözlenn, o anda- ki yüzün resmini çekrnişti. Ama yansı- tamıyorum şimdi. Sesini kisarak, - Ben de sosyalistim, dedi. Muğla'ya sürgûn alayına götürülüyorum. Israr etmeme karşın adıra söyleme- yen, o tarihteki asker arkadaşla oku- duğumuz romanlan konuştuk. Dergi- lerimizi, yetişmekte olan yazarlanmızı konuştuk. Recep Peker'in bir tür fa- şızm geüştirmeye çahşmasına karşın Ismet Paşanın bürnezlikten geldigini konuştuk. 12 Mart ve 12 Eylül dönemi tutuk- lulanndan özür dileyerek yazacağım. Ertesi akşamüstü çıkanp şakur şukur kelepçe taktılar bileklerime. Okuduk- lanm birçok şeye alışünruş olacak ki pek umursamadun. Alsancak'ta hûzün basar Paul Ehıard'uı söylediği gibi: Direnç hareketi şairterle kazanıldı. Çünkü onlar biz demesini öğrenmişlerdi. Kazanan, tarihsel olarak daha bu seçimde kaybetmişti. Ama vardı. Bu nedenle, yabancı sermaye ile iş- birliği yapmak için sabırsızlanan yeni- yetme burjuvazinin kurmaylan işçi Recep Peker'Ül gayreti sınıfmın varhgjnı soyutlayabilmenin yollannı aradılar. Korkutarak. San sendikalar oluşturarak. Kimi 'açıkgöz' kişileri satın alarak. Anti-demokratik yasalara başvura- rak. Demokrasiye geçiş döneminin ilk aşamalannda demokratikleşmenin önü kesilmek isteniyordu aslında. TSEKP bayrakaçıyor Bu koşullara karşın, Türkiye Sosya- list Emekçi ve Köylü Partisi 20 Hazi- ran 1946'da kurulmuştu. Dört beş ay içinde İstanbul, Ankara, İzmir, Ada- na, Gaziantep, Kocaeli, Samsun gibi illerde örgütlenmesi, demokrasiye ge- çiş dönemi uzmanlannın hesabına uygun düşmemiş olacak ki, 16 Aralık 1946"da İstanbul Sıkıyönetim Komu- tanlığı'nca kapatıldı. Kuruluşunun al- tıncı ayında. O akşam haberlerindeilk haberi okuyan spiker kimdi bilmiyo- rum. Ama sözcükleri birer yıldın silahı gibi kullandığını hiç unutmadım. Alaturka duyarbğı, toplumsal vic- dana karşı tahrik öğeleriyle donatarak olağanüstü etki yaratmaya özenen bir acayip sestı bu. tntikam müfrezesinin neferi EHndeki, bozuk Türkçeyle yazılmış bîldirinin izin verdiği yerde haberi okuyan olmaktan çıkıyor, bir intikam müfrezesinin adamı kimliği ahyordu. "Sıkıyönetim bölgesi içinde genel güveni sağlamak görev ve sorumlulu- ğu altında bulunan komutanhk hudu- du içindeki illerde aşağıdaki tedbırle- rin alınması uygun görülmüştür. 1- Mahkûm komünistler veya müf- rit komünist meflcûreli kimseler tara- fından örtülü bir şekil altında kurula- rak memleket için içtimai bir zümre- nin diğerleri üzerinde tahakkümünü tesise ve mevcut iktısadi ve içtimai ni- zamlan bozmaya çalıştıklan anlaşılan Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi ile Türkiye Sosyalist Partisi merkez ve şubeleri ve mevcut sendika- lardan bu partiler veya onlardan al- dıklan dıreküile hareket eden kimseler tarafmdan kurularak ve kendi mak- satlanna göre sevk ve idare edilenleri ve İstanbul İşçi Sendikalar Birliğı ve İstanbul İşçi Kulübü kapatılarak faa- liyetlenne son verilmiştir. 2- Bu partilerin fıkirlerini yayan Sendika, Ses, Nor Or, Gün, Yığm ve Dost gazete ve dergüeri ve bunlahn matbaalan kapatümıştır." Kapatma gerekçesi 17 Aralık 1946 günlü Cumhuriyet gazetesinden aldığım bu satırlarda, dikkat edilirse, TSEKP ile TSP'yi ka- patma karannın alınmasma neden olan gerekçe ileri sürülürken anayasa- nın ancak yargı organlanna tanıdığı hüküm verme yetkisi kullarulmıştır. Çünkü "örtülü bir şekilde kurula- rak memleket içinde içtimai bir zümre- nin diğerleri üzerinde tahakkümünü tesise ve mevcut içtimai nizamlan boz- maya çalıştıklan anlaşılan TSEKP ve TSP" yolundaki ancak mahkeme ka- rannda görünen ifadeyi başka türlü anlama olanağı yoktur. Bizim 1946 yılı, biüyorsunuz, "Çok partili yaşama geçiş dönemi"nin ilk genel seçimlerine sahne olma özelliğini de taşır. CHP iktidanna bağb birçok yönetim adamının (valinin, kaymaka- mın, savanın, bucak müdürünün) oy sandıklannda alicengiz oyunlan dü- zenlenmesine seyirci kaldıklan bir se- çimdi bu. Ama hükümetin başındaki bence CHP'nin yüz karalanndan biri olan Recep Peker. partının alunı üstüne ge- tiren bünyesel fırtınalara karşın, ya her şey yolundayrnış gibi davranarak, ya da elli altmış millet\ekıli ile Meclis'e girmeyi başaran Demokrat Parti'ye gözdağı vererek dayanmaya çalışıyor- du. Recep Peker (1988-1950) neredeyse yirmi üç yüı bulan CHP iktidannda Maliye, Içişlen, Savunma, Bayındırhk bakanlıklan ve iki kez genel sekreter- lik görevlerinde bulunmuştu. Yazılan ile konuşmalannda özellıkle lıberaliz- min tanıdığı tüm özgürlüklere ve ku- rumlara karşı olduğunu yinelemeyi seviyordu. Peker'e bakılırsa, demok- rasi ve liberalizmın getirdiği özgürlük- ler Batı ülkelerindeki sınıf çatışmalan ve toplumsal bozulmanın başhca ne- memleketlerinden iyi bir halde değil- dir. Yurdumuz tarihi mukadderatm tesiri altında medeni ihtiyaçlan karşı- layacak. medeni vasıtalardan mah- rumdur. Bütün istisadi ve endüstri ış- lerimizi kuvvetli hamlelerle başarma- ya; yollanmızı, ulaşürma vasıtalanmı- zı ye bilhassa sosyal tesisleri hemen yeni baştan kurmaya mecburuz. Ta- nm kalkınması için de çok emek sarf etmek ve çok masraf yapmak vazifesi altındayız. Bu sebeple yurdumuzun geniş ihtiyaçlannı karşılayacak ABD yardımına minnettar olacağız." (İs- tanbul Dergisi, Ayın Tarihi Bölümü, Mart 1947) Tüzük ve programlannda Ceza Ka- nunu'nun 141. maddesine aykın tek sözcük bulunmayan iki sosyalist parti için kapatma karan verirken asker yargıçlara alacaklan "hukuksal kara- n" da bildıren sıkıyönetim komutanı, işte üslubu mandaalann üslubuna pek benzeyen, bu başbakanın emriyle çoğulcu demokrasiye ilk ihaneti tanhe Şükran Kurdakul'un anne ve babası. 1919'larda Anadolu'ya geçerek rnöca- deleye kanlan Binbaşı Mehmet Salih Bey ile Mukadder Hanım. deniydı. Öyleyse "Genç Türkıye Cum- huriyeti" komünizm, sosyalizm akım- lan gibi liberalizrnden de uzak tutul- malı. smıflar üzerinde halkçı yönetim tıtızbkle korunmalıydı. Peker'in diğer yüzii Ama bu Recep Peker Truman Doktrini olarak adlandınlan ABD yardım programının ortaya atıldığı günlerde -ki nedense sosyalist partiler- le sendikalann kapatıldığı tarihlere rastlar- şimdi okuyacağımız konuş- manın da sahibidir. "...Türkiye gerçi son harbin tahri- batına uğramamıştı. rc^^.memleke- timiz tahribattan masun kalmış haliy- le de musibetlerinı çekmiş, Avrupa geçirdi. Ve İsmet Paşamız da seyirci kaldı bu duruma. Hapisle ilk tanışma Gazetelerden, İstanbul'da hangi yö- neticilerin ahndığını öğrenmek olana- ğını bulamıyorduk. Kulaktan kulağa tüm kuruculaıia merkez yürütme ku- rulunun tutuklandığını öğrendik sade- ce. İzmir'den ll Başkanı Kerirn Soyka ile Sekreter Baytar Murat'ı götürdük- lerinden birkaç gün sonra evden alıp önce 1. Şube'de tuttular beni. Sonra İzmir Eski Cezaevi'nin Jandarma Ka- rakolu'nda bır odaya kapattılar. Ne- redeyse hücre boyutlannda bir odaydı bu. Ne yatak, ne sedır. Içeride bir adam yere uzanmış yatı- Denizli'ye götürülüyordum. Alsan- cak lstasyonu'nda iki jandarma eriyle bir kompartımana yerle;-tık. Biraz sonra büyük ağabeyimi gördüm. An- nemi de geürmişü. Mukadder hanım- ağım, babamın ölümünden 18 yıl sonra, bu kez ana olarak yeni bır sava- şıma katılmak zorunda olduğundan habersizdi henüz. Sessiz ağlıyordu. Duygulanmıştım. Elimden geldığince kelepçeyi gizlemeye çalışarak, yürek- lendirecek sözcükler aradım. Çok sonra, bu gecenin biriktirdiği duyarbğı yansıtan şiıri vermek istiyo- rum okurİanma. "Unutulmaya kalkan bir trenin Eski bir istasyona bakan penceresinden Bir yolcuyu sorar gibi arayan Jandarmalar, ellerimin garip nöbetcileri Daha ilk kampana bile vurmadan Yalnızhğın kelepçesini taktı ıçıme. Şehir arkada kaldı gectiğim son cadde- den Ne yasaklann gölgesinı alnında gördüğüm Işıgi kıüüeyen karanlık kafeslerinde Bu sonsuz özgürlüğe ne zaman varmı- şım ben Dünyanın sevincini gözlerinde iceren İçimdeki adam kabına sığrruyor gene. Kaç akşam gecirdiğim birinci şubeden Bir tünelden kopar gibi çıkıyor trenimiz Jandarmalar, elİerimin garip nöbetcileri Hangi yalnızbğa gittiğimizi söylermisiniz.. Denizli günleri Denizli o yıllar, bilemediniz 25 bin nüfuslu, sokaklardaki arklardan terte- miz sular akan, tüm yerieşme alaru yemyeşil bir kasaba. El tezgâhlan çok geliştiğı için küçük ölçüde bir iç ticaret merkea. İzmir'e trenle gidilir, trenle dönülür. Eski bir lisesi, halkevi, halkevinin der- gisi, derginin genç şairleri, yazarlan var. Trenden inince doğru savabğa gö- türdüler beni. Tutuklama nedeni, Denızli'de beş arkadaşımla birlikte Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Par- tisi'ne bağlı örgüt kurma girişimi. Anlayacağımız, 141-142. maddelere aykın eylemde bulunma savıyla belki de Denizli'de açılan ilk davanın sanık- lan biz olacağız. 1927 ve 1928 doğum- lu altı genç lise öğrencisi. Sava ifademi aldıktan sonra cezae- vinin yolunu tuttuk. Dernir kapı acıldı kapandı. Duruşmalar başladı, bitti. Dürüstlüğü ve ihaneti tanıdık. Savalarla yargıçlann bizlerden baş- ka dünyalann insanlan olduklanm gördük. Karar verildi. Beraat ederek çıkan arkadaşlann ardından sevinmenin ve de bir başına kalmanın hüznünü yaşadık. Yaşamsfirfiyor Dört duvar arasında, tek başına da olsanız, yaşam devam ediyordu. Yargıtay'a dilekçe yazmayı öğren- dik. Hakhlığuruzın hukuksal daya- naklanm algılayan yargıçlann da bulunabileceğini öğrendik. Yaşam devam ediyordu. Dört buçuk ay sonra 'Yargıtay'm "tahbye telgrafi" ile cezaevinin kapıla- n açılmış ama eskisine benzemeyen, tedirgın bir özgürlük dönemi başla- mışü. Aynca, o yaşlarda dost görü- nenlerin ihanetine abşmak kolay olmuyordu. Toplumun yalnızca kendi dümenine bakan insanlan çok sayıda ürettiği bu savaş sonrası evresinde işçi sınıfmın gizil- gücüne (potansiyel) inanmanızla yalnızbğa itilrneniz ara- sındaki uyumsuzlukta iki tehlike bir- den çıkıyordu karşınıza. SÜRECEK POLniKAVEOTESI MEHMEPKEMAL Şairler Görûnmüyor... Dağlarca'nın Çocuk ve Allah' adlı kitabını ilk kez Nurul- lah Ataç'ın elinde görmüştüm. Ankara'nın Kutlu Pasta- nesi'nde oturuyorduk. Ataç geldi, kitabı masanın üstüne koydu. Kitabın yeni çıktığını söyledi, birkaç dize de okudu. Hemen bir koşu gidip kitapçıdan bir tane aldım. Karıştırır- ken gözüme çarpan dize "Güneşin doğuşunu arz ederim" olmuştu. "Güneşin doğuşunu arz ederim." Oize, bana, askerce selama duruş gibi gelmişti. Asker dizilmiş, biri öne çıkmış tekmil' veriyor. Fazıl Hüsnü de o yıllarda asker, önyüzöaşı değil miydi? Gecende bu dizeyi bir yazının içinde gördüm: Şair Ece Ayhan bir yazısında şöyle diyordu: "Roman alanında 'Tip, istatistik bir birim değildir' denilince, sivil bir yazar olarak, Fethi Naci hemen hatırlanır. Nasıl, bir önyüzbaşı 'Güneşin dogduğunu arz ederim' dizesiyle hatırlanıyorsa!" Yıllar sonra kitaplıkta "Çocuk ve Allah'ı aradım. Benim Ataç'ın elinde görüp bir koşu aldığımı bulamadım. Varlık'- tan çıkan 1957 baskısı vardı. 1957 yılı baskıyı 1960 yılında Fazıl Hüsnü, bana, şunları yazarak vermiş: "Mehmed Ke- mal için; eski ozan, eski dost- iyi günler için!" Fazıl Hüsnü'nün kökeninde askerlik bulunsa da şiiri si- vildir. Dizeler uyaklı olsa da "Hazır ol-rahaf demez. Kendi başına buyruk, akar gider. Destanlar yazmıştır, Çakır'dan tut da Kore Savaşı'na değin uzar gider. Nâzım Hikmet'i göz ardı edersek en çok ve en uzun destan yazanlarımız- dandır. Fazıl Hüsnü'yü çoktandır görmüyorum. Eşe dosta sor- duğumda, "Karşıda, rıhtımda" diyorlar. Bilirim, içkiye ve tavlaya düşkündür. Üstadı arayanların başında eski dost Sami Karaören gelir. Haftada bir değilse de on beş günde bir buluşuyormuş. Gelsin köşedeki kahvede tavla, Vagon'- da da öğle rakılan... Bundan yirmi yıl önce rıhtımdaki meyhanelere sık sık gi- derdim. Sirkeci'den vapura atladın mı doğru rıhtım... Her keseye göre bir yer bulunur. Bostancı'daki Hatay o yıllar- da rthtımdaydı. Hatay deyince Cemal Süreya'yı anmamak olmaz. Zaten evi de meyhanenin ardındaki dar sokaklar- daydı. Cemal'i meyhanede göremezsen evde bulursun. O yıllarda Cihangirde otururdum. Beni nhtım meyhane- lerinde sık sık görenler Kadıköy'de oturuyor sanırlarmış. Haklan da var, pencere önünde yerimiz hazırdı. Sürekli gelen dostlar, o dönemin içkicileri pencere önünü kapar- lardı. Meyhanenin tam önünden Taksim dolmuşları kalkardı. Içki biter, yarenlik sona erince bir dolmuşla soluğu Tak- sim'de alırdım. Yarım saati geçmez, evde olurdum. De- mek, o zamanlar öylesi trafik azgınlığı yokmuş. Şimdi düşünüyorum da bir yerden ulaşmak, ömür törpüsü!.. Bir dönem gelmiş, Krepen Pasajı'na dadanmıştık? Şair- lerin, sanatçılann, yazar-çizerlerin, oyuncuların, her türlü aydınlann uğrağı, Krepen Pasajı idi. Masaların belli müş- terileri olurdu. Hele orta masa, bonem aydınlann malıydı. Hayalet Oğuz nöbet tutar gibıydi. Kambersiz düğün olma- dığı gibi, hayaletsiz de orta masa olmazdı. Fuzuli ne diyon "Gahi Mecnun, gahi ben, sırayla nöbet bekleriz." Epey oluyor, böylesi, sürekli gidilen yerleri boşladım. Böyle yerler kaldı mı diye kuşkuya düştüğüm günler de oluyor. Acıdır aı'na artık cenazelerde buluşur, görüşür ol- duk. Karşılaşmalarda sorulan, "Nereyeçıkılıyor?" Kimse- nin belirli bir yeri yok. Gençlerin varsa, onu da biz bilmiyo- ruz. Böyle yerlere çıkışta şairler başı çekerdi. Şairler ickiciliği yitirdi mi? Ortalıkta pek görünmüyorlar... Bir mey- hanede şair de yoksa, tadı mı olur? BULMACA SOLDANSAĞA: 1/ Hindistan'da ra- cadan daha büyük hükümdarlara veri- len san. 2/ Herhangi bir kuyvet alanından 3 geçtiği varsayılan güç çizgileri.. Yol ya- pımında kullanılan taş kınntısı. 3/ Bir çe- şjt otomobil yanşı... 6 Anadolu'da kurul- muş eski uygarhk. 4/ ' Merasim. 5/ Bir ta- 1 2 3 4 a nm araa... Salgı oluşturan organ. 6/ g Kılıksız ve uyuşuk kimse... İki borunun birbirine bir- leştirildiği yer. 7/ Bir seslenme ünle- mi... Minarenin ezan okunan yeri. 8/ Kimi dervişlerin taşıdıİdan küçük ve hafıf balta... öç almayı amaçlayan gizli düşmanbk. 9/ Titan elementinin simgesi... Bir çalgıyı doğru ses vermesi için ayarlama. YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Güney Amerika'da yaşayan çok küçük bır maymun türü. 2/ Türk müziğınde "usul" anlamında kullanılan sözcük... Görme. 3/ Top durumundaki cıçeklen kuruduktan sonra saplan kürdan olarak kullanılan yabani bir bitki... Olumsuzluk belirten bir önek. 4/ Yabankazı. 5/ Buyurucu... Beyoğiu semtine eskiden verilen ad. 6/ Bakınn simgesi... Orta Anadolu'da bir göl. 7/ Marangozlann dört köşe delik açmakta kullandıklan araç... Yankı. 8/ Utanma duygusu... Genellikle gömlek yapmakta kullanılan, cızgili ve ince bir pamuklu kumaş. 9/ Eski Yunan mimarlığında sütun başlığının üstündeki saçakhğin orta bölü- müne verilen ad... Pokerde değişik renklerdeki beşü diziye veri- len ad. BAŞSAĞLIĞI Sevgüi Hatice Funda'nın eşi; Ertan, Altan ve Uğur'un babası; Oktay, Altay ve Gülay Uçtum'un amcası değerli insan NURİFUNDA vefat etmiştir. Bütün seyenleri adına merhuma Allah'tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dilerim. AYTENGÖLETLİ İLAN ÜN YE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1991/32 Davacı Ayşe Duman tarafından mahkememize açılan gaiplik da- vasının yapılan açık duruşmalan sırasında verilen ara karar gereğin- ce; Ünye"nin Kaynarpınar Köyu cilt: 056/02, sayfa: 12 ve 22 nalu ha- nede nüfusa kayıtlı ömerosmanoğullan'ndan Ramazan oğlu Havva- dan olma 1288 doğumlu MEHMET'in Birinci Cihan Harbi'ne işti- rak edip geri dönmediğinden gaipliğıne karar verilmesi istenilmiş olup bu hususta bilgi sahibi olanların ilanın yayınlandıg] tarihten itibaren 30 gün içinde Ünye Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1991/32 esas sayılı dava dosyasına muracaat etmeleri ilan olunur. 26.6.1992 Basın: 49362
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle