Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS1992 ÇARŞAMBA
12 DIZIYAZI
Şükran Kurdakul TSEKP yandaşlığı yaptığı gerekçesiyle gençyaşında tutuklandı
Kurdâ kul olmayan asi şair
y
HAPİSTEN
BÂBIÂLİ'YE
Şükran Kurdakul
T
"Hakilci demokrasiye vannak için
cumhuriyet idaresi icinde dahi buna ma-
ni olanlar >arsa, bunlaria mücadele,
bütün vatandaşlann, işçilerin, köylüle-
rin birinci vazifesjdir. Dtemokrasi başta
saltanat süren bir zümrenin, bir sınıfın
meofaatlerini korumak için yüzlere ge-
çirilmiş bir maske değildir. Bu maske-
nin altmda halk namına, milkt namına,
vatan namına geniş halk kJtlelerini stı-
raba mafakûm edenler, onlann reylerini
hiçe sayıp cebir ve zorla saltanat sür-
mek isteyenler hayatın ve hadiselerin
seyri içinde yûzkrindeki maskeieri dü-
şürmeye mahkûmdurlar." (Dr. Şefik
Hüsnü, Yığın,sayı 3-1946)
"Seçme ve seçilme hakkı demokrasi-
nin ilk ve temel şartıdır ama, bu hak
kendi dışında bir şey ifade etmez. Söz,
fîkir, yaym, toplanma, teşkilatlanma
hak ve hûrriyetkriyle ve teşekküUerin,
şahıslann ve mulkierin masuniyeti şart-
lan ile sıkı sıkıya bağlıdır. Demokrarik
hak ve hürriyetlerin hiçbiri tek başına
yürümez. Hepsi bir bütünü teşkil eder.
Demokrasi davası, tek tek, birkaç hür-
riyetin verilmesi davası değil, bütün bir
cemiyet sistemi datasıdır." (Behice Bo-
ran, Söz, sayı 3,1946)
Bizim kuşağn dûşûn yaşamına tarih-
sel bir hesaplaşma çağnsı olarak y ansı-
dı bu yazılar.
Kimle hesaplaşma?
Kendımızle. İküdardakilerle. Hızla
gehşen Demokrat Parti ile..
Temel haklann hıçe sayıldığı bir or-
tarnda uzun sürelı, sonuçlan hemen
belirginleşmeyecek bır toplumsal sa-
vaşıma hazırlanırken genç de olsaruz,
kendinızle hesaplaşmak, vatandaşlık
namusunuzla, hangi düzeyde olursa
olsun, düşün adamı kimlığınızi algıla-
maktan geçiyordu.
Toplumsal savaşıma katılmak şiir
ve öykülerinizde toplumsal temalan
işlemekten çok farkbydı kuşkusuz. Sa-
vaşım özveri istiyordu. Kendinizle
başkalan arasında hareketin gerektir-
diğı kahcı bir uyum istiyordu. Kara-
çalmalar, engeller. yasadışı zorbahk-
İar, arkadan vurmalar. örgüt içi baskı-
lar, görünür görünmez bireycilikler
karşısında sabır ve direnç istiyordu.
ürkiye Sosyalist
Emekçi ve Köylü Partisi 20
Haziran 1946'da
kurulmuştu. Dört beş ay
içinde İstanbul, Ankara,
İzmir, Adana, Gaziantep,
Kocaeli, Samsun gibi illerde
örgütlenmesi, demokrasiye
geçiş dönemi uzmanlannın
hesabına uygun düşmemiş
olaçakki, 16 Aralık 1946'da
İstanbul Sıkıyönetim
Komutanlığı'nca kapatıldı.
Kuruluşunun altına
ayında.
On sekiz yaşın coşku dünyasında bi-
le, bu gerçeklerin taşıdığı derin anlamı
ortaya koyacak sorular sorduğumu
sanıyorum kendime. 1919'larda, he-
nüz Kurtuluş Savaşı'nın örgütlenme
evresinde, Anadolu'ya geçerek görev
başı yapan babam Binbaşı Mehmet
Saüh'in bıraktığı kültür mirasına sa-
hip çıktığıma inanıyordum çûnkü.
Bu hakh mirasın kaynağmda, ulusal
direnç hareketimizin kapitalizm ve
emperyalizme karşı savaşımı gerekli
gören temel felsefesine bağh ilkeler
vardır kuşkusuz.
CHP hûkûmranlığı
Ama bu yaşamsal ılkeler yırmi beş
yıl boyunca rafa kaldınlmış, CHP'ye
egemen olan siyasal kadro yeni bir sı-
nıfi koynunda besleyerek büyütmüş-
tü. Şimdi de, ABD ile -içeriğinde ba-
ğımsızhğımıza gölge düşürecek yaptı-
nmlar bulunan- anlaşmalar ımzalaya-
rak künyesini ortaya koyuyordu.
1945 yıllannda CHP'nin en azından
yakın tarihimize özgü gerçeklere yan
çizmesi anlamına gelen politikasını,
biz İkincı Dünya Savaşı çocuklan
kavramakta gecikmedik sanıyorum.
O tarihlerde Milli Koruma Ka-
nunu'nun karaborsaya ilişkin yasak-
lannı göz göre göre çiğneyen nice
küçük ve orta tacirin, bugün dış kapi-
talizmle bacanak durumdaki en bü-
yük kuruluşlann sahipleri olduğunu
biliyoruz. Onlar, o gûnlerde toplumsal
koşullann elverdiği ölçüde bu günlere
hazırlanıyorlardı.
Toplumsal panorama
Köylü nüfusunun büyük çoğunluğu
lopraksız bırakılmışu. Feodal kalıntı-
iar değişik yörelerde saltanat sürüyor-
du. Beş altı büyük kentte niceliksel
olarak belli bır arüş gösteren işçı sınıfı
yıllar boyunca eğıtim, sendika, grev gi-
bi çağdaş kurumlardan yoksun kaldı-
p için varlığını somutlayacak sınıfsal
öğelerden de yoksun görünüyordu.
oplumsal savaşıma katılmak şiir ve öykülerinizde toplumsal temalan
işlemekten çok farklıydı kuşkusuz. Savaşım özveri istiyordu. Kendinizle
başkalan arasında hareketin gerektirdiği kahcı bir uyum istiyordu.
Karaçalmalar, engeller, yasadışı zorbalıklar, arkadan vurmalar, örgüt içi
baskılar, görünür görünmez bireycilikler karşısında sabır ve direnç istiyordu.
On sekiz yaşın coşku dünyasında bile, bu gerçeklerin taşıdığı derin anlamı
ortaya koyacak sorular sorduğumu sanıyorum kendime.
yor. ön dişlerinden ikisi eksilmiş. Bir
asker kaputuna sanlmış okuyordu.
Beni görünce başıru kaldırdı.
- Geçmiş olsun, dedi.
- Sağolun, dedim.
Duraladım.
- Ne yaptın da seni attılar buralara?
- Emekçi Köylü Partisi'ni tutuyor-
dum, dedim.
- Vay be! diye coşkulandı asker.
Gözlerim o andaki gözlenn, o anda-
ki yüzün resmini çekrnişti. Ama yansı-
tamıyorum şimdi.
Sesini kisarak,
- Ben de sosyalistim, dedi. Muğla'ya
sürgûn alayına götürülüyorum.
Israr etmeme karşın adıra söyleme-
yen, o tarihteki asker arkadaşla oku-
duğumuz romanlan konuştuk. Dergi-
lerimizi, yetişmekte olan yazarlanmızı
konuştuk. Recep Peker'in bir tür fa-
şızm geüştirmeye çahşmasına karşın
Ismet Paşanın bürnezlikten geldigini
konuştuk.
12 Mart ve 12 Eylül dönemi tutuk-
lulanndan özür dileyerek yazacağım.
Ertesi akşamüstü çıkanp şakur şukur
kelepçe taktılar bileklerime. Okuduk-
lanm birçok şeye alışünruş olacak ki
pek umursamadun.
Alsancak'ta hûzün basar
Paul Ehıard'uı söylediği gibi: Direnç hareketi şairterle kazanıldı. Çünkü onlar biz demesini öğrenmişlerdi.
Kazanan, tarihsel olarak daha bu
seçimde kaybetmişti.
Ama vardı.
Bu nedenle, yabancı sermaye ile iş-
birliği yapmak için sabırsızlanan yeni-
yetme burjuvazinin kurmaylan işçi Recep Peker'Ül gayreti
sınıfmın varhgjnı soyutlayabilmenin
yollannı aradılar.
Korkutarak.
San sendikalar oluşturarak.
Kimi 'açıkgöz' kişileri satın alarak.
Anti-demokratik yasalara başvura-
rak.
Demokrasiye geçiş döneminin ilk
aşamalannda demokratikleşmenin
önü kesilmek isteniyordu aslında.
TSEKP bayrakaçıyor
Bu koşullara karşın, Türkiye Sosya-
list Emekçi ve Köylü Partisi 20 Hazi-
ran 1946'da kurulmuştu. Dört beş ay
içinde İstanbul, Ankara, İzmir, Ada-
na, Gaziantep, Kocaeli, Samsun gibi
illerde örgütlenmesi, demokrasiye ge-
çiş dönemi uzmanlannın hesabına
uygun düşmemiş olacak ki, 16 Aralık
1946"da İstanbul Sıkıyönetim Komu-
tanlığı'nca kapatıldı. Kuruluşunun al-
tıncı ayında. O akşam haberlerindeilk
haberi okuyan spiker kimdi bilmiyo-
rum. Ama sözcükleri birer yıldın silahı
gibi kullandığını hiç unutmadım.
Alaturka duyarbğı, toplumsal vic-
dana karşı tahrik öğeleriyle donatarak
olağanüstü etki yaratmaya özenen bir
acayip sestı bu.
tntikam müfrezesinin neferi
EHndeki, bozuk Türkçeyle yazılmış
bîldirinin izin verdiği yerde haberi
okuyan olmaktan çıkıyor, bir intikam
müfrezesinin adamı kimliği ahyordu.
"Sıkıyönetim bölgesi içinde genel
güveni sağlamak görev ve sorumlulu-
ğu altında bulunan komutanhk hudu-
du içindeki illerde aşağıdaki tedbırle-
rin alınması uygun görülmüştür.
1- Mahkûm komünistler veya müf-
rit komünist meflcûreli kimseler tara-
fından örtülü bir şekil altında kurula-
rak memleket için içtimai bir zümre-
nin diğerleri üzerinde tahakkümünü
tesise ve mevcut iktısadi ve içtimai ni-
zamlan bozmaya çalıştıklan anlaşılan
Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü
Partisi ile Türkiye Sosyalist Partisi
merkez ve şubeleri ve mevcut sendika-
lardan bu partiler veya onlardan al-
dıklan dıreküile hareket eden kimseler
tarafmdan kurularak ve kendi mak-
satlanna göre sevk ve idare edilenleri
ve İstanbul İşçi Sendikalar Birliğı ve
İstanbul İşçi Kulübü kapatılarak faa-
liyetlenne son verilmiştir.
2- Bu partilerin fıkirlerini yayan
Sendika, Ses, Nor Or, Gün, Yığm ve
Dost gazete ve dergüeri ve bunlahn
matbaalan kapatümıştır."
Kapatma gerekçesi
17 Aralık 1946 günlü Cumhuriyet
gazetesinden aldığım bu satırlarda,
dikkat edilirse, TSEKP ile TSP'yi ka-
patma karannın alınmasma neden
olan gerekçe ileri sürülürken anayasa-
nın ancak yargı organlanna tanıdığı
hüküm verme yetkisi kullarulmıştır.
Çünkü "örtülü bir şekilde kurula-
rak memleket içinde içtimai bir zümre-
nin diğerleri üzerinde tahakkümünü
tesise ve mevcut içtimai nizamlan boz-
maya çalıştıklan anlaşılan TSEKP ve
TSP" yolundaki ancak mahkeme ka-
rannda görünen ifadeyi başka türlü
anlama olanağı yoktur.
Bizim 1946 yılı, biüyorsunuz, "Çok
partili yaşama geçiş dönemi"nin ilk
genel seçimlerine sahne olma özelliğini
de taşır. CHP iktidanna bağb birçok
yönetim adamının (valinin, kaymaka-
mın, savanın, bucak müdürünün) oy
sandıklannda alicengiz oyunlan dü-
zenlenmesine seyirci kaldıklan bir se-
çimdi bu.
Ama hükümetin başındaki bence
CHP'nin yüz karalanndan biri olan
Recep Peker. partının alunı üstüne ge-
tiren bünyesel fırtınalara karşın, ya
her şey yolundayrnış gibi davranarak,
ya da elli altmış millet\ekıli ile Meclis'e
girmeyi başaran Demokrat Parti'ye
gözdağı vererek dayanmaya çalışıyor-
du.
Recep Peker (1988-1950) neredeyse
yirmi üç yüı bulan CHP iktidannda
Maliye, Içişlen, Savunma, Bayındırhk
bakanlıklan ve iki kez genel sekreter-
lik görevlerinde bulunmuştu. Yazılan
ile konuşmalannda özellıkle lıberaliz-
min tanıdığı tüm özgürlüklere ve ku-
rumlara karşı olduğunu yinelemeyi
seviyordu. Peker'e bakılırsa, demok-
rasi ve liberalizmın getirdiği özgürlük-
ler Batı ülkelerindeki sınıf çatışmalan
ve toplumsal bozulmanın başhca ne-
memleketlerinden iyi bir halde değil-
dir. Yurdumuz tarihi mukadderatm
tesiri altında medeni ihtiyaçlan karşı-
layacak. medeni vasıtalardan mah-
rumdur. Bütün istisadi ve endüstri ış-
lerimizi kuvvetli hamlelerle başarma-
ya; yollanmızı, ulaşürma vasıtalanmı-
zı ye bilhassa sosyal tesisleri hemen
yeni baştan kurmaya mecburuz. Ta-
nm kalkınması için de çok emek sarf
etmek ve çok masraf yapmak vazifesi
altındayız. Bu sebeple yurdumuzun
geniş ihtiyaçlannı karşılayacak ABD
yardımına minnettar olacağız." (İs-
tanbul Dergisi, Ayın Tarihi Bölümü,
Mart 1947)
Tüzük ve programlannda Ceza Ka-
nunu'nun 141. maddesine aykın tek
sözcük bulunmayan iki sosyalist parti
için kapatma karan verirken asker
yargıçlara alacaklan "hukuksal kara-
n" da bildıren sıkıyönetim komutanı,
işte üslubu mandaalann üslubuna
pek benzeyen, bu başbakanın emriyle
çoğulcu demokrasiye ilk ihaneti tanhe
Şükran Kurdakul'un anne ve babası. 1919'larda Anadolu'ya geçerek rnöca-
deleye kanlan Binbaşı Mehmet Salih Bey ile Mukadder Hanım.
deniydı. Öyleyse "Genç Türkıye Cum-
huriyeti" komünizm, sosyalizm akım-
lan gibi liberalizrnden de uzak tutul-
malı. smıflar üzerinde halkçı yönetim
tıtızbkle korunmalıydı.
Peker'in diğer yüzii
Ama bu Recep Peker Truman
Doktrini olarak adlandınlan ABD
yardım programının ortaya atıldığı
günlerde -ki nedense sosyalist partiler-
le sendikalann kapatıldığı tarihlere
rastlar- şimdi okuyacağımız konuş-
manın da sahibidir.
"...Türkiye gerçi son harbin tahri-
batına uğramamıştı. rc^^.memleke-
timiz tahribattan masun kalmış haliy-
le de musibetlerinı çekmiş, Avrupa
geçirdi. Ve İsmet Paşamız da seyirci
kaldı bu duruma.
Hapisle ilk tanışma
Gazetelerden, İstanbul'da hangi yö-
neticilerin ahndığını öğrenmek olana-
ğını bulamıyorduk. Kulaktan kulağa
tüm kuruculaıia merkez yürütme ku-
rulunun tutuklandığını öğrendik sade-
ce. İzmir'den ll Başkanı Kerirn Soyka
ile Sekreter Baytar Murat'ı götürdük-
lerinden birkaç gün sonra evden alıp
önce 1. Şube'de tuttular beni. Sonra
İzmir Eski Cezaevi'nin Jandarma Ka-
rakolu'nda bır odaya kapattılar. Ne-
redeyse hücre boyutlannda bir odaydı
bu. Ne yatak, ne sedır.
Içeride bir adam yere uzanmış yatı-
Denizli'ye götürülüyordum. Alsan-
cak lstasyonu'nda iki jandarma eriyle
bir kompartımana yerle;-tık. Biraz
sonra büyük ağabeyimi gördüm. An-
nemi de geürmişü. Mukadder hanım-
ağım, babamın ölümünden 18 yıl
sonra, bu kez ana olarak yeni bır sava-
şıma katılmak zorunda olduğundan
habersizdi henüz. Sessiz ağlıyordu.
Duygulanmıştım. Elimden geldığince
kelepçeyi gizlemeye çalışarak, yürek-
lendirecek sözcükler aradım.
Çok sonra, bu gecenin biriktirdiği
duyarbğı yansıtan şiıri vermek istiyo-
rum okurİanma.
"Unutulmaya kalkan bir trenin
Eski bir istasyona bakan penceresinden
Bir yolcuyu sorar gibi arayan
Jandarmalar, ellerimin garip nöbetcileri
Daha ilk kampana bile vurmadan
Yalnızhğın kelepçesini taktı ıçıme.
Şehir arkada kaldı gectiğim son cadde-
den
Ne yasaklann gölgesinı alnında
gördüğüm
Işıgi kıüüeyen karanlık kafeslerinde
Bu sonsuz özgürlüğe ne zaman varmı-
şım
ben
Dünyanın sevincini gözlerinde iceren
İçimdeki adam kabına sığrruyor gene.
Kaç akşam gecirdiğim birinci şubeden
Bir tünelden kopar gibi çıkıyor trenimiz
Jandarmalar, elİerimin garip nöbetcileri
Hangi yalnızbğa gittiğimizi
söylermisiniz..
Denizli günleri
Denizli o yıllar, bilemediniz 25 bin
nüfuslu, sokaklardaki arklardan terte-
miz sular akan, tüm yerieşme alaru
yemyeşil bir kasaba. El tezgâhlan çok
geliştiğı için küçük ölçüde bir iç ticaret
merkea.
İzmir'e trenle gidilir, trenle dönülür.
Eski bir lisesi, halkevi, halkevinin der-
gisi, derginin genç şairleri, yazarlan
var.
Trenden inince doğru savabğa gö-
türdüler beni. Tutuklama nedeni,
Denızli'de beş arkadaşımla birlikte
Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Par-
tisi'ne bağlı örgüt kurma girişimi.
Anlayacağımız, 141-142. maddelere
aykın eylemde bulunma savıyla belki
de Denizli'de açılan ilk davanın sanık-
lan biz olacağız. 1927 ve 1928 doğum-
lu altı genç lise öğrencisi.
Sava ifademi aldıktan sonra cezae-
vinin yolunu tuttuk.
Dernir kapı acıldı kapandı.
Duruşmalar başladı, bitti.
Dürüstlüğü ve ihaneti tanıdık.
Savalarla yargıçlann bizlerden baş-
ka dünyalann insanlan olduklanm
gördük.
Karar verildi.
Beraat ederek çıkan arkadaşlann
ardından sevinmenin ve de bir başına
kalmanın hüznünü yaşadık.
Yaşamsfirfiyor
Dört duvar arasında, tek başına da
olsanız, yaşam devam ediyordu.
Yargıtay'a dilekçe yazmayı öğren-
dik. Hakhlığuruzın hukuksal daya-
naklanm algılayan yargıçlann da
bulunabileceğini öğrendik.
Yaşam devam ediyordu.
Dört buçuk ay sonra 'Yargıtay'm
"tahbye telgrafi" ile cezaevinin kapıla-
n açılmış ama eskisine benzemeyen,
tedirgın bir özgürlük dönemi başla-
mışü. Aynca, o yaşlarda dost görü-
nenlerin ihanetine abşmak kolay
olmuyordu. Toplumun yalnızca kendi
dümenine bakan insanlan çok sayıda
ürettiği bu savaş sonrası evresinde işçi
sınıfmın gizil- gücüne (potansiyel)
inanmanızla yalnızbğa itilrneniz ara-
sındaki uyumsuzlukta iki tehlike bir-
den çıkıyordu karşınıza.
SÜRECEK
POLniKAVEOTESI
MEHMEPKEMAL
Şairler Görûnmüyor...
Dağlarca'nın Çocuk ve Allah' adlı kitabını ilk kez Nurul-
lah Ataç'ın elinde görmüştüm. Ankara'nın Kutlu Pasta-
nesi'nde oturuyorduk. Ataç geldi, kitabı masanın üstüne
koydu. Kitabın yeni çıktığını söyledi, birkaç dize de okudu.
Hemen bir koşu gidip kitapçıdan bir tane aldım. Karıştırır-
ken gözüme çarpan dize "Güneşin doğuşunu arz ederim"
olmuştu.
"Güneşin doğuşunu arz ederim."
Oize, bana, askerce selama duruş gibi gelmişti. Asker
dizilmiş, biri öne çıkmış tekmil' veriyor. Fazıl Hüsnü de o
yıllarda asker, önyüzöaşı değil miydi?
Gecende bu dizeyi bir yazının içinde gördüm: Şair Ece
Ayhan bir yazısında şöyle diyordu: "Roman alanında 'Tip,
istatistik bir birim değildir' denilince, sivil bir yazar olarak,
Fethi Naci hemen hatırlanır. Nasıl, bir önyüzbaşı 'Güneşin
dogduğunu arz ederim' dizesiyle hatırlanıyorsa!"
Yıllar sonra kitaplıkta "Çocuk ve Allah'ı aradım. Benim
Ataç'ın elinde görüp bir koşu aldığımı bulamadım. Varlık'-
tan çıkan 1957 baskısı vardı. 1957 yılı baskıyı 1960 yılında
Fazıl Hüsnü, bana, şunları yazarak vermiş: "Mehmed Ke-
mal için; eski ozan, eski dost- iyi günler için!"
Fazıl Hüsnü'nün kökeninde askerlik bulunsa da şiiri si-
vildir. Dizeler uyaklı olsa da "Hazır ol-rahaf demez. Kendi
başına buyruk, akar gider. Destanlar yazmıştır, Çakır'dan
tut da Kore Savaşı'na değin uzar gider. Nâzım Hikmet'i
göz ardı edersek en çok ve en uzun destan yazanlarımız-
dandır.
Fazıl Hüsnü'yü çoktandır görmüyorum. Eşe dosta sor-
duğumda, "Karşıda, rıhtımda" diyorlar. Bilirim, içkiye ve
tavlaya düşkündür. Üstadı arayanların başında eski dost
Sami Karaören gelir. Haftada bir değilse de on beş günde
bir buluşuyormuş. Gelsin köşedeki kahvede tavla, Vagon'-
da da öğle rakılan...
Bundan yirmi yıl önce rıhtımdaki meyhanelere sık sık gi-
derdim. Sirkeci'den vapura atladın mı doğru rıhtım... Her
keseye göre bir yer bulunur. Bostancı'daki Hatay o yıllar-
da rthtımdaydı. Hatay deyince Cemal Süreya'yı anmamak
olmaz. Zaten evi de meyhanenin ardındaki dar sokaklar-
daydı. Cemal'i meyhanede göremezsen evde bulursun.
O yıllarda Cihangirde otururdum. Beni nhtım meyhane-
lerinde sık sık görenler Kadıköy'de oturuyor sanırlarmış.
Haklan da var, pencere önünde yerimiz hazırdı. Sürekli
gelen dostlar, o dönemin içkicileri pencere önünü kapar-
lardı.
Meyhanenin tam önünden Taksim dolmuşları kalkardı.
Içki biter, yarenlik sona erince bir dolmuşla soluğu Tak-
sim'de alırdım. Yarım saati geçmez, evde olurdum. De-
mek, o zamanlar öylesi trafik azgınlığı yokmuş. Şimdi
düşünüyorum da bir yerden ulaşmak, ömür törpüsü!..
Bir dönem gelmiş, Krepen Pasajı'na dadanmıştık? Şair-
lerin, sanatçılann, yazar-çizerlerin, oyuncuların, her türlü
aydınlann uğrağı, Krepen Pasajı idi. Masaların belli müş-
terileri olurdu. Hele orta masa, bonem aydınlann malıydı.
Hayalet Oğuz nöbet tutar gibıydi. Kambersiz düğün olma-
dığı gibi, hayaletsiz de orta masa olmazdı. Fuzuli ne diyon
"Gahi Mecnun, gahi ben, sırayla nöbet bekleriz."
Epey oluyor, böylesi, sürekli gidilen yerleri boşladım.
Böyle yerler kaldı mı diye kuşkuya düştüğüm günler de
oluyor. Acıdır aı'na artık cenazelerde buluşur, görüşür ol-
duk. Karşılaşmalarda sorulan, "Nereyeçıkılıyor?" Kimse-
nin belirli bir yeri yok. Gençlerin varsa, onu da biz bilmiyo-
ruz. Böyle yerlere çıkışta şairler başı çekerdi. Şairler
ickiciliği yitirdi mi? Ortalıkta pek görünmüyorlar... Bir mey-
hanede şair de yoksa, tadı mı olur?
BULMACA
SOLDANSAĞA:
1/ Hindistan'da ra-
cadan daha büyük
hükümdarlara veri-
len san. 2/ Herhangi
bir kuyvet alanından 3
geçtiği varsayılan
güç çizgileri.. Yol ya-
pımında kullanılan
taş kınntısı. 3/ Bir çe-
şjt otomobil yanşı... 6
Anadolu'da kurul-
muş eski uygarhk. 4/ '
Merasim. 5/ Bir ta-
1 2 3 4
a
nm araa... Salgı
oluşturan organ. 6/ g
Kılıksız ve uyuşuk
kimse... İki borunun birbirine bir-
leştirildiği yer. 7/ Bir seslenme ünle-
mi... Minarenin ezan okunan yeri.
8/ Kimi dervişlerin taşıdıİdan
küçük ve hafıf balta... öç almayı
amaçlayan gizli düşmanbk. 9/ Titan
elementinin simgesi... Bir çalgıyı
doğru ses vermesi için ayarlama.
YUKARIDAN AŞAGIYA:
1/ Güney Amerika'da yaşayan çok
küçük bır maymun türü. 2/ Türk
müziğınde "usul" anlamında kullanılan sözcük... Görme. 3/
Top durumundaki cıçeklen kuruduktan sonra saplan kürdan
olarak kullanılan yabani bir bitki... Olumsuzluk belirten bir
önek. 4/ Yabankazı. 5/ Buyurucu... Beyoğiu semtine eskiden
verilen ad. 6/ Bakınn simgesi... Orta Anadolu'da bir göl. 7/
Marangozlann dört köşe delik açmakta kullandıklan araç...
Yankı. 8/ Utanma duygusu... Genellikle gömlek yapmakta
kullanılan, cızgili ve ince bir pamuklu kumaş. 9/ Eski Yunan
mimarlığında sütun başlığının üstündeki saçakhğin orta bölü-
müne verilen ad... Pokerde değişik renklerdeki beşü diziye veri-
len ad.
BAŞSAĞLIĞI
Sevgüi Hatice Funda'nın eşi; Ertan, Altan ve Uğur'un
babası; Oktay, Altay ve Gülay Uçtum'un amcası değerli
insan
NURİFUNDA
vefat etmiştir. Bütün seyenleri adına merhuma
Allah'tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı
dilerim.
AYTENGÖLETLİ
İLAN
ÜN YE ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1991/32
Davacı Ayşe Duman tarafından mahkememize açılan gaiplik da-
vasının yapılan açık duruşmalan sırasında verilen ara karar gereğin-
ce;
Ünye"nin Kaynarpınar Köyu cilt: 056/02, sayfa: 12 ve 22 nalu ha-
nede nüfusa kayıtlı ömerosmanoğullan'ndan Ramazan oğlu Havva-
dan olma 1288 doğumlu MEHMET'in Birinci Cihan Harbi'ne işti-
rak edip geri dönmediğinden gaipliğıne karar verilmesi istenilmiş olup
bu hususta bilgi sahibi olanların ilanın yayınlandıg] tarihten itibaren
30 gün içinde Ünye Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1991/32 esas sayılı
dava dosyasına muracaat etmeleri ilan olunur. 26.6.1992
Basın: 49362