15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Sal Cumhuriyet! Sahibi- Cumhuriyet Malbaacıhk ve Gazetecilık Türk Anonim Şirketi adına Berin Nıdi tstanbul Haberleri: Şcnay Kalkan, Dış Haberler: Ergun Balcı, lş-Ekonomı: Şukmn Ketend. Yurt • Genel Yayın Yöfletmeni: özgcn Acar • Oencl Yayın Koordınatörü: Hikmet Çetinkaya Haberleri' Mehnet Saraç, Kültur- Ceial Lsler, Makaleler: Sami Karaören, Spor- Abdulkadir Yazı lşleri Müdürlen: Füsun Özbllgen (Sorumlu), Cdal Başlangıç (Haber) • Görse! Yttcclnan, Düzeltme: AbdaUah Yana • Müessese Müdür V.: Erol Erkut • Koordmatftr: Yönetmen: Ali Aor • Dttzenleme Mustafa Saglamer • Ankara Temsılcisı: Cuneyt Ahmet Korulsan • Muhasebe- Bulent ttotr • tdare- Hüscyin Gurer • tşletme: Önder Çelik • Arcayüıtk, Haber Müdürlen: Mustafa Balbay, Işık Kansu, Izmır Temsilci V.: Serdar Kınk. Bilgı-tşlcm: Nail tnal Bilgisayar Sistem: Mıiruvtt Çiler • Pcrsonel Sevgl Bosttncıoglu Adana Temsılcisı: Çttin Ylfceao*lu • Reklam: Relıa Isıtman • Dış llışkiler: Hulya Akyol Basan ve Yayan: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilık T.A.Ş. Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğlu 34334 lst. PK: 246 Istanbul. Tel: 512 05 05 (20 haı), Tefcx: 22246, Fax: (1) 526 60 72 • Burolar Aakum: Z. Gökalp Blv. tnkılap S. No: 19/4, Tel: 433 11 41-47, Telex: 42344, Fax: (4) 433 05 65 • tzmir. H. Ziya Blv. 1352 S. 2/3, Tel: 83 12 30, Telex: 52359, Fax: (51) 89 53 60 • Adaaa: lnönü Cd. 119 S. No: 1 Kaı 1, TH: 19 37 52 (4 hat), Telex: 62155, Fax: (71) 19 25 78 TAKVİM: 26TEMMUZ 1992 imsak:3.58 Güneş: 5.46 öğle 13 15 lkındı 17 12 Akşam.20 34 Yatsı 22.14 Gençlere Çevko tarafından sertiffka verildi •ANTALYA(AA)- Antalya'da Çevko (Çevre Koruma ve Ambalaj Aüklar Değerlendirme Vakfı) cam, plastik, gıbı aük toplayan gençlen birer sertifıka ile ödüllendirdi. Antalya Dedeman Otel'de dûzenlenen sertifıka töreninde konuşan Çevko Başkaru Prof. Dr. Ali Beba, gençlerin yaptıklan işin çok önemli olduğunu belirterek, "Gençlerçevreyi korumak için çaba sarfettiler. Katı atıklan toplayarak değerlendirmeb'yiz" dedi. Her 15 günde bir çeşitü ûniversitelerden 30'ar gencin katıldığı katı atık toplama kampanyasırun ikincisinde, 30 genç arasında en fazla cam, plastik gjbı katı atık toplayan Aslı Enge, Bülent Bal ve Ergun Yılmaz'a toplanan cam, plastik gibi, atıklardan elde edilen gelirler verildi. Törende ayncadiğer gençlere de birer plaket verildi. koruma • ADANA (AA)-Kaçak avlanma nedeniyle son yıllarda nesb tükenmeye yüz tutan yaban keçileri, kıl keçileri ileçıftleştırilerek çoğalübyor. Adana'nın Pozantı ılçesınde 8 yıl önce yakalanan birerkek yaban kecisınden bugüne kadar 24' dişi olmak üzere, lOO'e yakın melez keçi üretildi. Orman Bölge Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, kaçak avlanma nedeniyle nesli tükenmekte olan yaban keçisini çoğaltmak amacıyla Pozantı'da 1984 yılında bir üretme istasyonu kuruldu. Dişi kıl keçilennın erkek yaban keçısiyle bırleştirilerek melezleme çabşmalanna başlandı. "Magnesia" kazıları • GERMENCtK(AA)- Aydın'ın Germeneik ilçesi sınırlan içinde bulunan "Magnesia" antik kentinde bu yılki kazı çalışmalanna başlandıgı bildirildi. Prof. Dr. Orhan Bingöl denetimınde sürdürülecek kazılara, 10 kişjbk heyetin yaru sıra bir Yunanlı arkeoloğun da katılacağı bebrtildi. Prof. Dr. Orhan Bingöl, kazı çalışmalanyla ilgjli olarak AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu yıl kendilerine 60 milyon bra ödenek aynldığmı bebrterek şöyle konuştu: "Bu yıl özellikle Gymnasium (Lise) ûzerindeçalışacağız. Kent içinde 2 tıyatro, cimnazyum, hamam, stadyum ve Artemis Tapınağı'nın bulunduğu tahmin edibyor. Her hir dakika bir intihar • ANKARA (AA)- Dünyada her bir dakika bir kişinin intihar ettiği bildirildi. Tıp Fakültesi Ruh Hastabklan Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Çifter, DünyaSağlık Orgütü'nün verilerine göre, her bir dakikada bir kişinin intihar ettiğini, Türkiye'de ise intihar olaylannın da son yıllarda yüzde 16'lık artış gösterdiğıni kaydetti. Ulkemizde bir kadına karşıbk 3 erkeğin intihar ettiğini belirten Çifter, intihar etmek isteyen kişilerin önceden ipuçlan verdiğini söyledi. İntihar etmek isteyen kişilerin önceden "ölmek istiyorum" "ölsem ne olur" çocuklanmın perişan ohnayacağını bilsem ölürüm" gibi sözler söylediklerini anlatan Çifter, bu tür kişilerin hemen psikiyatriste götürülmesi habnde kurtanlabileceğini ifadeetti. Suçlıı çocuklar • tZMtR (AA) - Çocuklann eğjtimındeki eksikliğin, onlan suça yönlendiren faktörler arasında ılk sırayı aldığı bildirildi. Psikıyatrist Dr. Bckir Urfalı, meydana gelen bir olayda, suçu yalnızca çocuğa yüklemenin yanlış olduğunu vurgulayarak, toplumunda sucun oluşumunda büyük rol oynadığmı söyledi. Dr. Urfalı, konu ile ilgib AA muhabirinin sorulannı şöyle yanıtladı: "Toplumu bireyler oluşturur. Bireylerin davranışlan düşünüşleri, karakter yapılan, toplumun genel görüntüsünde etkibdir. Bunun yanında kişinin yetişmesinde en büyük etkiîenme çevre ile olan temasür. Eğitimveöğretim çağında kişi üzerindeki en büyük etkiyi toplum yapar." Art Nouveau'nun vazgeçilmez tutkusu zambak bir daha geri gelir mi? Mucha'nın sevgili zambakları Mucha'nın "Zambaklar" panosu. Yıl 1897. NECLA SEYHUN Dayanamadım, tümünü aldım. Bir kucak dolusu. Orada, kaldınma yayılmış çiçekler arasında, apayn, soylu, uzak bir duruşlan vardı. Bembeyaz, lekesiz, baygın kokulu, güzelim zambaklar... Mucha'nın sevgili zambakları... 1800'lü yıllann sonu, 1900'lü yıllann başı. Art Nouveau'nun vazgeçilmez tutkusu zambak. Sanatla doğanın iç içe olduğu öyle bir dönem daha var mı?.. Geri gelir mi bir daha?.. Asla!.. Zambağından kır çiçeğine, böceğinden kelebeğine... Mobilyalardia, mooada. iç dış dekorasyonda, afışlerde, kitaplarda, her yerde... Nedenlı ince, ne denli duygulu... Biraz hüzünlü belki. AmaneşiiroL Doğanın doğa olduğu yıllar. Gölgeli yollar, zambakh bahçeler, yerleri süpüren etekler, gözleri gölgeleyen kocaman şapkalar... Zamanın üç ünlü sanatçışı: Evgene Grasset, Paul Berthon ve Mucha... Hele Mucha... Drapelerle, çiçeklerle bezeli kadınlar... Kitaplarda, tablolarda, afişlerde, davetiyelerde, yelpazelerde, mobilyalarda, vazolarda, abajurlarda, taraklarda, takilarda kadınlar. Ve... Zambaklar... Mucha o dönemin en ünlü sanatcısı Paris'te. Art Nouveau'da onundamgası var. Alphonse Maria Mucha 186O'ta Prag'da doğdu.17 yaşında terk etti ülkesini. 36 yıl ülkesinden uzak yaşayacaktı artık. Şans 1894 yılında Paris'te kapısını çaldı. Yeni yıldan bir gün önce. Sanatçılardan her biri bir yana çekip gjLmiş. Ünlüler ünlüsü Sarah Bemhardt'a acele bir afış gerek. Ve bulabildiği tek sanatçı da Mucha. Çizeceği afiş Gismonda. O gece tiyatroya gidip kuîısten Sarah'ı izledi Mucha. Afışi tiyatronun çıkışındaki bir kahvede mermer bir masarun üstünde çizdi. Daha afışin eskizini görür görmez bayıldı Sarah Bernhardt. O güne değin gönlünce bir sanatçı bulamamıştı. Hemen altı yıllık bir kontrat imzaladı Mucha ile. Gismonda'nın afışi Paris duvarlannı süslediği anda, şöhretin doruğuna ulaştı Mucha. Tüm yaşanüsıperininsihirlideğneğideğmişçesinedeğişecekti artık. 1895'le 1900 yıllan arasında Mucha, Sarah'ın afışlerini, dekorlannı, kostümlenni çizdi. Les Amants, La Dame aux camelias, Lorenzaccio, La Samaritaine, M6dee, Hamlet, LaTosca, L'Aiglon ve Sorciere... Içlerindeen başanlı La Princesse Lointaine oldu. Zambaklarla taçlanmış siyah, nazb bir güzellik... O zambaklan nereye katmayacakü ki artık Mucha... O güzelim Art Nouveau kadınlannı zambaklarla beziyordu tepeden tırnağa. Ne hikâyeler uydurmuyorlardı onun için. Güya Sarah Prag'a gittiğinde keşfedip, Paris'e kaçırmışü onu. Orada Monte Kristovari bir şatoda yaşıyordu Mucha. Bazılan ise onun bir Çingene olduğunu iddia ediyordu. Söylentinin türlüsü. Yıllar boyu Sarah'ın yalnızca afışleri ile değil, tüm yaşamı ile ılgilendi Mucha. Onun saç biçimi, elbiselerinın kumaşı, mücevherleri... Hepsı Mucha'nın eseriydı... Atölyesi, takılar, kumaşlar, eşyalar, doldurulmuş hayvanlar, vazolar. biblolar ve çiçeklerle doluydu. Kuru ve taze zambaklar... Her taraf dolup taşardı. Gittiğı her yere beraber götürürdü bu artistık kargaşayı. Bir gün tüm çalışmalannı kesti birden. Kendini bambaşka bir yola adadı. Slav destanını canlandıracaktı tablolannda artık. O güne kadar kazandıgı tüm parayı bu yolda harcadı. Art Nouveaulu yıllann hiç önemi kalmamıştı gözünde. 20 tablo yaptı. 4.80'e 7.30 dev tablolardı bunlar. Ilk tablolan 1912'de tamamlandı. Bunlan Amerika'da sergiledi Mucha. Eserin tamamı 16 yıl sonra bitti. ömrünün sonu acılarla geçtı. 1939'da Prag'da Gestapo tarafından tutuklanıp sorguya çekilecek, birkaç ay sonra da ölecekti. Ne yazık!.. Bugün Mucha deyince kim haürlıyor ki o kocaman tablolan?.. Mucha Art Nouveau'nun simgesi. Bu hep böyle kalacak. Sarah'ın, zambaklann Mucha'sı. Oradan oraya taşıdığı o sevgili eşyalan bugün Prag'daki evinde. Eserleri müzelerde, koleksiyoncularda, kitaplarda yaşadığı o şiirli dönem ise şımdı yalnız anılarda... Ve çizmeye doyamadığı o soylu, o güzelim zambaklan orada, burada. kaldınmlarda!.. Berthon'un 1897 yüında çizdiği "Zambakh Kadın." Cumalıkızık artık yalnız • Bursa Yıldınm Be- lediyesi, 700 yıllık Cumalıkızık Köyü'- nü ve tarihi evlerini kurtarma kampan- yası başlattı. OKTAY EKtNCİ ~ BURSA / CUMALIKIZIK - Bu çarpıcı köye ne zaman gel- sek, her seferinde biraz daha ."çarpılmışük". Daha girişinden itibaren in- sanı büyuleyen, olağanüstü bir mimari zenginlik. Köy değil. sanki bir kent. Daha doğrusu. adına "kent" denilen nice "mo- dern" yerleşmenin yanında, ör- neğin 10 km. ötedeki "yeni" Bursa'nın hemen yanıbaşında. doğaya uyumlu yerleşme düze- niyle, insana saygdı evleriyle, saçaklarla korunmuş sokakla- nyla ve "kent kültürünün sim- gesi" meydanlanyla, meydan- cıklanyla... Bir uygarlık merke- zi; "hünerli eller" abidesi... Bîzi her gelişimizde "çarpan" salt bu tanhsej zenginlik değil- di. Asıl etkileyici olan, Cumab- kızık'ın yalnızlığı, garipliğiydi. Böylesine bir kaynak, üstelik 700 yıldır gürül gürül akarken, şu son on beş yıl içinde nasıl ku- ruyabilirdi? Osmanlıyla övünen cumhu- riyet hükümetleri, Anadolu'- daki belki de en mükemmel Os- manlı sivil mimarjık örnekle- rinin bu "en eski" izlerini nasıl da yıkıma terk edebilirlerdi? 'Kürdilihicazkâr' makamıkavgası Cumalıkızık'ta eskiye dair ne ararsan var, ama eriyor, ügiye ve desteğe ihtiyacı var. (Fotoğraf. .. Korumacıhkta "Avrupa Ödülü" alan Bursa, kendi kül-' tür kimliğinin tüm aynntılanru sergileyen böylesi hnr "okulu" yaşatabilmek için, imar bütçe- sinden pay ayırmayı neden hep erteliyordu? Özetle, Cu- malıkızık, şu "uygarhk ve bilgi çağında", nasıl da böyle koru- masız olarak, kültüre olan du- yarsızhğın acunasız kuşatması- na teslim edilebilirdi? Yalnız bı- rakılabilirdi?.. Neyse ki bu gelişimizde -ilk kez- onu yalnız ve terk edilmiş bulmadık. Yine "biz bize", yine bu işlerle uğraşan "bir avuç ko- nımaa" değildik. Çoluk çocuk, genç yaşb yüzlerce duyarlı in- san, Yıldmm Beledıyesi'nin çağnsına katılrnış, Cumalıkı- zık'ı kurtarmak için dûzenlenen etkinliğı şenlendirmişlerdi. Ashnda "şenlenen", tarihi köyün önce kendisi olmuştu. Süren etkinlikler, gerçekten Cumahkızık'ı yeniden yaşata- bilmenin, bugüne dek görülen en "umut verici" adımı oldu., Hem hala bu "bakımsız" köyde yaşamaya direnenler hem de kültürel mirasımızın kurtanl- masını isteyenler, köy meyda- SEDAT TOSUNOĞLU) rundaki 400 yılhk cınann alün- da "omuz omza" verdiler; "uy- garhğımızı koruyahm" dediler. Cumalıkızık için de Beledıye Başkanı Zeki Eke'nin "sözle- ri", en sağlam güvence: "Cumalıkızık artık yalnız değil. Kültür mirasımızı koruyacagız; kimliğimiz yok olmayacak; ye- ter ki bizim bu anlayışımız yerel yönetimde egemen olsun..." ANKARA (AA) - "Ellerim Bomboş', "Gir Kanıma", "Abone" gibi son aylann bü- tün hit pop müzık parça- lannın Türk sanat müziğinin en sevilen makamlanndan "kürdi" makamında olduğu- nu biliyor muydunuz? "Kürdi" "muhayyer kür- di" ve "kürdili hicazkâr" makamlannın pop müzık parçalannda son aylarda çok sık kullanımı hafıf müzik ve Türk müziği bestecileri ara- sında esinlenme" konusunda bir tartışma başlatır- ken, pop rnüzi- ğindeki gelişimin melodik yoksul- luğa dönüşmesi j • Bazı poo par- ! çalannın kürdili makamında ol- ması yeni bir tar- tehükesıne dikkat I tişma başlattl. Bu çekıiiyor. özeihk- makam klavyeli- çalgılarda kolay çahndığı için pro- fesyonel olma- yanlarca da ko- lay söyleniyor. le klavyeli çalgı- larda çalınması çok kolay olan " k.ürdi" ma- kamının kul- lanımını kimi bes- teciler Türk pop müziğinin özgün kaynaklanna yönelmesi ola- rak değerlendirirken kimi besteciler de ateş püskürüyor. Zekâi Tunca, özelfikle kürdi makamının besteciler- ce bilinçli ya da bilinçsiz ola- rak çok sık kullanıldığını, bu- nun pop müzikte bir melodi yoksulluğuna dönüşmesi tehlikesi doğurduğunu söylü- yor. Kürdi ve Haa Arif Bey'in düzenlediği kürdili hicazkâr makamlannın neden sık kul- lanıldığını da Tunca, şöyle açıklıyor: "Çok kullanılmasının nedeni 'mi'den 'mi'ye çıkan 1 oktavhk dizide hiç bır anza yok. Diyez ve bemolsüz çok kolay bir dizi klavyeli çalgılarda çahnabiliyor ve cok profesyonel olmayan sa- natçılar tarafından da kolay- lıkla seslendirilebiliyor." Türk muzığı modal makam armonisinin kullanımmın yay- gınlaşmasını Türk popunun gerçek kimlik arayışı ola- rak değerlendiren aranjör Mustafa Özkent de, son aylarda dillerden düşmeyen parça- lann Türk sanat müziğinden nasıl etkilendiği konu- sunda özel bir çalışma hazırlı- yor. Kayahan'ın surekli hicaz ma- kamından yarar- landığını belirten Mustafa Özkent, çahşmasında ' "Yemin Ettim"in 'hicaz'dan, Sezen Aksu'nun "Hadi Ba- kaüm" parçasuun 'nihavent'- ten nasıl etkilendiğinı anlatıyor. Onno Tunç'tan Garo Maf- yan'a. özkan Turgay'dan Esin Engin'e kadar tüm aranjörlerin yogun bir biçimde Türk müziği öğelerini kullandıklannı anla- tan Yıldınm Gürses buna olumlu bakıyor. Erol Pekcan, 30 yıllık ritıııiııi sürdürüyor SAFFET RÜŞTÜ TEKİN 11 yaşında radyo dinlemekle başlayan caz tutkusu, daha son- ra sayısı 5000'ı aşan plak kolek- siyonu, Erol Pekcan'ı tanıtan te- mel özelliği ortaya çıkanyor; dinlemek, dinlemek, dinle- mek... Erol Pekcan, müziğin alayhlanndan. Egitimi dinleye- rek yine dinleyerek ve ustalan izleyerek onlarla beraber çala- rak ve de eleştirilerini dikkate ala- rak yapmış. Bilhassa Cü- neyt Ser- met'i. 'Benim için dün- yanın üç kri- tikçisinden • Ünlücaz müzisyenlerin- den, davulcu Erol Pekcan' m otuzuncu sanat yılı bu gece Korukent Cazbar'da saat 23.00'te kutlanıyor. Gece, yeni kurulan Caz Derneği'nin katkılanyla bü-idir' diyor | duzenlenıyor. onun ıçın. Bugün otuzuncu sanat yılını kutlayacak olan Erol Pekcan'la Fenerbahçe'deki • balıkçı ban- nağında konuştuk. O önce mü- zik sonra denız sevdalısı teknesi bu sene karada denizı uzaktan sevmekle yetiniyor. Başka nele- ri seviyor, onu da kendine bıra- kalım. Biz dönelim müziğe. "1933 Moda doğumluyum. Caza başlamam amatör olarak 1950. Cibali Tütün Fabrikası'n- da tercümanhk yapıyordum. Ingilizler geliyordu. Onlar gi- dince benim işim olmuyordu. İki arkadaşımın gruplan vardı. Biri akordeon çalıyordu, biri keman. Bir gün davulculan gel- medi. Abi ben davul çalıyorum dedim. Oturduk çaldık. Tango çabyorlardı. Ben 11 yaşımdan beri Ame- rika'nm Sesi Radyosu'nu dinliyordum. Benden 8 yaş büyük abim vardı. Önce- leri o dinler- di. Salonda dinlerken uyuyakalırdı. ' Annem uyandınr 'Oğlum ne uyuyor- sun buralarda' derdi. Ben de 'Abi ne anbyorsun bunlardan' derdim. Sonra abim dinbyor ben de dinleyeyim dedim. Ben de başladım oralarda uyu- maya. 11 yaşından beri dinle- yınce kulak doldu tabii cazla. Ondan sonra abim dedi ki 'Ben • Erol Pekcan, bir caz okulu açmak projesi içinde, ancak maliyeti yüksek olduğu için şim- dilik bu projeyi askıya almak zorunda oldu- ğunu söylüyor. Hem dinleyiciyi hem müzis- yenleri eğitecek bu okul için fınansör anyor. halkevinde davul çalıyorum'. Ben de merak ettim. Ne zaman düğüne gjtsek hemen davulcu- nun yanındaydım." Apo'nun getirdıği soğuk bi- ralan icerken askerliğiyle bir- likte başlayan Ankara yıllanru anlatmaya başbyor: "Seneler sonrası askerlik geldi. Benı An- kara'ya yolladılar. Ankara'da bir cumartesi günü izine çıkük. Orduevinin önünden geçiyo- ruz. Baktım çok güzel müzik sesi var. Ürnit Aksu orada. 'Hayrola ne işin var?' 'Işte as- kerlik yapıyorum.' 'Bir yerde çalıyor musun?' dedi. 'Hayır' dedim. 'Olur mu bize davulcu lazım, şefımiz Hulki Saner' dedi. İyi dedik. Erdem Buri vardı o zaman. O da davul ça- lardı. Onun tembelbğinden da- vul filan çaldığı yok. Onun da- vullanru Bırol'un annesi 250 lı- raya bana hediye aldı. Ondan sonra o davullan yükleyip Ümit'le 48 saatte An- kara'ya geldik. Amatör olarak orduevinde çalışmaya başla- dım. Çok iyi bir trompetçimiz vardı. Şimdi İsveç'te. Muvaffak Palay. Muvaffak'la beraber radyoda calmaya başladık. Muvaffak, İntim diye bir caz kulübünde çahşıyordu. Bir gün benı aldı götürdü. Orada Avusturyalı bir grup vardı. Onlann davulculan evle- nip gitmiş. Birkaç davulcu denemişler beğenmemişler. Bir de beni denediler. Lısan da bildığım için onlarla anlaştık. Bu çalsın dediler, ama kontrpe- dalı hep yanlış kullanıyordum. Çünkü daha önce yoktu, kul- lanmasını bılmiyordum. Ters basıyordum. Basçı 'Eşşoğlu- eşşek yanlış basıyorsun' dedi. Küfür yiya yıye öğrendım tabıı kullanmasını. Benim müzikten kazandığım ilk paranın hikâye- si_ ilginçtir" diyerek anlatıyor: "Öğrencilik yıllannda bır gün Knzantem'in davulcusu gelme- miş. Çalar mısın dediler. Çaldım. 7.5 lira verdiler. Baba- ma gidip ben çabştım para ka- zandım dedim. iyi aferin ne yaptın dedi. Ben de davul caldım dedim. Bir tokat attı bana. Çalgıcı mı olucan ulan dedi. Bizim ailede çalgıcı yok dedi. Çok kızdım babama. Abi- mi döverdi ama beni hiç döv- mezdi. Bir ay konuşmadım ba- bamla. Bir ay sonra davul calmaya de- vam ediyor musun dedi. Ben çalıyo- rum dedim. Ben sana çal- ma demedim mi dedi. Valla heves herhal- de geçecek ılende dedim. Daha sonra rad- yoda adımı duyunca arkadaş- lanna benim oğlan çok hisüdir. Müzik çalar diyor. Ne çalar di- yorlar. Davul çalar, çok ınce bir alettir diyor. Sonra tabii radyo- da adımı duyunca hoşuna gitti. Tercümanhk da yaptığım için ıkisini berabcr götürünce ka- bullendi. İlk yevmiye gördüğü- • Bu geceye Neşet-Nük- het Ruacan Beşlisi, Ayşe Gencer'in solistliğinde İmer Demirer Orkestrası, İlkin Deniz, Ercüment Vural ve Jazzbank, Önder Focan, Selim Selçuk,Yaz Baltacıgil katılacak. nüz gibi çok entresan ve de to- katb." Kendinden öncekicazcı- lan soruyorum. Anlatmaya başhyor. Türkiye'de 1927'de caz azmbk vatandaşlan tarafın- dan başlatılmış. Ardo ve Dik- ran Haçaturyan kardeşler ilk büyük orkestrayı kurmuşlar. Halil Akmen, Hırant Lusig- yan da o orkestrada çalıştı. Sonra Sevinç Tevs çıkü. Müfit Kiper, Faruk Akel, Ismet Sıral Orkest- rası kuruldu. Bu orkestra- da Cüneyt Sermet bas çalardı. As- hnda orkest- rayı o kurdu, ama kendi adıru verme- di. O bırakınca Ismet devam etti. İsmet'in devamında da ben çıktım." Erol Pekcan'ın 30. sanat yı- lında bütün isteklerinin gerçek- leşmesini dibyoruz. Hiç obnaz- sa 40. sanat yılında. Bölük pör- çük anılannı okuduğunuz Erol Pekcan, gün geüp anılannı ya- zarsa hepsini okuruz umanz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle