Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5AYFA CUMHURİYET 26 TEMMUZ1992 PAZAR
12 DIZIYAZI
Birinci Cenevre Konferansı'nda Türk ve Yunan taraflan Makarios'u devreden çıkardı
Cenevre'de Kıbrıs tangosu- 7 -
Böylece kötü bir durumu önlemek
mümkün olabilirdi. Ama Yunanhlar
ona bu fırsatı vermediler. Turan Gü-
neş çaresiz kalıhca,
- Dördüncü maddeye, dedi, tekrar
dönmek istiyorum.
Mavros hemen atılarak,
- Onu kabul ettik. Üzerinde muta-
bık kaünan maddelere tekrar dönmek
olmaz. Bu takdirde bu konferansı hiç
bitiremeyiz dedi.
- Turan Güneş sıkınüdan sık sık ku-
lağında unuttuğu kulaklığı çıkardı,
eliyle bir hayü evirip cevirdikten son-
ra, ucundan sarkan teline sanp yerine
koydu.
- Ne diyeceğimi biliyor musunuz?
Maddenin üzerinde durmakla neyi
kastettiğimi bılmeden iüraz ediyorsu-
nuz. Ben, bu maddenin tadilini isteye-
cek değilim. Tamamen yeni bir madde
konulmasıru istiyorum. Türk hükü-
meti bu maddeyi kabul etmiyor dedi.
Panik başhyor
Bu sözler üzerine toplanüda herkes
birbirine girdi. Mavros bağınyor, ma-
saya vurarak konuşuyor ve konferansı
tefk edeceğıni söylüyordu. Callaghan
ise sonuna kadar getirdiği konferansı
kurtarmaklan başka bir şey düşünmü-
yordu. Mavros'u güçlükle yatıştırdı.
Bir çare bulunabileceğini söylüyor,
Turan Güneş'ı dinlemeyi tavsiye edi-
yordu. Sonunda Mavros bu tavsiyeye
uydu.
Türk Dışişleri Bakanı yeni bir mad-
dede neler istediğinı bildırdi. Mavros
yine ayaklandı. Callaghan'ın arkasın-
da yer alan İngiliz diplomatlanrun o
andaki çalışmalan karşısında hayran-
hk duymamak mümkün değildi.
Adeta bir makine haline gelmişlerdi.
lürazlar karşısında tadıl teklifı üzerine
tadil tekiıfı haarlıyorlar, bunlan ilk
önce arka sırada oturan hukuk müşa-
virlerine gösterip onlann tasvibini al-
dıktan sonra Callaghan'a veriyorlar-
dı. Fakat ortaya sürülen meünler
müşterek tasvip görmüyordu. Bizim
için, içinde "geri çekilme" veya bu an-
lama gelecek bir kelimenin geçmesi
kabule şayan görülmüyordu.
Callaghan zor dunımda
Münakaşa uzadı, Callaghan kâh
Mavros'u haksız buluyor, kâh bizi
tehdit eder tarzda konuşuyor, bazen
KLonferansta Kıbns
devletinin yeni anayasal
düzeninin tespiti de ele
alındı ve bunun için
Cenevre'de 10 gün sonra
ikinci bir konferans
akdedilmesi ve buna
cemaat temsilcilerinin de
katılması kararlaştınldı.
Callaghan'ın teklifı
üzerine, üç garantör devlet
Makarios'un bertaraf
edilmesine karar verdi.
de iki tarafı birden korkutmaya çalışı-
yordu.
- Efendiler, diyordu, dışanda Sovyet
delegesi Minin bekliyor. Bir anlaşma
olmadığı takdirde mesele elimizden çı-
kacaktır. Çok az vaktimiz kaldı. Sov-
yetler Bırligi Güvenlik Konseyi'ni
toplanüya çağıracakur. O zaman iş iş-
ten geçmiş olacak, bu anı anyacaksı-
nız.
Callaghan'ın bu sözleri Yunanlılar
üzerinde ne etki yapıyordu bilmiyo-
rum, ama bize hiç tesir etmiyordu. Bir
ara tehditleri bizim tarafa iyice yönelt-
ti ve "Arük her şey bitrniştir, ben bıra-
kıyorum" deyince, ani bir hareketle
evrak çanlamı yerden ahp masarun
üzerine koydum ve evraklan toplaya-
rak içine yığmaya başladım. Callag-
han benim bı> halimi görünce,
- Durun. bir teklifim dihu var diye-
rek, "tadi
1
teklifî makinesi"nin eline
hemen sıkıştırdığı yeni metni ileri sür-
dü. Onu başkalan da takip etti. Fakat
hiçbiri tasvip görmüyordu. Callaghan
sonunda konferansı kurtarmak için
çahşmalara ara verilmesini teklif etti.
Böylece ayrüdık.
Callaghan bu şekilde hareket et-
mekle Dr. Kissinger'ı devreye sokmak
istiyordu. Zaten konferans çalışmalan
sırasında Dr. Kissinger'la devamb te-
mas halinde olduğundan hiç kuşku-
muz yoktu. Nitekim, çok geçmeden,
Kıbns Banş Harekâtı sırasında Ecevit
ile Dr. Kissinger arasında kurulmuş
olan telefon diplomasisi yeniden hare-
kete geçti. Böylece anlaşma metninde-
ki dördüncü madde dogdu.
Bu madde iyice okunursa görülür ki
Türk kuvvetlerinin adadan geri çekil-
mesi diye bir mesele yoktur. Bu madde
Dr. Kissınger'a daha sonra "Türk or-
dusu bir yere girdi mi en az 300 sene
kalır" dedirtecek şekilde kaleme alın-
mıştır. Bu sonuç doğrudan doğruya
Bülent Ecevit'in müdahalesiyle sağ-
lanmıştı.
2.randevu
Konferansta Kibns devletinin yeni
anayasal düzeninin tespiti de ele alın-
rruş ve bunun için Cenevre'de 10 gün
sonra ikinci bir konferans akdedilmesi
ve buna cemaat temsilcilerinin de ka-
tılması kararlaşünlmışür. Bu münase-
betle, Callaghan'ın teklifı üzerine, uç
Dışişleri Bakanı arasında gizli bir an-
laşma yapılmışUr. Buna göre üç ga-
rantör devlet - Türkiye, Ingiltere ve
Yunanistan - adadan kaçmış olan
Makarios'un bertaraf edılmesıni kara-
ra bağlamışlardır. Birinci Cenevre
Konferansı'nın son günü ve Cenevre
Sözleşmesi'nin imzalanmasından ön-
ce taraflar arasında meydana gelen bu
sözlü mutabakatla ilgili olarak Mav-
ros'aynen şöyle demiştir:
- O şekilde hareket edeceğiz ki, İkin-
ci Cenevre Konferansı'nda Kıbns
Rum toplumunu sadece Glafkos KJe-
rides temsil edecektir.
Buna Turan Güneş benzer sözlerle
cevap verdi:
- O şekilde hareket edeceğiz ki, İkin-
ci Cenevre Konferansı'nda Kıbns
Türk toplumu sadece Rauf Denktaş
tarafından temsil edilecektir.
Ardmdan Callaghan da bu mutaba-
katı aynen teyit etti:
- O şekilde hareket edeceğiz ki, İkin-
ci Cenevre Konferansı'nda Kıbns
Rum toplumunu sadece Glafkos Kle-
rides, Kıbns Türk toplumunu da sade-
ce Rauf Denktaş temsil edecektir.
Bu sözler doğrudan doğruya Maka-
rios'u hedef alıyordu. Amaç, Kıbns'ta
bunca yıllık facranın müsebbibi olan
ve kendisini adanın dışına atmak sure-
tiyle hayatını kurtarmış olan Maka-
rios'u bu fırsatta bilistifade safdışı
etmekti.
Böylece, Cenevre Konferansı so-
nunda akdedilen anlaşma. Türk tara-
fırun isteklerini Yunanlılara kabul ve
tescil ettiren kıymeüi bir belge oluyor-
du. En önemlisi Yunanistan adadaki
Türk askeri varhğının Kıbns meselesi-
ne çözüm şekli bulunduktan sonra
dahi belli olmayan uzun bir süre için
devam etmesine razı oluyordu.
Birinci Cenevre Sözleşmesi'nin im-
zası şampanya kadehleriyle kutlandı.
Turan Güneş'i konferanstaki başa-
nsından dolayı tebrik etmek istedim.
nü Turan Güneş'e yazılı olarak bildir-
di. Dışişleri Bakanı bunun üzerinde
durmadı. Bence bu bir eksiklik olarak
kalmıştır.
İkinci Cenevre Konferansı esas iti-
banyla Kıbns'ın yeni anayasal düze-
niyle ilgili olacaktı. Ankara'da üniver-
sitelerimizden bazı profesörleri top-
layarak federasyon tezimizin esaslan-
nı hazırlattık. Buna göre merkezi
hükümetin yetkileri kısıtlı tutulmuş,
yetkilerin çoğu iki federe devlete bıra-
kılmıştı.
İkinci Cenevre Konferansf na gide-
cek heyeıin listesini hazırladım. Birkaç
değişiklik yapmışük., Prof. Suat Bilge
ve Prof. Gündüz Ökçün de heyete
alınmışü. Tuğgeneral Kemal Yamak
da heyetteydi.
Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Bi-
rinci Cenevre Konferansf na katılan
değerli ve tanınrruş iki kişi üzerinde
CHP kanadından gelen bir baskj altın-
daydı. İsimlerini yeni listede görünce
bunu bana açıkladı. Aynı fıkirde ol-
madığımı söyledim. Kendisinin de
benim gibi düşündüğünü. fakat parti-
den itirazlar geldiğini ifade etti. Bu iti-
razlann yersiz olduğunu, Kıbns konu-
sunda geniş bilgi ve tecrübe sahibi
insanlann heyet için ve müzakereler
yönünden bir kuvvet teşkil edeceğini
söyleyerek itirazlara karşı koymasının
yararlı olacağıru anlatmak istedim.
Öyle yapacağını söyledi. Sonunda da
öyle oldu.
İkinci harekâttan habersizdim
THY uçağıyla Cenevre'ye giderken
yanımda oturan Prof. Haluk Ülman,
Istanbul havaalanındaki askeri uçak-
lara dikkatimi çekti. O sırada kestire-
mediğim bu hareketin manasını ancak
K I B R I S B A R I Ş
H A R E K Â T I
V E S O N R A S I
ECMEL BARUTÇU
rülerin altından çok şular geçıiğini an-
lamak istemiyordu. Üstelik ABD Dı-
şişleri Bakanı'nın konferansın tıkan-
ma istidadı taşıdığı bir sırada, vanla-
cak birçözüm şeklinde Türk toplumu-
nun Kıbns'ta kendi işlerini kendisinin
görmesi gerektiği yolundaki açıkla-
masına ne o, ne de Yunanlılar gerekli
dikkati gösterdiler.
İkinci Cenevre Konferansı açıldı-
ğında Callaghan, 30 temmuz tarihli
Cenevre Sözleşmesi'nin aradan geçen
bir haftalık zaman zarfında nasıl uy-
gulandığını görelim diyerek maddeleri
teker teker gözden geçirmeye başladı.
Ortaya çıkan tablo Yunan/Rum tarafı
için utanç verici olduğu halde bu iki
delegasyon tam bir umursamazlık
içindeydi.
Callaghan şöyle dedi:
- - Birinci madde, ateşkes hattı etra-
fmda tesis edilecek emniyet kuşağın-
dan bahsetmektedir. Uzmanlar bu
konuyu mahallinde tetkik ve müzake-
re etmişlerdir. Batı yöresinde bir bölge
hariç genellikle mutabakat hasıl ol-
muştur. Buna göre hazırlanan askeri
haritalar Kıbns'tan yola çıkmak üze-
tngDtere Dışişleri Bakanı Jam^s Callaghan (soldan ikinci), 30 Temmuz 1974'te Cenevre'deki Palais des Nation'da
imzalanan anlaşmadan sonra Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş ve Yunanlı meslektaşı George Mavros'u ellerini
sıkarak kutladı. Güncş'lc Callaghan arasındaki neşeli diplomat ise BM Genel Sekreterliği'nden Roberto Gruyere.
Salondan dışan çıkarken kendisini
karşıladım.
-Tebrik ederim beyefendi. dedim.
-Asıl ben sizi tebrik ederim. Siz ol-
masaydınız bunlann hiçbiri olmazdı
dedi.
Birinci Banş Harekatı günü sabahı
Başbakan Bülent Ecevit'in beru ya-
naklanmdan öperek kuüamasından
sonra unutamayacağım ikinci iltifatı
da böylece Turan Güneş'ten görmüş
oluyordum.
Cenevre Fatihi
Ankara'ya döndük. Turan Güneş
ve heyetimiz havaalanında kahraman-
lar gibi karşılandık.
"Turan Güneş" Cenevre Fatihi ol-
muştu.
Cenevre Konferansı'ndaki müzake-
relerde bir noktanın açıkta kaldığını
belirtmeliyim. Gerçi, Kıbns'ta iki top-
lumun ve iki idarenin varbğı kabul ve
tescil edilmişti, ama bunun dışında
"Kıbns hükümeti" meselesinin de hal-
linde yarar vardı. O sıradaki hava için-
de bu sağlanabilir miydi diye düşünü-
lebilir. Çünkü buna Yunanistan
muhakkak karşı çıkacaktı. Bununla
beraber. sözleşme metnine anayasa ile
ilgili madde konulurken. Kıbns hükü-
metinin, ancak iki cemaatin bir araya
gelmesiyle oluşabileceği noktasından
hareketle. "Kıbns hükümeti"ni, yeni
çözüm şekli bulununcaya kadar sade-
ce Klerides ile Denktaş'ın birlikte ve
müştereken temsil edeceği hükme bağ-
lanabilirdi.
Bayülken uyanyor
Haluk Bayülken bu nokta üzerinde
ısrarla durdu ve bu husustakı görüşü-
İkinci Cenevre Konferansı'nın sonuna
doğru anlamışüm.
Evet, İkinci Cenevre Konferansf na
giderken, konferansta istediğimiz çö-
züm şekline Yunanlılar ve Rumlar
razı olmadıklan takdirde ikinci banş
harekatının başlayacağından haber-
dar değildim. Bunu heyet üyelerinin
hemen hepsi gibi ben de bilmiyordum.
Turan Güneş, tabii bilivordu.
Amaç siyasi çözüm
Cenevre'ye ikinci defa gidilirken
amaç, siyasi çözüm şeklini elde etmek-
ti. Söylediğim gibi, bunu sağlamak
mümkün olamaz ise ikinci banş hare-
kâtına askeri bakımdan hazırlanabil-
mek için lüzumlu olan bir haftalık
zamanı kazanacak şekilde hareket
edilmesi gerekiyordu. Askerlerimiz
Kıbns'ta da bir bölge içinde kalmıştı
ve bu durumun tehlikesi aşikârdı.
Peşinen söyleyeyim ki Turan Gü-
neş, siyasi çözüme ulaşılması için sa-
mimi gayret sarf etti. Yeni bir askeri
harekâtı gereksiz kılabilmek için Yu-
nunlılan. dolaylı yollarla ikâz bile etti.
Bu, onun aldığı talimatın dışında yap-
tığı bir girişimdi.
Ama ne Yunanlılar buna, ne de
Rum temsilcisi Klerides, Rauf Denk-
taş'ın Türk Dışişleri Bakanı'nın Kleri-
des'e söylemesıni istediği sözlerine
kulak veriyorlardı. Denktaş. sık sık
Klerides'e Kıbns'ta kan akmasından
kaçınılması gerektiğini anlatmaya ça-
lışıyordu. Klerides ise iki yıl sürmüş
genişletilmiş cemaatlerarası görüşme-
lerde Türk tarafının talep ettiği mahal-
li özerkliği kabul edeceğini gösterecek
şekilde hareket ediyordu.
Bunun için çok geç kaldığını ve köp-
redir. Demek ki bu maddenin uygu-
lanmasmda tamamen değilse bile
oldukça mesafe almmıştır.
Anlaşmarun müteakip maddeleri
Yunanistan'a yükümlülükler getiren
maddelerdi. Callaghan, bu maddele-
rin hiç uygulanmadığını ifade ve tescil
etti. Bu maddelere göre Yunanistan'ın
Türk anklavlanna girmiş olan Rum
askerlerini geri çekmesi ve henüz işgal
edemedikleri Türk anklavlan etrafın-
daki muhasarayı kaldırması gereki-
yordu. Yunanistan'ın bu yükümlülü-
ğü "derhal" yerine getirmesi 30
Temmuz 1974 tanhli anlaşmada açık-
ça beürtilmişti.
Heyetimiz bu nokta üzerinde ısrar
etti. Yunanhlar hangi Türk köylerinin
işgal, hangilerinin muhasara altında
olduklannı bilemediklerini, bunlann
bir listesinin tarafımızdan kendilerine
verilmesi hahnde, bunu Lefkoşa'ya in-
tikal ettirerek durumu tahkik ettire-
ceklerini söylüyorlardı.
Yunanlılann taktiği
Bu davranış tarzı konferansı oyala-
mak ve vakit kazanmaktan başka bir
şey değildi. Yapacaklan iş Kıbns'a ta-
limat göndererek işgal ve muhasara-
nın kaldınlmasını istemekten ibaretti.
"Biz Rum askerlerine emir vereme-
yiz" diyorlardı. Oysa Rum ordusunun
başına Atina'dan gönderilmiş Yunan-
lı bir kumandan bile tayin etmişlerdi.
Emir veremeyiz diye nasıl söyleyebilir-
lerdi? Madem öyleydi, 30 temmuz ta-
rihli anlaşmayı niçin imzalamışlardı?
Durum aşikârdı, Yunanlılar vakit
kazanınak peşindeydiler. Çok geçme-
den bunun nedeni anlaşıldı. Yunanlı-
lar, Türk kontrolü altındakı bölgenin
etrafına kesif bir mayın döşeme ameb-
yesine girmişlerdi.
Callaghan, Türk ve Yunan iddiala-
nnı incelemek üzere iki komite kurul-
masını teklif etti. İtiraz ettik. Bizce
yapılacak iş basitti. Kıbns'taki Yu-
nan/Rum kuvvetlerine bir emir veril-
mesi kâfı idi. Bunun için komite kurul-
masınm gereği yoktu. Callaghan ısrar
etti. Konferansı kurtarmanın başka
yolunu görmüyordu. Komitelerin ku-
rulması sonunda kabul edildi. Ama
bunlar hemen toplanamadı.
Konferansa daha sonra katılan ce-
maat temsilcilerinin salonda oturma
şekli bir mesele yarattı. Biz, toplumla-
nn ayn ayn temsillerini, Rumlar ise
Kıbns hükümetinden başka bir levha
kullanılmamasını istiyorlardı. Daha
sonra "Kıbns" levhası arkasında iki
cemaat temsilcisinin oturmasmı kabul
edebileceklerini bildirdiler. Bunu da
kabul etmedik. Bize aynlan büyük
odada neticeyi beklemeye başladık.
Öteki delegasyonlardan hiç ses çıkmı-
yordu. Turan Güneş'e binayı heyet
halinde terk edip Cenevre'deki dele-
gasyon binamıza gitmeyi teklif ettim.
Başını sallayarak kalktı, heyetimiz ar-
kasından takip etti.
Yabancı basın dahil herkes binayı
terk ettiğimizi gördü.
Ertesi günü beş taraftan da Palais
des Nations'un French Salpon'unda
önlerinde levha olmadan oturmalan
kararlaştınldı.
Toplumlar adına konuşulurken ilk
sözü Klerides aldı. Uzun konuşması-
nın sonunda;
- Biz, Rum cemaati olarak l%0
Anayasasfna dönmeye haanz dedi.
Denktaş'ın konuşması
Rauf Denktaş'ın bu konuşmaya
lkiıJnci Cenevre
Konferansı'na giderken,
konferansta istediğimiz
çözüm şekline Yunanlılar
ve Rumlar razı
olmadıklan takdirde
ikinci barış harekâtmın
başlayacağından
haberdardepdim. Bunu
heyet üyelerinin hemen
hepsi gibi ben de
bilmiyordum. Turan
Güneş, tabii biliyordu.
verdiği cevap unutulmaz cinstendı.
Türk cemaatinin 11 yıllık ıstırabını te-
ferruatıyla dile getiren bu konuşması
çok acıkh ve dokunaklı oldu. Bunlan
helki de hayaünda ilk defa duyan Cal-
'aghan hayretler içinde dinliyor ve
gözleri yaşanyordu. Denktaş'ın ko-
nuşmasından sonra hissiyatinı alenen
ifade etmekten ve Denktaş'ın konuş-
ma kabiliyeü karşısmdaki hayranlığı-
ru da bu arada dile getirmekten kendi-
ni alamadı.
Rauf Denktaş sözlerini bitirirken;
- Bize. dedi, bunlan reva gördükten
sonra şimdi hiçbir şey olmamış gibi
1960 Anayasasfna dönmeye hazınz
diyen Klerides. şunu iyi anlamalıdır ki
Türk cemaati için arük tam güvenlik
anlamına gelmeyen bir çözüm şekli
bizce şayanı kabul olamaz.
Turan Güneş, konferanstan bir ne-
tice çıkmayacağını anlıyordu. Nasıl
anlamasın ki. Klerides daha ilk andan
itibaren anayasal sorunlann iki ce-
maatin işi olduğunu belirterek konfe-
ransın yetkisiz olduğunu söylüyordu.
Konferans nasıl yetkisiz olabilirdi?
Güvenlik Konseyi'nin karan garantör
devletlerden anayasal düzenin yeni-
den tesisini istemişti. Konferans bu
karara göre toplanmışü ve Birleşmiş
Milletler takip ediyordu.
Belliydi ki Yunanlılar ve Rumlar
konferanstan bir netice ahnmasını is-
temiyorlardı. Birinci Cenevre Konfe-
ransf ndan sonra flkir değiştirmişlerdi
ve ona göre bir taktik takip ediyorlar-
dı. Türk Dışişleri Bakanı için bu du-
rumda konferansı gerektiğinde nasıl
kesebileceği bir mesele haline gelmişti
ve zihni devamh şekilde bununla meş-
guldü.
- Ben diyordu, diplomat değilirn. Bir
konferansm protokoller adabı içinde
nasıl kesilebileceğinin yolunu bana siz-
ler bulmalısınız.
48saatsüre
Turan Güneş'in zaman zaman tek-
rarladığı bu sözlerin ardında ikinci
askeri harekâtın yattığını bana söyle-
diği şu sözleriyle daha iyi anladım.
- İkinci komiteye sen git ve Yunanlı-
lara 48 saatlik mühlet ver. Cuma akşa-
mına kadar işgal ve muhasaranın
kaldınlmasını kendilerinden iste.
SİİRECEK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Yalova'da-.
Kartal Şenlikleri'nde Yalova'ya geçtim deniz otobö-
süyle. Orada Yalova'nın kurtuluşu nedeniyle yapılan etkin-
liklere katılacaktım. Her gittiğim yerde bir şey bırakırım.
Çamlıbelde'de de şilebezi gömleğimi, cebinde notlarla
unuttuğumu anımsadım. Çantama baktım yok! Mal canın
yongası demişler ya, ne yapsam acaba? Çamlıbelde nasıl
da güzel bir yerdi. Üstüne haberler, yazılar yazılmış, ben
görmemişim.
Çamlıbelde'yi, 1964 yılındaAlmanya'daişçi olarak çalış-
mış, Araçlı Hasan Tokatfı'yla, eşi Leyla Hanım kurmuşlar;
Araç Kastamonu'nun, Araç'ı görmüştüm; Deniz Baykal'ın
yaşam öyküsünü yazarken de anmıştım. Deniz Bey'in ba-
bası gerçekte Antalyalı değil, annesi Antalyalı. Deniz de,
Antalyayla, Kastamonu arasında vapurla giderlerken de-
nizde doğduğu için mi ne, Deniz adını mı almış, yazmıştım
bunlan. Araç'ın nasıl yoksul bir yöre olduğunu, Deniz Bey
iyi bilir. Çocukluğu oralarda geçti. Babası orada Tekel me-
muruydu. Baba, içkiyi de severdi. Araç Belediye Başkanı
Bahtiyar Yaşar, bir gezimizde bizlere Araç'ı gezdirmiş,
orada ağaç kovuklannda yaşayan yoksul irtsanlan görme-
mizi sağlamıştı. Yazıp çizmiştik, ama hiçbir yararı olma-
mış. Araç öyle, Araç Belediye Başkanı Bahtiyar Yaşar da
elleri böğründe kalmışlardı. Deniz Bey, parti içi muhalefet-
te ama, partisi iktidarda; çocukluğunu geçirdiği ilçenin,
böyle kalmasına gönlü nasıl elveriyor?
Çamlıbelde'yi kuran Hasan Tokatlı ölmüş; eşi Leyla To-
katlı, yönetiyor oteli. Oraya gidiş azıcık çapraşık, en iyisi
telefon numarasını yazayım: 393 14 50-39314 06...
Yalova'ya iner inmez bir minibüse binip "Termal" yolu
üzerinde "BaronetOtel"de indim. Burada "Dünya" Kitap
Kulübü'nün konuğu olacaktım. Ekinsel etkinlikleri, Yalova
Belediyesi ile Dünya Kitap Kulübü ortaklaşa düzenlemiş-
lerdi. "Dünya"nın yöneticisi Faruk Şuyun, yardımcılan
Murat Ipek, Cem Erciyes oldukça kalabalık konukları ağır-
layabilmek için koşuşturuyorlardı. Oraya akşam varmış-
tım; ertesi sabah Aziz Nesin'in imza günü, akşam da söy-
leşisi olacaktı. Faruk Şuyun, ozan Mehmet Başaran'ın
damadıydı; Başaran'ın kızı ressam Filiz'le, Başaran'ın to-
runu Güneş oradaydılar. Minicik, amaazılı köpekleri "Me-
lodi "de yanlarındaydı. Azılı dediğim, bana bir türlü ısına-
madı da ondan. Belki de ben köpekleri sevmesini becere-
miyorum...
Varır varmaz, Faruk Şuyun, yapılan çalışmalan görmek
için Yalova'ya inmeyi önerdi. Filiz, Güneş, Melodi birlik-
teydik. Kitaplar yerleştirilmiş, bir masa iie sandalye kon-
muştu. Aziz Nesin'le orada imza başlayacaktı. Bir bayan
geldi Gençce ama cadoloz biriydi.
- Bu masa bizim! dedi. Masayı götüreceğim!
Faruk Şuyun da o sırada orada yok. Karışmasam iyi ya,
duramıyorum işte!
- Hanımefendi, dedim, yarın sabah Aziz Nesin'in burada
İmza günü var. Kitaplan bu masada imzalayacak! Imzala-
sın, daha sonra alırsınız masanızı. Masayı yiyecek değil-
ler ya.
Bana bir kızsın kadın. Bir ellerini beline dolamadığı kal-
dı:
- Size ne oluyor? Masa bizim diyorum işte! Hem siz ne
karışıyorsunuz? Hem kalkın oturduğunuz o sandalyeden,
o sandalye de bizim!
- Aaa, buyurun, tabii! deyip kalktım sandalyeden. Bunu
•beklemiyor muydu? Daha çok kızdı.
- Masa kalsın, onu sonra alırız! dedi, sandalyeyi götür-
dü. Olup bitenlere Güneşcik bakıyor, bir şey demiyordu.
Aziz Nesin'in imza gününe gitmedim. Ertesi günü "Dün-
ya Kitap Sergisi"nin karşısmdaki bölümde, o genç cadalo-
zu gördüm. Sandalyede oturuyordu. Yanında sakallı bir
genç, o da oturuyor.
Kimbilir ne demişti?
- Baktım, kara bir adam - yok öyle dememiştir, sakalı da
karaydı - bizim masayla sandalyeye el koymuşlar. Adam-
da bir çene. Yok Yalova'nın etkinlikleriymiş de Aziz Nesin
imza atacakmış da yarın alsak ne olurmuş da. "Kalk baka-
yım o sandalyeden, o da bizim!" dedim, çektim aldım altn-
dan sandalyeyi! Gık diyemedi! Ukala şey!..
Yalova kaymakamını göremedim! Belediye Başkanı
Cengiz Kaçal'la Köy Enstitüleri gününde tanıştım. Onu,
oraya yerleşen amcamın torunu Muzaffer Yazgan tanıştır-
dı. Cengiz Kaçal, başlarda ANAP'lıymış. Belediye Mec-
lisi'nde SODEP'li üyeler, kendisine yardımcı olurlar.
ANAP'lılarsa karşı dururlarmış. Başkan Cengiz Kaçal,
ANAP'tan ayrılıp bağımsız kalmış, son seçimde de SHP'-
den 'merkez yoklamasıyla' aday gösterilmiş, kazanmış.
İyi bir izlenim bırakmış. Rüşvet almıyor, aldırmıyormuş.
Yardımcısı Şükrü Kaya Dalkılıç da çok iyi bir kişi.
Yalova'da Ahmet Isvan'ı görmeliydim, gördüm. Rıfat II-
gaz, sayrılığı nedeniyle etkinliklere gelemedi. Mehmet
Başaran, Talip Apaydın, eşleriyle oradaydılar. Mahmut
Makal, ozan Adnan Ozer, Salim Rıza Kırkpınar, "Dünya"-
nın sahibi Nezih Demirkent -ilk akşam yemeğe geldi eşiy-
le, gitti- Oralp Basım, izmit'ten gelmişti. Hürriyet'ten
Demetöktülmüş, tüm etkinlikleri izledi. Nezih Demirkent'-
in ağabeysi asker arkadaşımdı: Semih Demirkent. Ne iyi
arkadaştı...
Yemekte Nezih takıldı:
- Bir daha aleyhime yazarsan görürsün! dedi.
Baronet Otel, benim için gazete bürosu gibiydi. Otele
gelince notları buluyordum:
- Torbalı'dan Ertan Ünver'den faksınız var. Kıbns'tan
faks var. ANKA ajansından Nergis Hanım aradı, 'sansür'
konusunda görüşünüzü soracakmış; yine arayacak...
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Derebeylik top-
lum düzeninde top-
rakla birlikte almıp
satılan köle... Sanat,
hüner. 2/ En adalet-
li, çok doğru... Sıkı
dokunmuş bir tür
pamuklu kumaş. 3/
Oyma ağaç kap...
Evcil olmayan hay-
vanları vurma ya da
yakalama işi. 4/ Din
adamlannın başlan-
na giydikleri ve sim-
geleri sayılan baş-
hk... Çıplak, yok-
sun. 5/ Havaalanlarında bulunan ve
çevredeki uçuşlan denetlemeye yara-
yan sistem. 6/ Icraat... Etek ucuna
doğru genişleyen giysi. 7/ Bir nota...
Yeraltı suyunu taşıyan geçirimli kat-
man. 8/ Kütahya'nın bir Uçesi... Sı-
vas'ın bir ilcesi. 9/ Su kıyılannda ya-
şayan bir av kuşu... Kulak ütihabı.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ tçki dağıtan kimse... Bir işe gön-
lü olma. 2/ Kırmızı parafinle kapla-
nan bir tür peynir... Alevi-Bektaşi ozanlarının tarikatlanyla il-
gili şiirlerine verilen ad. 3/ Yumurta ve irmikle yapılan bir tür
tatlı... Ilave. 4/ Küçük boyutlu bayrak... Tanrıtanımaz. 5/ As-
ma, kavun, karpuz gibi bitküerin sûrgünü ya da dalı. 6/ Borç
ödeme... Eskiden muhabere ve irtibat hizmetlerinde kullanılan
hızlı ve hafif gemi. 7/ Matematikte kullanılan bir sayı... Mek-
ke"de, Müslümanlarca kutsal sayılan dağ. 8/ Bayındırlık... Araya
giren, vasıta olan. 9/ Kahverengi ve tüylü kabuğu olan, C vita-
minince zengin bir meyve... Erden çavuşa kadar olan askerlere
verilen ad.