28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5AYFA CUMHURİYET 26 TEMMUZ1992 PAZAR 12 DIZIYAZI Birinci Cenevre Konferansı'nda Türk ve Yunan taraflan Makarios'u devreden çıkardı Cenevre'de Kıbrıs tangosu- 7 - Böylece kötü bir durumu önlemek mümkün olabilirdi. Ama Yunanhlar ona bu fırsatı vermediler. Turan Gü- neş çaresiz kalıhca, - Dördüncü maddeye, dedi, tekrar dönmek istiyorum. Mavros hemen atılarak, - Onu kabul ettik. Üzerinde muta- bık kaünan maddelere tekrar dönmek olmaz. Bu takdirde bu konferansı hiç bitiremeyiz dedi. - Turan Güneş sıkınüdan sık sık ku- lağında unuttuğu kulaklığı çıkardı, eliyle bir hayü evirip cevirdikten son- ra, ucundan sarkan teline sanp yerine koydu. - Ne diyeceğimi biliyor musunuz? Maddenin üzerinde durmakla neyi kastettiğimi bılmeden iüraz ediyorsu- nuz. Ben, bu maddenin tadilini isteye- cek değilim. Tamamen yeni bir madde konulmasıru istiyorum. Türk hükü- meti bu maddeyi kabul etmiyor dedi. Panik başhyor Bu sözler üzerine toplanüda herkes birbirine girdi. Mavros bağınyor, ma- saya vurarak konuşuyor ve konferansı tefk edeceğıni söylüyordu. Callaghan ise sonuna kadar getirdiği konferansı kurtarmaklan başka bir şey düşünmü- yordu. Mavros'u güçlükle yatıştırdı. Bir çare bulunabileceğini söylüyor, Turan Güneş'ı dinlemeyi tavsiye edi- yordu. Sonunda Mavros bu tavsiyeye uydu. Türk Dışişleri Bakanı yeni bir mad- dede neler istediğinı bildırdi. Mavros yine ayaklandı. Callaghan'ın arkasın- da yer alan İngiliz diplomatlanrun o andaki çalışmalan karşısında hayran- hk duymamak mümkün değildi. Adeta bir makine haline gelmişlerdi. lürazlar karşısında tadıl teklifı üzerine tadil tekiıfı haarlıyorlar, bunlan ilk önce arka sırada oturan hukuk müşa- virlerine gösterip onlann tasvibini al- dıktan sonra Callaghan'a veriyorlar- dı. Fakat ortaya sürülen meünler müşterek tasvip görmüyordu. Bizim için, içinde "geri çekilme" veya bu an- lama gelecek bir kelimenin geçmesi kabule şayan görülmüyordu. Callaghan zor dunımda Münakaşa uzadı, Callaghan kâh Mavros'u haksız buluyor, kâh bizi tehdit eder tarzda konuşuyor, bazen KLonferansta Kıbns devletinin yeni anayasal düzeninin tespiti de ele alındı ve bunun için Cenevre'de 10 gün sonra ikinci bir konferans akdedilmesi ve buna cemaat temsilcilerinin de katılması kararlaştınldı. Callaghan'ın teklifı üzerine, üç garantör devlet Makarios'un bertaraf edilmesine karar verdi. de iki tarafı birden korkutmaya çalışı- yordu. - Efendiler, diyordu, dışanda Sovyet delegesi Minin bekliyor. Bir anlaşma olmadığı takdirde mesele elimizden çı- kacaktır. Çok az vaktimiz kaldı. Sov- yetler Bırligi Güvenlik Konseyi'ni toplanüya çağıracakur. O zaman iş iş- ten geçmiş olacak, bu anı anyacaksı- nız. Callaghan'ın bu sözleri Yunanlılar üzerinde ne etki yapıyordu bilmiyo- rum, ama bize hiç tesir etmiyordu. Bir ara tehditleri bizim tarafa iyice yönelt- ti ve "Arük her şey bitrniştir, ben bıra- kıyorum" deyince, ani bir hareketle evrak çanlamı yerden ahp masarun üzerine koydum ve evraklan toplaya- rak içine yığmaya başladım. Callag- han benim bı> halimi görünce, - Durun. bir teklifim dihu var diye- rek, "tadi 1 teklifî makinesi"nin eline hemen sıkıştırdığı yeni metni ileri sür- dü. Onu başkalan da takip etti. Fakat hiçbiri tasvip görmüyordu. Callaghan sonunda konferansı kurtarmak için çahşmalara ara verilmesini teklif etti. Böylece ayrüdık. Callaghan bu şekilde hareket et- mekle Dr. Kissinger'ı devreye sokmak istiyordu. Zaten konferans çalışmalan sırasında Dr. Kissinger'la devamb te- mas halinde olduğundan hiç kuşku- muz yoktu. Nitekim, çok geçmeden, Kıbns Banş Harekâtı sırasında Ecevit ile Dr. Kissinger arasında kurulmuş olan telefon diplomasisi yeniden hare- kete geçti. Böylece anlaşma metninde- ki dördüncü madde dogdu. Bu madde iyice okunursa görülür ki Türk kuvvetlerinin adadan geri çekil- mesi diye bir mesele yoktur. Bu madde Dr. Kissınger'a daha sonra "Türk or- dusu bir yere girdi mi en az 300 sene kalır" dedirtecek şekilde kaleme alın- mıştır. Bu sonuç doğrudan doğruya Bülent Ecevit'in müdahalesiyle sağ- lanmıştı. 2.randevu Konferansta Kibns devletinin yeni anayasal düzeninin tespiti de ele alın- rruş ve bunun için Cenevre'de 10 gün sonra ikinci bir konferans akdedilmesi ve buna cemaat temsilcilerinin de ka- tılması kararlaşünlmışür. Bu münase- betle, Callaghan'ın teklifı üzerine, uç Dışişleri Bakanı arasında gizli bir an- laşma yapılmışUr. Buna göre üç ga- rantör devlet - Türkiye, Ingiltere ve Yunanistan - adadan kaçmış olan Makarios'un bertaraf edılmesıni kara- ra bağlamışlardır. Birinci Cenevre Konferansı'nın son günü ve Cenevre Sözleşmesi'nin imzalanmasından ön- ce taraflar arasında meydana gelen bu sözlü mutabakatla ilgili olarak Mav- ros'aynen şöyle demiştir: - O şekilde hareket edeceğiz ki, İkin- ci Cenevre Konferansı'nda Kıbns Rum toplumunu sadece Glafkos KJe- rides temsil edecektir. Buna Turan Güneş benzer sözlerle cevap verdi: - O şekilde hareket edeceğiz ki, İkin- ci Cenevre Konferansı'nda Kıbns Türk toplumu sadece Rauf Denktaş tarafından temsil edilecektir. Ardmdan Callaghan da bu mutaba- katı aynen teyit etti: - O şekilde hareket edeceğiz ki, İkin- ci Cenevre Konferansı'nda Kıbns Rum toplumunu sadece Glafkos Kle- rides, Kıbns Türk toplumunu da sade- ce Rauf Denktaş temsil edecektir. Bu sözler doğrudan doğruya Maka- rios'u hedef alıyordu. Amaç, Kıbns'ta bunca yıllık facranın müsebbibi olan ve kendisini adanın dışına atmak sure- tiyle hayatını kurtarmış olan Maka- rios'u bu fırsatta bilistifade safdışı etmekti. Böylece, Cenevre Konferansı so- nunda akdedilen anlaşma. Türk tara- fırun isteklerini Yunanlılara kabul ve tescil ettiren kıymeüi bir belge oluyor- du. En önemlisi Yunanistan adadaki Türk askeri varhğının Kıbns meselesi- ne çözüm şekli bulunduktan sonra dahi belli olmayan uzun bir süre için devam etmesine razı oluyordu. Birinci Cenevre Sözleşmesi'nin im- zası şampanya kadehleriyle kutlandı. Turan Güneş'i konferanstaki başa- nsından dolayı tebrik etmek istedim. nü Turan Güneş'e yazılı olarak bildir- di. Dışişleri Bakanı bunun üzerinde durmadı. Bence bu bir eksiklik olarak kalmıştır. İkinci Cenevre Konferansı esas iti- banyla Kıbns'ın yeni anayasal düze- niyle ilgili olacaktı. Ankara'da üniver- sitelerimizden bazı profesörleri top- layarak federasyon tezimizin esaslan- nı hazırlattık. Buna göre merkezi hükümetin yetkileri kısıtlı tutulmuş, yetkilerin çoğu iki federe devlete bıra- kılmıştı. İkinci Cenevre Konferansf na gide- cek heyeıin listesini hazırladım. Birkaç değişiklik yapmışük., Prof. Suat Bilge ve Prof. Gündüz Ökçün de heyete alınmışü. Tuğgeneral Kemal Yamak da heyetteydi. Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Bi- rinci Cenevre Konferansf na katılan değerli ve tanınrruş iki kişi üzerinde CHP kanadından gelen bir baskj altın- daydı. İsimlerini yeni listede görünce bunu bana açıkladı. Aynı fıkirde ol- madığımı söyledim. Kendisinin de benim gibi düşündüğünü. fakat parti- den itirazlar geldiğini ifade etti. Bu iti- razlann yersiz olduğunu, Kıbns konu- sunda geniş bilgi ve tecrübe sahibi insanlann heyet için ve müzakereler yönünden bir kuvvet teşkil edeceğini söyleyerek itirazlara karşı koymasının yararlı olacağıru anlatmak istedim. Öyle yapacağını söyledi. Sonunda da öyle oldu. İkinci harekâttan habersizdim THY uçağıyla Cenevre'ye giderken yanımda oturan Prof. Haluk Ülman, Istanbul havaalanındaki askeri uçak- lara dikkatimi çekti. O sırada kestire- mediğim bu hareketin manasını ancak K I B R I S B A R I Ş H A R E K Â T I V E S O N R A S I ECMEL BARUTÇU rülerin altından çok şular geçıiğini an- lamak istemiyordu. Üstelik ABD Dı- şişleri Bakanı'nın konferansın tıkan- ma istidadı taşıdığı bir sırada, vanla- cak birçözüm şeklinde Türk toplumu- nun Kıbns'ta kendi işlerini kendisinin görmesi gerektiği yolundaki açıkla- masına ne o, ne de Yunanlılar gerekli dikkati gösterdiler. İkinci Cenevre Konferansı açıldı- ğında Callaghan, 30 temmuz tarihli Cenevre Sözleşmesi'nin aradan geçen bir haftalık zaman zarfında nasıl uy- gulandığını görelim diyerek maddeleri teker teker gözden geçirmeye başladı. Ortaya çıkan tablo Yunan/Rum tarafı için utanç verici olduğu halde bu iki delegasyon tam bir umursamazlık içindeydi. Callaghan şöyle dedi: - - Birinci madde, ateşkes hattı etra- fmda tesis edilecek emniyet kuşağın- dan bahsetmektedir. Uzmanlar bu konuyu mahallinde tetkik ve müzake- re etmişlerdir. Batı yöresinde bir bölge hariç genellikle mutabakat hasıl ol- muştur. Buna göre hazırlanan askeri haritalar Kıbns'tan yola çıkmak üze- tngDtere Dışişleri Bakanı Jam^s Callaghan (soldan ikinci), 30 Temmuz 1974'te Cenevre'deki Palais des Nation'da imzalanan anlaşmadan sonra Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş ve Yunanlı meslektaşı George Mavros'u ellerini sıkarak kutladı. Güncş'lc Callaghan arasındaki neşeli diplomat ise BM Genel Sekreterliği'nden Roberto Gruyere. Salondan dışan çıkarken kendisini karşıladım. -Tebrik ederim beyefendi. dedim. -Asıl ben sizi tebrik ederim. Siz ol- masaydınız bunlann hiçbiri olmazdı dedi. Birinci Banş Harekatı günü sabahı Başbakan Bülent Ecevit'in beru ya- naklanmdan öperek kuüamasından sonra unutamayacağım ikinci iltifatı da böylece Turan Güneş'ten görmüş oluyordum. Cenevre Fatihi Ankara'ya döndük. Turan Güneş ve heyetimiz havaalanında kahraman- lar gibi karşılandık. "Turan Güneş" Cenevre Fatihi ol- muştu. Cenevre Konferansı'ndaki müzake- relerde bir noktanın açıkta kaldığını belirtmeliyim. Gerçi, Kıbns'ta iki top- lumun ve iki idarenin varbğı kabul ve tescil edilmişti, ama bunun dışında "Kıbns hükümeti" meselesinin de hal- linde yarar vardı. O sıradaki hava için- de bu sağlanabilir miydi diye düşünü- lebilir. Çünkü buna Yunanistan muhakkak karşı çıkacaktı. Bununla beraber. sözleşme metnine anayasa ile ilgili madde konulurken. Kıbns hükü- metinin, ancak iki cemaatin bir araya gelmesiyle oluşabileceği noktasından hareketle. "Kıbns hükümeti"ni, yeni çözüm şekli bulununcaya kadar sade- ce Klerides ile Denktaş'ın birlikte ve müştereken temsil edeceği hükme bağ- lanabilirdi. Bayülken uyanyor Haluk Bayülken bu nokta üzerinde ısrarla durdu ve bu husustakı görüşü- İkinci Cenevre Konferansı'nın sonuna doğru anlamışüm. Evet, İkinci Cenevre Konferansf na giderken, konferansta istediğimiz çö- züm şekline Yunanlılar ve Rumlar razı olmadıklan takdirde ikinci banş harekatının başlayacağından haber- dar değildim. Bunu heyet üyelerinin hemen hepsi gibi ben de bilmiyordum. Turan Güneş, tabii bilivordu. Amaç siyasi çözüm Cenevre'ye ikinci defa gidilirken amaç, siyasi çözüm şeklini elde etmek- ti. Söylediğim gibi, bunu sağlamak mümkün olamaz ise ikinci banş hare- kâtına askeri bakımdan hazırlanabil- mek için lüzumlu olan bir haftalık zamanı kazanacak şekilde hareket edilmesi gerekiyordu. Askerlerimiz Kıbns'ta da bir bölge içinde kalmıştı ve bu durumun tehlikesi aşikârdı. Peşinen söyleyeyim ki Turan Gü- neş, siyasi çözüme ulaşılması için sa- mimi gayret sarf etti. Yeni bir askeri harekâtı gereksiz kılabilmek için Yu- nunlılan. dolaylı yollarla ikâz bile etti. Bu, onun aldığı talimatın dışında yap- tığı bir girişimdi. Ama ne Yunanlılar buna, ne de Rum temsilcisi Klerides, Rauf Denk- taş'ın Türk Dışişleri Bakanı'nın Kleri- des'e söylemesıni istediği sözlerine kulak veriyorlardı. Denktaş. sık sık Klerides'e Kıbns'ta kan akmasından kaçınılması gerektiğini anlatmaya ça- lışıyordu. Klerides ise iki yıl sürmüş genişletilmiş cemaatlerarası görüşme- lerde Türk tarafının talep ettiği mahal- li özerkliği kabul edeceğini gösterecek şekilde hareket ediyordu. Bunun için çok geç kaldığını ve köp- redir. Demek ki bu maddenin uygu- lanmasmda tamamen değilse bile oldukça mesafe almmıştır. Anlaşmarun müteakip maddeleri Yunanistan'a yükümlülükler getiren maddelerdi. Callaghan, bu maddele- rin hiç uygulanmadığını ifade ve tescil etti. Bu maddelere göre Yunanistan'ın Türk anklavlanna girmiş olan Rum askerlerini geri çekmesi ve henüz işgal edemedikleri Türk anklavlan etrafın- daki muhasarayı kaldırması gereki- yordu. Yunanistan'ın bu yükümlülü- ğü "derhal" yerine getirmesi 30 Temmuz 1974 tanhli anlaşmada açık- ça beürtilmişti. Heyetimiz bu nokta üzerinde ısrar etti. Yunanhlar hangi Türk köylerinin işgal, hangilerinin muhasara altında olduklannı bilemediklerini, bunlann bir listesinin tarafımızdan kendilerine verilmesi hahnde, bunu Lefkoşa'ya in- tikal ettirerek durumu tahkik ettire- ceklerini söylüyorlardı. Yunanlılann taktiği Bu davranış tarzı konferansı oyala- mak ve vakit kazanmaktan başka bir şey değildi. Yapacaklan iş Kıbns'a ta- limat göndererek işgal ve muhasara- nın kaldınlmasını istemekten ibaretti. "Biz Rum askerlerine emir vereme- yiz" diyorlardı. Oysa Rum ordusunun başına Atina'dan gönderilmiş Yunan- lı bir kumandan bile tayin etmişlerdi. Emir veremeyiz diye nasıl söyleyebilir- lerdi? Madem öyleydi, 30 temmuz ta- rihli anlaşmayı niçin imzalamışlardı? Durum aşikârdı, Yunanlılar vakit kazanınak peşindeydiler. Çok geçme- den bunun nedeni anlaşıldı. Yunanlı- lar, Türk kontrolü altındakı bölgenin etrafına kesif bir mayın döşeme ameb- yesine girmişlerdi. Callaghan, Türk ve Yunan iddiala- nnı incelemek üzere iki komite kurul- masını teklif etti. İtiraz ettik. Bizce yapılacak iş basitti. Kıbns'taki Yu- nan/Rum kuvvetlerine bir emir veril- mesi kâfı idi. Bunun için komite kurul- masınm gereği yoktu. Callaghan ısrar etti. Konferansı kurtarmanın başka yolunu görmüyordu. Komitelerin ku- rulması sonunda kabul edildi. Ama bunlar hemen toplanamadı. Konferansa daha sonra katılan ce- maat temsilcilerinin salonda oturma şekli bir mesele yarattı. Biz, toplumla- nn ayn ayn temsillerini, Rumlar ise Kıbns hükümetinden başka bir levha kullanılmamasını istiyorlardı. Daha sonra "Kıbns" levhası arkasında iki cemaat temsilcisinin oturmasmı kabul edebileceklerini bildirdiler. Bunu da kabul etmedik. Bize aynlan büyük odada neticeyi beklemeye başladık. Öteki delegasyonlardan hiç ses çıkmı- yordu. Turan Güneş'e binayı heyet halinde terk edip Cenevre'deki dele- gasyon binamıza gitmeyi teklif ettim. Başını sallayarak kalktı, heyetimiz ar- kasından takip etti. Yabancı basın dahil herkes binayı terk ettiğimizi gördü. Ertesi günü beş taraftan da Palais des Nations'un French Salpon'unda önlerinde levha olmadan oturmalan kararlaştınldı. Toplumlar adına konuşulurken ilk sözü Klerides aldı. Uzun konuşması- nın sonunda; - Biz, Rum cemaati olarak l%0 Anayasasfna dönmeye haanz dedi. Denktaş'ın konuşması Rauf Denktaş'ın bu konuşmaya lkiıJnci Cenevre Konferansı'na giderken, konferansta istediğimiz çözüm şekline Yunanlılar ve Rumlar razı olmadıklan takdirde ikinci barış harekâtmın başlayacağından haberdardepdim. Bunu heyet üyelerinin hemen hepsi gibi ben de bilmiyordum. Turan Güneş, tabii biliyordu. verdiği cevap unutulmaz cinstendı. Türk cemaatinin 11 yıllık ıstırabını te- ferruatıyla dile getiren bu konuşması çok acıkh ve dokunaklı oldu. Bunlan helki de hayaünda ilk defa duyan Cal- 'aghan hayretler içinde dinliyor ve gözleri yaşanyordu. Denktaş'ın ko- nuşmasından sonra hissiyatinı alenen ifade etmekten ve Denktaş'ın konuş- ma kabiliyeü karşısmdaki hayranlığı- ru da bu arada dile getirmekten kendi- ni alamadı. Rauf Denktaş sözlerini bitirirken; - Bize. dedi, bunlan reva gördükten sonra şimdi hiçbir şey olmamış gibi 1960 Anayasasfna dönmeye hazınz diyen Klerides. şunu iyi anlamalıdır ki Türk cemaati için arük tam güvenlik anlamına gelmeyen bir çözüm şekli bizce şayanı kabul olamaz. Turan Güneş, konferanstan bir ne- tice çıkmayacağını anlıyordu. Nasıl anlamasın ki. Klerides daha ilk andan itibaren anayasal sorunlann iki ce- maatin işi olduğunu belirterek konfe- ransın yetkisiz olduğunu söylüyordu. Konferans nasıl yetkisiz olabilirdi? Güvenlik Konseyi'nin karan garantör devletlerden anayasal düzenin yeni- den tesisini istemişti. Konferans bu karara göre toplanmışü ve Birleşmiş Milletler takip ediyordu. Belliydi ki Yunanlılar ve Rumlar konferanstan bir netice ahnmasını is- temiyorlardı. Birinci Cenevre Konfe- ransf ndan sonra flkir değiştirmişlerdi ve ona göre bir taktik takip ediyorlar- dı. Türk Dışişleri Bakanı için bu du- rumda konferansı gerektiğinde nasıl kesebileceği bir mesele haline gelmişti ve zihni devamh şekilde bununla meş- guldü. - Ben diyordu, diplomat değilirn. Bir konferansm protokoller adabı içinde nasıl kesilebileceğinin yolunu bana siz- ler bulmalısınız. 48saatsüre Turan Güneş'in zaman zaman tek- rarladığı bu sözlerin ardında ikinci askeri harekâtın yattığını bana söyle- diği şu sözleriyle daha iyi anladım. - İkinci komiteye sen git ve Yunanlı- lara 48 saatlik mühlet ver. Cuma akşa- mına kadar işgal ve muhasaranın kaldınlmasını kendilerinden iste. SİİRECEK ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Yalova'da-. Kartal Şenlikleri'nde Yalova'ya geçtim deniz otobö- süyle. Orada Yalova'nın kurtuluşu nedeniyle yapılan etkin- liklere katılacaktım. Her gittiğim yerde bir şey bırakırım. Çamlıbelde'de de şilebezi gömleğimi, cebinde notlarla unuttuğumu anımsadım. Çantama baktım yok! Mal canın yongası demişler ya, ne yapsam acaba? Çamlıbelde nasıl da güzel bir yerdi. Üstüne haberler, yazılar yazılmış, ben görmemişim. Çamlıbelde'yi, 1964 yılındaAlmanya'daişçi olarak çalış- mış, Araçlı Hasan Tokatfı'yla, eşi Leyla Hanım kurmuşlar; Araç Kastamonu'nun, Araç'ı görmüştüm; Deniz Baykal'ın yaşam öyküsünü yazarken de anmıştım. Deniz Bey'in ba- bası gerçekte Antalyalı değil, annesi Antalyalı. Deniz de, Antalyayla, Kastamonu arasında vapurla giderlerken de- nizde doğduğu için mi ne, Deniz adını mı almış, yazmıştım bunlan. Araç'ın nasıl yoksul bir yöre olduğunu, Deniz Bey iyi bilir. Çocukluğu oralarda geçti. Babası orada Tekel me- muruydu. Baba, içkiyi de severdi. Araç Belediye Başkanı Bahtiyar Yaşar, bir gezimizde bizlere Araç'ı gezdirmiş, orada ağaç kovuklannda yaşayan yoksul irtsanlan görme- mizi sağlamıştı. Yazıp çizmiştik, ama hiçbir yararı olma- mış. Araç öyle, Araç Belediye Başkanı Bahtiyar Yaşar da elleri böğründe kalmışlardı. Deniz Bey, parti içi muhalefet- te ama, partisi iktidarda; çocukluğunu geçirdiği ilçenin, böyle kalmasına gönlü nasıl elveriyor? Çamlıbelde'yi kuran Hasan Tokatlı ölmüş; eşi Leyla To- katlı, yönetiyor oteli. Oraya gidiş azıcık çapraşık, en iyisi telefon numarasını yazayım: 393 14 50-39314 06... Yalova'ya iner inmez bir minibüse binip "Termal" yolu üzerinde "BaronetOtel"de indim. Burada "Dünya" Kitap Kulübü'nün konuğu olacaktım. Ekinsel etkinlikleri, Yalova Belediyesi ile Dünya Kitap Kulübü ortaklaşa düzenlemiş- lerdi. "Dünya"nın yöneticisi Faruk Şuyun, yardımcılan Murat Ipek, Cem Erciyes oldukça kalabalık konukları ağır- layabilmek için koşuşturuyorlardı. Oraya akşam varmış- tım; ertesi sabah Aziz Nesin'in imza günü, akşam da söy- leşisi olacaktı. Faruk Şuyun, ozan Mehmet Başaran'ın damadıydı; Başaran'ın kızı ressam Filiz'le, Başaran'ın to- runu Güneş oradaydılar. Minicik, amaazılı köpekleri "Me- lodi "de yanlarındaydı. Azılı dediğim, bana bir türlü ısına- madı da ondan. Belki de ben köpekleri sevmesini becere- miyorum... Varır varmaz, Faruk Şuyun, yapılan çalışmalan görmek için Yalova'ya inmeyi önerdi. Filiz, Güneş, Melodi birlik- teydik. Kitaplar yerleştirilmiş, bir masa iie sandalye kon- muştu. Aziz Nesin'le orada imza başlayacaktı. Bir bayan geldi Gençce ama cadoloz biriydi. - Bu masa bizim! dedi. Masayı götüreceğim! Faruk Şuyun da o sırada orada yok. Karışmasam iyi ya, duramıyorum işte! - Hanımefendi, dedim, yarın sabah Aziz Nesin'in burada İmza günü var. Kitaplan bu masada imzalayacak! Imzala- sın, daha sonra alırsınız masanızı. Masayı yiyecek değil- ler ya. Bana bir kızsın kadın. Bir ellerini beline dolamadığı kal- dı: - Size ne oluyor? Masa bizim diyorum işte! Hem siz ne karışıyorsunuz? Hem kalkın oturduğunuz o sandalyeden, o sandalye de bizim! - Aaa, buyurun, tabii! deyip kalktım sandalyeden. Bunu •beklemiyor muydu? Daha çok kızdı. - Masa kalsın, onu sonra alırız! dedi, sandalyeyi götür- dü. Olup bitenlere Güneşcik bakıyor, bir şey demiyordu. Aziz Nesin'in imza gününe gitmedim. Ertesi günü "Dün- ya Kitap Sergisi"nin karşısmdaki bölümde, o genç cadalo- zu gördüm. Sandalyede oturuyordu. Yanında sakallı bir genç, o da oturuyor. Kimbilir ne demişti? - Baktım, kara bir adam - yok öyle dememiştir, sakalı da karaydı - bizim masayla sandalyeye el koymuşlar. Adam- da bir çene. Yok Yalova'nın etkinlikleriymiş de Aziz Nesin imza atacakmış da yarın alsak ne olurmuş da. "Kalk baka- yım o sandalyeden, o da bizim!" dedim, çektim aldım altn- dan sandalyeyi! Gık diyemedi! Ukala şey!.. Yalova kaymakamını göremedim! Belediye Başkanı Cengiz Kaçal'la Köy Enstitüleri gününde tanıştım. Onu, oraya yerleşen amcamın torunu Muzaffer Yazgan tanıştır- dı. Cengiz Kaçal, başlarda ANAP'lıymış. Belediye Mec- lisi'nde SODEP'li üyeler, kendisine yardımcı olurlar. ANAP'lılarsa karşı dururlarmış. Başkan Cengiz Kaçal, ANAP'tan ayrılıp bağımsız kalmış, son seçimde de SHP'- den 'merkez yoklamasıyla' aday gösterilmiş, kazanmış. İyi bir izlenim bırakmış. Rüşvet almıyor, aldırmıyormuş. Yardımcısı Şükrü Kaya Dalkılıç da çok iyi bir kişi. Yalova'da Ahmet Isvan'ı görmeliydim, gördüm. Rıfat II- gaz, sayrılığı nedeniyle etkinliklere gelemedi. Mehmet Başaran, Talip Apaydın, eşleriyle oradaydılar. Mahmut Makal, ozan Adnan Ozer, Salim Rıza Kırkpınar, "Dünya"- nın sahibi Nezih Demirkent -ilk akşam yemeğe geldi eşiy- le, gitti- Oralp Basım, izmit'ten gelmişti. Hürriyet'ten Demetöktülmüş, tüm etkinlikleri izledi. Nezih Demirkent'- in ağabeysi asker arkadaşımdı: Semih Demirkent. Ne iyi arkadaştı... Yemekte Nezih takıldı: - Bir daha aleyhime yazarsan görürsün! dedi. Baronet Otel, benim için gazete bürosu gibiydi. Otele gelince notları buluyordum: - Torbalı'dan Ertan Ünver'den faksınız var. Kıbns'tan faks var. ANKA ajansından Nergis Hanım aradı, 'sansür' konusunda görüşünüzü soracakmış; yine arayacak... BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Derebeylik top- lum düzeninde top- rakla birlikte almıp satılan köle... Sanat, hüner. 2/ En adalet- li, çok doğru... Sıkı dokunmuş bir tür pamuklu kumaş. 3/ Oyma ağaç kap... Evcil olmayan hay- vanları vurma ya da yakalama işi. 4/ Din adamlannın başlan- na giydikleri ve sim- geleri sayılan baş- hk... Çıplak, yok- sun. 5/ Havaalanlarında bulunan ve çevredeki uçuşlan denetlemeye yara- yan sistem. 6/ Icraat... Etek ucuna doğru genişleyen giysi. 7/ Bir nota... Yeraltı suyunu taşıyan geçirimli kat- man. 8/ Kütahya'nın bir Uçesi... Sı- vas'ın bir ilcesi. 9/ Su kıyılannda ya- şayan bir av kuşu... Kulak ütihabı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ tçki dağıtan kimse... Bir işe gön- lü olma. 2/ Kırmızı parafinle kapla- nan bir tür peynir... Alevi-Bektaşi ozanlarının tarikatlanyla il- gili şiirlerine verilen ad. 3/ Yumurta ve irmikle yapılan bir tür tatlı... Ilave. 4/ Küçük boyutlu bayrak... Tanrıtanımaz. 5/ As- ma, kavun, karpuz gibi bitküerin sûrgünü ya da dalı. 6/ Borç ödeme... Eskiden muhabere ve irtibat hizmetlerinde kullanılan hızlı ve hafif gemi. 7/ Matematikte kullanılan bir sayı... Mek- ke"de, Müslümanlarca kutsal sayılan dağ. 8/ Bayındırlık... Araya giren, vasıta olan. 9/ Kahverengi ve tüylü kabuğu olan, C vita- minince zengin bir meyve... Erden çavuşa kadar olan askerlere verilen ad.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle