Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 TEMMUZ1992 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
500. Yıl »olayısiyle
MELİH CEVDET ANDA Y
"İspanya'dan aynlmak zonında kalan Ya-
hudijerin Osmanlı topraklannda yurt araytşla-
nnm 500. yüdönümü bugün yalnız Türkiye'nin
değil, uhslararast gûndemin de önemli koausu
oLsrak değerjendiriliyor."
Yukardaki tümceyi, Yapı Kredi Yayınlan
arasında yayımlanan Sanat Dünyamız adlı üç
ayhk derginin son sayısının sunuş yaasmdan
aldım. Abntıdan da anlaşılacağı üzere, dergi
bu sayısını tspanya'dan Yahudi göçü ve Tür-
kiye'deki Yahudiler konusuna ayırmış. Kaç
gündür merakla ve yararlanarak okuyorum.
Size bu yazımda, Ishak Reyna'nın Nora Şe-
ni'yle söyleşisinden kimi bÖlümleri aktara-
cağım, ilginç bulacağınızı sanıyorum.
Ishak Reyna, konuşmasının bir yerinde
şöylediyor:
"- Bana bu noktada, 500. yüı kullanma adına
T.C. Devletiyle Türkiye Yahudi cemaati ara-
smda karşdıklı bir çaikışma var gibi geliyor.
Devlet, "Ben demokratik bir devletim" diyebu-
nu kıdlstnacak, cemaat de burada 500 yüdır sa-
kince yaşıyonız gibi imajlar üretecek.
- Kullanıyor, kullansın diye yapılmış zaten.
Bu çok açık. Vakfın kuruluş nedeni Türkiye'-
nin dışanya propagandasını yapmak. Ona bir
diyeceğim olmadığı gibi, aksine Yahudiler ve
Türkiye konusunda böyle bir propagandayı
gerekli, doğru buluyorum. Yahudiİerin, Rus-
ya dahil bütün Avrupa ülkelerinde, sisternatik
birtacizeuğramışolduklan nekadaraşikârise
böyle bir olayın benzerine Osmanb toprak-
lannda rastlanmamış olduğu da o kadar doğ-
ru. Türkiye hakkında son derece klişe ve ilkel-
lik emareleriyle bezenmiş bir Batıh imajıru
böyle kocaman bir farklıhkla sarsmak gerek-
tiğini düşünüyorum. Ancak propaganda
inandına olduğu sürece işe yarayabiÛr. Onun
için propagandayı diş macunu reklamıyla ka-
nştırmamak gerekir. Türklerle Yahudiler ara-
sı fevkaladepürüzsuzsorgu sual edilemeyecek
bir ilişki sergilerseniz inandıncılığı kuşku gö-
türiir. Vakfın öyle bir temayülü olduğu ke-
sin... Şimdi bir de başka bir sorun var. Vakıf
diyor ki, ben bir anma yapacağım. Yahudiİe-
rin Osmanlı topraklanna gelişinin 500. yılının
'commemoration'unu yapacağım. Ama bu an-
ma açısı tamamen en birinci misyonu olan
propagandaya yaradıkça, onunla çakışükça
mümkün. Hafızayı yenileme, hafızanın rni-
henk taşlan olan yerleri restore etme vs. gibi
bir program var da... pek zayıf! Ben Ispanya'-
ya gjttim. Orada görüyorsun anma olayı nasıl
olur. Ama bu sönüklükte payı olan başka bir
gerçek var. Türkiye'de dini eserlerin restoras-
yonunu özel izinlere bağlayan bir kanun var.
Dolayısiyle restorasyon kapsamını tayin tek
taraflı olarak vakfın elınde değıl.
- öyleyse şuraya dönelim: 500 yü içerisinde,
Osmanlı'da yaşayan Yahudiyle sonraki Cum-
huriyet Yahudisi arasında net bir farklılık var
mı, temel duruş olarak?
- Osmanlı'da Yahudi'nin yerini millet statü-
sü belirliyor. Rum milleti, Ermeni milleti, Ya-
hudi milleti, Bulgar milleti vs. Etnik-dinsel bir
temele oturan mahalle düzeni içınde yaşayan,
dolayısiyle farkhhklan, özellikle bu millet çer-
çevesinde meşru olan gruplar düzeni. Burada
Avrupa ülkeleri ile bir karşılaştırma yapmak
ilginç olabilir. Osmanh'nın keyfj idaresi
hakkında ne denirse densin, Yahudi konusu-
na geünce Osmanlı, Avrupa'dan radikal bir
biçimde farkblaşıyor sistematik bir persecuti-
on, pogrom vs. gibi bunun retoriği, dine dayalı
bir kin söylemi de yok. Kini de dışlamayı sis-
tematize eden bir hadise yok. Şu var muhak-
kak: Örneğin fermanlann kaleme ahnma
tarzında ortaya çıkan, milletkr arası bir hiye-
rarşi var. Bu fermanlarda, bu hiyerarşinin bir-
çok şeyi belirlediğini görüyoruz. örneğin bir
Müslümanla bir gayrimüslimın sokakta
karşılaşması halinde, gayrimüslimin kaldı-
nmdan inerek yol vermesini emrettiğini görü-
yoruz fermanın, kıyafetler konusundaki mec-
buriyeiler var malum. Her millete mahsus
başa bağlanan bir tülbent rengi, ayağa giyilen
bir pabuç rengi var. Zenginlik ve itibar işaret-
lerinin, pahalı kürklerin, işlemeli kumaşlann
gayrimüslimler tarafından kuşanılmasına en-
geldir Bab-ı Ali'nin iradesi.
- Cumhuriyerjn farklüığı nerede?
Cumhuriyet vatandaşük statüsü getiriyor.
Yani ırkı, dili, dini. cinsi ne olursa olsun ka-
nun karşısında herkesin eşitliğini. îttihatçıla-
nn 19. yüzyıldaki arayışlanyla başlayan yeni
bir devlet ve cumhuriyet fikri var. Her ne ka-
dar Ittihatçılarda laik cumhuriyet iradesi yer-
leşmemiş olsa da, onlann düşündüğü Osman-
lı Türkiyesinde gerçek bir vatandaşlık statüsü
besliyor. Osmanlı kimliği (idenrite) artık sade-
ce Osmanlı tebaası olan bir mıllete mensubı-
yetten geçmiyor geçmiyor, genel bir eşitleşme,
homojenleşme olayı mevcut. Türkiye Cum-
huriyeti'nin kurulmasıyla 'millet'e referanı ta-
mamen yok olma zorunda tabii. Devlet ve va-
tandaş statüsünde fert karşı karşıyalar. Buna
Lozan antlaşması esnasında, Yahudiİerin 'ce-
maat' statüsüne rağbet etmemiş olduklannı
da eklerseniz vatandaşlık statülerine gölge dü-
şüren, bu statüyü eksilten herhangi bir öğe
olamayacağı neticesine vanrsınız. Şimdi, hal
böyle mi, gölge var mı, varsa niteliği ne? Buna
cevap vermek için bana sorulan bu sorudan
geçeceğim. "Türk Yahudileri mi, Türkiyeli
Yahudiler mi denmeli?" Bu soru "Türk"-
lüğün, Türk kimliğinin neye dayandığına
gönderme yapıyor. Avrupa'da iki ayn tür te-
mele dayaruyor vatandaşlık statüsü, Fransa'-
da vatandaşlık statüsüyle Almanya'da vatan-
daşlık statüsünü gerçekleyen, temellenni oluş-
turan ögeler aynı değil. Fransız anayasasına
göre Fransız olmak için Fransa topraklannda
doğmuş olmak yeterlidir. Buna "droit du
sol", Latincede "jus soli" denir. Fransız ol-
mayı tanımlayan ögeler arasında kana bağlı,
yani kimden doğulmuş olduğuna dayanan ve
etnik ya da dinsel, kültürel, dilsel, tarihsel bir
katman giremez. Bu o kadar zorlayıcı bir ku-
rumlaşma tara ki, Fransa belki Avrupa'nın
en antisemit ülkesi olmasına karşın, Fransız
Ihtilalinin hemen ertesinde, dünya kadar Ya-
hudi adam, devlet katında, bakanlar arasında
sivriliyor, edebiyatta isim yapıyor. Bugün
Fransa'nın yabancı işçilerini ne yapacağı söz
konusu edildiğinde Le Pen çıkıyor, kan kat-
manını (droit du sang, jus sangui) gündeme ge-
tirmek istiyor. Fransa'da doğan herkes
Fransızdır ilkesini hiçe sayarak bu kan kat-
manını Almanya'da etkin buluyoruz. Yani
Alman olmak için Alman ana-babadan doğ-
muş olma gereğini, Volksgeist ideası. Yani
aynı dili, dini, kültürü paylaşmakla pekişmiş
olan ve kan bağı sayesinde ait olunan bir top-
luluk. Ovolkun, dolayısiyle, o dini, dili, kültü-
rü paylaşan halkın bir parçası olduğunuz için
Almansınız. Mesela Almanya'da, Türk ana-
babadan doğmuş olup, orada bir ömür yaşa-
mış olmak size Alman uynıklu olabüme hak-
kı vermiyor (Şimdi yeni birtakım değişiklikler
var ama temelde bu.) Şimdi "Türk"lüğe gele-
lim. Eğer volksgeist türü bir niteliğe dayanı-
yorsa, o zaman Yahudiler "Türkiyeli Yahudi-
ler." Eğer Fransız türü bir öge belirliyorsa
Türk kimliğini o zaman tabii ki "Türk Yahu-
dileri". Ama Türkiye'de ikisi de değil. Fransız
modeline yakınsa eğer, o zaman "Türkiye
halklan" söyleminin meşruiyeti yoktur. An-
cak "Türk"lük fıkrinde, devlet uygulamasın-
da bir din unsurunun devamlıhğı var. Yani
Müslüman olmayanın "Türk" kimliği ("iden-
tite" anlamında) sorgu sual edilebiür. Bunu
iki şeye dayanarak söylüyorum. Bir kere, Tür-
kiye'de herkese, doğduğunda dini, mezhebi
sorulur, nüfus kâğıtlanna geçirilir bu bilgi.
Türk sisteminin Fransız sistemi olmadığının
en önemli delili bu. Dayandığım ikinci nokta
da şu: Kürtlerin de Türklerden etnik bir fark-
hhklan var. Ama Kürtler Müslüman ve Kürt
kökenüleri örneğin yüksek devlet kademele-
rinde, Türkiye'yi temsil etme pozisyonlannda
bulabiliyoruz... Demek istediğjm Türk kimli-
ği içinde, hem toplumun biüncinde, hem dev-
let uygulamasında dinsel bir katman mevcut,
anayasaya aykın olan."
Ishak Reyna'nın söyleşisinden bu parçayı
ilginç bulduğum için yazıma aldım.
ARADABIR
YAVUZ GÖR Emekli Elci
Mkri İdea...
İki bini aşkın yıldan beri Elen dünyasında olup bitenleri
incelemeyi, Aristo'dan örneğin Papandreu'ya kadar, sağ-
duyunun ve genlerin ne tür değişimlere uğradığını araştır-
mayı, etnografi, kitle psikolojisi ve tarih meraklılarına bıra-
kıpyeni Elen devletinin doğuş tarihi olan 1829dan sonra-
sına göz attlırsa çok eskı dünlerle çok yeni bugünler arasın-
da beliren farklar, insanı, "acaba bunlar, onlar mı" kuş-
kusuna düşürüyor..
• • •
Yeni Elen devleti, Amerikan iş hayatının, "think bi!" (Bü-
yük düşün!) sloganını, Rockefeller, Vanderbilt ya da J.P.
Morgan'dan daha önce keşfederek sloganı devlet politika-
sına uygulamak "becerisi'ni göstermiştir.
Buna, Megalı ideadeniyor, Uteratürde. Girit Adası, kadi-
feceketlerinin cebinde Byron'un şiirleri ile dolaşan ingiliz
devlet adamlarının, kraliçenin bayrağını taşıyan dretnotla-
rın yoğun cabası ile küçük Yunan krallığına genişlemeyi
özendiren bir kartvizit ile beraber sunulduktan beri, Elen
komşularımızın uyurken bile, pembe rüyalar görme döne-
mi başlamıştır.
Konstantinopolisirl, Batı Anadolu'nun, tüm Ege adaları-
nın ve Kıbns'm mavi-beyaza boyanması gibi erotik-patrio-
tik düşlerin pembe ekranlarına, arada sırada Makedonya
ya da Arnavutluk'un güneyi gibi görüntüler de ekleniyor...
Freud'a göre de en anlamlı düşlerin görüldüğü ve bizim
eskilerin, "beynelyevm ve yakaza" dedikleri günün ilksa-
atlerinde, Hacı Anesti'nin yadaTrikopis'in, birincisi asıldı-
ğı için, öbürü de tutsak düştüğünden, boyunları bükük ha-
yalleri, ekrana yansıyorsa da bunların büyük düşünce ve
düş senaryosunda yerleri yoktur.
Selanik'ten, ipsala'ya uzanan uluslararası numaralı şo-
sede, "Konstantinopolis" diye yazılıyor Istanbul'un adı...
Bütün uluslarm gemilerinin özgürce gelip geçtiği ve
geçmeye devam edeceği; Doğu kıyısında Yunanistan'ın
tüm nüfusundan daha fazla Egeli Türkün yaşadığı Ege de-
nizini, mavi-beyaz çinilerle döşenmiş bir yüzme havuzuna
dönüştürecekler...
Avrupa Topluluğu'nda, hemen her konuda, 'Zito'lar ya
da 'Veto'tar sergileyip, 'büyük devlet kompleksi'ni besle-
yecekler... Her kilometre karesinde en azından 5 kilise bu-
lunan ülkelerinde, kilise kalmamış gibi zengin çocuklarını,
başbakanlarının nazik elleri ile vaftize sunacaklar... Nere-
de? Nerede mi? Fener Kilisesi'nde!
Kıbrıs'ta ne yapıp yapıp Türkleri adadan atacaklar, ada-
yı Yunanistan'a katıp, "Giden gider... Gitmeyenler de
Erenköy'de, Iskeçe'de, Gümülcine'de olup bitenleri dü-
şünsün artık!" diyecekler...
"Makedonya Cumhuriyeti'ni tanımıyoruz. Siz de tanı-
mayın!" denecek. Buraya asker gönderme tehditleri ser-
gilenecek...
Sırbistan'la işbirliği anlaşması yapmak gibi, hangi
I Arkası 17. Sayfada
TARTIŞMA
Kadın Bakanlığı ve Cinsiyet Aypımı
Kadın sorunlannın yasalarla çözümlenebileceğini ummak, biraz
iyimser bir düşünce gibi geliyor bana. Bence asıl sorun, sürekli
cinsiyet aynmcılığı yapılmasında, kadınla erkek arasına sürekli
totaliter bir duvar konmasında.
TV'adırun sorunlanna yasalarla çözüm ge-
-^4irme çabalan epeydir gündemde. 3670
sayılı yasayla kurulan Kadının Statüsü ve
Sorunlan Genel Müdürlüğü. konuyla ılgılı
ilk düzenlemeydi. O zaman yazdığım bir
yazıda, kadının bılgisizlıkten ve ekonomık
bağımlılıktan olduğu kadar marjinal (cın-
sel) kimlığınden de kurtulması gerektığını
vurgulamrştım. (Milliyet, 14Kasım 1992).
Bu yasarun üstünden yaklaşık iki yıl geç-
mesıne karşın anılan kurumun kadının
güncel yaşamına ne kattığını. sorunlanna
ne gibi çözümler getırdığını doğrusu anla-
yamadım. Tabii bu arada olumsuz gelîş-
meler olmadı değil: Bekâret denetimi
yüzünden' özkıyıma (intihara) sürüklenen
öğrenci kızlargibi!
Şimdi kadın bakanlığmın kurulmasına
ilişkın yasa tasanlan üzerinde tartışıhyor.
Bu konuyla ılgilenen bir bayan avukaün
geçenlerdc son tasarıya getirdiği eleştiri şu
başlıkla toplanıyordu: Kadın Bakanlığı:
"Aıle>e Mahsus'. (Cumhunyet, 6Temmuz
1992). Gerçekten de kadın ancak bir 'aile'
ile var "sayılıyor'.
Fakat kadın sorunlannın yasalarla çö-
zümlenebileceğini ummak, biraz iyimser
bir düşünce gibi geliyor bana. Bence asıl
sorun, sürekli cinsiyet aynmcılığı yapılma-
sında, Kadınla erkek arasına sürekli totali-
ter bir duvar konmasında. Yoksa eğitim-
sizlik, ekonomık bagımhlık gibi sorunlar
erkekler ıçın de (kadınlara göre az da olsa)
geçerli. Cinsiyet aynmı ve kadının salt cin-
sel yönüyle algılanması erkek egemen kül-
tür yapımızdan, toplumsal 'ahlakımız'dan
kaynaklanmakta. Önemli olan bunu değiş-
tirebilmek. Bu anlayışı yaraun hukuk de-
ğil. Ne diyor anayasa: "Herkes... cinsiyet
aynmı gözetilmeksizin kanun önünde eşit-
lir". Yine seyahat özgürlüğü, eğlenme öz-
gürlüğü, özel yaşamın gizliliği ve dokunul-
mazlığı ilkelen anayasada belirtilmiş değıl
midır? Ama siz gelin de bu özgürlükleri ba-
yan yanına yabancı erkek oturtmayan oto-
büs fırmalanna, lokanta - pastane - çay
bahçesi gibi yerlerde "aile' aynmı yapan iş-
letmecilere, evlilik cüzdanlan olmayan çift-
leri banndırmayan otel sahiplerine anlatm,
anlatabilirseniz! Ya kiraladığınu eve karşı
cinsten arkadaşıruzı aldığjruzda ev sahibi-
nizin 'kahredici' bakışlanna ve 'ahlak felse-
fesi dolu' sözlerine nasıl dayanacaksınız?
Özlem hep aynı: Kadınerkek aynmı güt-
meden, çağdaş düşünceleri ve anlayışlan
özümsemiş bireyler olarak özgürce yaşaya-
bilmek. Totaliter gelenekleri, çürümüş ah-
lak anlayışlannı paslı bir zincir gibi beyin-
lerden söküp atabilmek. Bu da yasalardan
çok bir eğitim, kültürün değişmesı ve yeni-
lenmesi işi. Böylesi bir eğitime de ne yazık
ki 60-70 yıldır ulaşamadık. Kımbilir, belki
bir gün ulaşmz.
MEHMET AKtF TUTUMLU
Işletmeci ve Çevre
j nsanoğlu varolduğu günden, sanayi-
1 leşmenın başına kadar. sırursız olan
doğal zenginlikleri dilediği gibi kullan-
mış. buna karşın >ine de ekolojik denge-
>i, yani canlı varlıklann birbifleriyle ve
bulunduklan ortamla olan ilişkilerini bo-
zamamıştır.
Teknik araç ve gereçlerin gelişimi in-
sanlığı kısa vadede refaha ulaştınrken,
beraberinde uzun vadede yok olmayı da
gündeme getirmiştir. Havanın. suyun
kirlenmesi, ağaçlann yok edilip orman-
sızlaşmaya adım adım yaklaşılması. tor>
rak ve biıkı örtüsünün yok edilmesı olayı,
canlılann ve insanlığın geleceği için artık
en önemli konular arasına girmektedir.
Her geçen gün doğanın hızlı bir şekilde
tahribata uğraması karşısında yapacak
hiç bir şey yok mudur? Elimiz, kolumuz
bağlı bu katliamı izleyecek miyız?
Birçok yazıda yurttaşlann çevre bilin-
cine sahip olması gerektiği belirtilmiş, bir
o kadar seminer ve konferansta da söy-
lenmişür. Elbette halkımız bilinçli oldu-
ğu sürece doğanın bozulmasına izin
vermeyecek, tepki gösterecekür. Ama
ekolojik dengenin bozulmasında daha
aktif rol alan işletmelerin, yönetici kad-
rosuna sanmm büyük görevler düşmek-
tedir.
İşletme yöneticileri, işletme bütçesinin
bir kısmını, cevreyi bozucu mevcut faali-
yetlerin zararlannı azaltan veya tama-
men önleyen yani yatınmlara kaynak
olarak aktarabilirler.
Doğaya zarar veren (plastik, alümin-
yum, pet)- yeni ürünler üretmek yerine,
başka ürünler geliştirmek için araştırma -
gelıştirme bölümlerine görevler verebilir-
ler. Yine insanlann tüketim kalıplannı
değiştirip onlan yönlendirecek yeni tüke-
tim anlayışlanna götüren üretim yapılan-
masını sağlayabilirler.
Bir de acıkca ifade etmeseler de, çevre-
yi kirleterek elde edilecek ürünün maliye-
tinin işletme için düşük olduğunu söyle-
yen "işletmeci" lere rastlanabilmektedir.
Bu bir aldatmacadır. Çünkü bu ürünün
topluma maliyeti çok yüksektir. Suyu,
havayı kirleterek elde edilecek ürün nasıl
ucuz olabilir? Örneğin 2 cm kalınhğında-
ki bir humus örtüsü- bitkisel yaşam bura-
da olur- doğa için 200-300 yıllık bir
zamana mal olmaktadır. Elbette üç beş
kuruş fazla kazanmak, patronlanna şirin
gözükmek için bunlan yapan yönetıciler
olacakür.
Son olarak artık işletmelerde stratejık
planlama ve politikalannı kapitalizmin
gösterdiği tek hedefe, yani kâra yönelık
değil de, daha gelişmiş kültürel zenginli-
ğe ulaşmış yöneticiler sayesinde, sosyal
sonımluluklannı yerine getiren ekono-
mik birimler olarak yaşanümızın birer
parçası olmalıdırlar.
YALÇIN TECİMER İşletmeci
PENCERE
"Ver, Kurtul"
Baskısı...
Bugün 24 temmuz..
Aylarca süren çetin tartışmalardan sonra Lozan Barış
Antlaşması 69 yıl önce bugün imzalandı.
Ama tartışma bitmedi..
Bitmez..
Kimisi Lozan^ bir "zater"değil, bir "Aıez/mef'sayar. Bu
yolda yayınlar yapılmış, kitaplar çıkmıştır. Şeriatçılara gö-
re şehit kanlarıyla cephede kazanılan "zafer'ı acemi dip-
lomat Ismet Paşa, masa başında harcamıştır.
Oysa Lozan, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelindeki ulus-
lararası hukuk belgesidir. Birinci Dünya Savaşı'ndan son-
ra imzalanan bütün antlaşmaların yerinde bugün yeller
esiyor; yalnız Lozan sapasağlam ayakta kalmıştır.
Ne var ki 21'inci yüzyıla yaklaşırken Lozan'ın tartışması
bir başka biçimde sürüyor.
Diyorlar ki:
"- Lozan, emperyalizmin isteklerini dile getirmektedir;
Sevrdahaiyiydi..''
Tartışma sürecek...
Lozan Antlaşması da sürecek ve varoluşumuzun hukuk
belgesi değerini sürdürecek..
•
New York'taki Kıbrıs görüşmeleri şu gûnlerde ısındı; ge-
rilimli bir ortam oluştu.
Binbir söylenti çıkıyor..
Gerçekte görüşmeler gizli tutulduğundan neler olup bit-
tiğini tam anlamında öğrenemiyoruz; kapı aralığından sı-
zan bilgilere dayanarak gazetelerde yorumlar yapılıyor;
kimisi KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a veryansın
ediyor; piyasaya Denktaş aleyhine mektuplar sürülüyor;
Amerika, ıngiltere, Rusya, neredeyse Rauf Denktaş'ın kel-
lesini isteyecekler..
"Uzlaşmaz Denktaş!."
Ne biçim adam bu?
Ankara da uyarmış:
- Kendine gel!.. Çok maraza çıkarma!.. Karşı tarafın öne-
rilerineyaklaş..
Yayımlanan haberlerin ne kadarı gerçek, ne kadan ba-
lon? Bilemiyoruz. Kıbrıs'ta harita tartışması yapılıyor; ki-
mine göre Türkiye'nin dış politikasına ipotek koyan Kıbrıs
kamburundan kurtulmanın zamanı gelmiş de geçmiştir..
öyleyse:
••-Ver, kurtul!.."
Hiç kuşkusuz masada pazarlık yapıtacak, ne verilecek,
ne alınacak? Bütün bunlan sağlıkla düşünebilmek için ala-
bildiğine donanmak gerekiyor. Kıbrıs dosyasının incelikle-
ri.vazgeçilmezolanlarlavazgecilebilirolanlarınkoşulları,
tarafların art niyetleri ve silahları, göze alınabilecek riziko-
lar bir yumak oluşturur.
•
* Ismet Paşa, Lozan Konferansı'nın ilk aşamasındaki "uz-
laşmaz ve çetin" tutumuyla Lord Curzon'un öfkesini üstü-
ne çekmişti. Lord cenapları bağırıyordu:
"- Amatör diplomat
1
.."
"- Muzaffer GeneraU. Sen manevraya çok alışmışmış-
sın, bağırmaya çok alışmışstn!."
"- Ama düşündüklerini sana yaprırmayacağım, görür-
sün yaptırmayacağım..."
Konferans yanda kesilince Büyük Millet Meclisi'nde kı-
yamet koptu. ismet Paşa'ya saldmyorlardı. Lord Curzon
gibi görevi "c/hançümu//ng/ftereHar/'ciyeNazın"kalkmış
Lozan'a gelmiş, iki buçuk ay uğraşmış; adam barış yap-
mak istiyor; Ismet Paşa'nın yüzünden sonuç alınamamış;
uzlaşmaz ve inatçı paşa, kusurlu ve eksiktir.
Ne var ki Meclis'tekı tartışmalar gizli toplanülarda yapılı-
yor, dışarı sızmıyordu.
•
Lozan ile New York'taki Kıbrıs görüşmelerini çap bakı-
mından kıyaslamak elbet olanaksızdır; ama karşı taraf
saldtrılarını Denktaş üzerinde yoğunlaştırdı; sonucunu da
aldı. Babıâli basınındadolduruşa gelenler, Denktaş'ı ma-
sanın bu yanında bırakıp öteki yanına oturdular ki noş bir
şey değil; ya acemilik ya da?..
"Serinkanlılık" diye bir şey var; şimdiden panikleyip or-
talığı velveleye vermenin âlemi yok..
CAĞDAS YASAMI DESTEKLEME DERNEĞİ
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni 24
Temmuz 1924'ten günümüze barış
içinde getiren kuruluş belgemiz
Lozan'ı ve minıarlarını saygı ile
anıyoruz.
CAGDAS YASAMI DESTEKLEME DERNEGI
JAPONGULÜ
tlbanSelçuk
6. bası 15.000 lira (KDV içinde)
Çağdaf Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul
club hotel
Incekum.
•••
Antalya-Alanya kıyı şeridi üzerinde,
Alanya'ya 25 km.f
Antalya
Havaalanı'na ise 100 km. uzakhkîa
nefis bir kumsahn hemen ardında
kurulu bulunan Otel İncekum,yıhn 7
ayında konuklanna her yönüyle
doyurucu bir tatil içingerekli bütün
olanak ve hizmetleri sunmaktadır.
• Denizmanzaralı özel balkonlu ve
banyolu odalar
• 104odave6bungalowda220yatak
• Açık ve kapalı lokanta
• Açık büfe • Diskotek
• Bar • TVSalon • Butik
• Spor tesisleri ve donanımı; dileyen konuklar
için özelders olanakları
% Eğlence ve animasyonprogramları.
Incekum. üıcelı
Otel Incekum:
Avsallar Köyü/Alanya
Tel:(3237) 1149-1007-Fax: 1120 ZentndBüro
ReiseBüroBİLGlÇ
Lortzingstrasse43
Tel: 0231/815252
Fax: 0231/816670
4600Dortmundl.
Alişan Reisen
K-Adenauer-Str.41
5650SolingenI
Tel.: 0212/209855