15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21TEMMUZ1992SAU 12 DIZIYAZI Bülent Ecevit, Kıbns'a müdahaleiçin Downing Street 10 numaranın kapısıru çahyor Âda yohında Londra dıırağı Demek ki, Kıbns'taki olaylan iyi ta- kip etmiş ve doğru teşhis koymuştum. Böyle olduğu halde muaheze edilmem reva mıydı? Tepkimi şakayla kanşık şekilde Ha- san Işık'a gösterdim. -Makarios bile, dedim, kendisine hükümet darbesi yapılacağınj anlaya- mayıp sarayında basıldığına göre dar- benin hangi gün yapılacağıru bizim Ankara'dan tespit etmemiz lazım gel- diğini nasıl isteyebilirsiniz? Cevap vermedi, belli ki o da yaşadı- ğımız anın heyecanı içinde konuşuyor- du ve içine düşürüldüğü ağır sorumlu- luğun yükünü hissediyordu. Kolay değil, Türkiye'nin bir harbe girip gir- memesinin sorumluluğu o sıralarda daha çok onun üzerindeydi. Üstelik Rum radyosu Türkiye'nin muhtemel bir reaksiyonunu önlemek için Tür- kiye'de tereddüt uyandıracak beyan- lar yapıyor, "konunun bir iç konu olduğu" Rum radyosunda tekrar tek- rar ilan ediliyordu. Kıbns'takı darbeyi Atina'nın yaptı- ğından hiç şüphe edilemezdi. Bunu meseleyi lakip eden bir kimse olarak benden iyi kimse göremezdi. Kıbns ih- lilafına çare bulmak için iki cemaat oturup yıllarca konuştu. Bu tam altı yıl devam etti. Yunanıstan bizimle bir taraftan konuşur görünmeye çalışır- ken öbür yandan da Enosis için haar- hk yapü Bu, ikili bir oyundu, ama biz bunun ardında yaian amacı açıklığa kavuşturamıyorduk. Bunu ilk anlayan devlet Sovyetler Birliği olmuştur. SSCB bu ikili oyu- nun ardında Makarios'a karşı bir ha- rekete geçme niyeti görmekteydi. Bizi istikametlendiren daha çok SSCB'nin bu çerçevede yaptığı girişimler olmuş- tur. Atina ise "olan biten Rum cemaa- tinin bir işidir" demek suretiyle mesu- üyetten sıynlmaya çalışıyordu. K H V I B A E R R S I S B A R I Ş E K A T I O N R A S I 1ECMEL BARUTÇU hazırlanmasını istediğıni de genel sek- reter İsmail Erez bana büdirerek bunu haarlamamı söyledi. Haarladığım kâğıdı Başbakan'a vermek için Ba- kanlar Kurulu'nun toplantı halinde olduğu yeni salona gittim. Başbakan, soluna düşen taraftaki boş olan ilk sı- rayı bana göstererek oturmamı istedi. Biraz sonra da benden hazıriadığım kâğıdı hükümete okumamı rica etti. Bu kâğıtta ben iki imkân öngörüyor- dum. Biri, Garanti Antlaşması"nın 4'üncü maddesi gereğince müdahale mekanizmasını işletmek, diğeri de Bir- yemeği yemediği için getirttiği sandviçi yerken, münakaşamızın tesiriyle gen- zine kaçan lokmadan kurtulrnak için sırtıru bana vurdururken Dışişleri Ba- kan Vekili, soluk arasında da "öldüre- ceksın beni" diye takılmaktan da geri kalmıyordu. Kabine Ecevit'in başkanlığında sık sık toplantı yapıyordu. Bu toplantılar- dan birinde, Haluk Bayülken'in ba- kanlıgı zamanında Kıbns'ta muhte- mel gelişmelere karşı Türkiye tarafın- dan gjrişilecek hareketleri tespit eden dosyayla hazır bulundum. Kıbns'ta tere hükümetiyle Garanti Anlaşması gereğince istişare için o gün için rande- vu ahnması istendi. Birkaç saat içinde cevap geldi. öğleye doğru uçakla ha- reket etmemiz gerekiyordu. Aynı gün akşamı istişareler için Londra'da iki hükümet başkanmın buluşmasını İn- giltere hükümeü kabul etmişti. Eve gidip kendime valiz yapmak için vaktim bile yoktu. Londra-Büyü- kelçiliği Müsteşan Aydm Alacakap- tan'a bir mesaj göndererek benim için bir çift çorap ve gömlek satın almasını istedim. İstanbul'a kadar askeri uçakla, or- dan da THY ile gittik. Hasan Işık, olaylar sırasında Ankara'da bulunan NATO Daimi Delegemiz Orhan Eralp'i de almıştı. Askeri uçakta iken yeni öğrendiğimiz bir gelişme için ba- kan New York'a talimat gönderme- mizi istedi. Kıbns'ta Nikos Sampson cumhurbaşkanı ilan edilmişti. Nevv Yorka yeni daimi delege tayin edeceği haberleri gelmişti. Bu tayini tarumadı- ğınuzı ve Nevv York'ta vuku bulacak bir değişikliği de tanımayacağımızı BM' Genel Sekteri'ne bildirmesıni New York'taki daimi delegemizden is- tin kansız olmasını sâğlamış oluruz. Bu üslerin sahibisiniz ve aynı zamanda garantör devletsiniz. Üsler için de bu tarihi bir fırsatür. Bağımsızlıgın ko- runmasında kullanılacaklar. Öçüncü Dünya devletleri bu gayeyle yapılacak müşterek hareketi sempatiyle karşıla- yacaktır. Bu şekilde müşterek hareket bir deklarasyonla takviye edilir. Yu- nanistan'dakı rejim nötralize edilir ve Türk-Yunan harbi önlenir. Yunanis- tan'da demokrasiye dönüş kolaylaşır. "Bunlar Türkiye'nin tek tarafiı mü- dahalesinin alternatiiidir. "Kıbns ileride nasıl bir statüye sa- hip olursa olsun Kıbnslı Türkler sahi- le sahip olmalıdır." VVilson'ın yanıtı İngilizlerin tutumunun ne olacağıru Ecevit'ten sonra konuşan Başbakan Wilson şu sözleriyle belli etti: -Saikini anlamakla beraber, teklifi- nizin doğru yol olduğunu sanmıyo- rum. Şimdi Dışişleri Bakanım size mukabil tekliflerimizi izah etsin. İngiliz Dışişleri Bakanı Callaghan birkaç noktada Ecevit ile mutabık ol- 2Vlt, benden hazırladı- ğım kâğıdı hükümete okumamı rica etti. Bu kâğıtta ben iki imkân öngörüyordum. Biri, Garanti Antlaşması'nın 4'üncü maddesi gereğince müdahale mekanizmasını işletmek, digeri de Birleşmiş Miletler Güvenlik Konseyi'ni toplantıya çağırmaktı. Daha sonraki gelişmeler de beni te- yit etmiştir. Atina'dan Lefkoşa'ya göndenlen bir talimaü yakalarruştık. Yunan Kara Kuvvetleri kumandanm- dan Kıbns"taki Yunan Alayı komuta- nına göndenlen ve bizimkilerin bantla tespit ettikleri bu emirde "Radyo yö- neticilerini ikaz edin, Kıbns Elen Cumhuriyeti kurulmuştur diye neşri- yat yapmasınlar, bu işin Kıbns'ın Rum toplumunun bir iç işi olduğunu göstermeye calışacak şekilde hareket etsinler" deniyordu. Radyodan yapı- lan neşriyatta "toplumlararası görüş- melere devam edileceği mutlaka belir- tilsin, başpiskoposluk binasma yapı- lan atışlarda Türk bölgesine mermi düşmemesine dikkat ve itina gösteril- sin" diye talimat veriliyordu bu emir- de. Denktaş'ın gafı Bu sırada Rauf Denktaş'ın talihsiz bir demeci oldu; Denktaş, "Kıbns'ta vuku bulan darbe Kıbns Rum cemaa- tinin dahili bir işidir" diyordu. Türk toplumu lideri bu beyanaüyla Atina'- daki cuntanın ekmeğine yağ sürüyor- du. Onun bu beyanat ile güttüğü maksat başka idı. Denktaş, Türk ce- maaünin taarruza uğrayacağı korku- suyla paniğe kapılacağını düşünüyor ve bunu önlemeye çalışıyordu. Bu söz- lerinin başkalannın işine yarayacağı- nın belki farkında değildi veya birinci- sini daha hayati görüyordu. O halde Ankara ne yapıyordu, niçin Denktaş uyanlmadı diye bir sual akla gelebilir, ama o sıralarda Ankara'da da bir uyum daha sağlanamamış, Kıb- ns'taki darbenin bir gizli Enosis oldu- ğunu savunanlar bu görüşlerini yetki- lilerin hepsine henüz kabul ettireme- mişlerdi. Rum radyosunun beyanlannın Ba- kanlar Kurulu'nun üyelerini etkileye- bileceğini düşünerek kendi görüş ve değerlendirmemi birkaç bakana anlat- mak istedim. Bu niyetle gittiğim Ba- kanlar Kurulu odasında Maliye Baka- nı Deniz Baykal ile Devlet Bakanı İsmail Hakkı Birler'i beraber buldum. Ben açılmadan onlar bana vaziyeti na- sıl gördüğümü sordular. Görüşlerimi anlattım. Söylediklerimi her ikisi de tasvip ettiler. Onlann bu durumu içimi rahatlattı. Hükümetin iki önemli üye- sinde mütereddit bir halin olmaması ilerisi için fazla bir endişe duymanın yersiz olacağına işaret sayılabilirdi. Ecevit dönûyor Afyon'dan sonra Ankara'ya dönen Başbakan Bülent Ecevit Bakanlar Kurulu'nu topladı. Bu arada Kıbns'ta vuku bulan darbe karşısında, Türkiye olarak önümüzde ne gibi imkânlar bu- lunduğuna dair dışişlerinden bir kâğıt Başbakan Bülent Ecevitie görüşen leşmiş Miletler Güvenlik Konseyi'ni toplantıya çağırmaktı. Yunanistan mütecaviz dunımda ol- duğu için garantör devlet olarak artık nazara alınmamalıydı. Bu arada Bir- leşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne müracaat şıkkının hareket serbestimi- zi elimizden alacağını da belirtmekten geri kalmadım. Bir teknisyen olarak hükümete tesir edecek şekilde hareket etmemem gerektiğini biliyordum, ama Birleşmiş Milletler'e bel bağlanama- yacağı, Güvenlik Konseyinde işi yoz- laşürmak isteyecek olan yabancı ülke- lere bu imkânı bir kere kendi elimizle verdikten sonra bundan yakamızı kurtarmamızın mümkün olamayaca- ğı herhalde kimsenin meçhulü değildi. Onun için hazırladığım kâğıda, yu- kandaki hükmü ko>Tnakta bir beis gönnedim. Türkiye'nin Garanti Ant- laşması altında inisiyatif almasına ge- rekçe olarak, Kıbns'taki darbe ile anayasa nimazının artık tamamen or- tadan kalkmış olmasını göstermiştim. Kastim darbenin Ada'nın statüsünü değiştirmekte olduğunu göstermekti. Işık'la tartışma Bu gerekçe yüzünden Bakanlar Ku- rulu toplantısından sonra Dışişleri Bakan Vekili ile salonda bir hayli tar- üştık. Hasan Işık bu gerekçeyi doğru bulmuyordu. Eğer, diyordu, anayasa nizamı bugünkü hükümet darbesi ile yıkılmış ise 1963'teki olaylarla yıkılan ne idi? Yani, ona göre, anayasa nizamı 1963'te yıkılmıştı. O zamandan bu ya- na Türkiye Garanti Antlasması'ndaki hakkım fülen kullanmadığma göre şimdi ileri sürülen gerekçeyi anlamsız buluyordu. Dışişleri Bakan Vekili bir bakıma haklı idi, ama gözünden kaçırdığı bir husus vardı. Makarios 1%3'te ihlal et- tiği anayaşayı bütünüyle rafa kaldır- mamıştı. İşine gelen tarafinı tatbik ediyor, işine gelmeyen tarafı için ise "zaruret kanunu" dıyerek işine uygım gelen mevzuatı çıkanp tatbik ediyor- du. Nitekim darbeden önceki dönem- de Cemaatlerarası Genişletilmiş Gö- rüşmeler sırasında, Rum temsilcisi Klerides, "Anayaşayı ortadan kaldır- dığımıza dair resmi bir beyanatımızı bulamazsınız" diyerek Denktaş'a meydan okumuştur. Öldüreceksin beni Diğer taraftan Türkiye. Garanti Antlaşması'ndan doğan müdahale hakkım 1963 olaylanndan sonra da kullanmak istemiş, ama o zaman için- de bulundugu şartlar buna imkân ver- memişti. Bu hak. kullanılmadı diye ortadan kalkmış olamazdı. Yunanis- tan ise Kıbns antlaşmalannın geçerli olduğunu bize daima söyleye gelmiş- tir. Başka bir deyişle Kıbnslı Rumlar ve Yunanhlar Kıbns'taki ihtılafı ana- yasal bir ihtilaf olarak göstermeyi ter- cih edegelmişlerdir. Oysa Kıbns'ta yapılan darbe artık bütün bu iddialan manadan yoksun hale getiriyordu. Çünkü. darbenin amacı Ada'yı Yunanıstan'a bağla- maktı. Bunu Hasan Işık'a anlatmaya çalıştım, ama kabul etmiyordu. Öğle Başbakanı Harold VVibon Kıbns'a ortak müdahalefikrinekarşı çıkrt. gizli Enosis anlamına gelecek bir geliş- me halinde Kıbns'ta müstakil bir Türk devletinin kurulması fıkri de bunda mevcuttu. Bu sadece bir fıkir olarak dosyaya konulmuştu ve aynn- tılan yoktu. Başbakan Ecevit bunu bana sordu. Ben de kendisine bu fikrin Bayülken tarafından dosyaya ilave edilmiş olduğunu. ancak üzerinde ça- lışma yapdmamış olduğunu söyledim. Dosyada göstenlen hareketler daha önce de belirttiğim gibi Rumlann Türk cemaatine tecavüzünden Enosis ilanına kadar muhtemel hareketlerine karşı nasıl bir davranış içine gireceği- mize dair kabul edilmiş esaslan ihtiva ediyordu. Bunlar çoğunlukla askeri hareket tarzlannı gösteriyordu. Bu ara- da icabında Türk cemaatinin kendi devletini ilan etmesi fıkri de vardı. An- cak Türk cemaati ada üzerinde çok dağınık bir vaziyette yaşadığuıdan bu fikir daha çok nazariyatta kalıyordu. I.ngiltere Ue danışma yapmTamı- zın doğru olacağını ifade ettim. Yanımda oturan Dışişleri Bakan Vekili Hasan Işık başını sallayarak beni tasvip ediyordu. Sonunda öyle oldu. Makam odasında Hasan Işık ile beraberken içeri Başbakan girdi ve "Londra'ya gidiyoruz" dedi. Bayülken'in bu fıkri karşısında bazı büyükelcilerimizin bıyık altından o za- man güldüklerini de hatırlanm. Onlar bu fıkn ütopik bulurlardı. Ecevit bana bir sual daha tevcih etti. Bu, müdahale hakkımızı kullanmak zorunluğu karşısında ne şekilde hare- ket etmemiz lazım geldigiyle ilgiliydi. İngiltereŞ e danışma Ben bu konudakı görüşümü Garan- ti Anlaşmasfnın 4'üncü maddesine dayanarak izah ettim ve Türkiye mü- dahale hakkım kullanacak ise her şey- den önce Garanti Anlaşması'nın öngördüğü mekanizmayı harekete ge- çırmek lazım geldiğini söyleyerek In- giltere ile danışma yapmamızın doğru olacağını ıfade ettim. Yanımda oturan Dışişleri Bakan Vekili Hasan Işık başı- nı sallayarak beni tasvip ediyordu. Sonunda öyle oldu. Makam odasın- da Hasan Işık ile beraberken ıçeri Baş- bakan airdi ve "Londra'ya gidiyoruz" dedı. Londra büyükelçiliğirruzden İngil- tedık. Bunu havaalanından bakanhğa te- lefonla okudum. Aynca Londra'dan da yeni bir talimat göndererek o sıra- larda Güvenlik Konseyi'ni toplamış olan Makarios'a New York'taki dele- gasyonumuzun haber uçurarak Türk ve Rum delegasyonlannın temas ha- linde kalmasını telkin etmesini Osman Olcay'dan istedik. Bundaki gayemiz Makarios"un Güvenlik Konseyi'ndeki konuşmasında Türkiye'ye hücumda bulunmasını önlemektı. Makarios oyuna geldi Makarios bu oyunumuza geldi. Olcay'ın bu girişinıinden çok mem- nun kaldı. Minnet ve şükranlanmn Türk hükümetine iblağını Türk dele- gasyonundan rica ettiğini Osman Ol- cay bize bildirdi. Makarios denize düşmüştü, Türkiye'ye bir kurtancı gi- bi bakıyordu. Onun bu durumundan istifade edecektik. Nitekim bu sayede- dir ki Güvenlik Konseyi'nden çıkan karar, o zamana kadar Makarios'un takbih ettiği, BM Anayasası'na göre hükümsüz addettiğini ileri sürdüğü Garanti Anlaşması'nı teyit ve. tescil et- ti. Bu, BM'nin tarihinde ilk defa vuku buluyordu. Makarios feddettiği bu anlaşmaya şimdi bizzat kendisi sanlı- yordu. Londra'ya gece vardık ve hemen Başbakan Wilson'un 10 Downing Street'teki ikametgâhına gittik. îngiliz hükümeti akşam yemeği tertip etmişti. Delegasyonlar yemek masasının etra- fına iki yanh yerleşti. Ecevit'in Londra'daki görüşmelerde ne talep edeceğini o ana kadar bilmiyordum. İlk defa, yemekte yapılan görüşmeler dolayısıyla görüşünü öğrendim. Uçaktaki konuşmalanmız sırasında bizi dinlemiş fakat ne düşündüğünü belli etmemişti. Yemekte muhataplanna durumu şöyle takdim etti: "Ada'da bundan evvelki rejim de meşru değildi. Ama darbeyle şimdi Ada'nın statüsü değişiyor. Türkiye'- nin garantör devlet olarak müdahalesi ne kadar gecikirse neticeleri de o kadar kötü olacaktır. Binaenaleyh Ada'daki yeni rejimin kök salmasına müsaade etmemeliyiz. Onun için etkili bir hare- ket zaruri olmaktadır. Ayn ayn veya müşterek bir deklarasyon yaparak Yunanistan'ı rnütecaviz devlet olarak ilan edip, etkili bir Birleşmiş Milletler kontrolü alunda Ada'daki bütün kuv- vetlerini geri çekmesini isteyebiliriz. Ancak bunlar sözden ibarettir. Müey- yide lazım. Bunun için Ada'da Türk askeri mevcudiyeti tesis edilmeli, bunu İngiltere ile birÛkte yapmak istiyoruz. Bu hal yalnız Türklere değil Rum ce- maatine de güven verir. Tek başımıza fırsattan istifade etmek istemiyoruz İki garantör devlet olarak hareket edersek iki cemaate de güven veririz. Böyle müşterek bir hareketi siz kolay- laştırmak imkânına sahipsiniz. Kıbrıs'taki İngiliz ûsleri "Kıbns'taki üslerinize askcr gön- deraıemize müsaade ederseniz hareke- duğunu söyledi. Yeni rejimin kök sal- maması için tedbir alınmasıru, olayın bir iç darbe olmadığını ve Sampson'un geçmiş tecrübelere bakılırsa Enosis ya- pacağını kabul ettiğini. bununla bera- ber, teklif edilen usulü beğenmediğini, üslerin amaç dışı kullanılamayacağını ifade etti. Sözlerini şöyle bağladı: -Yunanistan'a sizin gibi bız de kuv- vetli girişim yaptık. Ortak Pazar da aynı şeyi yaptı. Kissinger ile üç defa görüştüm. Kuvvetli tazyik icra ederek Yunanistan'ın askerleriru geri çekme- sini istemesini rica ettim. İonnides üze- rinde de psikolojik tazyik koyuyoruz. Üslerin kullanılmasına gelince, bu- nu pratik bakımdan mahzurlu bulu- yorum. Kıbns'ta fazla asker değil, daha az asker görmek istiyoruz. Askeri denge Ecevit, Kıbns'ta olan bitenin' hep Ada'da askeri bir dengenin bulunma- masından ileri geldiğini, bu denge ku- rulmadan olaylann önüne geçilemeye- ceğini söylüyordu. Ingilizler ise askeri bir harekete kar- şı kesin bir tutum takındılar. İngiliz üslerinın böyle bir hareket için kullanı- lamayacağıru, statüsünün buna müsa- it olmadığını, üslerin amaç dışı kulla- nılmasına karşı olduklannı belirterek Yunanistan'ı Londra'ya davet edip üç garantör devletin toplanmasinı teklif ettiler. Biz Yunanistan'ın mütecaviz devlet durumunda olduğunu, garantörük. sı- fatını ihlal ettiğini ileri sürerek, Garan- ti Anlaşması'nın öngördüğü istişareyi, mecburen yalnız İngiltere ile yapmak durumunda olduğumuzu, Londra'ya müzakerelerte vakit kaybetmek için değil, süratleeyleme geçmek için geldi- ğimızi belırtiyorduk. Ingilizler Yuna- nistan'ın da daveti üzerinde ısrar edi- yordu. Maksatlan açıku. Yeni bir Londra Konferansı ile geçecek zaman içinde Türkiye'nin müdahale imkânını yoz- laştırmak onlann düşüncelerine hâ- kim olan unsurdu. 1963 olaylannda da böyle yapmış, olaylardan sonra toplanan Londra Konferansı ile ka- zandıklan zamanı meseleyi Güvenlik Konseyi'ne götürmek için kullanmış- lardı. Orhan Eralp bunu hatırlatır şekilde müdahale etti. -1964'teki Londra Konferansı'ndan acı tecrübelerimiz var. dedi ve iki pozi- tif garantör devlet olarak negatif ga- rantöre karşı hareket etmeliyiz diye ilave etti. Aktif bir hareket alamayacaklannı daha İngiltere'ye ayak basar basmaz anlamıştık. İngiliz hükümeti o gün Avam Kamarası'nda bir açıklama yapmıştı. Bunu hemen elimize sıkıştır- mışlardı. Bu açıklama aslında darbe- nin tasvıp edılmediğini gösteriyordu ama. İngiliz hükümeti Ada'da darbeyi yapan ve bu darbede rol almış olan 600 yüz kadar Yunan askerinin geri çekılmesinı değil bunlann sadece de- ğiştırilmesinı talep ediyordu. StRECEK ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇÎ Kartal Şenliği'nde İstanbul'a, Kartal 11. Kültür ve Sanat Şenliği'nin başla- masından sonra gittim. Şenlik 14 temmuz günü başlamış, o günkü açıkoturumda, Necdet Uğur'la, Turgut Kazan ko- nuşmuşlar; onayetişemedim. ikincigünü, "Basınınsorun- ları" konusunda, Orhan Birgit, Sami Karaören, üçümüz konuştuk. Sorulan yanıtladık Bana yöneltilen sorular ara- sında şöyle biri de vardı: "Sayın Ekmekçi, ben okur olarak ilk defa sizleri canlı dinleme olanağı buldum. Niçin okurlarınızla daha sık bir araya gelinebilecek, tartışılabilinecek ortamlar yaratılmı- yor?Sevgilerimle." Sorunun altında imza yoktu. Yazı bir bayanın yazısı gibi. Yanıtlamadan önce, soruyu kimin sorduğunu öğrenmek istedim. Bir genç bayan okurdu. Ona Aşık Veysel'in bir fık- rasıyla karşılık verdim. Yıllar önceydi. Fatma Günbulut'- ların evinde, Aşık Veysel'le söyleştik; Veysel çaldı, söyle- di. Fatma Günbulut: - Veysel Amca, ne olur sık sık gel, yine gel! diye yalvardı. Veysel anlattı: Adam kapıyı tak tak vurmuş. fçeriden ka- rısı sormuş: -Kimo? - Allah izjn verirse kocanım! demiş adam. Allah izin ve- rirse yine geliriz! Toplantıdan sonra, Kartal Belediye Başkan Yardımcısı Celal Ülgen, konuşmacılara Belediye Başkanı M. AN Büklü'nün birer plaketinin' verileceğini söyledi. - Plaketleri de okurlar, dinleyiciler verecek! dedi. Sayın Ekmekçi ye de o soruyu soran bayan okuru verecek, buyu- run! Armağanımı bayan okurdan aldım. Adını sordum, "Be- hire Demir" dedi, "Cumhuriyet'ten ayrıldığınızda sizi ara- mıştım!" diye ekledi. Behire Demir'i anımsadım; bizleri yalnız bırakmayanlardandı. Cumhuriyet'i yaşatanlar, Be- hire Demirlerdi. Necdet Uğur'u merak ediyordum, CHP'nin kurulması olayı tartışılıyor ya, bu sıra ne düşünüyordu acaba? Kaldı- ğım, Çamlıbelde'den telefonla aradım. Necdet Uğur: - Buralara gelmiyorsun galiba, dedi. - Pek gelmiyorum. Ankaralarda benim işim, bir anlam- da. Kartai Şenliği'ne, katılacağım toplantı için gelmiştim. Yarın da gidiyorum. Çamlıbelde'de kalıyorum, biliyor mu- sunuz burasını? - Neresi orası? - Çamlıbelde, çok güzel bir yer! - Kartalda mı? - Yok, Dikmen. Aman Dikmen nerde, Pendik tarafında. Kayış Dağı'nın eteğinde bir otel. - Nerden buldun öyle yerleri? - Valla! Yav işte. Cennetin bir çeşiti! -Tamam. (Kahkahalar) Peki. - Bu, CHP ile ilgili çalışmaları izliyorum, nasıl olacak. - Valla, daha çok mesafeler lazım tabii. Eğer birleştirile- cekse, bir hayli zaman alır. - öyle mi? - Evet, öyle çabuk olacak iş değil. -Oluşturuculann eylüle filan alışları da, tarihsel bir şey olsun diye, değil mi, başka bir şey yok... - Şimdi aslında, .tabanda bir tatminsizlik var; eğer SHP iktidarda olmasaydı, bu iş şu veya bu şekilde olabilirdi, ama bu anda SHP iktidarda ve belirli bir şekilde götürüyor- lar. Yıpranmışlar da değiller henüz tam. *-öyle değil mi? - Evet; o bakımdan, bu partinin amacı da iktidara gel- mektir. iktidara gelmiş bir partiyi, ordan koparma falan... Bizim aşağıdaki sağduyu bunu şey yapmaz. Iktidarı güç- lendirici bir birleşim... Mesele kalmaz! Bu bir; ikincisi 'hi- zip' görüntüsü vermemek lazım. Hizip görüntüsüne çıkar- sa, bu üçünde de (DSP, SHP, CHP) derhal şey yapar. Çünkü, o konuda ağrıyan diş gibi, yani çok hassas. - Anladım. - Bir de, parti dışındaki izleyenlere de çok itici geliyor. içeridekiler. herkes bir tarafa gidiyor, belki pek farkına var- mıyor ama, asıl önemli olan partinin dışındaki bizi destek- leyen büyük bir kesim. O kesim, hizipçiliğe karşı çoktepki- li. Aşılabilırse, çok iyi bir şey olur. - Efendim. yine görüşürüz... - Ha, Milliyet benimle uzun bir konuşma yaptı... - Ne zaman çıkar? - Birkaç gün içinde çıkar, ona bir bak bakayım... - Peki efendim, teşekkürler, saygılar. -Gülegüle! Çamlıbelde'de mayomu giymiş güneşlenirken, Yaşar Çallı çıkagelmez mi? Onun da sergisi varmış Kartal Şen- liği'nde. Oturdu, şıpın işi bir portremi yaptı, çok keyifliydi Çallı. Dedesi Çalh'yı konuştuk. O, Prof. Faruk Ordan dinle- miş Çallı fıkrasını. Şöyle: Çallı, belki de Degüstasyon'dan, kafayı bulmuş bir bi- çimde çıkmış, sallana sallana caddede yürüyüp gidiyor- muş. Çalh'yı da göre göre tanıyan bir polis görevlisi ressa- mı uyarmış: - Hocam. kaldırımdan yürüseniz demiş, bir araba filan çarpacak! Çallı Ibrahim bakmış bakmış, karşılık vermiş: - Ben ip cambazı mıyım? Çallı fıkralarının birçoğunu Can Yücel'den dinleyecektik. Çallı, Can Yücel'in de resmini yaptı, benzetti! Can Yücel'le Çamlıbelde'ye yollanırken Maltepe kıyı kahvesinde, Halit Çelenk'le. Prof. Necla Arat'ın konuşma- ları başlıyordu. Konusu, "insan Haklan". Ayrılırken, teybi masaya koydum, benim adıma izlesin diye. Çallı, Çamlı- belde'ye bizden önce varmış.. BULMACA 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Türlü işlerde kul- lanılan ince çelikten yapılmış, saplı araç. 2/ Bir nota... Akde- niz havzasmda görü- len çok sıcak bir rüz- gâr. 3/ Sır... Kimi yerlerde kadınlann boydan boya örtün- dükleri çarşaf. 4/ Sı- caklığı çok yüksek ya da çok düşük ol- mayan yer... Bir çal- gı. 5/ Dünya edebi- yatçılannı bir araya getirmeyi amaçlayan kuruluşun simgesi... Telefon sözü. 6/ Marmara Bölgesi'nde kum midyesi- ne verilen ad... Bir haber ajansının simgesi. 7/ Tütün dizmek, kurutmak ve işlemek için kullanılan üstü kapaiı sergi... Ateşte kızartumış taze buğday ya da mısır. 8/ Radyumun simgesi... Hac zamanı dışında Kâbe ve diğer kutsal yerleri ziyaret etme. 9/ Bir alay işareti... Boru sesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuşkirazı da denilen ve meyvesi reçel ya da likör yapımında kullanılan ağaç. 2/ Dilenci... Asya'da bir ülke. 3/ Karadeniz kı- yısı halkının giydiği dar paçalı potur. 4/ tskambilde bir kâğıt... "Âşık-ı sâdık benem —îun ancak adı var" (Fuzuli). 5/ Kuzey Afrika'da kurulmuş bir tarikat ve bu tarikattan olan kimse... Bir soru eki. 6/ Endüstri... Giysi yapılan hayvan postu. 7/ Bjr tür taze ve tuzsuz beyaz peynir... Bir cetvel türü. 8/ Bir renk... Kategori. 9/ Hareket sistemı ve omurga hastalıklannı konu edi- nen tıp dalı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle