Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMUZ1992 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
BirOzveriAnıtı: Hassuı
Esatlşılt
Ölümünden sonra öraek kişiliğinin ve "yeri doldurulamaz bir devlet adamı"
olmasının herkesçe vurgulanması boşuna değildir. O, paranın her şeyi silip
süpürdüğü bir dünyada, onur, erdem ve özveri kavramlannın simgesi
olabilmiş çağdaş bir şövalyedir.
OSMAN ALPAY KAYNAK Deniz Hâkim Albay
Seçkin devlet adamı, büyük yurtsever Ha-
san Esat Işık'ı, 2 temmuz 1989'da yitinniştik.
O, erdemli bir insan, gerçek bir aydın, ulu-
sal onurumuzu ve haklanmızı engin bir du-
yarbhkla koruyan, bunlara toz kondurt-
mayan yûrekli bir diplomat, dürüst, tutarlı ve
saygın bir politikacı, son soluğuna değin bey-
ni ve yüreği ülke sonınlanyla dolu, dış politi-
ka ve ulusal güvenlik konulanndaki düşünce-
lerini, kaygılannı ilgjlilere ve kamuoyuna ilet-
roe sorumluluğunu duyan örnek bir yurt-
taştır.
Babası Esat Paşa da başanlı ve ünlü bir göz
hekimi olmasının yanı sıra Mondros silah bı-
rakışmasının hemen ardından, birçok kişiye
urnutsuzluğun ve yılgınbğın egemen olduğu
bir dönemde, ulusal onurumuza, bütünlüğû-
müze yönelen büyük tehlikeyi karşılamak
amaayla 1918 kasımında, Istanbul'da "Milli
Kongre"yi toplayan yurtseverdir. Kısa süre
sonra Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde
başlaülacak Ulusal Bağjmsızlık Savaşı'na
destek sağlayan bu kongrede "Kuvayı Milli-
ye" sözcuklerinin ilk kez kullanılmış olması
çok dikkate değer bir olgudur.
Babası gibi benliğini yurduna ve ulusuna
adayan Hasan Esat Işık, cumhuriyetin temel
ilkelerine ve Atatürk Devrimi'ne yürekten
bağlı, dürüst, onurlu ve sommluluk bilindne
sahip aydın kimliğjni yaşamı boyunca koru-
masını bilmiş, devletin anlamını çok iyi algı-
lamış, demokrasinin ve kurumlann aksaksız
işleyebilmesi için belli ilkelenn yan tutulma-
dan, ciddiyetle izlenmesi gerektiği inananı,
kararlıhğıru sürekli korumuş, bu konuda
ödün vermemiş bir kişidir.
ölümünden sonra örnek kişiliğinin ve "yeri
doldurulamaz bir devlet adamı" olmasının
herkesçe vurgulanması boşuna değildir. O,
paranın her şeyi silip süpürdüğü bir dünyada,
onur, erdem ve özveri kavramlannın simgesi
olabilmiş çağdaş bir şövalyedir.
Rahatsızlığı sırasında, dönemin ilgililerin-
ce, tedavisinin yurtdışmda yaptmlması öneri-
lerini "yurttaşlann böyle bir olanaktan yarar-
lanamadıklan, bu nedenle ayncalıklı bir işlem
yapılmasını içine sindiremediği, Türkiye'deki
doktorlara ve hastanelere güvendiği" gerek-
çesiyle kabul etmemiştir.
tçtenlik dolu konuşması
Ülkemizin yetiştirdiği bu seçkin insanın,
dinleyebilme rnutluluğunu yaşadığım, bugün
de geçerliliğini koruyan bir konuşmasından
söz etmek istiyorum. Tekniğin kaba gücüne
karşı inancın ve yurtseverliğin zaferi olan 18
Mart 1915 deniz savaşı törenleri her yıl coşku
ile kutlanır. Çanakkale'deki törenlerde ise de-
niz zaferimiz orada bulunanlarca adeta yeni-
den yaşanır, yaşatılır.
18 Mart 1978'deki törenlere Milli Savunma
Bakanı olarak katılan değerli devlet adamı,
anlamlı mesajlarla dolu, doğaçlama konuş-
masına "Çanakkale'de olmak her zaman,
herkes için daima birmutluluktur. Fakat geli-
nen tarih 18 Mart ve buraya gelen de Milli Sa-
vunma Bakanı olursa, tahmin edersiniz ki bu-
nun kendisi üzerindeki anlamı bambaşkadır
ve heyecanı bambaşkadır" sözleriyle baş-
lamıştı.
tlk cümlesiyle, içtenlik dolu anlatımıyla bir
anda dinleyenlerin ilgisini, dikkatini çekti.
Konuşması bir Milli Şavunma Bakanı'na ya-
raşır içerikte, zenginlikte idi. Türk ulusımun
toprağını savunma azmini ve bütünlüğün
önemini vurgulayan sözleri çok anlamlıydı:
"Bugün burada kutladığımız zafer; Türk
milletinin kendi bütünlüğünü, kendi toprak-
lannı ve özgürlüğü savunma azminin bir kez
daha bütün dünyaya kanıtlanmasına vesile
olan bir zaferdir.
Değerli arkadaşlanm, bu zafer, zafer olabil-
mişse, bunun en büyük teminatı Türk milleti-
nin bütünlüğündedir. Biz bu bütünlüğü koru-
duğumuz sürece hiçbir kimseden korkumuz
olmaz ve zaten size şunu da söyleyeyim; biz bu
bütünlüğü korudukça hiçbir ülke iyi niyetler
beslemese dahi Türkıye'ye saldırmaya cesaret
edemez."
Çanakkale'de büyük yararlıklar gösteren
Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa'yı,
Nusret Mayın gemisinin kahraman komutanı
önyüzbaşı Hakkı Bey'i, Rumeli Mecidiye
Tabyası'nın yiğit Seyit Onbaşısı'nı, savaşçı-
lann ve Çanakkalelilerin özvenlerini şükranja
andıktan sonra Silahlı Kuvvetler'in, donan-
manın önemine, ulusal savunmanın güçlü ve
etkin bir biçimde gerçekleşebilmesi için gerek-
li öğelere, inanca ve bilince şöyle değinmişti:
"Bütün Silahlı Kuvvetlerimizin, bütün va-
tandaşlanmızın zaferde rolü vardır. Fakat
donanmanın rolü fazla olmuştur, bunu kabul
etmemiz lazun. Onun için bugün bütün Ça-
nakkalelilerin huzurunda, Deniz Kuvvetleri-
mize Milli Savunma Bakanı olarak şükranla-
nmı arzetmeyi kendime zevkli bir borç biliyo-
rum. Deniz Kuvvetlerimiz gerektiğinde aynı
dehayı, aynı başanyı gösterecek güçtedir.
Bunu bilerek donanma üzerinde de biraz
durmak laamdır. Denizde büyük kıyılan
olan ülkelerin, bir kere daha görülmüştür ki
kuvvetli bir donanmaya sahıp olması zo-
runludur. Bir donanmanın görevi Kara Kuv-
vetleri'nin yanında, onun savaşlanna
yardımcı olmak değildir. Deniz Kuvvetleri'-
nin görevi, bundan daha ileridedir. Deniz
Kuvvetlerimizin görevi, Kara Kuvveüeri'ni
mümkün olduğu kadar az ve zayıf düşmanla
karşı karşıya bırakmaktadır. Bir önleyici gö-
revi vardır. Bu önleyici görev, düşmanı daima
karasulanmızın dışında tutmayı başarmakla
olacaktır.
Toprağıru seven, topragjndan kopanlama-
dı. Bunun doğruluğuna inanıyorum. Fakat,
bu böyledîr diye elimizi, kolumuzu bağlayıp
durmak da mümkün değildir. Bu sevgiyi bilgi
ile kuvvetlendirmek lazımdır. Bu sevginin
yanına ekonomik güç; bu sevginin yanına
toplumsal uyum, beraberlik de laamdır. Ve
tabiatıyla, her savaşta en büyük unsur olan
güçlü bir Silahlı Kuvvetler de lazımdır. İşte
arkadaşlanm, biz bunu sağlamak mecburiye-
tindeyiz. Hem ekonomimiz hem Silahlı Kuv-
vetlerimiz güçlü olacak; hem ulusumuz mutlu
ve beraber olacak, birlik içinde olacaktır. Bu
üç unsuru korumak hepimizin görevidir."
Unutulmaz Milli Savunma Bakanımız
daha sonra Türk ulusunun banşa verdiği öne-
me ve Ege sorununa değindi. Bu konudaki
görüşleri önemini ve güncelliğini her zaman
için koruyacak niteliktedir:
"Bu millet, her zaman Çanakkale örnekle-
rini verebilecek kudrette, azimde, kararlılıkta
bir millettir. Fakat özlemimiz bildiğiniz gibi
banştır; komşulanmızla banştır, dünyada
banştır. Burada Çanakkale Boğazı'nda bulu-
nuyoruz. Biraz ötede bir başka deniz vardır.
Ege Denizi var arkadaşlanm. Bu Ege Denizi'-
nin biz, bir anlaşmazlık bölgesi değil bir banş
bölgesi olmasını isteriz. Biz Ege Denizi'ni bizi
komşumuz Yunanistan'dan ayıran bir deniz
değil, bizi Yunanistan ile birleştiren bir deniz
olmasını isteriz. Türk milleti bu zihniyettedir.
Eminim ki, Yunan milleti dc.kendisine doğru
yol gösterildiğinde doğru yolun bu olduğunu
anlayacaktır. Nitekim bunun güzel misalleri
vardır. Birbirleriyle kıyasıya mücadele edilmiş
bir dönemden sonra iki tarafm devlet adam-
ları Atatürk ve Venizelos bir araya geldikleri
zaman, milletlerinin gerçek duygulannı göre-
bilmişler ve milletleri arasında banş sağlamış-
lardır. Eminim ki tahriklere Türk milleti ol-
duğu gibi hiçbir zaman Yunan milleti de bü-
yük çoğunluğu ile katılmayacaktır ve özledi-
ğimiz banş Türkiye ile Yunanistan arasında
gercekleşecektir. Bizim Yunanistan'ın ne top-
raklannda ne adalannda gözümüz vardır.
Iç banşa verdiği önem
Atatürk'ün "Yurtta Banş, Dünyada Banş"
ilkesinin inançlı bir savunucusu olan Hasan
Esat Işık, iç banşın önemini de şu sözlerle be-
lirtmişti:
"Biz dışa karşı böyle bakan bir ulusuz. Dı-
şanda düşman tanımayan bir ulusun, içeride
kardeşini birbirine düşman sayarak davran-
masına imkân olamayacağı aşikârdır.
Biz, eğer dışandakine yöneltemediğimiz bu
çirkin sıfatı, kendi ülkemiz içinde, kendi arka-
daşlanmıza yöneltecek bir zihniyet içine girer-
sek, emin olunuz arkadaşlanm; biz ecdadımı-
za layık kuşaklar olma niteliğini kaybederiz.
Buna hepimiz karşı koymalıyız ve bu ülkede
kardeşlik havasının yaratılmasına yardıma
olmalıyız.
Her fıkir bu ülkede bannabilir. Bunlara
karşılıklı saygı göstermeliyiz. Fakat hiçbir
kimsenin şirretliğine, hiçbir kimsenin eylemci-
liğine müsamaha etmemiz kabil değildir. Ey-
lemcilik nereden gelirse gelsin; hangi zihniyet-
ten gelirse gelsin hükümetimizi daima karşı-
sında bulacaktır. En ufak bir aynm yapma-
dan karşısında bulacaktır."
Hasan Esat Işık, bir parti üyesi olarak si-
yasal yaşama katılmasma karşm, ülke yöne-
timinin yurttaşlar arasında yan tutulmadan,
kimseye ayncalık tanınmadan gercekleştiril-
mesinin zorunlu olduğuna gönülden
inanmıştı.
Değeri her geçen gün daha çok anlaşılan
büyük yurtseverin aziz anısma yûrekten
saygılar sunuyoruz.
ARADABIR
NAZİFE GÜNGÖR Gazi Üniversitesi
Bastn- Yaytn Yük. Ok. Araş. Görevlisi
Demokpatfldeşme SûrecL.
Bir toplumda gerçek anlamda bir demokratikleşme sü-
recinin yaşanması, o toplumu oluşturan bireylerin, grupla-
rın yeterli ölçüde bilgilenmesiyle olanaklıdır. Çünkü günü-
müzdeki demokratikleşme anlayışı ile 20. yüzyılın başında
gündeme gelen demokratikleşme anlayışı özde birbirin-
den tümüyle farklı şeyler. Kitle toplumunun bir ürünü olan
kittesel demokratikleşmenin yerini bugün birey ve grup
düzeyinde özgürleşmeye, kültürel gelişmeye ve farklılaş-
maya dayalı bir demokratikleşme anlayışı almış bulunu-
yor. Demokratikleşme sürecinin temel birimlerini oluştu-
ran bireylerin ve grupların kültürel yönden gelişmesi,
özgürleşmesi ve sürecin gerçekleşmesine ortam oluştu-
rabilmeleri de ancak gerekli ve yeterli enformasyona ula-
şabilmeleri, bunu kullanılabilir bilgiye dönüştürerek zihin-
sel ve bilişsel gelişmelerinin sağlanmasıyla olanaklıdır.
Bunun için de ırk, din, dil farkı gözetilmeksizin toplumdaki
tüm insanları olabildiğince en kolay ve en çabuk yoldan
bilgilendirme yoluna gitmek gerekir.
Bu ülkenin yurttaşı olan her kişinin, resmi yazışmaların-
da devletin resmi dili olan Türkçeyi kullanmak zorunda
olması, özel yaşamında da aynı dili kullanması zorunlulu-
ğunu getirmemeli. Her insanın istediği dilde konuşması,
yazıp okuması temel insan haklarının da bir gereğidir. Bu
gerek dikkate alınarak en verimli hangi dili kullanıyorlarsa
ya da kullanmak istiyorlarsa kişilerin o dilde enformasyo-
na ulaşma yolları açık tutulmalıdır.
Sanayi devriminin ürünü olan sanayi toplumu büyük bir
hızlayerini enformasyon devriminin ürünü olan enformas-
yon toplumuna bırakıyor. Bu değişime koşut olarak sanayi
toplumunun egemen sektörü olan ve mamul madde üret-
meye dönük sanayi sektörünün yerini de hizmet sektörü
alıyor. Bu sektörün girdisi (input) enformasyon, çıkbsı ise
(output) bilgi. Dolayısıyla günümüz insanının verili düzen-
den pay alabilmesi, enformasyonu elde edebilmesine ve
onu kullanılabilir bilgiye dönüştürebilmesine bağlıdır. Bu
da iletişim kanallarının gereği gibi ve yeterli ölçüde kulla-
nımıyla olanaklıdır. Temel kullanım maddesi enformasyo-
nun işlenmesini, kullanılabilir hale gelmesini sağlayan
temel etkinlik biçimi iletişim olan bir toplumda herkes için
bu etkinlik biçimini gerçekleştirebileceği bir özgür alan
sağlanmalıdır. lletişimsel etkinliğin esas alındığı bir top-
lumda temel insan haklarından da biridir iletişim. Dolayı-
sıyla da bu temel hakkın herkese eşit oranda ve dengeli
bir biçimde sağlanması, insan haklarına dayalı demokra-
tik bir düzenin de gereğidir. öyleyse tüm birey ve gruplara
iletişimsel etkinliğin önemli iki öğesi olan bilgi alma ve bil-
gi verme haklarını özgürce kullanabilme olanakları sağ-
lanmalı. Eğer Kürtçe gazete çıkarmak istiyorsa, değil
bunun engellenmesi, destek de verilmelidir. Hatta Kürtçe
gazete yayınına yerel düzeyde izin verilmekle de kalınma-
malı, ulusal düzeyde yayımlanan gazetelerimizin anadili
Kürtçe olan kimselerce de okunabilmesinin sağlanması
için onlara Kürtçe yerel ek sayfalar eklenmelidir.
öte yandan anadili Kürtçe olan insanlarımızın çoğu ken-
di dillerinde okuma yazma bilmiyorlar. Bu eksikliğin gide-
rilmosi yönünde de birtakım çabalara girişilmeli, bu yönde
gerekli eğitim ve öğretim hizmetleri de sunulmalıdır. Böy-
lece temei insan haklarından biri, hatta en önemlisi olan
iletişim hakkını elde eden insanlar enformasyon toplumu-
nun da işlevsel birimleri durumuna gelebilirler.
Hedef bütünleşmekse, önce kültürel kimlik: Insanların,
resmi dilin dışındaki dilleri kullanma istekleri çoğu ülkede
olduğu gibi bizde de her zaman ülke bütünlüğünün tehdit
unsuru sayılarak engellenmeye çalışılır. Oysa ABD, Fran-
sa, Ingiltere vb. gelişmiş ülkelerin çoğunda etnik gruplar
kendi dillerini serbestçe kullanabilmekteler. Bu durum
herhangi bir toplumsal çözülmeye de yol açmıyor. Tersine
kendi dillerini serbestçe kullanma hakkına sahip azınlıklar
kültürel anlamda daha etkin ve üretken oluyorlar. Bu da
onların içinde yaşadıkları toplumdan değil çözülmeleri,
ona kültürel yönden de katkıda bulunarak onunla daha da
bütünleşmelerini sağlıyor. Cesur yeni dünyaya cesur
adımlarla yürüyelim.
SosyalDemokrat Kesiınde*•.
CAHİT ANGIN Eski SHP Genel Sekreteri
Türkiye ölçeŞmde bir parti yaklaştk 40
milyon insana açık olarak kurulur. "DSP
programını okudum, benimsedim" diye.
imzaladığı üyelik bildirimiyle başvuranlan
parti, yalan makinesinden mi. yoksa kafa-
îann içini okuyan tannsal güce sahip bir
başın önünden mi geçirmektedir? Her iki
eylem ve işlem de görülmediğine göre "aşı-
nlan almıyorum" bir çalımdan öte bir an-
lam taşır mı?
Kaldı ki demokratik düzende, kurulu-
şunda SD iken, giderek Marksist partiye
dönüşümün tek bir örneği gösterilemez.
Marksist iken SD bir partiye dönüşümün
örneği ise pek çoktur.
Aslolan yaygın parti ici eğitimle, taban-
da program biüncini yaygmlaştırmak.
öbür parti ve siyasal akımlara karşı bağı-
şıkhğını, üstünlüğünü korumaktır. CHP'-
de denendiği gibi DSP'de de "görevden
alma"larla bir yerlere vanlamamıştır.
"12 Eylül karşıtlannı almayın" diyeme-
yenlerin, "aşınlan almayın" öğüdü, sola
kapah çağdışı 12 Eylül anayasa düzeninde
SD'ler için 'şeytan yumağı' olmaktan öte
bir anlam taşır mı?
Evren Paşa'nın aıulanndan öğreniyoruz
ki "aşınlan almıyorum" çahmından hoş-
nut olmuşlar ve 26 Mart yerel seçimlerinde
oylanru DSP'ye vermişler.
İlginç bir buluşma!...
CHP'de 1%5'lerde başlayan "Ortanın
Solu" hareketinin ideolojisine, programına
kavuşturulmasında Sayın Ecevit'in çalış-
kanlığı, üretkenliği ile katkısı büyük ol-
rnuştur. Bu başannın tersine, parti içi eği-
tim çalışmalanyla demokratik yapısıru
pekiştirmiş, program bilinci yaygınlaşmış,
örgüt kademeleriyle eğitici, üretici, katıhm-
cı bir örgüt yapısı oluşturulamamıştır. Li-
derini urnut yapma kolayahğıyla yetinen
yalınkat bir örgüt çıkmıştı ortaya. Her ne
pahasına olursa olsun ona yakın olmak,
onun 'tayfasf olmak öne geçmişti. Bu yapı
içinde yorum farkhhklanndan kaynakla-
nan ve partiye düşünce zenginliği katan
hizipler, gnıplaşmalar elbette görülemezdi.
Parü sen-benci, şucu-bucu grupçuklann
arenasına dönüşmüştü. Hâlâ sosyal de-
mökrat (SD) kesimin partisel yaşamında
görülmekte olan 'yapay üye', 'delege oyun-
lan' o dönemden kalma alışkanlıklardır.
Oluşturulan programın sloganlan geniş
halk kesiminin ilgisini çekmişti. Sayın Ece-
vit'in söylem yeteneğiyİe birleşince CHP 77
seçimlerinde yüzde 41 oy oranına ulaşmış-
ü. Bu gelişmeyi kahalığa ulaşüracak örgüt
bulunmadığı için 79 ara seçiminde oy oranı
yüzde 29'lara gerilemişti. Bu sonucun etki-
si, Sayın Ecevit üzerinde büyük olmuştur.
Objektif bir değerlendirme. özeleşüri ile
olumsuzluğun gerçek nedenleri araştınl-
mayacak, yüzeysel, duygusal değerlendir-
melerle "görevden alma'ya umut bağlana-
cakür. Partide karmaşayı anüran sonuçla-
nyla olumsuzluklar sürecekür ve bu tersine
gelişmeler Ecevit'i partiden büsbütün so-
ğutacaktır. CHP Genel Başkanlığı'ndan
aynldığı gjbi o günlerden bu yana CHP'yi
redde varan açıklamalanna taruk oluna-
caktır.
Politika yaparak bir otuz yılı geride bı-
rakmış bir politikacının, bu süreç içinde
parti yöneüminde, politika üretiminde bir-
likteliğe ulaştığı, güven duyduğu dost, ül-
küdaş. arkadaş grubu olur. Aktif politik
yaşama geçerken, bu ne yoksunluktur ki
eşine parti kurdurur. Görüldüğü gibi Sayın
Ecevit yalnızbğı kendi seçmiştir.
Örgütçülüğünü beğendiği eşiyle birlikte
Ecevitler, tek kişinin, tek hizbin mutlak
egemenliğini parti gibi görmek istemişler-
dir. DSP, bu yanılgının ürünüdür. İkudar
olmak için yanıp tutuşan SD oy tabarunın
ilgi duymadığı bir 'kişi' partisi çıkmışür or-
taya. Sağdan sola tüm partilerimizde bulu-
nan yapısal hastahklanyla... Bu gerçek,.
partileri aşmış seçmenden ne merkez yok-
laması yapmakla gizlenebilir ne de "aşınla-
n almıyorum" açıklamalanyla...
ÖZEL BORA
SÜRÜCÜ KURSU
86. DÖNEM KAYITLARI
DEVAM EDİYORI
Hatta sonu-Hafö içi ve'
Akşam kursları devam ediyor.
Oershane:
ÛSKÜDAR. 343 67 82-310 »2 88
KOZY/OAĞI: 3«2 47 33
İARABYA: 212 06 18
1987'lere gelince, SHP de bu 'şeytan yu-
mağına" ilgi du>maya başlayacaktır. Baş-
lamış bulunan parti içi eğitim çalışmalan
durdurulacakür. "Tüzük ve program" ku-
rultayının "tüzük komisyonunda" tüzük
taslağında, "yapay üye" sorunu için konu-
lan önlem maddeleri bir bir budanacaktır.
SD bir partide "garaj toplanülanyla", di-
siplin uygulamalanyla "Kürt" sorunu içe
dönük bir büyük bunalıma dönüştürül-
müşse. partinin kötü yönetildiğinin başka
kanıünı aramaya gerek yoktur.
Programına sırtı dönük yönetim, 12 Ey-
lül düzeni'nin ürünü ANAP'ın seçeneği
olmaya soyunacak, yetkili organlardan ge-
çirmeden "işte secenek" üretimini örgüte
gönderecektir.
Sayın Ecevit ise "piyasa ekonomisi",
"özelleştirme" alamnda yaraulan "büyü"-
nün etkisinde kalacak; bir zamanlar genel
başkanbğını yaptığı siyasal akımın geçmi-
şinde "doktriner devletçilik" uygulamalan
varmış gibi devletçilik ilkesine eleştiriler ge-
ürecek, hatta SHP'yi devletçi olmakla suç-
layacak konuma gelecektir.
Sürekli birbirini eleşuren, birbirleriyle
geçinemeyen görüntüler, ancak tarikatlar-
da görülen mürşit-mürit ilişkısini anımsa-
tan kişiselci gruplaşmalann yarattığı çal-
kantılar. SD kesimin partisel yaşamının bir
parcası olmuştu. İdeolojisine, programına
güvenini koruyarak bugünlere gelmiş SD
oy tabanı, bu koşullarda düşünce alamnda
bir büyük kuşkuya itilmişür.
Yapısal engeller kaldınlmadan, teknolo-
ji ve sermaye birikim duzeyini yeterli düze-
ye ulaşürmadan "piyasa ekonomisi" ko-
şullanna ulaşılamaz.
CHP'den bu yana SD kesimin gelişürdi-
ği programlann önde gelen nitelikleri,
demokratik, akılcı ve gerçekçi oluşudur.
Amacı, rejimiyle sosyo-ekonomik yapısıy-
la toplumu çağdaş boyutlara ulaştırmaİc-
tır. "Duvarlar yıkılırken" diye başlayan
abartmalardan etkilenmeyecek ölçüde de
yerli programlardır.
12 Eylül karabasanından çıküktan, toz
duman dindikten sonra SD hareket, sağ-
lık.lı parti yapılaşmasıru sürdürürken, "yo-
lun neresinde kahnıştık" diye bıraktığı
yerden başlaması gerekir.
1965'lerde tek başına ikudar olan AP, Is-
met Paşa kabinesinin -CHP AP koalisyo-
nu- başîattıği planlı kalkınmayı, gösterme-
lik planalığa dönüştürerek. vergi ve mali
reformlarla, KİTlerin reorganizasyon ça-
lışmalannın önemini kavramamışhk içinde
iktidannı sürdürmüştür. Bu derbeder (lun-
pen) gelişme 73 ve 79 petrol bunalımını
göğüslemeye yetmemiştir. Ekonomi 70
sente muhtaç hale gelmiştir.
Bu olumsuz sonuç Türk sağinı etkilemiş,
özellikle Demirel'i yeni arayışlar içine sok-
muştur. SD'lerin geliştirdiği "düzen deği-
şiküği" programı bu düzeyde gücünü
korumuş ve Türk sağinı etkilemiştir. Bu et-
ki SD görüşlerin ağırhk kazandığı bir hü-
kümet programını gündeme geürmiştir.
Sayın Demirel, "Kalkınma köyden başla-
yacaktır" sloganını prograrruna almış ve
hiçbir kompleks duymadan okumuştur.
Ne ilginç bir gelişmedir ki sosyal demok-
rat iki parti 'şeytan yumağıyla' oyalarup 12
Eylül düzeninin partisi olmaya özen göste-
rirken, sağdaki tüm partiler sosyal demok-
rat sloganlarla oy toplamaya çalışmışlar-
dır.
SD'lerin düzene karşıthğını, Türkiye ve
dünya gerçeklerinden kopuk programıyla
Refah Partisi üstlenmiş, 12 Eylül karşıtlı-
ğında da sırasıru DYP'ye kaptınruştır.
SD tepelerdeki yapay bölünme ve durup
dinmek bilmeyen didişmelere bu tersine ge-
lişmeler eklenince. SD kesimde görülen
çözülme ve erimeyi gündeme getirmiştir.
Dileriz yerel araseçimde, tabanın gösterdi-
ği uyanıklıkla toparlanacak.
PENCERE
ACELE AU-PAİRIik
için istenilen güvencevi veren ve de
Deneyimli DERIN'i »eçin
Tel:9. 1. 258 53 42 - 261 43 66
Gemi Adamı Cüzdanımı
kaybettim. Hükümsüzdür
AHMET DA VUTOĞLU
. . . .
GALATASARAY SENI ISTtYORHiç bir takım, tarattart tle bu kadar
bütünleşmedi. Artık bir telefonla.
Galatasaray'a direkt baölanmak
mümkün. Galatasaray hakttmdaki en
doğru, en yeni haberler bundan
böyte resmi kulüp hattmda.
San kırrnızı hat araman» bekllyor.
. Sen gerçek bir taraftarsın...
Kantann TopuL
'Tadat' Osmanlıca bir sözcük, Arapça kökenli, 'adetten
geliyor, Türkçesi 'sayma 'dır.
Bilgiçlik için değil, kanun yapmanın ve yorumlamanın
temel ilkelerinden birini anımsatmak çin tadat'tan söz aç-
tım. Hukuk fakültelerinde öğretilir: Bir yasada yetkiler ve
görevler tek tek sayılmışsa -tadat edilmişse- artık çerçeve
çekilmiş, kesin sınırlar belirlenmiş demektir.
82 Anayasası'nın 104'üncü maddesi "Cumhurbaşkanı-
nın Görev ve Yetkileri" başlığını taşıyor. Eskiye oranla gö-
rev ve yetkiler arttırılmıştır. 12 Eylül askeri yönetimi, mad-
deyi, Kenan Evren'in cumhurbaşkanlığında bir yedi yılı
öngörerek düzenlemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin temel yapısına göre cumhur-
başkanı "tarafsız ve sorumsuz" olduğundan 104'üncü
madde yine de görev ve yetkileri tadat etmiştir; daha baş-
ka deyişle teker teker saymıştır; buna göre "milletlerarası
antlaşmalan onaylamak ve yayımlamak" yetkisi cumhur-
başkanınındır.
Ya imza?
104'üncü madde 'imza 'dan söz açmıyor.
Çünkü ülkenin dış politikasında "sorumlu ve yetkili"
cumhurbaşkanı değil, hükümettir.
İmza sahibi, yetkili ve sorumlu kişidir.
Dış politikada, şu ya da bu bağlantının yaratacağı sonuç-
ların hesabt, mecliste, cumhurbaşkanına değil, başbaka-
na sorulur. Eğer uluslararası alanda bir anlaşma yürürlü-
ğe girecekse, belgenin altına imzayı atan, "sorumlu" ol-
malıdır.
Sorumlu olmayanın imzası, bir süstür.
Gereksizdir.
•
Ancak tartışmaların sonu gelmez.
Çünkü geçmiş zaman içinde şu ya da bu antlaşmayı im-
zalamış cumhurbaşkanları da gösterebilirsiniz; hukukun
temel ilkelerini, anayasanın "ruhunu ve lafzını" bir yana
bırakıp diyebilirsiniz ki:
-Canım, kavgaya ne lüzum var? özal'ın imzası da KEİB
Anlaşması'nı süsleseydi, kötü mü olurdu?
Koalisyon hükümeti, özal'ın "83 rejimi"ri\ sürdürmek
yolundaki inadına boyun eğseydi, belki tartışma çıkmazdı.
Turgut Bey'in, eski başbakan Yıldırım Akbulut'la yaşadığı
serüven dillerde, sergilediği manzaralar belleklerdedir.
Sayın özal'a artık ANAP'ın içinden bile direniş başladı,
Mesut Yılmaz, gerçekten parti lideri olmak istiyorsa, Cum-
hurbaşkanı'na karşı çıkmak zorundadır.
Yılmaz ya kimliğini silecek..
Gölge Genel Başkan olacak..
Ya Ozal'la çatışacak.
Cumhurbaşkanı'nın eli muhalefet partisinin içinde, gözü
de Başbakanlık koltuğunda..
Ama Çankaya'da oturuyor.
Olay budur.
1992 Türkiyesi'nde anayasal rejim, hukuk devleti, huku-
kun üstünlüğü gibi kavramları savunanlar, ister istemez,
özal'la karşı karşıya geliyorlar.
•
Insanların elinde neyi nasıl değerlendireceklerini sapta-
yan bir ölçü olmalı..
Nedir o ölçü?
Cumhurbaşkanı anayasaya göre "tarafsız" ve "sorum-
suz" dur; otursun oturduğu yerde..
Koalisyon hükümeti -bize göre- demokratikleşme prog-
ramı açısmdan değerlendirilir. Eğer 12 Eylül hukukunu
tasfiyeyolundayürüyorsa, hükümeti desteklemek gerekir;
bu yolda ayak sürüyorsa, görevimiz koalisyon hükümetini
eleştirmektir. Cumhurbaşkanı yla Başbakan'ın ilişkilerini
de anayasal ölçütlerde ve hukukun temel ilkelerinde kan-
tara vurmaktan başka yapılacak iş yoktur.
21'inci yüzyıla girerken memurlanmız sendikal hakla-
rından yoksun, sendikalarımızasiyasetyasak..
Imzayla mı uğraşacağız?
1.650.000+KO\
Yarım pansiyon + yol +
çevre gezileri + Nac'abey
KARADANIİKYA
Prenses Otel'de konaklama, Kayaköy,
Ölüdeniz, Xanthos, Letoon, Patara,
Dalyan, Kaunos, İztuzu, Tlos, Saklıkent.
"PARANIZ PAMUKBANKTAN, TATİIİNİZ
BAYBASOS'TAN" KAMPANYAMIZ SÜRÜYOR
BAYBASÛS TURİZM
İSTANBUL ANKARA
338 86 61 - 338 16 51 425 90 82 - 417 54 67
Seyahat Acentası tşletme Belge no 2149
BAROMETRE
Şirketinizin
sağlığından
emin misiniz
Sohibi/ortağı/hissedan bulunduğunuz ya da çalısmakta
olduğunuz şirketin yapısını BAROMETRE analiz ediyor.
900 900 571
nolu numorayı arayın ünlü analist Ghangir Samin'den
gerçek durumunuzu öğrenin.
BAROMETRE'nin bu hizmetinden mutlaka yarorianın!
ALO
BİLGi
T»ridy«'M her ymndm dokiba $833 TL
ÖZLEM TİCARET
Bütün trafik işlemleri, yeni kayıt, devir ve sigorta işlemleri
itina ile yapılır.
Adres: Millet Cd. Inan lşhanı No: 5 K. 3/309 Yusufpa-
şa/Aksaray
"-M: SRK 89 04 - 529 43 4S