Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28HAZİRAN1992PAZAR
12 DIZIYAZI
Pendik, Kartal, Küçükçekmece, Gaziosmanpaşa, Bakırköy... Hepsi görev başında, hizmet üretiyor
Kızılay'ınkaıı damarı şubeler
BİLMEDİĞİMİZ
K I Z I L A Y
GÜLÖZBAYı
— 5 —
Yurt çapındaki 649 şube, 33 dispan-
ser, iki bine yaklaşan personel. rrul-
yonlarca hasta ve ihtiyaç sahibi in-
san... Bızım halkımız... Bunlan tek tek
gezmek mümkün olmadığından, elim
yettiği, gözüm gördüğünce, bazı Kızı-
lay örneklemeleri yapmak, gerçekleri-
ni, düşlerini, eksiklerini, fazlalannı
ömeklemek istedim... Ve Pendik şube
dispansennden koyulduk yola...
Pendik şubesi ve buna bağh Küçük-
yalı ve Maltepe dispanserlerinin, gün-
lük hasta kapasıtesi, ortalama 1500
kişi...
Bu konuda görüşlenru aldığım, Kı-
alay Pendik Şube Başkanı Yusuf
Topçu şunlan anlaüyor:
"Bilinen bütün tıbbi iiniteleri, mo-
dern laboratuvan ve bakteriyoji servi-
siyle. halkımıza ayakta teşhis ve teda-
vide hizmet veren dispanserlerimizin,
birer küçük amelıyathanesi de mev-
cuttur. Yılda 400 bin kişiye muayene
yapıhrken, bunlardan 20 bin tanesine
Son on yıl içinde, birçok
Kızılhaç heyeti tarafından
ziyaret edilen, 1988'deyeni
ünitelerinin açılışı Kenan
Evren tarafından yapılan
Kartal Kızılay Dispanseri de
günde 600 kişinin üstünde
poliklinik yapıyor. Şube
Başkanı Remzi Dinçer,
yılda, yaklaşık 15 milyon lira
tutannda ilaç, 3 milyon
liralık gıda yardımı
yaptıklannı söylüyor.
de ücretsİ7 bakım ve ilaç sağlanıyor.
Yılda 96 milyon liralık ilaç, 14 milyon
lıralık gıda, 25 milyon lira tutannda
burs ve nakit dağıüyoruz. Aynca, do-
ğal bir yeşil kart uygulamasını da
1979'dan beri uyguluyor, hiçbir sosyal
güvencesi olmayan vatandaştan, her-
hangi bir fakırlık belgesi istemeden
yardım elimizi uzatıyoruz."
. Çok yakında işlerliğe gjrecek Eliza
" sistemiyle Pendik, Maltepe ve Küçük-
yalı'da, AIDS ve bütün kan hastalık-
lannın mikro taramalannı yapacakla-
nnı müjdeleyen Topçu, yine aynı
tarihlerde bir tomografi merkezi aça-
caklannı da belirtiyor. 1992 yılında
Maltepe'de tam teşekküllü bir doğu-
mevinin yapılması için çalıştıklannı
vurgulayan Başkan Topçu, aile plan-
laması için ücretsiz araç gereç dağıüla-
cağını, panellerle halkın sorulannın
yanıtlanacağını, bu ayın ilk haftasında
uyguladıklan kan kampanyasında
458 ünite kan bağışı topladıklanıu ve 2
ağustosta Alt Kaynarca'da dördüncü
dispanserlerini hızmete açacaklannı
söylüyor.
KartaTdan oluk gibi kan
Son on yıl içinde, birçok Kızılhaç
heyeti tarafından ziyaret edilen, 1988'-
de yeni ünitelerinin açılışı Kenan £v-
ren tarafından yapılan Kartal Kızılay
Dispanseri de günde 600 kişinin üs-
tünde poliklinik yapıyor.
Yılda, yaklaşık 15 milyon lira tuta-
nnda ilaç, 3 milyon liralık gıda ve 7
milyon lira nakit yardımı yaptıklannı
belirten Şube Başkanı Remzi Dinçer,
diğer sağîık birimleriyle rekabet konu-
sunda şunlan söylüyor:
"Bizler Kızılay olarak, her zaman
şefkatli, modem ve çevremize karşı re-
kabete hazjr donanımda olmalıyız.
Muayene fıyatlannı piyasanın altında
tutabilen Kızılay, uzman hekimlikte
ve çağdaş tıbbi aletlerle de yerini koru-
yabilmeli. Memnun aynlan her vatan-
daş, doğal bir reklam kaynağıdır.
Kartal Kınlayı'nda, adeta hiç uyu-
mayan. tabir caizse "oluk gibi" kan
hizmeti verildiğini belirten yetkililer,
yılda 1097 ünite kanı yine de yetersiz
görüyorlar. Başkan Dinçer, toplanan
kanlann hemen Çapa Kan Merkezi'-
ne götürüldüğünü ve tetkiklerinin ya-
pıldığını anlatırken "Yok satıyoruz,
kan yetiştiremiyoruz" diyor.
Küçükçekmece ilgi bekliyor
Toplam 43 doktor ve hizmetli per-
soneliyle günde ortalama 300 hastaya
ayakta tedavi hizmeti veren Küçük-
çekmece Kızılay Şube Dispanseri, dar-
gelırli bir çevrede çalışmanın sıkıntısi-
nı çekiyor. Başkan Fazlı Bulut, sörun-
lannı şöyle dile getiriyor:
"Bize en yakın hastane 25 kilometre
ötede. Halk, malum dargelirli ve Kızı-
lay'dan hem fıyatlanmızın ucuzluğu
(muayene ücreti 40 bin lira) hem de
yoğun ücretsiz tedavi olanaklanmız
açısından, büyük hizmetler bekliyor.
Çocuk. nısaiye servislerimizin nefes
almaya zamanlan kalmadı. Yeni bir
fizik tedavi ünitesi kurmak için yollar
anyoruz, ama karşımıza bu defa da bı-
na sorunu çıkıyor. Bölgenin ekono
mik düzeyi açısından fazla bağış top-
layamıyoruz. Yine, halkın yoğun
isteği olan doğumevi ve bir kreş için
imkânlanmızı gözden geçiriyor, ilgi
bekliyoruz..."
Lazerii Gaziosmanpaşa
Balkan göçmenlerinin beldesi ola-
rak bilinirken. son yıllarda Karadeniz,
Erzincan, Tokat, Mardin gibi illerden
de gelenlerle, nüfusu 500 bin kişiye
ulaşan Gaziosmanpaşa'nın Kızılay
Dispanseri Başkanı AÜ Külünk, hal-
kın çok bilinçli olduğunu, hergün kreş
ve doğumevi taleplerini tekrarladığını
belirtiyor.
Günde ortalama 300 kişiye tıbbi
hizmet verdiklerini söyleyen Başkan
Külünk, çok yakında Gaziosman-
paşa"nın lazerleşeceğini müjdeliyor:
"Moskova ile yakın temas halinde-
yiz. Anlaşma sağlanırsa, getirteceği-
miz doktorlar ve cihazlarla, halkımı-
zın göz, akciğer ve kalp hastalıklanm
arük lazerle tedavi edeceğiz. Böylelik-
le, yeni yüzyıla yakışır bir girişimde
bulunmanın hazzını. Kızılay olarak
tadabileceğiz."
Cerrahpaşa gibi poliklinik
Ülkemizde, Türk Kızılayrnın ılk
dispanserlennden bin olan Bakırköy
şubesi, yılda ulaşüğı 75 bin hasta ka-
pasitesiyle. kendi deyişleriyle Cerrah-
paşa gibi poliklinik yapmaya başla-
mış...
Şube Başkanı Ibrahim Ethem Veli
ve Kızılay Merkez Kurulu üyesi Fethı
Gençkal'ın belirttiklerine göre. halk
özellikle röntgen, bilgisayarlı elektro,
göz ve solunum fonksiyon cıhazlan-
run bulunduğu ünitelere rağbet edi-
yor. önümüzdeki kısa dönem içinde,
yılhk hasta sayısının yüzde 10'una isa-
bet eden ücretsiz muayene ve ilaç mik-
tannı yüzde 20'lere ürmandırmayı
planlayan Bakırköy Kızılayı, kan ko-
husunda da çok duyarlı...
Kendi kan istasyonlan olmamasına
karşın, bağış konusunda çevredeki
tekstile da>ali fabrikalarla. kamu dai-
releriyle, yerel yönetimlerle sıkı diya-
log içinde. Ya mobil sistemle ya da
direkt Çapa Kan Merkezi'ne kan ba-
ğışı yapılması için çeşitli ikna yollannı
deniyor. İnsanlann bu olaya ısındınl-
ması açısından bağışçılara bedava
maç bileti verilmesini. hatta çok üstün
bağış yapan donörlerin de renkli tele-
vizyonlarla ödüllendirilmesinin büyük
hareket kazandıracağı, Merkez Kuru-
lu üyesi Fethi Gençkal tarafından vur-
gulanıyor...
—Btnt—
85 yaşındaki Neyyire Kondumer evini Kızüay'a bağtşladı.
Kondumer: Evîm kreş
olacağı için mutluyum
Kızılay Pendik Şubesi'ne,
ölümünden sonra iki katlı ve bahçe
içindeki evıni bağışlayan 85
yaşındaki hayırsever Neyyire
Kondumer"le söyleşiyoruz...
Acaba neden, Kızılay'a
bağışladığınızevinizi, başka bir
kuruma veya kişiye
bırakmıyorsunuz diye soruyorum.
Aldığım cevap çok öz ve anlamlı:
"Kızılay her yere, zamanında
yetişiyor. Dünyada iyi günler
olduğu kadar kötü günler de var,
yardımsız yaşanmıyor. Işte Kızılay,
hep yardıma koştuğu için bugün
değeri yaklaşık iki milyar liraya
ulaşan, bahçe içindeki evimi
bağışladım..."
Çocuklan çok seven, ancak çocuğu
olmayan Kondumer, Kızılay kreşi
olacak evi için şimdiden mutluluk
duyuyor: "Olümümden sonra da
mutlu olacağım. Çünkü Kızılay'ı
ve çocuklan çok seviyorum.
Kapıya adımı duyuran bir plaket
çakanlar, çocuklar beni
unutmasın, bana yeter. Bagışsız bir
Kızılay düşünemiyorum
Kızılay Pendik Şubesi'nin anaokulunu ziyaret eden Bangladeş Kuüa\ he> eti, Başkan YusufTopçu'dan bügj alıyor.
Türkiye'de ilk defa Abdülhamid, üniversite öğretim üyelerini irade-i şahanesiyle görevlerinden uzaklaştırdı
Tek şef dönemi Abdülhamîdle başladı
TÜRKİYE'DE ÜNİVERSİTE VE
YÜKSEKÖĞRETİM 1870-1991
ITUNCER GÜVENÇ
—z—
Abaülaziz'i tahttan indiren paşalar
ve askerler kısa bir süre sonra Abdül-
hamid'i padişah yaptılar. Abdülhamid
tam 24 yıl Darülfünun'un özerkliğine
dokunmadı. Her ilerici fikirden kor-
kan Abdülhamid, 1900 yılında kendi
adına Darülfünun-u Şahane adıyla,
bir irade-i şahane ile bir nizamname
yayımlayarak yönetimsel ve bilimsel
özerkliği olmayan, Ulum-u Aliye-i Di-
niye, Ulum-i Riyaziye ve Edebiyat
şubelerinden oluşan bir kurum kurdu.
Yönetimsel ve bilimsel özerkliği ol-
mayan. tüm fakülte dekanlannı, öğre-
tim üyelerini, memurlannı tek kişi
tarafından (Zat-ı Şahaneleri) atanan
bu yüksek öğretim kurumunu Tür-
kiye'de ilk defa 2. Abdülhamid kurdu.
Yüksek öğretimde tek kişinin atama
zincirini kurma şerefı herkesten önce
Abdülhamid'e aittir. Bu kurum, emir
komuta zincirini en küçük birime ka-
dar gerçekleştiren bir istibdat, bir dik-
tatörlük kurumudur.
Meşnıtiyet darülfununu
II. Meşnıtiyet döneminin ilk işi da-
ha önceden kurulmuş olan hukuk ve
tıp (1827) okullannı da içeren yeni bir
Darülfünun-u Osmani kurmak ol-
muştur(1908).
Burada ilahiyat, hukuk. fen. tıp ve
edebiyat şubeleri bulunmakta ve temel
işlevi, bilirrü bulmak, korumak ve yay-
mak olarak belirtilmektedir. Bilimsel
özerklik 1919'da yasallaşmış ve Da-
rülfünun Divanı (Senato) kurulmuş-
tur. Yönetimsel ve bilimsel özerkliği
bulunan Meşrutiyet Darülfünunu'-
nun müderrisleri (öğretim üyeleri) İn-
giliz işgal kuvvetlerince gözaltına alı-
narak hapsedilmiş ve Malta'ya sürül-
müştür. Geri kalanlar da aynlmak
zonında kalmışür.
Türkiye'de ilk defa Abdülhamid.
üniversite öğretim üyelerini irade-i şa-
hanesiyle görevlerinden uzaklaştır-
mış, tek kişinin elinde olan atamalarla
emir komuta zincirini oluşturmuş ve
üniversiteye ilk defa darbe indirerek
cumhuriyet dönemine kadar kendini
toparlayamayacak duruma sokmuş-
tur.
Bu darbeden sonra ne yeterli bilim
adamı yetiştirilebilmiş ve ne de darül-
fünun üniversite işlevini üstlenebilmiş-
tir. Öğretim üyelerinin grup halinde
tutuklanması da ilk defa İngiliz işgal
kuvvetlerince gerçekleştirilmiştir.
Kısaca, Osmanlı Darülfünunlan
yöneüm ve bibm özerkliğine sahiptir
ve bu 1900-1908 arasında Abdülha-
mid tarafından kesilmiştir. Yine de 24
>ıl mutlakiyet döneminde üniversite
özerkliğine dokunmayan Abdülha-
mid'in belirtilecek bir yanı vardır.
Cumhuriyet dönemi
Cumhuriyet vönetimi, Darülfü-
nun-u Osmaniyi Istanbul Darülfünu-
nu adıyla yeniden kurmuş. başkanına
"Darülfünun Emini" (rektör) adı veri-
lerek öğretim üyeleri tarafından seçil-
mesi. bilimsel, yönetsel ve yargısal
yetkileri bulunan "Darülfünun Di-
vanf'nın, fakülte reislerinin (dekanla-
nn) öğretim üyeleri tarafından secil-
mesi esasını getirmiştir.
Genç cumhuriyet kendisine yakışır
şekilde bilimsel ve yönetsel özerkliği
tarumış ve bu sistem. Atatürk devrim-
lerinin yerleştirilmesi zorunluluğu
dönemi hariç cumhuriyetin gereği ve
ilkesi olmuştur.
Genç cumhuriyetin beklentilerine
katkıda bulunamayan ve Abdülha-
mid darbesinden sonra kendine gele-
meyen ve "üniversite" olamayan bu
darülfünuna yapılan eleşliriler bugün
de üzerinde düşünmemiz gereken eleş-
tirilerdir. Bunlar Darülfünunun cum-
huriyet devrimlerine katılmaması, bi-
limsel araştırma yapmaması, içindeki
birimler arasındaki kopukluğun ileri
derecesi. müderrislerin dışanda bilim-
sel araştırma ve eğitim dışında ticari
amaçla çalışması, bilimsel eser verme-
meleri, öğrencilerr. dönük ders kitap-
lan hazırlamamalan, öğretim üyeleri
ile ögrencilerin ilışkilerinin derslikler-
de kalması, öğretim üyelerinin ülke
sorunlanna ilgi göstermemeleri ve bu
konularda çalışma yapmamalan vd.
dir
İlk üniversite
Genç cumhuriyetin çağdaşlaşmaya
yönelik devrimleri yaymaya öncülük
edecek bilım adamlanna. ülke sonın-
lanna eğilen ve gençliği geleceğe hazır-
layan bir üniversiteye gereksınimi
vardır. Kendisine tanınan olanaklara
%e fırsatlara rağmen Abdülhamid dar-
besinden sonra Darülfünun ileriye
dönük bilim adamlan yetiştirememiş.
alışkanlıklanndan kurtulamamış ve
devrimlere pasif kalmış veya ters düş-
müş bu darülfünunun yerine bir üni-
versite kurulması gerekmıştir.
İsviçreli Prof. Malche'ın görüşleri
alınarak ve Nazi Almanya'dan kaça-
rak Türkıye'ye sığman 15 kadar bilım
adamından da yararlarularak 1933 yı-
lında Milli Eğftim Bakanı Dr. Reşit
Galip döneminde İstanbul Üniversite-
si kurulmuştur. Atatürk'ün istek ve
katkılanyla kunılan bir üniversitenin
işlevi "araştırma yapmak. milli kültür
ve yüksek düzeyde bilgiyi genişletmek,
yaymak. ülke hizmeti için ileri düzey-
de elemanlar yetiştirmek" olarak be-
lirtilmiştir.
Burada bilimsel araştırma yapmak.
bilim adamı yetiştirmek, ileri düzeyde
geleceğin insan gücünü yetiştirmek,
toplumun sorunlanna çözüm getir-
mek ağır basmaktadır.
İlahiyat Fakültesi'nin kaldınlarak
Edebiyat Fakültesi'nin bir enstitüsü
durumuna getirilen bu 2252 sayılı ya-
sada üniversitenin yönetsel özerkliği
kısıtlanmıştır. Rektör. Milli Eğitim
Bakanı'nın önerisi üzerine hükümetçe
ortak kararname ile atanmakta. rek-
törün seçtiği kişiler arasından dekan-
lar Milli Eğitim Bakanı'nca atanmak-
tadır. Üniversite yine hükümetin
üstünde ve dışında düşünülmemiştir.
Bu arada 1944 yılında Yüksek Mü-
hendis Mektebı. Teknik Üniversite
olarak, aynca 1941 yılında Ankara
Hukuk, 1935 yılında Dil Tarih Coğ-
rafya, 1943 yılında Ankara Fen ve
1945 yılında Ankara Tıp Fakülteleri
ile birçok yüksek okul yurt düzeyinde
kurulmuştur. İstanbul Üniversitesi ile-
ride kurulacak özerk üniversitelerin
çekırdeğıni oluşturmuş, cumhuriyeti
yaşatan yöneticileri yetiştirmiş ve üni-
versiteyi Anadolu'ya getirmiştir.
Savaş sonu Türkiye yeni gelişmelere
ve çoksesliliğe açılmaya başlamıştır.
Nüfusun ve öğrenci sayılannın artma-
sı, öğretim elemanı yetiştirmenin ye-
terli olmaması yeni üniversitelere ge-
reksinim yaratmış, yeterli olmasa da
önemli sayıda çağdaş bibm adamlan-
nın yetişmiş olması özerk üniversitele-
ri ofuşturacak yeni bir yasa gerekliliği-
ni ortaya çıkarmışür.
Özerk üniversite
Bu amaçla 1946 yılında 4936 sayıh
sayı ile özerk üniversiteye dönüş sağ-
lanmıştır. Üniversitelerin amacı bilımi
geliştirmeye yönelik araştırmalar yap-
mak, bilime dayalı sağlam düşünceli
aydınlar yetiştirmek, kalkınmanın
sağlanması için hükümet ve diğer ku-
rumlarla işbirliği yapmak. araştırma
ve inceleme sonuçlannı toplumun ya-
ranna yayımlayarak sunmak vd. ola-
rak belirtilmiştir.
Bu yasada bilimsel araştırmaya
önem ve öncelik verilmiş. bılgi üretımi,
toplum sorunlanna eğilmek, gelişme-
lere öncülük etmek. yayın yapmak,
eğitim ve öğretim görevleri ile birlikte
vurgulanmıştır. Üniversitenin özerkli-
ği bilimin gereği olarak görülmüş,
kendi kendini denetlemesi getirilmiş-
tir.
Milli Eğitim Bakanı'nın başkanlı-
ğında oluşturulan Üniversitelerarası
Kurul işbirliğini sağlamak ve ortak so-
runlara çözüm getirmekle görevlendi-
rilmiştir. Bu yasada da üniversite
hükümetin üstünde veya dışında ön-
görülmemiş, Milli Eğitim Bakanı'nın
üniversitelerin başı olduğu ve denetle-
me yetkısi olduğu belirtilmiştir.
Demokrasiyle birlikte Türkiye'de
üniversite kavramında, sıradan Ame-
rikan taşra üniversitelerine özentiye
yönelme görülür. ABD'de yerel so-
runlara yönelik bölge üniversitesi.
daha doğrusu bölgesel yüksek öğretim
kurumlanna eğilim doğar. Bu üniver-
sitelerde bilim ve eğitimle ilgisi olma-
yan yerel ileri gelenlerden oluşan
müşavirler heyeti oluşturulması düşü-
nülür.
Sıradan bir Amenkan üniversitesi
örnek alınarak ve yardımı sağlanarak
tanm. hayvancılık, küçük üretim. işçi
ve işadamlannın sorunlanna yönelik
Erzurum'da bir üniversite kurulur ve
özel statü verilir. Böyle bir yaklaşımın
yanhşhğı çabîık anlaşılır ve müşavirler
heyeti gerçekleşmez, fakat özel statü
ile kolaylaştınlan öğretim üyeliği. kali-
tenin düşmesine neden olur. Daha ile-
ride aynı yanlışlıklara tekrar düşüldü-
ğü görülecektir.
Bu arada, yine Amerikan üniversite
sistemine benzetilerek Ortadoğu ülke-
lerine dönük amaçlarla Birleşmiş MiU
letler ve Amerikan yardımı ile ODTÜ
kurulmuştur (6887 ve 7307 S.Y.).
Burada üniversite yönetimi için
"mütevelli heyeti" ve öğretim üyesi ol-
mayan bir kişinin rektör olması da
öngörülmüştür. Ortada vakıf gibi bir
kuruluş olmadan. kimin yenne geçtiği,
kimın velisi olduğu bilınmeyen kişilere
bir kamu kuruluşunun yönetimi veril-
miştır. Bu deneme de fazla sürmeye-
cek ve ODTÜ de cumhuriyet üniversi-
tesi sistemine katılacaktır. Bu üniversi-
tede kurulduğundan beri İngilizce
eğitim yapılmaktadır.
Bu dönemde ünıversite kavramında
karmaşa sürer. Yine özel statülü, siste-
mi sarsan, kaliteyi gözetmeyen bir
uygulama da KTÜ'nün kuruluşunda
(1955) görülür. Burada da öğretim
üyeliğinde kolaylıklar, uçan profesör-
ler, atanan rektörler görülür. Daha
sonra bu üniversite de cumhuriyet üni-
versite sistemine girecektir.
Bunlann dışında bazı yüksek okul-
lar. genelde ticaret okullan. genişletile-
rek akademi adı altında diğer bir sınıf
yüksek öğretim lyjrumlan oluşturu-
lur.
StHECEK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Tonguç Baba: (2)
Köy Enstitûleplni
Eleştirenler...
Köylüler benzetmeyi çok severler. Anam, tarih kitabımı
karıştırırken Köprülü Mehmet Paşa'nın resmine bakar ba-
kar:
-Kâtip dedene nasıl da benziyor! derdi.
Nadir Nadi sağ olaydı da bu yazıları okuyaydı, sanıyo-
rum hoşlanırdı. Nadir Nadi, Köy Enstitüleri üstüne en gd-
zel yazıları yazmış, onları yürekten desteklemiş kişiydi.
Köy Enstitülerine, Ismail Hakkı Tonguç'a yapılan saldırı-
lar, benzerleri Nadir Nadi'ye de yapıldı. Tonguç gibi o da
bunlara karşılık bile vermedi. Aralarında böyle bir benzer-
likgördümişte!
Ismail Hakkı Tonguç'un oğlu, sağın (hekim) Engin Ton-
guç anlatıyordu, hep dinliyorduk. "Öğretmen Dünyası"-
nda dinleyenlerin sayısı 50-60 kişi var, yoktu. Bunlan tüm
Türkiye'nin dinlemesini istedim, onun için yazıyorum. Be-
nim bir işim bu, çok ufak yerlerde, topluluklarda olanları,
yığınlara aktarmak, kalabalıkları genişletmek; gazetecilik
bir yerde bu değil mi?
Engin Tonguç, konuşmasını sürdürüyordu:
"- Şimdi, olumlu eleştirileri bir kenara bırakıyorum, on-
ları hepimiz biliyoruz, olumsuz olan bir iki örneğe değirv
mek, onlara bazı yanıtlar vermek istiyorum. Dıyeceksiniz
ki:
-O olumsuz eleştiriler açıklanalı yıllar oldu, bir tartesi
1970'ten önce, öteki 70'ten sonra, şimdi bu kadar zaman
gectikten sonra mı yanıt vereceksiniz? Yanıt verme gerek-
sinimi şuradan doğuyor, o olumsuz eleştiriler, bugün yeni-
den etkili olmaya başladı. özellikle genç kuşak üzerinde.
Çünkü genç kuşak, geçirdiğimiz dönemleri çok iyi bilmi-
yor. O eleştirilerdeki Hakkı Tonguç kişiliğine baktığımız
zaman, eleştirilerin daha geniş boyutlu ayrıntısına, anali-
zine girmek istemiyorum, anma toplantısı olduğu için da-
ha çok kişisel olan kısımlanyla ilgili sözler söylemek isti-
yorum; baktığınız zaman, insan diyor ki: "Benim evde
bütün gençliğimi, çocukluğumu geçirdiğim adam mı onla-
rın yazdığı adam, yoksa bir başka kişiden mi söz ediyor-
lar?" O kadar değişik birtakım tasvirler, resimler çiziliyor
Hakkı Tonguç portresi olarak o eleştirilerde. Ona birazdan
geleceğim, onların yanlışlıklarına; "bu eleştirilerin amacı
ne" diye düşünüyorum; yani, olumlu birtakım şeyler yapı-
lıyor; oradan da saygı duyduğumuz, "aydın" diye, "sol
aydın" diye bildiğimiz insanlar çıkıyorlar, çok değişik bir-
takım eleştiriler yapıyorlar. Bunlann amacı ne? Bir kez,
benim dikkatimi çeken şöyle bir şey var, 1960'tan beri, bir
sürü yabancı inceleyici geldi, gitti; ne bileyim Hamburg
Üniversitesi'nden, işte Pedagoji Fakültesi'nden bilmem
kim, kalkıyorgeliyor:
-Ben Köy Enstitüleri konusunda tez yapacağım! diyor,
sizi buldum, siz yakınıymışsınız, elinizde de birtakım bel-
geler varmış, bu belgeler nelerdir? işte, "Hangi kitabı
okurdu? Mektupları neydi?" uzun uzun burada günlerce
kalıyor, Ankara'da, bizimle defalarca konuşuyor, Türkçe
bilmediği halde, Türkçe bilen bir adam buluyor, mektup-
lardan, kitaplardan fotokopiler alıyor, gidiyor. Bizde, ne-
dense şu otuz yıl içerisinde bana bu konuda başvuran
insan sayısı herhalde ikiyi, üçü geçmez! Onlar da gayet
^üzeysel birtakım şeyler sorup ortadan kayboluyorlar.
Ama, ondan sonra bir bakıyorsunuz, son derece iddialı,
son derece geniş, kapsamlı birtakım şeyler yazıyorlar...
Şimdi, yabancı inceleyicilerin yaklaşımı genellikle, ince-
ledikleri konu içerisinde olumlu olan nedir, onu bulmaya
yönelik oluyor. Olumlu bir şey bulduğu zaman da sevini-
yor, "Aaa, diyor, bak bunu ne güzel düşünmüş!" Bizimki-
ler de olumsuz bir şey buldukları zaman çok seviniyorlar!
"Aman, ne güzel hata etmiş! Oh, Qh..." Çok memnunlar bir
yanlış varsa. Bu,t>ir kez çok garip bir özellik bizim incele-
yicilerde, olumsuz konuda inceleme yapanlardan söz edi-
yorum; Batılı inceleyicilerle tam birbirinin zıddı bir özellik.
Şimdi, bu neden? Hekim (sağın) olarak da ilgilendiriyor in-
sanı, yani bizim ulusal yapımız bakımından ilginç. Oyle
sanıyorum ki bir kez ruhsal yapı açısından biz, özgün ol-
ma, kendisini kanıtlama gereksinımi içerisinde birtakım
insanlarız; yani, "herkesten farklı bir şey yapayım da, ken-
dimi kanıtlayayım", "bak, işte bu da bir şey biliyor!", de-
sinler! Bir kez, bu komplekste olan bir insanız. Birincisi
bu...
Ikincisi, kişiliğin dışında, amaç olarak öyle sanıyorum ki
bunların bazıları, "daha önceki tüm değer olabilecek her
şeyi silelim, yepyeni şeyler getirelim. O eskilerin etkisin-
den tamamen arınalım, hiç bulaşmasın eski olup bitenler,
biz her şeyi yeni yapalım" diyorlar. Şimdi bu aslında çok
riskli bir şey, güzel bir şey belki de ilke olarak, çok riskli bir
şey; çünkü çok güçlü olmanız gerek bunu yapabilmek için;
hepsini aşmış olacaksınız sizden öncekilerin; hepsinden
daha çok eylem yapabilme olanağını yaratmış insanlar
olacaksınız; o zaman bir değer taşıyor. Yok, bunu yapa-
maz da sadece eskileri yıkmakta, eskileri karalamakta
kalırsanız, o zaman ortaya hiçbir şey çıkmıyor. ikinci şey
de bu, bu tür eleştirilerde.
İki örnek vereceğim, bildiğiniz klasik örnekler; bir tanesi
Kemal Tahir örneğidir, ikincısi Yalçın Küçük! (Engin Ton-
guç'un Kemal Tahir'le, Yalçın Küçük'ün eleştirilerine ya-
nıtlarını gelecek yazılarda aktaracağım.)
BULMACA
SOLDAN SAGA:
1/ Tüylü toplarla
oynanan, tenise ben-
zer bir oyun. 2/ Biri
Erzurnmlu, diğeri
ErcLsli lakabıyla anı-
lan iki halk ozanımı-
zın ortak adı...
Oyunda cezalı ço-
cuk. 3/ Bir nota...
Halk müziğine özgü
telli bir çalgı... Tuza-
ğa düşürülen şey. 4/
Bir göz rengi... Ista-
tistikte, bir grup ve-
ri içinde en sık görü-
len değere verilen ad.
5/ Bir işi yaptırabilme gücü... Bir çe-
şit düz ve ensiz kıuç. 6/ Damızlık er-
kek koyun... Kılığından ve davranış-
lanndan hoşlanılmayan kimseler için
kullanılan bir sözcük. 7/ Türkçede
adm durum eklerinden biri... Büyük
çivi... Yapısına girdiği sözcüğe, "iki,
çift" anlamı katan yabancı önek. 8/
Iskâmbilde koz... Doğu Karadeniz
bölgesinde yetişen ve kara ağu da de-
nen ormangülü. 9/ İki ya da daha
çok kişinin yüz yüze gelerek oynadıkları halk oyunu.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Yuvarlak bir başlık... Atıf Yılmaz'ın bir fılmi. 2/ İşçi... Yu-
nan abecesinüe bir harf. 3/ Bir akademik unvanın kısa yazıh-
şı... Küçük su kanalı... Tümör. 4/ Donuk renkli... Doğu ve Gü-
neydoğu Anadolu'da kuçukbaş hayvanların kışı içinde geçirdi-
ği dam. 5/ tki anlamı olan bir sözcüğün akla en az gelen anla-
mının amaçlanarak kullanılması sanatı... Küçük bohça. 6/ Sert
bir içki... Sofa. 7/ Tellür elementinin simgesi... Hile, düzen...
Su. 8/ Bölmeli göcebe çadırı... Sabır. 9/ Türk müziğinde bir
makam... Yunan halk müziğinde kullanılan ve kemençeye çok
benzeyen yaylı çalgı.