06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 MAYIS1992 ÇARŞAMBA 12 DIZI-YAZI Kara kıl çadırlar yerini naylon çadırlara bırakmaya başladı, yörükler son demlerini yaşıyor Bozdeve icat olduyörüküzüldü Yörükler (6) Yörük Durmuş Ağa anlatıyor: Ne zaman ki Cemal Gürsel Paşa v .... .. .. . . ... ihtilal yaptı. Bizleri vergilendirmek için kendi nüfusuna geçirir oldu Yorukler raçın koy ve kentlere gıdıp j i . T T • • . i ^ i j i /-N •• i •• J •• i rieşmiyoriar? Beürü bir kazançian, devlet. Hepimiz evraklanıp numaralandık. O gun bu gündur, uzaktan »nffiıSmh^ y SŞ™bSS e l i çantalı, föterli, memur kılıklı biri gelse obamıza, hepimizi telaş ahr, "Bozdeve göründüüü!" diye bağnşarak birbirimize haber vermeye çalışınz tehlikeyi. Bozdeve, bozkmn yüzünde göze kolay görünmez. Uğursuz deve demektir. Devlet memurunu da biz ona benzetiriz. y ğ ş çeken. sûrülerinin arkasında koşturan güç nedir? Yoksa sessiz. serin yaylalarda hâlâ saflıklannı koruyabileceklerine mi inanıyorlar? Yörüklüğün devamını en çok yaşlılar istiyor. Karakoyunlu aşıretinden Fadi- me Nine, "Yörüklük atadan, dededen kalma bir isteğin adıdır. Göçerlik kanı- rruza işlemiş bizim. Harckclsiz duran, akmayan su kokar, bozulur. Hareketli su ise cardı, oynak olur. İşte o sular gibi bizler de durmadan yer değjştirmeli, bir yayladan öbürüne göcmeliyiz. Her önü- müze çıkan pınardan içmeüyiz. İçilme- yene pınâr denmez. İçelım de, o pınarlann ağız hakkıru verelim "diyor. İnsanoğhınasıl gelişir? Insan sürekli hareket halindeyken mi gelişir, yoksa durup yerleşerek mi? Öyle ya, sürekli sürü peşinde koşan bir aşiret neyı, ne zaman düşünüp geliştirecekür ki? Bu sorunun yaruünı, yerleşik düzene geçen topluluklann daha çok geliştilde- rini, büyük uygarlıklar kurduklanru söyleyen tarih baba veriyor. Aynı aşiretten yaşlı' Durmuş Ağa ise yörüklüğü şöyle anlatıyor "Yörüklük yürümekten gelir. Yörük- lüğün kurab şudur Birinden isteyebil- mek için önce vereceksin. Veren el, alan elden her zaman büyüktür. Ne kadar verir. paylaşırsan, elin de gönlün de o kadar büyür. yücelir. Yörüklükte göç T O R O S L A R K A L E L E R Y Ö R Ü K L E R O S . M A N S A H I N kışı çıkaramaz. Yayla yapanlar yalnızca onlar değil. Yediden yetmişe tümümüz yaylamızı alınz. Herkes serbest. Çocuk- lar için sokağa çıkma, caddede oynama, araba çarpar korkusu yok. Kadınlar için, aman kapıyı pencereyi açık tutma- yın, eli uzunun biri girer korkusu da yok burada. Üstelik bizim gözümüz bu kıl çadırlann alunda açıldı. Bugüne kadar süregelen yörüklüğümüz, atalanmızı aç susuz komamış ki, bizleri kosun. Naal ki çiftçinin oğlu çiftçi, demircinin oğlu demirci olursa, bizler de ashmıza çeke- riz; dalından düşen kozalak misali." "İyi ama bıcdolubı gibi soğutucular var kentlerde?" "Olsun. Dolap suyu, beton evler has- ta eder insanı. Onca binanın. damın ortasında kaybolup gideceğime, gelir bu ormanda kaybolurum daha iyi. Şehir dediğin birbirini tanımayan bir sürü ayağı çıyık insan; yaa, çizi, resim, tabe- layla doldurmuşlar duvarlann yüzünü. İnsanın aklına, gözüne. kulağına rahat yok ki orada, insanın kendisi olsun. Bir de şu dağlara bak; ormanla buluttan başka bir şey göremezsin. Evet, şehirlik yerlere gidip yerleşenlerimiz oldu olma- sına. ama çpğu pişman. Kapı esiğinden aynlmaz olmuşlar." kendi yumruğunu yalar oldu." "Niçin övle oldu? Niçin yoksullaştt- ruz?" 'Otuz yıl kadar önce çoğumuzun nü- fus ilmuhaberi-kimliği yoktu. Biz kendi- mizi kimseye ait görmezdik. Kendimize göre yaşardık. Anamız. babamız yıüar yılı nikah evrakıyla değil. kalpten seve- rek evlenmişlerdi. Doğan çocuklanmıza bile doğru dürüst bir isim koymazdık. Kişi belli bir yaşa gelince kendi adını kendisi seçerdı. Ne zaman ki Cemal Gürsel Paşa, ihtilal yapü. Bizleri vergi- lendirmek için kendi nüfusuna geçirir oldu devlet. Hepimiz evraklanıp numa- ralandık. O gün bu gündür, uzaktan eli cantalı. föterli, memur kılıklı biri gelse obamıza, hepimizi telaş ahr, "Bozdeve göründüüü!" diye bağnşarak birbirimi- ze haber vermeye çalışınz tehlikeyi." "Bozdeve iledevlet memuru arastndaki ilişkiyi anlayamadım Durmuş Ağa'.'" Gevrek gevrek gülüyor: Bozdeve kime derler? "Bozdeve. bozkmn yüzünde göze ko- lay görünmez. Uğursuz deve demektir. Yaklaşan devlet memurunu da biz ona benzetiriz. Her neyse... Orman ıdaresi çı- naylondan. Sürülerin boşaltüği geniş tavşan kanı kırmızı toprakli düzlüklerde yörük gençlerinîn bir bölümü direksi- yon eğitimi görerek sürücülük öğrenme- ye çabşıyor. Bir bölümü de tozlu düzlüklerde plastik toplarla çift kale fut- bol maçlan yapmaya çabşıyor. Kale direği yerine Roma-Bizansdöneminden kalma yıkınulardan söktükleri iki dev köşe taşını dikmiş. koymuşlar. Kamyonlarla yolcuhık yor. Atadan. dededen kalma, seferber- likte ve Kurtuluş Savaşı'nda kullarulmış çakmakh tüfekler, kıbçlar, palalar, kasa- turalar, tabancalar, torunlannca antika fıyatına saülıyor bugün. Açılan ıssız Toros yollannın iki yanla- nna dikilmiş tabelalarda ve düzgünce kaya yüzlerine renkli yağbboyalarla ya- zılmış reklam yaalan dikkati çekiyor. "İnsan tükelebîldiğince insandır" diyor yazılardan biri. Bu tür özendirici rek- lamlarla o saf insanlan her gün yeni ürünler saün almaya, tüketmeye çağın- Eskiden at, eşek. deve sırtlanna yükle- yor kapitalizm; tüketmeyen insan insan rini yükleyerek gün aşın çadır kurup değilmiş gibi ya da yaşamın değerini on- ateşler yakarak ip çözüp yük yıkarak. lannürettiğigereksinimlerbelirliyormuş deve önlerine ala samanb yemler döke- gibi. İnsan tüketebildiğince değil. ürete- rek bir ayda varabildikleri Bolkarlara şimdi kamyonlara doluşarak iki üç saa- tin içinde varabiliyorlar. Son yirmi yıldanberi köylülerin de yardımıy la o es- ki kervan ve göç yollannın üstüne ağır dozerlerle yürünmüş. Aşılmaz sanılan dağlar. tepeier, kayabklar dinamitlerle yüz bin yılhk uykusundan uyandınhp yok edilerek kannlan oyulmuş. Yansı ahnmış dağlann yüzünde açığa çıkan kapkara çam kökleri. insanlardan bir yarut beklermiş gibi sarkıyor. Toroslar- m Konya yüzüne bakan arka yüzüyle. bildiğince daha çok insandır oysa. Reklamı yapılan her malı satın ahp kul- lanmak zorunda değildir üstelik. Ama bir yalan sıkça sürekli söyiendiğinde so- nunda o yalan gerçekmiş gibi olur. Bu kandırmacanın etkisiyle olacak ki, eskiden kolab meşrubaü bibneyen yö- rük yaylalanvla köylere şimdi kamyon- lar dolusu bira, gazoz ve meşrubat akıyor. Ve işin acı yanı da, meşrubat ka- salannın, içimi güzel, buz gibi kaynak sulannın gözüne soğumalan için bırakı- byor olması. Asıl içitecek olan soğuk Toroslar'da yaşayan Karakoyunlu aşiretine adını >crcn karako> undan süt sağan Fadime Nine, "Yörüklük atadan, dededen kalma bir isteğin adıdır. Göçerlik kanıntıza işlemiş bizim'1 diyor. nasıl ki gide gide düzlenirse vere vere de almayı öğrenir insan. Bizde insanı rengi- ne, ırkına, şeküne göre ayırmak yoktur. Yaratana karşı günah olur bu. Bizler bir tek insanbk ırkı tanırbüiriz. Hepimiz a>- nı kökten de sürmüş olsak, biraz değişık olabiliriz. Yaprağımız farkb da olsa, ay- nı insan ağaayla aynı toprak ananın çıcuklan sayıbnz. Yörüğün yobazı obnaz. Dindan ol- maz. Hacıya gidenimiz azdır. Asbnda yörük kısmının dine falan da ihtiyaa pek yoktur. Gerçek din tabiatür bizde. Şu görünen dağlarla. ormanlar, sudur. Ölüme de inanmayız pek. Yörüklükte .ölüm yok, sürekblik vardır. Durmadan akan, yer değişüren suya ölmüş gözüyle bakılmazsa, yörüğe de öyle bakılmalı. Mevlana hazretlen bakın ne keleş de- miş: Hergün bir yerden göçmek ne iyi Hergün bir vere konrnak ne güzel Bulanmadan. donmadan akmak ne hoş..." "Peki Çukıtrova'ya niçin yerleşmiyor, iş tulup kabmyorsunu: orada?" 'Makılıktır jşimiz bizjm' "Ne yapacağız Çukurova'yı bre oğul? Bu sıcakta orada kalacagıma kaynar- kazanın içine atanm kcndimı daha iyi. Yörük kısmına ova sıcağı yaramaz. Makalıkür işimiz bizim. Mal, dağın yü- zünde iyi olur. iyi yaşar. Baksana. göz görebikiiğince her yan mera, oüakiye. Tarla, sırur. ziyan verme telaşı yok. Mal yönünü abr gıder. gidebileceği yere ka- dar. Hastahk, marazbk derdi de obnaz. Malımız yaylasını almazsa aşağı ovada "Anlayamadtm, kapı eşiği ile ne ilgisi var bunun? Niçin aynlmaz olmuşlar?" Gülüyor Durmuş Ağa. Yörüklük serdeolunca "Canım serde yörüklük var ya? Yö- rük kısmı şehirlik yerde de olsa bir yanıru esene. yele, rüzgâra vermezse du- ramaz? İlla ki bir yanına rüzgâr değecek. Hem sonra beton insanı geniş olmaz, yüreği kabız olur. Kannsız olur. Kıska- nır. Ne bileyim ben, hırsızhk olur, fa- lan..." ' 'Sizlerde hırsızlık obnuyor mu?" "Bizde kapı, kilit yok ki olsun. Çadı- nn kapısı oûnaz. K.imin nesi varsa aha apaçık görünüyor. İçki, tıkırunak da ol- maz bizde. İkram edileni yeriz. Yiyeceği- ni kısmayan, boğazına bakan insanı severiz. Ama gece gündüz ukınanı sev- meyiz. Böyleleri dar olur, zayıf olur. Kulaklannı açacaklan yerde ağızlannı açarlar. Çok konuşurlar senin arJayaca- ğın..." O ara uzatılan bir tas ayranı başıma dikip içıyorum. Durmuş Ağa, ayran içi- şimi beğenmiyor. "Usul usul iç de, yudumunla soluğu- nun hakkıru verT' diyor, "Ardından atb gelmiyor." Sonra da "Kannca budu da yesen, ar- dından bir cigara yak!" diyerek verdiği sigarayn yakıyorum. Zenginlikgeçmiştekaldı Anlatmaya devam ediyor Durmuş Ağa: "Daha zengin, daha varhkbydık eski- den: yola yoğurt seren cinsinden. Sonra sonra yoksullaşük. Şimdi çoğu yörükler karak. ormanlan. dağlan, bir uçtan öbür uca dikenli tellerle cevirmeye baş- ladı. Kimse gönlünce ormana girip de odun abp yakamaz oldu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bizleri ayakta tutan gele- neklerimiz, göreneklerimiz alay konusu obnaya başladı. Yörüğüz. kıbğımız kı- yafetimiz çoban diye. beğenmediğın köylüler bile 'gök görmedik!" demeye başladılar bizlere. "Evineyörüğü, bahçe- ne eriğı basurma'.' diyerek. takma yakış- tırma laflarla aşağıladılar. saflığımızı bozdular bizim. Yörüklüğümüzün asıl ölümü işte bu türsözlerdir. Maden bula- cağız. odun kereste kesip götüreceğiz diyerek dozerlerle tepelerin kannlannı deştiler. Dağlanmızı yaraladılar. Otlan, çablan kökünden kazıyarak kel topal bırakular. Çukurova zaten gitti gider. Fabrika dumarundan gecilmiyor. Çi- çekler bile açmaz oldu. Yann öldükle- rinde bu kadar baştan çıkanp yoydukla- n toprak ananın koynuna ne yüzle varacaklar bakahm. Çiçekleri bari rahat bıraksınlar da yann ölülerimiz bari çi- çeksiz mezarlanna girmeye..." Yörüğün derdi büyük Kısacası dertleri büyük yörüklerin. Eski Şaman günlerinin gerüerde kaldığı- nın ayırdmdalar. Gelişen koşullara karşı Donkişotça direnmenin bir anlamı kal- mamış gibi. Değişime ne denb kapab olsalar. hızla gelişen çağımızın koşullan canevinden vurmuş. etkilemiş onlan. Orman içlerinde tüpgaz taşıyan develer. eşekler görmek olası. Yün ve kıl kanşımı çadırlar. havayı süzmeyen. gecirmeycn sağhksız naylon çadırlara bırakrnış yeri- ni. Sofra bezleri ile hamur örtüleri bile Akdeniz'e bakan ön yüzünün arası açı- lan bu yollarla birbirine bağlanmış. Aşılmaz sanılan dağlar uygarlığa engel değil şimdi. Araçlar keskin dönemecler- de uçurumlardan korkarcasına dağlar- dan yana meyillenerek gidiyorlar. İşlenen. açılan her yol yalnızca yörük- lüğü değil, yıllarca dünyaya kapalı duran Toros köylüleriyle. yayla değerle- rini kentlere taşıyan, akıtan dibi delik birer çuvala döndürmüş. Peynir, süt, te- reyağı, kereste. maden. odun. mermer, deri. yün, en çok da iş bulma umuduyla çalışmaya gjden binlerce, binlerce in- san... Kentlere taşınan bu değerli mallar karşıhğı yörüklerle köylüler, sağlıksız. ucuz naylon kaplarla gjysiler. ayakkabı- lar alıp geri dönüyorlâr. Omeğin, tere- yağı veriyor. ucuz diyerek yerine likit yağı alıyor... Üstleri eski yazılı bakır kap ve kazânlannı yok pahasına ellerinden çıkararak yerine ucuz naylon kaplar alı- yorlar. Yalnızca bunlar mı? Değil. Temiz yayla otlan ve sulanyla besle- nip semiren kuzu sürüleri. kesilerek kent buzhanelerine kaldınlıyoretleri. Benekü körpecik postlart da tabaklanıp işlene- rek kumaş gibi kesilip biçilerek. kent- soylu genç kîzlann. hanımlann giysileri- ni süslüyor. Renk yükü kilimler. heybeler, çullar. namazlağılar. kimi ya- zıhane ve turizm bürolanrun duvarlannı süslüyor. yenilmiş bir kültürden arda kalan ganimetler gibi. Gtden gelmiyor Ortaya çıkan her yeni, iyi rir şey sanı- larak saün alınıyor. Yerlerine de bir daha yenisi konulamayacak denli değer- li el sanatlan yok pahasına elden çıkanlı- suyu, soğutucu olarak kuUanıyorlar. Yeni yetme özenti içinde oian deükanb- lar, susuzluklanru pınarlardan eğilip içerek değil de. reklamlann etkisiyle pet şişe sulannı içerek gideriyorlar. Hem pa- ralan gidiyor hem de pet şişe artıklanyla doğa kirleniyor. Karaçadır içinde radyo Renk renk giysi, temizleme tozu. nal, çivi, ayna, tarak, yular. ip, sabun satıa- lan, sebze kamyonlan, Torosun yüzün- de oba oba, koyak koyak dolaşarak pille çabşan sesbüyütücülerle bağıra ça- ğıra mal satmaya çabşıyorlar. Ufacık el radyolan. kıl çadır içlerinde bağınyor. Yörüklükleri gibi yüzlerce yılhk gele- nekleri de başaşağı düşüşte şimdi. Yurt yerlerinde yanan ahz ateşler. tükenmek- te olan yörüklüklerinin son solugu gibi. Buzdolabı üreten bir Amerikan şirke- ti, Eskimolara buzdolabı satmakla öğünürdü eskiden. Ülkemiz kapitalistle- rinin de Toros yörüklerini Eskimolar yerine koyduklan bir gerçek. Pek yakın- da yörüklerden çok ucuza satın aldıklan sütü, peyniri, ambalajlayıp kıhflayarak tekrar geri onlara. hem de fahiş lıyatla satarlarsa hiç şaşırmam. Amerika kara parçasına ilk ayak ba- san Kristof Kolomb'un torunlan olan beyazlar için, bir Kızılderili şefinin söyle- diği, "Beyazlar geldiklerinde yanlannda yalnızca İncilleri vardı. Yıllar geçti. İncil- lerle kiliseler bizim oldu. Topraklanmız- la dağlanmızsa beyazlann" sözü geldi usuma. Ne diyeüm: Kolomb'un çocuklann- dan korİculur. Japon si\Tİsiııeğiııîıı âcısı sonradan çıkar Bugûnlerde ABD'de neler o I u y o r ? SEDAT tLHAN Japonya, Colorado kayak merkez- leri olayında olduğu gibi, federal hü- kümetin kayağa elverişli arazisini almakta, ABD'den sağladığı ticaret fazlasını buraya akıtarak herkcsin be- ğeneceği yeni iş olanaklan yaratıp açmakta ve Amerikan halkına kendini alkışlattırmakladır. Ancak işin olum- suz yönü, kaşıntı ve sızlanma, diğer Amerikan kayak merkezleri sermaye yetersizliğinden iş yapamayıp işçi çı- karmaya başlayınca hissedilebilmek- tedir. Bol sermayeli her Japon yatınmı ye- ni iş olanaklan sağlarken. Amerikalı- lannkini ortadan silmekte ve ABD'ye iyice yerlcşmektedir. Bu kayak merkezleri örneği Ameri- ka düzeyinde çoğaltılabilir. Ancak konu gelip otomotiv sanayiine daya- nıp General Motors tehlikeye girince ABD en büyük yarayı almış ve fcryat başlamıştır. Esasında olay yeni değil. eski Japon girişiminin devamıdır. Üs- telik olay sadece Japon tehlikesi dc değildir. Yine başkanı uçuran Bocing 74Tnin kanatlan Kanada. kanat uçla- n Kore. radar bölmcleri İtalyan. bilgi- sayan Japon. flapları İspanyol ve dümen donanımı Avustralya malıdır. Amerikan olan, moloru. pilotlan ve yolcusudur. Başkanlık yarışı 5.5 trilyon dolarlık bir ABD ekono- mik gücünün yanında 1994 yılında Japonya'nın bu ülkeden 10 milyar do- larlık oto parças\ alacak olması -Bush'un son Japonya seyahatınde sağladığı anlaşma- önemsiz görülebi- lir. Ancak amaç bunu sağlamaktan çok Japonya dircncini kırarak. ABD içinde gelişen hoşnutsuzluğu \e ıçedö- nük koruyucu ekonomik uygulama görüşünü frenlemektir. Japonya"nın oto parçası dışalımındaki katı tutu- munda sağlanacak bir gevşemcnin diğer dallara da yaygınlaştınlabileceği gibi iyimser bir düşüncc ile ABD Ocak 1982anlaşmasını imzalamıştır. İşsizle- rin yüzdesinin 7,1 ile en yüksek düzey- lereçıkması. 1992 başkanlık seciminde yeni kişilerin denenmesini dcgündeme getirmektedir. "Onlar (Japonlar) bu sanayi (oıo- motiv) dalını. yıkmak için hcdef ola- rak seçmiştir. Binlerce işsize neden olan 41 milyar dolarlık Japon ticaret açığını ortadan kaldırmak için bizim de artık çaba harcamamız gcrekiyor. Japonlar bizim beynimizi oyuyorlar." Amaç ortaya çıktı ABD Başkanı Bush ılc Japonya'va gidip. döndüğü gün bu konuşmayı ya- pan Chrysler Otomotiv Sanayii'nin eski Başkanı Lee lacocca. Japon- Amerikan savaşının ve otomotiv sa- nayiı çatışmasının süreceğini açıkla- maktadır. ABD'ye ucuz oto satışı yaparak kaybettiği 11,7 milyar dolan diğer satışlardan kazandığı 36,4 mil- yar dolarla kapatan Japonya'nın ABD'dcki ara hedefi açığa çıkmışiır. Japonlann uyumlu ve saygılı tutumu gerisindeki amaç kendini göstermeye başlamıştır. Bu çatışmanın diğer dalla- ra stçramasını da bekleyebiliriz. ABD'nin, ayn bir araştırma konusu olan AT ve Almanya ilişkilcri de, özel- likle Almanya'nın, Türkiye'yi Yugos- lavya gibi bölmeye yönelik girişimle- riyle. değişik bir cephe oluşturmakta- dır. Sonuç olarak bir Amerikan ve AT. Japonya. Almanya savaşlannın sür- düğünü. karşttlann saldınlannın geliş- liğini. ABD savunma hattının yanl- masmın söz konusu olduğunu ve ancak ABD'nın sıratejik ycdcklerini henüz kullunmudığını bclırterek "Amcrika cephcsindc olay var" diyc- biliriz. BİTTİ POLITIKA VE OTESI MEHMEDKEMAL !•••Aydmhğın Bfp Parçast Kitap yasaklaması hâlâ sürüyor. Zaman zaman eksilir gibi olsa da yeniden hortluyor. Bizde resmi görüş, kimi ya- zarların okul kitaplarına girmesini sakıncalı bulur. Böyle olunca da ülkenin değerli yazarlarından çoğunu okul ki- taplarında göremezsiniz. Sırası gelince okul kitaplarına bu yazarların gireceği söylenir. Ama sırası geldiğinde bu ya- saklar her zaman sürer. Bundan bir süre önce Ahmet Taner Kışlalı, Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan'a, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Nâzım Hikmet gibi yazarların okul kitaplartna ne zaman girebile- ceklerini sordu. Aldığı yanıt şöyle: "Yaşar Kemal girecek. Yaşar Kemal, bizim içeride ve dışarıda onur duyduğumuz bir büyük yazar. Çocuklarımız onu zaten tanıyorlar. Artıkders kitaplarındada görecekler. Aziz Nesin için herhalde biraz daha beklenecek." Nâzım Hikmet ve öteki yasaklanan yazarlar için bir şey söylemiyor. Herhalde onların girmesi biraz daha gecike- cek. Tevfik lleri'nin Milli Eğitim Bakanlığı'ndan Köksal Top- tan'ın bakanlığına doğru uzanan birçizgide epeyce ilerle- me var demektir. Çünkü her şey bizde ağır ağır ilerler. Yasaklar azalır, beklentiler kısalır. Sanat yapıtlarına ve sanatçılara yasaklar koymak bizde öteden beri vardır; yeni bir şey değildir. Her dönemde giz- li, açık yasaklamalar olmuştur. Ortaokulda iken "Güzel Yazılar" diye bir okuma kitabı- mız vardı. Bu kitapta adı verilmeden birçok yasak yazar yer alırdı. Bunlar Refik Halit, Rıza Tevfik, Nazım Hikmet'ti. Bu yazarların yasaklı olduğunu bilirdik ama bilgisiz görü- nürdük. Yaramazlık etmek istediğimizde öğretmenden bu imzaları bulunmayan yazarların kim olduğunu sorardık. Zor durumda kalan öğretmen, "Daha yukarı sınrflarda öğ- renirsiniz" der geçiştirmeye çalışırdı. Ama biz, yukarı sı- nıflarda okuyan ağabeylerimizden bu yazarları öğrenir, gizli gizti kitaplarını bulur, okurduk. Bunun böyle olduğunu öğretmenler de bilirdi. Çok yasaklamalar geldi, geçti. (Acaba geçti mi?) Bu ya- saklamaların en beteri 12 Eylül rejimidir. Bu rejim sadece kitapları ve yazarları yasaklamakla kalmadı, neredeyse kafalardaki düşünceleri de kerpetenle söküp atmaya ca- lıştı. Şimdiki TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk'tan dinle- miştim. Kitapları yakmaya götürmesinler diye bahçede bir çukur kazarak gizlemişlerdi. Ben ise gizleyememiş, oldu- ğu gibi bırakmıştım. Bir şans eseri çatı katındaki evimizi aramaya kimse gelmemişti. Kitap yasağına karşı çıkan yazarların bazı sözlerini bir yere not etmiştim. Şimdi elime geçen bu sözlerden kimile- rini yazıyorum: Emerson: "Tüm yakılmış kitaplar dünyayı aydınlatar." Voltaire: "Yasaklı bir kitap, durmadan kıvılcımlar saçan bir ateştir"; adinı yazmadığım bir yazar ise "Eskiden insanla- rı yakarlardı, şimdi ilerleme var, kitapları yakıyorlar" di- yordu. Bundan yıllarca önce Berlin'e glttiğimde Hitler'in, kitap- ları yaktırdığı alanı göstermişlerdi. Kitapların bu alanda yakılmasından dehşete düşmüştüm. Kitapları yakılan, ya- kılacak olan yazarlar birer birer ülkeden kaçıyorlardı. Benim anımsadığım, 1940'larda Sabahattin Ali'nin ki- Ibplarının Ulus Alanı'nda yakıldığıdır. Sabahattin'in kitap- larını AKBA Kitabevi basmıştı, basan kitabevinin önünde de kitaplarını yakmışlardı. Kitap düşmanı faşizm, ülkemi- ze de yavaş yavaş uzanıyordu. 1940'lardan bu yana ne günler gördük, geçirdik!.. Köksal Toptan'ın sözleri, önümüzde açılmasını umdu- ğumuz aydınlığın bir parçası gibi görünüyor. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Gümuş ya da al- tını ince teller du- rumuna getirip örerek yapılan takı gibi şeyler. 2/ As- ya'da bir ırmak... Sırtta taşınan yük. 3/ Diş kiri... Ulus- lararası Çalışma örgütü'nün simge- si. 4/ Tann... Nota- da durak işareti. 5/ Işık akısı birimi... Eskiden Türk'e ya- bana olan kimse- lere, özellikle Arap ve İranlılara verilen ad. 6/ Kemik- lerin yuvarlak ucu... Marangozluk- ta tahta üzerine boydan boya açı- lan kanal. 7/ Tepkili uçak... tstek, amaç. 8/ Bir çağnyı yerine getir- me... Eylemleri olumsuz yapmak- ta kullanüan ek. 9/ Alkolsüz içe- cek, meşrubat... Kükürtle demir bi- leşimlerinden biri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ge- ometrik cisimlerin nitel özelliklerini ve bağıl konumlannı, biçim ve büyüklüklerinden ayn olarak alıp inceleyen geometri dalı. 2/ Çiçekleri Uaç, yapraklan seb- ze olarak kullanılan bir ot. 3/ Müslüman kadınlann yûzleri- ne örttükleri yaşmak... Hükümdar başhğı. 4/ Yanagın alt kıs- mı... Olumsuzluk beürten bir önek. 5/ '— derdiyle hoşem el çek Uacımdan tabib / Kılma derman kim helâkim zehr-i dermanındadır" (Fuzuli)... İyi yaşamak için gerekli her şey. 6/ Bir nota... Bütün çizgileri belirgin olan. 7/ Süzgeç, kevgir. 8/ Yabana... önem ya da değer bakunından gitgide yükselen bir sıra basamaklann her biri. 9/ ödenmesi gereken bir paranın, alacağa sayılarak bir bölümunun ödenmesi... Bir tür duz ve ensiz kılıç. T.C. PENDİK ASLtYE BİRİNCt HUKUK MAHKEMESt 1991/438 Esas Davacı Arsa Ofısi Genel Müdürlüğü tarafından mahkememizde açı- lan 2942 sayüı yasanın 16-17. maddeleri geregince TESCİL DAVASI- NIN yapılan açık yargüaması sırasında: Aşagıda isim ve en son bildirilen adresleri yazılı bulunan davaula- ra mahkememiz tarafından tebligat yapüması mümkün olmadığı gi- bi yapılan tüm yaaşmalara ve tahkikatlara ragmen davaulann tebli- gata salih açık adreslerinin tespiü mümkün olmadığından davalüara duruşma günü ve saatinin ilanen tebliğine karar verilmiştir. Aşagıda hüviyetleri ve en son bildirilen adresleri yazılı bulunan da- vaülann dunışma günü olan 13.3.1992 tanhinde saat: 10'da mahke- memiz duruşma salonunda hazır bulunmalan, dava ile Ugili her tür- lü yazılı belge ve deüllerini dosyamıza duruşma gününe kadar ibraz etmeleri, delillerini ibraz etmezler ve mazeret gösıermeksizin duruş- ma günü ve saaünde mahkememizde hazır bulunmazlarsa yargılama- nın gıyaplannda yapılarak karar verileceği davahlara davetiye yerine kaim olmak üzere İLANEN TEBLİĞ OLUNUR. Davalüar: SEMİHA ÖZSAK, MUAMMER ÖZSAK. TescUi istenen dava konusu taşınmaz; Pendik üçesi Şeyhli kdytt, pafta 316 parsel sayılı taşınmaz. BODUR BAŞKAN'IN ANILARI 1. kitap BOOUR BAŞKAN'IN ÖTEKİ DÜNYA ANILARI 2. kitap BÜLENT HABORA Kitepçınızdan arayıruz...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle