Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 MART1992 PAZAR
14 GORÜŞLER
DÜŞ İŞLERİ
BÜ1TENİ
NAZLI ERAY
Ne Habeı1
Eski Fotoğrafım?
D
ün elime eski bir vesikalık fotoğrafım geçti. On se-
kiz yaşındayken çekilmiş; kanştırdığım kâğıtlann
arasından gün ışığına çıktı; öyîece dünyaya bakı-
yor. Onu elime alıp, iyice baktım. Siyah beyaz on
sekiz yaşım, sevgili çocukluğum. Aramızda ne çok fark var
şirndi. Yıllar, olaylar, aa, tatlı anılar. Onlan hep ben ya-
şadım. Sen orada kâğıdın üstünde kaldın, Oraakta, hiçbir
şey yaşamadan hayattan uzak kaldığın için üzüldüm bir an.
Sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki! Belki birgünümü
sana bunlan anlatarak geçirebilirim. Gel avucuma, dışanya
çıkalım, at kestanelerinin altında yürürken seninle konuşu-
rum.
Söylemeyi unuttum sana. Burası Ankara. Az önce seni
çok eski birtakım kâğıtlann arasında bulduğum yer An-
kara'dakı evimdi. Seninle son görüştüğümüzden bu yana
başkentte yaşıyorum. Yahu, bıliyor musun, yaşamımın
uzun bir bölümünü hastanede geçirdim. Bağırsak düğüm-
lerımesinden yattıydım. Dile kolay, bir buçuk yıl. Beş ameli-
yat. Yaa, iyi ki sen yaşamadın onlan. Ama ben acıyı ve sabn
orada, hastane yatağında öğrendim.
Şimdi ne mi yapanm?
Kitap yazanm, öykü yazanm. Senin zamanında televiz-
yon yoktu. Şimdi televizyona program yapanm bazen. Çok
eskiden bir devlet dairesinde çalıştıydım. Orada da bürok-
rasiyi öğrendim. — — — — — — — — — —
Kurumu buidunya- Ya, eski fotoğrafım. Bazı
şamımı? Dur canım. olaylann beni niçin çok
her şeyi anlatmadım .. ,.r«,.. . . . ., T ,
sana Bütün dünyayı uzdugunu, basıt olayların
ı. RiodeJane- da beni niçin çok mutlu
ettiğini anlav amazdım
daha önce.
iro'yu, Karaib Ada-
lannı, Havvaii'yi gör-
düm. Ne güzel anılar
bunlar, nehir gibi akar • •
giderler beynimden arada. Ya, eski fotoğrafım. Bu işler
böyle işte. Biliyor musun, aşın duyguiu biri olduğumu yirmi
yaşımdan sonra öğrendim. Niye şaşırdın? Bazı olaylann
beni niçin çok üzdüğünü, basit olaylann da beni niçin çok
mutlu ettiğini anlayamazdım daha önce.
Yaşamım çok yoğun, çok. Bildiğin gibi değil. Bak, bu
kentin bütün sokaklan benimdir. Evimdeki odalan kul-
landığım gibi tek tek kullanınm onlan. Kentin hakkını veri-
rim yani. Bir çocuğun gözü ile bakıyorum dünyaya, biliyor
musun?
Sigara mı?
Yanm paket içerim.
Yok, içkim yok. Körolayım yok.
Bödrum'u severim. Dağınık bahçemi, kendi elimle dikti-
ğim manolya velimon ağaçlanmı. Rüzgârdan herytl yıkılan
begonvili...
Yazık, sen hiçbir şey bilmiyorsun. Senden sonra neler ol-
muş bak. Ürkmüyorum yaşamdan. Ha, ne dersin buna?
Yok, tenis oynamayı öğrenemedim. Sen 27 Mayıs'ı hatırlı-
yor musun? Pek çıkartamadın mı? Aklın durur, o baş-
langıçmış, ondan sonra neler oldu. Her on yıMa bir! 12 Ey-
lül'de Bodrum'da otelde uyuyordum. Darbeolmuş. Aşağı-
<la bangır bangır marş çalıyorlardı. 'Ne saygısız insanlar
Ivar, sabahın körunde radyo çalınır mı?' dediydim. Sonra
baktım. sıra sıra komandolan kalenin burnundaki zjrhh ge-
miyi gördüm.
Sana tuhaf bir dünya aniatıyorum değil mi, eski fotoğ-
rafım? Şimdilik bu kadar.
Belki sonra devam ederim. Hoşçakal.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET ~~
1932: Hindistan'da kıyam
Hindisıan"ınşimalhudutlannda İngiliz idaresialcyhinc büyük
birisyan harekcti başgöstcrmiştir. Çatral'da toplanan
2.000.000 Efgan'lı İngiliz kıtaatı ılcçarpışmış. mıntakaya
hâkim noktalanclegeçirmiştir. Müsadcmclcrde4.000İngiliz
askcriölmüştür.
Bu harckâta iştirak cden Efgan kabileleri Hindistan'ın şimal
hudutlarında otururlar. 7.000.000 nüfusa maliktirler. Ne
Efgan hükümctine, ncdc İngiltere'ye tâbidirlcr.
Efgan kıtaatını idarcedcn reislcr Hindistan valii umumisinc
göndcrdiklcri üllimatumda umum şimal havalisi ile Kişmir.
Pcşaver. Çatral. Çarsda, Ncuşcbcv Mcrdan mıntakalannın
bilâ kaydüşart tahliyesini istemişlcr, aksi takdirdc bu araziyi
zorkı alacaklannı bildirmişlcrdir.
Efganlf lar umumî harple senelercc İngiliz ordusunda hizmci
etmiş yüksek kabiliyetli zabitlerin kumandusındadıı.
Efganlı'larson mûsadcmelerde İngiliz'lereait birçok askcrî
kıştalan. mühimmat depolannı zaptetmişlerdir.
1962: Ortak Pazar'a ahnmamız Daimi
Temsikiler Komitesi'ne havale
Avrupa İktisadi Birliği Bakanlar Konscyi dün yapıığı
toplantıda. Türkiye'nin Ortak Pazar'a girmesi mcsclcsini
Daimi Temsilciler Komitesi'ne h'-ıvaleetrneyikararlaştırmışlır.
Altı üyc memlekeıindaimi temsilcileri burada dcvamlı surctic
toplanmaktadır. Mesele. bundan sonra yapılacak
toplaniılardanbiriningündeminedahiledileceklir.
Bakanlar. bu meselcnin üyeliklcdcği). fakat daha çok oldukça
kanşık hususlan içinealan mali yardımla ilgili olduğuna
inanmaktadırlar.
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
<&
HALK ROMANCISf..
1344'TE 8UGUU.ÛNLÜ YAZAg HÜSeyİN
Mt ÇÜKPfNAG ÖLAAÜŞTÜ. K/SA
, ÇOK
LUM6AL
GÜAPt-
. 7VP-
GÖKÜŞL£ İ
t, 8/RAZ K4O4MSAR
tLK£Sf'Mİ H/Ç
3O
SUNCU
MadenciİçinMühendisOdalannaKulakVerilmeli r « HAFIAYA
OKTAY ÖĞÜNÇ İnşaaî Yüksek Müliendisi, eski İş Güvetûik Mifettişi
_ * * Ikemizde taşkömürünü ilk kez
• T '"Uzun Mehmet" isimli bir as-
• I kerin bulduğu söylenir. Kitap-
\m
*r larda geçen şekliyle, komutanı
kömürü göstermiş ve savaş gemilerimizi
yürüten bu maddeyi dışandan
aldığımızı, bize vermedikleri zaman ge-
milerimizin savaşamayacağını söyle-
miştir.
Duruma çok üzülen Uzun Mehmet de
köyüne dönmüş, aramiş ve bulmuş.
Ulusal sanayileşme, Yerli Mallar Haf-
tası, uluslaşma ve yerli sanayici yaratma
dönemine ait Kemalizmin hoş bir uy-
durmasıdır bu söylence.
Artık savaş gemilerinde kullanılma-
yan, ancak demir-çelik üretiminde
önemli girdi olan taşkömürü, Kozlu'-
daki gibi karayıkımlarla ülke gündemi-
ne alınır, sonra unutulur. Ocak 1991 "da
Zonguldak 140 yıl sonra ilk kez grevle
tanıştığında da tartışıldı. Türkiye Cum--
huriyeti'nde ilk kez bir Cumhurbaşkanı
uyuşmazhkta taraf oldu ve işçilerin kar-
şısında yer aldı.
Bunun sonunda ilk kez bir grevde işçi-
ler de Cumhurbaşkanı'na karşı tavır
aldı. Alarko Holding patronu bir hesap
yapıp, "Kömür üretmeden işçiye para
versek, onlar da gidip somon balığı ye-
tiştirse daha kârlı çıkanz, kömürü de dı-
şandan alınz" deyince sapla saman
kanştı.
Döndük yeniden Uzun Mehmet'e.
Sen 70 yıl Kuzey'den gelecek tehlikeyi
bahane edip Zonguldak'ta yatınm yap-
mayacaksın, partiden kartvizit getiren
işsızı işletmeye dolduracaksın. sonra da
geri teknolojinin ve şişirilmiş kadrolann
sorumlusu işçilermiş gibi imaj verecek-
sin.
Kömür ithalatı, sigara ve çikita muz
ithalatma benzemez. Temel stratejik
ham madde niteliğindedir. Demir-çelik
endüstrisinden kurşun kaleme kadar
her konuda dışa bağımlılık getirir. De-
mirel, "Savunma ve kalkınma yabancı-
lara bırakılamaz" diyor. Bu konular,
özel sektörün kârlılık hesaplannın öte-
sindedir. KİT'leri özelleştirmek gerekir
diyenler iktidara gelince, "Günde 100
kişiyi KİTlere alıyoruz" diyorlarsa (1),
güneşi balçıkla sıvamayı hüy edinen
TRTden'sonra Teleon yorumcusu En-
gin Ardıç da Bay Alaton'un tekerleme-
sini yorum diye sunuyorsa (2), mühen-
dis odalannın, "grev sonrası işbaşı yap-
madan ocaklarda inceleme gerekir" di-
yen uyanlan gözardı ediliyorsa (3), bu-
gün dökülenler timsah gözyaşlandır.
Dün sorumluluğu işçide bulanlar,
ırkçı Güney Afrika'nın köle işcisi ayda
305 dolar alırken, Almanya'da 4800 do-
lar alırken, Zonguldak'ta 8 saat kazma
sallayan kaderi kömür karası işçinin eli-
ne geçen 200 dolar aylığı çok bulanlar
şimdi ağıt yakmasınlar.
Önce, 1953 tarihü "Maden
İşletmelerinde AJınacak
Emniyet Tedbirleri
Hakkında Nizamname"
günümüz gereklerine göre
yenilenmeli, ardından,
bakanlık müfettişleri ve
meslek odalarınca bir rapor
hazırlanıp önlemlerin
finansmanı sağlanmabdır.
Onlar grevde "Savaşa Hayır" sloganı
atan Zonguldak halkını anlayamazlar.
II. Dünya Savaşı dönemindeki mükelle-
fiyetle 8 yıl boyunca Zonguldak halkı
zorunlu iskâna ve ocakta çalışmaya mec-
bur bırakıldı. Mükellefıyet yrllannda
ağır çalışma koşullan nedeniyle ya öldü
ya sakat kaldı. "Milli Şef "in emriyle kö-
mür üretimini artırma karşılığında
sınırsız yetkiler verilen dönemin TKÎ
Müdürü İhsan Soyak, faşist milislerden,
silahlı "kömür alaylan" kurdu. Bindiril-
miş jandannadan oluşan "Tahkimat
Komutanhğı" dipçikle köyierden adam
topladı. Kaçan, saklanan olursa yakın-
ları rehin alınırdı. Çalışırken kaytaran
için falaka vardı.
Bu dönemde, köylüler daha hafif işte
çalıştınimak için vannı yoğunu üst bü-
rokrasiye rüşvet olarak verdi. Lojman-
Iarda oturan bürokrasinm süt banyolan
içinde yaşadığı altın yıllar belgelere geç-
miştir. (4), Mükellefiyet sonunda Ereğli
ve Zonguldak köylüleri 150 km'lik yolu
aç-susuz ve yakalanma korkusu ile dağ
geçitlerinden yaya yürüyüp geçti. Tek
parti döneminden, mükellefiyet çilesin-
den kurtulmak için Demokrat Parti'ye
oy verdi.
Zonguldak halkı, o gün bugündür so-
runlanna eğileoek adam arar durur.
Ülkemiz, taşkömürü üretiminde
karşılaştlan iş kazalannda sıklık ve çok-
luk bakımından dünyada birinci sırayı
kimseye kaptırmamakta kararlıdır.
Günümüze değin 3000 dolayında
insanımızı yitirdik ve her bir milyon ton
taşkömürü için 16 can vermekteyiz. Gri-
zu, gelişmiş ülkelerde işçilerin yaşamı
için birriskdeğil, önemli bir doğal kay-
nak ve ulusal servettir.
Kömür ocaklannda saptanan gaz,
borularla yüzeye alınıp kentlerin
ısınması ve aydınlatılmasında kulianılır.
Yabana sermaye döneminde grizu ol-
duğu sanılan ocağa işçiler beraberlerin-
de tavuk götürürler, hayvan bayılırsa
bir işçi girişten itibaren elindeki meşale
ile gazj yaİcarak ilerlerdi. Günümüzde
dedektör ve alarm sistemleri geliştiril-
miştir. Ocağın havasında yUzde 2 oramn-
da grizu saptanırsa işçi çalıştırılmaz.
Önemli olan, iş kazasını kader değil, ön-
lenebilir bir olay olarak algılamaktır.
Sorun çözülebilir niteliktedir, yeter ki
gerekli bilinç ve eğitinı düzeyi sağlana-
bilsin.
(1) Tansu ÇİLLER, Hürriyet 4 3.1992
(2) 4.3.1992 günkü yorum
(3) TMH. Inş. Müh. Odası Yayını No: 354, Ma-
dencilik Bülteni MMO Yay No: 11
(4) Sina ÇİLADIR. "Zonguldak Havzasında İşçi
Harekeöerinin Tarihi" Ank. Nîsan 77 s. 175.
SELÇUK DEMİREL
Zonguldak İçin Ağlamak Yetmez!,
EMRE KOCAOĞLU Endüstri İlişkileri Damşmam
Y
ine Zonguldak'ta grizu pat-
ladı, göçük oldu, yangm çıktı.
Ve yine yüreğimiz yanıyor:
400'e yakın şehit verdik yeraltı
cehenneminde. 400'e yakır; ciğerpare-
miz ezilerek, yanarak, boğularak, çırpı-
narak can verdi.
Şimdiye kadar çok gördüğümüz bir
süreç şimdi yine başhyor: "Devletlû"lar
yine Zonguldak'a doluşacaklar. yine
aynı teessür maskelerini takacaklar ve
aynı ağıtlan yakacaklar: Milletçe başı-
mız sağolsun, bütün yaralar sanlacak-
tır, suçlular cezalandınlacaktır, bütün
tedbirler ahnmıştır, AHah bir daha böy-
le felaket vermesin.
Ve sonra aynı çark yine'dönecek. İşçi,
sendika, devlet, işveren, basın konuyu
unutacak ve tekrar kapkara bir ilgisizlik
ba$lavacak. Sonra bir ba$ka felaket daha
patlayacak. madende veya fabrikada,
Zonguldak'ta veya Yeni Çeltek'te veya
îstanbul'da veya İzmir'de. Sonra gelsin
yine aynı nakaratlar...
Peki ama, bu kısır döngü ne zaman
duracak?
Bu sorunun cevabını vermek için önce
bu kısır döngüyü tahlil etmek gerekiyor.
12 Eylül döneminde Prof. Dr. Turhan
Esener'in Çalışma Bakanhğı zamanın-
da yine bir büyük grizu patlaması ol-
muştu ve 100'den fazla işçi ölmüştü. Bu
kazadan sonra çok ciddi araştırmalar
yapıldı, modern teknolojiyle artık bu gi-
bi felaketlerin önlenebileceği ortaya çık-
tı. Yani önlem almanın mümkün oldu-
ğu bilimsel kesinlikle görüldü. Ama asıl
sorun bundan sonra belirdi: Sıkıntı do-
ğada veya teknolojide değil, birtakım
"kafalarda"ydı.
Birtakım "kafalar", önlem almayı ge-
reksiz ve pahalı buldular. Alınan malze-
melerin doğru dürüst kullanılması için
insan unsuruna yatınm yapılmadı. Son
kaza vesilesiyle basında okuduğumuza
göre grizu riskini adeta sıfıra indirecek
yeni birgüvenlik yatınmı mümkünmüş,
ama "1 milyon dolar" gibi bir maliyet
çok yüksek bulunduğu için gercekleş-
memiş! ftayali ihracatçılan destekle-
mek, çiftçinin Ziraat Bankası'na borçla-
nnı silmek, vergi kaçakçılannı affetmek
gibi ulvi işler için devlet parasını harca-
mak varken insan hayatı gibi süfli işler
için kaynak israf edilmemesi çok isabet-
lidir! Şimdi marifetleriyle övünsünler
bakalım.
Her şeyden önce işin asıl sahibi olması
gereken işçi, bu konuya karşı duyarsız-
dır. Her şey kadere bırakılmıştır, tedbir
önemsenmez. îşyerlerinde birçok halde
koruyucu malzeme vardır, ama kulla-
nıimaz. Koruyucu malzeme yoksa temi-
ni için sendikaya talep götürülmez.
Oysa eski mecellenin dediği gibi sen-
dikaalıkta da "Marifet iltifata tabidir"
ve sendika, işçinin takdir ettiği işlere
ağırbk vermek durumundadır.
Ülkemizdetekbir
m
sendikanın bile ciddi bir
İşçi Sağbğı ve İş Güvenliği
departmanı ve
laboratuvarı yoktur.
Türk-İş'in yıllardır bu konuda yürüt-
tüğü özel eğitimlerin yararlı olduğu kuş-
kusuzdur. Eğer Türk-İş'in bu eğitimleri
olmasaydı kazalar mutlaka daha da çok
ve ağır olurdu. Ama konfederasyonun
bu konuda yapacağı sınırlıdır, mekaniz-
manın işyerleri düzeyinde de işlemesi
için konunun mutlaka tek tek sendika-
larca da samimiyetle benimsenmesi
şarttır.
Temel zaaf da işte buradadır. Ül-
kemizde tek bir sendikanın bile ciddi bir
işçi sağlığı ve iş güvenliği departmanı ve
laboratuvan yoktur. İSIG alanında da-
nışman veya uzman çalıştıran sendika-
lar belki vardır, ama bunlann da etkisiz
kaldığı açıkça görülmektedir. Birçok iş-
yerinde yasa hükmü olmasına rağmen
hâlâ daha "karmaiş güvenliği kurullan"
kurulmamıştır, kurulan yerlerdeki işçi
temsilcileri de gerektiği düzeyde teknik
ve taktik eğitimden gecmemişlerdir.
Dünya sendikaalığının ÎSİG (İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği) konusuna verdi-
ği önemi gördükten sonra Türkiye'de
bu konunun bu derece gözardı edilmesi
insana hüzün vermektedir.
Bu konuya karşı hukuk sistemimizde
duyarsızdır. Batı'da hukuk bu gibi risk-
leri önlemek için bir araç olarak kulianı-
lır, bizde ise her şey olup bittikten sonra
tazminat almak için...
Basınımız da bu konuda smıfı geçe-
mez. Kaza olduğu zaman sayfa sayfa en
acıklı resimler yayımlanır, sonra mesele
unutulur gider. Ama kaza olmadan ne
"kazanın geliyorum dediği" yeterince iş-
lenir ne de kazayı önleyecek işleri ya-
panları yüreklendirecek yayınlar yapı-
hr...
Üzüntüyle hatırlıyorum, işyerlerinde
bu konuyu ciddiye alan bir sendikaa
dostum, bu hizmetinin basına yansıma-
sını istememişti; çünkü işyerinde uyum
ve huzur sağlayacak işler yaptığı için
"sınıfsal mücadeleye ihanet" ile suçla-
nacağından çekiniyordu.
Bütün bu karmaşık tablo içinde başka
ne sonuç beklenebiîir ki? Elbette bu şart-
larda bu gibi korkunç kazalar olacaktır.
Başbakanlar. işçi senchkası başkanının
karşısında "Merak etmeyin, sosyal
amaçlı masraflannızı biz üstleniriz" de-
meye cüret edecekler, sendika başkanı
ise başbakana bir de teşekkür edecektir.
Çalışma bakanlan, "Bu işyeri bu yıl I
kere. geçen yıl da 3 kere teftiş görmüş,"
diyerek işi kapatmaya çalışacaklar, tef-
tişlerin sonucunda gerekli önlemlerin
neden alınmadığını es geçerek kamuo-
yunun kafasını bulandırmaktan medet
umacaklardır.
Devletin radyo ve TV'si, kendi ayıbi-
mızı örtmek için gelişmiş ülkelerdeki ka-
zalan abartarak anlatacak. ama tabii bu
arada aynı ülkelerde gelir dağılımı, sos-
yal güvenlik, ücret düzeyi. sendikal hak-
lar vs. gibi asıl önemli kriterlerden söz
etmeyecektir. Ve bütün bu ilgisizlik ve
kadercilik ortamında da daha çok kaza-
lar olacak, daha çok insanlar ölecek,
daha çok yürekler yanacaktır...
AHMET TANER KIŞLALI
M. Kemal'e Saldırmanın
Dayamlmaz Hafifligi
A
ziz Nesin, yıllar önceki bir konuşmamız sırası-
nda şöyle demişti:
"- Geçmişte Atatürk'ü eleştirmiş olmaktan do-
layı şimdi utanıyorum. Her geçen gün gözümde
küçüleceğinc, tersine daha da büyüyor."
Benzer aşamadan geçmiş bir kişi olarak. bu değerlendirmeyi
gönülden paylaşmam zor değildi. Zaman bizleri değil, Musta-
fa Kemal'i haklı çıkarmıştı.
Leninin, Mao'nun, EnverHoca'nın, Dimitrofunheykelle-
rinin yerlerde sürüklendiği, resimlerinin duvarlardan kaldınl-
dığı, Leningrad isminin St. Petersburg'a dönüştürüldüğü
günümüzde, bunu görebilmek kuşkusuz daha da kolay.
Eğer Türkiye'de birdin devleti kurmak istiyorsanız, Musta-
fa Kemal'e saldırmanız elbette ki tutarlıdır.
Eğer Türkiye'nin bir bölgesini ayınp ırkçı bir devlet kurmak
peşindeyseniz, Mustafa Kemal'e saldırmanın elbette tutarlı bir
yani vardır.
Ama "'çağı yakalama" arayışında görünürken aynı şeyi yap-
maya kalkarsanız; belki -hergarip şeyi yapanlara olduğu gibi-
bazı dikkatleri üzerinize çekersiniz, ama inandıncı olamaza-,
nız.
Bir bakıyorsunuz; Kültür Bakanı'nı temsilen açıkoturuma
katılan bir sayin konuşmacı, Kemalizmin Batı Avrupa'daki
totaliter ideolojilerin etkisi alünda kaldığını söylüyor. (Çekin-
mese, faşistlikle suçlayacak.)
Bir bakıyorsunuz; Marksist soldan ciddi birduşünür, "Hal-
ka sorulsaydı dil dcvrimini kabul eder miydi?" diye soruyor.
(Sanki referandumla devrim yapılabilirmiş gibi...)
Bir bakıyorsunuz; 6O'lı yıllarda Atatürk'ün sosyalistliğini
kanıtlamak için ter döken bir köşe yazan, şimdi onu küçült-
mek için tüm kalem kıvraklığını kullanma telaşı içinde.
Bir bakıyorsunuz; "orijinaî" olabilme uğruna, Atatürk'ü de-
mokrasi karşıtı gösterebilmek için kendi düşüncelerine bilim
kılıfı giydirme çabasına girenler var.
Mustafa Kemal'i bilimsel olarak değerlendirebiJmenin yön-
temi açık: Hangi koşullardaydı? Ne yapmak istiyordu? Ne
yaptı? Sonuç ne oldu?
Hangi koşullarda yola çıktığını biliyoruz. Ne yapmak istedi-
ğini ise -en kıt zekâlılann bile yanlış anlayamayacağı kadar-
açîk söylemiş:
"Cumhuriyet rejimi demek. demokrasi sistemfile devlet şekli
demektir. Biz cumhuriyeti kurduk. on yaşmı doldururken, de-
mokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koy-
malıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nde de birbirini denetleyen par-
tilerin doğacağına şüphe yoktur. Demokrasi maddi refah
meselesi değildir. Böyle bir nazariyat. vatandaşlann siyasi hür-
riyet ihtiyacını uyutmayı amaçlar. Bir ulusu oluşturan bireyle-
rin herçeşit özgürlüğü güven altında bulunmalıdır."
Neler yapmış?
Hiçbir şeyin devletin dışında olamadığı faşizmın yükselme
döneminde bile, Türk Dil ve Tarih Kurumlannı, siyasal ikti-
darlann etkisinden uzak, bağımsız bir yapıda oluşturmuş. To-
taliter bir kültürcen demokratik bir kültüre geçiş için büyük
çaba sarfetmiş.
Dışanda varolmayan çoğulculuğu, tek parünin içinde adeta
özendirmiş. "Devletçilik" resmi ideoloji iken, özel sektör ve li-
beralizm savunuculan partinin ve devletin en üst düzeylerine
kadar yükselebilmişler; parti içinde ayn bir kanat oluşturmuş-
lar.
CHP'ye faşist bir model getirmek isteyenleri terslemiş. Bir
muhalefet partisi kurulması deneyini, -çok olumsuz koşullarda
bile- kendi eliyle başlatmış.
Peki. açtığı yol -tüm ihanetlere karşın- nereye varmış?
Eksikleri. yanlışlan olsa da hiçbir Müslüman ülkede var ol-
mayan bir demokrasıye!..
Bir cümle hâlâ kulaklanmda: "Cesaretim olsa. tıpkı fnce
Memed'in destanını yazdığım gibi, Mustafa Kemal'in de des-
'tanıru yazmak isterdim..."
Ölümünden yanm yüzyıl sonra -ve tüm ideolojik değerlerin
altüst olduğu bir dünyada- eğer bir kişi hâlâ Yaşar Kemal'de
ve milyonlarca insanda bu duygulan yaratabiliyorsa, hâlâ
güncelse. bunun anlamı açıktır.
Bu ülkede Atatürk'ü yıkarak olumlu bir şeyier yapılabilece-
ğini sananlann, kendi küçük dünyalan içinde büyük bir yanıl-
gıyı yaşadıklannı sanıyorum.
OKURLARDAN
Bir"büyülü kule"kalsın?
Gazetenizin 27 Şubat 1992
tarihü sayısındaki
"Görüşler" sayfasında,
"Kızk ulesi'ne Çağdaş
İşlevler" başlığıyla
yayımlanan Yrd. Doç. Dr.
ÜlküAJtınoluk'un
görüşlerine katılmıyorum.
Kızkulesi'ne çağdaş işlevler
verilmesi gerekçesiyle. ek
tesislerin de yapılmasıyla
kullamma açılmasının
"gerekliliği üzerine"
düşünülmelidir. Kızkulesi
efsanelere konu olmuş
dünyadaki ender büyülü
mekanlardan biridir ve
neredeyse tek başına
İstanbul'un simgesi oima
konumundadır. Her ne
gerekçeyle olursa olsun; ne
yanında. ne içinde ve ne de
üstünde, "kiremit lcırmızısı,
fıliz yeşili" ya da "çelik + cam
konstrüksiyon satış ünitesi,
nikah kulesi, cafe, restaurant,
WC" diye adlandınlan
tesislerin bulunması kulenin
"tek başına"lığına aykındır.
Kızkulesi. yapılacak her
türiü kanşmada gizeminden
ve büyüsünden çok şey
yitirecektir. Ve olasılık ki, yei
işlevinin altında ezilecekü'r.
Bu şehirde üzerine
"ekonomik-kültürel girdi"
hesaplan yapılmayan bir tek
mekan kalmayacak mı?
Lütfen bırakmtz, insanlann
(en aandan bir insanın)
yüreğinde ve beyninde
Istanbul'a dair bir "büyülü
kule" kalsın. İstanbul'un her
geçen gün birparçasının
daha "modern kullanım ve
görünüm" gerekçesiyle
yokedildiğine tanık
oluyorum. Yapmayınız.
Çocuklanrruza bu şehri
borçluyuz.
İNCt GÜÇLÜER
MSÜ Mimarhk Bölümü
öğrencisi/İstanbul
Coşkun Kırca'yakatılıyorum
Sayın Çoşkun Kırca nın 5
Mart 1992 tarihü
Cumhuriyet Gazetesi'nde
yayımlanan görüşlerine
aynen kaülıyorum. Başta
İnsan Haklan Derneğimiz
olmak üzere tüm demokratik
kurum ve kuruluşlan,
vatandaşlanmızı, ırkçı
Ermeni baskılannı kınamaya
ve uluslararası kurum ve
kuruluşlara tepkilerini
bildirmeye çağınyorum.
Uluslararası birmahkeme
kurularak. 2000'li yıllara
yaklaşırken hunharca
yapılan bu kaıliamın
başsamğı olan Ermenistan'ın
yargılanmasını, Fransa'da,
ABD'de, İngiltere'de
Ermenistan'a destek olan kişi
vekurumlann
açıklanmasmı,
Ermenistan'la ticari
ilişkilerin gözden
geçirilmesini talep ediyorum.
Bir Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olarak, yüreğinde
insanca duygular taşıyan
herkesi birşeyler yapmaya ve
Azerbaycan'a destek olmaya
çağınyorum.
IBRAHtM ORMANCI
İzmir
Cumhuriyet'e teşekkürler
Kınm Tatar Meclisi Başkanı
Sayın Mustafa Abdülcemil
Kınmlıoğiu'nun ziyareti
esnasmda kendisine
gösterdığınızFll/9.5pt
yakın ilgi ve Kınm
Türklerinin milli mesclcsine.
yayınlannızyoluyla
yaptığınız katkılar nedeniyle
teşekkür ederiz.
ZAFKR KARATAY
Kınm Tatar Milli Meclis
Türkivt temsikisi