15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8BMART1992PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR SANAT 13 MVuğla'da resim sengisi • AA(Mu$a)-İzmirResmveHeykel M TÛzesi, resim atölyesı sanatçılanrun ka xma resim sergisi Muğla'da açıldı. M »ığla DevletGüzel Sanatlar GaJerisi'nde, valı Lale Aytaman tanafından açılan sergide 14 sanatçıya ait toplam 34esersergileniyor. Aytaman, açilış töreninde yaptığı konuşmada, "IC ültürel faaliyeüer toplıunun aynası niDeüğini taşır. Bu nedenle desteklenmelidir"dedi. Serginin, 15 mart tarihine kadar açık kaJacağı biltfdirildi. Alman pessamın sergisi • Kültür Servisi - Akbank Sanat GaJerileri'nde süren etkinlikler bu ay da devam ederken Akbank Bebek Sanat Galerisi AlmanressamGisela Buchholz'u konuk ediyor. Sanatçı açtığı bu sergisinde yağlıboya ile yapmış olduğu fıgüratifresımlerini sergiliyor. Resimlerde ilk gözecarpan resimlerin milzik notalan ile kanştınlıtuş olması. Sarıatçı yaptığı bu çalışmalarla mûziğe olan düşkünlüğûnü açıkça ortaya koyduğunu veresimlerinimüzik ile birlikteyoğurduğunu söylüyor. Akbank Bebek Sanat Galerisi'nde açılan Gisela Buchholz Resim Sergisi 33 yağlıboya yapıttan oluşuyor. 3-20 marta dek görülebilecek. Tarihi tiyatro salonu • AA(Şanlıurfa)-Tiyatro salonu olarak 1917 yılında inşa edilen ve uzun yıllardır kullanılmayan tarihi tiyatro salonu, Şanlıurfa Valiliği'nce restore ettirilerek yeniden hizmeteaçılacak. Şanlıurfa merkezinde bulunan, son dönem Osmanlı mimansi ile Avrupa mimarisinin etkilerini taşıyan tarihi binayı, valilik, ocak ayı sonunda imzalanan protokol ile belediyeden kiraladı. Restore edilmek ve 3 yıl süreyle işletilmek ûzere kiralanan yapının restorasyon çalışmalannın 300 milyon liraya mal olması vesalonun haziran ayında hizmete girmesi planlanıyor. Sanat tarihçisi Cihat Kürkçüoğlu, yapının 1917 yılında tiyatro saionu olarak yapıldığını, 1940'lardan sonra uzun yıllar belediye binası olarak kullaruldığmı anlatü. Insancıl dergisî • Kültür Senisi - İnsancıl dergısinın yeni sayısında A.Necmettin Borteçin reform hareketinde iki farkb aydınlanmacı Martin LutherveThomas Münzer, Özcan Yaacı akhn özgürleşmesi ve felsefe, İrfan Akgündûz kültür kavramı ve içeriği, Ömer Naci soykan sentaktik ve semantik yapılar arası ilişkiler açısından Türkçede anlam nasıl oluşuyor. Kadir Yerci profesör, Aliye Özlü tartışmayın. uzlaşın, Yakup Şahan Arthur Rımbaud'nun(fotoğrafta) komüncülüğü. Sennur Sezer şiir gündemi. Maria Siemens sığınrnacı kadınlar ve Bırleşmiş Milletler, Mustafa Sercan Danton'un olümü ve Büchner'in katli, Mehmet Aydın bir acılar ve coşkular şairi, Cengiz Gündoğdu yıldız güncesi adlı yaalanyla yer alıyor. Aynca, Kezban Özbay'ın "Bu Benim Seçimim Dağlı Çiçeklere Benzemeyiz Biz" öyküsüyle AfşarTimuçin'le Nazım Hikmet"in şiiri üzerine. MuratÇulcu'yla "çağdaşlaşma ve taassup üzerine'' söyleşiler yer alıyor. Bu sayırun şairleri ise Neşe Yaşın. Vecihi Timuroğlu, Altay Öktem, Ali Ersin Günçe, Güngör Tekçe, Nihat Kumser, Hasan Tahsin Ydmaz, Hayriye Ersöz ve Turan Oktay. Kadın-erkek îlişkîleri • Kültür Servisi - Bugüne değin çeşitli öykü. şiir ye tiyatro okuma etkinliklerini sürdüren İnsancıl Okuma Tiyatrosu bu kez de kadın-erkek ilişkilerini gündeme getiriyor. Bugün saat 15.00'te Mustafa Sencan yönetiminde Berrin Taş, Necmettin Borteçin ve Aliye Özlü, Fırat KJtap Galerisi'nde (Yasa Cad. Üzerlik Sok. No: 11 Kadıköy Tel: 349 94 67) kadın-erkek ilişkilerini tartışacaklar. Yeni galeride üç kuşak • AA(Ankara)- Pmar SanatGalerisi etkinlikterine sanatseverlere dede, damadı ve torunun resimlerini birarada sunarak başladı. Sergide, 85 yaşmdaki Nusret Karaca, damadı Turgut Akan ve torunu Pmar Akan Dalkılıç'ın yapıtlan birarada yer alacak. Tunalıhilmi caddesı 102-7 numarada sanat yaşamına başlayan Pınar Sanat Galerisi'ndeki sergi, mart ayı sonuna kadar izlenebilecek. Çağdaş Türk Dîli • AA (Ankara) - Dil Derneğj'nm dil ve edebiyat dergisi "Çağdaş Türk Dili", beşinci yayın yılına girdi. Derginin bu ay yayım}anan son sayısında Aziz Nesın, Asım Öztürk, Ömer Demircan, Yaşar Erkoç, Ramis Dara, Çengız Bektaş, Gönül Özgül, Ahmet Özbek, Dinçer Sezgin, Ali Dündar, Muzaffcr Uyguner, Mehmet Ersil, Erhan Tığlı, İlyas Tunç'un • yazı, şiir, öykü ve söyleşileri bulunuyor. Dergiye, Semih Poroy da bir kankatürle '• katılıyor. Modern, post-modern ve neomodern kültür kimliğimiz 20. yy kültür kimliği bunalımıBERAL MADRA (tstanbul) - Dünya ekonomisiyle bütünleşme ve dünya siyaseti içinde atılgan ve açık bir davranış sürecine gıren Türkiye'de. bu ıki köktenci değişımın yanında ve koşutluk içinde yer alması gere- ken kültür kimliği var mı? Kültür ve kimük konulanndaki olumlu olumsuz yönlerin ve ikilemlenn bilincinde olmak soruyu büyük ölçüde yanıtlamaktadır. Burada konuyu çağdaş sanat bağlamın- da ele ahrken, gerçekte bütün sanat dalla- nnda benzer bir sorgulamanın yapılması- nın gerekliliğine inanıyoruz. Modemizmi yaratan ve yayan ülkelerin kültür kimlikle- ri içinde "plastik sanatlar"m taşıdığı önem, her ne kadar giderek bugün "çağdaş sa- nat"ı kimük belirleyici ölçüt durumuna ge- tirmişse de -ki bu bir bakımdan da modern ve çağdaş sanat yapıtlannın dünya ekono- misi içinde önemli bir yatınm sektörü oluş- turmasına bağbdır- kültür kimliklerini oluşturan en önemli olgu, yaraücı bireyle- rin oluşturduğu progrcsif düşünce bütün- lüğü ve bunun yaygınlaşmasını sağlayan sistemlerdir. Burada bütün "düşünce yara- tan" sanatçılar söz konusudur. Ülke ile yaratıa bireyin bugünkü duru- mu arasında bir çelişki var. Ülke fıziksel ve kavramsal sınırlar içeriyor, oysa yaraücı birey kendisini küresel-uzaysal açıhmlar içinde görüyor; sınırsızlık adına üretiyor. Bu durumda sanatçının küresel-uzaysal bağlamda sanatıru dünyaya mal eden ko- numu ile ülkerun "aynhkçı" konumu ara- sında bir uzlaşma gerekiyor ve her iki taraf birbirine ödün veriyor. Yaraücı birey ile ülke kavramı arasında- ki bu çelişki ve uzlaşma durumu ülkenin yöneticileri, tüketim ve medya sistemi tara- fından bilınmiyor. anlaşılmıyor. atgılana- mıyorsa, kültür kimliği açısından bir bi- linçsizlik yaşandığı açıktır. Eğer. buna ülke yöneticilerinin, tüketim ve medya sistemle- rinin düşünce üretmeyen sanatı kültür kimliğinin içine yerleştirme çabalan ve eği- limleri ekleniyorsa. bu artık bir kültür bu- nalımıdır. Ülke kimliğini yönlendirme gü- cüne sahıp olan yönetici kadrolann (bü- rokrasi) düşünce üreten sanatçının yolunu tıkamasının en belirgin örneklerini Sovyet Rusya, Doğu Avrupa ve Orta Doğu ülke- lerinde açıkça görüyoruz. Türkiye'nin de aralannda olduğu bu ül- kelerde 2O.yy kültür kimliği, siyaset, eko- Türldye'de çağdaş sanat ortamının umurJa beklediği Çağdaş Sanat Müzesi. Eyüp'teki Feshane binasında açılacak. 1989 yüında bir grup sanatçı, burada ilk kez "Serotonin" başlıklı bir sergi düzenlemişti. nomi ve sapnnlmış tarih bilincinin ve yan- lış anlaşılmış ve uygulanmış bir moderniz- mın elınde oyuncak olmuştur. Daha da ile- ri giderek bütün bu ülkelerdeki kimlık bu- nakmının, düşünce üreten sanatçısına saygısını, ilgisini. desteğini ve gücünü ko- şullu olarak sunanbürokrasiler tarafından yaraüldığını ve bu sanatçılara Batı Avrupa ve ABD'nin sahip çıktığını söyleyebiliriz. Bu kültür bunalımından kurtulmak isti- yorsak, öncelikle çağdaş sanatın. siyasal. toplumsal, ekonomik özgürlüğe ve bağım- sızlığa sahip bir ortamda. düşünce akım- lan yaratmak, geüştırmek, yaymak oldu- ğunu çağdaş sanaün özeleşüri, eleştiri ve inançla beslendiğinı kabul etmemiz gereki- yor. Bunlan bilmemiz gerekiyor, çünkü bu- gün dünyada üretilen milyonlarca yapıtın çok küçük bir bölümü "çağdaş sanat" ya- pıüdır. Gen kalanı, modern sanat akımla- nnın bıraktığı mirasın gittikçe yaygınla- şan, yaygınlaştıkça yiııelenen ve yozlaşan bir biçimde paylaşılması, modemizmin or- taya koyduğu evrenselliğjn bir süre sonra tüketim mekanizması içinde çarpıtılarak kitleler için üretilmiş bir "ersatz"a dönüş- mesidir. Modern sanatını "tarihleştirmiş" ya da "müzeleştırmiş" olan ülkeler, günümüzde- ki kimlik bunahmlannın önemli bir nedenı olan bu durumdan kurtulabilmiştir. Ger- çek modern sanat yapıtlannı yada modern yaratıcı düşünceyi müze sistemi içine sok- muş olan bir ülkenin insanlanna, modern sanat "ersatz"lannı ayıklama ve "çağdaş sanat yapıtı"na geçme olanağı tanınmışür. Ülkemiz modern sanatı müzeleşmediği ve dünya sanatı içinde eleştirilip değerlendiril- mediği için ne ülke halkının ne de dün- yanın bilincinde tescil edilmişür. Bu yüzyılın büyük bir bölümünü işgal eden modem sanatı ve buna bağlı olan "progre- sif" düşünce bütünlüğü tescil edilmcmış bir ülkenin. b>r kimlik bunalımı ile karşı karşı- ya olması doğaldır. Bu durum. modernizm ve modernizm sonrası ya da modernizm ötesi gibi kav- ramlann tartışılmasını da güçleştirmekte- dir. Çağdaş sanat terimini kullandığımız zaman, bu terimlen de hemen gündeme ge- tirmemiz gerekiyor; modernizm, moder- nizm sonrası, modernizm ötesi, modern aşın kavramlan ile ideolojileri çağdaş sa- natın ve çağdaş sanat yapıtının içindedir. Yalnız modern ideolojilerin yansrmalannı içeren ve "çağdaş sanat yapıü" olarak su- nulan bir yapıt, bugün artık ne "modern sanat yapıtı" ne "çağdaş sanat yapıtı"dır, yalnız bir "sanat ersatz"ıdır. Sanat ersatz- lanyla oyalanan bir ülke şiddetli bir kimlik bunalımı geçiriyordur. Türkiye'nin modemizmi, kültürel kimli- ğin değişürilmesi, köklü tarihsel kimliğin varlığı, tarihsel çokkültürlülüğün varlıgı, modemizmin kendıliğınden değil de ko- lonyalizm ve Batılılaşma süreayle gelmesi, ulusal ve uluslararası ideolojilerin sürekli çekişme ve çatışma içinde olması, resmi kültür ideolojilerinin gerçek sanat gelişme- leri ile sürekli sürtüşme içinde olması gibi özellikler içermektedir. Bütün bunlara, neredeyse tarihin baş- langıcından bu yana var olan Doğu-Batı ikilemi de eklenince, ortaya oldukça ilginç bir 2O.yy kültür kimliği bunalımı çıkmak- tadır. Oysa, burada sıraladığımız çokkültürlü- lük, tarihsel geçmişın şimdiki zaman ile bir bütün oluşturması, dışardan gelen yabana ideolojilerin uyarlanması ve özümsenmesi, karşıt kültürlenn yarattığı gerilim ve iki- lemden yenınin doğuşu gibı özellikler yüz- yılın ikinci yansında Avrupa ve ABD'de yaşanan post-modernist sürecin özellikle- ridir. Bu durumda Türkiye modemist ol- madan önce bir anlamda post-modernist'- tir diyebilmekteyiz. Bu durumda. kültür kimliği bunahmmdan çıkmamız için evren- sel düşünce düzleminde yollar açılmış, mo- demizmin bize tanımadığı olanaklan post- modernizm tanımıştır diyebiliyor muyuz? Bu olanağı ne kadar kullanabıldığimızı sorgulamamız gerekiyor. Küresel-uzaysal bağlamda da düşünce yaratan sanatçılann şimdilerde girdiği ye- ni-modernizm (neo-modernizm) ya da aşkın moderruzm (trans modernizm) süre- cine, ancak bize özgü bu modernizm post- modernizm ilişkisini çözümledikten ve bu kimlik bunalımından anndıktan sonra gi- rebileceğimiz çok açıktır. Festivale geri sayım Kültür Servisi- Bu yıl 14-29 mart tanhleri arasında gerçekJeştirilecek 11. Uluslararası İstanbul Film Festivali'ne bir hafta kaldı. 33 ülkeden 140'a yakın filmin yer a(ac^gı ve dünya sinemasının geniş bir -panora- masını gözler önüne serecek festival biletle- rinin yann saat 18.00'e kadar Atatürk Kül- tür Merkezi Fuayesi'nden ahnması gereki- yor. Rezervasyondan artan biletler, 12 mart perşembe günü saat 10.00'dan itiba- ren ilgili sinemalann (Beyoğlu Emek, Be- yoğlu Atlas, Beyoğlu Beyoğlu, Osmanbey Gazi, Kadıköy Reks)gişelennde saüşa çı- kanlacak. Daha önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da Uluslararası Istanbul Film Festivali çe- şitli bölümlerden oluşuyor. Bunlar, "Ulus- lararası Yanşma", "Sanatlar ve Sinema", "Van Gogh'un İzinde", "Sinemada Uyar- lamalar", "Bir Ozanın Sineması:Pier Paolo Pasolini", "İki Dosta Elveda: Montand ve Kinski", "Büyülü Fener: Ingmar Berg- man","Bir Genç Samuray: Akira Kurosa- wa", "Avustralya'dan Bir Usta:Paul Cox", "Dünya Sinemasının Genç Yıldızlan". "Dünya Festivallerinden", "Gizemli Öyküler", "Erkekler ve Kadın- lar", "İki Kıtanın Buluşması: 500. Yıl", "Doğa'nın Çağnsı", "Özgürlük ve Cennet: Beyazperdede Gençük", "Cahiers Du Ci- nema'nın 40 Yılı", "Bir Klasiğin Yeniden Doğuşu", "Ustaya Saygı: Muhsin Ertuğ- rul" ve "Türk Sineması 91-92". 11. Ulusla- rarası İstanbul Film Festivali'nde geçen yıl- larda olduğu gibi bu yıl da en önemli bö- lüm, "Uluslararası Yanşma". Festivalin özel temasmı oluşturan 'Sanat ve SanatçT- nın (edebiyat, tiyatro, müzik, dans, sine- ma, plastik sanatlar vb)dünyasını irdele- yen. 11 değişik ülkeden 11 film, "Altın Lale" ödülü için yanşacak. Türkiye'nin de yönetmenliğini Oğuzhan Tercan'ın üstlen- diği "Uzlaşma"filmiyletemsil edileceği bu bölümde, tsveç'ten Hakan Alexanders- son'un "Werther"i, Almanya'dan Roland Graf m "Tango Piyanisti". ABD'den John Jost'un "New Yorİc'taki Tüm Vermeerler'- i, Çin'den Chen Kaige'nin "Telin Ucun- daki Yaşam"ı, İran'dan Abbas Kioras- tami'nin "Yakın Plan"ı. Polonya"dan VVoyciecch Marcszevvski'nin "Özgürlük Sinemasmdan Kaçış"ı, Avuistralya'dan Jacelyne Moorhouse'un "Kanıt"ı, Fransa'dan Nico Papatakis'in "Cambaz- lar"ı, Bulgaristan'dan Dimıter Petkov'un "Sessizlik"i ve Yunanistan'dan Lefteris Xanthopoulos'un "Gölge Ustası". Festivalin "Sinemada Uyarlamalar" bölümünde göstcrilecek olan İsveç filmi "Koruyucu Melek"tePhilip Zanden ve Etienne Glaser başrolleri pa> laşıyorlar. Herzog retrospektifi Aykırı dünyanın kahramanları Kültür Servisi- 11. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde ünlü Alman yönet- men Werner Herzog'un "Aquirre" fil- mi nin gösterimi nedeniyle Alman Kül- tür Merkezi'nin Teutonia binasında (Galip Dede cad. 85,Tünel) bir Wemer Herzog retrospektifi gerçekleştirilecek. Kahramanları "normal" bir dünyaya uyum sağlamakta güçlük çeken, dışlanmış, çılgın. sakat, sağır ve dilsiz olan \Verner Herzog fılmleri, İngilizce altyazıh olarak gösterilecek. Wemer Herzog retrospektifi yann saat 16.30'da Teutonia'da Georg Büch- ner'in aynı adlı yapıtından uyarlanan "Woyzeck" filmiyle başlayacak ve saat 18.30'da 1976 yapımı "Stroszek" ile de- vam edecek. VVemer Herzog'un hapis- ten cıktıktan sonra Amerikan rüyasının peşinden koşan başansız kahramanı Stroszek, turistik bir kartpostal Ameri- ka'sına değil, insan düşmanı bir ortama, bir facıaya yolculuk yapıyor. lOmart salı günü, saat 16.30'da gerçek bir olaya dayanan "Herkes Kendisi İçin ve Tann Herkese Karşı" adh filmde, yaşadığımız dünyayı anlamak isteyen, bunun için çaba gösteren ancak yine ba- şansız olan bir kahraman. Kaspar Hau- ser'in öyküsü anlatıhyor. Aynı gün saat 19.00'daki "Çılgınlar, Sakatlar ve Dilsiz- ler" başhklıpanele ise konuşmaci olarak Oruç Aruoba, Yavuzer Çetinkaya ve Gerhard Bechtold katılacak. Panelde Wemer Herzog fılmlerinde insan imajı konusu tartışılacak. VVemer Herzog retrospektifi, 11 mart çarşamba günü saat 16.30'daki "Cüceler de Küçük Başladı"filmiylesona erecek. Sinema tarihinde ilk defa bütün oyuncu- lan cücelerden oluşan film, konuya ger- çekçilik ile yaklaşıyor. Hakan Onur*ıın üçüncü kişisel seıgisi 10 martta AKM'de sahneleniyor 'Iktidar hırsı'nı sorguluyorKültür Servisi- Hakan Onur, 10 martta Atatürk Kültür Merkezi'nde üçüncü kişisel sergisini açıyor. Onur'un Yahşi Baraz tarafından dü- zenlenen bu sergisi 28 mart tarihine dek sürecek. Genç sanatçı Hakan Onur bu sergide yi- ne çeşitli sımge ve işareüerin diliyle konu- şuyor. Sanatçı, geometrik bir titizlikle deği- şik alanlara böldüğü tuvalinde "cartoon" ve "fotoroman" dünyasında gezdiriyor iz- leyicisini. Sanatçının tuvalinde sık sık karşılaşılan Mickey Mouse yumruklan, Batman ve Su- perman imajlan "şiddetin yumuşaklıgım" gündeme getirmek için. Hakan Onur, "car- toon" dünyasında şiddetin yanı sıra yumu- şakbğı, yumuşakhğın yanı sıra tazeliği de bulabiliyor. Paramparçalıgın hemen ardın- dan gelen dinginlık yalnızca çizgi roman karelerine özgü çünkü. Hem resmini parçalayan hem de etrafın- da dolaşarak onu çerçeveleyen siyah-beyaz fotoroman kareleri nostaljik bir gönderme aslında. Kimi zaman, "Jennifer'm vazgeç- meye hiç niyeti yoktu" gibi adlar taşıyan bu yapıtlarla geçmişine sahip çıkıyor, onu daha bir "kendisinin" kıhyor Hakan Onur. Ancak resmine sahip çıkışı yalnızca bu- nunla sınırlı değil. Onur "H 965" plakası taşıyan resimlerine adının harflerini de so- kuyor bol bol. Tuvalde kendini görüyor, göstermek istiyor. Pek çok obje serpmiş Hakan Onur resmine: Klozetler, ağaç kü- tükleri, bayraklar... Ama tuvallerinin or- tak yanı "İcoltuk" fıgürleri. Onur, keskin bir simetri anlayışıyla, sürekli yinelediği koltuk figürleriyle "iktidar"a gönderme yapıyor, "Iktidar hırsı"nı sorguluyor. Re- simlerin ortak yanlanndan biri de Onur'un sıkça kullandığı matematiksel işaretler. Artilar, eksiler ve eşitlerle oynuyor Onur. New York Times'ın sanat yazarlanndan William Zimmer, sergi dolayısıyla hazjrla- nan katalogda yer alan yansında Hakan Onur hakkında şunlan söylüyor "...Onur, soluk tonlan ve pastel renkleri tercih edı- yor. İmajlann daha güçlü belirmelerini sağlayan bir çeşit suskun fon... Aynı za- manda açık ifadeli; kendisini iddiah bir şe- kilde ortaya koymaktan çekinmiyor. Bu yüreklilik, ressamhğın veya artistik üslu- bun daha ziyade ıddiasız ve hatta belirsiz bir dille ifade edildiği çağdaş Türk resmin- de kolay kolay bulunmuyor. Onur'un gö- rüntülediği koltuk ve Mickey Mouse eldi- venleri. bu resimlerin dayanaklan oluyor. Bütün bunlar 'pop sanat'ın alanına gi- rer. Elbette ki "pop'u Türkiye'ye getiren Onur değil İstanbul'u ziyaretimde birçok resimde Madonna ve Marlboro imajlan gördüm. Fakat neredeyse kendine özgü re- sim üslubunun tarafsızlığıru inkaredercesi- ne... Hakan ise sanatını çok yoğun bir şe- kilde kişisel hale getirmiş. Günümüzde sanat dünyası, bütün dün- yada olduğu gibi kendisini dramatik bo- yutlarda yenilemekle meşgul. Bunlara gözünü dıkmiş inceleyen dün- yanın herhangi yöresındekı bir ressam gjbi Onur da bazen anlaşılması güç matematik- sel diyagramlar, çok yoğun siyah beyaz fo- toğraflar, solgun tuvallere büyük canülık kazandıran bir üslupla kendisini 'oturt- muş'. İşte Onur'un resimleri bu kaynaş- mayla oluşuyor. O, bilimin, kimyanın. fizi- ğin veya matematiğin tarafsız yüve dilini kullansa da herhangi bir zorlu formülde de her zaman her şeyin kendisine döndüğünü ifade ediyor. Hakan. bütün olup bittilerin orta yerinde..." Ressam Hakan Onur, tuvalinde kendini görmek, göstermek istiyor. BÎRGÖRL ORUÇ ARUOBA Bizim Zemanımızda Hiç unutmuyorum: 68 olaylan sırasın- daydı -diye başlamam, kimilerinize babalannızı, hatta dedelerinizi anımsa- tacaktır. "Bızim zemanımızda..."-; üni- versitede öğrenciydik; boykot vardı; bir de saf bir sıruf arkadaşım. Bir gün içivorduk/ Arkadaşım, epey içtikten sonra, durdu durdu, kafasını masadan zorlukla kaldırarak "Yahu" dedi, "Bu devnm sahiden olursa ne hal- tederiz bız?" Bu soru arkadaşım için o kadar sorunsalken, benim kafamda bazı şeylen halletmeye yaramıştı. Bu eski anıyı şu yüzden getiriyorum ortaya: Geçenlerde "İnsan Haklan" konusunda bir panele katıldım. Benim gibi 68 kuşağına ait -şimdi herhalde, gene benim gibi 'dinozor' sayılması gere- ken- 'aydın'lardan biri, ilginç bir soru atü ortaya: Yeni kurulan hükümet insan haklanna sahip çıkıyor, bunlan, Batı de- mokrasileri düzeyinde gerçekleştirmeye kararlı gözüküyor: Peki şimdi, insan haklan savunucusu -ilerici, demokrat, devrimci- aydmlar olaraktan, ne halte- deceğiz, biz? Soru aynı, gördüğünüz gibi. Bir o ka- dar da yanıtsız. Ya da zaten sorulması sorunsal olan bir soru. Ama gene de bu sorulan sorduran 'aydın tutumu' üzerinde düşününce Cumhuriyet Türkiyesi'nin "münevver'- likten 'aydın'Uğa geçen 'intelligentia'sı konusunda bir şeyler söylenebilir. Yıllar boyu devletin kucağında oturdu, Türk 'aydın'ı, bir vantnlog kuklası gibı. Korkusuzca 'muhalefet* ettiği devletin sahibi saydı kendini; oysa asıl kendisıydi sahip olunulan: Dzgürlüğüne düşkündü, çalışkandı, parlak bilım adamıydı. Pro- fesör oldu; askeri rejimın getirdiği yöne- tim altında kürsüsünde oturmaya de- vam etmekte bir sakınca görmedi; gide- rek, kendi kitabını yasakiayan devletin resmi danışmanı oldu, giderek, köşeya- zan ve yine giderek milletvekili oldu. İcabında bakan da olurdu, cumhurbaş- kanı da, olur da... Bu nasıl bir 'aydın'dır? (Kısa kesmek istiyorum ve özel olarak hiçbir kişiyı suçlamadığım iyice belli ol- sun diye yeniden üstüne basıyorum: Bu- radaki 'biz'in içinde 'ben' de var.) Bu, kendini aldatan bir 'aydın'dır; daha kendini bile aydmlatamamış bir aydın ve dolayısıyla hep 'tırnak içinde' bir aydın: Hep kendi dışmdaki dayanak- lara dayarıan. kendi tek özgür kişi olarak gerçekleştirebileceklerine dayanama- dan, kendi 'aydın'lığına ek bir güç gerek- seyen; bunu da yerleşik güçlülük odak- lanndan devşiren bir 'aydın'. Kişiliğiyle, iktidann kendisine verdigi 'muhaliF ka- rakteri başanyla canlandıran bir 'aydın', oyuncu 'aydtn'; oyuncak 'aydın'. Aydınlanmamış, aydmlanamamış bir 'aydın'. Karanlık bir 'aydın.' Siz sız olun, babalannızı hele hele de- delerinizi anımsatan; lafa. "Bizim ze- manımızda..." diye giren 'aydın'lara ku- lak asmayın. 'Bir yanağmao tokat alana öbürünü dm emvirin" dıyen.] hılgı edınmek PJC45 ife ilgili ısfersenız' Beyoğlö İSTANfiüt
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle