26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 MART1992 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 KlŞLALFNIN KONUĞU RENGİM GÖKMEN Müzik, talimatla 'uhısaF olnıaz Yeni hükümetle birlikte Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü olan Rengim Gökmen, çok genç yaşta yurtdışında da başanlar kazanmış bir orkestra şefı. Yeni görevinde neler yapmayı planlı- yoı^? Daha geniş kitlelere ulaşmak için neler yapılabilir? Türkiye çoksesli müzikte elli yılda nereye geldi? Dünyadaki yeri nedir? Ankara'ya yapılması planlanan konser salonu üzerindeki tartışma- larda hangi tarafı tutuyor? "Milli" opera ve bale nasıl olur? Rengim Gökmen, bu konulardaki görüşlerini, yazanmız, eski Kültür Bakanı Prof. Ahmet Taner Kışlalı'ya anlattı. KIŞLALI: Yeni görevinizde neler yapmayı planhyorsu- sanıyorum. GÖKMEN: Tabii aynı mantık içinde bizim de çabalan- mız var. Eğitimin çok küçük yaştan başlaması, ama sü- rekli olması gerekiyor. Sürekliliği sağlamak ve geniş kit- lelere ulaşmak açısından TV çok önemli bir araç. Ama ne yazık ki, bu açıdan TV'de süreklilik sağlanamadı. KIŞLALI: OkuUarda verilen müzik eğitimi yeterti mi? GÖKMEN: Yeterlı de değil, doğru da değil. Müzik sev- gisi sadece şarkı söyleyerek gelişmez. Müzik dersleri, hep önemsiz bir yan ders olarak algılanmış. Oysa müzik eğiti- minin önemini, Sokrates'te ve Konfiçyüs'te bile bulabili- yoruz. KIŞLALI: Aynı zamanda iinlü bir orkestra şefisiniz. 1979'da, Milü Eğitim Bakanhğı üe işbirtiği yaparak tiseler için özel, popüler klasik parçalardan oluşan konserler planhyorduk. Daha çok sayıda genci, çoksesli müziğe, ope- ra ve baleye kazanmak için gene aynı yol denenemez nti? GÖKMEN: Bugün gerek senfoni orkestramızın gerekse opera ve balenin en önemli izleyicileri üniversite öğrenci- leri. Yandan çoğunu onlar oluşturuyorlar. Demek ki ula- şabilmekte daha çok zorluk çektiğimiz kesimler diğerleri. Ben daha çok, büyük kentlerin dışındaki üniversitelere, gençlere gitmek gerektiğini düşünüyorum. Hem önemli bir potansiyelleri var, birikim oluş- turmaya çalışıyor- lar, hem de ola- naklan yok. Bü- yük kentlerdeki gençler bu açidan şansblar. KIŞLALI: Bir Pa- varotti'nin, özelBk- le popüler parça- larla verdiği kon- serler sayesinde dünyada operaya olan /7i,'/ ve sevginin artışına büyük katkıda bulunduğu kanısındayım. Rol yetmediği için yete- rince değerlendiri- lemeyen solistleri- niz var. Sadece pi- yano değil, ama or- kestra eşliğinde dü- zenlenecek bu tür zaman zaman berbat, zaman zaman vasat, zaman zaman konserler yararb nuz- GÖKMEN: Operanın yaklaşık 40 yıllık bir geçmişi var ülkemizde. Opera tarihini göz önüne aldığımızda, onda birinden daha az bir süre oluyor. O dönemi kuruluş aşa- ması sajarsak, ancak şkndi olgunlaşma aşaması başlıyor demektir. Ancak şimdi, icra ve yaratma bakımından ken- di ekolünü kurabilecek bir noktaya gelinmiştir. Sanat otoritelerine, operanın sanatsal yönetiminde ağjrlık ka- zandırmak bunun teme! ilkesi olabilir. Müzik direktörü, başrejisör ve başkoregrafın, gerçek sanat sorumlulan olarak ağırlıklannı hıssettirmeleri gerekir. Yeni yapılanma içinde, en önemli ilke, sanatın özgür ve özerk bir biçimde ortaya konmasıdır. Opera ve bale, ar- tık kendini Türk sanat yaşamına kabul ettirmiştir. Ama toplumun daha çok sahip çıkması için çaba göstereceğiz. KIŞLALI: Toplumun her kesiminin opera ve baleden zevk ahnası olanakh mı? GÖKMEN: Her kasabada bir opera evinin olduğu Al- manya'da dahi, opera. iyi öğrenim görmüş aydın denilen insanlann benimsedikleri bir sanat dalıdır. Ama toplum bütünüyle bu sanat dalına sahip çıkmaktadır. Türkiye'de de, olabildığince bunu gerçekleştirmeliyiz. Emek, para ve zamanı daha iyi bir şekilde değerlendirmenin yollannı arayacağız. Re- pertuvanmızı ve hitap ettiğimiz kitleyi daha ge- nişletmeye çalı- şacağız. KIŞLALI: Tür- kiye'de opera ve bale izIeyenJerin saytsında önemli bir artıs var mı? GÖKMEN: Ba- le ve opera izle- yenlerin sayısın- da çok önemli bir artış var. Ama nüfusumuz da o oranda artı- yor, ülkemizın okumuş insan sayısı da o oran- da artıyor. Geç- miş yıllarda so- kaktan neredey- se bedava topla- nabilen seyirci, artık opera ve balenin kapı- Mhâa kuyruklar oluşturuyor. Sahnelenen her eser, en az 20-30 kez tekrar ediliyor. Üstelik bütünüyle dolu salonlara oynuyoruz. Alışılmış izleyici dışında. son yıllarda opera ve baleye ilgi duyan çok genç bir kuşak oluştu. Opera, toplumda müzik ve tiyatro kültürünün gelişmesiyle yerleşebilen bir sanat türü. Son yıllardaki ge- lişmeler, ilerisi için umut veriyor. KIŞLALI: Ankara ve İstanbul'daki opera ve baleye, 1978- 79'da İzrrür'i eklemiştik. Sırada yenileri var mt? GÖKMEN: İzmır bu süre içinde önemli aşamalar yaptı. Ben kuruluş çalışmalannın 1978'e, sizin döneminize kadar gıttiğim bilmiyordum. Şimdi sırada Mersin Devlet Opera ve Balesi var. Kuru- luş hazırliklan tamamlanıyor. 9 martta perdelerini An- kara Devlet Opera ve Balesi'nin turnesiyle açıyor. Yakın bir gelecekte de tabii kendi ayaklan üzerinde durmaya başlayacak. Kadrolan henüz tamamlanmadı, ama ilk temsillerini bu sonbaharda verebilecek duruma gelecek- ler. Daha sonrası için özellikle Samsun ve Karadeniz böl- gesine yönelik araştırmalanmız var. KIŞLALI: Özellikle operanın geh'smesi, öncelikle çoksesli müziğin gelişmesine bağh. Çoksesli müzikte Türkiye'nin dünyadaki yeri nedir? — — — — — ^ ^ — — — ^ ^ ^ ~ — 'Ulusal opera-bale, Türkiye'de ya da başka bir yerde, ne bir gecede ne de talimatla yapılabilir. Bu da iyice şeylerin ortaya konulmasıyla, sınama-yanılmaya dayalı uzunca bir süreçle ulaşılabilecek olan bir durumdur.' obnaz mt? GÖKMEN: Piya- no eşlikli çok kon- ser düzenlendi. Orkestra eşlikli ve benzer repertuarlı bir konseri iki yıl önce yapmıştım. Ama tek bir konserde kaldı. Tabii bu ör- neklerin çoğaltılması lazım. Yalnız bu tür popüler parca- lara değil, çağdaş bestecilerimizin halk türkülerinden çok seslendirerek yarattıklan popüler olmaya aday şarkılarla da beslenen konserler yapmayı planlıyoruz. KIŞLALI: Ankara'ya yeterU bir konser salonu yapılması konusu sanatçdar ile mimarlar arasındaki büyük tartısma nedeniyle tıkandt. Bu kavgada siz hangi taraftasınız? GÖKMEN: Konser salonu yapılırken muhakkak ki onu kullanacak olan sanatçılann, yani bir anlamda ev sahip- lerinin görüşlerini ve gereksinmelerini saptamak gerekir. Buradaki tartısma, yurtdışındaki bir salonun aynen ya- pılmak istenmesinde kaynaklanıyor. Bir konser salonunun başka bir yerde aynen inşasının mümkün olabileceğini pek sanmıyorum. Bunun akustik endişeye bir çözüm getirebileceğı düşüncesinde de deği- lim. Çünkü kullanılan her türlü malzeme bile akustiği et- kileyebilir. Önce mirhari yapının, sonra akustik soru- nunun çözülmesi gerekir. Sanatçılar ve mimarlar, bir masa etrafında oturarak tartışmablar. Bir konser salonu, anıtsal bir yapıdır. O kentin simgesi haline dönüşür. Ö Sid 'Arabeski bir müzik değil, tarz olarak algilamak gerekir. Sosyolojik bir olay olarak görmek lazım. Müzik olarak değer taşıyıp taşımadığımn tartışılmasımn bile yersiz olacağını sanıyonım. Türkiye'nin değişim sürecindeki sapmaların göstergesi sayabiliriz. Bu değişim sürecini, umarım kısa zamanda ve kazasız atlatırız.' .GÖKMEN: Bu yerin asıl belir- leyicisi, tabii ki bestecilerdir. Orkestralar, operalar ve ba- leler de çok önemli bir un- sur oluşturu- yor. Çünkü — — » ^ ^ — — bunlar, kolektif olarak ortaya konan sanat dallan. Çok yönlü müzik eğitiminin yapılmasını gerekli kılan sanat dallan. Bir ülkeden çok tanınmış piyanistler, kemancılar, hatta orkestra şefleri çıkabilir. Ama o ülkede köklü bir müzik yaşantısı yoksa, bir orkestra oluşmaz, opera ve bale oluşmaz. Ben Türkiye'nin elli yılda, bu konuda Ja- ponya'dan sonra en büyük atılımı yapan ülke olduğuna inanıyorum. KIŞLALI: Azerbaycanh ünlü orkestra şefi Niyazi Takiza- de, bir konuşmanuzda, Türkiye'nin çoksesli müzikte bir- çok Avrupa ülkesini geri bıraktığını söylemişti. Örneğin Hollanda'da, bir Adnan Saygun düzeyinde besteci olmadı- ğı kamsındaydı. GÖKMEN: Ben de Hollanda'da, hatta müziğin beşiği olan Viyana'da bugün Saygun çapında bir besteci tanı- mıyorum. Akses, Ergin, Usmanbaş, İlhan Baran ve daha sayabileceğim birçok Türk bestecisinin de çok değerli ol- duklannı söyleyebilirim. Ama şu kesindir ki, bir Say- gun'a sahip olmak, bir ülke için övünç kaynağıdır. KIŞLALI: Çoksesli müziği ve özellikle de operayt sevdir- mekte, popüler operetler ya da müzikü oyunlar bir aşama oluşturabitir nü? GÖKMEN: Her şeyin başını çok kitap okumak oluştu- ruyor. İnsanın müzik konusunda derin boyutlara vara- bilmesi, beyinsel gelişimi ile ilgilidir. Kitap okumayan bir insanın müzik sevmesi, opera sevmesi mümkün değil. İn- san zihinsel olarak kendini hazırladığj zaman, işte ancak o zaman operet, operaya gidiş açısından bir yol açabilir. Ama o zihinsel olgunluğa erişmemiş insan için yönlendir- me çabalannız pek sonuç vermez. KIŞLALI: Rahmeth Muhsin Ertuğrul, tiyatrosever sayısı- m arttırmak için ne yaptıklannı bana şöyle anlatnuştı: "Ay- larca uğraşıp bir oyun sahneliyorduk. Bir gece oynuyor- duk, bir de gündüz. Sonra seyirci bitiyordu. Ise yeni seyirci yaratmakla başlamak gerektiği sonucuna vardık. Ve ço- cuklara yöneldik" Sizin de o yönde çabalannız olduğunu a n e d ö ş Örneğin Sidney O S i d i meşhur etmiştir. Sidney'i görmedim, ama fotoğraflan- ndan, opera bi- nasının olmadığı bir Sidney düşüne- miyorum. Milano "La Scala", New — — ^ — ^ ^ - ^ — — ^ ^ — — — ^ ^ York "Metropoli- ten" ile düşünülür. Bunlar taklit değil, özgün yapıtlardır. KIŞLALI: Ankara'ya Opera Binası'nın da yetmediğini bi- liyorum. GÖKMEN: Atatürk Kültür Merkezi çevresinde, ope- ra-bale salonu olarak aynlmış bir alan var. Bu çalışma- lann hızlanarak sürmesini diliyoruz. Çünkü gereksinim had safhada. KIŞLALI: Bir ara 'milti opera, milU bale" ve hatta "Türk adımh bale" tartışmalan yapddı. Bu konuda siz ne düşünü- yorsunuz? GÖKMEN: Türkiye'de yapılan, yaratılan her şeyin ulu- sal olduğuna inanıyorum. "Türk folklorundan ya da Türk geleneklerinden esinlenmeler ulusaldır, öbürleri ulusal değildir" gibı bir tanımlamaya kesinlikle katılmı- yorum. Ulusal opera-bale, Türkiye'de ya da başka bir yerde, ne bir gecede ne de talimatla yapılabilir. Bu zaman zaman berbat, zaman zaman vasat, zaman zaman da iyice şeylerin ortaya konulmasıyla, sınama- yanılmaya dayalı uzunca bir süreçle ulaşılabilecek olan bir durumdur. Toplumlann müzik ve sahne kültürlerinde ulaştıklan en son basamaktır. Bu açıdan aceleci olmamak lazım. Her yaratıya saygıy- la yaklaşmak ve onun, ulaşılacak Türk operası ve balesi yolunda bir aşama taşı olduğunu unutmamak lazım. KIŞLALI: Arabesk olayına nasıl yaklaşıyorsunuz? GÖKMEN: Arabeski bir müzik değil, tarz olarak algıla- mak gerekir. Sosyolojik bir olay olarak görmek lazım. İrdelenmesi daha çok sosyologlara bırakılmalıdır. Müzik olarak de- ğer taşıyıp taşımadığının tartışılmasımn bile yersiz ola- cağını sanıyonım. Ama en azından, Türkiye'nin bir değişim süreci gecir- diğinin ve bu değişim süreci içinde zaman zaman sapma- lann olabileceğinin bir göstergesi sayabiliriz. Bu değişim sürecini, umanm kısa zamanda ve kazasız atlatınz. JAAATtt mt 'flOlİS O£s>tAK / diye 6ağır<///efr;.. HIZLIGAZETECİ NECDETŞEN PİKNİK PİYALE MADRA HIZLI GAZETECİ NECDETŞEN AKTRIS YA C» $AfttXi.. TıVl SUMUCUSO PA OLASİ BUTUN itöANLAON FANTE- BU./HESHU? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI GARFIELD JIM DA VIS DAUA UZUN ASÛJZ'' ^D(7OPLAEMI9 • ^ 4 i İ BLACKIE WHITE CARLOS TRILLO-ERNESTO R.GARCIA SEIJAS BULUT BEBEK NURA Y ÇİFTÇİ "D/zferin Aasına ve Sisrimrneye Pbyâos! "eylemi için Zaysn Lâ'yZa huraâa hulusacsktnt arr\B.. h&lte ekilmiâe benz&rim ı İLAN HATAY ASLİYE 2. HUKUK MAHKFMESİ Dosya No: 1989/747 Davacı Aydın Toksöz, vekili avukat Ayşe özgürsoy tarafından da- vaJılar Nevzat Işık ve Mehmet Tozcu aJeyhine açılan tazminat dava- sı (6.700.000.— TL tazminat davası) dolayısıyla. Gaziantep Sanlar köyünde nüfusa kayıtlı ve adresi halen zabıtaca tespit edüemeyen davalı Mehmet Tozcu'ya dava dilekçesinin ilanen tefoliğine karar verildiginden, duruşma giinü olan 18.3.1992 günü saat 9'da mahkemede hazır bulunmanız veya kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, aksi halde duruşmaya yokluğunuzda devam edileceği ve karar verileceği hususu ilan olunur. 15.10.1991 Basın: 21230 İSCEHİSAR ASLİYE HUKUK HÂKÎMLİĞİ'NDEN Davacı Kadriye Kılıç vekili Av. Nail Ünlütepe'nin, davaülar SSK genel müdürlüğü ve Mustafa BaJoğlu aleyhine açtıği tazminat davasında davalı Mustafa Baloğlu'ya tebligat yapılamamış ve adresi tespit edi- lemedığinden verilen ara karan uyannca; davalı Mustafa Baloğlu'- nun duruşma günü olan 18.3.1992 günü saat 9.05'te tscehisar Asliye Hukuk Mahkeraesi'nin duruşma salonunda hazır bulunması veya ken- disıni vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde duruşmamn yokluğunda yapıhp davanın yokluğunda karara bağlanacağı 7201 sayüı yasanın 28, 29 ve müteakip maddeleri uyarınca ilanen tebliS olunur. Basın: 46058
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle