15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2MART1992PA2ARTESİ 14 GORÜŞLER HUKIJKÇU GÖZÜYLE BÜLENTTANÖR Tûrbana Dolanmak T ürban sorunu içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Pek çok üniversitede türban fiilen serbest. An- kara'daki üç üniversitede yasaklama ve soruş- turmalar sürüyor. Oysa ülkede tek bir hukuk düzeni var. Acaba hangi uygulama doğru? TBMMİnsanHaklannı İnceleme Komisyonu'nun oluş- turduğu bir alt komisyon, işi serbestlik yönünde çözmek için bir rapor hazırlamış. (Zaman gazetesi, 26.2.1992). An- cak rapor. işleri büsbütün kanştıracağa benzer. Dayandığı iki temel var ki ikisi deçürük. Birincisi, türban yasağının "ya- sal mesnet"ten (dayanak) yoksun bulunduğu iddiası. Oysa Anayasa Mahkemesi, 7.3.1989 ve 9.4.1991 tarihli iki karan- nda bu yasağın, yasalann anası olan anayasadan çıktığı gö- rüşüne varrruşö. Alt komisyonun ikinci gerekçesi, başörtü- sü serbestisini "Kuran'ın kesin emirleri"ne dayatmak ve "ibadet hürriyeti içinde" algılamak çabası. Bu görüş TBMM Genel Kurulu'nda da kabul gorecek olursa yeni bir iptal karan da kapıda demektir. Çünkü, ilk karannda "dini inanç sebebiyle boyun ve saçlann örtü veya türbanla kapa- tılması serbesttir" hükmünü laiklik ilkesine aykın bulup ip- tal eden Yüksek Mahkeme, "Kuran emirlerT'ne yollama yapan bir tavn da onaylamayacaktır. Türban serbestisini "ibadet hürriyeti içinde" görmek ise daha büyük bir gaftır; çünkü işin ibadetle ilgisi yoktur. Dahası, böyle bir gerekçe, serbesti yanhlannı da zorda bırakır. Anayasanın, ibadet hürriyetinin sınırlannı gösteren 24 ve 14. maddelerini okumak bunu anla- mak için yeterlidir. — ^ — — — — — • ^ — • ^ — ^ — " Aslında, sıkıntılar Anayasa Mahkemesi kararlanndan da kay- naklanmaktadır. Mahkeme, "dini inanç sebebiyle" tür- banı serbest btrakan hükmü laikliğe aykın bulup iptal ederken hakhydı. Ancak Yük- sek Mahkeme, dini inançlara yollama yapmadan türbaru serbest bırakacak bir düzenlemenin bile anayasaya aykın düşeceğini belirtmişti. Yani, yasak bizzat anayasadan çık- maktaydı. Mahkemenin 9.4.1991 tarihli "yorumlu ret" ka- ran da bu doğrultudadır. Kanımca,yanlış ve haksız olanda budur.Bir kere, özgürlü- ğün asıl, yasaklamanın ise istisna olduğu demokratik- özgürlükçü hukuk düzenlerinde, açıkça yasaklanmayan bir davranış da serbest demektir. 1982 Anayasası'nın bu nite- likte bir hukuk düzenini öngörüp öngörmediği çok tartış- malı olsa bile yasaklarla dolu bu anayasada dahi böyle bir sınırlamayı hakh çıkaracak hüküm bulunamaz. Anti laik akjmlann gelişmesinden hakh bir tedirgjnlik duyan yüksek yargıçlann yorumu tam bir zorlama örneğidir. Türban yasagı anayasadan çıkıyorsa, bunun anlamı, TBMM'nin bile bunu yasa yoluyla kaldıramayacağıdır. Mahkeme de bunu demektedir. Başka ülkelerde anayasa yargıçlannın anayasalardan yeni hak ve özgürlükler türet- tikleri hatırlanacak olursa, Türkiye'de, anayasada yeni ya- saklar keşfetmenin garipliği daha iyi anlaşılır. Bir yasama meclisinin, ülke üniversitelerindeki kılık kıyafeti şu ya da bu yönde düzenlemeden bu kadar aciz sayılmasınm hukuki bir gerekçesi bulunamaz. Bu ancak, siyasal yerindelik (oppor- tunit) kaygısıyla açıklanabilecek bir tutumdur. Baa üniversiteler türban yasağına devam ederken Anaya- sa Mahkemesi karanna dayanıyorlarsa. hukuk açısından haksız değillerdir. Çünkü bu mahkemenin kararlan idareyi de bağlar. Ancak bu, ülke çapında yaşanan sıkıntılan orta- dan kaldırmaz, daha da arttınr. Sorun, yasama organının tercih ve takdir hakkının kabulüyle aşılabilir. AnayasaMahkemesitürbanyasağınıanayasadabulurken, örtünmenin laikliğe karşı bir gösteri olduğuna da hükmet- mişti. Aynı mahkeme, TCK 163'ü de anayasaya uygun bul- muştu. Bugün madde yürürlükte değildir; bu yüzden de Türkiye'nin altı üstüne gelmemiştir. Türban yasağı da arük aşılmalıdır. Başı açık-kapalı öğrencilerin her an tanık oldu- ğumuz kardeşliği, tutulması gereken yolu zaten göstermi- yor mu? Bazı üniversiteler, türban yasağuıa devam ederken Anayasa Mahkemesi karanna dayanıyorlarsa, hukuk açısından haksız değillerdir. Sorun, yasama organının tercih ve takdir hakkının kabulüyle aşılabilir. 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1932: Bir Türkhanımı ŞjfOH2MART1992 Dünkü nüshamızda Ingiliz sefıresi Leydi Klark'ın Avrupa'da teşhir edilen eserlerinden bahsetmiştik. Bugün de bir Türk harumının " kazandığı muvaffakiyeti — mevzuubahsedeceğiz. Bu hanım karilerimizin meçhulu degikiir. Filhakika Paris'te müstakil ressamlann 1932 senesi resim sergisineiştirak eden Sabiha Rüştü H. hakkında Fransız gazetelerindekı takdirkârane neşriyattan evvelce bahsetmiştik. Bu defa gelen muhtelif Paris gazetelerinde dahi Sabiha Hanımdan sitayişle bahsedildiğini görüyoruz. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN KUTBA YOLCULUK 19S8'OE BUGÜH,rAI&LİZ MŞİFİ Or. VtVtAN FUCHS, y/iprf6t SÜNEY tuırup Yocce/ıtJSt/- TTHMAMLAMfŞTf. AUTARKTfKA'MN 8İR. SHACKLETDN ÜSSÜ "K/DEM YOLA SCNGA Cn'ĞEKÇ(/CARAK KÜT&4 uçma' scorr ÜSSÜ'NE (34SOk*n\ ÜNUİ KÂŞ/F yrLLAG. SOfi/RA AOl VERiLEU,ÖZ£L , YOLCLllMĞU vıışrr. AGAŞT7&MA i "' ÜNLÜ r£M OE K4T-fLMtŞr(. YAP/LMfŞ PA~ Kooperatifçilik politikası Prof. Dr. ZİYA GÖKALP MÜLÂYİM A.Ü Ziraat FakültesiÖğretim Üyesi DYP-SHP koalısyonundan Kooperatiflerimizın üst örgütlen- oluşan Demırel hukumetmın k o - m e l e r i n i tamamlamamış olmalan da operaüfçılık polıtıkasmı ıncele-T ü r k kooperatıfçiliğinin demokratik yebılmemiz ıçın elımızdekı belge- ge lişmesini engelleyici önemfi bir sorun ler: Demokratikleşme paketi, koalisyon olarak görülmektedir. Demokratik Batı ülkelerinde koo- peratifler üst örgütlenmelerini geçen yüzılın sonlannda tamamladıklan hal- de, ülkemizde ancak 1969 yılında 1163 protokolü ve 25 Kasım 1991 gunu TBMM'de okunan hükümet prog- ramıdır. Uygulama hakkında henüz fazla bir fıkir yürütülemezse de koalis- yon partileri liderlerinin 20 Ekim genel , y sayıb Kooperatifler Yasası'nın çıkması secimlerinden önce kooperatiflerin de-. ile başlayan üst örgütlenme henüz geliş- mokratikleşmesi konusundaki beyan- lan göz önüne abnacak olursa, bu hükü- metin uygulamada da demokratik koo- peratifçiliğe geniş yer vermesi beklen- mektedir. Ülkemizde bugün 8.5 milyon ortağı olan 60 binin üzerinde kooperatif bu- lunmaktadır. Bu kooperatifler üzerinde yıllardan beri yaptığımız incelemelere göre Türkiye'de kooperatifçiliğin ser- maye, üst örgütlenme, eğitim ve araştırma, mevzuat ve denetim olmak üzere beş te- mel sorunu vardır. Ülkemizde kooperatifler genellikle fi- nansman güçlüğü içerisindedirler. Or- taklann düşük ortaklık payı yüklenme- leri ve kooperatiflerin kredi gereksinme- lerini karşılayacak özel finansman ku- ruluşlannın olmayışı, kooperatiflerimi- zin finansman güçlüğü içerisinde olma- lanrun başlıca nedenidir. me aşamasındadır. 1980'lere kadar olan hızb gelişme de 12 Eylül ile büyük bir darbe yemiş ve KÖY-KOOP ve TAR- KO gibi demokratik kooperatif merkez birlikleri feshedilmişler ve daha sonra da tekrar oluşmalanna izin verilmemiş- tir. Bugüne kadar hükümetin demokratik kooperatifçilik konusunda kamu oyuna intikal etmiş bir yasa hazırlığı görülmemektedir. 1980-1991 yıllanndaki hükümetler, kooperatiflerin demokratik üst örgüt- lenmesine sürekli köstek olmuşlardır. Bugünkü hUkümet desteğini göstermek için derhal 1989 ocak aymdan beri Ta- nm ve Köyişleri Bakanlığı'ndan kuru- luş izni bekleyen yeni KÖY- KOOPBizim görüşümüze göre kooperatif- __ çiliğimizin finansman sorunu, ancak yö- Merkez Bİrh : gTn7kuniİuş"İznİ veriîmeİİ- netım ve sermayesine kooperatıfler ve jir üst örgütlerinin egemen olacağı bir ko- Kooperatif eğitim ve araşurması da operatiflerbankasf kurularakçözülebi- T ü r k kooperatifçiliği için büyük önem hr. Bunun dışındakı tüm önlemler, so- taşımaktadır. Bu konuda ahnacak en runun cözümunde yetersız kalmaya ö n e m i i ö n l e m , demokratik kooperatif mahkûmdur. u s t örgütleri ve devlet tarafından koo- peratifçilik okullannın açılmasıdır. Ülkemizde kooperatifçiliği düzenle- yen mevzuat ise yetersiz, kanşık ve de- mokratik kooperatifçilik ilkelerine aykındır. Bizim önerimiz, Türkiye'de tanm ve tanm dışı tüm kooperatiflerin tek bir de- mokratik yasaya göre kurulup işlemesi- dir. Bu amaçla, 1163 sayılı Kooperatif- ler Yasası, tanm satış ve tanm kredi ko- operatiflerimizi de kapsayacak ve de- mokratik ve çağdaş kooperatifçilik ilke- lerini esas alacak biçimde yeniden dü- zenlenmelidir. Bu yeni yasaya göre tüm kooperatifler kendi kendilerini yönet- melidirler. 20 Ekim öncesi, koalisyon li- derleri Sayın Demirel ve Sayın Inönü, bizim katıldığımız birçok kongre ve pa- nelde, demokratik kooperatifçilikten yana olduklannı kamuoyu önünde bir- çok kez beyan etmişlerdir. Ancak bugü- ne kadar, hükümetin demokratik koo- peratifçilik konusunda kamuoyuna in- tikal etmiş bir yasa hazırlığı görülme- mektedir. Maalesef kamuoyuna intikal eden eleştirilen eski usule göre hüküme- tin tanm satış kooperatifleri birliklerine yeni genel müdür atamalandır. Sonuç olarak deriz ki hükümet, koo- peratifçilik politikası ile demokratikleş- mede etkili olmak istiyorsa, bir koope- ratifler bankasının kurulmasını, KOY- KOOP- TARKO, Tüketim Koperatif- leri Merkez Birliği gibi demokratik mer- kez birliklerinin bir an önce oluşturul- masını, tanm satış ve tanm kredi başta olmak üzere tümüyle kooperatiflerden devlet vesayetini (güdümünü) ortadan kaldıncı demokratik yeni bir koopera- tifler yasasının çıkanlmasııu mutlaka ger- çekleştirmelidir. SEMÎH BALOOĞLU Ulaşım Araçları ve Hava Kirliligi Doç.Dr.GÖKMENERGÜN KralFahdPetrolveMaden Ün.Ögr.Üyesi "Eğer yedi süpürgeyle yedi hizmetçi, yarım sene boyunca süpürseydi, zanneder misin ki" dedi deniz aslanı, ''tamamen temizleyebilecekler? ''Şüpheli'' dedi marangoz, ve acı bir gözyaşı döktü. Lewis Carroll — avai adasmda, dar dolam- baçlı bir yoldan çıkılan Mau- na Loa dağınm tepesinde, dünyanın atmosferindeki karbon dioksit (CO:) seviyesi son 32 se- nedir devamlı olarak ölçülmektedir. Bu- rada Milli Okyanus ve Atmosferik İda- resi'nin bilim adamlannca yapılan öl- çümlere göre atmosferdeki karbon di- oksit seviyesi, 1958'de 315 ppm'den (parts per million = her milyonda parça miktan) 1990 ortalannda 355 ppm'ye yükselmiştir. Devamlı olarak yükselen COı seviyesi (kutupta buzullar içine yüzyıl önce hap- sedilmiş havada sadece 280 ppm vardı) bir hayat süresinden kısa bir zamanda insanm ve makinelerinin dünyanın at- mosferine yaptıklannın tartışılmaz bir ölçütüdür. Bu nedenle, pek çok bilim adamma göre dünyamız daha sıcaklaşa- caktır. Kentsel alanlarda hava kirleticilerinin önemii bir bölümü ulaşım araçlan ta- rafından yaratılmaktadır. Karayolu ulaşım araçlannın, lokal karbon monoksit problemlerinin ana kaynağı olduğu ve bölgesel seviyedeki fotokimyasal oksitleyici konsantras- yonu problemlerinin de ana nedenini oluşturduğu sanılmaktadır. Hava mey- danlan her ne kadar lokal karbon mo- noksit problemleri yaratabilirlerse de fotokimyasal oksitleyici problemlerine. karayollanna nazaran daha az katkıda bulunurlar. Ulaşım araçlanndan kaynaklanan hava kirleticilerinin en önemlileri, kar- bon monoksit (CO), hidrokarbonlar (HC), fotokimyasal oksitleyiciler (OJ), azot oksitler (NO*)( partiküller ve kur- şundur. Kentsel alanlarda önemii ölçülere ulaştığını zannettiğimiz hava kirliliğine ulaşım araçlannın katkısını azaltmak için gerekli bazı tedbirler şöyle sıralana- bilir: Kanun ve yönetmeliklerin hazırlan- masr. Hava kirliligi kontrollerinin yapı- labilmesi için gerekli hava kalitesi stan- dartlan, egzoz gazlan standartlan, hava kirlenme ve kirletme ile ilgili yönetmelik ve kanunlann çıkanlması gereklidir. Taşıtlann çıkardığı kirleticileri azalt- ma yollan: Otomobillerin çıkardığı kir- leticileri azaltmak için kullanılacak yön- temlerin bazılannı kısaca belirtelim: 1. Motorda yapılan değişiklikler: Ör- neğin yağ haznesinden çıkan gazlan tek- rar patlama olan yere vererek HC gaz- lannı yüzde 25 azaltmak mümkün ol- muştur. Katalitik reaktörler egzoz gaz- lannı katalitik bir muameleden gecire- rek CO, HC ve HO> yoğunluklannı azaltırlar. Ancak şu anda kullanılan ka- talitik reaktörler sadece kurşunsuz yakıt kullanan araçlara takılabilmektedir. Bu ve benzeri değişiklikler artık Türkiye'de üretilen araçlarda da kullanılmalıdır. 2. Yakıt kompozisyonunun değiştiril- meşi: Yanmanın tam olması ve zararlı katkılann -örneğin kurşunun- kaldınl- ması için yakıt kompozisyonu defiştiri- lebilir. Bızde de belirli bir planlama da- hilinde kurşunsuz yakıt ve bunu yakan motor tiplerinin üretilmesi artık gerek- mektedir. 3. Yeni motorlann geliştirilmesi: Akü ile işleyen elektrik motorlan gibi bir dizi sistem şu anda geliştirilmektedir. Bunlar bizde de kullanılmaya başlanılmalıdır. En azından mazotla çalışan otobüsler yerine troleybüsler tercih edilmeli ve mevcut mazotlu araçlann egzozlannı azaltacak sistemler takılmalıdır. Maale- sef bizde bunlar yapılmadığı gibi çok yakın bir zamanda, havayı çok fazla kir- leten mazotlu motorlann taksilere takılma- sı için taksi şoförlerine kredi verilmiştir. Teknik ve idari önlemlerin yanı sıra, arazi kullanım tedbirleri de ele alına- bilir... Mahalli hava kirliligi problem- leri, genellikle otoyollar kenannda, özellikle uzun yokuşlann olduğu yerler- de veya trafıİc sıkışmalannın olduğu yerlerde yoğunlaşır. Yüksek trafık ha- cimlerinin olduğu kavşaklar da çok miktarda yanmamış yakıt ve CO üretir- ler. Böyle yerlerin yakınlannda hastane, okul, yaşlı bakım evleri ve buna benzer yapılann yapılmasına izin verilmemeli- dir. Yol ve trafık mühendisliği tedbirleri de düşünülmesi gereken önlemler ara- sındadır. Yollann ve trafığin hava kir- lenmesini azaltacak şekilde tasanmlan- ması ve işletilmesi önemii katkılar sağ- lar. Örneğin yavaş hızlarda CO ve HC miktarlan artar. 65-85 km/saatte hava kirlenmesi en az orandadır. Düzgün bir trafnVakışrsağiayacak tedbirter, örne- ğin trafık sinyal koordinasyonu, otoyol giriş yollan kontrolü vs. gibi tedbirler aynı zamanda hava kirlenmesini de azaltırlar. Hava kirliliğinin çok fazla ol- duğu zamanlarda otomobillerin kul- lanılması kısıtlanabilir. Çevresel etki analizleri de hava kirli- liğine karşı mücadelenin önemii bir si- lahıdır. Karayollan, havaalanlan, bü- yük tesisler (örneğin büyük abşveriş merkezleri, fabrikalar, vs.) kurulurken bu tesisler için çevresel etki analizlerinin yapılması şart koşulmalıdır. Artık bu tür projelerde Kuzey Amerika ve pek çok Avrupa ülkesinde bir "Çevresel Etki Analizi" yapılması kanunlarca şart koşulmakladır. Bu analizlerin içerigi çok detaylı tutulmakta ve pek çok proje çevresel koşullan yerine getirebilmek için büyük değişikliklere uğratıhnakta veya tamamen terk edilmektedir. Toplu ulaşım, yürüme, bisikletin teş- vik edilmesi de önemii bir mücadele yöntemidir. Bugün boğaz üzerinden ge- çen otomobillerin çoğunda sadece bir tek şoför bulunmaktadır. Bu durum hem Türkiye hem de dünya için artık bir lüks sayılmahdır. Aracı ortak kullanma (car poohng), toplu ulaşım, yaya yürü- me ve bisiklet kullanma, cazip hale geti- rilmelidir. Örneğin arabasında dört kişi ile köprüden geçenlere özel bir indirim sağlansa, tek kişi ile köprü gecişlen azaltılabilir. Bazı arterlerde bisiklet yol- lannın yapılması işe gitmek için bisiklet kullanmayı cazip hale getirebilir. Sonuç olarak, son derecede hovar- daca kullandığımız mavi planetimiz artık isyan bayrağını çekmiştir. Dün- yaya ve atmosferine insanoğlunun yaptıklan belki de artık düzeltilmesi imkânsız hale gelmiştir. En azından şim- diki hali korumak için bile büyük gayret ve bilinçlenme gerekmektedir. Bugün yaptıklanmızdan yann çocuklanmız hesap sorduğunda acaba verecek ce- vabımız olacak mıdır? POLÜİKA ILVEÖTESİ MEHMED KEMAL Hesap NasılSorulup? C umhuriyet'ten sonra ilk Yüce Divan, Deniz Ba- kanı İhsan Eryavuz için kuruldu. Deniz Bakaru thsan Eryavuz, Topçu İhsan adıyla ünlüydü. Ata- türk'ün yakını, İstiklâl Mahkemesi üyesi, Cebelibe- reket Milletvekili. Dahası, İttihat ye Terakki'nin bıçkın silahşörlerinden de sayılır. Bu türlü güçlerle do- nanmış bir kişiyi Yüce Divan'a göndermek o denli kolay değildi. Ama Yüce Divan'a gönderilme Malatya Milletve- kili ve Başbakan İsmet Paşa'nın önergesi ile sağlanırsa işler biraz kolaylaşrruş olurdu. Yavuz Zırhlısı'nın onanmı için bir havuz yapılacaktı. Bu iş karara bağlandı ve havuz yapıldı, Yavuz'un onanmına başlandı. Ancak onanm ihalesinde rüşvet kokusu duyuldu. Rüşvet alındı, alınmadı derken işler büyüdü. Önce Halk Partisi Meclis Grubu konuyu ele aldı. Ardından konu Mec- lis'e getirildi. Konu, Halk Partisi Meclis Grubu'nun gizli oturumunda görüşülürken Topçu İhsan, geçmişindeki güçlü donanıma dayanarak kendini suçlayanlara karşı kükredi: "Parti gru- bunda önce kendimizi zengjn edecek, sonra memleketi kalkındıracağız diye karar almadık mı?" dedi. Bu söz ağzı- ndan kaçmıştı; ama bir daha geri alınamazdı. Topçu fhsan sözünde direndi. Direndi, ama sözünü bir daha geri ala- madı. O gece Keçiören'deki evinde kederli bir yorgunluk içinde otururken telefonu çaldı: "İhsan Bey, seni Yavuz'dan aldığın üç beş kuruşluk rüş- vet öldürmez ama 'Parti grubunda karar almadık mı' sözü perişan eder." Nitekim etti de. Parti Grubu'nda abnmış bir sım açıkladığı için hepsi karşısına.çıktılar, Topçu İhsan'ı mahvettiler. Kurulan Yüce Divan tarafından mahkûm oldu. Cezasını elifı elifıne çekti. Ankara Hapishanesi'nden çıktıktan sonra İstanbul'a yerleşti. Arnavutköy'de balıkçıbk etti, yüksün- medi. Cumhuriyet döneminin ilk Yüce Divanı bu oldu. Çok partib yonetime geçilirken Gümrük Tekel Bakaru Suat Hayri Ürgüplü 'kahve yolsuzluğu' davasmdan Yüce Divan'a verildi. Kahve davası, çay davası birbirine kanşü. Bu davanın açılmasına yakın günlerde Suat Hayri Ürgüplü, İsmet Paşa'ya başvurdu. Paşa, "Git aklan da gel!.." dedi. Suat Hayri ve arkadaşlan kurulan Yüce Divan'm önüne çıktılar, aklandılar. Suat Hayri Ürgüplü, yıllar sonra devletin türlü kademele- rinde görev aldı. Bakanlık, başbakanlık etti. Senato baş- kanlığı yaptı. Gün oldu Cumhurbaşkanf na vekâlet etti. Yüce Divan'a verilme Suat Hayri Ürgüplü için bir yıkım değil, bir yengi, zafer oldu. Siyasal yaşantımızda uzun süre Yüce Divan yolu acıl- madı. Açılmak istendiğinde de çoğunlukta olan iktidar par- tiler yolu tıkadılar. Mekanizma içinde en önemii Yüce Divan, Yassıada Mahkemeleri'dir. Kurulan bu özel mahkemelerle bir ik- tidar grubu toptan mahkemeye verildi. Sonunda idama ka- dar uzanan cezalar görüldü. Siyasette mahkemeler eliyle ce- zalandırma yolu açıldı. İyi mi oldu, kötü mü? Görülüyor. Askeri darbeler yolunun acılması bu gidişin sakatbğını yansıüyor. 12 Mart, 12 Eylül dönemleri açıldı. Zedelenen demokratik yolun içinde şimdi çırpınıyoruz. Yolsuzluk iddialan çoğaldı. Şimdi bunlar nasıl bir çö- züme kavuşacaktır? Birbirinin karşıtı olan iktidarlar hesap sorarlar. Bu iktidar, bundan öncekinin karşıtı mıdır? OKURLARDAN Memur sendikalan 657 No'lu Devlet Memurlan Kanunu, memur tanımını ikiyeayınyor. Birinci kısımda mcmuru, "Devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerince genel idare esaslanna göre yürütülen asb ve süreb' kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler" olarak; ikinci kısımda da "Yukanda tanımlananlar dışındaki kurumlarda genel pobtika tespiti, araştırma, planlama, programlama, yönetim ve denetim gibi işlerde görevli ve yetkili olanlar" diye tanımbyor. Devlet Memurlan Kanunu neden memuru iki kere tanımlama gereği duymuştur? Günümüzde memur. Osmanb dö_nemindeki gibi tepeden ürnağa yetkiyle donaübnış değildir. Memurlann çoğunluğunu oluşturan alt görevlerdeki memurlar, artık yetkiden çok, sorumluluk sahibidir. Gerçekten yetki sahibi memurlar ise 657'deki ikinci tanıma uyanlardır ve sayılan azdır. Alt görevlerdeki memurlar yetkileriyle birlikte karar haklannı da zamanla yitirmişlerdir; böylebkle gıtgide yaptıklan işe yabanalaşır hale gelmişlerdir. Yaptığı işten' memnun olan memura çok ender rastlanmaktadır. Bu durumu aşabilmek. memurlann ancak örgütlü bir güç ohnalanna bağbdır. Bu nedenle bugün, kurulmuş olan memur sendikalannın önünde güç ama başanlması zorunlu bir çok görev vardır. Memur sendikalannın önünde ulaşmalan ^reken acil hedefler, toplusözleşme haklannı somutlaşürmak, grev ve katılım haklannı abnaktır. 98 no'lu ILO sözleşmesi uyannca, memur sendikalannın bugün dahi toplusözleşme yapma haklan vardır. Ancak 657 no'lu Devlet Memurlan Kanunu ücreti bağıtlamaya engeldir. Gene aynı kanun nedeniyle memurlann grev haklan da bulunmamaktadır. 1990 sonrası memurlarca kurulan ve gitgide yaygınlaşan memur sendikalan yeni bir dönemi açmışür. Memur sendıkaahğı önümüzdeki^^ dönemde daha da yaygınlaşacaktır. Sendika kurulmamış kesimlerde de sendika kurma çabşmalan ya başlamıştır ya da kısa bir süre sonra -gündemi yakalamak isteyeceklerinden- başlayacaktır. Budurumda, sendikalı memurlar için gene 657 dışında bir iş yasası gerekmektedir. Hükümet bu konuda artık geride kalmamab, memurlann bu konudaki gereksinimlerine yanıt vermeb ve serbest toplu pazarlık, grev ve katıbm haklannı içeren bir memur iş yasasınıbiranönce hazırlamahdır. AYSEBERNA DOGANOĞLU Tüm Bel-Sen Üyesi Boğaziçi'nin kütüphaneâ Bizler Boğaziçi Üniversitesi'nden bir grup öğrenci olarak, Türkıye'nin en iyi kütüphanelerinden biri olduğu iddia edilen Boğaziçi Üniversitesi kütüphanesinin, günümüz ihtiyaçlanna cevap veremediğini görmekte ve sıkıntısını yaşamaktayız. Raflan dolduran kitaplann hemen hemen tamamının "Robert Kolej" damgası taşıdığı kütüphanemizde; özellikle sosyal bib'mlerle ilgılenen arkadaşlar, dünyayı ve tabii ki bizi ilgilendiren son gelişmeler hakkında bilgi ve yorumlan edinmekte büyük güçlüklerle karşılaşmakta. Siyasi, sosyal ve ekonomik konularda güncel meseleleri ele alan haftalık, aylık ve üç aylık dergi ve mecmualann. bu tür bilgi ve yorumlan. sıcağı sıcağına edınmede sağladıklan fayda inkâr edilemez. Ancak ne yazık ki butürdergiler, kütüphanemizde insanı şaşırtıcı rötarlarla hizmete sunubnakta. Bilgiyi edinmedeki hızın büyük önem taşıdığı günümüz enformasyon dünyasında. biz Boğaziçibler ancak bayatlamış bilgilere ulaşabilmekteyiz. Aşağıda sunulan dergilerin basım ve kütüphanev, geliş tarihleri arasındak' muazzam farklar başka bi- şey söylememize gerek b ır akmayacak bcyutlarda. Bu konuda bize di'^en, sadece ilgililerden şerekenin yapılmasını önemlericaetmek. ŞERtM DENİZ İstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle