Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2MART1992PA2ARTESİ
14 GORÜŞLER
HUKIJKÇU
GÖZÜYLE
BÜLENTTANÖR
Tûrbana Dolanmak
T
ürban sorunu içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Pek çok üniversitede türban fiilen serbest. An-
kara'daki üç üniversitede yasaklama ve soruş-
turmalar sürüyor. Oysa ülkede tek bir hukuk
düzeni var. Acaba hangi uygulama doğru?
TBMMİnsanHaklannı İnceleme Komisyonu'nun oluş-
turduğu bir alt komisyon, işi serbestlik yönünde çözmek
için bir rapor hazırlamış. (Zaman gazetesi, 26.2.1992). An-
cak rapor. işleri büsbütün kanştıracağa benzer. Dayandığı
iki temel var ki ikisi deçürük. Birincisi, türban yasağının "ya-
sal mesnet"ten (dayanak) yoksun bulunduğu iddiası. Oysa
Anayasa Mahkemesi, 7.3.1989 ve 9.4.1991 tarihli iki karan-
nda bu yasağın, yasalann anası olan anayasadan çıktığı gö-
rüşüne varrruşö. Alt komisyonun ikinci gerekçesi, başörtü-
sü serbestisini "Kuran'ın kesin emirleri"ne dayatmak ve
"ibadet hürriyeti içinde" algılamak çabası. Bu görüş
TBMM Genel Kurulu'nda da kabul gorecek olursa yeni bir
iptal karan da kapıda demektir. Çünkü, ilk karannda "dini
inanç sebebiyle boyun ve saçlann örtü veya türbanla kapa-
tılması serbesttir" hükmünü laiklik ilkesine aykın bulup ip-
tal eden Yüksek Mahkeme, "Kuran emirlerT'ne yollama
yapan bir tavn da onaylamayacaktır. Türban serbestisini
"ibadet hürriyeti içinde" görmek ise daha büyük bir gaftır;
çünkü işin ibadetle ilgisi yoktur. Dahası, böyle bir gerekçe,
serbesti yanhlannı da zorda bırakır. Anayasanın, ibadet
hürriyetinin sınırlannı gösteren 24 ve 14. maddelerini
okumak bunu anla-
mak için yeterlidir. — ^ — — — — — • ^ — • ^ — ^ — "
Aslında, sıkıntılar
Anayasa Mahkemesi
kararlanndan da kay-
naklanmaktadır.
Mahkeme, "dini
inanç sebebiyle" tür-
banı serbest btrakan
hükmü laikliğe aykın
bulup iptal ederken
hakhydı. Ancak Yük-
sek Mahkeme, dini
inançlara yollama
yapmadan türbaru
serbest bırakacak bir düzenlemenin bile anayasaya aykın
düşeceğini belirtmişti. Yani, yasak bizzat anayasadan çık-
maktaydı. Mahkemenin 9.4.1991 tarihli "yorumlu ret" ka-
ran da bu doğrultudadır.
Kanımca,yanlış ve haksız olanda budur.Bir kere, özgürlü-
ğün asıl, yasaklamanın ise istisna olduğu demokratik-
özgürlükçü hukuk düzenlerinde, açıkça yasaklanmayan bir
davranış da serbest demektir. 1982 Anayasası'nın bu nite-
likte bir hukuk düzenini öngörüp öngörmediği çok tartış-
malı olsa bile yasaklarla dolu bu anayasada dahi böyle bir
sınırlamayı hakh çıkaracak hüküm bulunamaz. Anti laik
akjmlann gelişmesinden hakh bir tedirgjnlik duyan yüksek
yargıçlann yorumu tam bir zorlama örneğidir.
Türban yasagı anayasadan çıkıyorsa, bunun anlamı,
TBMM'nin bile bunu yasa yoluyla kaldıramayacağıdır.
Mahkeme de bunu demektedir. Başka ülkelerde anayasa
yargıçlannın anayasalardan yeni hak ve özgürlükler türet-
tikleri hatırlanacak olursa, Türkiye'de, anayasada yeni ya-
saklar keşfetmenin garipliği daha iyi anlaşılır. Bir yasama
meclisinin, ülke üniversitelerindeki kılık kıyafeti şu ya da bu
yönde düzenlemeden bu kadar aciz sayılmasınm hukuki bir
gerekçesi bulunamaz. Bu ancak, siyasal yerindelik (oppor-
tunit) kaygısıyla açıklanabilecek bir tutumdur.
Baa üniversiteler türban yasağına devam ederken Anaya-
sa Mahkemesi karanna dayanıyorlarsa. hukuk açısından
haksız değillerdir. Çünkü bu mahkemenin kararlan idareyi
de bağlar. Ancak bu, ülke çapında yaşanan sıkıntılan orta-
dan kaldırmaz, daha da arttınr. Sorun, yasama organının
tercih ve takdir hakkının kabulüyle aşılabilir.
AnayasaMahkemesitürbanyasağınıanayasadabulurken,
örtünmenin laikliğe karşı bir gösteri olduğuna da hükmet-
mişti. Aynı mahkeme, TCK 163'ü de anayasaya uygun bul-
muştu. Bugün madde yürürlükte değildir; bu yüzden de
Türkiye'nin altı üstüne gelmemiştir. Türban yasağı da arük
aşılmalıdır. Başı açık-kapalı öğrencilerin her an tanık oldu-
ğumuz kardeşliği, tutulması gereken yolu zaten göstermi-
yor mu?
Bazı üniversiteler, türban
yasağuıa devam ederken
Anayasa Mahkemesi
karanna dayanıyorlarsa,
hukuk açısından haksız
değillerdir. Sorun,
yasama organının tercih
ve takdir hakkının
kabulüyle aşılabilir.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: Bir Türkhanımı
ŞjfOH2MART1992
Dünkü nüshamızda Ingiliz
sefıresi Leydi Klark'ın
Avrupa'da teşhir edilen
eserlerinden bahsetmiştik.
Bugün de bir Türk harumının
" kazandığı muvaffakiyeti —
mevzuubahsedeceğiz. Bu
hanım karilerimizin meçhulu
degikiir. Filhakika Paris'te
müstakil ressamlann 1932
senesi resim sergisineiştirak eden Sabiha Rüştü H. hakkında
Fransız gazetelerindekı takdirkârane neşriyattan evvelce
bahsetmiştik. Bu defa gelen muhtelif Paris gazetelerinde dahi
Sabiha Hanımdan sitayişle bahsedildiğini görüyoruz.
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
KUTBA YOLCULUK
19S8'OE BUGÜH,rAI&LİZ
MŞİFİ Or. VtVtAN FUCHS,
y/iprf6t SÜNEY tuırup Yocce/ıtJSt/-
TTHMAMLAMfŞTf. AUTARKTfKA'MN 8İR.
SHACKLETDN ÜSSÜ "K/DEM YOLA
SCNGA Cn'ĞEKÇ(/CARAK KÜT&4
uçma' scorr ÜSSÜ'NE
(34SOk*n\ ÜNUİ KÂŞ/F
yrLLAG. SOfi/RA
AOl VERiLEU,ÖZ£L
, YOLCLllMĞU
vıışrr. AGAŞT7&MA i
"' ÜNLÜ r£M
OE K4T-fLMtŞr(.
YAP/LMfŞ PA~
Kooperatifçilik politikası
Prof. Dr. ZİYA GÖKALP MÜLÂYİM A.Ü Ziraat FakültesiÖğretim Üyesi
DYP-SHP koalısyonundan Kooperatiflerimizın üst örgütlen-
oluşan Demırel hukumetmın k o - m e l e r i n i
tamamlamamış olmalan da
operaüfçılık polıtıkasmı ıncele-T ü r k
kooperatıfçiliğinin demokratik
yebılmemiz ıçın elımızdekı belge- ge
lişmesini engelleyici önemfi bir sorun
ler: Demokratikleşme paketi, koalisyon olarak görülmektedir.
Demokratik Batı ülkelerinde koo-
peratifler üst örgütlenmelerini geçen
yüzılın sonlannda tamamladıklan hal-
de, ülkemizde ancak 1969 yılında 1163
protokolü ve 25 Kasım 1991 gunu
TBMM'de okunan hükümet prog-
ramıdır. Uygulama hakkında henüz
fazla bir fıkir yürütülemezse de koalis-
yon partileri liderlerinin 20 Ekim genel
, y
sayıb Kooperatifler Yasası'nın çıkması
secimlerinden önce kooperatiflerin de-. ile başlayan üst örgütlenme henüz geliş-
mokratikleşmesi konusundaki beyan-
lan göz önüne abnacak olursa, bu hükü-
metin uygulamada da demokratik koo-
peratifçiliğe geniş yer vermesi beklen-
mektedir.
Ülkemizde bugün 8.5 milyon ortağı
olan 60 binin üzerinde kooperatif bu-
lunmaktadır. Bu kooperatifler üzerinde
yıllardan beri yaptığımız incelemelere
göre Türkiye'de kooperatifçiliğin ser-
maye, üst örgütlenme, eğitim ve araştırma,
mevzuat ve denetim olmak üzere beş te-
mel sorunu vardır.
Ülkemizde kooperatifler genellikle fi-
nansman güçlüğü içerisindedirler. Or-
taklann düşük ortaklık payı yüklenme-
leri ve kooperatiflerin kredi gereksinme-
lerini karşılayacak özel finansman ku-
ruluşlannın olmayışı, kooperatiflerimi-
zin finansman güçlüğü içerisinde olma-
lanrun başlıca nedenidir.
me aşamasındadır. 1980'lere kadar olan
hızb gelişme de 12 Eylül ile büyük bir
darbe yemiş ve KÖY-KOOP ve TAR-
KO gibi demokratik kooperatif merkez
birlikleri feshedilmişler ve daha sonra
da tekrar oluşmalanna izin verilmemiş-
tir.
Bugüne kadar hükümetin
demokratik kooperatifçilik
konusunda kamu oyuna
intikal etmiş bir yasa
hazırlığı görülmemektedir.
1980-1991 yıllanndaki hükümetler,
kooperatiflerin demokratik üst örgüt-
lenmesine sürekli köstek olmuşlardır.
Bugünkü hUkümet desteğini göstermek
için derhal 1989 ocak aymdan beri Ta-
nm ve Köyişleri Bakanlığı'ndan kuru-
luş izni bekleyen yeni KÖY- KOOPBizim görüşümüze göre kooperatif- __
çiliğimizin finansman sorunu, ancak yö- Merkez Bİrh
:
gTn7kuniİuş"İznİ veriîmeİİ-
netım ve sermayesine kooperatıfler ve jir
üst örgütlerinin egemen olacağı bir ko- Kooperatif eğitim ve araşurması da
operatiflerbankasf kurularakçözülebi- T ü r k
kooperatifçiliği için büyük önem
hr. Bunun dışındakı tüm önlemler, so- taşımaktadır. Bu konuda ahnacak en
runun cözümunde yetersız kalmaya ö n e m
i i ö n l e
m , demokratik kooperatif
mahkûmdur. u s t
örgütleri ve devlet tarafından koo-
peratifçilik okullannın açılmasıdır.
Ülkemizde kooperatifçiliği düzenle-
yen mevzuat ise yetersiz, kanşık ve de-
mokratik kooperatifçilik ilkelerine
aykındır.
Bizim önerimiz, Türkiye'de tanm ve
tanm dışı tüm kooperatiflerin tek bir de-
mokratik yasaya göre kurulup işlemesi-
dir. Bu amaçla, 1163 sayılı Kooperatif-
ler Yasası, tanm satış ve tanm kredi ko-
operatiflerimizi de kapsayacak ve de-
mokratik ve çağdaş kooperatifçilik ilke-
lerini esas alacak biçimde yeniden dü-
zenlenmelidir. Bu yeni yasaya göre tüm
kooperatifler kendi kendilerini yönet-
melidirler. 20 Ekim öncesi, koalisyon li-
derleri Sayın Demirel ve Sayın Inönü,
bizim katıldığımız birçok kongre ve pa-
nelde, demokratik kooperatifçilikten
yana olduklannı kamuoyu önünde bir-
çok kez beyan etmişlerdir. Ancak bugü-
ne kadar, hükümetin demokratik koo-
peratifçilik konusunda kamuoyuna in-
tikal etmiş bir yasa hazırlığı görülme-
mektedir. Maalesef kamuoyuna intikal
eden eleştirilen eski usule göre hüküme-
tin tanm satış kooperatifleri birliklerine
yeni genel müdür atamalandır.
Sonuç olarak deriz ki hükümet, koo-
peratifçilik politikası ile demokratikleş-
mede etkili olmak istiyorsa, bir koope-
ratifler bankasının kurulmasını, KOY-
KOOP- TARKO, Tüketim Koperatif-
leri Merkez Birliği gibi demokratik mer-
kez birliklerinin bir an önce oluşturul-
masını, tanm satış ve tanm kredi başta
olmak üzere tümüyle kooperatiflerden
devlet vesayetini (güdümünü) ortadan
kaldıncı demokratik yeni bir koopera-
tifler yasasının çıkanlmasııu mutlaka ger-
çekleştirmelidir.
SEMÎH BALOOĞLU
Ulaşım Araçları ve Hava Kirliligi
Doç.Dr.GÖKMENERGÜN KralFahdPetrolveMaden Ün.Ögr.Üyesi
"Eğer yedi süpürgeyle yedi hizmetçi,
yarım sene boyunca süpürseydi,
zanneder misin ki" dedi deniz aslanı,
''tamamen temizleyebilecekler?
''Şüpheli'' dedi marangoz,
ve acı bir gözyaşı döktü.
Lewis Carroll
— avai adasmda, dar dolam-
baçlı bir yoldan çıkılan Mau-
na Loa dağınm tepesinde,
dünyanın atmosferindeki
karbon dioksit (CO:) seviyesi son 32 se-
nedir devamlı olarak ölçülmektedir. Bu-
rada Milli Okyanus ve Atmosferik İda-
resi'nin bilim adamlannca yapılan öl-
çümlere göre atmosferdeki karbon di-
oksit seviyesi, 1958'de 315 ppm'den
(parts per million = her milyonda parça
miktan) 1990 ortalannda 355 ppm'ye
yükselmiştir.
Devamlı olarak yükselen COı seviyesi
(kutupta buzullar içine yüzyıl önce hap-
sedilmiş havada sadece 280 ppm vardı)
bir hayat süresinden kısa bir zamanda
insanm ve makinelerinin dünyanın at-
mosferine yaptıklannın tartışılmaz bir
ölçütüdür. Bu nedenle, pek çok bilim
adamma göre dünyamız daha sıcaklaşa-
caktır.
Kentsel alanlarda hava kirleticilerinin
önemii bir bölümü ulaşım araçlan ta-
rafından yaratılmaktadır.
Karayolu ulaşım araçlannın, lokal
karbon monoksit problemlerinin ana
kaynağı olduğu ve bölgesel seviyedeki
fotokimyasal oksitleyici konsantras-
yonu problemlerinin de ana nedenini
oluşturduğu sanılmaktadır. Hava mey-
danlan her ne kadar lokal karbon mo-
noksit problemleri yaratabilirlerse de
fotokimyasal oksitleyici problemlerine.
karayollanna nazaran daha az katkıda
bulunurlar.
Ulaşım araçlanndan kaynaklanan
hava kirleticilerinin en önemlileri, kar-
bon monoksit (CO), hidrokarbonlar
(HC), fotokimyasal oksitleyiciler (OJ),
azot oksitler (NO*)(
partiküller ve kur-
şundur.
Kentsel alanlarda önemii ölçülere
ulaştığını zannettiğimiz hava kirliliğine
ulaşım araçlannın katkısını azaltmak
için gerekli bazı tedbirler şöyle sıralana-
bilir:
Kanun ve yönetmeliklerin hazırlan-
masr. Hava kirliligi kontrollerinin yapı-
labilmesi için gerekli hava kalitesi stan-
dartlan, egzoz gazlan standartlan, hava
kirlenme ve kirletme ile ilgili yönetmelik
ve kanunlann çıkanlması gereklidir.
Taşıtlann çıkardığı kirleticileri azalt-
ma yollan: Otomobillerin çıkardığı kir-
leticileri azaltmak için kullanılacak yön-
temlerin bazılannı kısaca belirtelim:
1. Motorda yapılan değişiklikler: Ör-
neğin yağ haznesinden çıkan gazlan tek-
rar patlama olan yere vererek HC gaz-
lannı yüzde 25 azaltmak mümkün ol-
muştur. Katalitik reaktörler egzoz gaz-
lannı katalitik bir muameleden gecire-
rek CO, HC ve HO> yoğunluklannı
azaltırlar. Ancak şu anda kullanılan ka-
talitik reaktörler sadece kurşunsuz yakıt
kullanan araçlara takılabilmektedir. Bu
ve benzeri değişiklikler artık Türkiye'de
üretilen araçlarda da kullanılmalıdır.
2. Yakıt kompozisyonunun değiştiril-
meşi: Yanmanın tam olması ve zararlı
katkılann -örneğin kurşunun- kaldınl-
ması için yakıt kompozisyonu defiştiri-
lebilir. Bızde de belirli bir planlama da-
hilinde kurşunsuz yakıt ve bunu yakan
motor tiplerinin üretilmesi artık gerek-
mektedir.
3. Yeni motorlann geliştirilmesi: Akü
ile işleyen elektrik motorlan gibi bir dizi
sistem şu anda geliştirilmektedir. Bunlar
bizde de kullanılmaya başlanılmalıdır.
En azından mazotla çalışan otobüsler
yerine troleybüsler tercih edilmeli ve
mevcut mazotlu araçlann egzozlannı
azaltacak sistemler takılmalıdır. Maale-
sef bizde bunlar yapılmadığı gibi çok
yakın bir zamanda, havayı çok fazla kir-
leten mazotlu motorlann taksilere takılma-
sı için taksi şoförlerine kredi verilmiştir.
Teknik ve idari önlemlerin yanı sıra,
arazi kullanım tedbirleri de ele alına-
bilir... Mahalli hava kirliligi problem-
leri, genellikle otoyollar kenannda,
özellikle uzun yokuşlann olduğu yerler-
de veya trafıİc sıkışmalannın olduğu
yerlerde yoğunlaşır. Yüksek trafık ha-
cimlerinin olduğu kavşaklar da çok
miktarda yanmamış yakıt ve CO üretir-
ler. Böyle yerlerin yakınlannda hastane,
okul, yaşlı bakım evleri ve buna benzer
yapılann yapılmasına izin verilmemeli-
dir.
Yol ve trafık mühendisliği tedbirleri
de düşünülmesi gereken önlemler ara-
sındadır. Yollann ve trafığin hava kir-
lenmesini azaltacak şekilde tasanmlan-
ması ve işletilmesi önemii katkılar sağ-
lar. Örneğin yavaş hızlarda CO ve HC
miktarlan artar. 65-85 km/saatte hava
kirlenmesi en az orandadır. Düzgün bir
trafnVakışrsağiayacak tedbirter, örne-
ğin trafık sinyal koordinasyonu, otoyol
giriş yollan kontrolü vs. gibi tedbirler
aynı zamanda hava kirlenmesini de
azaltırlar. Hava kirliliğinin çok fazla ol-
duğu zamanlarda otomobillerin kul-
lanılması kısıtlanabilir.
Çevresel etki analizleri de hava kirli-
liğine karşı mücadelenin önemii bir si-
lahıdır. Karayollan, havaalanlan, bü-
yük tesisler (örneğin büyük abşveriş
merkezleri, fabrikalar, vs.) kurulurken
bu tesisler için çevresel etki analizlerinin
yapılması şart koşulmalıdır. Artık bu
tür projelerde Kuzey Amerika ve pek
çok Avrupa ülkesinde bir "Çevresel
Etki Analizi" yapılması kanunlarca şart
koşulmakladır. Bu analizlerin içerigi
çok detaylı tutulmakta ve pek çok proje
çevresel koşullan yerine getirebilmek
için büyük değişikliklere uğratıhnakta
veya tamamen terk edilmektedir.
Toplu ulaşım, yürüme, bisikletin teş-
vik edilmesi de önemii bir mücadele
yöntemidir. Bugün boğaz üzerinden ge-
çen otomobillerin çoğunda sadece bir
tek şoför bulunmaktadır. Bu durum
hem Türkiye hem de dünya için artık bir
lüks sayılmahdır. Aracı ortak kullanma
(car poohng), toplu ulaşım, yaya yürü-
me ve bisiklet kullanma, cazip hale geti-
rilmelidir. Örneğin arabasında dört kişi
ile köprüden geçenlere özel bir indirim
sağlansa, tek kişi ile köprü gecişlen
azaltılabilir. Bazı arterlerde bisiklet yol-
lannın yapılması işe gitmek için bisiklet
kullanmayı cazip hale getirebilir.
Sonuç olarak, son derecede hovar-
daca kullandığımız mavi planetimiz
artık isyan bayrağını çekmiştir. Dün-
yaya ve atmosferine insanoğlunun
yaptıklan belki de artık düzeltilmesi
imkânsız hale gelmiştir. En azından şim-
diki hali korumak için bile büyük gayret
ve bilinçlenme gerekmektedir. Bugün
yaptıklanmızdan yann çocuklanmız
hesap sorduğunda acaba verecek ce-
vabımız olacak mıdır?
POLÜİKA
ILVEÖTESİ
MEHMED KEMAL
Hesap NasılSorulup?
C
umhuriyet'ten sonra ilk Yüce Divan, Deniz Ba-
kanı İhsan Eryavuz için kuruldu. Deniz Bakaru
thsan Eryavuz, Topçu İhsan adıyla ünlüydü. Ata-
türk'ün yakını, İstiklâl Mahkemesi üyesi, Cebelibe-
reket Milletvekili. Dahası, İttihat ye Terakki'nin
bıçkın silahşörlerinden de sayılır. Bu türlü güçlerle do-
nanmış bir kişiyi Yüce Divan'a göndermek o denli kolay
değildi. Ama Yüce Divan'a gönderilme Malatya Milletve-
kili ve Başbakan İsmet Paşa'nın önergesi ile sağlanırsa işler
biraz kolaylaşrruş olurdu.
Yavuz Zırhlısı'nın onanmı için bir havuz yapılacaktı. Bu
iş karara bağlandı ve havuz yapıldı, Yavuz'un onanmına
başlandı. Ancak onanm ihalesinde rüşvet kokusu duyuldu.
Rüşvet alındı, alınmadı derken işler büyüdü. Önce Halk
Partisi Meclis Grubu konuyu ele aldı. Ardından konu Mec-
lis'e getirildi.
Konu, Halk Partisi Meclis Grubu'nun gizli oturumunda
görüşülürken Topçu İhsan, geçmişindeki güçlü donanıma
dayanarak kendini suçlayanlara karşı kükredi: "Parti gru-
bunda önce kendimizi zengjn edecek, sonra memleketi
kalkındıracağız diye karar almadık mı?" dedi. Bu söz ağzı-
ndan kaçmıştı; ama bir daha geri alınamazdı. Topçu fhsan
sözünde direndi. Direndi, ama sözünü bir daha geri ala-
madı. O gece Keçiören'deki evinde kederli bir yorgunluk
içinde otururken telefonu çaldı:
"İhsan Bey, seni Yavuz'dan aldığın üç beş kuruşluk rüş-
vet öldürmez ama 'Parti grubunda karar almadık mı' sözü
perişan eder."
Nitekim etti de.
Parti Grubu'nda abnmış bir sım açıkladığı için hepsi
karşısına.çıktılar, Topçu İhsan'ı mahvettiler.
Kurulan Yüce Divan tarafından mahkûm oldu. Cezasını
elifı elifıne çekti. Ankara Hapishanesi'nden çıktıktan sonra
İstanbul'a yerleşti. Arnavutköy'de balıkçıbk etti, yüksün-
medi.
Cumhuriyet döneminin ilk Yüce Divanı bu oldu.
Çok partib yonetime geçilirken Gümrük Tekel Bakaru
Suat Hayri Ürgüplü 'kahve yolsuzluğu' davasmdan Yüce
Divan'a verildi. Kahve davası, çay davası birbirine kanşü.
Bu davanın açılmasına yakın günlerde Suat Hayri Ürgüplü,
İsmet Paşa'ya başvurdu. Paşa, "Git aklan da gel!.." dedi.
Suat Hayri ve arkadaşlan kurulan Yüce Divan'm önüne
çıktılar, aklandılar.
Suat Hayri Ürgüplü, yıllar sonra devletin türlü kademele-
rinde görev aldı. Bakanlık, başbakanlık etti. Senato baş-
kanlığı yaptı. Gün oldu Cumhurbaşkanf na vekâlet etti.
Yüce Divan'a verilme Suat Hayri Ürgüplü için bir yıkım
değil, bir yengi, zafer oldu.
Siyasal yaşantımızda uzun süre Yüce Divan yolu acıl-
madı. Açılmak istendiğinde de çoğunlukta olan iktidar par-
tiler yolu tıkadılar.
Mekanizma içinde en önemii Yüce Divan, Yassıada
Mahkemeleri'dir. Kurulan bu özel mahkemelerle bir ik-
tidar grubu toptan mahkemeye verildi. Sonunda idama ka-
dar uzanan cezalar görüldü. Siyasette mahkemeler eliyle ce-
zalandırma yolu açıldı. İyi mi oldu, kötü mü? Görülüyor.
Askeri darbeler yolunun acılması bu gidişin sakatbğını
yansıüyor. 12 Mart, 12 Eylül dönemleri açıldı. Zedelenen
demokratik yolun içinde şimdi çırpınıyoruz.
Yolsuzluk iddialan çoğaldı. Şimdi bunlar nasıl bir çö-
züme kavuşacaktır? Birbirinin karşıtı olan iktidarlar hesap
sorarlar. Bu iktidar, bundan öncekinin karşıtı mıdır?
OKURLARDAN
Memur sendikalan
657 No'lu Devlet Memurlan
Kanunu, memur tanımını
ikiyeayınyor. Birinci
kısımda mcmuru,
"Devlet ve diğer kamu tüzel
kişiliklerince genel idare
esaslanna göre yürütülen asb
ve süreb' kamu hizmetlerini
ifa ile görevlendirilenler"
olarak; ikinci kısımda da
"Yukanda tanımlananlar
dışındaki kurumlarda genel
pobtika tespiti, araştırma,
planlama, programlama,
yönetim ve denetim gibi
işlerde görevli ve yetkili
olanlar" diye tanımbyor.
Devlet Memurlan Kanunu
neden memuru iki kere
tanımlama gereği
duymuştur?
Günümüzde memur.
Osmanb dö_nemindeki gibi
tepeden ürnağa yetkiyle
donaübnış değildir.
Memurlann çoğunluğunu
oluşturan alt görevlerdeki
memurlar, artık yetkiden
çok, sorumluluk sahibidir.
Gerçekten yetki sahibi
memurlar ise 657'deki ikinci
tanıma uyanlardır ve sayılan
azdır. Alt görevlerdeki
memurlar yetkileriyle birlikte
karar haklannı da zamanla
yitirmişlerdir; böylebkle
gıtgide yaptıklan işe
yabanalaşır hale
gelmişlerdir. Yaptığı işten'
memnun olan memura çok
ender rastlanmaktadır.
Bu durumu aşabilmek.
memurlann ancak örgütlü
bir güç ohnalanna bağbdır.
Bu nedenle bugün, kurulmuş
olan memur sendikalannın
önünde güç ama başanlması
zorunlu bir çok görev vardır.
Memur sendikalannın
önünde ulaşmalan ^reken
acil hedefler, toplusözleşme
haklannı somutlaşürmak,
grev ve katılım haklannı
abnaktır. 98 no'lu ILO
sözleşmesi uyannca, memur
sendikalannın bugün dahi
toplusözleşme yapma
haklan vardır. Ancak 657
no'lu Devlet Memurlan
Kanunu ücreti bağıtlamaya
engeldir. Gene aynı kanun
nedeniyle memurlann grev
haklan da
bulunmamaktadır. 1990
sonrası memurlarca kurulan
ve gitgide yaygınlaşan
memur sendikalan yeni bir
dönemi açmışür. Memur
sendıkaahğı önümüzdeki^^
dönemde daha da
yaygınlaşacaktır. Sendika
kurulmamış kesimlerde de
sendika kurma çabşmalan ya
başlamıştır ya da kısa bir süre
sonra -gündemi yakalamak
isteyeceklerinden-
başlayacaktır. Budurumda,
sendikalı memurlar için gene
657 dışında bir iş yasası
gerekmektedir. Hükümet bu
konuda artık geride
kalmamab, memurlann bu
konudaki gereksinimlerine
yanıt vermeb ve serbest toplu
pazarlık, grev ve katıbm
haklannı içeren bir memur iş
yasasınıbiranönce
hazırlamahdır.
AYSEBERNA
DOGANOĞLU
Tüm Bel-Sen Üyesi
Boğaziçi'nin kütüphaneâ
Bizler Boğaziçi
Üniversitesi'nden bir grup
öğrenci olarak, Türkıye'nin
en iyi kütüphanelerinden biri
olduğu iddia edilen Boğaziçi
Üniversitesi kütüphanesinin,
günümüz ihtiyaçlanna cevap
veremediğini görmekte ve
sıkıntısını yaşamaktayız.
Raflan dolduran kitaplann
hemen hemen tamamının
"Robert Kolej" damgası
taşıdığı kütüphanemizde;
özellikle sosyal bib'mlerle
ilgılenen arkadaşlar, dünyayı
ve tabii ki bizi ilgilendiren son
gelişmeler hakkında bilgi ve
yorumlan edinmekte büyük
güçlüklerle karşılaşmakta.
Siyasi, sosyal ve ekonomik
konularda güncel meseleleri
ele alan haftalık, aylık ve üç
aylık dergi ve mecmualann.
bu tür bilgi ve yorumlan.
sıcağı sıcağına edınmede
sağladıklan fayda inkâr
edilemez. Ancak ne yazık ki
butürdergiler,
kütüphanemizde insanı
şaşırtıcı rötarlarla hizmete
sunubnakta. Bilgiyi
edinmedeki hızın büyük
önem taşıdığı günümüz
enformasyon dünyasında.
biz Boğaziçibler ancak
bayatlamış bilgilere
ulaşabilmekteyiz. Aşağıda
sunulan dergilerin basım ve
kütüphanev, geliş tarihleri
arasındak' muazzam farklar
başka bi- şey söylememize
gerek b
ır
akmayacak
bcyutlarda. Bu konuda bize
di'^en, sadece ilgililerden
şerekenin yapılmasını
önemlericaetmek.
ŞERtM DENİZ
İstanbul