09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
»AVFA CUMHURİYET 24 ŞUBAT1992 PAZARTESİ HABERLER Öğrenciler, Mîllî Eğîtim Bakanı'na yol gösterdi CUIVIHURİYIT (Ankara) -Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptarfın, ckullarda vealen Atatür kçülük eğitimi konusundaki sıkıntısı, or- tao kulda okuvan iki kız öğrencinin de bu konuda yakınması üze- lineortayaçktı. Toptan, öğrencilerin kendisini Meclis luli sinde yakakvip "Atatürk* ün hayatı ezberletiliyor. ama Atatürkçü düşünce- rın temelıöğretıjniyor"demesiüzenne. "Hah. tamam. İşte butün mesele bu. Ben bunuTalimTerbije Genel Kurulu'- tadLa Milli Güvenlik Kurulu'nadaanla- tamıyorum"dedı. Türkçe öğretmenlerinin, •ünlü bir ki- şyle röportaj" odevi vermesi üzerine, Milli Eğitim Bakanı Toptan ile konuş- mak için harekete geçen Etlık Lisesi or- taok.ul bölümü jçüncü sınıf öğrencileri Fih> Erdoğan ile Emel Halıcı, görüşme- yı, sorunlarını Bâkan'a anlaimsk için de far fırsat olarak değerlendirdil-er. Erdo- ğan ve Halıcı"ya bu konuda, Halıcı'nın gazeteci olan bir yakını da yar<dım edin- ce. iki öğrenci ile bakan arasındakı gö- rüşme TBMMnın iktidar kulisinde gerçekleşti. Öğrencilen iki yanına alıp kulisteki kanepelerden birine oturan Toptan, iki elını Erdoğan ile Halıcf nın omuzlarına koyarak sorunlannın neler olduğunusordu. Sözü ilk alan, okuldaki sıkıntılannı bir liste yapıp görüşme>e hazırlıklı gelen Halıcı oldu. Halıcı. "Ökulda giydiğimi- ze, saçımıza her şeyimıze kanşıyorlar" deyince. Toptan. okulda giysinin serbest bırakılması durumunda yoksul öğrenci- lerin zordurumda kalacaklannı anlattı. Halıcı, bunun üzerine. "Hakhsınız. Bız üstümüze güzel bir şeyler giyebıliyoruz. Ama parası olmayanlar. böylc gıyıne- mezler" karşılığını verdi. Bakan ile öğrenciler. Meclis kulisinde koyu bir sohbete dalarken. etraflarını yavaş yavaş gazetecıler de sarmava baş- ladı. Gazetecilerin dinlemeyi yeğleyip şorularıyla bölmedikleri sohbet şöyle devam etıi: ERDOĞAN - Sınıflanmız d a çok ka- labalık. 60 kişi bir sınıfta ders yapıyoruz. TOPTAN - Ben sizin okulu bir göre- yım. Beni okulunuza davet eder misinız? HALICI - Okulda laboratuvar var, ama hiç gitmiyoruz. Fen derslenni göre- rek, uygulayarak yapamıyoruz. Böyle olunca da iyi anlamıyoruz. TOPTAN - (Gülerek) Nasıl oluyorda sen onları düzeltmiyorsun? HALICI - İngilizce derslerine de yete- rince önem vermiyorlar. TOPTAN - Öğretmen yok da ondan. Altı bin İngilizce öğretmeni açığımız var. HALICI - Bir de üniversite sınavı ko- nusu var. Düşünün, üniversite sınavına girdim, kazanamadım. Ne olacak? Ka- zanacağımı zannetmiyorum. O zaman ortada kalacağım. Düz liseye gidip ünı- versiteye giremezsem ortadayım. TOPTAN - Haklısın. Aslında üniver- siteye gitmek isteyenin düz liseye gitme- si, meslek öğrenmek isteyenin de meslek lisesine gitmesi lazım. HALICI - Kütüphanemızde de yeteri kadarlcîtap yolc. Düşünebiliyor musu- nuz? Dil bilgısi kitabı yok. Ben. dıl bilgi- sı kitabı bile olmayan kütüphaneye. kütüphane demem. TOPTAN - Ansıklopedi \ar mı° HALICI - Yelerince yok. Türkçe kita- bımız da çok eski. Bizim Türkçe öğret- menimiz orta yaşlarında. Hâlâ onun öğrenciyken okuduğu kitabı okuyoruz. Teknoloji ilerlerken, kitaplar hiç değiş- miyormu? ERDOĞAN - Kaç yıldır okuya oku- ya Atatürk'ün hayatını ezberledik. Ama Atatürkçü düşüncenin temelini bilmiyo- ruz. TOPTAN - Hah. tamam... Olay bu iş- te.. Ben bunu Talim Terbiye Genel Ku- rulu'na da Milli Güvenlik Kurulu'na da anlatamıyorum bir türlü. Bir bayrakla. bir resimle Atatürkçülük öğretilebilır mi? Toptan. öğrencileri gülerek dinlerken bir yandan da yanındaki görevlilere not- lar aldırmasını izleyen gazeteciler daya- namayıp, "Sayın Bakan'a ulaşmak için çok uğraştınız mı" diye sordular. Halıcı, "Fazla uğraşmadık" deyince Toptan. kahkahalarla gülerek "Aldınız mı ceva- bınızı" dive konuştu. Tiirkân Hanım'ın tek şîkâyeti, cami kapısına çocuk bırakır gibi kapısının önüne kedi bırakılması. Kedilerine bakamadıklan için Tiirkân Hanım'a gönderen ünlü sanatçdar bile var. (Fotoğraf: ALİ ÖZ) Dört yüz kedili Türkân Hanım tstanbul Haber Servisi - Gel Nazlı'm öpüş yapalım. Nazlı, beyaz moher yumağı an- dıran tüylerini biraz daha kabarta- rak edalı bir tavırla Türkân Ha- nım'ın kucağına atladı. Ağzını ya- nağına doğru uzattı. Çok edalıydı, neden olmasın? Evde kendisi gibi dört yüz kedi daha vardı, ama Ka- dir tnanır ile başrolü paylaşmak için sadece o seçilmişti. Ya bizi kapıda karşılayan Pa- muk... Onun da Nazlı'dan pek ge- ri kalır yanı yoktu doğrusu. Tüy- leri onun da bembeyazdı, Pamuk gibi. Ayrıca bir gözü mavi, diğeri de yeşildi. Yani saf kan Van kedi- siydi. Nazlı, Kadir Inanır ile oyna- mışsa ne olmuş yani, Pamuk da se- ramik tabak reklamına çıkmıştı. Türkân Harum'da daha ne kedi- ler vardı. Japonya'dan getirilenler, Iran'dan getirilenler. Cins cins, renk renk. Dile kolay, dört yüz kedi. Bu yazıyı okuyunca, Türkân Hanım'- ın sadece güzel ve sağlıkh kediler- le ilgilendiğini sanmayınız; o, pek- çoğunu sokaktan toplamış. Kedisevenler Derneği'nde hemşi- re olarak çalışmış olan Türkân Ha- nım, yüz yetmiş beş kediye tek ba- şına bakmıştı tam cfokuz yıl. Şim- di dört yüz kediye bakıyordu yar- dımcılanyla beraber. Dört yüz ke- di bir eve sığmadığından iki yiizü Pangaltı Baysungur Sokak'taki bir eve, diğer iki yüzünü de Tarlabaşı'ndaki bir başka eve taşı- mıştı. Başlanna da birer bakıcı. Bugünlerde Tarlabaşı'nda müsta- kil bir ev bulmuş, satın almak için. "O zaman" diyor, "tüm kedileri oraya taşıyacağım, böylece bakım- lan daha kolay olacak" Kediler, Avrupa mamklarla bes- leniyorlar. Her üç günde bir, her- birine bir adet vitamin karışımı ve- riliyor. t l • • • • : , ! • > . ' ' -{•#•.> Türk Reklam Sektörü yeni başarılarını selamlıyor... K R İ S T A L E L M A ' 9 1 Kristal Elma Türkiye Reklam Ödülleri Yanşması bu yıl dördünoü kez gerçekleşiyor. Kristal Elma'91. Türk reklameılığının bir sektör olarak ulaştığı yaratıcılığı. yetkinlik düzeyini bir kez daha sergileyeeek, reklamcılarımızın yeni başarılannı öne çıkaracak. Yarışmaya son katılnıa tarihi 29 Şubat 1992. Tüm meslektaşlarımızı. değerli katılımlarıyla, sektörümüzün zengin yaratıcı gücünü bir kez daha belgelemeve da^et ediyoruz. R E K L A M C I L A R D E R N E G I Yarifma ile ilfeili yönetmelik ve teknik ayrıntıları içeren fornıları. Reklamcılar Derneği- Kristal Elma Sekreteryası'ndan edinebilirsinii. Reklamcılar Derneği, Yıldıs Potla Cad. 26/A Blok, D:18 Gayretlepe 80280 Istanbul Tel: 266 90 88 - 272 07 82 Fax: 273 12 93 frr^CUMHURİYETTEN İOKURLARA OKAY GÖNENSİN Tele-Tehlike... B atı da gelen tehlikeyi önce göremedi. Teorik tartışmalar, kültürün kitleselleşmesi, bilginin yaygınlaşması, görselliğin estetiği vb. tartışmalar arasında, Batı şimdi her yanı saran 'tele fast- food'lardan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı. Tam kurtuluşun son derece zor olduğunu da herkes görüyor. Türkiye'de de hızla gelinen nokta farklı değil. Hatta Türkiye birçok açıdan daha da hızlı gidiyor. Devlete ait 6 TV kanalının yayın yaptığını duyan her yabancı, bir hayret sesi çıkanyor. Bu kadar çok kanalda kalitenin nasıl tutturulabildiği sorulan ilk soru. Peki, devlet desteğine sahip olmayan, kâr amacıyla çalışan ve tek gelir kaynakları reklam olan özel TYIer, kaliteyi nasıl sağlayacak? Bu sorunun yanıtı basit, çünkü özel TV'lerin belli bir kaliteyi tutturmak diye bir sorunlan yok. Bu sorun, ancak her ülkede, TV'lerin denetimiyle ilgili kurulların yetkileri ve çalışmalarıyla bağlantılı olarak ortaya çıkıyor. Örneğin, İngilteredeki yüksek kurul bir anda 16 kuruluşun yayın hakkını iptal edip 4 kanalın kapanmasını sağlayabiliyor. ABD'deki Federal iletişim Komisyonu da yayın haklannı hiç kimsenin gözünün yaşına bakmadan iptal edebildiği için herkes kurallara uymaya çaba gösteriyor, en azından kuralları fazla zorlayamıyor. Ama özel TVIerin bir tek hedefi var: Koltuğuna oturmuş, eline uzaktan kumanda aletini almış, her an başka bir kanala kaçmaya hazır izleyici. Her program ya da her kanal için bu izleyicinin niteliği değil, sayısı önemli. £u sayı ne kadar çok olursa, reklam geliri o kadar artacağı için her şey bu sayıya bağlı. Sonuç da düzeyin sürekli olarak aşağıya çekilmesi, özellikli programların azalması, her şeyin basite doğru yönelmesi ve bol bol 'tele fast-food'. Kanallar çoğaldıkça insanların televizyon izleme süreleri de artıyor ve tek amaç, en çok kendi kanalına baktırmaktan ibaret kalıyor. Televizyon izleme süreleri de son verilere göre Avrupa'da en yüksek ingiltere'de. Her İngiliz, günün 228 dakikasını televizyon karşısında geçiriyor. Bu süre Amerikalılar için 217 dakika, Ispanyollar için 216 dakika, Fransızlar için 184 dakika. Televizyon kuruluşları, ulaştıkları insan sayıları, etkiledikleri kalabalıklar açısından birer dev görünümünde, ama mali bakımdan tek kaynağa, reklam gelirine bağımlı oldukları için de birçok bakımdan fazlasıyla güçsüz. Reklam açısından Avrupa'daki duruma bakarsak, televizyon yayınlarının artışıyla yazılı basının reklam pastasından aldığı payın da sürekli azaldığı görülüyor. Avrupa'da da ilk kez geçen yıl reklam pastasının bölüşümünde televizyon %33'lük bir oranla günlük basının önüne geçti. 79 Avrupa ülkesindeki durumla ilgili hesaplara göre 199Vde televizyonun reklam gelirleri 1990'a göre %5.8 arttı. Ancak günlük basına süreli yayınlar eklendiği zaman yine de yazılı medya %52'lik bir toplam paya sahip oluyor. Türkiye de artık bu yeni televizyon dönemine hızla girdiğine göre Batı'da yaşananlan belki yine fazlasıyla ' hızlı olarak yaşayacağız. Çünkü ülkemizde "ders çıkarma' alışkanlıkları Batı'ya nazaran daha az. Ancak özel televizyonların yasal olarak yayın yapmasına olanak sağlayacak yeni bir düzene geçilirken Batı'daki gelişmelerden en azından yasal çerç&ze için ders almak mümkün. Hükümet, anayasa ve yasa değişiklikleriyle ilgili çalışmaları başlatmış ve basın kuruluşlarından görüş istemiştir. Kuşkusuz bu, basın kuruluşlarının görüşlerinin dikkate alınacağı anlamına gelmez. Yine de çeşitli basın kuruluşlarının yeni televizyon yasası çıkarılırken üstünde durulması için dikkat çektikleri ana noktaları sıralayabiliriz: - Radyo Televizyon Yüksek Kurulu'nun yapısı yenilenmeli, yazılı basın temsilcileri de bu kurula . katılabilmeli. Yüksek Kurul'un, yayınların yasalara uygunluğunun yanı sıra genel düzeyini de denetleyebileceği ve uyanda bulunacağı bir yetki sistemi açık olarak kurulmalı. - Haber ve güncel olay programlannın her gün belli bir süre yer alması, kültür programları, sinemada ve tüm programlarda belli oranlarda yerli yapım zorunlulukları konulmalı. - Yazılı basının (Fransa örneğinde oiduğu gibi) özel televizyon şirketlerinde belli oranlarda temsil edilme zorunluğu getirilmeli. - Yazılı basında bulunmamasına karşın bu olanakla birlikte radyo ve televizyon alanında tekellerin oluşmasını önleyecek yasa maddeleri mutlaka yer # almalı ve durum Yüksek Kurul tarafından izlenmeli. - Özel yayın kuruluşlarının reklama ayıracağı süreler belirlenerek yazılı basının reklam pastasından aldığı payın düşmesi önlenmeli. Aksi durumda yazılı basında da çok hızlı bir tekelleşmenin yaşanacağı göz önüne alınmalı. Sponsor programlar için çok net kurallar konulmalı, gizli reklam önlenmeli. - Yanıt hakkının çok hızlı işlemesini ve kişilik haklarının korunmasını sağlayacak maddeler yasada yer almalı. Bütün bunlar yapılsa da 'tele-tehlike'lerden tam olarak sakınmak mümkün mü? 1. basın semineri • ANKA (Ankara) - lllerde yeni kurulan "il basın ve halkla ilişkiler müdürlükleri"nin görev, yetki ve sonımluluk alanlannın belirtilmesi ve çalışmalarda verimlilik sağlanması amacıyla düzenlenen "1. Basın ve Halkla tlişkiler Müdürleri Semineri" bugün Ankara'da başlayacak. Açüışını Içişleri Bakanı lsmet Sezgin'in yapacağı ve 5 marta kadar sürecek olan seminerde TODAlE ve TK 7 tarafından ortaklaşa hazırlanan program uygulanacsic. Kitle iletişüni, yönetimde halkla ilişkiler, basın ve protokol gibi konulann işleneceği seminer programı 5 martta yapılacak "Günümüzde Kamu Yönetimi ve Basın Ilişkileri" konulu panelle sona erecek. Seminere katılacak 46 ilin basın ve halkla ilişkiler müdürleri seminerden sonra gazeteleri de ziyaret edecek. "Düşmana ilk kurşuıf tartışması • CUMHURİYET (Dörtyol) - 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu'da "Düşmana ilk kurşun"un gazeteci Hasan Tahsin tarafından tzmir'de değil daha önce Hatay'ın Dörtyol ilçesinde atıldığı savlandı. Dörtyol KaymakamhğYnca yapılan araştırmaya göre Kurtuluş Savaşı'nın başlaması için ilk işaret sayılan ilk kurşun, düşmana karşı ilk Kuvayi Milliye örgütlenmesinin gerçekleşürildiği ilçede atıldı. Bu konudaki değerlendirmeyi, araştırmacı yazar Kadir Aslan'm çahşmalanna dayanarak yapan Dörtyol Kaymakamüğı, , Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Stratejik Etüd BaşkanlığYna bazı belgeler gönderdi. Kaymakam Mehmet Polat, bir süre önce çeşitli kanıtlara dayalı olarak Genelkurmay'a gönderdikleri belgelere henüz yanıt gelmediğini söyledi. Dörtyol Kaymakamı Mehmet Polat, TRT Genel Müdürlüğü'ne gönderdiği bir yazıyla da "düşmana ilk kurşun"un Izmir'de değü, Dörtyol'da atıldığını savladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle