04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı: Cumhurıyet Maıbaacılık ve Gazetecılık Türk Anonım Şırketı adına Berin Vadi 0 Murahhas Oye: Emine Lşaklıgil 0 Genel Yayın MUdilru: Hasın Cemal, Yazı Işlen Müdürü: Ok»> Conensin 0 Yazı Işlerı Müdur Yardımcıları. Salim AlpasliB. Kcrnn ÇaLşku, Necdet Dofan, Lutfü Tınç 0 Sayfa Düzenı Yönctmenı: Ali Acar 0 Ankara TimalasL- Ahraet Tın İç Politıka: Mehmet Tezltu Ekonomi: Meral Tuner, Kültür: CeM Uster, Istanbul Haberleri: Muhittin Sirer, Spor. Abdülkadir Yucelman. Makaleler Şahia Alpay, DUzeltme: Abdullah Yazıci 0 Koordina- tör Ahmet Komlsan 0 Maii lşler Erol Erkul 0 Muhasebe: Bultnl Yener 0 Bütçe-Planlama: Sevgi Osmanbeşeoğlu 0 Reklam. Ayşe Tonın # Idare: Hiıseyin Gürer 0 lşletmc: Öndcr Çelik 0 Bügi-tşlem: Nall tnal 0 Pereonel. Sevgi BosUncioglu Basan ve toyon CumhunyM Mubucıiık ve Gazoccılık T.A.Ş. TUrkocıJı C«d 39/41 Cagıloilıı 34334 Ist PK 246 Isuuıbul Td 512 05 05 (20 h«ı). TOcı 22246, F«j- (1) 526 «0 72 0 Mrotar Aakın. Zıya Go*alp Blv lnkıl.p S. No 19/4, Tcl 133 II 41-47, TUo. 42J44, F»x. (4) 133 05 65 0 U»lr H Zıy» Blv 1352 S, 2/3, Td. 13 12 30, TUoc 523», Fu (51) 19 53 60 0 A4HK Inönu Cad 119 S No 1 Kat I, Ttl 19 37 52 (4 bu), Tfcloı 62155, Fu (71) 19 25 78 TAKVIM: 2 ŞUBAT 1992 Imsak: 5.39 Guneş: 7.07 Öğle: 12.22 Ikindi: 15.03 Akşam: 17 28 Yatsı: 18.49 Anadolu ve Trakya diye ortasından ikiye bölünmüş Topkapı'da tam 144 otobüsfirmasınıntekerlekleri dönüyor Türkiye'ninkalbi, Topkapıotogarı Başfcakın baba W a i e r Meıfcezi- Serbest İrlanda Bişbakan Caarles Haugheydün rnıtlubir bahaydı. Haughey, oğlu Caraı'ın dü|ün ündegelini Laura Di.ly''i öperek onlara mutlu bir yaşam diedi. Kapadokya'ya kimlik • CUMHURİYET (N»vşdıir>Kapodakya bölgesıninen ön;ml turıznn özelliğı olan periba:alan ddha aktif bir şekılde kourralarnm sağlanması amacıyla sajıJacak. Ne\ şehir Valiliği ile Kültür Midüıliiğiı'nce ortaklaşa sürdürülen çalşmılar âakkında bilgi veren Vali AycutDzau, czellikleGöreme, Ürgüp, Ça/uşn, A»anos, Gülşehır ve Acgöldeki p>eribacalannın sayımı ıçin iki lyrıkorrisyon kurulduğunu söyiedi Hamilelere puan • A A (\nkara)- Sosyal Sigortalar Kurumj Etlik Doğumevi'nde hamıle kadnlar risklerine göre puanlandıniıyor. Doğum Klinik Şefi Dr. tsnuil Dölen, hamile kadınlann doğam 5ncesi \e doğum sonrasında karşılaşıbilecekleri riskleri önceden belirlemek üzere puanlama sistemı uyguladıklannı bildirdi. Dölen, hamile kadın içn risk oluşturan hastahk ve özeljklere 1:1e 3 arasında puan verdiklerini söyiedi. Hastanedebir buçuk yJdırgenetik hastalıklann erken teşhisine yönelik çalışmalar yapiıdığnı belirten Dölen, hastaneye başvurulann çok yoğun olduğunu belirtti. Renksiz erkekler • AA (hmir)- Dokuz Eylül Üni\ersıtesi Tıp Fakültesi Göz Hastahklan Anabilim Dalı öğretim üyesı Prof. Dr. Güray Çingil erkeklerde kısmi renİc görme bozukluğu oranının yüzde 3-4 olmasına karşın kadınlarda bu oranın binde4'edüştüğünü söyiedi. Çingil renk görme bozukluklannın kromozomlar ile resesif olarak nesilden nesile geçtiğini söyiedi. Prof. Dr. Çingil, beyinde bulunan hücrelerin rengi algılayamaması ile ortaya çıkan renkkörlüğünün tedavisinin mümkün olmadığını belirtti. Ormanlar yanıyor • AA (Adana)- Adana'da geçen yıl çıkan orman yangınlannda 7 milyar 920 milyon liralık maddi zarar meydanageldi. Adana Orman Bölge Müdürlüğü yetkililerinin verdiğı bilgiyegöre, 1991 yılında anız yakma ve çıkış nedeni belli olmayan orman yangınlannın sayısında bir önceki yıla göre 20, yanan alanlarda ise 223 dekar artışoldu. 1990 yılında 67 olayda 640 hektar kızılçam ve koru ormanı yanarken geçen yıl meydana gelen 87 yangında 853 hektar ormanlık alan tahrip oldu. Doga korumasız • ANKA(Gland)- Dünya doğasının sadece yüzde 5'i koruma altında. Dünyada halen bin 200 ulusal park ve 3 bin 300 adet ekolojik dengenin korunduğu özel bölge bulunuyor. Doğayı Koruma Birliği (IUCN) adh uluslararası kuruluşun, 10-21 şubat arasında Venezuela'nın başkenti Karakas'ta düzenleyeceği kongrenin Sekreteri Jeff Mcneely, bu oranın gelecek lOyıldabirkatarttınlarak yüzde 10'a çıkanlmasını kmaçladıklannı bildirdi. Dünyadaki ulusal parklar ve koruma altındaki bölgeler sorunu Karakas'taki "Dördüncü Dünya Ulusal Parklar Kongresi"nin konusunu oluşturacak. Aşırı ceza • AA (Londra) Ingiltere'nin Liverpool kentinde, yuksek sesle müzik dinlemeyi seven bir genç kız, bu tutkusu yüzunden müzik setinden olduğu gibi oturduğu evden de atılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. 16 yaşındaki Chantelle Mavvdsley, Noel'de taşmdığı yeni evinde gece günduz demeden muzik setini sonuna kadar açarak muzik dinlemeye başlayınca, bundan rahatsız olan komşuların şikâyetiyle, 1990'da çıkarılan Çevre Koruma Yasası'na dayanan belediye gorevlileri, mahkeme kararıyla muzik setine el koydular. Liverpool Belediyesi'nın bu kararıyla, çevresini rahatsız edenlere karşı önlemler içeren yasa ilk kez uygulandı. Liverpool belediye yetkilileri, şimdi, 'gurultülu alışkanlıkları olan' genç kızı yaşlılann oturmadığı bir başka semte yerleştirmeyı goruşuyorlar. NECATt GÜNGÖR (İstanbul) - "Bursa-Eşkışehir, Bursa-Eskışehir." "İzmir İzmir İzmir İzmir..." "Nane şeken; midesi bulananlara na- neşekerı. " "Kıymalı peynirli, taze böreek..." " "Gel gel gel. Sağ yap gel..." "Esans verelım beyler. Gül, çoban, karakedi, altın damla... Esansçı." "Erzurum yolculan kalmasın! Erzu- rum yolculan kalmasın!" "Hayde, son çıkan kasetler: Şevkı Yıl- maz-Arafat '91, Peygamberleri Tanıya- lım. Halil İbrahim'in Hayatı, Yeni llahi- ler..." Bu sesler, fırtınalı bir günde, gökyü- zünde uçuşan kar tanecikleri gibi hiç durmadan, hiç dınmeden uçuşuyor ha- vada... Burası Topkapı, evet... Burası, bütün Türkiye insanının önce anafor olup sonra İstanbul'un dört bir yanına doğru hızla aktığı ürkünçbirnehir... Bu- rada hayat, ta sabahın dördünde başlı- yor, İstanbul clerin uykulann, ılık yatak- ların, tedirgin ve karanlık gecelerin, karadüşlerin orta yerinde, boylu boyun- cayatıyorken... Hışımla gelıp geçen otobüslerin kes- kın farlan, gecenin kapkara örtüsünü bir uçtan bir uca yırtıyor! Kimileri An- kara üzerinden Bolu'nun sisli, çam ko- kulu tepelerine sardınyor; kimileri, yeşil örtü üstünde kara bir yılan gibi kıvnlıp uzayan Bursa asfaltını tüketerek geli- yorlar. İstanbul denilen yaşlı ve yorgun kenti kan uykularda bastırmak istercesi- ne... Bütün otobüslerin kalkış saatleri, İs- tanbul'un ala şafağına ayarlı. Bizans'ın hükmünü görmüş, Osmanlı buyruğuna ram olmuş tarihi surlann yıkık dökük si- lüeti gün ışığına kavuşmadan daha, Tür- kiye'nin dört bucağından kalkıp yollara düşen binlerce insan, tonlarca ağırlıklan ve sonsuz sayıdaki sorunlanyla birlikte -ve sanki sözleşmişçesine- Topkapı mahşerinde buluşuyorlar! 1 mllysn koltık Anadolu ve Trakya diye ortasından ikiye bölünmüş Topkapf da, ınli ufaklı, eski yeni, kimi lumpen yatağı, kimi çağ- daş işletme görünümünde, tam yüz kırk dört otobüs firmasının tekerlekleri dö- nüyor. Otobüs şirketi sahiplerinden Mustafa Dağıstanlfnın ıddiasına göre "Bir milyon koltuk kapasıtesiyle, Av- rupa'nın ve Ortadoğu'nun en büyük fi- losuna sahip" Topkapı... Günde, ortala- ma yedi yüz elli, sekiz yüz otobüs giriş- çıkış yapıyor. Yılbaşı ya da bayram tatil- lerindeyse bu sayı, ikiye, hatta üçe katla- nıyor... Sabahın saat dördünde başlayan o sonsuz devinim, o kakafonik koro, o iğ- ne atsanız yere düşmez insan kalabalığı, o gezgin satıcı cenneti, yankesicilenn, üçkâğıtçılann, karaıanyolaalann bay- ram yen, uyanık taksicilerin avlağı, gizli işsizlerin ekmek kapısı, gecenin ikisinde ancak kendine gelebiliyor. İki saatlik bir dinlenme, sessizlik ve erinç süresi var. Telefonlar susar, yol yorgunu otobüsler âdeta uykuya çekilir, gün boyunca ba- ğırmaktan boyun damarları şişen çığırt- kanlar yorgun ve dertli başlannı yastığa vururlar... Çığırtkanhk deyip geçmeyin: Bir oto- büs işletmesindeki hiyerarşinin en alt katını oluşturur çığırtkanlar. Ellerine geçen ücret, ayarttıklan yolcu sayısına göre artar ya da eksilir. Sigortasız çalı- şırlar. Hiç yolcu bulamadıklan günlerde zıldirler. Deftere yazdıklan yolcu başına yüzde 5 alırlar. Bu hesapla, bir çığırtka- nın gündeliği yirmi binle elli bin arasın- da oynar... Her firmanın birden çok çığırtkanı vardır. Bağırmadılar mı yolcuyu kolun- daD tutup da yazıhaneden içeri atmadı- lar mı halleri haraptır! Patron, gözlen- nin yaşına bakmaz! Ama patronu göremez onlar. Patronlann gölgeleri ya- zıhaneleri yönetirler. Gelgelelim, Garaj Karakol Amirliği'nce de yasaklanmış- tır, çığırtkanların bağırıp çağırması, ku- lak tırmalayan seslerle Topkapı korosu- na katılmalan... Haklannda yapılacak bir şikâyet sonunda, soluğu gözaltında almalan ışten bile değildır... Bir yanda ekmek davası, bir yanda kurallar... Vel- hasıl. iki ucu hem de ortası kirletilmiş bir degnektir çığırtkanhk! Neresinden tuta- bilirsen tut! Mutlak Yalçın, ışte bu katmanın in- sanlanndan bin. "On beş yıh geçti" di- yor •'memleketimden gelip de bu işe kapılanalı. On beş yılda hıçbir şeyim ol- madı. Bundan sonra da olacağı yok..." Mutlak Yalçın'm en sevdıği mevsim, hemşerilerinin, nlemleketlerine dönüş mevsimi! Böyle zamanlarda hemşerıleri âdeta hayata bağlıyorlar onu. Bölük bö- lük, katar katar geliyorlar garaja. Mut- lak da onlara özel ındirimler uygulatıp bılet kestiriyor. Kestiği her biletten yüz- de beş alıyor! Gezgin satıcılar Mutlak Yalçın'ın hayattaki tek umu- du, tek beklentisi, devletin, bir gün orta- ya çıkıp da durumlanyla ılgilenmesi: Sigortalı, aylıklı bir iş düzenine kavuş- ması!.. Nediyelim?Çıkmadık canda, her zaman için umut vardır. Topkapı'da, gezgin satıcı olmak da kolay değildir. Çok yakın günlere kadar, yalnızca Bitlislilerin ve Karslıların boru- su öterdi bu alanda. Bu hemşeri örgütü içinde yer almayanlann köşe başlannda tezgâh açmalan olanak dışıydı. Insanla- nn kum gibi kaynadığı, minibüslerin kelle koltukta yol aldığı, yağmurlu ça- murlu günlerde adım atmanın büsbütün zorlaştığı bu savaş alanında aslanın ağ- zından ekmek sökmeye uğraşanlar ayn bir kaos yaratıyordu. Bunlar için şimdi- "lik bir çözüm bulunmuş gibi: Anadolu Garajı ile Trakya Garajı arasındaki uzun geçitte birer dükkân verilmiş. Kar- şılıkh dükkânlann oluşturduğu koridor- da yepyeni bir "Mahmutpaşa" yaratıl- mış... Rengârenk ucuz giysiler, ayakka- bılar, elektronik aletler, arabeskten Kürtçeye kadar uzanan her dilde, her kültür düzeyinde bangır bangır öten ka- setler, oyuncaklar, mutfak gereçleri tezgâhlardan taşıyor. Bu dükkânlan, az buçuk sermayesı olanlar kapatmışlar; sermayesı olma- yanlarsa yüklendiklerı el tezgâhlarıyla birlikte, zabıtalar ve polislerle köşe kap- maca oynuyorlar. Her ilden, her bucaktan folklor taşını- yordu İstanbul'a. Mutfak taşınıyordu. Gelenekler, görenekler taşınıyordu. Çu- vallar, torbalar, sepetler, sandıklar, ba- vullar, çantalar, yerel dillerin eşliğinde otobüslerden taşıyordu Topkapı'ya. Gün boyu, tam yirmi iki saat... Türkiye. kendini Topkapı'da özetliyordu. Bütün olup bitenleri, gelip geçenleri, bulunduğu tepeden, ölümcül bir sus- kunluk içinde izleyen Topkapı surlan- nın dili olsa da anlatsaydı bir bir... BugünAIDS'i, gribi düşünmeyin, öpüşün "İnsanların birbirlerini özgürce öpebilmeleri amacıyla" düzenJenen Öpüşme Günü bugün. Erdal Atabek, öpüşmeyi dudak, diş ve dilin hasret gidermesi olarak tanımlıyor. Haber Merkezi - Bugün, Dünya Öpüşme Günü'ne katılmak ve öpüşmek istiyorsanız, adam ba- şına 20 bin lira ödeyeceksiniz. Dünya Öpüşme Günü ile Tür- kiye'de ilk kez özel bir gün kut- lanmış oluyor. İstanbul Orta- köy'de, îskele Sokağı'ndaki Rock Bar'da verilecek konser- lere Asım Can Gündüz, "Vol- vox" ve "Savvdust" gruplan katılacak. Öpüşme Günü'nün 20 bin TL'lik bi- letlerini alıp rock partısine katılanlar bu fıyata bir bardak bira ve üç adet prezer- \ atifin de dahil olduğunu görecekler. "İnsanların birbirlenni, isteyerek ve özgürce öpebilmeleri" amacıyla eerçek- leştirilecek olan "Dünya Öpüşme Günü"nün düzenleyicıleri, "Türkiye'de yaşayan insanların 'kültürel çölleşme' sürecine girdiklerini" öne sürüyor ve 2 Şubat gunüniı "Dunya Öpüşme Gunü" ilan etme nedenlerini, "Çölleşen ve kısır- laşan yaşamlanmıza renk katmak" dive özetliyorlar.UBA muhabirinin, "Daha önce grip salgını yüzünden insan- lann bırbirini öpmemesini önermiştiniz. Salgın tehlikesi atlatıldı. Dünya Öpüş- me Günü için de bu kısıtlama devam ediyor mu, yoksa öpüşme yasağını kal- dırdınız mı" soruşunu cevaplandıran Bakan Aktuna, "Öpüşme yasak değil ki" dedi. Nitekim, AIDS'le mücadele konusundaki çalışmayı ilk kez 1987 yı- lında başlatan Sağlık Bakanlığı'nın bu amaçla çıkardığı broşürde, "Öpüşmeyle hastahk bulaşmaz" deniliyor. Batı'da bile henüz tam anlamıyla so- nuçlandınlamayan "öpüşmeyle AIDS'- in bulaşması" konusunda "biraz erken- ci" davranan Sağlık Bakanlığı'nın 5 yıl önceki bu saptamasına karşın bugün farklı bir yol izleniyor. Bizzat Sağlık Ba- kanı Yıldınm Aktuna'nın "Öpüşmeyin yalnızca el sıkışın" diyerek öncülük etti- ği kampanya önümüzdeki günlerde ileti- şim organlan aracılığıyla halka duyuru- lacak. "Dünya Öpüşme Günü" dolayısıyla görüşlerine başvurduğumuz doktor Er- dal Atabek, öpüşmenin bireysel ve top- lumsal olarak iki yanı bulunduğunu, toplumsal yanının ağır bastıgını söylü- yor: "Bireysel öpüşme insanın dudakla- nnı ilgilendiriyor ve en özel duygulannı sunmaya yanyor. İki kişi arasında en özel duygu alışverişi bu. Ama toplum içinde el öpmek gerçek anlamda duygu sunma değıl, bır saygı belirtisi. Tarihi- mizde etek öpmek de var. Saygı ifade eden etek öpüyor, kabul eden de alından öperek yanıt veriyor." Türkiye'de, "öpüşmenin çok azının" cinsel olduğunu belirten Atabek, Doğu toplumlannın bedensel yakınlaşmayı 5evdi|inı dile getirerek "Birbirımize sarı- lınz, öperiz. Öysa Batı toplumlan öpüş- meyi davranış kalıbı olarak göstermi- yorlar. El sıkışmayla yetiniyorlar" diyor. Sînema 100 yılclan beri öpüşmeye doymadıATİLLÂDORSAY(istanbul)- Öpüş, öpüşelim, öpüşün... Sinema sa- natı, bu emri sanki Musa'mn "On Emir "inden biriymişçesine hep uyguladı. Çünkü kadınla erkeği cinselliğin ilk basamaklarından bi- rinde gösteren ve yaklaştıran bu olay, sinemanın olmazsa olmaz öğe- lerinden biri olan erotizmin hem çok gerekli ve estetik hem de "ileri aşamada" olmayan, dolayısıyla gösterilebilen kademelerinden biri olarak hep gerekli görüldü. muştu. 1920'lerae Theda Bara, Gloria Swanson gibi "seksi" yıldızlar ve Rudolph Valentino, Ramon Novarro gibi "Latin âşıklar", öpüşme sahneleriyle sinema sa- lonlannda heyecanlar yaşattılar. 1930'larda ise perdede git gide artan bu ahlaksızhğa" karşı unlu Hays yasası çı- karıldı. Artık öpüşme, saniyelerie ölçulü- yor ve 8 saniyeyi aşamıyordu!.. Bu yuz- den, "Ruzgâr Gibi Geçti", "Kazablan- ka", "Aşktan da Üstün" gibi unlu aşk Opuşme sinemada baştan beri vardı. Daha sinema bulunduğu yıl, yani 1895'te çekilen birkaç dakikahk bir kısa film "The Kiss" adını taşıyordu ve May Irwin'le John Rıce adlı sanatçıların öpüşmelerin- den oluşuyordu. O zamanın i!k seyircile- ri, kimbilir bu kısacık gosteriyi ne denli "tahrik edici" bulmuşlardır!.. Aynı ad, 1929'da Greta Garbo'nun unlu bir filmi- ne verilmişti ve sanatçının bu filmdeki John Gilbert'la öpüşmesi, dillere destan ol- filmlerindeki öpüşmeler artık uzunlukla- rıyla değil, zarafetle karışık şiddet dozla- rıyla seyircinin belleğine yerleştiler. Ancak Hollywood'un elini kolunu bağlayan bu yasak, Avrupa'nın işine yaradı ve o yıllar- da, Fransız, Alman, hatta Çek veya Mek- sika kökenli kimi filmler, sinemaya yoğun bir erotizmin yanı sıra unutulmaz öpuşme- ler armağan ettiler. 1950'lerde bir geçiş dönemi yaşandı. Av- rupa, Brigitte Bardot, Sophia Loren, Gi- na Lollobrigida, Jeanne Moreau gibi bom- balar ortaya atarken Hollyvvood'da da "İnsanlar Yaşadıkça"da Deborah Kerr - Burt Lancaster'ın, "Arzu Tramvayı"nda Vivien Leigh- Marlon Brando'nun, "Taş Bebek"te Caroll Baker - Eli NVallach'ın opuşmeleri kıyametler kopardı. Hays ya- sası artık çope atılmıştı, ama Amerikan si- neması geleneksel bir tutuculuktan kolay kolay kurtularnıyordu. O yıllarda kuzey- den, özellikle İsveç ve Danimarka'dan ge- len bir sinema da cinsellik anlayışında sıç- ramalar yaptı. Bergman'ın ilk filrnlerinden "Monika ile Geçen Yaz" bu konuda anım- sanabilir. 1960'larda ise cinsel devrimin ilk adımları atıldı. Opuşmeler uzadı, yoğun- laştı. 1970'lerle birlikte ise sinemada artık erotizmin yerine pornografi akımı başlıyor ve bu tur, bir zamanların filmlerinde öpüş- menin getirdiği erotik duygunun pabucu- nu dama atıyordu. Yine de öpüşme, sinemadaki ayrıcalık- lı yerini hep korudu. "Ve Allah Kadıru Ya- rattı"da Brigitte Bardot ile Jean-Louis Trintignant'ın, "Âşıklar"da Jeanne Mo- reau'nun, "Tepedeki Oda"da Simone Sig- noret ve Laurence Harvey'in, "Paris'te Son Tango"da Marıa Schneider ile Mar- lon Brando'nun, "Aşk Hikâyesi"nde Ali Mc Gravv ve Ryan O'Neal'ın öpüşmeleri vb. sahneler, sinemanın en unutulmaz gö- rüntüleri arasına girdi. Ancak bu konudaki en güzel referans, kuşkusuz Italyan yönet- men Giuseppe Tornatore'nin "Cennet Sineması" filmindeki tavrıdır. Yönetmen, bizde de bazı sinemalarda hem de TV'de gösterilen bu ünlü fihninde, bilindigi gibi sinemanın 1940-50'lerdeki en ilginç "öpüş- me sahneleri"ni, o sahneleri sansür ama- cıyla kesip saklayan bir papazın ve bu par- çaları birbirine ekleyip bir "öpüşme nostaljisi" yaratan yaşlı bir makinistin ara- cılığıyla, bizlere, biz sinemaseverlere arma- ğan ediyor ve fîlmin finalinde yer alan bu bölümle, o çocukluk ve gençlik yıllarımı- zı öylesine etkilemiş ve kalplerimizi çarp- tırmışolan sahneleri, sımsıcak bir sinema sevgisı ve nostaljisi yumağıyla sarıve- riyordu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle