04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 Şubat 1992 kültür Cumhuriyet 13 Pozitifbûyûyop J Kültür Serrisi -1989 yılından bu yana çeşıtli sanatsal elkinliklerle işmini duyuran Pozitif Tanıtım ve Üretim AŞ çağdaş müzik çerçevesi dışında kalan sanatçılann da Türkiye'ye getirilmesi konusunda çalışmalara başladı. Pozitif, bu nedenle 1967den beri müzik dünyasının en önemli pazan kabul edilen MIDEM Fuarı'na katıldı. 400'ü aşkın katılımcı ve 54 ülkeden 8000 kişinin gezdiğı MIDEM Fuan'nda 5 kıtadan prodüklör, menajer, konser organizatörü, yayıncı ve üreticilerle yetıi anlaşmalar üzerine görüşmelerini tamamlayan Pozitif AŞ yetkilileri ılstanbul'a yeni isim veen yeni • teknolojilerle sergilenen sanatsal 'yaklaşımlan getireceklerini bildirdiler. 1992'ye ıddiah girdiklerini açıklayan Pozitif AŞ ortaklan çok yakında MESE Halkla İlişkiler ve Figen Işbir'le de Arts & Projects Group (APG) ısminde bir şirket kurarak çok büyük projelerin :hazırhğı içinde olduklannı duyurdular. ŞelMrtariNeri • Kültür Senisi - Pandora Kitapevi'nde bugünden itibaren 9 şubat gününe dek Türk yayın tarihinde önemli bir yer tutan 'şehir tarihi' .kitaplan sergilenecek.Geçen ay Naam Hikmet kitaplarının yer aldığı yitrinde,IO-23 şubat tarihleri arasında ise bir dönem yaalı kültürün önemli •ayakları olan ve bugün bir kısmı .yayınını durdurmuş dergilerin ;koleksiyonlan görûlebilecek. Banşaşansverin | • Kültür Servisi - İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu sanatçılannın hazırladığı "Barışa Şans Verin" adlı pop-rock müzikal yeniden sahnelerde. Şehir Tiyatrosu'nun genç sanatçılanndan Can Doğan'ın yazıp yönettiği oyunun mûziklerini tiyatro Drkestrasının genç üyesi Ali Otyam besteledi. Dekor ve kostümlerini Nihal Kaplangj'nın yaptıgı oyunun ışık tasarımı da Murat Işçi'ye ait. Oyunda Etfal Gülbudak, Nilüferözcan, Murat Ersan, Sevengül Yalçın, Hakan Arlı, Can Başak, Nergis Çorakçı, Murat 'Bavli, Derya Kurtuluş, Yeşim Eracar, Naşit özcan, Ergün Işıldar, Özlem Savş$, Elif Girgin, Bınnur Uyar, Aslı Omağ, Yılmaz Meydaneri, Erhan Ozcelik, Can Doğan, Tuğrul Arsever, Volkan Severcan, Gökhan Özkara, Dilek Özgen ve Murat Ahlatçı rol alırken orkestra Ali Otyam, Engin Gürkey, Mertol Şalt, Esra Şensoy ve Ayhan Saymer'den oluşuyor. Müzikal oyun 3 şubat pazartesi günü saat 20.30'da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde özel bir gösteri ile seyirci önüneçıkacak. AFSAOfotoğrafioiPSlan • ANKA (Ankara) - Ankara Fotoğraf Sanatçılan Derneği 57. ve 58. dönem fotoğraf temel eğitim seminerleri içın aday üye kayıtlanna başladı. Teorik ve pratık çalışmalardan oluşan ve 6 hafta sürecek seminerlerde fotoğrafa giriş ve fotoğraf makineieri, ışık ölçümü ve fılmler, ışıklama, kompozisyon, yardımcı aksesuarlar, karanlık oda geüştirme ve baskı tekniklerinin aynntıh olarak işleneceği açıklandı. AFSAD'dan yapılan açıklamada hafta içi kurslarının 3 şubat tarihinde, hafta sonu kurslannın da 8 şubat tarihinde başlayacağı bildirildi. • AA (Ankara) - Yurtdışındaki başanlı çalışmalan ile tanınan sanatçı Okay Temiz, 4yıllık uğraşı sonucudevlet desteği sağladı. Önlü sanatçı ve topluluğu bundan sonra Kültür Bakanüğı adına "Devlet Modern Folk Müziği Topluluğu" olarak müzik yapacak. 23 yıldır yurtdışında İsveç hükümetinin desteği ile müzik yapan Temız kurduğu 12 kişilik toplulukla bundan sonra yurtdışında Kültür Bakanlığı adına konserler verecek. Dış ülkelerde, festivallerden kaynaklanan tanıdık dinleyici topluluğu bulunduğunu, ancak Türk müzisyenleriyle çahşmak için Türkiye'ye yerleştiğini söyleyen Temiz, "Üç ay boyunca Gülhane'de çalmak bana çok şey öğretti. İlk üç hafta boyunca yuhalandık ama sonra dinlemeyebaşladılar"dedi. Yaptığı müzığın her şeyiyle yeni bir tür olduğunu, Anadolu ve pek çok kültürün kesişme noktasında bulunduğunu belirten Temiz, "Ben Türküm, annem ud çahyordu. Ben klasik müzik çalmaya başlayınca radyoyu kapatan bir aileden değüdim" diye konuştu. Kültür tarihi üzerine • Kültür Servisi - 21. yüzyıla girerken kültür tarihinin amacını ve önemini irdelemeyi amaçlayan yuvarlak masa toplantılannm ikincisi, 5 şubat çarşamba günü saat 18.00'deAvusturya Kültür Ofısi'nin Teşvikiye'deki salonlannda gerçekleştirılecek. Bilkent Ünıverşitesi'nden Vasıf Kortun, Mimar Sinan Üniversitesi'nden Deniz Şengel, ressam İsmet Doğan ve çevirmen/yayıncı Cemal Ener'in konuşmacı olarak katılacaklan toplantıyı Ahmet Cemal yönetecek. Kültür tarihini konu alan yuvarlak masa toplantılannm ilki 22 ocak çarşamba günü gerçekleştirilmişti. Zümrüt Yasemin Radau'nun sergisi 4 ocak günü Taksim Sanat Galerisi'nde Tüm zamanlara açılan pencerelerHÜSAMETTİN KOÇAN (Istanbııl)- Zamanı akıp giden bir süreç ola- rak algılamamak mümkün mü? Tarihi bağlantılannız kopmuş dahi olsa, anılarımz en sonunda sizi olduğunuz basamağa doğru sürüklüyor 0nun için anım- samalarda bizi sürekli haklı çıkarma eğilimleri vardır. Bu gerçeği bildiğimiz için geçmişle he- saplaşmayı kişısel düzlemden toplumsal bağlama, tarihe doğru kaydınnz. Çünkü ancak bu yolla kendimizi olumsuzluk- lann dışında tutabiliriz. Tarihle bağ- lanmızı kurarken de tavnmız gerçeği kavramaktan yanadır. En gerçek olanı yakaladığımız an, sorunlann çözüleceği- ni umanz. Halbuki elimizdeki merceğın deforme olmuş yüzeyi, sisler arkasında kalmış gerçeği, en gerçek haliyle nasıl yansıtabilir ki? Bu durumu kavrayan bi- rileri, insanoğlunun yaşamını anlamak için geçmişe yönelirken, kişisel mercek üretmek zorundadır. Radau'un kişısel merceği, çok yüzeyli bir kristal küre gibı farklı şeyleri bir anda kendi kadrajı içinde topluyor. Sunduğu görüntü hıçbir zaman kesitine ait değil. Aynı anda tüm zamanlara kapılar aralı- yor. Bu açıdan, resimlerde karşımıza çıkan görsel mantık, üst üstelikler değil, yan yanalıklar sunuyor, tekrarlar sunu- yor. Resmin çatkısı bu yanyana sunulan yaşam yansımalanna yaslanarak zama- na uzanıyor. Bu resimler karşısında tarih düşüncesı izleyiciyi yalnız bırakmaz. Fakat bu bir kuşatmadan daha çok, bir anımsatma durumudur. Çünkü kullandığı yöntem, tarih bilgılerinin onaylanması yerine, geçmişle bugün arasında bağlar kurma- ya yöneliyor. Zamanın akıp giden, sü- rükleyen girdabında insan gerçeğine renkli göndermeler yaparak, doyumsuz- luklann ve yok edici davranışlann bizim yabancılanmız olmadıklanna işaret edi- yor. Bu resimlerde öncelikle birbirine zıt iki elemandan söz etmek gerekir. Bunlardan birincisi, izleyiciye öykü arahğı açan fı- gür, öteki ise mekân rolünü üstlenen par- seller. Kaynak ve inşa sistemleri bakı- mından ayn noktalara yönelen bu iki ana elemanın buluştuklan ortak nokta, yaşamla doğrudan yansıtıcı bir görsel ilişkiye girmeden, sadece araştırmaya yönelik olmalandır. Bu anıştırma fıgürle geçmişe, mekânla şımdiki zamana yöneli- yor. Işte resimlerde anıştırmaya olanak tanıyan zaman faktörünün önü böylece açılmış olur. öteki ise donuklaştınlmış fıgüre yöneltilen ya da fıgürden dışa doğ- ru fışkıran renkli ve dınamik müdahale- dır. Genç sanatcı Zümrüt Yaaemin Radau halen Mannara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde yüksek lisans öğrencisi. Fıgürün gri monumental inşaatı gözü geçmişe doğru çekerken, enerjik saldırılann çıkardığı ses, bu fıgürü şimdı- ki zamana bağlıyor. Sanatçının hiİcâye anlatmak gibi her- hangi bir tasası olmadığı halde, öykülere kapılar aralanmasının nedeni; özellikle zaman kavramının resmin görsel yapısı- na sinmesinden kaynaklanır. Bir başka nedense fıgürün olduğu yerde izleyicinin hikâyearama alışkanhğıdır. Radau'ın fi- güründeki temsili durum, insanı insan olarak ele alıyor. Kim olduğuna dair işa- retler, ınsanın varlığına ve süreklıliğine feda edümiş. Buradaki insan figürünün tok yapısı, aynntılarda erimeye uğrar. Karşımıza gri görüntülü kitlesel bir güç olarak çıkar. Bu kitlesel sembol, çoğu kez parçalanmalarla mekân parantezleri- ne dağılır. Aymlaşma biçiminde beüren bu parçalanmalar eşzamanlı ve tarihsel yaşam benzerliklerine dikkat çekiyor. Radau'un resmınde mekân, yüzeye açılmış pencereler gibidir. Başka bir de- yişle, bu pencereler yüzeyde oluşturul- muş hücrelerdir. Bu hücreler, hiçbir za- man tüm duvarlarıya inşa edilmemişler. Yani hem birbirlerinden ayndırlar hem de birbirlerine açık. Mekânlar yan yana gelişleri gibi içlerindeki yaşam parçalan- malan ile de bir ören yeri görüntüsü su- narlar. Bu ören yeri, başkalan tarafın- dan yaşanmış dramatik öykülerin iyim- ser bir yaklaşımla hatırlatılmasıdır. tşin başında bir sanatçı olan Radau'un resmi, kendi sözlüğünü üretme doğrultu- sunda önemli bir yol almıştır. Gerek renk kullanmadakı cesareti, gerekse teknik gösterinin öteki yüzünde kendine özgür bir alan seçmesi, karşımıza gözü pek bir sanatçı nodeli çıkarıyor. Onun için de kolaylıkla güncel angajmanlardan ve toplumsal baskılardan sıynlabıliyor. Tual yüzeyindeki reliefik kaynaşmalar ve renkli yükseklikleronun içiı» birer göl- ge gerekçesi değildir. Bu gerekçeler sa- natçının ulaşmak istediği yeni dil arayışının yansımalandır. Radau, resminde tarihe kapılar açar- ken bizi kendi boşluğumuza doğru çeker. insan yaşantılanyla anılanmızın kanş- masına neden olur. Ve anılanmız, bizi bulunduğumuz basamağa sıkıştırarak şu itirafa zorlar: Biz yeniyız, fakat içimizde hiç tükenmeyen bir eskı var. Şahane Züğürtler 28 yıl sonra yeniden Dormen Sahnesi'nde Nasıl bîr dünyada yaşamalı?NALAN MANYASLI (Istanbul)-Bulvar tiyatrosunun önemli yapıt- lanndan olan, Jacques Deval'in "Şahane Züğürtler" adlı oyunu, 28 yıl sonra yeniden Dormen Tiyatrosu'nda... Deval'in 1933'te yazdtğı "'Şahane Zü- ğürtler" beş yıl öncesinin Parisi'nde geçi- yor. 1917 Ekim devrimini izleyen yıllarda AvrupaVa yayılan Rus soylulan konu alıyor. Ozgün adı "Tavorich" (Yoldaş) olan ve 1960'larda bu sözcük kullanıla- madığı için "Şahane Züğürtler" olarak Türkçeleştirilen oyunun iki kahramanı var. Prens Mikael Aleksandroviç Urati- yef ve Granddüşes Tatiana Petrovna Uratiyef. Varlannı yoklarını tükettikleri için yeni zengin ve sosyalist bir milletve- kilinin evinde hizmetçi olarak çalışmaya başlayan Uratiyefler, bu evde-Rusya'- dan tanıdıklan Goroçenko ile karşılaş- tıklannda, aç kalma tehlikesi içinde bu- lunan yoldaşlan için kendilerinden iste- nen 104 milyar rublelik serveti, bu göre\ - üye teslim ederler. Parayj, belki de artık var olmayan bir düzen uğruna vermiş ve yoksul yaşamlanna dönmüşlerdir, ama soyluluk da zaten böyle bir yardımı ge- rektirmez mi?.. 1963-64 tiyatro sezonunda Erol Kes- kin'in sahnelediği o_yunun yönetmeni bu kez Metin Serezli. Ilk sahnelenişte Tun- cel Kurtiz'in yorumladığı Goroçenko ro- lünü turnelerde ve dönüşte İstanbul'da yineleyen Metin Serezli, "Şahane Zü- ğürtler"in ikinci sahnelenişıni 1985'ten bu yana düşündüklerini fakat Tatiana rolünü caniandıracak oyunculan ol- madığı için ertelediklerini söylüyor. Nev- ra Serezli geçen sezon Dormen Tiyatro- su'na dönünce oyun bu sezon için hazır- lanmaya başlamış. Metin Serezli, "bir paradoks" olarak nitelediği oyunda neleri öne çıkarmış? Kendisinden öğreniyoruz:" Aristokratla- nn, çevrelerine göre daha bilinçli insan- lann, kültür ve zevk düzeyi yüksek, ufuk- lan geniş olan insanlann kendilerinden daha aşağı seviyede olan kişilerin hizmetkân durumunda olmalan, ama bunu yaşamak, aç kalmamak için yap- Şahane Züğûrtler'deDormen, M.A.Uratiyef i; SerezJi iseTatiana'yı canlandırıyor. malan ve bunu yaparken de umutlannı asla kaybetmemeleri, yaptıklan iş ne olursa olsun, bunu severek yapmalan oyunumuzun konusunu oluşturuyor. Aynca, günümüzde anlamını gittikçe yi- tiren banş, dostiuk, sevgi, saygı, özveri, hoşgörü ve umut gibi kavramlan da ele alıyor oyun. İzleyicinin de oyunda gör- mesi ve alması gereken nokta, bu kav- ramlann olmadığı bir dünyanın yaşan- maz olacağı kanısındayım." 28 yıl önce Ayfer Feray'm kişiliğinde canlanan Tatiana'yı bu kez Nevra Serez- li'den izliyoruz. Rolü için 19. yüzyıl Rus şarkılarını ezberleyen Nevra Serezli, Ta- tiana'yı çok sevdiğini söylüyor: "Tatiana bir Granddüşes, Rus kültüründen gel- miş, görmüş geçirmiş bir kadın. Etli kanlı bir insan, günlük yaşamımızda rastlaya- bileceğimiz bir kadın. Rus geleneği içinde yetişmesine karşın dış dünya ile hep ilgi- lenmiş; güncel, esprili, modern bir kadın Tatiana. " "Şahane Züğürtler"in 14 kişilik kadro- sunda değişmeyen tek oyuncu var, Mika- el Aleksandroviç Uratiyef rolündeki Haldun Dormen. 40 yıllık sanat yaşa- mında sayısız rolde oynayan Dormen, 28 yıl önce Mikael'den aynldığında üzül- müş bir tek. İkinci buluşmayı olabildi- ğince uzun tutmak istiyor. İki oyıın arası- nda neler değişti diyorum? "Hiçbir şey değişmese oyuncular da izleyiciler de 30 yıl yaşlanıyorlar, duygu ve düşünceleri gelişiyor, hayata bakışlan değişiyor, ni- tekim Rusya bile değişti" diyor sanatçı ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Oyunda benim bir sözüm var, yannın Rusyası'- nın ne olacağı belli olmaz, diyorum. İlk sahnelenişte gerçekten böyle düşünüyor- dum, ama şimdi Rusya değişiyor. Urati- yef de zaten parayı rejime değil, Rusya'- ya veriyordu. üç hafta önce Ingiltere'de izledim oyunu, boş salona oynuyordu, kötü ve yanlış sahnelenmişti. Biz oyunu bir dram olarak ele aldık, onlar komedi olarak oynuyorlardı. " Kübalı sanatçıdan Türkiye'ye övgüAA(Adana)-Dünyaca ünlü Kübalı sa- natçı Rafael De La Torre Guerro, Tür- kiye'nin çok zengin ve köklü bir kültür yapısı na sahip olduğunu belirterek, "Türk kültürünü bilmeden dünya kültü- rünü, evrensel kültürü bilmek ve öğren- mek mümkün değildir" dedi. Sosyalist Parti'nin düzenlediği 'Enter- nasyonal Şenlik'e "Kardeşlik Şarkılan" sunmak üzere katılan 'yeni türkü' akımının kuruculanndan besteci, şarkıcı ve oyuncu Rafael De La Torre Guerro, kültür, müzik ve ülkesiyle ilgili sorulan yanıtladı. Anadolu topraklannda binlerce yıl süren bir uygarlık zincırinin izleri bulunduğu- nu ve Türk kültürünün de önemli bir etkiye sahip olduğunu belirten Rafael, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Türkiye'nin çok zengin ve köklü bir kültür yapısı var. Kültürel yapısı, üzerin- de yaşayan halklann, uygarlık zincırinin, binlerce kavimin, tarihi bir geçmişin üze- rine kurulmuş. Bu nedenle, bir insan dünya kültürünü, evrensel kültürü öğ- renmek, bilmek istiyorsa, öncelikle Türk kültürünü öğrenmek zorunda. Türkiye'- de bulunmaktan, Türk kültürünü, bu topraklarda daha da yakından tanımak- tan çok mutluyum. Bu benim için çok önemli bir keşifti. Çünkü, Türk kültürü, çok önemli ve dikkat edilmesi gereken bir kültür." Türkiye denince aklına Nazım Hikmet'- in geldiğıni ifade eden Rafael, şairin İspanyolca'ya çevrilmiş bütün şiirlerini okuduğunu belirterek, "Nazım, benim başucu kitabım. Nazım'ın şiiri olmadan Türk kültürü eksiktir. " dedi. Rafael üe La Torre Guerro "Tann"nm yönetmeni Çalışkur 'Oyuncuları soymakta ısrarhyım' HAKAN AYGÜN (Ankara) - So- yunma sahnesi yüzünden tartış- malara yol açan Woody Allen'- ın "Tanrı" adlı oyununun yö- netmeni Cüneyt Çalışkur, sana- tın ne ahlakı ne de yasası oldu- ğunu savunarak "Oyuncuların soyunmasmda ısrarhyım" dedi. Çalışkur'un yanıtlan şöyle: - Soyunma tartışmasının ardından kaç oyuncu provaları bıraktı? ÇALIŞKUR - 25 kişilik oyuncu kadro- muzdan 7-8 kadarı oyunu bıraktı. Ama hepsinin ayrılma nedeni çıplaklık sorunu değil. Bazı oyuncular huzursuz bir ortam- da çahşmak istemediler. Fakat hemen o eksikliği gidereceğim. Çıplaklık yüzünden ayrılanları anlamıyorum. Oyundaki kos- tümlerde de çıplaklık yok. Kaldı ki bir oyunun yönetmeni çıplak olacaksınız di- yebilir. Picasso'ya bu resmi niye böyle yap- tın diye bir soru herhalde sorulamaz. Sa- natta böyle bir şey yoktur. - Çalışmalar ne zaman başladı ve tartış- ma çıktı? ÇALIŞKUR - Üç gün sürdurebildik. Amerika'da Eric Morris diye bir adam var. Çok ünlu bir adam. Bu adamın uyguladt- ğı bir şok yontemi var oyunculara karşı. Ben de bunu uygulayabilmek ve belli ah- laki kaygıları giderebilmek için hayatta hiç küfür İcullanmadığım halde birtakım kü- furlu konuşmalar yaptım. - Bayan oyunculardan mı, erkeklerden mi daha çok tepki geldi 9 ÇALIŞKUR - Daha çok bayanlardan. Ben de kimseyı takmayacağımı söyledim. Üç-dört bayan oyuncu da beni destekledi. Tepkilerin muhafazakâriıktan kaynaklan- dığını sanmıyorum. Kimi sevgilim, kimi kocam kızar diye düşündu. Kimi de belki memesi sarkık olduğu için vucuduna gu- venemedi. Benden çekinen de olabilir. - Sanınm orijinal metinde soyunma sah- nesi var. ÇALIŞKUR - Evet. Ayrıca oyuncu ar- kadaslarıma Londra'da oynanmış oyun- lardan fotcğraflargetirdim. Insanlar çırıl- çıplak soyunmuşlar oralarda. Kaldı ki bi- zim oyunun son sahnesinde soyunan ba- yanın altından revu kıyafeti çıkıyor. Çırıl- çıplak soyunma anlamında da değil. Dün- yada tiyatro sahnesinde yapılmayan şey kalmadı. - So^nma konusundaki düşünceniz ne- dir? ÇALIŞKUR - Oyunculan soyundurabi- lirim. Bu konuda ısrarhyım. Asla ödun ver-meyeceğim. Oyuncular eğer bir oyun- da soyunmalan gerekiyorsa soyunur. Ban- yoya girerken nasıl insanın soyunması ge- rekiyorsa, elbise ile yıkanamıyorlarsa, ora- da da soyunacaklar. Bütün oyunculan soyabilirim - Ankara Tiyatro Müdurü, oyun devle- te yakışır şeklinde oynanacaktır dedi. ÇALIŞKUR - Bu Türkiye Gazetesi ağ- zıdır. Devlet yasalarına göre sanat yapıl- maz. Sanatın ne ahlakı ne de yasası var- dır. Ama sanınm burokrat olduğu için is- ter istemez bu dili kullanmak istiyor. Yok- sa boyle bir şey yok. Ben istersem butun kostümleri iptal edip butun oyuncuları çı- rılçıplak sahneye çıkartabilirim. Herkes bir organının olduğunu kabul etsin yani. - Sizin rezil ve kepaze bir insan olduğu- nuz yönündeki eleştirilere ne diyorsunuz? ÇALIŞKUR - Doğrudur. Onların rezil- lik ve kepazelik dediği her şey bende var. Hatta rezil ve kepaze bir babayım. Çocu- ğumu da rezil ve kepaze yetıştirmek isti- yorum. Şunu da açıkça soylemek istiyo- rum: Çok mazbut bir insanım. Üç aydır kimseyle yatmadım inanır mısınız? Belki de biraz bunun için oyunculann soyunma- sını istemişimdir. Bakanlık'ta kayıp filnüer AA (Ankara) - Yasaya aykın ol- dukları gerekçesiyle geçmiş dö- nemlerde toplatılarak piyasadan kaldınlan yasak fihnlerin bu kez de muhafaza edildikleri kutular- da yok olduklan ortaya çıktı. Kültür Bakanlığı'nda yapılan bir ince- leme sonucu İçişleri Bakanlığı'nca deği- şik dönemlerde toplatıldıktan sonra yasa değişikliği ile Sinema Müdürlüğü'ne dev- redilen çok sayıda fılmin kutulannda bu- lunmadığı belirlendi. Kültür Bakanı Fıkri Sağlar'ın tali- matıyla, konuyla ilgili geniş çaplı soruş- turma başladığı bildirildi. Kültür Bakanhgı Telif Haklan ve Sine- ma Genel Müdürü Necmettin Kara- erkek, yaptıgı açıklamada Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası'na göre İçişleri Ba- kanlığı tarafından toplanan ve 1990 yılı içinde Kültür Bakanlığı'na devredilen 798 filmden büyük çoğunluğunun kutu- lannda bulunmadığını ya da kullanı- lamaz durumda olduğunu belirledikleri- ni söyledi. Yıllarca toplanmış fılmlerin sayısının sadece 798 adet olmasının da şaşırtıcı ol- duğunu belirten Karaerkek, eldeki film- lerin büyük çoğunluğunun bobinleri eksikli olarak kutularda yer aldığını, bazılannın da üzerinde kuş pislikleri gö- rüldüğünü söyledi. Aralannda çok sayıda erotik nitelikli fılmin de yer aldığı depoda yapılan ince- lemede, Yılmaz Güney'in "Sürü" filmi, teslim tutanağında gözükmesine karşın bulunamazken 204sıra numaralı "Umut- suzlar", 260 sıra numaralı "Endişe", 323 numaralı "Arkadaş", 515 numaralı "Hu- dutlann Kanunu" gibi yapımlann da bo- binleri eksik, üzerleri tozlu ve teknik ola- rak kullanılamayacak durumda olduğu ortaya çıktı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle