Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 4 Cumhuriyet
DÜŞ ÎŞLERİ
BÜLTENİ
NAZLI ERAY
Kadının Dört Hayvam
S
evgili okurlanm, geçen gün sevgili Melih Aşık'ın
sütununda nefıs bir Kanada fıkrası gözüme
çarptı. Buraya aynen alıyorum:
"Her kadın yaşamında dört hayvana ihtiyaç du-
yar:
1. Sırtında bir mink.
2. Garajında Jaguar.
3. Yatağında kaplan.
4. Ve bütün masraflan ödeyecek bir eşek..."
Bu eşsiz fıkra iie bağlantılı olarak sütunumun bu hafta-
ki konuğu, Sayın Fikret Otyam'ın çok sevdiğiın tablo-
sundaki Satı Kadın.
Satı Kadın, sırtında bebeği ile sütunuma geldi. Çay ser-
visi yapıldı.
*Satı Kadın, sütunuma hoşgeldiniz. Şöyle rahat otu-
run. Sekreter, çocuğu sırtınızdan alsın. Nasıl sizin oralar?
Kış çok sert geçiyor bu yıl. Tezek stokunuz var mıydı ba-
ri?'
'Hoşbulduk bacım.
Sorma, kış etraft kavu-
ruyor. Bırakamadım da
bu en küçüğü sırtımda
buralara getirdim. Te-
zek stoku bitmek üze-
re... Bakalım ne yapa-
;ağız? Allah yardımcımız
"Sırtında bir bebe.
Ahırında bir öküz.
Yatağında bir horoz.
Ve sadece anıran, hiç
para vermeyen bir
eşek..."
Dİsun. Ekinler donacak diye korkuyorum. Çoban Arif'e ha-
ber saldık. Artık, damdan, duvardan, nereden bulursa biraz
tezek getirecek. Kutna tarhana yapıp, erişte kesiyordu. Oteki
vocuklan ona bıraktım.'
*Ya, demek bir de kuma var.'
'Var ya. Neyse, yardımcı oluyor. Başka türlü işlerin al-
tından kalkamıyorum anam. Bu sırtımdaki emzikli. Her
yanımı da romatizma sardı. Yere eğilirken gıcırdıyorum
vallahi.'
'Vah, vah; geçmiş olsun. Satı Kadın, ünlü bir tablosu-
nuz. Kadını, Türk kadınını, Anadolu kadınını temsil edi-
yorsunuz.'
'Sağolun.'
'Şimdi bir Kanada fıkrası var. 'Kadın' için yazılmış.
Onu duydunuz mu?'
'Duymadım. Neymiş?..'
'Durun, satır saür söyleyeyim de bakalım size uyuyor
mu?'
'Buyur söyle.'
'Her kadın yaşamında dört hayvana ihtiyaç duyar' di-
yor.
'Doğru, duyar.'
'Bunlardan biri, sırtında bir mink...'
'Valla benim sırtımda bu bebe var işte.' .
'Pekiyi, 'garajında Jaguar'...'
'Yani ahırda öküz demek istiyor... Var. Ahırda öküz
var.'
'Yatağında kaplan...'
'Kaplan değil, horoz. Horoz benimki yatağımda. An-
larsın ya, biner iner.'
'Ve Satı Kadın, 'Bütün masraflan ödeyecek bir eşek...'
Var mı bu eşek de?'
Bir an düşündü.
'Eşek çok, ama hiçbiri masraflan ödemiyor. Allah al-
lah, ben hiç masraf ödeyen, cebinden para çıkartan bir
eşeğe rastlamadım bizim oralarda... Ne biçim eşekmiş
bu? Paralı zahir... Biz cahiliz. Paralısı ile tanışmadık.'
'Sağol Satı Kadın. Beni ve okurlanmı çok iyi aydmlat-
tın.'
Şimdi fıkrayı senin için şöyle değiştiriyorum:
"Sırtında bir bebe.
Ahınnda bir öküz.
Yatağında bir horoz.
Ve sadece anıran, hiç para vermeyen bir eşek..."
'Oldu mu?'
'Şimdi oldu' dedi Satı Kadın.
Sevgili okurlanm, şu anda Kanada fıkrasını Türkiye-
boyutlanna indirmiş bulunuyorum. Satı Kadın'ı yolcu
ettim. Haftaya görüşmek üzere...
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: Verem aşısı
İngiliz gazeteleri şu şayani
dikkat haberi veriyorlar:
"Isviçrelı mütehassıs
M.HeuryShahlingeryirmı
beş senedenberi veremin
tedavısiiçin bulmağa
çalıştığı usulü şimdiye kadar
gizli tutuyordu. Mumaileyh
kânunısaninm yirmi
dokuzuncu günü
Ingıltere'nın en maruf tıbbî ve fennî müesseselerine
gönderdiği bır mektubunda esrarengız tedavi usulünü ifşa
ederek bazı malûmat vermiştir.
Mumaileyh hem insanlan, hem de hayvanlan vereme karşı
vikaye edecek bir aşının istihzar usulünü keşfettiğini iddia
etmiştir.
istanbut'un iyi su mssatoal
halledilmiştir
Sıhhatlm ^tL. kftrufnak
lllodan j ^ K V l«tly»n-
VE GAZOZU
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
SARUO'NUN İLK FİLMİ..
İ9f4'7£ BliGÜN, ŞAKLO'HUN İLK PİLMI "MAKIN6
A L/VtV6*YYAÇAM KAV6ASİ) SİNEMAIAROA GÖS-
TERİLMEYE BAŞLAHDI. CMARLES CHAPLIN,
KARNO TtYATKO 7OPLULUGU İLE AMEZlKA'DA
TURNEPEYK&l, KBYSVDNE FİLM ŞİGKETlN-
OEN BİR ÖNE&ALMfŞTI: KOMEPYEN OlA-
RAK FÎLMLE&M0E OYNAMASl İSTENİ- "
YO&DU. OLUMLU YANIT VE/ZEN CMAPLIN,
ÎLK FlLMlNOE ÇOK ACEMİLİK ÇEKMÎŞTÎ.,
HENRY LEHfZAAAN'tN HEM OYNAVlP HEM YO-
NETT/Ğİ(EN SOLPAKJ^) F-İLMPE, KENO/SİNÎ BİR
İNGİLİZ LD&DU OLARAK. TAHiTtP ÇSV&ESİMİ PO-
LANCVBAN BİR. AÇlKGÖZÜ OYNUVORDU.
/B CfM&SS CHAPUfJ (StLİNDifl ŞAPKALİ), HENÜ2.
İMIM "ŞAZLJy TİPİNPENQ*
A
G
D
A') UZA/Cri '
görüşler
Guguktepe'deki Petrol Toplaımsı
ProİF. Dr. STEFANOS YERASİMOS Paris Üniversitesi Öğretim Üyesi
2 Şubat 1992
Y
er "Castel Gandolfo". Roma
yöresinde, Albano gölüne ba-
kan bir sırtta Papa'nın yazhk
sarayının bulunduğu köy.
ENI (Ente Nazionale de Idrocarburi),
yani "ttalya Devlet Petrol Şirketi" bu
köydeki Montecucco (Guguktepe)
villasını konferans merkezi haline ge-
tirmiş, seminerler düzenliyor. Geçen
yılın sonunda, 21 ve 22 aralık günleri,
seçim sonrası Türkiye'ye aynlmıştı.
Neden bu konunun seçildiği, başlı
başına ilginç. Geçen eylül ayında
Azerbaycan başbakanı daha Türki-
ye'ye gelmeden Roma'yı ziyaret etmiş,
Azerbaycan'da petrol araştırması ko-
nusu ve bu ülkenin köhne petrol tesis-
lerinin modernleştirilmesi konuşul-
muştu.
ttalya'nın Kafkasya ile ilgisi yeni de-
ğil. 1919 yılı başlannda, orayı işgal
eden Ingiltere, askerini geri çekmek
zorunda kalınca, bölgeyi, ekonomisini
denetim altına alabileceği bir ülke ola-
rak, ttalya'ya devretmek istemişti.
ttalya'nın o tarihteki Orlando Sonni-
no Hükümeti, öneriyi büyük bir se-
vinçle kabul etmiş, işgali devralmak
için hazırlıklara başlamıştı. Ancak,
1919 Haziranı'nda işbaşına gelen
Nenni Hükümeti soruna daha serin-
kanlı bakarak Kafkasya gibi bir bata-
ğa saplanmaktan çekinmiş ve sonun-
da tngjliz, önerisini geri çevirmişti.
Böylece Ingilizler geri çekilirken, Bol-
şeviklerle Anadolu Milli Hareketi
arasında kalan üç Kafkas cumhuriye-
tinin Sovyetleşmesine yol açmıştı.
Bugün Italyanlar daha temkinli dav-
ranarak Kafkasya'ya Türkiye'nin
aracılığıyla yaklaşmaya çalışıyor.
Aynı zamanda böyle bir girişime Tür-
kiye, Avrupa standartlanyla düşük
maaşlı teknik kadrolar da sağlayacak.
Eylül ayında bir ENI heyeti Türkiye'-
ye gelerek ilk temaslan kurmuş. ENI,
Türkiye'nin yabancısı değil, Irak'dan
gelen petrol borusunu döşemiş, Aliağa
rafınerisinde katkıda bulunuyor. An-
cak bu arada İtalya'da "Türkiye uz-
manlan" eksikliği farkediliyor. Mus-
soloni zamanında "Oriente Moder-
no" dergisini çıkaran ekip artık yok ve
Napoli'dekı Doğu Enstitüsü'nün
araştırmacılan daha çok 15. yüzyılla
ilgililer. Bu durumda ENI, Hamburg'-
daki "Deutsche-Orient" Enstitüsün-
den bir seminer düzenlemesini istıyor.
Enstitü de bu konudaki deneyiyle Al-
manya'dan, Türkiye'den, İngiltere'-
den, günümüzün Türkiye'si için kafa
yoran kişilerden, en seçkin bir grubu
Guguktepe villasında topluyor.
Burada yapılan konuşma ve tartı-
şmalann herhalde hiçbiri îtalyan göz-
lemcilerini ilgisiz bırakmamıştır. An-
cak bu iki günde, görüşmelerin içten-
likli ve hiç bir zaman gergin olmayan
havasına rağmen, en çok göze çarpan
durum Türk ve Alman görüşlerini bir-
birlerinden giderek uzaklaşması ve bu
çatışmada İngiliz araştırmacılann ge-
nellikle Türk tarafına yakın ol-
masıydı.
Verilen programda ilk dikkati çeken
şey, tartışmaya en açık konulann Al-
man konuşmacılara verilmesiydi.
Kürt sorunu, insan haklan, Türkiye-
AT ilişkileri, Türkiye-Kafkasya ih'şki-
leri ve ötesi gibi.
Türk tarafı özellikle seçim sonuç-
lannı ve partilerin davranışlannı işli-
yordu, Ingilizler ise daha çok genel bir
politik değerlendirme yapacaklardı.
Bir devletlerarası hukuk uzmanı ta-
rafından okunan insan haklan konu-
sundaki bildiri daha çok teknik düzey-
de kalmasına rağmen tartışma hemen,
Almanya'nın özellikle birkaç aydan
beri Türkiye'ye karşı bu konuda açı-
klamaya çalışmalannı Türk tarafı do-
yurucu bulmadı. "Helsinki Protoko-
lünde Avrupa sinirlerinin değişmez ol-
duğunun belirtilmesine rağmen neden
Almanya Slovenya ve Hırvatistan'ı
tanımaya direniyor?" sorusunu da Al-
man tarafı, Helsinki Protokolü'nün
bağlayıcı olmadığı gerekçesiyle geçiş-
tirdi.
ttalya Devlet Petrol şirketi,
Deutsche-Orient
enstitüsünün aracılığıyla,
günümüz Türkiyesi için
kafa yoranlan bir araya
getirdiğinde, Guguktepe
villası, ilginç tartışmalara
sahne oldu.
Tartışma, beklenildiği gibi, Kürt so-
runu ile alevlendı. Alman konuşmacı
iki noktaya parmak basıyordu. Birin-
cisi, geçen haber, "Provide comfort"
operasyonuyla "Irak Kürdistan"ına
gönderilen askeri birlikler bir ülkenin
iç işlerine müdahale ilkesini de getiri-
yordu. Bu müdahale sürecektı. Batı
dünyası Kürtlerin ezilmesine izin ver-
meyecekti ve bu sav "Türkiye Kürdis-
tan"ı içinde geçerli idi. Ikincisi, PKK,
Ortadoğu'daki FKÖ'den (Filistin
Kurtuluş Örgütü^ sonra en önemli ku-
ruluştu. FKO de yıllarca terörizme da-
yanan bir politika izlemesine rağmen
dünyada kendini kabul ettirmiş, bölge
sorunlannın çözülmesi doğrultusun-
da kaçınılmaz bir muhatap olmuştu.
Onunla bir masaya oturmayı Israillli-
ler bile kabul etmek üzereydiler.
tlerisi için çok önemli iki ipucu ve-
ren bu konuşmaya ilk tepki tngilizler'-
den geldi. PKK, FKÖ ile karşılaştın-
lamazdı.
tngilizlerin arkasından, Türk ta-
rafının itirazlan yükseldi. önce "Tür-
kiye Kürdistanı" terimi eleştirildi,
hangi verilerden hareket edilerek böy-
le bir bölgenin tanırru yapılabilirdi?
Alman yanıtı bütün bu itirazlann
doğru olabileceği, ancak Kürt bilinci-
nin hızla oluşmakta olduğu doğrultu-
sunda; yani bugün kabul edilmek ıs-
tenmeyenler yann, olaylann zorlan-
masıyla kabul edilme durumuna gele-
bilirdi.
Toplantılara resmi yetkisi olan kim-
se katılmıyordu, hemen herkes birbiri-
ni tanıyordu ve ilişkiler sürekli olarak
sıcaktı. Ancak herkese ayn ayn ve
toplu olarak şu soruyu sormak gerekli
oldu: "Türkiye ile Almanya'nın bir-
kaç aydan beri alıp veremedikleri ney-
di?" N
önce, yanıtlar yüzeysel kaldı: Tur-
gut özal, Almanlan gücendirmişti ya
da Hans Dietrich Genscher Türkleri
örgütlerin güçlü olmasıyla, kamu oyu-
nu ve dolayısıyla hükümeti etkiledik-
lerinden, Almanya'daki Türklerin
oluşturduğu tepkiden bahsedildi.
Almanya'nın Avusturya ve diğer
Doğu Avrupa ülkelerini AT'ye almak
için Türkiye'yi uzak tutmak istemesi
ya da Kürt sorunundan dolayı siyasi
sığınmacılann artmasından kork-
ması, birer neden oluştursa da, ilişkile-
rin soğuması için yeterli görünmüyor.
Kısaçası, villasında bulunanlann
hiç biri bu soruya mantıV.lı bir yanıt
bulamadı.
Birimiz, Almanya ile Türkiye'nin
Balkanlar'da ya da Orta Asya'da re-
kabette olabileceklerini ima edince,
İngiliz araştırmacılarından bin, mille-
tine özgü sağduyusuyla, "Non sense"
(saçma) diye tepki gösterdi. Ancak
acaba bugün Yugoslavya'da, Ukray-
na'da, Kafkasya'da olup bitenlerin
mantıkla, sağduğuyla doğnıdan ilgisi
var mıdır?"
SELÇUKDEMÎREL
î
:
i
(I
s
l
1
î
•
i ı
j
?.
i
iI
•
:
i
:
i
i
i
1
!
jl
•
I
i
j
ii
İİ! H ?
!
* i
] \
,,,
t
i
|
r
i
i
1
i
:
1
i
*
i
t
j
j
İ |
i
s
i
f| i i?!* •
il
i
î
i
*
1
ı
hı
İi
!
1
1.
Sı
i
!
iJ
I
i
t
i
|
1
!
?
;
i '-
\\
!'
Ü
]İ
«||
i • f
:j|
. u ;
922 m 2502195? " 195« 55:0
Türk Şeiiircjliğinde Reform Gerekli
Prof. Dr. MEHMET ÇUBUK Dünya Şehircilik Günü Daimi Komitesi2. Başkanı
K
ırsal toplumdan sanayi top
lumuna geçişin yarattığı di-
namiğin en önemli öğesi
kırdan kente göçtür. Böyle
bir "dinamik" kendiliğinden bir den-
geye kavuşamaz. Egemen oluna-
madığı takdirde de insanlar ve faali-
yetler hazırlıksız olarak bazı önemli
yerler ve rezerv alanlarda plansız, alt-
yapısız ve olumsuz koşullarda yığılı-
şır, yerleşir ve önemli çevresel, kentsel
ve yaşamsal sorunlar ortaya koyarlar,
tıpkı bugün kentlerimizde olduğu gibi.
Bunun çözümü, bir taraftan kentlerde
araziye ait dengeli bir strüktürasyon
politikasınm izlenmesi, diğer taraftan
ulusal ölçekten yerele kadar inen vası-
talar yaratılmasıdır. Bütün bunlar da
bir eylemin gerçekleştirilmesine bağh-
dır. Elbette bu eyleme konut, ulaşım,
sanayileşme ve koruma politikalan gi-
bi ve diğer etkenlerin de katkıda bu-
lunması gerekmektedir.
da çağdaşlaşmayı, modernleşmeyi ge-
tirecek, uygulanabilır bır statuyu kurum-
sal olarak sunamamaktadırlar.
Yapılan araştırmalarda ortaya kon-
muştur ki dünyada olduğu gibi önemli
değişim ve gelişmeler yaşanan ülke-
mizde de ülkesel, bölgesel ve yerel öl-
çeklerdeki mekânsal organizasyonlar-
da mevcut ve geleneksel biçimler,
araçlar artık yeterli olamamakta ve
ülke bütününde ülkesel düzenleme ve
kentsel büyümeden doğan sorunlan
çözememekte, Türk şehirciliğinde ve
kentsel gelışmelerde, ulke koşuliarın-
Toplumsal dinamiklerle Imar Yasa-
sı tutarlı ve karşılıklı ilişki içinde değil-
dir. Aksine İmar Yasası'nın imar ey-
lemlerini yönlendirmenin (!) ötesinde
büyük çizgide şehircilik eylemlerini
yönlendirecek nitelikte ve yapıda bu-
lunmadığı görülmektedir.
Sık sık çücartılan ve af getiren yasa-
lar, kentlerimizin mülkiyet sistemini
alt üst etmiş, anayasanın kamu yaran
ve eşitlik ilkelerini zedelemiştir. Bu ya-
salarla ilçe belediyelerine ıslah imar
planı yapma yetkileri verilmiş ve kent-
lerdeki çarpık oluşumlar, ıslah adına
ve belgelerle yasallaştmlmıştır.
Bu planlar kentlerin nazım planla-
nnı alt üst etmişlerdir.
Keza yasalarla kent topraklan dağı-
tılmış ve kentsel arsaya dönüşen arazi
bedelleriyle ilgili hiçbir yasal düzenle-
me de yapılmamıştır.
Oysa böyle bir yasal olanakla, çar-
pık yapılaşma ve gayri sıhhi yetersiz
altyapıdaki yenilecek kesimlerde, sıh-
hileştirme ve yenileme olayı başlatıla-
bilir, yönetimi ve tekniği geliştirilebilir
ve gerekli mali araçlar yaratılabilir,
ülkede ortaya çıkan önemli birikim ve
deneyimlerden yararlamlabilirdi. Ne
yazık ki bunlar şehircilikle ilgili olarak
değerlendirilememiş, yaşanan planla-
ma süreci de kısıtlanmıştır.
Çağdaş ve prospektif yaklaşımla ya-
salar ele alınmalı iken ve yasalann ger-
çek yasa koyucular tarafından ve uzun
ciddi çalışmalarla ülke çıkarlannı gö-
zetecek tarzda hazırlanması gerekir-
ken, birkaç ihtisas dışı komisyon ve
basın çevrelerine dönük gruplar ya da
kişilerce hazırlanmış, dolayısıyla ger-
çek çağdaş ve prospektif yaklaşım
yöntemleri uygulanamamıştır.
Unutmamak gerekir ki şehircilik
karmaşık bir oyundur. Ve oyunun ak-
törlerinin, taraflannın, araçlannm ve
hedeflerinin çok iyi tanımlanması ge-
rekmektedir. Bugün şehircilik gibi
karmaşık bir oyunun oynanabümesi
için de ciddi bir şehircilik reformu
gündeme gelmektedir.
Sonuç olarak, denilebilir ki; ülkede
yaşanan yapısal değişim sürecinde
Türk şehırciliğine ve Türk şehircilik
mevzuatına ciddi ve yeni bir yaklaşım
zorunlu olmaktadır. Yeni yaptınm ve
müdahale biçimiyle ülke bütünündeki
temel kaynaklan ve doğayı dikkate
alarak ülke insanının yaşamı için dü-
zenli bir kentsel gelişmenin sağlan-
ması gerekmektedir. Bu gelişme beşeri
çevreyi korumayı amaçlayan, arazi
kullanmada rehber olan yasal statü-
nün ve Türk şehirciliğinin kurumsal
sistemiriîn oluşturulmasını gündeme
getirmektedir.
HAFTAYA
BAKIŞ
AHMET TANER KIŞLALI
NasriSosyalDemokrat
Parti nunur?
N
asıl ki "Ben ressamım" demekle ressam olun-
mazsa; "Ben sosyal demokratım" demekle de
bir parti sosyal demokrat olmaz!
Hatta "Ben partiyim" demekle de siyasal
parti olunmaz!
Bunun ilk ve temel koşuluşudur:
Toplumsal taban, örgüt yapısı ve ideoloji arasındaki
tutarlılık.
Her partinin belirli bir hedef kitlesi vardır. Çıkarlannı
ve düşüncelerini temsil etmek istediği; sorunlanna çö-
züm bulmayı iddia ettiği; desteği ile iktidara ulaşmayı
düşündüğü bir kitle.
Bu kitleyi olabildiğince geniş tutmak, iktidara ulaşma
şansını arttınr. Ama bu kitle, ancak çıkarlan birbirleri ile
bağdaşabılenlerden oluşur.
Ister kol ıster kafa emeği ile geçinsinler, sosyal demok-
rat ya da demokratik sol partilerin doğal tabanı çalışan-
lardır.
Partinin yapısı, toplumsal tabanını yansıtmalıdır. Ça-
lışan toplum kesimlerine dayalı bir partinin, örgütünde
de emekçiler ağırhk taşımahdır.
Ve ideoloji, o toplumsal tabanın sorunlannın çözümü-
ne öncelik tanımalıdır.
Sosyal demokrat ideoloji, geri kalmış bir ülkede, sade-
ce pastayı hakça paylaştırrnakla yetinemez; aynı zaman-
da pastayı büyütebilmelidir.
* * *
Çalışan toplum kesimleri, gelir düzeyi yüksek bir kesit
oluşturmazlar. Onlara dayalı olan partiler de ancak on-
binlerce üyenin küçük ödentileriyle ayakta dururlar.
Sosyal demokrat parti üyesi olmanın ilk koşulu, az,
ama düzenli bir ödenti vermektir.
Eşraftan 3-5 kişinin cüzdanlan ile sağa bir partinin ör-
gütü kurulabılir, ama sosyal demokrat bir parti kurula-
maz! "Ben kurdum, oldu" derseniz; kurduğunuz şeyin
sosyal demokratlıkla ilgisi bulunmadığını -günün birin-
de- üzülerek anlarsınız.. - « - ^ ^ ^ ^ ^ _ _
Sol bir partinin örgü-
tünde görev alanlar, par-
tinin ideolojisini iyi bil-
mek, parti programını ve
tüzüğünü de içeren ciddi
bir eğitimden geçmiş ol-
mak zorundadırlar.
Çözûmlerinizi,
kitlelere inandırıcı.
bir biçimde ;
iletemiyorsanız..
Seçimleri kazansanız
Sol bir partide, parti içi n e y a z a r
kaybetsenİZ
egıtımden geçmemış, be- J
,' W
. J
. „ „
lirli bir bilinç düzeyine ne OeğlŞir/!!
ulaşmamış olanlar, belli " ™ " ^ - ^ - ^ — — .
düzeylerdeki görevlere aday olamamalıdır.
önemli olan, bilinçli üyedir!
Tartışan, ama demokratik süreçlerle oluşan kararlara
saygılı, disiplinli üyedir.
Böyle 20-30 bin üye, -bir kısmı "naylon" olan- yüz bin-
lerce üyeden çok daha anlamlı ve önemlidir.
O üyelerin seçtiği, parti içi eğitimden geçmiş kişilerden
oluşacak örgüt yönetimlerini düşünün! Oyle delegeler-
den oluşacak kurultaylan düşünün!.. «, • /*•,. i
* * * - • • * ' - ' - " • ' # • ' !
Toplumsal tabanınızın kimlerden oluştuğunu, kimler-
den oluşması gerektiğini net bir biçimde biliyor musu-
nuz?
O tabanın sorunlannı ve geleceğe dönük özlemlerini
doğru bir biçimde saptadınız mı?
O gereksinmeleri karşılayacak çözümleri oluşturdunuz
mu?
Ve o çözümleri, kitlelere "etkili" bir biçimde aktarabi-
liyor musunuz?
Bu dört soruya da olumlu yanıt verebilen bir partinin
başansızlığı söz konusu olamaz!
Ama siz, "Gelsin de kim olursa olsun" demişseniz..
Üyeleri, sadece birilerinin bir yerlere gelebilmesi için kul-
lanılacak aracılar olarak görmüşseniz.. Partiyi bir millet-
vekili fabrikası gibi algılamışsanız...
Ve çözûmlerinizi, kitlelere inandıncı bir biçimde ilete-
miyorsanız...
Seçimleri kazansanız ne yazar, kaybetseniz ne deği-
şir?ü
OKURLARDAN
Yazarak + okuyarak yaşamak
• Şöyle bir not düşmüşüm
defterime: "Halkın,
söylemek istediklerini yazar
söylediği zaman, onu
tutuklamak, "halkı"
tutuklamaktır." Bir kaç
sayfa sonra da şu söz var;
"tster yazın, ister yazmayın
amma kesinlikle okuyun.
Ancak okuyarak
yaşayanlar, yaşama
doyarlar."
Toplumlan, toplum
yapanlardır yazarlar.
Onlann "fikir üretim
yeteneğinin zenginlikleri"
gezegenin insancıl, sosya|
yapısının temellerini
oluşturur.
Çok iyi yaalarçıkıyor
basında. Üç-beş gazete alıp
okumak zor. Çok zor da
değil. Isternirse... Ogüzelim
köşe yazılannı okumamayı
düşünemiyorum. Keşkeo
yazılar toplanıp bır kitap
halınde de yayınlansa...
Sizi okumamaya
cağıranlara inat, okuyun.
Once Cumhuriyet gazetesi
için, sonra da Milliyet için
yapıldı buçağn.
Kendilerine göre haklı
yönleri olabilir. Fikir
üretip, değişik ve daha
anlamlı bir yol
bulunabilirdi.
Zaten, okuma kişiliğini
bulamamış bir toplumda
böyle bir "çağn" nasıl
yapılır?
İnat için okuyun. Siz de
"okumamayı" boykot edin
ve okuyun.
Okumadığınız gün "doya
doya yaşamış"
olamazsınız.
Haydi, haydi
"okumaya"
M.METÎN SERİNKA YA
İstanbui
Eğitimve öğretim
Atalanmız "ağaç yaş ıken
eğilir" demişlerdir. Eğitim
küçük yaşlarda
başlamalıdır. Oysa bizde
büyükler, çocuklan,
gençleri eğiteceklerine öğüt
vererek nutuk çekerek
kafalannı şişirirler.
Gereksiz bilgilerle
beyinlerini doldunırlar, test
sınavlanyla bilgilerini
"ölçüp" hüküm verirler.
Okullarda eğıtıme değil;
bılgiye, not almaya, sınıf
geçmeye, sınıf değiştırmeye
önem verilir. Eğitsel kollar
göstermeliktir. Rehberlik
testlerle geçiştirilir.
Sorunlar ortaya çıkanlsa
bile çözüm yolu bulunmaz,
aranmaz...
Oysa eğitsel kollara haftada
birkaç saat aynlmah,
uygulamalar yapılmalı,
eğitsel kollarda canla başla
çalışmayan öğrenciler bir
üst sınıfa geçirilmemeli, her
hafta bir eğitsel kol
topluluk önünde bir
program yapmah,
öğrencilere konuşma,
tartışma, araştınna,
inceleme eğitimi
verilmelidir.
Kültür, edebiyat, temsil,
folklor gibi eğitsel kollarda
çalışan, ders dışında
çahşmalaryapan
öğretmenlere spor kolu
rehber öğretmenlen gibi
egzersiz ücreti ödemeli. bu
tür çabalar terfi ve
atamalarda etkili olmalıdır.
Eğitımsiz öğretim, eğitimsiz
toplum kördür, topaldır.
Ağır aksak gidişimizden,
çağdaş uygarlığa bır türlü
ayak uyduramayışımızdan
da belli değil mi?
ERHANTIĞLI