15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 ARALIK1992ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Buçağdışıgidiş... Yüzyıllardır bu topraklarda kardeş kardeş yaşamış. birlikte yuva kurmuş. döl yetiştirmiş insanlann kıran kırana dövüşüne seyirci kalmak ya da aynlıkçı görüşlere destek vermek. hele hele ülkenin parçalanmasını demokratik bir olgu olarak gör- mek hangi sağlıklı ve sorumlu mantığın ürünü olabilir? Prof.Dr. TÜRKÂN SAYLÂN Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Bşk. Y eryüzünün tümüyle altüst olduğu bir yılı noktalıyoruz şu gün- lerde. Yaşlı dün- yamızın gözlerindeki yaş hıç kurumadı I992'de. Bir yandan baskıa yönetimlerden kurtulanlann özgürlük çığlıklanyla. bir yandan da savaş gümbürtüleri ve ırzına geçilen, açlıktan ölen insanlann ıniltileriyle doldu gökkubbe. Kendi ülkemızde de yeryüzünün dört bir yanında olup bi- tenlerin benzerlennı en yoğun biçimde yaşadık bu yıl. Yaşadık, "ahİadık. 'ofladık da acaba anlamlı. dişe doku- nur, olumlu neler yaptık dersıniz? Sanınm "sivil toplurrf özlemlerinin yaygınlaştığı şu günlerde aynanın karşıSma oturup kendı kendimize öze- leştiride bulunmakta yarar vardır. Bır başından öbür başına yolculuk ettiğimizde, geceleriyle. gündüzleri)le. dağlan. ovalan, denızleriy le. birbirin- den güzel insanlanyla yurdumuzun. her yabancının ve her ülkenin ıştahını kabartacağını çok kola> anlanz. Anadolumuzun uzak ve yakın tan- hine bir göz atarsak bu var- sayımımızın nedenli gerçek olduğunu. nasıl ilk fırsatta yakın-uzak dost (!) ül- kelerin yurdumuza aç kurtlar gibi saldınp. onu parcalamak ıstediklenni anımsarız. Bö>lesine iştah kabartan bir ülkenin "kurılar sofrasfna düşme- mesi için yalnız devletinin değil, tek tek bireylerinin, sivıl kuruluşlannın da ellerinden aeleni yapması eerekmez mi? Yüzyıllardır bu topraklarda kardeş kardeş yaşamış. birlikte yuv a kurmuş. döl yetiştirmış insanlann kıran kırana dövüşüneseyircı kalmak >a da aynlık- çı görüşlere destek \ermek. hele hele ülkenin parçalanmasını demokratik bir olgu olarak görmek hangi sağlıklı ve sorumlu mantığın ürünü olabilir? Yetmiş vıl önce temeli atılan Türkı- ve Cumhunyetı"nin demokratıkleşme yolundakı en büyük güvencesi olan la- ik yaşam biçimınin yara almasına. ke- rameıı kendinden menkul bırtakım meczupların genç beyınleri esir alarak robotlaştırmalanna. insanlan çağdışı bir vaşam bıçımine süruklemelerine ve çağdaş gelışmenin önüne set çekilme- ye çalışılmasına nasıl göz yumar ınsan- İar? Nasıl bütün bu olup bıtenleri ola- ğan ve sağlıklı gelişmeler oiarak algılar ve bunlan demokrasınin gereği olarak yorumlarlar? "Dinin siyasete alet edılmesf ve "din sömürüsü' karşısında aydınlanmızın aymazlığı hatta bir bölümünün "mo- da'ya uyma amacıyla destekler görün- mesi bızi. bu ülkeyı ve gelişme yolun- daki toplumsal yaşantımızı nereye vardınr. çocuklanmızın ve torun- lanmızın venı bir kardeş kavgasınasü- rüklenmeİerinin önüne böyle mı geçi- lir! Çağdaş Türkiye Cumhurıyeti'ni oluşturan devnmcıler ve devnmler hakkında bır sürü ipe sapa gelmez saf- sata. gerçek olmayan suçlamalar do- lanıp dururken. yalnızca sorumluluk bilıncıne sahıp birkaç gözü pek aydın mı ortaya çıkıp bunlan yajanlamalı. yoksa bu yurtta yaşayan demokrası- nin ve laiklığin tüm olanaklanndan yararlanarak bir yerlere gelmiş. top- lumda söz hakkı elde etmiş. tüm birev - lervesivilörgütlermi bu çağdışı gıdışe "dur" demelidir? Aydınlar olarak. emekçiler olarak. siyasetçiler. tüccarlar. sanayiciler kısa- cası tüm halkımız olarak ilkelerimizle çıkarlanmızın bir denge oluşturmasını beklememiz olanaksızdır ve bunu iyice bilmekte yarar vardır. İster küçük ve bireysel. isterse daha geniş parasal ya da siyasal çıkarlanmız olsun. ilkeleri- mizle çatıştığı anda hangi yana ağırlık vereceğimızi kararlaştırmak zorunda- yız. Çağın insanının ıçinde yaşadığı bü- yük ikilem de bu olsa gerek! Ilkele- rimizden. insanlığımızdan ödün ver- meden. yalnızca kendi çıkarlanmızın tutsağı olmadan. çevremizle. toplu- mumuzla ve tüm dünyayla banş ve kardeşlık duygulan ve hoşgörü sınırla- n içinde yaşamak. kimsenin bir başka- sını incitmesine. yaralamasına. yaşa- ma hakkının. sağlığının ve özgürlüğü- nün engellenmesine geçit vermemek... Kolay değıl 21. yüzyılın insanının, hele hele Türkıye'de yaşayan ın- sanın yolunu bulması. kendini aş- ması ve bırey olarak bir şeylerin daha iyiye gıtmesi ya da elde tdilmiş iyi şey- lerin korunması ıçin omuz vermesı... 1993"te çok daha uyanık. çok daha bı- linçli ve katılımcı olmak zorundayız. Kendimızı kıyasıya eleştirip gücümü- zün, yeteneğjmızın sonuna dek top- lumsal gelişimin yanında ve bunu en- gelleyen her şeyin karşısında olmak boynumuzun borcudur. Bize radyasyonlu çayı içirenlere, as- bestli gemiyi f ürk işçisine parçalatma- yı çıkarlanna uygun bulanlara. ülke- mizin bütünlüğüne taş koyanlara. vic- dan özgürlüğünün temeli olan laik ya- şam biçimımize ve çağdaş eğitım düze- nımıze set çekmek isteyenlere. ka- dınlanmızı hala bırer cinsel-tecimsel mal ya da eve hapsedilmiş ikincıl yara- tıklar olarak görenlere. siyaset yapa- cağım. oy toplayacağım diye her türlü dalavereye başvuranlara. döne döne başı dönenlere ödün vermemek ve karşı çıkmak bızim temel insanlık öde- vimizdir. 1993'te, "toplumsal gelişime bireysel katkının erdemı'ni yakalamamız dile- ğiyle. ARADABIR Dr. YAMAN ORS Dr.N.YASEMİNOĞUZ Ankara Tıp Fakülîesi Tıbbi Etik Birimi ve Hasta HaMan Son yıllarda değişik zamanlarda psikoloji (ruhbilim) alanınm psikiyatri (ruh hekimliği) karşısındaki toplum- sal-uğşalsal kortumundan sık olarak söz açıfmıştır. Cumhuriyet'in Tartışma köşesi, bu konuda da değişik görüşlerin sergilendiği bir ortam sağlamıştır. Psikolog- lara "hasta bakma", muayenehane açma" gibi klinik tıp etkinliğinin yetkilerini vermek amacını güden son yasa tasansı, konuyu yeniden gündeme getirmiştir. Biz, bu tartışmalarda genelde gözden kaçan iki temel noktayı ele almak istiyoruz. Bunlardan birincisi, biryön- tem bilgisi (metodoloji) sorunudur. Psikoloji, duygu dün- yamızda, tutum ve davranışlarımızla, düşünme süreçle- rimizle ilgili olguları konu edinen bir bilimdir ve bütün temel bilimler gibi kapsamına giren olgu ve süreçlerin anlaşılmasına yönelik bir etkinliktir. Onun. çocuk psiko- lojisi, eğitim psikolojisi. işyeri psikolojisi gibi uygulamalı uzantılannın bulunuşu, bu ilk felsefi çıkış noktasını göz- den kaçırmamızın nedeni olmamalıdır. Psikiyatri ise tıp uğraşımının bir parçası olarak, psiko- biyososyal bir varlıkolan insanın psikolojikyönlerindeki işleyiş bozukluklarının. sağlık-hastalık sorunlannm ele alındığı uygulamalı bir alandır. Bilime dayanmakla bir- likte onun en önde gelen amacı anlamak ve açıklamak değil, değiştirmektir. Bu yönü onu teknik bir uzmanlık alanı yapmaktadır. "Temel bilim + uygulama" biçi- minde özetleyebileceğimiz ruhhekimliği alanını yürüte- bilmek için ilk gerekli ve olmazsa olmaz koşul, tıp diplo- masına ve psikiyatri uzmanlık diplomasına sahip ol maktır. Psikologlar arasında da ancak klinik psikoloji alanında yetişmiş olanlar. ruhsal patolojisinin belli ko- nularında etkinlik gösterebilmektedirler. ikinci temel noktamız bir etik sorunudur. Ruhsal yakı- nmaları nedeniyle sağaltılmak üzere hekime başvuran kişi, kendisinin bedensel ve ruhsal bir bütün olarak algı- lanacağını varsayar. Psikoloğun onu ancak ruhsal sağlığı yönünden değerlendirebilmesi kimi hasta haklarının kaybolmasına neden olacaktır; çünkü yakı- nmalarm kökeninde bedensel bir etken varsa ya da o andaki yakınmalar göz önüne alındığında anlamlı olabi- lecek bir belirti söz konusu ise psikolog bunu gözden kaçıracaktır. Ayrıca ilaç verme yetkisi bulunmayan psi- koloğun ancak uzunsürelitedavi ile ulaşabileceği kimi başarılısonuçlar ilaçyardımı ile çok daha kısazamanda elde edilebilmektedir; kişiyi bu olanaktan yoksun bırak- mak da önemli bir hak kaybına neden olacaktır. Bu ne- denle psikoloğun tek başına hasta tedavi etmesi yerine ruh hekimi ile ortak bir çalışma yürütmesi, hasta hakları yönünden daha doğru bir yoldur. Günümüzde klinik tıbbın uygulayıcısı olan hekimlerin hastalarına davranışlan. insana ve topluma bakışları, teknik kişiler ve eğitimciler olarak tutumları vb. bütün dünyada, bu arada ülkemizde büyük eleştirilere uğra- maktadır. Bu eleştirilerde haklılık payı olduğu ölçüde, bunlara hedef olan hekimlerin, uğraşlarının yeterli ko- şullannı gerçekleştirmemiş oldukları söylenebilir. Psi- kologlar, psikiyatri, genelde de tıp uygulaması sırasında saptadıkları yanlışları akademik-uğraşsal bir baskı gru- bu olarak diie getirebilirler. Ancak gerekli koşula sahip bulunmadan, "yasal yollarla" psikiyatristlerin işlevini tümüyle üstlenmeye çalışmak ne akademik anlayışla. ne temel haklar açısından, ne de etik yönden doğru olanla bağdaşacaktır. OKURLARDAN MC8 Ur4h yHtara Bir gazete diş macunu verip 1.5 milyona bir başka gazete de bedava Omo verince günlük 2 milyon tiraja ulaşıyor. Bunun yanında yıllardır günlük tirajı 3 milyonu geçmeyen gazete satışlan da 5 miJyona ulaşıyor. Eh! Oldukça güzel bir tiraj. Okur yazarlanmızın artüğı, ama ne yazık ki gazete tirajlannın yerinde saydığı ülkemizde, bu rakama ulaşmak insanı sevindiriyor.Peki bu 5 milyon tiraja nasıl ulaşılıyor? Sabahleyin gazetemi aiıp minibüse binince, şoför bana bir gazete uzattı. Bu ne deyince, "'ben beş tane aldım Omo'lardan 20 bin lira kânm var" dedi. Daha sonra o gazetenin 2 milyon tiraj yaptığını duyunca. Türkiye genelinde beşer onar gazete alanlan düşündüm. Böyle hesaplayınca gazete tirajının aldatıahğı ortaya çıkjyor. Zaman zaman yapılan anketlerde. bir gazeteyi okuyan okur sayısının birden fazla olduğu ortaya çıkıyor. Demek bundan sonra okur sayısı birden bile az olacak.Ama, amaç kazanmak ve yalancı bir tiraja ulaşmak olsun da ne olursa olsun anlayışı, ister istemez haberciliği de bir yana itıveriyor. İstanbul'da fuhuşun artmasına neden tepki gösteriyoruz? Sağhğa zararlı yiyecek maddeleri satanlan neden azarlıyonız? Ne yazıktır ki, dördüncü güç basın, Türkiye'deki serbest piyasa anlayışını (!) kendısi kanıtlamayaçalışırken, toplumsal yozlaşmanın ekmeğine yağ sürmekten öteye gıdemiyor. 5 mılyonluk tiraj hepimize kutlu ve mutlu olsun! OrhanTez TARTIŞMA 'Size hiç yakıştıramadım Nail Bey...' .^_ ^ _ - uayene ^ k M sırâsı 1 % / • alabilmek I % / I umuduyla I ^kf I sabaha karşı -X~ • -Ak- geldiğinız hastanenin bahçesınde beklerken. donarak ölmüşsünüzNail Bey... PTT emeklisiymışsiniz. Cebinizden emekli cüzdanmız. ılaçlannız ve çok az para çıkmış. Doğrusu size hiç yakıştıramadım... 1992 y ılında. bu ülkenin başkentınde ve en büyük devlet hastanelennden bınnin bahçesinde sessizce donuvermışsinız. Hiçolur mu?.. 52 yaşındaymışsınLZ. Sız daha nicealacakaranlıklarda yollara düşüp. muayene kuyruklannda bekleyecektinızoysa... Daha kaç kereler kapıcılardan. hastabakıcılardan hemşirelerden azar ışitecektinız... Elimzde kâğıtlarla. oradan oraya sızınle aynı yazgıyı paylaşan bir sürü msanla, yaşama da ölüme de lanetlerokuyup. koşuşup duracaktınız. Daha çok ıtilip kakılacaktınız. Doktora ulaşabildınızseeğer, yüreğinizden sevinçkuşlan havalanacaktı sizi muayene ettiği lOdakıkaboyunca. "Allah devletezeval vermesın" diyecektiniz. Sizjn vekillerinizin devletin paralannı oluk oluk akıttığı. şık, temiz, bakımlı ve nıtelikli özel hastanelerin adlannı bile bilmeyecektiniz. Check up. ultrasound, CT fılan sızinıçindeğıldıkızaten... Randevulu muayeneler, bekleme salonlan, özen ve güleryüz sizin için değildi ki... Boşverecektiniz... Doğrusu hiç yakıştıramadım Nail Bey... 1992yılında.bu ülkenin başkentinde ve en büyük dev let hastanelennden birinin bahçesinde donarak ayıp ettiniz... Hani dağ köylerinde fılan yaşasaruz, hanı kar yollan kapasa fılan neyse... Üstelik iki anahtan bekleyecektinizdaha... Sağlık reformunu... Yorgun geçirdiğiniz bır günün sonunda TV izlerken, neden sağlık müdürlüklerinin denetlemelen ve haberdar olmalan gereken, uygunsuz yerlerde. ruhsatsız çahşan polikliniklen keşfetmeyi televizyonculara bıraktıklanru düşünecektiniz... Akıl erdiremeyecektiniz... Halk ekmek kuyruğunda. önünüzdeki kişının gazetesine kaçamak bakışlar atarken. bir emeklinın daha, kuyruklann herhangı birinde beklerken öldüğünü okuyuverecektiniz... Ürperecektiniz... Otobüs kuyruklannda, semt pazarlanrun toplanma saatlerinde. kömür-odun depolannda. tanzim satış mağazalannda, banka önlerinde maaş-vergi ıadesi günlerinde. hastanelerde hep itiş itiş, hep kakış kakış bekleyecektiniz... "Yaşam buymuşyahu" diyerek.. Sizin yaşamınız buydu Nail Bey... Azıcık daha bekleseydinız de iki anahtanruz olmayacakü... Arada birde olsa, biryerlere taksi ile gidemeyecektiniz... Üzerine altın tozu serpilmiş çorbalardan geçtık, şöyle bir kebapçıya olsun dalamayacaktınız... Vitrinlerdeki markalar sizin için değildi... Size değildi viskili, çikolatalı yılbaşı sepetleri... Seyahat fırmalan tatil ilanlarını sizin için vermediler hiç... Sosyetenin özel yaşamını anlatandergilersizokuyun diye basılmadılar... Sizin özel yaşamınız da onlan hiç ilgilendirmezdı zaten... Yılbaşı için seçüğiniz eğlenceden sonra, içkili araba kullanmamak için beşyıldızlıbirotelde konaklay acak olan da siz değildiniz... Gazetede ölümünüzle ilgili bir haber çıktı. Nail Efendi'liğe layık görüldünüz... Hepsi o kadar... Artık düşler, umutlar ve yann size ne ifade edecekü ki?.. 1992 y ılında, bu ülkenin başkentinde. en büyük devlet hastanelennden birinin bahçesinde. alacakaranhkta beklerken donuvermekle doğrusu çok ayıp ettiniz Nail Bey... Oysa siz daha çok çile cekecektiniz... Dr. Mehtap Pasin Ankara ARKfTEKT'TEN DUYURU YılbaşıArmağam EBRU DERGİNİN İÇİNDE ÖZEL NUMARASIYLA SADECE SİZİN YASAMA SANATI r - SEZEN AKSU Melcâıtda sezentiler CONRAD HILTON VE AKSOYLAR... BAHÇE ŞEHİRLER VE ÜSTÜN ALSAÇ NEZIHE ARAZ EVI JALE ERZEN EYİ AHMET CÜLGÖNEN EVI Ytlbaşı armağam ÖZGÜN BA5KI "CoIIector's ttem" Sanot«ıt KÖKSAL ÇİFTÇİ ^Herkese Orijinal El İşi Tam Sayfa Ebru PENCERE Şallak Mallak.. llginç bir esinti başladı. Ardından ne gelecek? Hava! nasıl rüzgârlanacak? Yaşamını takada geçirmiş Laz, hemen duyumsar ha- va değişimini, vaziyet alır; Yıldız mı? Poyraz mı? Lodor mu? Karayel mi gelecek, önceden bilir. Dünya ekonomisinde de önce ufaktan bir esinti başlı- yor, sonra hava rüzgârlanıyor. Kimi zaman da patlıyor. ! • 1970lerin başında ve sonunda patlayan iki petrol şo-' ku, Türkiye'yi allak bullak etmişti. Dışsatımının üçte ikisi- ni ham petrole yatıran bir ülke nasıl iflah olur? Anadolu'- da demokratik solun yükselmesi de tam bu sürece rast- ladı, gerçek bir talihsizlik ve yıkım oldu. Ardından 12 Eylül kapıyı vurdu. Neolıberalizmle birlikte enflasyon, 83 rejimiyle Tür-J' kiye'ye yerleşti, yapısallaştı. Dile kolay, 1980'lerde halk; enflasyonla kalktı, enflasyonlayattı. Enflasyona ilişkin yazılar, incelemeler, araştırmalar, kitaplar yayımlandı. Hep birlikte okuduk.. Enflasyon canavarı da kendisi için yazılanları oku- muş, sanınm çok gülmüştür. • Batı'dan yine ilginç bir esinti başladı; sağda solda, ötede beride, şu gazetede bu dergide rüzgârlanan ha-> berlerin satırlarında Keynes'in adı geçmeye başladı. Basına yansıyan esintinin ardından bakalım neler çıka- cak? önceki gün Cumhuriyet'in ekonomi saytasında bir; haber yayımlandı: ' Ingiltere 'Güle Güle Friedman' dedi.. Sıra Avrupa'da.. İyi ki döndün Keynes.. '• Margaret Thatcher döneminde gözbebeği haline ge-\ len parasalcılık' İngiliz ekonomisini içinden çıkılamaz' • yollara sürükleyince bir kenara itildi. ingilizlerin yeni gözdesi, 2. Dünya Savaşı sonrasındaki canlanma döne- minin 'istihdam yaratmaya yönelik' Keynesçi 'devletçi- lik' anlayışı.." Ekonomide bir kitap var, bir de hayat!.. önemli olan nedir? İster Keynesçiliği benimsesin, ister Friedmancılı- ğ\ yeğlesin, Batı arabasını dağdan aşırıyor, yoksul düz yolda şaşırıyor. 1970'lerde patlayan her iki petrol şoku- nun faturasını da Batı, Üçüncü Dünya'ya ödetmesini bil- di. Biz şallak mallak olunca elimize bir reçete tutuştur-' dular: - Bu ilacı günde üç kez alın, hiçbir şeyiniz kalmaz.. 83 rejiminde militarizmin postalıyla neoliberalizmir arabeskini ezip suyunu çıkardık. Sonuç: Enflasyon canavarı öylesine palazlandı ki ne versen yiyip yutuyor, bana mısın demiyor. • Peki, bu kez de Batı'nın patronları Friedman'dan vaz- geçip yine Keynes'e dönerlerse biz ne yapacağız? Hay- di bakalım, sil baştan mı diyeceğiz? 1930'lar, 1940'lar, 1950'ler.. Sonra 6O'lar.7O'ler.. Türkiye bu on yıllarını karma ekonomiyle ve devletçi- likle yaşamadı mı? *Evet.. Geçmişte enflasyon canavarı neden bu kadar palaz- lanmadı. Yan gelip de iman tahtamıza oturmadı?.. Sanınm bu soruya ekonomi uzmanlarımızın biryanıt araması zamanı gelmiştir. 1980'lere kadar kalkınma hız- ları ve enflasyon oranları bakımından Türkiyenin karne- sinde son 10 yıla oranla daha iyi notlar var. Bugün bela sayılan KlT'ler niçin bir zamanlar ekonominin lokomoti- fiydi? Diyelim ki o dönpm aşıldı, artık yeni bir dünya var.. Güzel.. Yine de soru boşlukta kalıyor: Türkiye'de uygulanan "arabesk neoliberalizm " son 10 yılda enflasyonun yapı- sallaşmasına neden olmasın? Ters bir soru; ama koşullanmış kafaları belki silkeler diye yineliyoruz. Türkiye' mizin kalkınmaya gönül vermiş, katılımcı, cesur, politik, uzak görüştü, kadın / erkek, ünrverslteli, sanatçı, yönetici ve çahşan insanlan: Sizi TARTIŞMA SÜRECİ YAZILARI lDEVRİMCİLER TART1ŞIYOR : * Birtartışmoplotformu için ön notlar ya da sahrbajları * Sotırbaşları belgesi üzerine eleştıriler, yanırlar, söyleşiler. ' Kürt sorunu üzerine tarhîmo notlorı * Sosyalizmin iktisodi sorunları, teknolojik değişim, ideolojik sorun ve protik-poliNk mücodele üzerine araştırma ve incelemeyazıları... SU TERAZİSİ SOKAK SÜRMEU İŞHANI NO 10 KAT 3 TEL: 5 1 83653 - SULTANAHMET - JSTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle