15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
•7ARALIK1992PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 15 Prof. Kınaa: Çernobil faciası sonrasında iktidar üniversitelerle işbirliğine yanaşmadı, bağımsız ölçümlerin duyurulmasıru yasakladı Radyasyonölçümündeiktidarbaskısı*• Çernobil faciası sırasmda Ege Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü Başkanı olan Prof. Dr. Selman Kınacı, Çay-Kur'un piyasaya sürdüğü çaylarda normalin bin kat üzerinde radyasyon ölçtüklerini açıkladı. Kınacı çayı radyasyondan anndırmak için önerdikleri prpjeye yanıt verilmedigini söyledi. • Hükümetin üniversitelerle işbirliğinden kaçınmasını eleştiren Prof. Kınacı, 'Üzerimizde baskı vardı. Ama o zaman da söyledim. Kararname çıkararak Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'ndan başka hiçbir kurumun radyasyon ölçmeye yetkisi olmadığını bildirdiler* diye konuştu. ASUMAN ABACIOĞLU İZMİR - Ege Üniversitesi Nükleer Bi- limler Enstitüsü eski Başkanı Prof. Dr. Sel- man Kınaa, görev yaptığı dönemde mey- dana gelen Çernobil faciası sonrasında Çay-Kur'un Ege Bölgesi'nde pıyasaya sür- düğü çaylarda normalin bin kat üstünde radyasyon ölçtüklerini söyledi. . Bu ürünlerin ambalajında "1985 yılı ürü- nüdür" diye yaaldığını vurgulayan Prof. Dr. Kınacı. Türkiye Atom Enerjisi Ku- rumu'nun üniversitelerle kesinlikle işbirli- ğine yanaşmadığını söyledi. Prof. Dr. Kınacı, çaylann radyasyondan anndınl- ması için Çay-Kur'a öneride bulunmalan- na karşın başvurulanna "yanıt bile" veril- medigini belirtti. O dönemde ölçüm yapan kuruluşlann •"Çaylann yüksek oranda radyasyon ıçerdi- ğini bildiklerini" vurgulayan Prof. Dr. Kınacı, '•Üzerimizde baskı vardı. Ama ben o zaman da söyledim. Kararname çıkara- rak Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'ndan başka hiçbir kurumun rady asyon ölçmeye yetkısi ohnadığını bildirdiler" diye konuş- tu. Ege Üniversitesi Nükleer Bilimler Ensti- tüsü eski Başkanı Prof. Dr. Selman Kınacı, 6 Mayıs 1986 tarihinde mevdana gelen Çernobil faciasından sonra bir ay içerisin- de İzmir ve çevresinde havada ve toprakta yaptıklan ölçümlerde yüzde 50 oranında bir radyasyon fazlalığı bulduklanm söyle- di. Bu dönemde çaylardakj radyasyon mik- tannı da ölçtüklerini belirten Prof. Dr. Kınacı, normalden bin kat daha fazla oranda radyasyon saptadıklannı anımsa- tarak şunlan söyledi: "Çay-Kur damgalı ürünlerde normalde 40-50 bekerel olması gereken radyasyon miktan ölçümlerimizde 50-60 bin bekerel olarak saptandı. Ustelik bunlann bazıla- nnda 1985 yılı ürünüdür diye yaalıydı. 1985 yılı ürünü çaylarda hiçbir şekilde rad- yasyon olmaması gerekirken, bunlann icin'de cayır cayır radyasyon vardı ve piya- sada satılıyordu." Ege Bölgesı'nde yetişen ürünlerde rad- v asyon ölçümlerinin normal çıktığını belir- ten Prof. Dr. Kınaa. "O dönemde ölçüm sonuçlannın açıklanmamasıyla ilgili üzeri- nizde bir baskı var mıydı" sorusuna şu yanıtı verdi: "Evet vardı. O zaman bir kararname çı- kardılar. Bakanlararası bir kurul oluştur- dular. Bu kararnameyle. Türkiye'de •Atom Enerjisi Kurumu'ndan başka hiçbir kurum radyasyon ölçmeye yetkili değildir' dediler. Hatta o dönemde biz ihraç ürünle- rinde ölçüm yapıyorduk. bunu da engelle- diler. Ama ben yine de yaptım. Sonuçlar normaldi. Ege Bölgesi Çerno- bil'den etkilenmedi. Çok az bir miktar etki- lendi, sadece bir ay. Ama Edirne. Trakya bölgesinde ve Karadeniz'de toprakta ve havada radyasyonun 5-10 bin bekerele çık- tığını tahmin ediyorum. Bızım vasıtamız olmadığı için oralara gidemedik." Prof. Dr. Kınacı, o dönemde yapılması gerekenlerin ne olduğuna ilişkin sorumuza "O çaylann radyasyonlu olduğunu biliyor- lardı. bal gibi biliyorlardı. Bu çaylan bir kere kesinlikle piyasaya satmayacaklardı, yani çayı kullanma>acaklardı. O dönemde ban önlemler alınabilirdi. Hatta o dönem- de Çay-Kur'a teklif ettim. ellerinde 45 bin ton çay vardı. beraber proje yapakm de- dim. Radyasyonu, çaylann içerisinden çı- kanp atahm dedim. Cevap bile vermediler. Bu 45 bin ton kesinlikle çay olarak kulla- nılmamalıydı. Piyasaya verilmemesi gere- kirdi. Bu çaydan radyasyon antılabilirdi, ama bu 5-10 milyon dolara mal olurdu. Belki bu para fazla geldi, 45 bin ton çayı kaybetmek istemediler, Rusya'ya satmak istediler, ama kimse almadı. Almanya da Türkiye'den çay almayı kesti. Fındıkta da aynı şevler oldu" şeklinde yanıt verdi. O dönemde bütün Avrupa ülkelerinde sürekli ölçümler yapıldığmı, ancak Türki- ye Atom Enerjisi Kurumu'nun böyle bir faaliyeti olmadığını kaydeden Prof. Dr. Kınacı, "Çernobil olayı olduğu zaman Türkiye'deki durumlann gerek üniversite- lerin gerekse Türkiye Atom Enerjisi Ku- rumlu'nun hiçbir tcrübesi yoktu. Bir aleti. cihaa yoktu yerinde ölçüm yapacak. Me- sela İsveç. hudutlanna yerleştirdiği cihaz- lar sayesinde Çernobil'i dünyaya ilk haber veren ülke oldu. Ruslardan bile önce. Biz- de böyle hiçbir şey yoktu. nerelere gidile- cek. ne yapılacak, kimse bilmiyordu. Yani hiçbir hazırlığımız yoktu bu konuda. Za- ten Türk halkı da radyasyon konusunu Çernobil ile öğrenmiş oldu. Şunu da belir- teyim; biz bazı ölçümler yapıyorduk, mese- la çaydaki radyasyonu ölçtük, herkes de ölçtü. Kalkıp çayda radyasyon yoktur de- mek çok büyük yanhştı. Ben şunu söyle- mek ıstiyorum, radyasyon ölçüm sistemle- nmiz vardı, ama sınırlara yerleştirilmiş değildi ya da araziye dağıülmış değıldi. Mesela ben İzmir'de ölçüyorum, ama Ay- dında da Bahkesir'de de arazide ölçmek lazım" dedi. Prof. Dr. Kınacı. Türkiye"nin bugün için yeni bir radyasyon tehlikesi karşısında ha- zır olup olmadığına ilişkin bir sorumuza, "Şimdi sınırlarda alarm sistemleri var. Trakya'ya yerleştirdiler. çünkü Bulgaris- tan'da üç tanesi çalışan beşreaktör var, bunlar eski tip reaktörler. Universiteleri- miz ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu iş- birliğı yaparak ölçüm sistemlerini yurt sathına dağıtması lazım. Türkiye Atom Enerçisi Kurumu üniversitelerle kesinlikle işbirliği yapmıyor. Büyük hata burada. Halbu kı sadece İstanbul'da, Ankara'da şubeleri var" yanıtını \erdi. Aliağa Asbesttarlasında ömür tüketmek tZMİR(Cumhuriyet Ege Bürosu) - Aliağa'daki gemi sö- küm tesislerinin "asbest tarlası" olduğu belirtıldi. Aliağa Beledi- ye Başkanı Hakkı Ülkü, "Bu- rası asbest tarlası. Alman bili- madamlan yöreyle ilgili kitap azdı. Ölümler oluyor. Çevre ölüyor, ancak nedendir kimse- nin sesi çıkmıyor" dedi. Aliağa yöresinde kurulu ge- mi söküm yöresi çevreyi asbeste boğmayı sürdürüp. çeşitli kuru- luşlann tepkileri artarken yet- kiİilerin, 'kayıtsızlığı' büyük tepki yaratıyor. Yörede incele- meler yapan Alman bilima- damlannın büyük tehlikeye dikkat çeken kitaplaştınlmış sonuçlan kimsenin ilgisini çek- mezken Zonguldak Kilimü'de bir söküm tesisi kurulma çalış- masının başlatıldığı haberleri de kızgınlık yarattı. Aliağa Be- lediye Başkanı Hakkı Ülkü Aliağa'ya gösterilen duyarsızhk karşısında istanbul'da bir gemi için kopartılan fırtınanın gös- termelik olduğunu belirterek şu görüşlere yer verdi: "Yıllar önce radyasyonlu ça- yı içerek 'bir şey yok' diyen ba- kanla asbest parçalannı alıp yüzüne süren bakan arasında pek büyük fark yok. Yani olaya bakış açısı değişmemiş. Konu- nun uzmanlan asbestin kanse- rojen etkisini kitap haline getiri- yor bizi uyanyor. Çevre Baka- nımız Doğancak Akyürek asbest yüklü parçaaklan eline alıp televizyonda insanlan ra- hatlatıyor. Bizim burası asbest tarlası. Yıllardır ehmizden ge- len her şeyi yaptık, ama hiç kimsenin ilgjsinı çekmeyi başa- ramadık. Böyle şey olmaz." Berlin Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. K.E. Lerber ve arkadaşlannın gemi söküm yö- -•sinde inceleme yaparken özel giysiler giydiklerini anlatan Alıağalı yurttaşlar da Çevre Ba- kanı'run televizyonda yayımla- nan görüntülerini eleştirerek "Ne yapmak istediğini anlama- _ dık" dediler. Öte yandan önceki akşam Aliağa'da yapılan toplantıda Gemi Söküm Yönetmeliği'nin yetersiz olduğu ve değiştirilmesi gerektiği savunuldu. Toplantı- ya kaulan Ulaştırma Bakanlığı Deniz Ulaştırması Genel Mü- dürlüğü Gemi İnşa Dairesi Baş- kanı Türkan Çoban. Zongul- dak Kilimli'de de bir gemi söküm tesisi kunılması çalış- malannın başlatıldığını belirte- rek "Bu tesisi Aliağa'dan ders alarak kuracağız" dedi. Asbest nasıl öldüriiyor? Eski gemilerin yalıulmasında kullanılan "asbestos" kınlma ve parçalanma sırasında havaya kanşıp yörenın yakıiHnda bulu- nan insanlara soluk almayla giriyor. Akciğerlere yerleşen as- best lifçikleri 5-10 yıl arasında akciğer kanserine neden oluyor ve sonuç kaçmılmaz ölüm olu- yor. Alman profesör Lerber'in Aliağa gemi söküm yöresinde yaptığı incelemeler sonucunda asbest tozlannın yörenın her yerinde saptandım belirtilerek şöyle deniliyor: "Gemi söküm yöresinde işçi- lerin teneffüs ettikleri havadan alınan ömeklerde yoğun biçim- de asbest tozlanna rastlanruış- tır. Sökümlerin yapıldığı yer- den uzakta çalışan üç işçide yapılan ölçümlerde de asbest tozuna rasüandı. Aliağa yöre- sinde çalışan işçiler ölümcül tehlikeyle karşı karşıyadır. Aliağa'da yaşayan insanlar da bundan etkılenebilir. İş giysisiy- le Aliağa'ya giden bir işçi elbise- leriyle bu tozu uzaklara da götürebilir." Cevreye koruma Atanan profesör Lerber, Aliağa gemi söküm yöresinde yaptığı incelemeler sonucunda asbest tozlannın yörenin her yerin tandığını belirtti. (Fotoğraf: ÜMIT OTAN) sap- Asbestli gemi,sökümiçinABD 9 de 21 yıl bekledi HAKAN Armatör Kahraman Sadıkoğlu'nun satın ala- rak İstanbul'da Tuzla Tersanesfne çektirttıği asbestli geminin Türkiye'de onanlmasına yöne- lik tepkiler giderek yoğunlaşıyor. Asbestin kan- serpiçn bir madde olduğuna dikkat çeken Boğa- ziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Knton Curi. "'Geminin Türkiye'de onanma alınması facia yaratır Gemi Amerika'ya gen gönderilme- li onanmı orada yapılmalıdır" derken, tersane işçilen geminin Türkive'de onanma alınmaması için imza kampanyası başlattılar. işçiler 1500 imza ile Dok Gemi-Iş Sendikası'- na başvurdular. Dok Gemi-İş Sendikası Genel Başkanı Nazım Tur. '"İşten kovulma pahasına gemiye hiçbir işçimızı sokmayız"dedı. Doğal Hayatı Koruma Derneğı. transatlanüğın gemi değil "tehlikeli atık" olarak değerlendirilmesi gerektiğini öne sürdü. Armatör Kahraman Sadıoğlu tarafından sa- tın alman dünyanın 3. büyük transatlantiği "United States" 7 temmuz akşamı Tuzla Tersa- nesi'ne çekilmişü. Yüzer otel haline getırilmesi planlanan geminin yoğun miktarda asbest içer- diği öne sürüldü. Geminin Türkiye'de onanma alınmasının facia yaratacağını söyleyen Boğazı- ci Üniversitesi Çevre Mühendıslığı Bolumu n- den Prof. Dr. Kriton Çuri asbestin son derece kanserojen bir madde olduğuna dikkat çekti. 'urtdışında bu konuda uzmanlaşmış kuruluş- lar bulunduğunu ve geminin asbestten temızlen- mesi işınin bunlar tarafından yapılması gerekti- ğini belirten Prof. Dr. Kriton Curi şunlan söyle^ di: "Geminin çok özel yöntemlerle ve özel giysiler içerisindekı işçiler tarafından onanlması gerekır Bu sırada çcvrcyc dc asbest yayılmamalıdır. Ay- nca çıkanlan asbestin dc tchlıkcli atık olarak bertaraf edılmesi de başlı başına bir sorundur. Gemi bir an önce Türk karasulanna çıkanlmalı ve yurtdi!}inda bu konuda uzman olan kurulu>- larca asbestten temizlenmclıdır." C,'evrc Bakanlığı'na geminin Türkiyc'de sö- külmemesı ıçın yazı gönderen Doğal Hayatı Armatör Kahraman Sadıkoğlu tarafından satın alman dünyanın 3. büyük transatlantiği "United States" 7 temmuz akşamı Tuzla Tersanesi'ne çekilmişti. Yüzer otel haline getirilmesi planlanan geminin yoğun miktarda asbest içerdiği öne sürüldü. Geminin Türkiye'de onanma alınmasının facia yaratacağını söyleyen Boğaziçi Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. Kriton Curi asbestin son derece kanserojen bir madde olduğuna dikkat çekti. V urtdışında bu ko- nuda uzmanlaşmış kuruluşlar bulunduğunu >e geminin asbestten temizlenmesi işjnin bunlar tara- fından yapılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Kriton Curi şunlan söyledi: "Geminin çok özel yöntemlerle ve özel gijsiler içerisindeki işçiler tarafından onanlması gerekir. Bu sırada cevreye de asbest yavılmamalıdır. Ayrıca çıkanlan asbestin de tehlikeli atık olarak bertaraf edilmesi de başlı başına bir sorundur. Gemi bir an önce I ürk karasulanna çıkanlmalı ve v urtdışında bu konu- da uzman olan kunıluşlarca asbestten temizlenmelidir." (Fotoğraf: MUHARREM AYDIN) Altan, "Transaılantiğin asbest söküm ışlemı yapılmadan satın alınıp ülkeye sokulması, tehli- keli madde ve atık ticareti kapsamında cle alın- Koruma Derncğındcn Mellem Altan ise gemi- nin 1950'lerde inşa cdilip daha sonra Amerikan hükümeti tarafından savaşdurumunda birlikle- ri taşıyacak birgcmıycdönüştürüldüğünü söyle- di. Gemi yapımında bu ncdcnleçok daha yoğun miklarda yanma/ ve hafif bır madde olan asbest kullanıldığını vurgulayan Allan. geminin 21 yıl Amcrika'nın Vırgıniarıhtımında asbest söküınu yapılmadan bekletildiğınc dikkat çekti. malıdır" dedi. Gelişmiş ülkelenn kurtulmak için caba sarfcttığı her türlü eski tcknoloji ve zehirli atık ticaretine karşı olduğunu belirten Altan. "United States'ı satın alan Marmara Denizcilik Şirket'"ni transatlanliği asbest söküm işi ıçın ürctildıği ülkc olan Amcnka'ya gcri göndcrmc- ye davet ediyoruz. Hükümetin de gerekli önlem- leri ivedilikle alması ve bundan sonra benzeri konularda daha duyarlı davranıp daha fazla teknik bilgiyle donandıktan sonra harekete geç- mesi gerektiğini düşünüyoruz" diye konuştu. DHKD tarafından Çevre Bakanlığı'na gön- derilen mektupta da Türkiye'de bu tehlikeli maddenin sökümü için gerekli teknolojinin ve düzenleyici yasalann olmaması, 3-4 yıl sürecek bu asbest söküm işleminin cevreye ve ınsan sağ- lığına vereceği zararlan artüracâğı vurgulandı. Mektupta. "Bu konuda gelişmiş bir teknolojiye sahip ve asbest kullanımının yasaklandığı ülke- leden biri olan Almanya'nın. asbest kaynaklı hastalıklar için ışçilere ve ailelerine ödediği 6.5 milyar markı bulan tazmınat. asbestin zararlan- nı anlatmak için yeterlıdir sanınz" denildi. Tersane ışçileri de geminin Türkiye'de onan- ma alınmaması için harekete geçtiler. İmza kam- panyası başlatan işçiler yaklaşık 1500 imzayia sendikaya başvurarak. gemi sökümünün Tür- kiye'de yapılmaması ıçın harekete geçilmesini istediler. Konuyla ilgili olarak görüşünü aldığı- mız Dok Gemı-İş Sendikası Genel Başkanı Nazım Tur. "Gemiye hiçbir ışçimızi sokmayız" dedi. Geminin onanmının Türkiye Gemi Sanayi A.Ş'ye verileceği haberi üzerine yetkililerle te- masa geçtıklerini belirten Tur. "Gemi ile ilgili olarak hangi tersane ile anlaşma yapıldığı konu- sunda şu anda bilgi yok. Ancak sendika olarak Tuzla'dakı tersanclerin herhangi birinde, ister üyemiz olsun ister olmasın. onanma mâni ol- mak için elimizdcn gelenı yapacağız. İşten ko- vulma pahasına bile olsa gemiye hiçbir işçimizi sokmayacağız" diye konuştu. Türk işçisinin yaşamının da Amerikan işçisi kadar değerlı olduğunu belirten Tur. "Neden gemıyi Amenka'da onarımadılar? Onlar birinci sınıf insan da biz üçüncü sınıf mıyız? Kimsenin göz göre göre böyle bır tehlikeyeatılmasına izin veremeyiz" dedi. Geçcn hafta içindc Halıç Tera- ncsi'ne çckilcn Denv. Yollan'na ait Yeşil Ada gcmısinde de ben/cr bır işin gündcme geldiğini vurgulayan Tur. ışçilerın bu işı yupmadıklannı açıkladı. Kirleticilere kapatma karan• Aliağa yöresinde kirliliğe neden olan Habaş ve Çukurova Demir-Çelik işletmelerinin 1 Ocak 1993 tarihinden itibaren kapatılrftası kararlaştınldı. Mahalli Çevre Kurulu'nca alınan karar valinin onayından geçtikten sonra yürürlüğe girecek. LTMİTOTAN İZMİR - Yıllardır Aliağa yö- resini kirliliğe boğan Habaş ve Çukurova Demir-Çelik işlet- meleri için kapatma karan alın- dı. Mahalli Çevre Kurulu'nun kapatma karan valilik onayma sunulurken Aliağa Belediye Başkanı Hakkı Ülkü kararla il- gili olarak. "geç bile kahndı" dedi. Yöreyle ilgili bilirkişi raporu- nun haarlanmasında bulunan Prof^)r. Aysen Müezzinoğlu da Aliağa yöresinde yaptınmın şart olduğunu belirterek. "Bu kadar da kirlilik obnaz. Devle- tin yaptınm gücünü göstermesi gerekiyordu" diye konuştu. Tüm uyanlara karşın bacala- nna fıltre takmayan ve Aliağa yöresinde büyük bir kirlilik oluşturan Habaş ve Çukurova Demir-Çelik'le ilgili önceki gün toplanan Mahalli Çevre Kuru- lu, "kapatma' karan aldı. Vali Yardımcısı Nejat Efe- oğlu'nuıi başkanlığında topla- nan kurula İl Sağlık Müdürlü- ğü, İl Turizm Müdürlüğü, Belediye Sağlık Daire Başkanlı- ğı, Sanayi ve Ticaret Müdürlü- ğü, İl Çevre Müdürlüğü ve Tanm İl Müdürlüğü yetkilileri katıldı. Kurul oy birliğiyle Habaş ve Çukurova Demir-Çelik tesisle- rinin 1 Ocak 1993 tarihinden ıtibaren kapatılması karannı aldı ve bu karan valilik onayma sundu. Karan alan kurul üyeleri ko- nuyla ilgili bilgi vermekten ka- çınırken kurula başkanlık ya- pan Vali Yardıması Nejat Efeoğlu, "Hemen nereden ha- ber abyorsunuz. Daha vali beye sunulacak. Onaydan sonra ke- sinleşecek. Şimdiden büyütme- yin bu işi. Sonra çok tepki olu- yor" diye konuştu. İl Çevre Müdürü Bülent Be- cerik de kapatma karannın doğnı olduğunu belirterek şun- lan söyledi: "Konu kirlilik yönünden, fıltrelerin takılıp takılmadığı ve iyi niyetin olup olmadığı yö- nünden tartışıldı. Kurul bu iş- letmelerin kapatılması yönün- de tavsiye karan aldı. Tabii bu karar, valinin karanna daya- nak olacak. Bu karar vali ona- yından sonra yürürlüğe gire- cek." Dokuz Eylül Üniversitesi'ne bağlı Çevre Mühendisliği Bölü- mü öğretim üyesi Prof.Dr. Ay- sen Müezzinoğlu da kapatma karannı olumlu karşüayarak şu görüşlere yer verdi: "Çukurova Demir-Çelik İş- letmesi'nin Japonlara yapürdı- ğı bir projeleri var. Ancak sü- rekli zaman istiyorlar. Habaş'ın böyle bir çalışmasını duyma- dım. B'i işletmelerin bulunduğu yöre bir felaket. Tam anlamıyla kötü bır yer. Bu bölgede yapü- nm şart. Devletin artık burada kendini hissettirmesi lazım, yaptınm gücünün olduğunu göstermesi lazım. Devlet, 'Bu topraklar bu kadar da kirletile- mez' demelidir. Bu yörede ön- celik sanayiye mi yoksa turizme mi ait olacaktır. Bunun karan en kısa zamanda verilmelidir." Santrallar eskidi Dünyanükleer enerjidenkaçıyor Haber Merkezi - Dünyada nükleer santraldan kaçış başla- dı. Dünyadaki 400'ün üzerinde nükleer santralın önemli bir bö- lümü eskidi. ABD'de yapılan bir araştırmaya göre Amerika- lılann yüzde 80'i nükleer sant- rallara olumsuz yaklaşıyor. Nükleer santrallann yüzde 80'i allı büyük sanayileşmiş ül- kede ve eski Sovyetler Birüği'n- de bulunuyor. Nükleer santral sayısı bakı- mından birinci sırayı Amerika Birleşik Devletleri alıyor. ABD'de 112 nükleer santral var. Ancak son yirmi yıldır hiçbir yeni nükleer santral projesi ka- bul edilmedi, üstelik karar alın- mış ve inşa aşamasına gelınmiş olan 118 ıiükleer santraldan da vazgeçildi. Bunun nedeni Amerikan hal- kının nükleer enerjiden kork- ması. Son yapılan kamuoyu araştırmalanna göre halkın yüzde 75'i nükleer enerjiyi en tehlikeli enerji olarak görüyor. ABD. en çok nükleer santra- la sahip olmasına karşın elekt- rik eneriisi gereksiniminin yal- nızca yüzde 20'sini nükleer enerjiylekarşılıyor. En çok nükleer santrala sa- hip ikınci ülke Fransa. 56 nük- leer santral bulunan Fransa'da clcklrik cnerjisi gereksiniminin yüzde 75'i nükleerenerjiyle kar- şılanıyor. Fransa 2010 yılına kadar bu oranı yüzde 80'in üze- rine çıkartmayı hedefliyor. Oy- sa Fransa dışındaki bütün OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) üyesi ülke- ler. önümüzdeki yirmi yıl içinde nükleer enerjinin oranını azalt- mayı hedefliyor. 45 nükleer santrah olan Ba- ğımsız Devletler Topluluğu'n- da. Çernobil kazasının olum- suz izleri silinmediği için nükle- er santrallar birer birer kapatıh- yor. Santrallarda birçok kaza oluyor ve bu nedenle gecici ya da sürekli olarak kapılanna ki- lit vuruluyor. 41 nükleer santral bulunan Japonya'da halkın yüzde 80'i nükleer enerjiden endişe ediyor. İngiltere'de 37 nükleer santral var ve bunlann çoğunluğu 6O'lı yıllarda inşa edilmiş. Almanya'da 21 nükleer sant- ral var. Federal Almanya'da, son on beş yıldır hiçbir nükleer santral inşa edilmedi. İki Al- manya birleştikten sonra. Do- ğu Almanya'daki dört reaktör güvenlik nedeniyle kapatıldı ve ınşası sürmekte olan beş nükle- er santral askıya alındı. Kanada'da 20, Isveç'te 12 nükleer santral var. Geri kalan 80 kadar santral ise yirmi kadar ülkeye dağılmış bulunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle