06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3KASIM1992SAU CUMHURIYET SAYFA DIZIYAZI 13 Yayımcı Süleyman Ege, 12 Martdöneminde Uluslararası Af Örgütükayıtlannadünya rekortmeni olarakgeçer Düııyaııııı en ağıi'fikirsuçlusu ice bir sûre bilmiyorum, içeride dolandırn durdum. Sonra her şeyi, ka- famdaki her düşünceyi öylece bıraküm çıktım. Dışanda eylûl güneşı ikindiye doğru sarkmışü. Ataç Sokak'm köşesin- de Yüksel Demirekler'le karşılaştım. Yükscl dost bir insan. Bana, durumu görmeye geliyormuş. Olanlan biliyordu. Birlikte yürüdük, ayaklanmızın nereye götürdüğünü düşünmeden. Suskun- dum. Sözûn anınnın bittiği bir yerde... Kentin uğultusunda, fırtınadan sonra dingin bir kıyıda gezinir gibiydim. Ya- nımda sessizliğimi dostça paylaşan bir insan... Aramızda yer yer kınk dökük bir konuşma, kendimızi Selanik'ten Kızüir- mak Caddesi'ne ürmanmış bulduk. Ora- dan bir yerlerden yine aşağıya indik. Başkentin büyûk bulvannı bir baştan bir başa yürûdûk. Ne güzel bir gündü. Ku- ğulu Park'ta oturduk biraz. Anneler ço- cuklannı salıncağa bindiriyorlardı. Kftabm arkasmdan gözyaşı Akşam eve dönünce, daha hiçbir kö- tülüğün ayırdında olmayan ikı yaşın- daki oğlumu, Fahrettin'i göğsüme bas- ûrdım. Ayşe'ye "Tamam" dedim, "Bu- gûn sonu abndı, götûrdüler bütün kitaplan." Kanm boynuma sanldı. Bir aydır süren yogun bir gerilimden çıkma- nın etkisiydi sanınm, nasıl olduysa göz- lerimden ıkı damla yaş indi. Şir bu eksikti işte. Elimden hiçbir şey gelmemış- ti. Kendımi bir aşağüamaya uğramış gibi .duyumsuyordum. rfrtesi gün, 10 eylül sabahı, Ma- mak'a, akıyönetim karargâhına gittim. Elimde komutanlığa ikinci başvuru yaa- nnz vardı, onu verdim. Yayınevi Sıkıyönetim Komutanı'nın flci cl koyma emrine dayanılarak boşal- tılmjştı. 6 Ağustos 1982 tarihli ilk emirle el konmaa bildirilen 16 kitabın yıllarca önce yargı organlannca aklanmış olduk- lannı komutanlığa 20 ağustosta yapüğı- mız başvuruda belgelemiştik. Şimdi de 27 Ağustos 1982'de el konması emredi- len öteki 14 kitabın yasal niteüğini acıklı- yorduk. Yine beraat ya da takipsizlik kararlannın onayh birer ömeğini de ek- leyerek... 12Eylûl kendine oldukça iyi bir taban bulmuş, kamuoyunu uyandtracak kuruhışlann da çoğunuyıknuş ya da ayıklanus, sûuürmişi. Olay karşısında "Ne otuyor?"diyen bir ses beklenemezdi. Basın sustu. Barolar sustu. Büim çevreleri, kitap dünyası sustu. Hakka, bitime, kitaba sayguun aW tutubruiştu. Böylece, yayınevinin 30 kitabının hiç- birine üişilemeyeceği belgelenmiş olu- yordu. Yaada, ilk emir üzerine yaptığı- mız başvuru yanıtlanmadan çıkarulan ikinci bir emirte yayınevinin tûmüyle bo- şalülması sonucunu ortaya koyan bir eylemin yürûtûldüğünü anımsaüyor, durumun yeniden gözden geçirilerek ki- taplann yayınevıne iadesine emir veril- mesine istiyorduk. Bir yanıt çıkmasa da, yine kös dinlese- ler de bize düşen zorunlu bir uyanydı bu. Gerisini artık kendileri bilirdi. Jjaşvuru yazutıız Mamak'tan dö- nüşte gazetelere de verildi. Ama biliyor- dum ki basm da sıkıyönetim gibi olayı susarak geçiştırecekti. Boşaltma eylemi- nin başladığı gûn yayınevine koşup gelen gazetecilerin haberlen çöp sepetine gjt- miş, olay CiHnhuriyet dışında hiçbir ga- zetede tek saür yer almamıştı. 12 Eylûl basını akıyönetimin bu eylemini kamuo- yuna duyurmanın akıyönetimin işine gelmeyeceği hesabım yapmış, bundan uzak durmuştu. Yine öyle oldu. Sıkıyö- netim KomutanhğYna bu ikinci başvu- rumuzun haberi yalnızca Cumburiyet'te çıktı. Kamuoyu yalnızca bu gazetedeki haberle yargı organlannca aklanmış ki- taplara elkonularak bir yaymevinin tam- takır bırakıldığını öğrenebildi. Nebirscs,pebirtepki 12 Eylül kendine oldukça iyi bir taban bulmuş, kamuoyunu uyandıracak kuru- luşlann da çoğunu yıkmış ya da ayıkla- mış, sindirmişi. Olay karşısında "Ne oluyor?" diyen bir ses beklenemezdi. Ba- an sustu. Barolar sustu. Bilim çevreleri, kitap dünyası sustu. Hakka, bilime, kita- ba saygının dili tutulmuştu. Sıkıyönetim uyguîamalan eleştirilemez, sıkıyönetim yasaklanna karşı çıkılamazdı. Yasaktı. Ama asıl kötüsü, bir virûs gibi kafalara işlemiş olan yaygm bir anlayışü: Sıkıyö- netimin olağanüstü yetkisi vardır ya, sı- kıyönetim istediğini yapabilir, sıkıyöne- tim eylemlen karşısında hukuk konuşul- maz. Sanki sıkıyönetimin bir yasası, yetkisinin yasal bir sının yoktu. "Olağa- nüstü"lüğü yasalar üsrü, anırsız büen salgın bir anlayış, ki sıkıyönetim tam da buna yaslanıyordu. Gel de bu karanlık- ta, devletin olduğu yerde olağanüstülü- ğün de bir anın olduğunu, sıkıyönetimin bir yasası, yetkisinin de bu olağanûstü yasayla anırh olduğunu ve asıl nice ola- ğanûstü olursa olsun hiçbir yetkinin yar- gı karan üstüne çıkamayacağinı savun. "Hiçbir zaman tam karanlık değil gece." Herbir yerde çok gûzel in- sanlar tanıdım. Bu en karanlık günlerde KİTABIN D A S I SÜLEYMAN EGE pınl pınl düşûnen, olayı izleyen, bu kaba hakazlık karşısında duygu ve düşüncele- rimi paylaşan... Kötülüğün sızamadığı, geleceğjn dokusuna ilmik olan ınsanlar. Başvunırnuzun üzerinden epey bir za- man akıp gjtti. Mamak'tan çıt cıkmadı. Aslında kitaplann üstûne yatmayı kafa- ya koymuş sorumlular icin susrnaktan başka yol yoktu. Mahkemelerce aklan- mış kıtaplarda suç öğesi bulunduğu ileri sürülemezdi. Verilecek tek yanıt, "Bir yanlışlık yapılmışür, ahn kitaplannızı" demekten bâşka bir şey olamazdı. 12 Mart döneminden anunayo- rum: 1971'in 27 Mayıs günü yayınevimi basan sıkıyönetim ekibinin baandaki al- baydan, götürmek istedikleri kitaplann yargı kararlannı gösterdiğim zaman, "Bunlar komünist mahkemelerin karar- lan" yanıünı almışüm. Bu gerekçesini bana yazıü olarak vermesini istediğim zaman da "O kadar değil" demişti albay, "Yazıb vere>im de başıma bela mı aça- yım." Kimbilir belki şimdi" Mamak'taki so- rumlulann da olaya bakışı böyle bir şey- di, gerekçelerinin yazıh yanıta geHr bir yanı yoktu. Üstelik götürdükleri kıtapla- nn biri de kendi sıkıyönetim mahkeme- terinde aklanmışü. nan kitap, dergi, gazete, broşür, afiş, bil- diri, pankart, plak, bant gibi bilcümle evrakı, yayın ve haberleşme araçlannı toplatmak; bunlan basan matbaalan, plâk ve bant yapım yerlerini kapatmak, yayma yeni girecek gazete ve dergilerin çıkanlmasım izne bağlamak;" KHm ve Sosyalizm Yayınlan'nın kitapianna el konduktan dört ay sonra, 28 Arahk 1982'de yapılan değişiküUe 3/ c'ye şu hüküm eklendi: "Müsaderesine karar verihnekle bir- likte, sıkıyönetim komutanlıklannca sahiplerine iadesinde sakınca görülenle- rin ünhası için gerekli önlemleri almak;" Tavşan şapkadan çtkıyor İşte şapkanın alüı.lan çıkan tavşan. Girdikleri açmazda boşuna bir çaba Belli kı Bilim ve Sosyalizm Yayınlan'nın kitaplan içın bu yetki biç işlerine yara- maz. Hiçbir formül yargı karannı orta- dan kaldıramaz. Aklanmış kıtaplara imha yetkisi işlemez. Hesap yanhş. Ama onlar "Biz bu abdestle namaz küanz" hesabında olmalılar. I iyet ortada. Kitaplann başma her an bir şey gelebilir. "Sizin kitap olayını üzûlerek izliyoruz. Durumu yakmdan biliyoruz. Yapılan büyûk bir haksızlık. Sanıyoruz kitaplan- nızı fazla bekletmez. SEKA'ya gönderir- ler. Birtazminat davası açsanız iyi olur." DiBerinin altındaki bakla Tepkimin ne olacağınu olay karşısın- da nasd bir yaklaşım icinde bulunduğu- mu ölçüp tartmaya yönelik bir yoklama. Ne düşünüyorum, ne yaparlarsa ne ya- panm, bunu anlamaya çahşıyorlardı. Bir yandan da sözü döndürüp dolaştınp ay- nı noktaya getiriyorlardı: "Siz kitaplann paraanı isteyin."' Bu "Kitaplardan vazgeçin" demenin bir biçimiydi. Dillerinin altında yatan buydu. Onlara şunu söyledim: "Türkiye Cumhuriyeti modern bir devlettir, kendi yasalanna, kendi mah- kemelerinin kararlanna saygıbdır, saygı- lı olmak durumundadır. Bir yanlışlık yapılmışur. Durum incelenince bu yan- lışlık gıderilecekür. Ben bu sonucu bekli- yorum ve rahaüm. Kitaplar SEKA'ya gönderilemez. O nedenle bir tazminat davası açmaya gerek görmüyorum. Ki- taplar geri gelecektir. Ta2minat davası açmak, devlet kesesinden üç beş kuruş ödeme yapüarak bu kitaplan yoketme hesabında olanlara alet olmak sonucunu verir. Onlann bu suçu işlemelenne çanak tutmam. Ben kitaplan beklıyorum." Oara, boşaltılan yayınevünin ye- rinde, başka yayınevlerinin ürünlerini abp kitabevkrine veren bir dağıtım işi yapıyordum. Çalışan gençlerden Basın Yayın Yüksekokulu çıkışh Emel Kapıcı konuşmalara tanık olmuş. Konuklar git- tikten sonra bana üzgün bu- biçimde: "Abi çok şaşu-dım'" dedi, "Tûrkiye Cumhuriyeti modern bir devlettir dedi- niz. Ben mi yanlış anladım?" 12 Eylûl'ün karanlığında benden duy- duğu bu sözler kızcağızı gerçekten de çok üzmüşe benziyordu. Faşiznı de moderndir "Emel, dedim, sen modernliği ne sanı- yorsun? Omeğin faşizm de yüzyıhmızın bir akımıdır. Faşist devlet de modern devlettir. Mödern işkence aleti dediği- miştik. Sıkıyönetim süresince de bekle- yebilirdik. Elimde tutanak vardı. 7 kamyonla götürdüklen 133 bin 607 kita- bı ya yayınevine geürip sayıayla teslım ederler, ya da hesabım vermeyi göze alır- lardı. X aymevini 1965 yılında kurmuş- tum. Yayımladığım ilk kitap Bernal'in Marx ve Bilim adını taşıyan bir inceleme- siydı. 1965 mayıanda çıkan bu küçücük kitap, sanıyorum Türkiye'de otuz yıl aradan sonra ilk Marksist yayının da başlangıaydı. Soğuk savaş yılları Dünyada soğuk savaşın azgınca sürüp gittiği yıllar. Türkiye, Amerikan emper- yalizminin antikomünizm bayrağını dal- galandırdığı bir ülke. Ceza yasasının Mussolini faşizminden aktanlan ve Amerikan emperyalizminin soğuk sava- şına koşut olarak daha da ağırlaştınlan 141 ve 142. maddeleri Türkiye'deki anti- komünizm uygulamasında temel bir hiz- met görûyordu. Bu anükomünizm, komünizm düşmanlığından apayn bir şeydi. Emperyalizmin güdümünde bir "kurulu" dûzene karşı en küçük bir ulu- sal demokratik belirti; sanatta. büimde, dûşüncede en küçük bir eleştiri, bir ışık sızmaa bu maddelerin ağına takılabiür- di. Bu maddeler yıllar yıh nice ocak sön- dürmüş, ülkeyi kasıp kavurmuştu. 1%1 Anayasası'nın sınırlı demokratik orta- mmda bu maddeler yine yürûrlükte kal- mışü. Bunlar son derece kaypak, tuzak niteliğinde ilginç maddelerdi. Bu koşul- larda Marksist bir yayının karşılaşacağı zorluklar ortadaydı. F aha ikinci kitabın yayımlanma- sıyla, kitapta "komünizm propaganda- sı" yapıldığı ileri sürülmüş, Türk Ceza Kanunu'nun 142. maddesine aykınbk- tan mahkemeye verilmiştim. Sonra da bu sanıkbk durumu bir daha yakamı bı- rakmamışü. Yeni kitaplar ve arkasından gelen yeni davalar... Ağır ceza mahke- melerinde sonu gelmeyen yargılanma- lar... Kendimi arabksız süren bir hukuk savaşımı içinde bulmuştum. Yayınevinin Marksist yapıtlan bir bir Sükyman Ege yayıncılığa 1965 yılında Marx ve Bffioı «db kitabı yayımlay arak başladı. Bu kitabı, Komünist Manifesto Qe Derlet ve lhtüal izledi. Ege yayımladığı kitaplar yüzünden 30 yü ağır hapis >e 16 yıl sürgün cezası sddı. 37 ay hapis yattı. 12 Eyhll döneminde ise 133 bin 607 kitabı Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından y akıldı. Yalnızca sustular. îki aya yakm bir zaman geçti, ses yok. Ekimin sonlanydı sanuım, bir gün Çe- lenk'le oturup konuştuk: "Gidip bir sor- sak şunlara, ne yapular, ne ettıler? Baş- vurulanmıza karşılık ne diyorlar?" Halit Çelenk Mamak'a gjtü, Komu- tanlık Adli Mûşavirliğı ile konuştu. Baş- müşavir Yılmaz Hızlı demiş ki: "Süleyman Ege otursun oturduğu yer- de, eğer gizh bir örgüte mensup olsaydı, onu da abrdık ıçenye. Şimdi bir yasa tas- lağı hazırbyoruz, belki kendisine bir kâ- ğıt parası ödenir." JL ani kitaplan geri vermemenin bir yolunu bulmaya çalışıyorlar. İşleri zor. Aklanmış kitaplara el koymayı yasalaş- ürmak için taslak... Hayü meraklı bir konu, şapkanın alündan tavşan cıkar- mak gibi. Bir de, "Bir örgüte mensup olsaymışım..." Ama he yapsınlar ki öyle bir bulguya da rastlanmamış. Yoksa bi- "linen yöntemlerince kitaplara "suç aleti" işlemi yapar, çıkarlardı işin içinden. Şim- di çözüm ne olacaktı? Bu minare nasıl kıhfa girecekti? Yasadeğiştkljği Sonuçta, konseye nasıl bir yasa taslağı sundularsa, Sıkıyönetim Yasaa'nın 3/c maddesinde bir değişiklik yapıldı. 3/c'- nin önceki hab şöyleydi: "Söz, yazı, resim, fılm ve sesle yapılan her türlü yayım, haberleşme, mektup, telgraf vesair mersuleleri kontrol etmek, gazete, dergi. kitap ve diğer yayınlann basmmı, yayımını, dağıtımını, birden fazla sayıda bulundurubnasını veya ta- şınmaanı veya sıkıyönetim bölgesine sokulmasını yasaklamak veya sansûr koymak; akıyönetim komutanbğmca basımı, yayımı ve dağıtılması yasakla- Zaman zaman haber alabiiiyonım: Kitaplar Mamak'ta, mûhür altına alın- dıklan yerde duruyor. Bir yanbşlık ya- parlar da getirdikleri imha yetkisine güvenerek kitaplara bir kötülük ederler- se bunun hesabım veremezler. Bir de şu var Sıkıyönetim zırhına sığı- narak bu işin içinden çıkabileceklerini, bize "otursun oturduğu yerde, yoksa..." yollu gözdağı verme yöntemleriyle so- nuç alacaklannı sanmalan bir yanılgıdır. Bu kitaplan sevgiyle üretmiş, mahkeme- lerinde, hapishanelerinde yıllarca sûren bir hukuk savaşımıyla bunlann aklan- masını sağlamış bir yayma, dayaulan koşullar nice kötü olursa olsun, bu işin arkasını bırakmaz. Bunu da iyi hesap et- meleri gerekir. tlişki kuruyorlar Sıkıyönetim Yasası'nm 3/c maddesine imha yetkisi getiren değişikükten iki aya yakm bir zaman geçınişti. Ne ölçüp biçti- lerse, benimle bir ilişki aramayı akıl et- mişler. '83 şubatıydı; bir gün işyerime hiç tanımadığun üç kişı geldi. Kırk beş-elü yaşlannda, efendiden üç adam. "Biz emniyet hukuk bûrosundanız Sü- leyman Bey" dediler, "'Şöyle bir çayınızı içmek. biraz sohbet etmek için uğradık." "Buyurun" dedim tabii, "Her zaman çayımız bulunur." ildiğim kadanyla emniyetin böyle bir bûrosu yoktu. Kendilerini hukuKçu olarak tamtan bu kişiler Sıkıyönetim Adli Müşavirliği'nden olabiürlerdi. Ya da oraya bilgi iletecek bir yerden... Adla- nnı sormadım, nasıl olsa saklayacaklar- dı. Benden yanaymış, bana yararb ol- mak istiyorlarmış gibi bir hava uyandır- maya özen gösteriyorlar, konuşmalann- da, tavırlannda buna dikkat ediyorlardı. Söyledikleri şuydu: mizde sen bundan ne anhyorsun?" "Modern devlet"in siyasal bir tanım- lama değil, tarihsel konuma ilişkin bir belirleme olduğunu. 12 Eylül rejiminin faşist niteUği de içinde, Türkiye Cumhu- riyeti'nin bir eşkıya devlet gibi hareket edemeyeceği bir tarihsel konumda bu- lunduğunu ona anlatmaya çabştım. Üzûntüsû dağıldı. Sanıyorum kafasında bir sorun kabnamıştı. lak yönünden geldiği anlaşı- lan bu gizb kapaklı yoklama girişimi nasıl bir değerlendirmeden geçti, hangi hesaba oturtuldu, burası bizce karanhk. Ama sanıyorum ki bu yoklama, hiçbir biçim altında kitaplan gözden çıkarmayı düşünmediğimi. bu işin arkasını bırak- mayacağımı sorurnlulara iyice anlatmış olmah. Getirdikleri imha yetkisine güve- nemediler de o yüzden mi, yoksa başka bir nedenle mi bilinmez, kitaplara iliş- mekten uzak durdular. Sessizlik sflrflyor Böylece çok uzun bir zaman geçip git- ti. Durumda bir değişiklik otaiadı. '84 kışında bir gün Mamaktan SEKA'ya kitaplar gönderildiği yolunda bir haber aldıysam da, sonradan bunun bizim ki- taplarla ilgisi obnadığı anlaşıldı. Bilim ve Sosyalizm Yayınlan'nın kitaplan orada, tutıılduklan yerde duruyordu. O,'layın resmi gidişi, yayınevinin bo- şalülması eylemini izleyen ikinci başvu- rumuzla 10 Eylül 1982'de geldiği nokta- da donup kalmışü. Başvurulanmıza bir yanıt verilmemışti. Sorumlular susuyor- du. Bu aşamada bir sonuç çıkmayacağı belli olan yeni bir girişimde bulunmayı da düşünmüyorduk. Beklemesini öğren- düimize kazandırma çabası böyle bir yol izliyorâu. Bu arada 1968 kasımında Marx ve Engels'in ortak yapıtlan Komü- nist Partisi Manifestosu'nun yayımlanışı. Lenin'in Marksist devlet teorisini açım- layan yapıtı Devlet ve İhtilaTin yayımla- nışı. O zaman bırer yayın olayı olan ki- taplar... Öavcılann, daha çok İstanbul Üni- versitesi Hukuk Fakültesi'nde yuvalan- mış ve iğne deliğinden "komünizm pro- pagandası" görmekte ustalaşmış "gedik- li" bilirkişileri vardı. Bunlar ilginç raporlar düzenliyorlar, savalara akıl ho- calığı yapıyorlardı. Macar kontlannın derebeylik düzenine karşı köylü ayak- lanmalannı anlatan bir tarih kitabında suç bulan, sonra da bu yüzden adlan Yargıtay karanyla "yetersiz bilirkişi"ye çıkan ünlü cezaalar... Devlet Doktrinle- ri adb kendi ders kitabında öğrettiği Marksist devlet teorisiyle ilgüı düşünce- leri ve bunun için öğrencilerine kaynak kitap gösterdiği Devlet ve thıilal'i rapo- runda "komünizm propagandaa"' ola- rak nitelendiren bir profesör... Aym bi- çimde, bflirkişilik adını taşıyan kendi doçentlik tezindeki büırkişibk kurumuy- la ilgili değerlendirmeleri karşısında, ra- poruyla tûmüyle ters ve aakli bir konu- ma giren bir başkası... Zaman zaman bu gibi bilirkişilerin ra- porlanna dayandınlan tutuklama karar- lan. Kelepçeler. Nezarethaneler Hapis- hane arabalan. Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nin Kuledibi koğuşu. Burada kör ışık altında hazırlanan savunmalar. Tahliyeler... Bu tutuklamalarda savunma için ge- rekli gördüğüm belgeleri, kardeşım Se- dat'la llhan Erdost'un, bu gûzel ıki çocu- ğun, her zaman eksıksiz sağlamaku gösterdikleri unutulmazcabalar.. ılım ve Sosyalizm Yayınları yeniden inceleme istedi ANKARA Cumliürt: osu) *-• Bilim T» Sofl Tayuıkn «ütübi Sû je'nln T«kili »lenk, Ankara Sıkıs iKomutanlıftı'na yenld [yurarak yayıngylnln Cumhuriyet 14 Eylül 1982 Sonuçta, davası her aşamasıyla başh- başına bir olay olan Komünist Mani- festo'nun ve yargılandığım öteki bütün kitaplann bir bir aklanışı... 12 Mart kapıyı çalıyor Ve 12 Mart... Daha da kötü günler. Yayınevine ya- pılan akıyönetim baskını. Aklama ka- rarlanna "bunlar komünist mahkemele- rin kararlan" diyen bir anlayışla bütûn kitaplann ahnıp götürülmesi... Sonra- dan bu kitaplann çoğunun yıpranmış ve okunamaz bir durumda geri ahnması... Mart rejimi altında davası he- nüz temyiz aşamaanda bulunan kitapla- nn aklama kararlannın Yargıtay'dan .geri çevrilmesi. Bu davalarda daHâ^nce beraat karan vermiş aym mahkemelerin bu kez mahkûmiyet karan vermeleri. Dört kitap davaandan 30 yıl ağır hapis ve 16 yıl sürgün cezası. Ve kitaplar için zorabm karan. Sırtımda otuz yıl, Kule- dibi'ne düşüş... Bir ihbar üzerine, kalan bütün kitaplanma el konulması. 12Eylûl, Büim veSosyaüzm Yayınları 'nı, tûmüyle kesinkşnüş takipsizlik ve beraat kararh khaplanyla bulmuştu. Yasal olarak yapabilecekleri bir şey yoktu. Ama onlann derdi yasalhk değiM. Onlann derdi kitaptı. 12 Eylûl'ün yayınevine yönelttiği sayısız baskuı, arama-tarama girisimleri. Ve eüerinin boşa çıkması... Hapishğimin üçüncü yıbnda dışandan gelen bir haber: Dünya rekoru 12 Mart rejiminin kırdığı bir dünya re- koru: Uluslararası Af örgûtünün liste- sinde o zaman "dünyanın en ağır fikir suçlusu" ilan edilişim.. 12 Mart'ın bir numarab başbakanı Ni- hat Erim'in, The Guardian yazan bir Ingiliz gazetecinin sorusuna verdiği il- ginç yanıt: Yabana gazeteciye kendi özel kitapbğında bulundurduğu Komünist Manifesto ve Devlet ve İhtilal'i göstere- rek, "Bakın, bu kitaplan ben de okuyor, yararlanıyorum. Bu yayıncı bu kitaplar yüzünden tutuklanmış olamaz. Mutlaka gizli bir örgütle ilişiği ohnalıdır. Tür- kiye'de düşünce özgürlüğûne ibşihne- miştir, düşünceleri yüzünden hiç kimse tutuklanmamıştır" diyebilmesi... Buruna tüy diken bir olay: Bir kıam yazann ve yayıncmın "1972 Dünya Ki- tap Yüfnı İcutlamalan. "Bir sen eka'ktin ayıağı"... Kaldınldığun hastanenin mahkûmlar koğuşunda, hasta yatağımda zincire vu- ruluşum... Anayasa Mahkemea'nin "aF kara- nyla 1974 Temmuzu'nda tahbye olunca- ya dek Ankara ve Adana hapishanele- rinde geçen 37 ay... Sonra her şey yeniden.. Yayınevini diriltme çabası Elde bir tek kitabı bırakılmamış, adın- dan başka her şeyi yok edilmiş yayınevi- ni diriltme çabası. Yeni çeviriler, yeni mürekkep kokulan, yeni kitaplar... Veyine 142. madde. Yineyargılanma- lar. Sürüp giden bir hukuk savaşımı... 12 Eylül, Büim ve Sosyalizm Yayın- lan'nı, tûmüyle keşinleşmiş takıpsizlik ve beraat kararb kitaplanyla bulmuştu. Yasal olarak yapabilecekleri bir şey yok- tu. Ama onlann derdi yasalbk değildi. Onlann derdi kitaptı. 12 Eylûl'ün yayınevine yönelttiği sayı- sız baskın, arama-tarama girişimlen. Ve ellerinin boşa çıkması... Bütün bu olgulann yaşanmış gerçekli- ği... 1982 agustosunda 133 bin 607 kita- bıma el konuluncaya dek geçen 18 yıhn kitap savaşımı. Bunun mahkemelerde, içeride, dışanda nice unutulmaz anısı... Bunlar ayn bir öykünün konusu. StlRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle