15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 KASIM 1992 CUMARTESİ 14 HABERLER Amatörgazetecîlik yapan taksici neyse de. Ben İstanbul'da şoförken A Y D I N E N G İ N • Anahtanelime tutuşturdular. Ertesi sabah işe çıkacağım 34 TFB 34 plakalı Şahin arabayı gösterdiler. -1- Cağaloğlu Taksi'nin komutanı Alaat- lin Demir'e sözü eveleyıp gevelemeden önerdim: - Bana şoförü izin yapan bir araba ayarlasana Alaattin. dedim. bir vardiya gündüz. bir vardiya da gece taksı sürmek istiyorum. Kılı bile kıpırdamadan sordu: - Yan iş olarak mı ağabey? Yıllar sonra yeniden mesleğine, gazete- ciliğe dönen bencileyin biri için hiç de iç açıa bir yamt değıl doğrusu. Anlaşılan gazeteci tayfası geçim sıkıntısını hafiflet- mek için, arük izin günlerinde taksi şoför- lüğû yapar olmuş. - Yok. dedim. İstanbul'da bir gün ve bir gece taksi sürüp kendimle röportaj yapmak istiyorum. Alaattin'in yüzünde gcne kılı kıpırda- madı: - Tamam abi. fark etmez, dedi. İstersen yann sabah başla. Cumartesileri işi biraz kınk olur ama, olsun. Sakin bir günde başla. acemiliğini çabuk atarsm... Tartışmaktan, meslek onurunu koru- mak için yeni açıklamalardan vazgeçtim: - Tamam dedim, akşamüstü uğrar anahtan ahnm. Cuma akşamüstü, Nuruosmaniye'deki Cağaloğlu Taksi'nin durağına gıttim. Vardiya değişim saatiydi. Paydos eden • Bu adamcağızı nasıl uyandırsam acaba? Sert bir fren mi yapsam, yoksa "Eminönü'nde, nerede ineceksiniz beyim" fılan diye mi sorsam derken, benimki kurulmuş saat gibi gözünü açtı, Üsküdar Vapur İskelesi'ni gösterip, beni burda silkeleyiver anam dedi. gunduz şoförlen ıle işe çıkmaya hazırla- nan gece şoförleri durağın önünde çay içip sohbet ediyorlar. Yaklaşıp selam ver- dim: - Ben. dedim, gazeteciyim. Alaattin'le konuştum, anahtan... Şoforlerden biri içeriye, aynı zamanda çayocağı olarak kullarulan Cağaloğlu Taksi bürosuna seslendi: - Ali, dedi, Alaattin abide şoförlüğe başlayacak gazeteci vardı ya! Gelmiş. Anahtan getirsene! Anahtan elime tutuşturdular. Ertesi sabah işe çıkacağım 34 TFB 34 plakalı Şahin arabayı gösterdiler. Önünde gece vardiyasına hazırlanan şoför Ayhan du- ruyor. Tanıştık. Bana biraz bilgi vermesi- ni. nelere dikkat etmek gerektiğini anlat- masını, saatin nasıl açıldığını. hangı durak ve semtlerin iyi iş verdiğini öğret- mesini istedim. Ayhan omuz silkti: - Öğrenmesi ne abi. şu düğmeye bas sa- at açılır; şuna bas saat durur: şuna bas saat yeniden boşalır. Ondan ötesi... On- dan ötesi abicim... Ben Ayhan'dan ayaküstü mesleki kurs görürken, birkaç adım ötede yanm kulak bizi dinleyen durak şoförlerine. işe çık- mak üzere yeni gelen bir şoför yanaştı. Gözüylc beni gösterip sordu: - Ne iş? Karşısmdaki "küçümseyiri" bir gü- lümsemeyi saklamaksızın omuz silkti: - Alaattin'in yeni şoförü. Yann başlı- yor. Tam bir kuş. Bir şey bilmiyor. Gaze- teci mineymiş... Hoppalaaa, galiba "yan iş" ya da "ek iş" olarak taksi şoförlüğüne soyunan "gazeteci" buralarda pek sıradan, sık rastlanan bir "olgu" anlaşılan. İyisi mi, bu röportajdan sonra bu konuya el ata- yım. Bugüne kadar "yan iş" olarak (ama- tör) gazeteciiik yapan bir iki şoför tanı- dıydım. Ama "ek iş" olarak taksi şpförlü- ğü yapan gazeteciler... Evet, ilginç ve yeni bir konu bu. Anahtan aldım. Ertesi sa- 12 yıl sonra... Cumhurivetokuyucusu beni ilkin taksi şoförü olarak tanıdı. 12 Eylü! sonrasındabaşla>anvetam 12yılsüren siv asî göçmenlığim sırasında. o zamanki adıyla Fedcral Almanya'nın Frankfurt kenıinde vıllarca taksı şoförü olarak çalışmış ve başımdan geçen tatlı. acı. gülünç ya da kedcrli kimı olav lan ""Kendimlc Röporlajlar" biçımindc >a7i\a dökmüştüm. Bu anı \ c izlenimler üç > ıl kadar önce Cumhuri>ct"te, yine bu sav falarda ""Bcn Frankfurt "la Şoförken" başlığı altında >edı sekiz gün sürcnbirdızi olarak vavımlandı. Galiba cpcvccdcilgigördü. Şimdi siyasî göçmcnlik bitti. Bırbuçuk ay önce > urda, birkaç hafta öncede kürkçü dükkânına. 12 >ıl ara verdiğim mesleğe. gazcteciliğcdöndüm... Döndüm dc." 12 yıl sonra nası! başlamalı?" sorusuna bir sürc vanıi bulamadım. Sonunda ÎJUU kaldığım \erdendcvameimeyi veğlcdım. 12 \ ıl önce gazetcciliğe. Mman\a'da taksi şoförlüğüne başlavarak aravermişiim. Şimdi "İstanburda taksi şoförlüğü ilc yeniden meslcğımedöniivorum.Tannanlara "hoşbulduk".tanıma\anlara "mcrhaba".. bah arabayı bulacağım yeri bir iyi belle- dim. O arada gececi arkadaşım Ayhan da durağa gelen bir müşteriyi alıp gazladı gittizaten... Günaydın İstanbul Savaş baltalannı gömdüğü yerden çı- karan bir Kızılderili savaşcının ciddiyeti ve -ne saklamalı- heyecanı ile ta Fran- furt'taki taksi şoförlüğü günlerimden beri sakladığım kolsuz gocuğumu (direksi- yonda rahatlık sağlar), epeyce yıpranmış, kâgıt paralar için ayn, metal paralar için ayn gözleri olan şoför çantamı (arka ce- binize yerleştirirsiniz. Çıkanp koyarken pek afili olur. Kendinizi tam bir bıçkın şoför gibi hissedersiniz) ve soğuk geçir- meyen ıçı keçeli şoför postallanmı çıkar- dım. Saat sabahın 5.30'u. Ortalık henüz ka- da soğudu değıl mi?" dedim. Arkadan ne olduğunu anlamadığım bir mınldanma geldi. Anlaşılan müşteri çene çalma niye- tinde değil. Ama olsun, yılmamalıyım. Sohbet etmeliyiz ki benim "röportaj" al- benili olsun. "Televizyon da hava iyi ola- cak dediydi. Hiçbirine inanmayacaksm beyim bunlann..." Sözü sürdürmekten vazgeçtim: aynadan baktım; benim müş- teri. hem de günün ilk müşterisi. uyu- muş... Bu adamcağızı nasıl uyandırsam aca- ba? Sert bir fren mi yapsam, yoksa "Eminönü'nd-e. nerede ıneceksinız be yim" fılan dıve mi sorsam derken. benim- ki kurulmuş saat gibi gözünü açtı, Üskü- dar Vapur Iskelesi'ni göstenp: - Beni burda silkeleyiver anam... dedi. fl) bin 200 yazıyor saatte. Bir onbinlik attı öne, "Hayırlı işler" dedi. indi. Hımmm, anlaşılan Frankfurt'takı o remedim bir türlü. Şunu bana bir öğretse- ne. Adam s^nki günde birkaç kez taksi şo- förü kılığına girmiş gazeteci görüyormuş- çasına. hiç şaşırmadan, derse başladı: - Şu düğmeye bas açılır. Şuna bastın mı durur. Şuna bastın mı yeniden boşa gelir. - Peki şu kırmızı düğme. hani şu en sağ- daki... - Onu boş ver. Ona bastın mı her şeyi siler, saati temizlersin. Eh, nasıl olsa ahbaplığı kurdum. Ara- basmdan inmeden sohbeti sürdürüyo- rum. Ama bu arada öteki şoförlerden gelen olursa "şoför değil, gazeteci oldu- ğumu" söylememesinı sıkı sıkı tembih et- tim. "Tamam abi" dedi ve cumartesileri hangi durak ya da semtlerin "iyi iş" vere- ceğini anlatmaya başladı. Bir yandan sohbet ediyor. bir yandan da yanımızda tezgah kurmuş salepçiden aldığımız dumanı tüten saleplerimizi yu- dumluyoruz. Nasıl olsa durakta bir hare- ket yok. Gün ışıdı. Ama Beşiktaş iskelesi- ne birbiri ardına yanaşan dolmuş motor- "lanndan taksı müşterisi değil. henüz uykusu tam açılmamış çıraklar, dükkanı- nı acmak üzere Beşiktaş Çarşısı ^önünde hızla uzaklaşan esnaf iniyor. Oğretme- nım ve meslektaşım anlatıyor: - Saat yedi buçuktan önce müşteri düş- mez burdan. Bu inenlerin hepsi benim gibiçulsuztakımı... Sözünü bitirmesine kalmadı: - Selamünaleyküm abiler... Rasim, o ucuz balata aldığım yer. Levent Sanayii'- ndekı o Urfalı çocuğun yeri miydi lan?.. diyerek bir şoför daha daldı arabava. Onun da elinde buğusu tüten bir bardak salep. "Öğretmenim" Rasim. sanki daha iki dakika önce sıkı sıkı tembih eden ben değilmişım gibi tanıştırdı beni: - Abimiz gazeteci oğlum, dedi, taksici- lerin dertlerini, problemlerini şey edecek annadın mı? Ya ben on iki yıllık zorunlu göçmenlik- ten dolayı ülkemin inlanlannı unutmu- dılım, henüz Türkiye'deki "milyonlan" duyup teleffuz etmeye alışmadı ama. gene de bir çıplak plaka için 450 milyon... Bil- giç bilgiç ıslık çaldım: - Yok yav, dedim, o kadar oldu mu? Doğma büyüme istanbul şoförü Ferit, olağanüstü şevimli bıçkın şoför ağzı ile sürdürdü: - 500 abicim. - Ne 500? - Bir daha aya varmaz, AUah seni inan- dırsın, 500 milyona vurur abicim plaka- lar. Ondan sonra koyver ipini abicim. - Nasıl yani? • - Yanisi abicim, şimdi plakaya 500'ü sayan şoför esnafı n'apacak abicim 0 Yol- da keriz kovalayacak. Denk geldi de bü- yük otellerden birinden bir yabana turist • Hoppalaaa, galiba "yan iş" ya da "ek iş" olarak taksi şoförlüğüne soyunan "gazeteci" buralarda pek sıradan, sık rastlanan bir "olgu" anlaşılan. İyisi mi, bu röportajdan sonra bu konuya elatayım. mi kaptı abicim, Taksim'den Bebek'e evelallah Küçükçekmece üstünden gide- cek abicim... O çaman koy kafayı abi Benim ilk arkadaş, Adapazarh Rasim gjrdî söze: - Büyük otellerden müşteri naal kapı- lacak ki!.. Ferit kaptı gene sözü: - Yaşa. Haklı. Rasim haklı abi. Oteller parsellenmiş. Etap'ta yok Sıvaslılar. yok Havalimanı'nda Er7urumlular, The The Marmara'nm önünde durdum. Müşteri, parayı çıkarmak üzere elini cebine attığında, ben de kendimi dışarı attun. Kapısımn taksici tarafından açdmasına alışık olmayan biçare, az kalsın asfaltın üzerine yayılıp kalıyordu. (Fotoğraf: ZAFER AKNAR) ranlık. Benim emektar Golfle henüz ışık- lan yanan. sisler arasındaki Boğaz Köp- rüsü'nü geçiyorum. Köprünün iki yanın- dan uzanan İstanbul. sislere gömülmüş. şafak alacasında, bencileyin ülkeye yeni dönmüş ve henüz alışamamış birinin yü- reğini sevinç ve kederle dolduruyor. Çev- re yolunda araçlar tek tük. İstanbul he- nüz uyuyorve "taksi şoförü" işegidivor. Arabamı gazeteye park ettim. Yürüye- rek Nuruosmaniye meydanına geldim. Benim taksi. Şahin, gelin gibi yatıyor kal- dınmın kenannda. Bindim ve Frankfurt taksicileri adabınca kendime bir "Glück auf çektim "rasgele!.." Gerçekten de rastgeldi. Daha elli metre gitmeden yorgun yüzlü birmatbaaa (eli- nin, yüzünün ve tulumunun mürekkep lekelerinden belli), el salladı. Koltuğa gö- mülürken görünüşünden de yorgun bir sesle: - Beni Eminönü'ne atıversene anam... dedi. - Tamam beyim, dedim alışkın bir şo- för edasıyla. Ardından uzanıp taksi saati- ni açüm. Eminönü'ne iniyoruz. Yollar bomboş. Sohbet olsun diye "Hava amma okkalı bahşişleri unutmak gerek. Bura- larda böyle bir adet yok besbelli. N'apalım! Ava, müşteri avına devam... Edeceğim de ilkin şu saati kapatmahyım. Acaba hangi düğmeye basmak gerek? Anlaşılan, bir gün önceki ayaküstü "taksi şoförlüğü kursu" yetmemiş. Rasgele bir düğmeye basüm ve saatin ekranında bir sürü rakam gezinmeye başladı. "Eyvah bozduk galiba" deyip öteki düğmelere saldırdım. Birkaç rakam belirdi. silindı ve saat yeniden 5000 lira ile açıldı. Araba bir yandan yol alıyor ve saat yazmaya devam ediyor. Anlaşıldı. bir bilene sormaktan başka çare yok. Bomboş yo1lardan ilerleyip Beşiktaş Vapur İskelesi'ne geldim. Saatte de tam 21 bin 800 lira vazıvor. İskelenin önünde- ki durakta oeş alü taksi var. Ben de ya- naştım. İndim, önümdeki taksiye yönel- dim. Ben yaşlarda (Tanımayanlar için not: 51. bahanmı yaşıyorum). efendiden bir taksi şoförü. İlk ve son kez. kendi ken- dime koyduğum kuralı çiğnedim: - Kardeş dedim. ben aslında gazeteci- yim. Röpörtaj yapmak için taksı sürüyo- rum da... Ama şu saati kapamasını bece- şum ya da bunlara ben yokken bir haller olmuş. Hani insan bir şaşınr; hiç olmazsa şöyle bir süzer "şoför rolündeki gazeteci- yi." I-ıh ünmadı bile bizim yeni ahbap: - Öyle mi dedi, hangi gasteden abimiz? Benyanıtladım: - Cumhuriyet. - Tamam abi. En büyük Cumhuriyet, başka büyük yok. Haydaaaaa! Adam sanki İnterstar'da yanşma prograrrunda. Kendimi tanıta- yım bari dedim: - Aydın. Aydın benim adım. - Memnun oldum abicim. Ben de Ferit. Doğma büyüme Ortaköylü, anadan doğ- ma taksiciyım abicım. Babam da taksi şoförüdür. Şoför Cemalettin dedin mi, kime sorsan tanır abi. Bir soluk arası bile vermeden, ama sesi- ne belirgin bir "demeç" havası vererek sürdürdü: - Şimdi şeker abicim. eğer bir memle- kette plaka parası 450 milyona vtırmuşsa, koyver ipini abicim. 450 milyona bir çıp- lak plaka... Annıyor musun abicim. Benim en çok binli sayılara abşmış ku- laklanm, 50 mark. 20 mark filan diven Marmarada... Günboyu duyacaküm bunu. Dahası kendim tanık olacaktım. Büyük otellerin önü. iyi iş veren duraklar gerçekten de parsellenmiş. Sıvaslılar. Er- zurumlular, Trabzonlular. Vakfıkebirli- ler, Erfelekliler. Pötürgeliler... Vay canı- na, İstanbullu şoförler ne yapıyor acaba artık sadece orman kanununun geçtiği bu meslekte? Bunu Ferit'e de sordum. "Bü- j-ük otellerin önünde bir müşteri el kaldır- sa, durup alsam, ne olur?" dedim. - Duraktakiler yamuk yaparlar abicim. dedi. - Yani ne yaparlar? - Sana kelek atarlar abi yani. - Peki ben ne yapmalıyım Ferit? - Önce aşağıdan alacaksın abicim. Kar- deş. ben de ekmek parasının peşinde>im be. filan diyeceksin. - Gene diklenirlerse? - Al bir kere daha aşağıdan abicim. Di- lin mi aşınacak? Anacım, dersin abi. bak müşteri efendi gibi binmiş arabava. Şimdi in demek mesleğe ayıp kardeşim... Filan diyeceksin. - Gene olmazlarursa adam peki? - Kafayı koyacaksın abicim. - Efendim? - Koy kafayı. bin arabana, bas gaza abicim... Bunu çok sâkin, sanki "Yak bir ciga- ra" der gibi söylüyor. Ferit'e baktım. Genç, yapılı, bıçkın. Kafayı koyarsa ger- çekten devirir. Yani... Yani bana, bir günlük taksi şoförlüğümde büyük otelle- rin önünde ekmek yok. Lfak ufak ucuzlamak 7.30 vapuru iskeleye yanaştı. Tamam. İşte şimdi taksi müşterileri dökülüyor ufak ufak. Yolcusunu kapan gazlayıp uzaklaşıyor. Birden birinci oldum durak- ta. "Eyvah, herşey şaka bu ciddi. Ya şim- di binenlerin gitmek istediği yolu bula- mazsam. Oniki yıllık aradan sonra bu koca kent..." dememe kalmadı, arka kapı açıldı. İki genç - laf aramızda pek de güzel - kız daldı arabaya: - Günaydıııın!.. Aman ne güzel. Kızlarla birlikte araba- va sanki bahar geldi. Olanca sevimliliğimi takınıp bir "Günaydıuın" da ben çektim. - Sheraton lütfen. Oh be. İyi. Sheraton'ı hatırlıyorum. Taksim Parİu içinde bir oteldi. Ben yok- ken herhalde taşınmamıştır... da, Beşik- taş İskelesinden oraya giden en kestirme , yol nasıldı? Akaretler'den yukan mı vur- sam, yoksa polmabahçe yönünde gidip ınönü Stadfnın arkasından mı tırman- sam? Dolmabahçe yolunu yeğledim. Sağ- dı soldu derken kendimi birden Shera- ton'ın önünde buldum. İlk sınavı atlattım böylece. Kızlar te- şekkür ederek indiler. O anda bana doğal gelen, bu binerken "Günaydın". inerken "İyi günler" demenin pek de doğal olma- dığını günün ve gecenin ilerleyen saatle- rinde anlayacaktım. Kızlar indikten sonra şeytan beni dürt- tü. Taksi durağı henüz kimler tarafından parsellendiğini bilemediğim Sheraton Oteli'nin önünde pusuya yattım. Otelin kapısından bir müşteri çıksa ilk gözüne çarpan ben olacağım. Otelin önünü hor- tumla vıkayan kapıct biraz şaşkmlıkla • Selamünaleyküm abiler... Rasim, o ucuz balata aldığım yer, Levent Sanayii'ndeki o Urfalı çocuğun yeri miydi lan?.. diyerek bir şoför daha daldı arabaya. "Oğretmenim" Rasim, sanki daha iki dakika önce sıkı sıkı tembih eden ben değilmişim gibi tamştırdı beni. bana bakü ama bir şey demeden işini sür- dürdü. Ben de iyice kaşınmaya karar ver- dim. Sık sık eğilip oıelin kocaman kapısı- na bakarak. "müşteri beklediğimi" herkese belü ettim. Gerçekten iyi kaşın- mışım. Bir iki dakika sonra, gözucuyla süzdüğüm otelin durağındaki taksilerden birincisinin şoförü indi, arkadaki araba- lardan brrinin şoförüyle birşeyler konuş- tu. Ve bir iki saniye sonra açık carrundan kolumu pek fiyakah uzattığım pencere- min önüne biri dikildi: - Hemşerim sen buranın adamı değilsin di mi? Anlamazlıktan geldim: - Nasıl yani? - Yani bu durağın arabası değil bu di mi? Aslında bu "di mi"ler ek yoruma gerek bırakmayacak kadar açık. Ama dedim ya ben de bilerek kaşınıyorum. - Değil de, bugün de buraya takılayım dedim be anam... diye oldukça bıçkın ya- rutladım adamı. İri. yapılı, üç günlük sakalı ve bir çocuk saflığıyla kırpıştırdığı kapkara gözlerinin derinliklerine kadar güldü: - Tamam dedi. hadi bakalım sen ufak ufak ucuzla burdan. Bir deneme daha yaptım: - Yahu arkadaşım, hepimiz ekmek pa- rası için annadın mı. Yani şurdan... Pek sakin kesti sözümü: - Uzatma ağam be. Anla işte, sen ucuz- layıver bakayım şurdan ufak ufak... Gözünü sevdiğim Türkçenin tadına bakın hele siz: Ufak ufak ucuzlamak!... Ferit'ten aldığım derse göre şimdi sı- ra... Haa, evet "Kafayı koyacaksın abi- cim"de. Ama vazgeçtim. Adam en az 1.85 boyunda. Benim önce ondan izin is- teyip bir iskemle bulmam, sonra iskemle- nin üstüne çıkıp kafayı... I-ıh. Olacak iş değil. Keyifle gülüp arabayı çahşürdım. Yann: Turlamaya devam SSK para arıyor Moğultay hükümete rest çekti • Baştarafi 1. Sayfada lu. yeni u\gulama doğrultusun- da. bugün ödenmesi gereken aylıklann hafta sonu tatili ne- deniyle pazartesi. pazartesi ödenmesi gereken aylıklann da çarşamba günü ödeneceğini bil- dirdi. Emekli aylıklannı ödemekte son aylarda büyük sıkmtılar ya- şayan SSK. kasım maaşları için gereken 2.2 trilyon lirayı kendi kaynaklanndan sağladı. An- cak, her ayın I5'i olan ödeme gününün 21 ve 23"üne alınması nedeniyle ortaya çıkan farklan düne kadar denkleştiremedi. Bakan Moğultay, konuyla ilgili olarak şunlan söyledi: "SSK ödemelen için bir sı- kıntımız yok. Cumhuriyet tari- hinde beiki de iik defa bu ay biz ödemeleri dengi dengine getir- dik. Kendi kaynaklanmızla karşıladık. Biz her ay 2.2 trilyon lira maaş ödüyoruz. Bu ay 8-10 günlük fazla para ödüyoruz. Şu an kasamızdaki para 1.8 trilyon lira. 500 milyar daha bulacağız. Toplam 2.3 trilyon lira ediyor. Bu parayı bulduk. Bu ay belkı fark ödemeleri nedeniyle bir sı- kıntı olabilir. Ama olmayacağı- nı sanıyorum. Sigorta tarihin- deki en yüksek ödeme noktası- na geldik." SSK Genel Müdürü Kılıçda- roğlu da. yeni düzenlemeyle ayın 21 ve 23'ünde yapılması gereken ödemelerin. ayın 21'i hafta sonu tatiline denk geldiği için 23 ve 25 kasımda yapılaca- ğını bildirdi. Kılıçdaroğlu, ilk gün yapılacak ödemelerde bir sıkıntı olmadığını. ancak ikinci ödeme günü için gerekli parayı denkleştirmeye çalıştıklannı söyledi. • Baştarafi 1. Sayfada Meclis aündeminde bekliyor. Bı/ hizmct ctmck için geldik. Bı/ım gıdamız hizmet etmektir. Bu vasaları Meclise.canla baş- la gctırdık. Bir bakıyorsunuz, bu vasalann görüşüleceği sıra- da millctvekilleri yok. Bu bir alışkanlık oldu. Ben kımseye "Kasıtlı gclmedi' diye bir suçla- ma getırmıyorum. Böylc bir alışkanlığın içinde eğer, hizmel \apılami\orsa. ben orada otur- maya mccbur mu>um ki? Böyle bir durumda bakanlığı değil. nııllctvekillığini de bırakabilı- rim. Benim tepkim Meclis'e. Bu ıcpkımi ortaya koydum." ILO sözleşmelerinin. k;war >cicrsa>ısı bulunmaması ncde- niv lc Mcclis'tc görüşülememesi üzerınc patlayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Meh- met Moğultay "ın. bugüne ka- dar bakanlığı ile ilgili birçok •yeni düzenleme de engellcrle karşılanmıştı. Moğultay. ilk olarak işten atılmalarda yargı yolunu açan "iş güvencesi" ya- sa taslağı ile özellikle işverenle- rin boy hedefı olmuştu. Moğul- tav 'ın bu konudaki yasa taslağı. işverenlerin baskısıyla Bakan- lar Kuruluna takılmıştı. Sendi- kalar ve işçiler tarafından des- teklenen taslak uzun süredir Bakanlar Kurulu içinde oluştu- rulan alt komisyonda bekletili- yor. Başbakan Süleyman Demi- rcl. dün konuya ilişkin sorulan yanıtlarken "Sayın Moğultay'- ın bu sebeple istifaya kalkacağı- nı sanmıvorum. Hem parla- mentonun işidır bu. Parlamen- todaki insanlar kimsenin emrınde değil. Kendileri ba- ğımsızdır" dedi. ILO sozleşmelennin salı gü- nü oylanacağını belirten Demi- rel. Moğultay ıle görüşüp gö- rüşmediğine ilişkin bir soruya şu vanıtı verdi: "Hayır. İstanbul'dan geliyo- rum. Ama görüşürüm. Sayın Moğultav. benim kabıne arka- daşım. Ovle bir şev yapacağını sanmıvorum." Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü de sözleşmelerin Meclis"- ten geçmemesinin bir sorun ya- ratmayacağını ifade ederek "Toplantının sonuna gelindiği için. muhalefetin bazı engelle- melen yüzünden kabul edile- medi. Mesele, bu konudaki yaklaşımı göstenp bu aşamaya getirebilmektır. Önümüzdeki hafta çarşamba günü Meclis'- ten geçirilecektir" diye konuş- tu. ÖzaFın kıılağı Cliııton"da • Baştarafi 1. Sayfada Amcrikan-Türk Dostluk konsovı'nce düzenlcncn ve Başbakan Sülcyman Demirel"- in NÖzlcrindcn adını alan üç günlük loplantıda savunma. dış poliıika. ckonomik vc kül- türcl konularda çeşılli konuş- malar vapılacak ve bir de sergi dü/cnlenccek. Bu arada ışadumı Rahmı Koc'a da "Lstün Ticarcı Ödü- lii" törcnlc vcrilccck. Ö/al"ın daha sonra Nev^ York'a gidcrck BM Genel Sek- rclcrı Butrob Galı ile de lanış- nıası bckleniyor. Ö/al gerek VVashington ve gerek Nevv York'ta çeşılli kuru- luşlann toplantılannda konu- şacak ve bu arada bazı gazete yöneticilerinı ziyaret edecek. ÖzaFın sağlık denetimi için Houston'a gidip gitmeyeceği henüz belirlenmedı. Göreve yeni başlamasından hemen bir hafta sonrası için Özal'dan gelen resmi görüşme isteminı Clinton'ın kabul edip etmeyeceği bilinmiyor. Clin- ton'ın yanıtının ocak ayı başın- da belli olacağı bildirilivor. Özal'ın bu görüşme istemi ile iç polıtikada Demirel'in önüne geçmeyi amaçladığı ve daha önce George Bush ile olan diya- loğunu Clinton'ia da sürdür- mek istediği biçiminde yorum- lanıyor. 20 ocakta George Bush'tan başkanlık görevini resmen dev- ralacak olan Bill Clinton'ın danışmanlannın. Türkiye'ye dönük polıtikalarda temelde bir değişikliğe gidilmeyeceğinı Türk tarafına ilettiği bildinldi. AA'nın habenne göre Was- hington'da üst düzey bir Türk yetkili. Clinton'a yakın kişilerle vapılan temaslarda, ilişkilerin her alanda guçJendınlmesi ge- rektiği görüşünün de kendileri- ne iletildiğini söyledi. Adının açıklanmasıru isteme-_ yen yetkili, başkanlık seçim kampanyası sırasında Tür- kiye'nin. bir partiyi tutar gibi bir davranış içine girmediğini, uluslararası hukuka ve ülkenin iç işlerine saygılı davrandığını belirttı. Clinton ekibinden bazı kışilerin ileride alacaklan gö- rev leri tehlikeye sokmamak için temaslann gizli tutulmasını, isimlerinin açıklanmamasını is- tediklerini kaydeden Türk yet- kili, bir soru üzerine Yunanla- nn Clinton vönetimi sırasında, etkili bir rol oynayıp Türkiye'- nin menfaatlanna darbe vunıcu bir etkinlikte olacağım sanma- dığını söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle