05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 KASIM1992 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Cazkonseri • Kültûr Servisi- Oaha önce New Orleans Brass and ve 20. Uluslararası İstanbul Festivali'nde Wynton Marsalis ile çaz müziği çalan saksofoncu Ümit Onartan ve kontrbasçı Haldun Özşakar, 30kasımsaatl9.00'da İstanbul Fransız Kültûr Merkezi Salonu'nda verecekleri konserde kontrbas ve saksofon birlikteliğini yaşatacaklar. Anadolu folkloru • Költür Servisi- İsmet Zeki Eyuboğlu, 22 kasım saat 15.00'tetümkitap dostlannın davetli olduğu Maltepe Kitap Kulübü'ndeki söyleşıde "Anadolu folkloru" üzerine bir konuşma yapacak. 24 kasımsaatl9.30'dadal9 yıllık sualtı fotoğraf çalışmalanndan oluşan Hidayet Saraç"ın saydarn gösterisi Maltepe Fotoğraf Dostlan etkinlikleri çerçevesinde. Maltepe Sosyal Dayanışma ve Kültûr Derneği salonunda yapılacak. Bir konu, bir • Kültûr Servisi- Kuruluşunun ikinci yılını kutlayan Yeni Asya Kültûr Merkezi'nin (Aksaray) '"Cumartesi Toplantılan""adı altında düzenlediği dızı seminer., panel, forum ve sohbet toplantılannın kasım ayı programı şu şekildc: 21 kasım saat 13.00'teDr.Bahri Dayıoğlu tarafından "Esma-i Hûsna'dan bir demet" konulu konuşma ile 28 kasım saat I3.00'te 'Türkiye'nin eğitrm -ıroblemleri". Japon seramik konferansı • Kültür Servisi- 24 kasım saat 10.00 ve 25 kasım saat 13.3O"da, Marmara Cniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Konferans Salonu'nda, Japon seramik sanatçısı Nurcan Kato, "Geçmişten Günümüze Japon Seramik Sanatı Tarihi","16.yy Momayama Seramik Sanatı". "Japonya'nın Tacimi Kentinde Bulunan 200 Yıllık Kobei Seramik Stüdyosunun Öyküsü". "Japonya'daki Resim, Heykel. Grafık ve Seramik Sanatçılanrun Oluşturduklan Çağdaş Seramik DuvarPanolan" konulu konferanslan vereceV Fotoğraf akımları • Kültûr Servisi- Modern fotoğraf sanatındaki değişık tarzlan ve farkh eğılimleri vurgulamak amaayla "yeni nesil" 11 Fransız fotoğrafçısımn 88 eserinden oluşan "Fotoğrafta Yeni Akımlar" sergisi 2-15 aralık tarihleri arasında Resim Heykel Müzesi Şeker Ahmet Paşa Salonu'nda gerçekleştirilecek. Aralıkta117 temsil • İSTANBUL(AA>- İslanbul Devlet Tiyatrosu, aralık ayı içındc 10 değjşik sahnede 15 değişik oyunla 117 temsil verecek. Aralık ayının ilk haftası Taksim Sahnesinde Labiche'in "Lourcine Sokağı Cinayeti", AKM Konser Salonu ve Oda Tiyatrosu'nda ise 5-13 aralık tarihleri arasında "Kahvede Şenlik Var" oyunu, 18-20 aralık tarihleri arasında İstanbul Devlet Tiyatrosu, Bakırköy Belediye Tiyatrolan'nda Aziz Nesin'e perdelerini açacak. bugün bilsak Orleans Sinema Günleri kapsamında 1 Japon Sineması Bienali gerçekleştirildi 21 Kasm Cumartesi: Görsel Sanat Atölyeleri Mehraet GÜLERYÜZ yönetiminde Persembe-Cuma Fotoğraf ve Sinema Atölyesi Selçuk TURANU • ' Seramik Atölyesi KadriyeEzel AĞAOĞLU yönetuninde Sah - Perşembe-Cumartesi Rus Dili Çalışmaları Pazartesi-Perşembe 19.00-21.00 Cafe-Foyer-Bar(Giriş) Rock Cafe-Bar(5.Kat) Grup Kesmeşeker Genç MEHMET BASUTÇU ORLEANS-Adalet kavramı. insan yaşamının vazgeçilmez manevi boyutlanndan biri değil midir? Evet, her şey adalet adı- na yapılır; iyilik, adil olduğu oranda onur verirken, kötülük te kendine haklı gösterecek ne- denle arayıp dürur, adalet ör- tüsünün gerisine saklanmaya çabalar... Kanun dışıişlere gi- renler bile kendilerine özgû bir tür adalet düzeni kurmamışlar mıdır? Herkes şu noktada birleşir: Adalet, herşeye karşm yerine getirilmelidir. Doğru, ama nasıl? Tarih boyunca yaşanan acı deneyimlerden sonra. bağımsız adalet kavramı dün- yamıza hakim olmuştur. ol- muştur da, son sözü kimin söy- leyeceği konusunda görûş birli- ği yoktur. Özel ya da askeri mahkemeler gibi adil olmayan koşullarda oluşturulmuş mah- kemeleri bir yana bırakırsak. bazı ülkelerde bir yargıç, baa- lannda ise yargıçlar kurulu adaleti yerine getirir. Kaçını- lmaz yanılgılann günahı bu profesyonellerin boynunadır... Bir kısım ülkede ise, büyük suç- lulann cezasını halk arasından seçilen jüriler verirler...Bu yargıçlann halka güvenmesin- den mi, yoksa halkın yargıçlara güvenmemesinden mi böyledır, orası tartışılır... Yargı mekaniz- masının işleyişi, suç ve ceza or- ,tadan kaldmlamayacağına göre, senaryo yazarlan için bol damarh sonsuz bir kaynakür. Fransa'nın Orleans kentinde, 3/ 11 Kasım tarihleri arasında yapılan 1.Japon Sineması Bie- n sineması luııııt verıyor Bienalin yanşmalı bölümünde birincilik ödülü alan Shun Nakahara'nın "12 Sevimli Japon" ve Toru Kawashima'nın "Mirage" adh filmlerinden. nali'nin yanşmalı bölümünde birincilik ödülünü alan Shun Nakahara. ' 12 Sevimli Japon'- (The Gentle Twelve) adb fıl- minde, işte bu duyarlı konuya eğiliyor. Bir çinayet olayını hükme bağlayacak 12 kişilikjü- rinin son toplanusını, iki saat boyunca rahathkla izlenen, ge- rimli bir mizansenle sinemaya aktarmayı başaran . kırk bir yaşındaki yönetmen, 1991 yapımı olan bu beşinci fılmiyle, kuşağının usta adlanndan biri olarak Orleans'da alkışlanıyor- du. Gerçekten de zor bir işi ba- şarmıştı Nakahara. Kaldı ki, "12 Sevimli Japon" kağıt üze- rinde John Ford "un "On İki Kızgm Adam" (Twelve Angry Men) adh klasik yapıtının bir kopyası olarak değerlendiri- lebihrdi. Senaryonun çıkış nok- tası, her ne kadar Ford'un fil- minden esinlenmiş olsa da, Ja- pon yönetmen hem içeriği, hem de biçimiyle farklı, özgür ve öz- gün bir çahşma sergiliyordu. Film boyunca. ülkesinin top- lumsal yapısı, kültürel gerçekle- ri ve güncel sorunlan. satır ara- lannda bir bir parlıyor, konu- nun temel boyutuna renkli yansımalar getiriyordu. Mizah unsuru, dramatik yapı içine us- tahkla yedirilmişti. Aralarında üç kadının bu- lunduğu on iki jüri üyesini do- yurucu bir tipleme çalışmasıyla besleyen senarist Koki Mitanı inandıncı bir ömekleme ger- çekleştirmiş. Bu jüri, eski ko- casını bir kamyonun altına ite- rek ölümüne neden olmakla suçlanan sanığın suçlu olup ol- madığına oybirliğiyle karar vermek zorundadır. Üyelerin bir bölümü çok kararsız, bazı- lan ise tüm mantıksal açıkla- malara kulak tıkayacak kadar gözleri ve be>inleri kapalı, inatcı insanlardır... Adalet terazisi bir o yana bir bu yana çalkalamp durur... Bazı üyeler duygusal davranı- rlarken, bazılan kişisel sorun- lannın etkisiyle, bir türlü ta- rafsız ve nesnel olamazlar. Ki- misi bu görevi bir satranç oyu- nu gibi görür, kimisi de bir göv- de gösterisi olarak algılar. Liderlik taslayan, ilgisiz dav- ranan, kızarak bağınp çağıran, fırsat eline gecmişken ceza- larjdırma içgüdüsünün dizgin- lenni koyveren, bırbirleriyle çatışan, daha doğrusu inaüa- şan, göz göre göre yalan söyle- yen ve sonuç olarak. bin bir do- yumsuzluğun ya da farkh hu- zursuzluklann etkisiyle, o oda- da bulunuşlannın asıl nedenini unutan. kimi zaman alabildiğj- ne zayıf. kimi zaman ise yüce bi- rer kişilik sergileyen insanlar... "Vah zavallı adalet" mi demeli, yoksa, "Gerşek adalet farkb görûş ve duygulann delil- lerle buluşmasından doğar" so- nucuna mı varmalı? Toplumsal gerçeklere ve insan gerçeğine, o gerçeklerin çevresinde durma- dan dönüp duran bir ayna tu- tan yönetmen. dudaklannda alaylı ince bir gûlümsemeyle göz kırçıyor: İnsanoğluna hem çok güveneceksiniz, hem de hiç güvenmeyeceksi niz!... Orleans'da her iki yılda bir yinelenecek olan bu ilk bienalin ikincilik ödülünü ise daha genç bir yönetmen, otuz üç yaşında- ki Hirotaka Tashiro alıyordu. "Gözlerim Yaş Dolu" ( Swim- ming With Tears) adlı bu film- de, güncel, topjumsal bir konu irdelenmekte. İlk uzun filmini gerçekleştiren Tashiro, Japon- ya'nın kırsal bölgelerinde kadın nüfusunun yetersiz olması ne- deniyle. Filipinler'den getirile- rek, Japon köylülerle evlendiri- len genç kadınlann dramını, duyarlı, taptaze bir bakışla an- latıhyor. Geçen yıl, "Türk Sineması- nda Kadın" başlığı altında su- nulan doyurucu bir toplu göste- riyle, sinemamızın kadın yönet- menlerini ve kadınlarla ilgüi fıhnleri tanıtan Orleans Sinema Günleri, Japon sinemasında özlemini çektiği özgünlüğü bul- muş oluyor. Resmi kuruluş- lann yanısıra, Hltachi gibi özel şirkeüerin de destekleriyle de- vamb olması kararlaştınlan Ja- pon Sineması Bienali düzeyli fılmler üreten bu güçlü uhısal sinemanın Fransa'da daha yakından tanınmasına katkıda bulunacak. Böylece, Kurosawa, Mizo- gushl, Oshima ve Ozu gibi usta- lann yanısıra, genç kuşak Ja- pon yönetmenlerin yapıtlannı da daha yakından tanıma ola- nağı bulacağız. Sonuç olarak şu noktanın altıru çizmeliyim: Japonlar, dünya piyasasını tekelinde tu- tan A.B.D. damgah fılmler karşısmda çok ciddi rekabet oluşturacak güçte bir yedinci sanata sahipler. Günün birin- de, sinema ürünlerinin de dış pazarlara açılmasına öncelik tanırlarsa, köklü ve zengin Ja- pon kültürünün sıradan televiz- yon izleyicisine "zor" gelen öz- günlüğüne karşın, Japon fılm- lerini büyük ya da küçük ek- ranlarda daha sıkça görebiliriz. İstanbul Devlet Tiyatrosu Shakespeare'in "Macbeth"ini yanndan itibaren sahnelemeye başlıyor îktidann kan kızılı müthiş orgazmı...I*-J«A , r.~. II/.H. oı.^ „ Gönderen: \ViUiam Shakesoeare. -Tek amacı, sevdiği erkeein yûksel- bedenseiuyuşumlan belkı onlara yet- cadı, cinselhği olmayaMacbeth / Eser: William Shakespeare I Çeviren : Sabahattin Eyuboğlu , Reji- Dramaturji: Kenan Işık / Müzik: Server Acim ı Koştüm: Sefpil Tezçan ' Dekor: Nurettin Özkönü / Işık: Önder Arık ı Cadı: Ali Düşenkalkar , Mac- beth: Atilla Olgaç / Lady Macbeth : Sıanru Yavrucuk j Duncan: Dünaar Müftüoğlu i Malcolm: Zafer Algöz / Macduff ı Payidar Tüfekçioğlu j İstanbul Devlet Tiyatrosu. FATMAORAN "Yaşar Ne Yaşar, Ne Yaşamaz", tvan İvanoviç Var mıydı. Yok muy- du?'\ "Afife Jale" gibi başanh oyun- lara imzasını atan Kenan Işık, Shakes- peare'in belb başb dört büyük tra- gedyasından Macbeth'i. kendine özgü yorumuyla tiyatroseverlerin karşısına çıkanyor. Yalnız Elizabeth dönemi İngiltere- sinin değil. bütün dünyanın gelmiş geçmiş en büyük oyun yazan olarak değerlendirilen Wilbam Shakespeare- in 1605-1606 yıUannda yazdığı, konu- sunu İskoçya söylencelerinden alan Macbeth, Hamlet, Othello ve Kral Le- ar'dan sonra bu büyük edebiyatçının 'kahramanın kışilığindeki zayıf yan- lann onu kaçınılmaz biçimde yok etti- ğini" vurguladığı tragedyalardan so- nuncusudur. Macbeth'in 'tema'sının dünya dön- dükçe hiç eskimeyeceğini söyleyen Kenan Işık, antik ya da klasik eserin bugün eğer sahneye konulacaksa, bi- çim ve içeriğinin sadeleştiribniş ve çağ- daş obnasmdan yana bir yönetmen. "Bizim Macbeth'imiz bugün yaalmış gibi sanki" diyor ve sürdürüyor ko- nuşmasını: "Ben bir oyun metnini sahneye koy- mak istiyorsam, o oyunun metninde bugünün insanının ve bugünün dün- yasının sorunlanna göndermeler ol- mab. Macbeth'in müthiş evrensel bir boyutu var. Beş yüzyıl öncesinden gü- nümüze postalanmış bir mektup gibi. Gönderen: \ViUiam Şhakespeare. Mektubu açtığmızda, hiçbir şey sizi şaşırtmıyor. Icinde bulunduğunuz dünyanın ve ülkemizin durumu "Mac- beth'e öyle çok benziyor ki..." Bir Ortadoğu Macbeth'i de diyebih- riz, Kenan Işık'm yorumladığı Mac- beth'e. "Bu oyunu Türkiye'de sahneliyor- sak, mutlaka oryantalliğe yakınbğı ol- amacı, sevdiğj erkeğin mesi, kral olabilmesi olan Lady Mac- beth için de geçerli değil mi, bu? So- nunda -istemeden- bir "kurt adam"a dönüştürse de kocasııu? "İlışkilere baküğınızda, öyle de dü- şünülebilir, ama ben öyledüşünmüyo- rum. Bence çok hoş insanlar, bunlar. Finalde istiyorum ki, 'yazık oldu bun- lara' densin." uyuşumlan belki onlara yet- miyor. Bu, piyesin leithmotiv'i aslı- nda.." Işık'ın Macbeth'inde taht. yani ikti- dar koltuğu bir sakat iskemlesiyle temsil ediliyor. O koltukta bir keramet olduğunu söylüyor Işık. "O paylaşıla- mayan koltukta oturan herkes gerçek- ten 'etkisiz' hale gelir. Bizdeki simge- selllik bu anlamda bir simgesellik. Bu Kenan Işık'ın yönettiöi "Macbeth"de' Lad> Macbeth' Sumnı Yavrucuk, 'Macbeth' Atffla Olgaç. mah. Zaten "bu tarz' Uişkileri demok- rakrasileri gelişmiş ülkelerde bulmak çok zor. Oradaki sistem, iktidara gele- cek olanı biraz daha denetliyor. çün- kü. doğu ülkelenndeki sistem ise, ma- lum..." Bir politikacımızın uzun süre espri konusu olan "'Kendim için bir şey isti- yorsam namerdim" sözünü hatı- rlatıyorum Kenan Işık'a ve soruyo- rum: Beş perdelik oyunu iki perdeye, otuz altı kişilik oyuncu kadrosunu da on iki kişiye indiren Kenan Işık, metnı' yo- rurnlarken bir ölçü de 'erotizm' kattığını söylüyor işin içine. Ama 'farkb' bir erotizm bu. İktidann erotiz- mi. Gücü, erki elinde tutmanın da, in- sanda müthiş bir orgazm uyandırdığı görüşünde. ^Devamb bir orgazm hem de, düşünebiliyor musunuz, Lady Macbeth-Macbeth ilişkisinde tensel- savaş, koltuğun savaşıdır. Macbeth de Duncan'ı öldürdükten sonra şöke olur, ne yaptığını bilemez. Kansıyla karşı karşıya kaldığı anda dizlerinin bağı çözülür, elindeki kanlı hançerle düştüğü yer, o iktidar koltu- ğudur..." Üçyerine bir cadı var bu Macbeth'- te. "Üç tanesi biraz fazlaydı" diyor Kenan Işık, nedenini sorduğumda. 'Kader Baası" olarak tanrmlanan bu cinselhği olmayan biri ve dün- yanın düzenini elinde tucanlann bir temsilcisi. Bir sürü şapkası var Cadı'- nın; bir tanesi melonsa. bir diğeri gaze- teden v^apılmış. Öyle ya. basının rolü de çok önemli 'iktidar' olayında.. Korkunç bir fırtınanın uğultulan, uzaktaki savaşın yankılan arasında ıssız ve karanhk bir bir yerde oturmuş televizyon seyreden bir Cadı'yla başb- yor bizim Macbeth. Cadı, büyük ek- ranb televizyonda savaşı izbyor; bu Bosna-Hersek savaşı olabilir. Taraf- lardan birinin kazanmasını dört gözle beklerken de sihirli topuyla konuşu- yor: "Hele savaş bir bitsin, kaybeden kazanan bir bilinsin." Ondan sonra da artık Wall Street mi olur, Tokyo bor- sası mı, neyse gücü, yani 'para'yı elin- de tutan, ona oynayacaktır Cadı... Günümüzde hepimizin toplumsal bir örgütlenme içinde yaşadığımızı söylüyor Kenan Işık, Macbeth'in gü- nümüzdeki yansımalannı sorduğum- da ve sürdürüyor sözlerini: "Bu orga- nizasyon içinde insanın dünyayla banşık olarak yaşaması için ne gereki- yor acaba? Oriceîikle insanın kendine ve ilişkilerine çeki düzen vermesi lazım. Bu ilişkiler de ne yazık ki, hep bu örgütlenme içinde 'empoze' edilen ilişkiler. İnsanoğlu bu organizasyon içerisinde neredeyse 'kendi' olmaktan çıkmış. kendi özgür ilışkilerini özgürce kurabılme hakkı elinden alınmış. Bu, tüm dünyahlar için geçerli. Organizas- yonlar insanı sıkboğaz ediyor. Ya- şamın tadı tuzu kalrrnyor. Macbeth'de de bunlar üst düzeyde, yani tahtla, iküdar hırsı ile açıklanı- yor. Ama çok küçük anlamda bir 'mü- dürlük koltuğu' bile böyle bir mücade- leyi ve entrikayı içerir. Iftira atmak gibi. Hayatı paramparça edersiniz, farkında olmadan küçük dnayetler iş- lersiniz. Bu küçük cinayetler adam öl- dürmek, kan akıtmak anlamında de- ğildir ki. Birini kırmak bile bir küçük cinayettir. İçten içe kötü bir sanat ürü- nü yaratmak da küçük bir cinayettir; sanau öldürür... İDSO'nun bu haftaki solisti Erden Bilgen, Avrupa'da Telemann'ın sol majör trompet konçertosunu seslendirecek 4 SolistsanatçûarTürkiye'de yaşayamaz'NURAN BAYER bilsak, sıraselviler cad., soğancı sok. 7 cihangir 243 28 79-99 1991 yıhnda Kültür Bakanb- ğı tarafından "Solist Sanatçı" kadrosuna alınan Erden Bil- gen, birçok trompet konçerto- sunun compact disc olarak kaydını gerçekleştiren bir sa- natçı. 1991 yıbnda Zürih. Bern, Cenevre, Hamburg, Düssel- dorf, Köln, Freiburg ve Stut- gart'ta solo konserler veren Bil- gen, İstanbul konserinden he- men sonra gideceği Avrupa tur- nesinde, Köln Oda Orkestrası'- nın solisti olarak Haendel ve Vivakdi konçertolannın yani sıra eserin film kayıtlanndan deşifre edilmesine ve düzenlen- mesine kadar her aşamayı ken- disinin gerçekleştirdiği Tele- mann'ın sol majör konçertosu- nun, Trompet Konçertosu ola- rak ilk seslendirisini gerçekleşti- recek. Sanatçının "İnanılmaz bir besteci, çaldıkça içine giriyorsu- nuz" dcdiğı barok besteci Ge- org Philipp Telemann aynı za- manda dünyada ilk kez "orkest- rayla turne yapan" kişi olma özelliğini taşıyor. Kurduğu 10-15 kişilik gruplarla müzık ta- rihinde ilk kez orkestrayla turne yapan besteci. yolda sürekli grup üyeleri için beste yapıp gjt- tikleri yerlerde de seslendiriyor- lardı. • İstanbul Devlet Senfoni Or- kestrası'nın olağan hafta sonu konserinde Telemann'ın Re Majör Konser Sonatı'nı seslen- direcek olan Erden Bilgen, "Te- lemann öyle bir besteci ki, hiç- bir eserini diğerine benzetemez- siniz. Bir Mozart, Beethoven ya da Brahms'ın eserlerini dinledi- ğınizde hemen anlayabüirsiniz ama Telemann'ı anlamanız ola- naksızdır. Hereserinin karakte- ri farkh, temalan hiç birbirine benzemez. Dinlediğinızde bu Telemann'dır demek çok zor- dur" diyor. Müziğin sürekli gelişen bir sanayi olduğunu bebrten sa- natçı, bu gelişimine ayak uydu- rabilmek için özellik'le sohstle- rin. calgılardaki gelişmelerden yorumlardaki farkbbklara" ve yeni anlayışlara kadar her olayı sürekli izleyen bir kişi olması gerekbliğini vurgularken Tür- yen bir ülkede sobstin bir yılda verebileceği konser sayısı da en fazla 2 olmakta. Bu da onun kendini geliştirmesi için kesin- likle yeterti değil. Oysa birçok oda müziği top- luluklan olsa, onlann sürekli solıste gereksinmeleri olacağı- • Erden Bilgen, İstanbul konserle- rinde Telemann'ın re majör konser so- natını seslendire- cek. kiye'de özelbkle üflemeli çalgı- larda "solist sanatçı'" olmanın zorluklannı da dile getiriyor: "Solistlerin Türkiye'de yaşa- yabilecekleri bir ortam ne yazık ki yok. Ülkemizdeki müzik ya- şamı bir solisti kaldıracak ka- pasitede değil henüz. Orkestra sayısı 3-4'ü geçme- ndan, sanatçılar kendilerini ge- liştirme olanağı verecek konser- ler yapabiürler. Benim sobst olabilmemdeki en büyük katkı yurtdıştnda olabibnemdi. Av- rupa ülkclennde, cumartesi- pazar dahil, sürekli çalabilme olanağınız var: Bugün Alman- ya'da, yann Fransa ya da İsviç- re'de... Ancak yurtdışında iyiy- senizvarsınız. Yüzlerce trompetci arasında var olabilmeniz için kendinizi sürekli yenileyerek ve çahşarak ayakta tutabilirsmiz. Rekabet olduğu için solistler sürekli baş- kalannın çalamayacaklannı düşündüklen zor eserleri seçer- ler. Avrupa'da ügınç bir •trom- pet pazan' vardır. Bu pazarda çeşitli isimler yer alır. Bunlar tek tek sanatçılar olduğu gibi iki-üç kişilik gruplar da olabilir. Herhangi bir orkestranın ses- lendireceği eserde eğer zor olan bir trompet partisi varsa, o par- Jiyi hangi sanatçılann daha iyi çalacağı bilindiğinden. orkestra üyeleri bunun için herhangi bir çabagöstermez. O sanatçılar ya da sanatçı çağnlır, eserdeki yalnızca trom- pet partisini çalar. Öyle eserler vardır ki içindekı 3-4 dakikalık solo için, o eserde uzmanlaşan sanatçı çağnlır ve karşıbğında 3-4 bin mark alıp gjderler..." Erden Bilgen de bu trompet pazannda kendini kabul ettir- miş bir sanatçımız. Yalnız ken- di değil yanına seçtiği 2-3 iyi trompetçiyle oluşturduğu "Er- den Bilgen Ensemble" dıye büi- nen ve aranan bir grup Av- rupa'da... "Müziği hep zevk olarak ele alan bir toplumuz. Oysa bunun insan yaşamıyla bağdaşan hiç- bir yani yok. Kültürlü oîmak is- teyen kişi aynı yabancı dil gibi yabancı müziğe de ilgi duymab* Yabana dil öğrenmeye mecbur değilsiniz, ama öğrendiğinizde yeni bir dünya açıhr size... Mü- zik deöyledir..." Sobstliğini ve şefliğini üstlen- diği Ankara Barok Solistler ad- lı oda müziği grubu üyelerinin, en büyük sorunlarının gerekli ve yeterh' müzik ortamının yok- luğu olduğunu belirten Bilgen, bu şartlarda Türkiye'de oda müziği gruplannın yaşaması- nın çok zor olduğunu söylüyor. Windsor Şatosu9 nda yangın LONDRA- (Cumhuriyet) - İngiltere Krahçesı İkina Eli- /abeth"ın. Londra'ya40kilo- mctrc uzaklıktaki Windsor kasaba^ındaki sarayında dün çıkan yangın. yapının önemli bir bölümünde bü- > üli hasura yol açtı. Sarayın. kraliyet ailesine aıl Ö7el bölümünde giriş katı- ndaki kilisede öğleyin çıkan \angm. gün boyunca söndü- riilemedi. Sarayın. resmi da- \cilcrdckullanılan büyük tö- rcn salonu da yandı. Sarayda bulunan paha bicilmez tablo, kıiap. halı. seramik. ve diğer lanhi eş\alar. askeri birlikle- nn dc yardımı ile taşındı. An- cak Rembrandt veCanalelto pbı sanatcılann tablolannın kurianlamadığı anlaşılıyor. Nabil buşladığı bilinmeyen vanginın. 850 yıllık VVindsor Şatosunun bodrumundaki \cnilcmc çalışmalan sırası- nda çıkmış olabileceği tah- min edıli>or. Yangııun. sarayın ortaçağ- dan kalma bölümünde sür- mesi. ıılaiycnin müdahalesi- nı güçlcşıirdı. Yangın sırası- nda sıravda sadece Kraliçe'- nın ortunca oğhi York Dükü Andrcvv sardı. Windsor Sa- nş ı. orıaçağdan bu yana hü- kümdarlann yaptırdıklan eklerle Topkapı Sarayı gibi bü\u\en sarayın önemli bir #bölümünün yanması karşısı- nda Kraliçcnin "dehşet ve elem du\duğu" bildirildi. İki gün sürecek AFSAD 4. Fotoğraf Sempozyumu Kültür Servisi- AFSAD'ın (Ankara FotoğrafSanatçılan Derneği) düzenlediği 4. Fo- toğraf Sempozyumu cu- martesi \e pazar günleri, Mil- li Kütüphane'de gerçekleşti- nlecck. Ankara Büyükşehir Be- lcdiycsi'nin katkılanyla dü- zcnlcncn scmpozyum, Türki- >e'nin ilk ve tek fotoğraf sem- pozyumu. İl'ki 1982. ikincisi 1987, üçüncüsü 1989 yıllannda dü- zcnlenen sempozyumda, fo- loğraf derneklerinin. devlet, ycrcl \ önetimler ve dernekler- lc ılişkisi irdelenecek. günü- müzde geçerli olabilecek fo- ıcğraf dcrnckciliği ve işlevleri tartışılacak. İki gün boyunca sürecek sempozyuma fotoğraf yazar- lan, sanat çevresinde kendi alanlannda uzman kişiler, amatör ve profesyonel fotoğ- raf sanatçılan katılacak, Sempozyumda 24 bildiri sunulacak. Bildiriler sempoz- vıım sonunda kitap haline ge- tırilccck. Bildiriler. 'Fotoğraf Der- neklcri ve Örgütlenmesi", "Fotoğraf Eğitimi ve Tekno- lojı. Fotoğraf Sanalı" ana- başlıklan altında sunulacak \c tartışılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle