Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17KASIM1992SALI
12 DIZIYAZI
Gelibolu'da 1354yıhnda meydana gelen depremi fırsat bilen Süleyman Bey, kaleyi ele geçirir
AvmpaVa doğru adım aclnıı
O s m a n I ı
İmparatorluğu
T a r i h i
• Jcuıı L<ım\ Bıhiiıu-Cnnnmımı^ Loms
Bazin^In tiv Bi'lthı «;«//• \uoara
BeltEceanu^ Puul Dunumı^ François
Georgeon* Rtıbcrl Mantran • AnJrc
Raymond> Jctın Pınıl Rou\ • \Uofa.s
Çeviren:
ServerTANİLLİ
T
rakya ya gide gele,
Türkler. postu sererler
orada. Şunu da bclirt-
mi^ olalım: "Türk"
derken, yalnız Os-
manlılan değil. A\dın,
Saruhan ve özellikle Karesi Beylığin-
deki Türkleri de anlamak gerekir.
Daha önce işaret ettieimiz gibi ilk
Türk dalgası. 1304-1305 kışından baş-
lavarak Gclibolu vanmadasına \erle-
şir; hatia. Katalonyalılar ganimetle
yaşamayı yeğlerken. onlar çiftçiliğe bi-
le başlar. Katalonyalılar ve Türkler.
1307'de terkederler yanmadayı: ancak
kimi aileler orada kalmayı seçmişler-
dir bclki. Daha sonra. İoannis Kanta-
kuzenos Orhan'ı çağırdığında, hasım
taraf birliklerini Saruhan ve Karesi
beyliklerinde toplar. Osmanlı tanhçi-
lerinin dışındaki kaynaklara görc.
Trakya'da. Süleyman'ın yanı sıra.
kendi hesaplanna savaşan başka bey-
ler de vardı; en tanınmışlan da bunla-
nn. Hacı İlbegi ile Trakya'da Si-
mavna'da yerleşmiş olan Bedrettın'in
babası idi
Merkez üs Çimbi
Türkler. üs olarak. Tzympe'yi
(Çimbi) alırlar önce, bu yerin adı. ilk
kez 1352 yılı olaylanna bağh olarak
âkredilir. İoannis Kantakuzenos. ora-
nın Bizanslılara geri verilmesini ister;
ancak Süleyman karşıhğında bir ödül
isteminde bulunur. Bunun üzerine. İo-
annis Kantakuzenos. 10 bin alün yol-
larsa da. yeri elde edemez yine de.
Beklenmedik bir olay, Bizanshlann
Trakya'daki durumlannı gitgide iğreti
kılacakür. 1354yıhnda 1 Martı2Mar-
ta bağlayan gece, şiddetli bir deprem
Gelibolu'nun duvarlannı ciddi hasara
uğraür. Pegae'de (Kara Biga) bulunan
Süleyman. yetişir ve yeri işgal eder.
1355yılı. İoannis Kantaku-
zenos'un düşlerine son verir. V. İoan-
nis, Konstantinopolis'e girmeyi başa-
nr. 4 arahkta, İoannis Kantakuzenos
tahtı bırakmak zorunda kalır. Bir ke-
şiş kılığına girer ve Manganos'lar
manasünnda kısa bir süre kaldıktan
sonra. Charsianeites manastınna yer-
leşir ve orada tarihini kaleme alır; bu
kitap. onun hareketli yaşamındaki çe-
şitli olaylann bir aynası olmasının
yaru sıra, XIV. yüzyılın ikinci çeyre-
ğinde. Bizanshlarla Anadolu beylikle-
ri arasmdaki ilişkiler hakkında da
değerli bir kaynaktır.
1356 yaa boyunca. yeni bir olay, ta-
rihin satranandaki verileri değiştirir.
Orhan'ın oğullanndan biri, Haül As-
takos Körfezfnde (bugünkü tzmit
körfezi) Foça korsanlannca kaçınhr.
Orhan, oğlunun bulunduğu yeri an-
cak sonbaharda öğrenir. Elinde Ege
Denizi'ne korkusuzca açılıverecek ka-
dar güçlü bir donanma olmadığından,
oglunu elegecirmesi için tutar V. İoan-
nis'e başvurur. İmparator, Andrino-
polis saldınsından sonra, Osmanlıla-
ra, sözkonusu durumda Süleyman'a
yaklaşmayı boş yere aramış durmuş-
tu; öyle olduğu için; çıkannı sağlamak
amacıyla, fırsattan yararlanır; ioannis
Kantakuzenos'un oğlu - Matheos'a
yardım etmemesi koşuluyla, Orhan'a
yardım vaadınde bulunur. 1357 ilkba-
hannda Foça'ya yapılan ilk yolculuk
başansızhkla sonuçlanır. Foça yöneti-
cisi, önemli bir kurtulmahk ister ve
Bizans tarihçilerine bakıhrsa. ters rüz-
gârlar kaleye saldınya engel olur. Er-
tesi ilkbahar, Orhan'la V. İoannis
arasında yalnız Halil'in kurtanlmasım
hfzlandırmak için değil, ikı taraf ara-
anda bir antlaşma yapmak için görüş-
meler olur. Ayru zamanda V. İoannis,
kızlanndan biriyle tutsak oğul arasın-
da bir evlilik önerisinde bulunur. Kimi
kaynaklara göre 60 bin ya da 100 bin
Bizans altını tutannda, hayh yüklü bir
kurtulmaLk ödendikten ve Foça yö-
neticisine "panhypersebaste" unvaru
verildikten sonra. Halil Konstantino-
polis'in yolunu tutar ve çok geçmez,
Bizansh prensesle Türk şehzadesinin
nişanı kutlanır.
Habılıl'in dönüşünden önce, Or-
han bir acıyla kavrulur. 758 yıhnda (25
Arahk 1356-14 Aralık 1357), belki de
en yetenekli oğlu olan Süleyman, at-
tan düşerek ölür. Yarunda aünınki de
olmak üzere. Süleyman'ın Bolayır'-
daki mezan bugün de ziyaret edilir.
Yığınla ziyaretçiyi çeken bu yer, efsa-
nelerle çevrilidir. Tarihçilere göre, de-
nizden gelen bir kâfırler ordusunun
saldınsı sırasında, Süleyman'ın arka-
daşlan, taşla kaplayıp görünmez hale
getirirler mezan. Ânıtkabir ise daha
sonra, belki I. Murat zamanında ya-
püdı.
Orhan, 1362 Martında ölür. Bursa'-
da, anıtkabire dönüştürülen eski bir
Bizans manasünna gömülür. Yakın-
larda bir yerde, ayn bir yapıda, baba-
sının mezan vardır; ölüsü, vasiyeti
üzerine, kentin fethinden sonra bura-
ya getirilmiştir. Başlangıçta, her iki
mezar, aynı çatının alundaydı. Bir
>angın, arkasından bir deprem, yapıyı
ciddi olarak hasara uğratüğından,
Sultan Abdül Aziz. 1868'de, bugün
görülen iki arutkabri yapünr. Hatır-
latmak gerekir ki, bu mahaüe, en az
XVI. yüzyıhn sonlanndan beri Os-
mancık (Küçük Osman) diye adlandı-
nlmışür. Bursayı 1333 (Va da 1331)
Eylülünde ziyaret eden Arap gezgjm
İbn Battuta, Orhan'ın babasının Os-
manak diye adlandınldığını söylüyor
ve açıklık getirip, bu adın "Küçük Os-
man" anlamına geldiğini belirtiyor.
Böylece, mahallenin adı, büyük bir
olasüıkla, hanedanın kurucusundan
geliyor.
StRECEK
Osmanlı hanedanının üstünlüğünühaklı göstermek için ileri sürülen gerekçeler yıllar boyunca değişti
Ideoloji: Kıhç^ Kayı, kafîrlerle savaş
H
er devlet oluşumu, si-
yasal iktidan bir ideo-
lojik temelle payanda-
lamak gereksinmesini
duyar. Osmanlı devle-
lı sözkonusu olduğun-
da. Osman'ın ailesinin üsıünlüğünu
haklı göstermek için ılen sürülen gc
rekçeler, yıllar bovunca değişti.
Savaş olaylanna bağh hızh yayılma
nedeniyle, önce kılıç hakkına takıhyor
duşünce. Aşıkpaşazade. Karacahisar
kentine bir kadı atanması üstüne çı-
kan tartışmada, Osman'ın ağzından
şu mağrur sözleri haürlatarak bu hak-
kı zikreden tek tarihcidir: "Ben, kıhcı-
mın ucuyla fethettim bu kenti. Buraya
kavuşmaya sultandan ne diye izin iste-
yecekmişim? Ona. sullan oİma onuru-
nu veren Tann. bana da cihat yoluyla
han olma onurunu verdi."
IVılıılıç hakkı iktidann dayanakla-
nndan biri olsa bile. iktidan göster-
mek için başka etkenleri hatırlatmak
yeğleniyoryinede. Kimi tarihçiler, Os-
man'ın ailesinin Kayı kabilesinden
olmasının üstünde ısrar ediyorlar. Ya-
zıcızade, sınır boylanndaki beylere
şöyle söyletiyor: "Kayı han, Oğuz'dan
sonra. yaşça büyüktü ve bütün Oğuz
kabilelerinin hanıydı. Günhan'ın vasi-
yetine ve Oğuzlann yasasma göre,
hanlık ve padişahhk (hükümdar) onu-
ru, Kayı'dan gelenler bulundukça,
başka kabilelere düşemez. Şimdi, Sel-
çuklu sultanlannın yardımını umut
edemeyiz artık; ülkenin büyük bir bö-
lümünü yiürdiler ve Tatarlann hükmü
alündalar. Rahmetli Alâeddin, size te-
veccüh gösterdığıne göre. han olunuz.
Biz hizmetinizde olacağız ve burada
cihatla uğraşacağız." Aşıkpaşaaade
de, Osman'ın soyunu Oğuza, oradan
da Nuh'a çıkanyor.
Kabile parçalandıktan sonra, bu
düşünce başanh olamazdı artık. O za-
man da. Osmanlılan, Selçuklulann
yasal mirasçılan olarak sunmaya çalı-
şırlar. Bununla beraber. iktidann ak-
tanlmasını haklı gösterebilecek bağlar
bulmak gerekiyordu.
nin, ilk Osmanh hükümdarlannın ya
da hükümdar ailesi üyelerinin el açık-
hğmdan yararlandıklannı göstermek-
tedir. Sapanca bölgesinde Süleyman
Paşa, bir köprünûn bakımı için top-
raklar vakfeder ve yönetimini de Ahi'
lere bırakır. Orhan'ın, oğluraın anısı-
na îznik'de yaptırdığı zaviye (vakıf
senedi 6 Haziran-4 Temmuz 1361 tari-
hini taşıyor), Karaoğlan takma adım
taşıyan Osman İbn Yusufça yöneülir;
onun bir oğlu, Ahi Mustafa da, yöne-
ticihk görevini, babasının ölümünden
sonra üstlenir. Orhan"ın kızı Hatice,
Ahi Turca yaranna bir zaviye yapünr.
İbn Battuta, Anadolu'da dolaşırken,
Bahkesir'e, Gürle'ye, Geyve'ye gehr ve
Mudurnu'da, Ahi'lerin baktıklan bir
zaviyede kalır.
K,
Osman Bey'in ölümünden sonra başa geçen Orhan Gazi'yi elinde yayıyla gösteren bir minyatür.
I,Llk denemeler çekingen oldu. Yaa-
cızade, Sultan Alâeddin'in Osman'a
göstermiş olabileceği yakınhğı zikredi-
yor yalnızca. Aşıkpaşazade ile NeşrT-
ye gelince, onlar iki kez Selçuklulan
sokuyorlar işin icine. Ertuğrul sınır
boylanna yöneldiğinde, sultan kışlak
ve yaylak belirler kendisine; arkadan,
Osinan döneminde. ona bir eyalet yö-
neticisinin işaretleri olarak. bir at kuy-
ruğu, bir sancak ve askeri çalgı takımı
yollar. Neşrî, Sultan Alâeddin'in, mi-
rasçısı olmadıgı için Osman'ı oğlu gibi
gördüğünü de ileri sürüyor. Oysa, bu-
nun doğru olmadığını biliyoruz; çün-
kü. tahttaki son sultan III. Mesud'du.
Bu meün ılginçtir; şundan ki Selçuklu
hanedanı ile Osmanlılar arasında -ma-
ne\î bakımdan da olsa- bir hısımhk
kurma çabasında. Spandugino'ya gö-
re, II. Mehmet, Osmanlılann Trab-
zonlu Komnenosiardan geldikleri
savına bir geçerlilik kazandırmak ıste-
di; ancak, bu sav kendira kabul ettire-
medi.
bir noktaya değinelim. Bü-
tün vakayınamelerde ve destansal
eserlerde, gazi, yani inanç uğruna mü-
cadele eden kışi teması, durup durup
tekrarlarur. Osman ve Orhan, tek
amaçlan İslam dinıni yaymak olan
şefler olarak sunulmuştur. Çevrelerin-
deki herkrs de aynı ülkü adına hareke-
te geçmişlerdir: İslamın üstünlüğünü
kabul etmek istemeven başeğmez kâ-
fırlen yok etmektir bu ülkü. Bursa'da
Şehadet camisinın kitabesinde, Or-
han, "iman için cihada kaulanlann ve
savaşanlann sultanı" unvanını taşımı-
yor mu?
Dinin gücünü yadsımak sözkonusu
olmasa bile, geniş yankılar uyandırmış
bu bir parça dar açılı düşünce. Os-
man'la Orhan'm dönemi için güçlükle
savunulabilir. XIV. yüzyılın ilk yan-
sında Çanakkale Boğaa'nı aşan Türk-
ler, Bizanslılann hızmetine girdiler:
Kimi kez İoannis Kantakuzenos'un
davasını savundular, kimi kez hasmı
İoannis V. Palaiologos'un davasını.
Hiç de bir fetih değil. bir askeri yar-
dımdı sözkonusu olan. Türkler, Bi-
zans topraklannda Katalonyalılarla
aynı sıfada bulundular.
Anadolu'da Hıristiyanlar, Osmanh
ordusunun saflannda savaştılar. Köse
Mihal, Müslüman olmadan önce. Os-
man'ın yanmda yıllarca at üslünde
dolaştı durdu. Hüdavendigâr eyaleti-
ne (İznik'den Bergama'ya değin yayı-
lan, başkentinin de Bursa olduğu bol-
ge) ilişkin 1454-1455 tarihli bir vakıf
defterinde, Anastos adh bir Hıristiyan
ümar sahibi zikrediüyor.
Şunu da belirtmeli: Şehadet camisi-
nin kitabesı. Orhan zamanma değil. I.
Mehmet zamaruna ait; çünkü, Hicri
820(18 Şubat 1417-Şubat 1418) tarihi-
ni taşıyor. Öte yandan, Karamanhla-
nn 1413te Bursa'ya yaptıklan bir
akın sonucu Orhan'ın camisini yakıp
yıkan ve yeniden yapmayı gereldi kı-
lan yangını da zikrediyor. Böylece,
iman adına savaşan rolünün yüceltil-
mesi. Anadolu beyleri düşünülerek di-
le getirihnise benzer. Bir yandan,
Müslüman dünyanın öncüsü duru-
mundaki Osmanhlara yardımda bu-
lunmaya bir çağn, öte yandan onlara
düşmanlık gösterenleri kınama anla-
mında söylenenler. Böylece gazi tema-
sı. Osman'ın ailesinin üstünlüğünü
haklı göstermek için öteki gerekçelere
ekleniyor.
Toplum yapısı
İlk Osmanhlar kafalarda canlandı-
nlmak istendiğinde. aynı klişeler orta-
ya çıkar hep' Kırda sürüleriyle dola-
şan çobanlann düşsel güzellikteki
görüntüsünün karşısına, önlerine ne
çıkmışsa yıkıp geçen acımasız savaşçı-
lann. ya da kıhçlannm ucunda iman-
lannı yayan gözü dönmüş din adamla-
nnın görüntüsü geürilip konur.
Önce şunu belirteüm İlk Osmanlı-
lar, kelimenin dar anlamıyla göçebe.
yanı bir yerde mekân tutmadan yollan
aşındınp duran kişiler değildirler. Ka-
bıleler halinde yaşar ve sürüleriyle be-
raber yaylaya çıkarlar. Sonbaharda.
kışlamak için o%\:lara inerler ve yazm
başlangıcında. yeniden dağın yolunu
tutarlar. Erkenden belli sayıda küçük
kenti, 1326"da da Bursa'yı fethetmiş
olsalar da, çadırtarda bannırlar hâlâ;
1329'da III. Andronikos Pelekanon
Savaşı'na girişüğinde. Bizanslı tarihçi
İoannis Kantakuzenos'un gösterdiği
gibi böytedirler; o kadar ki. imparator,
Türkler ormanh yükseldiklere çıkma-
dan önce, adımlanru sıklaştırmak ge-
reğini duyar.
eski Bursa-Mudanya yolu üzerinde
bir küçük kilise ve bir köprü yapünr;
Orhan'ın kardeşi Alâeddin, Bursa'da
bir tekke ve bir küçük kilise kurdurur;
Oshan'ın oğlu Süleyman Iznik'te bir
medrese ve Nicomedia'da bir hamam
diktirir. Bunlar. kimi örnekler yalnız.
Yüksek me\kide kişilerin yaptırdıkla-
n arasında. her ikisi de İznikte olan
Haa Hamza ve Hacı Öz Bey camileri-
ni zikredelim. Lala Şahin Paşa da din-
sel yapüar kurdurur:' Bursa'da bir
medrese, eskiden Kirmasti denen
Mustafa Kemal Paşa'da bir cami, bir
zaviye ve bir medrese.
B
B'irkaç yıl sonra, İbn Battuta, İz-
nik'te Orhan'a rastlar; ancak, bindiği
gemi, 1354'te Çanakkale Boğazı'nın
kuzey kıyısında durdurulup genel de-
netimden geçtikten sonra, kendisi tut-
sak edilen Meıropolit Gregorios Pala-
mas, Lampsakos (Lapseki), Pegae
(Kara Biga) ve Bursa kenüerini dönüp
dolaştıktan sonra geldiği bir yaz ko-
naklamasmda bulur Orhan'ı.
Bunun gibi, ilk Osmanhlar, her tür-
lü kent yaşamına karşı çıkan kişiler de
değildiler. Yeni fethettikleri kentlerde.
Müslüman hükümdarlar gibi. bir dizi
yapı kurdururlar. Bursa'da olduğu gi-
bi İznik'te de, camıler, medreseler,
aşhaneler, hamamlar, köprüler ve
hanlar boy atar durur. Kimi zaman
bir büyük bütünlük gösteren bu yapı-
lar. çevresinde halkın günlük yaşamı-
nın örüldüğü yeni bir mahallenin çe-
kirdeğini oluştururlar. Bursa'da
Orhan camisinin yanında, 19-28 Ni-
san 1360 tarihli vakıf senedinden öğ-
rendiğimiz gibi, bir hamam, bir aşha-
ne, bir mutfak, geçici yolcular ve
binekleri için bannaklar vardır. Böyle-
ce, yalnız ruhun selameti kaygıstnda
değıldır insanlar, insan bedeninin ra-
hatlığı da düşünülür.
Hükümdar ailesinin üyeleri ile yük-
sek mevkideki kişiler, kenüeri kamu
yaranna yapılarla donatmada da kat-
kıda bulunurlar: Orhan'ın eşi Nilüfer,
'u yapılann bakımı, o yerlerin in-
sanlannca sağlandığj halde, yüksek
görevler için yardımcılar, ilk yıllar,
uzun bir İslam geleneğinden yararla-
nan Anadolu kentlerinden getirtihr.
İznik medresesinin ilk hocası Kayserili
Davud adh biridir. O dönemin vakıf
senetlerini imzalayanlara bakıp doğ-
duklan kentleri tanıyoruz: Kayseri,
Kırşehir, Konya, Sivas ve başka
önemli kent merkezleridir bunlar ve
inançla bilgi, oralardan ta sırur boyla-
nna değin yayıhr durur. Bununla be-
raber şunu da söyleyelim: İbn Bat-
tuta'nın -biraz da esefle- belirttiği gibi,
Arapça hemen hemen hiç konuşul-
maz. Gezginin hayretten dona kaldığı
bir ömek: Geyve'de din işlerine bakan
kişi, kendisine öğünerek fakih, yani
hukukçu dedıği halde. Arapça değil
Farsça konuşur.
Ahi'ler, Müslümanlann yeni fethe-
dılmiş kentlere yerleşmelerine katkıda
bulunurlar; lonca üyeleri olarak, bir
sosyal ve manevi yardımlaştna toplu-
luğu oluştururlar aynı zamanda. Adı
çok geçtiği için en tanınmış olanı, Şeyh
Edebali'nin yeğeni Ahi Hasan'dır;
Şeyh Edebali de Osman'ın kayınpede-
ridir. Ahi Hasan. Orhan'ın seferlerine
katılır ve Bursa'da yerleşerek, bir tek-
ke yaptınr orada. Osman'ın mirasırun
bölüşümü anında da hazır bulunmuş-
tur. 859 (1454-1455) tarihli bir vakıf
defteri, ta Osman'a ve Orhan'a çıkan
bajhşlan da sıralarken. yığınla Ahi'-
jsa bir süre önce Bizanslılardan
ahnmış kentlerde yerleşen bir Müslü-
man kentli halkın yanı sıra. Türk kabi-
le geleneklerini sürdüren Türkmenler
vardır. Birinciler. medreselerde öğreü-
len bilgiyi, sonuç olarak Ortodoks
inana yayarlarken, ikinciler hak-mez-
hep dışı (heterodoks) diye nitelenebile-
cek bir nalk dinini yayarlar: Bu din,
Peygamberin damadı Ah' kültüne, on
iki imamı ululamaya ve törenle girilen
gizli toplanülara dayarur.
Daha önce belirülen vakıflar defte-
nnde (1454-1455), yığınla baba (kimi
hak-mezhep dışı derviş tarikatlannın
başlanna verilen unvan). Orhan'ın ka-
rarlan sayesinde. topraklardan yarar-
lanırlar: Yarhisar nahiye'sinde (bu-
cak) Ermez Baba. Ermeni İh' nahıye-
şinde Zekeriya Baba ile Saru Baba,
İnegöl nahiyesinde Kara Baba veGer-
mence nahiyesinde kısaca bir Baba.
Öte yandan, bu sonuncu Babanın ya-
şadığı köy. Babailer diye adlandınh-
yor ki. bu adı, 1240 yıhndaki başkaldı-
nnın kökeninde bulunan Baba İlyas'-
ın çömezleri taşırlar. Bir başka Babai-
ler köyü, Tarhala (bugünkü Soma)
bölgesinde bulunuyor ki, Köpek Şeyh
takma adım taşır. Köpek. İslam dinin-
de pis bir hayvan olarak görüldüğüne
göre, bu ad. bir kez daha, hak-mezhep
dışı kişiler karşısmda bulunduğumuzu
tanıtlar. Tarihçi Aşıkpaşazade, Baba
İlyas'ın tonınlanndan biri olduğunu
söylüyordu. Kitabmda, bu ermiş kişi-
nin bir çömezi olan Geyikli Baba ile
Orhan arasındaki ilişkilere bir bölüm
ayınr. Dediklerine bakıkrsa, Orhan,
onun anısına bir anıtkabir, bir zaviye
ve bir cami yaptırdı; yaşarken onanldı
da bunlar. Bu yapılardan bir bölümü,
bugün de ayakta. Şimdi, Baba Sultan
adım taşıyor köy.
Osmanh devletinin kuruluşundan
başlayarak, yine hak mezhep dışı diye
nitelendirebileceğimiz bir başka derviş
topluluğu daha vardır: Bunlar da Ab-
dal'lardır. Bursa, -hiç olmazsa bu yüz-
yıhn ortalanna değin- Abdal Murat
tekkesi ile Abdal Musa tekkesinin bir-
kaç önemsiz kalınüsını korudu.
olarak, birkaç keüme de Bi-
zans halkı üstüne. Eseri 1307 yıhyla
biten Pakhimeris, Türk saldınîanyla
karşı karşıya kalmış ve elinde üç-beş
malla "Kent"e, yani Konstantinopo-
lis'e kaçan Anadolu'daki hemşehrile-
rinden yakınır durur. Bununla bera-
ber, imparatorluk, düşmana kafa
tutmayı deneyen değerli insanlardan
yoksun değildır. Osmanhlar da. Bursa
halkının kendilerine gösterdikleri dire-
nişten ve kıüığın yol açtığj kurban sa-
yısının çokluğundan etkilenirler;
Aşıkpaşazade'nin anlattığına göre,
Osmanhlar kente girdiklerinde, bu
kurbanlar sokaklan dolduruyordu.
smanlı devletinin doğuşu bu
ortamda olur işte. Müslüman dünya-
nın çevresinde ve bölünmüş bir Hıris-
tiyan dünyaya karşı. Osman'la Orhan,
tarihin sahnesine yüksehp çıkmak
için, tahhı, zekâyi ve askeri yetenekleri
birleştirmeyi bildiler.
ANKARANOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Ne Mçim Alman?
Alman dilbilimcisi Johannes Meyer'i dinlerken, içim-
den, "Bu ne biçim Alman?" diye geçiriyordum. Günde
20 saatçalışıyor. ancak dört saat uyuyabiliyordu anlattı-
ğına göre. Türk işçi-köylü çocuklarını, Almanya'da üni-
versiteye taşıma yöntemini bulan adam Dr. Meyer,
konuşmamızda beni çok etkiledi. Sormuştum:
- Zevkleriniz ne var örneğin, hobileriniz hani, boş va-
kitlerinizde?
- Boş vakit yok ya, hobim bu gibi şeyleri yapmak; in-
sanları kaynaştırmak, onlara dil öğretmek. Başka hobi-
lerim de olabilir, ama onlara ulaşamıyorum, yetişemi-
yorum...
- örneğin, briç oynar mısınız? Ben severim de!
- Zaman meselesi, benim kızım (adı Dilan) hangi
oyunları oynarsa birlikte oynarım, zevk verir bana. Çün-
kü onun gelişmesi için önemli. Kızıma kitap okumaya
zaman buluyorum. Ben ona okuyorum. O da şimdi kitap
yazmaya başladı, çocuk romanı. Kırk sayia oldu, o da
bana okuyor ve daktilosunu bana yaptırıyor. Daktilo kur-
suna vereceğiz kızı, kendi yazsın diye...
15 Kasım Pazar günü çıkan "Pazar Konuğu" Dr. Jo-
hannes Meyer, yaptıklarını sıradan birşeymiş gibi anla-
tıvordu. Örneğin, birlikte yaşadığı arkadaşı, "eşi" Rosi
1
-
nin bir projesi vardı, Alman sağınlara, bacılara Türkçe
öğretme projesi; ama, kendi dallannda, kullanma zo-
runda oldukları Türkçe'yi.
Bunun ne denli önemli olduğunu yaşamayan bilmez
oiayı. Almanya'da okuma-yazması bile olmayan bir
Türk kadını sayrıevine gittiğinde, sağına (doktora) derdi-
ni nasıl anlatır? Ben Anadolu'dan, köylerimizden bilirim;
kimi kadınlar, anama gelırler, yakınırlardı:
- Hay abam (ablam) şuramda bir kuş var, pır pır edip
duruyor, ha uctu ha uçacak!
Şimdi bir Alman sağına, derdinizi böyle anlatsanız ne
düşünür?
Bir başkası şöyle diyebilir:
-Şuramda bir sancı var, birtürlügeçmiyor;birdeyılan
var, aha şuracıkta, dolanıp duruyor!
Alman sağın, anlamadığı bu sayrılığı, yılanı neyi ruh-
bilimcinin çözebileceğini düşünür!
Dr. Meyer'e sordum:
- Rosi'nin ne kadar öğrencisi var?
- Sayıca söylemek biraz zor. çünkü hem sürekli, de-
vam eden kurslarımız var, ama daha da fazla öğrenci
getiren haftalık kurslar var. Alman doktorlarla, sağlıkçı-
lara sabahtan akşama dek Türkçe kursu yapılıyor.
- Sağlık personeline değil mi? Ben doktorlara "sağın"
diyorum!
- Evet, doktor, hemşire...
- Hemşireye de bacı!
- Evet, ondan sonra psikologlar geliyor bazen; çünkü
onların da başı dertte, dil bilmezse psikolog, hastasıyla
bir ortam kuramıyor.
- Zaten karışık bir meslek!
- Evet, evet! Ama şimdi hepsi geliyor; toplu toplu yüz-
lerce öğrenci, ama bazen geliyor, bazen gelmeyebili-
yor...
Dr. Johannes Meyer'in çalıştığı Essen Üniversitesi'n
de, "destekleme kursları'na katılan öğrencileri de gör-
mek istedim. Öğrenciler aslında beni beklemişler, an-
cak Dr. Meyer'le konuşmamız uzun sürünce gitmişler.
Öğretmenlerden biri şöyle dedi
- Şurada bir sınıfta üç kız çocuğu çahşıyor. isterseniz
onları görebilirsiniz! Dersleri oimadığı halde gelmiş-
ler...
Gidip baktık; üç kız, yedi-sekiz yaşlarmda; biri Sri Lan-
kalı, biri iranlı, biri Türk. Matematik çalışıyorlar. Tahta-
daki probleme göre 1000den 999u çıkarmalan gereki-
yor. Daha çözümünü yapmamışlar. Sri Lankalı, İranlı,
Türk çocuklarının kendi aralarmda anlaşabildikleri dil
Almancaoluyor.
Dr. Meyer'in, pazar günü de açıklandığı gibi başlıca
dertlerinden biri. Almanların Türkçe öğrenmemeleri.
"Türk gençleri normal Almanca konuşuyorlar, hiç güç-
lük çekmiyorlar dil bakımından; ama Türkçe bilen Al-
manlara gereksinimleri var, ruhsal olarak. Ben bunu
çok önemli buluyorum" diyor.
Almanyada yaşayan Türk, Kürt çeşitli uluslardan,
halklardan, işçi köylü çocuklanndan, üniversitede oku-
yanların birçoğu Dr. Meyer'in "Pazar Konuğu"nda özü-
nü anlatbğım eğıtiminden geçmiş. Onu dinlerken kendi-
mi, 194O'lı yıllarda, bir Köy Enstitüsü'nde sandım.
Dr. Meyer, kurslannı sürdürebilmek için parasal güç-
lükçekiyordu. iş ve İşçi Bulma Kurumu. öğretmenleri iki
yıllık sözleşmelerle atıyor, ücretini ödüyordu. Paranın
küçük bir bölümünü de, çalıştıran kurum, yani Essen
üniversitesi veriyordu. Dr. Meyer, şöyle diyordu:
- Biz (öğretmenler için) iki yıllık sözleşmelerle koruya-
bildik o düzeyi. Maalesef çok zor. Dilekçe vereceksin,
düekçelerin yarısı reddediliyor. Çünkü İş ve işçi Bulma
Kurumu, aynı insanı böyle bir sözleşmeyle iki-üç kezça-
lıştrrmak istemiyor. Biz bu yönden çok dar boğaza girdik
şimdi. Tartışıyoruz, konuşuyoruz, yollar anyoruz. Kolay
değil, örgütçü de olmak gerekiyor. Düşen adam gidiyor,
yerine yenisini alabilecek misin? Yeteneklisini bulabile-
cek misin? Yani, bir yolunu buluruz. Şimdiye dek hep bir
yolunu bulduk.
- Karamsar değilsiniz, öyle mi?
- Karamsarım ama, bir yolunu buluruz!
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Bilim kurumlan-
nın çahşmalanyla il-
gili yazı ve haberle-
rin yayımlandığı der-
gi. 2/ Yan... Şilte yü-
zü ya da mintan yap-
maya yarayan pa-
muklu dokuma. 3/
Zirkonyum elemen-
tinin simgesi... Halk
edebiyaüna özgü bir
şiir türü. 4/ Kötü
beslenmenin yol aç-
üğı hastalıklan ve yi-
yeceklerin besin de-
ğerlerini inceleyen
sağhk bilgisi dalı. 5/ Omurgayı oluş-
turan kemiklerden her biri... Ünlü
besteci Cemal Reşit'in soyadı. 6/ Ye-
ni... Bey. 7/ Üç Silahşörier'den biri...
Bir nota. 8/ Numaranın kısa yazıh-
şı... Başka bir bitkinin üzerinde bi-
ten, ama asalak olmayan bitki. 9/
Çelikçomak oyununa ve bu oyunda
kullanılan değneğe verilen ad... Pi-
rinçten elde edilen Japon içkisi.
YUKARIDAN AŞAGIYA:
1/ Yeniçeriler tarafından kullanılan ve atların eyerlerinde asüı
duran altı toplu gürz. 2/ Ağır ağır kendiliğinden oluşan deği-
şim... Sert bir içki. 3/ Lantan elementinin simgesi... Hayvanın
sırtına, eyerin altına konulan belleme. 4/ Üstünkörü bir biçim-
de geçici olarak onarma. 5/ llgeç... "Çok önemli kişi" anlamında
kullanılan uluslararası kısaltma. 6/ Boyalann inceltilmesinde
kullanılan sıvı... Tevfik Fikret'in, tstanbul'a lanetler yağdırdığı
ünlü şiiri. 7/ Tıp dilinde derinin kanlanmasma verilen ad... Bir
nota. 8/ Nikelin simgesi... Karsılık beklenilmeden yapılan yar-
dım. 9/ Bir tür erkek deve... Türlü nedenlerle basanlı olama-
yan kimse.