03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13KASIM1992CUMA 12 DIZIYAZI Derneğin yasa tasansı, öğrenci açfsıhdan daha olumlu Pnt. AZPlt: Altematif yasa tasansında. faaliyetlerin, çağdaş bilimsel esaslara uygun. laik ve demokratik bir anlayış doğrultusunda sürdürübnesi dûşünüldü. Mirat İKMİhc Bu taslak da. çerçeve yasa niteliğinde değil. Öğrenciler açısından, Milli Eğitim Bakanlığı tasansına oranla çok daha olumlu. Ozan ErtataK Tasan- ya, öğretim üye yardımalannın düzenlendiği bölümlere kadar eleştirim yok. Ancak, araştırma görevliliği statüsünün tekrar düzenlenmesine itirazlanm var. Şpru - (İM Amlf a) Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği'nin hazırladığı altema- tif yasa tasansını ana hatlanyla anlata- bilir misiniz? _ Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği. bu iktidann oluşmasından önce bir tas- lak hazırlamak için titiz bir çalışma yapmıştı. Bu çalışma. dört başı mamur hale geürilerek, üniversite kamuoyuna ve Milli Eğitim BakanhğVna sunuldu. Amaçladığımız hususlardan en önemli- si, kendi kendine yeten başlı başına bir kanun olmasıydı ve bu çahşmaya. bü- tûn yükseköğretim kurumlannın aynı torbaya atılmasına karşı olduğumuz için eskiden olduğu gibi Üniversiteler Kanunu adını verdik. Demin eleşürdi- ğim 2547 sayılı kanunun genel ilkelerine alternatif oluşturacak ve üniversiteye gerçekten çağdaş, modern bir kimÜk kazandıracak genel ilkeler öngörüldü. Bunlann ilkini, ûniversitenin asıl göre- vinin özgürce bilim üret- mek. ileri düzeyde öğretim yapmak, ulusal ve ulusla- rarası düzeyde sorunlann çözümüne yönelik bilimsel araşürma ve incelemeler gerçekleşürmek olarak be- lirledik. Burada faaliyetle- rin, çağdaş bilimsel esaslara uygun, laik ve demokratik bir anlayış doğrultusunda sürdüriilmesi dûşünüldü. Bu. 2547 sayılı kanunda yer almayan bir husus. Aynca, çok duyarh olunması gereken bir konuda, cinsiyet, ırk. din, etnik kö- ken ve siyasi inanç farkblığı nedeniyle aynm yapılmasının önlenmesi üzerinde titizlikİe duruldu. Gelfşmekte olan üniversiteler konu- sunda. 27. maddede üniversitelerarası kurulun gelişmekte olan üniversitelerin özelliklerini ortaya koymasını istedik. Buna göre, bu üniversitelerin fiziki me- kanlan, bilimsel yaymlan, eğitim öğre- tim faaliyetleri. fakülte sayısı, kadrolu öğretim üyesi sayısı. lisansüstü öğretim programlan sayısı. öngörülen organ- lann oluşup, oluşmadığı. kitaplıktaki bilimsel yayın sayısı, laboratuvarlann gelişmişlik derecesi ve mali yardım alıp almadığı gibi konularda ölçütleri belir- leyip hangı üniversitelerin gelişmiş. han- gilerinin gelişmekte olduğunu ortaya koymasıistendi. Üniversite organlanna gelince, se- nato, üniversite yönetim kurulu, rektör ve kurulması ihüyari olan üniversite danışma kurulu olarak öngörüldü. Rektörün bütün öğretim üyeleri ve yardımalannın katılacağı bir kurul ta- rafından seçilmesı öngörüldü. Görev süresi 3 yıla indirildi. * Fakültelerin iç yapılannı belirleme konusunda ünıversitelere büyük özgür- lük tarundı. ' Araştırma görevlilerine gelince, 'fa- külte alt birimlerinin araştırma, ince- leme ve deneylerinde yardımcı olmak üzere kadrolu veya sözleşmeli olarak çalıştınlacak araşürma görevlileri. fa- külte kurulunun teklifî ve üniversite yö- netim kurulunun onayı ile rektör tarafı- ndan atanacaktır' denildi. Bunun yanı- nda bir de eski üniversite mevzuatında öngörülmüş olan asistan kategorisi tek- rar oluşturuldu. Asistanlık. araştırma görevliliğine nazaran daha sürekli ve güvenceli bir gö- rev olarak dûşünüldü. Öğretim harcı ve bursu- na gelince öğretim gjderle- rine katılım paylan üniver- sitelerarası kurul tarafı- ndan belirlenecek ve fonda toplanacak. Fonda topla- nan katılım paylan. eğitsel: kültürel ve sosyal amaçlı faaliyetlerde kullanılmak üzere öğrenci sayısına göre fakülteler ve üniversiteler arasında pay edilecektir. Öğrenci örgüt- lerine gelince. Üniversite öğrenci birliği düzenlendi, üniversiteye ve yüksek tek- noloji enstitüsüne kayıtlı her öğrenci, bu birliğin doğal üyesi olacaktır. Disiplin hükümleri büyük ölçüde 1750 sayılı üniversiteler kanunundaki usule göre oluşturuldu. Soru - (İnceoğlu ve Erözden'e) Öğ- retim Üyeleri DerneğTnin taslağını de- ğerlendirir misiniz? Bu taslak da, çerçeve yasa niteliğinde değil. Aynca, yeni getirilen bilimlerarası kurulun ve yükseköğretim danışma ku- rulunun işlevleri tam olarak açıklana- bilmiş değil. Öğrenciler açısından Milli Eğitim Bakanlığı tasansına oranla çok daha olumlu. OzMErtzlM: Tasanya, öğretim üye yardımcılan- nın düzenlendiği bölümlere kadar eleşti- rim yok. Asistan statüsünün tekrar geti- riliyor olması son derecc olumlu. An- cak, araştırma görevliliği statüsünün tekrar düzenlenmesi noktasında itiraz- lanm var. Bu statünün ışlevsel olmaya- cağını düşünüyoruz. Mevcut araştırma görevlilerinin hangi statüye gireceği ko- nusunda kuşkulanmız var. Bu konuda geçici maddeye ihtiyaç var. Mevcut araşürma görevlileri, doğrudan asis- tanlık statüsüne alınmah, isteyenler araşürma görevliliğine getirilmeli. Doktora tezi aşamasına gelen asis- tanlann bir yıl süreyle yurtdışında araşürma yapabilmelerine olanak sağ- lanmalı. Öğretim üye yardımcılan. siya- si partilere üye olabilme, siyasi parti faa- liyetlerine katılabilme özgürlüğüne sa- hipolabilmeli. Enstitü bünyesinde görev yapan araştırma görevlileri, burada öğretim üyesi kadrosu bulunmadığı için dokto- ralannı tamamladıklannda kendilerini kapı önünde buluyorlar. Bu kadrolann fakültelere aktanlmast gerekJı. Soru - Üniversitelerde polisin varlığı, özel gü- venlik birimlerinin oluşturulacak ol- ması öğrencilerin tepkisini çekiyor. Siz- ce Türkiye polissiz üniversiteye ne za- man kavuşacak 1 Polisin üniversiteye hiçbir zaman gir- memesini savunmak doğru değil. An- cak, polisler hergün kimlik kontrolü yapıyor ve çantalanmıa anyorlar. Bunu yapma yöntemleri de gerçekten çok saygısızca. Üniversitelerde polisin bulunması gerekli ama üniversite yöne- tim kuruluna bağlı özel bir birlik olmalı ve gmenlık görevlileri davranışlannı değiştirmeli. O E i N Üniversitede polisin varhğı rahatsız edici ama gerekli. Üniversitede ciddi bir güvenlik sorunu var. Polisin yerine. üni- versitenın kendı güvenlik birimini oluş- turması çok daha sağlıkh olur. BİTTİ MSL'lüİsmaa'in özeleştirisişöyle: Okula ilk gelen, sanatçı olarak yetişeceğini zannediyor. Ancak 4. sınıfa geldiğinde değil sanatçı, bütünüyleilgili zanaatçı bile otanadığını anüyor. (Fotoğraf: IBRAHİM GÜNEL) Giyimine bak, aııla hangiüniversitedendir • Mimar Sinan Üniversitesi'nin kapısından ilk girildiği andan itibaren hem öğrenci hem de sanatçı olunur. Erkeklerin saçlaru eğer at kuyruğu bi- çiminde bağlanmamışsa özgürce omuzlara sahnmıştır. Yuvarlak camlı tel gözlüklere, sol kulağı küpeli erkeklere, bu okulda çokça rastlanır. FİGEN ATALAY Türkiye. belki de dünya üzerinde 500 ki$ilik amfide hukuköğrenimi verilen tek ülke. Derslerin saat 18. OO'de tamamlandığı, kitaplığin bundan bir saat önce kapandığı fa- kültelerin bulunduğu başka bir ülke de olma- yabilir. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, işte böyle bir okul. Fakülte- nin kitaplığı yetersiz. anfıleri ısmmıyor, ba- zen sulan aylarca akmı- yor, kalabahktan derse kaülmak mümkün ol- muyor. v Fakültenin 3. sınıf öğrencisi Ha- kan Yazıcı, "YÖK'ü. yıllardır bü- tün sorunlann kaynağı gibi gör- dük. Dpğramacı'nın isüfasından sonra YÖK eskisi kadar etkilı değil ama üniversitelerde herhangi bir düzelme meydana gelmedi" diyor. Ûniversitenin en büyük sorununun bilim üretememesi olduğunu belir- ne kaülmalan gerektiğini söyleyen ten Yazıcı. öğrencilerin de. öğretim Gökçe Güler'in bir başka isteği de, görevlilerinin de bilimsel çahşmaya fakülteye ahnan öğrenci sayısının karşı ilgisiz olduklannı söylüyor. düşüriilmesi. Güler, "Müfredat Oğrencilerin anlattıklanna göre, çok ağır, hocalar mükemmel yetiş- bazı derslerde öğrenci sayısı, 600"e memizi istiyorlar ama kalabalık ulaşıyor. Erkenden gelip yer kapa- • 1Ü Hukuk Fakültesfnde, bazı derslerde öğrenci sayısı, 600'e ulaşıyor. Erkenden gelip yer kapamayanlar, dersi merdivenlere oturarak dinlemek zorunda kalıyorlar. Hocalar, çok kalabalık anfilerde öğrencileri derse katmak ve ilgiyi arttırmak için olağanûstü çaba harcıyor. mayan öğrenciler. dersi merdiven- lere oturarak dinlemek zorunda kalıyorlar. Ece Aküren, hocalan- nın, çok kalabalık amfılerde öğren- cileri derse katmak ve ilgiyi arür- mak için olağanûstü çaba harca- sınıflarda mümkün değil. Bu yıl fa- kültemize 950 öğrenci alındı. Bu sayının düşü- rülmesi mutlaka gerek- li. Mezun olunduktan sonra da Baro'ya kayıt olmak için sınav konul- masının yararlı ola- cağını düşünüyorum." Üntaç Güner, ABD'- deki birçok üniversiteyi ve hukuk fakültelerini — •* görmüş. Georgetown Üniversitesı'nde bir sırufta yalnızca 30 kişinin öğrenim gördüğü hukuk fakültesi öğrencilerine. "sınıfta 450 kişiyiz" dediğinde, ne demek istedi- ğini bir türlü anlayamamışlar. O da söylediğine pişman olmuş. Her öğ- dıkjannı belirtiyor. rencinin birkaç klüpte aktif olduğu, li- öğrencilerin söz hakkının bulundu-Öğrencilerin üniversite yönetimi- SERGÜZEŞT-t İHSAN KEMALGÖKHAN devRedHd;... bu biRincj fkfta dönem'min aRdından 2ie^('rn sab^Mı »ftep ayni// devp-i daim ge&çeki&şıne& bif- İ de. biteK ıhsan ğubuüniversitede,birbaşka "garip- ük" daha varmış: Kütüphanenin 24 saat boyunca açık olması. MSÜ' ye girer gırmez Bilkent'li: Bilimsel özerklik yok ODTÜ'lü: Barijandarma olsunna Bilkent Üniversitesi- nde olduğu gibi güvenlik kontrolundan geçtikten sonra girebiliyoruz. Zaten kampustan içeri adımınızı attığıruz andan itibaren, jandarma ve su- baylarla karşılaşıyorsu- nuz. 12 Eylül sohrasmda, "muhtemel" terörolaylan- na karşı önlem almak amaayla, "jandarmalı gü- venlik sistemi'"nin getirildi- AYŞESAYIN ANKARA-YÖK un es- ki başkanı Doğramacı ta- rafindan kurulan Bükent"- in öğrencilerine, YÖK sis- temi hakkında ne düşün- düklerini soruyoruz. Öğ- rencilerden bir bölümü, sistemı "bilimsel özerklik yok" diye tarumJarken. Mehmet Güvendi adlı öğ- renci buna karşı çıkıyor: Bir kurum olmalı "YÖK'ün eleştirilecek yönkri olabilir ama bu ko- nu kamuoyunda çok abar- üldı. Bu tepki biraz da YÖK'ün 12 Eylül sonra- smda kurulmuş olmasın- dan kaynaklanıyor. Ben devlet . üniversiteierinde devlet kontrolü olması ge- rektiğine inanıyorum. Çünİcü bu üniversitelere devlet para veriyor. Para- sal denetim yapıhnalı. Bu- nu yapacak da bir kurum olmalı." . ği ODTÜ kampusunun Murat Özkan. bu görüşe içinde bir de jandarma ka- "'Üniversitelerde bugûn rakolu bulunuyor. Öğren- yayılan" bir öğrenci gru- buyla sohbet ediyoruz. İstatisük Bölümü 3. sınıf öğrencisj Hülya Çatpınar, kampus yaşamından son derece memnun. "Biz bu- rada ayn bir kent oiuştur- duğumuza inanıyoruz. Or- tam ve çevre güzel ama ağır ders yûkünden dolayı. bu güzelKklerden yetennce yararlandiğımıza inanmı- yorum"' diyor. Gruptaki cüerden birisi. dersler dı- şmda kitap okuyamadıgı gibi. gazetekrin de yalmz- ca spor sayfalanna baka- bildiğini vurguluyor. Kulüpkr • Bilkentli Mehmet: YÖK'- ün eleştirilecek yönleri olabi- lir ama bu konu kamuoyun- da çok abartıldı. Bu tepki bi- raz da YÖK'ün 12 Eylül son- rasında kuralmuş olma- sından kaynaklanıyor. • ODTÜ'lüler, derslerin çok ağır olması nedeniyle, hemen hemen hiçbir şeyle ilgilenemeyecek duruma geldiklerini belirtiyorlar. araştırma yapılabiiiyor mu? Öğrencifcr sıruflarda rahatlıkla görüşlerini açık- layabiliyor mu? Kaç bilim- sel çalışma var? Durum or- tada. Bu da YÖK siste- minin getirdiğı bir durum. Şu anda üniversiteler üni- versite niteliği taşımıyor. Biz buna kendi aramızda ileri lise diyoruz" diye karşı çıkıyor. ODTÜ kampusu- ciler. bu duruma ahşmış göriinseler de zaman za- man tepkilerini dile getiri- yorlar. Yetişmiş ağaçlanyla, "en güzel manzarab üni- versite" sayılabilecek OD- TÜ'nün öğrcncileri de bu ağaçlann gölgesınden fay- dalanmayı ihmal etmiyor. Yeşiü görünce kendi de- yimleriyle "otlann üzerine diğer öğrenciler de Hürya 1 - ya hak verirken, "ODTÜ- lünün bir sloganı vardır; 'Çok sürün.çok eğlen' di- ye. Gerçekten sınav za- manlan sabahlara kadar çalışıyoruz. Ama fırsaünı buldugumuzda da çtlgınlar gibi eğleniriz" diyorlar. ODTÜ'lüter. derslerin çok ağır otaıası nedeniyle, he- men hemen hiçbir şeyle il- gilenemeyecek duruma geldiklerini de belirtiyor- lar. Gruptaki erkek öğren- ODTÜ'de öğrencilerin örgütlü olarak faaliyet gös- terebüdiği tek yer öğrenci kulüpleri. Sayılan 36'yı bu- lan öğrenci kulüpleri dışın- da bir de ögrenci demeği var. Ancak. öğrenciier, "si- yaset yapılıyor" endi^siy- le. dernek olayına pek yak- •aşmak istemediklerini be- lirtiyorlar. ODTÜ'de si- yaset, diğer üniversitelere oranla biraz daha fazla ür- kütücüdür. öğrenciler bu- nun nedenini, üniversite- nin geçmişinde yaşanan olaylara bağbyorlar. Eği- tim yıhnın başlangıa ve 1 Mayıs gibi günlerde OD- TÜ'de güvenlik önkmleri- nin çok sıkılaşüğıro anla- tan öğrenciler, heükopter- lerle kampusun denetlen- diğini beürtiyoriar. "Jan- darmalı öğrenciliği" nasıî karşıladıklannı sorduğu- muz öğrencilerden Hûrya, "Jandarma poUsten iyidir" diye yamtbyor. Hülya'ya göre, "jandarma emir kulu, süresi dolunca terhis olup gider. O yüzden öğ- reneilere fazla bulaşmaz. Ama poüs bu işten ekmek yiyor." Gnptaki öğrenci- lerden Mert "Sivıl polis her an aramızda" diyor. Mimar Sinan Üniversitesi'nin kapısından ilk girildiği andan itiba- ren hem öğrenci hem de sanatçı olunur. Erkeklerin saçlan. eğer at kuyru- ğu biçiminde bağlanmamışsa öz- gürce omuzlara salınmışür. Yuvar- lak camlı tel gözlüklere, sol kulağı küpeli erkeklere, bu okulda çokça rastlanır. Öteki aksesuarlar. genellikle bü- yük boyudu gümüş takılardan olu- şur. En çok bluejean giyilir. Kot ya da siyah deri montun alündaki koyu renkli kazak ya da gömlek pantolonun üstüne çıkanlarak, dağınık ve salaş bir görünüme ulaşılır. Temel eğitim sorunu "Sanatçı olma" ve "Farklılık" konusuna gelince. _ Mine Tuduk, "Mimar Sinan Üniversitesi'nin öteki üniversitelerden hiçbir farkı yok. Çünkü, Türkiye'de temel eği- tim sorunu var. Öğrenciler, okula lise zihniyetiyle geliyor. Öğretim üyeleri de aynı zihniyette. Bu ûniversitenin öğren- cileri, saç uzaüp. kot-monüar giye- rek popüler bir tipoloji yaraüyor ama bu biçimsel bir olay. Akade- mik formasyon oluşamıyor. sa- natçı yetiştirmede başanlı olunamı- yor" diye konuşuyor. İsmail'in bu konudaki değerlendirmesine göre ise, "Okula ilk gelen. sanatçı olarak yetişeceğini zannediyor. Ancak. 4. sınıfa geldiğinde değil sanatçı, seçti- ği bölümle ilgili zanaatçı bile ol- madığını anlıyor " Kokteyl ve sergi Görüştüğümüz öğrenciler oku- lun belli başlı sorunlannı. kitaplık- tan yeterince yararlanamama, bir alanda uzmanlaşamama, spor sa- lonunun bulunmaması. öğretim üyelerinin gelmemesi nedeniyle ba- zı derslerde, "araştırma görevlisine mahkum olma", kültürel ve sosyal etkinliklerin. "kokteyl ve sergi ta- kip etmekle" sınırlı kalması diye sı- ralıyor. Ancak, herşeye rağmen öğrenci- ler, okuldaki "sıcak" ortamdan hoşnutlar. A^han Savaşan, "Mi- mar Sinan Üniversitesi öğrencisi bir parça özenti. Ama öğrenciler arasında güzel bir iletişim var" di- yor. YARIN:100.Yıl,Dicle, Cumhuriyet, İnönü, Âkdeniz üniversiteleri ANKARA,AI\KA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Solmayan BahartarYıllar boyunca çok gezdim; değişik ülkeler, kentler, başkentler gördüm. Prag'ı unutamam. Belki de Prag ba- hann/n mimarı nedeniyle. Ölüm haberini öğrenince ne- ler canlandı gözümde... Prag'a 1970'li yılların başında, mayıs ayında gittim ilk kez. Havada leylak kokusuyla mor bir başkent kucakladı beni. Hradchany tepeleri, ba- rok sarayların, evlerin bahçeleri, delirmiş gibi açmış leylaklar! Kenti gezmeye, barok saraylarda barok müzi- ğin büyük ustalarını dinlemeye doyamadım. Yanımda eski dostlarım Büyükelçi Haluk Kura ve eşi, iki haftanın günlerini de saatlerini de güzel değerlendırdim, güzel yaşadım. Kafka'nın kitaplarmı daha iyi anladım. Aslan Asker Şvayk'a daha çok gülümsedim o yolculukta. Havada leylak kokusu, leylaklar da delirmiş, ama gü- zel kentte baharın coşkusu yok! Çeklerin Küçük Ana (Matieka) dediği güzel başkent hüzünle kucaklıyor beni. Kimi yerlerde Sovyet tankları var, ortada değil, ama gözden kaçmıyor. Bir gece Çek filmi görmek istedim, si- nemaya gittim. Filmde iki küçük öğrenci ABD'ye gitmeyi hayal ediyorlar. Salonda gülüşmeler ve alkışlar! Bir esk- rim maçında Sovyete karşı Türk eskrimciyi coşkuyla alkışlıyor seyirciler. Solan baharın tepkisi her şeyde his- sediliyor sözün kısası. Baharın mimarı Ankara'dan dön- müş, bir orman işletmesinde sürgünde. Ama halkı onu sevmekten geri kalmıyor. Soğuk kış gecelerinde karlı tepelere, beyaz parklara kocaman harflerle DUBÇEK yazıyorlar. Dubçek sürgünde, ama adı tepelerde. Baskı- yakarşınyazılıyor.. Gelişen olayları birlikte yaşadık. Prag baharı yeniden yeşerdi, mimarı da surgünden parlamento başkanlığına geldi. Halkı onu en güzel biçimde ödüllendirdi, onurlan- dırdı. Solmayan bir baharın mimarı olarak... Bir ulusun özlediği baharı soldurmak olası değil. Çi- çekleri yoluyorlar, dalları kesiyorlar, ama kökten fışkırı- yor bahar. Tohum yeşeriyor birden... Bahar mimarları da çok acı faturalar ödüyor. ama amaca giden yol düz değil hiçbir zaman. Yokuşları var, dikenleri var, parmak- lıklar var, sürgün var, işkence ve ölüm var... Ama o ölümle neler yeşeriyor! TV'de Güney Afrika'nın özgürlük şarkısını anlatan filmi gördünüz mü? Kimi sah- neleri evinde, sokağında yaşar gibi insan! O filmin ger- çeği kaç ülkede yaşanıyor şu günlerde. Kara Afrika'da bir savaş; karalar aklanıyor, özgürlük özlemiyle ağart- yorlar yaşamlarını. Öte yandan kimi beyazlar da nasıl kararıyor! Beyaz da olsalar insanlık tarihinde kara bir leke onlar. O filmde beyaz bir gazeteciyi, karanlığı delen eylemleriyle mesleğimize de bir uyarı gibi düşündüm ben. Ödün vermeden çalışıyor; gerçekleri yansıtmak, kamuoyu oluşturmak için tehlikeli serüvenler yaşıyor. Beyazperdeye yansırken abartılar da olabilir, ama mes- leğimizin gerçekçizgisini, itici gücünü de belirtiyor. • • • Bir gazeteci de Çetin Işıközlü'nün "Aşk ve Barış" adlı yapıtında var. Barış adlı bir kızla tanışıyor, bir barış sar- kısı dinliyor. Yurtta barış dünyada barış şarkısı. Soropti- mistler 10 Kasım gecesınde Devlet Operası'nda bir top- lantı düzenleyerek andılar Atatürk'ü. Sanata verdiği önemi vurguladılar. Izmırli soroptimistlerden Ayla Sel- çuk, Atatürk'ün kadın devrimiyle amaçladığı eşitliği, la- ikliği vurguladı. Gaziosmanpaşalı soroptimistlerden Hacettepe Üniversitesi SanatTarihi Kürsüsü profesörle- rinden Günsel Renda da Atatürk'ün sanata, sanatçıya, sanat kuruluşlarına verdiği önemi anlatn. Güzel bir ko- nuşmaydı. İlgiyle izlendi. Cumhurbaşkanı Özal, Parla- mento Başkanı Cindoruk, Kültür Bakanı Fikri Sağlar da izleyenler arasında Böyle bir gecede Aşk ve Barış yapıtının yer alması bi- raz ilginç geldi bana. Atatürk görseydi nasıl yorumlardı acaba? Müzik devrimındeki duraklamalarla belki de. Cumhuriyetimizin ilk kuşak bestecılerinden sonra bir duraklama yaşandığı yadsınamaz bence. Erkinler, Say- gunlar, Aksesler kuyrukluyıldızlar gibi; arkadan Ferit Tüzün, Nevit Kodallı, ilhan Usmanbaş, Bülent Arel parl»- yor, ama sonra?.. Bu soruya eğilmek, yanıtlarını bulmak gerekir. Kültür Bakanlığı'nın bir görevi de bu olmalı ben- ce. Son günlerde operadaki bahar, kompozisyon dalını da yeşertir belki. Bakanlığın da özendirici yarışmalar açması, ayrıca bir kompozisyon komisyonu oluşturması iyi olur. Vaktiyle böyle deneyler olumlu sonuçlar verdi. Devlet Operası'nda bir Türk yapıtını başka bir düzey- de görmeyi diliyor insan. Her şeyden önce çağdaş dü- zeyde. Okul sahnesi değil orası! Belirtmek zorundayım; sahnedekiler ellerinden geleni yapıyor, ama müzik hayli geride. Güvercinler uçuyor, New York'taki özgürlük Anıtı'na benzer sahneler oluşuyor, nükleer bombalar patlıyor, ama kulağımızdaki müzik boşluğu dolmuyor hiç! • • • Opera dönüşü, TV'de Ali Baransel'in yönettiği birotu- rum izledim Konuşmacılar Profesör Ibrahim Agah Çu- bukçu, Profesör Ergun Özbudun, Profesör Mehmet Sağlam. Laiklik ilkesini anlattılar. Baransel ilginç soru- larla irdeledi konuyu. Dinlerken Atatürk'ü düşündüm. Anadolu baharını... Karşı çabalar, çağdışı davranışlar, politikalar, ama cumhuriyetimizin ilkeleri gerçeğini de, doğrultusunu da koruyor. Atatürk yalnız Anadolu'nun değil dünyamızın, yüzyılımızın da en güzel baharını oluşturan mimar. Giderek güçleniyor, boyutlanıyon dünden bugüne, bugünden yarına bir uyarı gibi, herkesi görevecağırırgibi... Çağdaş yaşam Anadolu baharında gelişir ancak. O baharı soldurmayan çağdaş çabalarla; mimarını sözler- le değil. davranışlarla severek... Mutlu bir olay. Bu tür çabalar giderek yoğunlaşıyor. Duygusallıktan bilince geçiyoruz galiba. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Posta ile gönderi- len paket, telgraf, mektup gibi şey. 2/ "Irlanda Cumhuri- yet Ordusu"... Kah- veci Tepsisi 3/ Neo- dim elementinin simgesi... Sürüp git- me, uzama. 4/ Edir- ne*de Osmanlı mi- marlığının başyapıtı olarak nitelenen ün- lü cami. 5/ Baş ço- ban... Bir işi yapura- bilme gücü. 6/ Leke- li postu palto yapı- mında kullanılan memeli bir hayvan. 7/ Tektonik çukur... Evıensel alıcı olan kan grubu. 8/ Arapçada "ben"... Islam dinini korumak ya da yaymak amacıyla yapılan kutsal sa- vaş. 9/ Güney Amenka'daki dağ sı- rası... Padisahların ödüllendirmek için birine giydirdikleri değerli kaftan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuvvet verici, yorgunluk gideri- ci, cinsel gücü artıncı etkileri bulunan bir Uzakdoğu bitkisi.: Uzak yolculuklarda şoförlerin yollardan aldıklan yolcu... Evcil bir geyik. 3/ Olumsuzluk belirten bir önek... Bir fotoğraf, de- sen ya da karikatürün temsil ettiği şeyi belirten yazı. 4/ Boru sesi... Oyunda cezalı çocuk. 5/ Kadınsı davranışlan olan erkek. 6/ lskambillerle oynanan bir tür oyun... Halk dilinde nezleye verilen ad 7/ lyilik... Bir renk. 8/ Fiyat... Üye. 9/ Hint-lran dil grubu. verilen ad... Kaba, biçimsiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle