15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1KASİM1992PAZAR 8 PAZARYAZILARI 4 Aıııeıikaııriiyası'pembe mî?Politika dünyasının oyunlanna ayak uydurabilmek hıç de kolay olmasa gerek. Bedeli ağır, çıkan büyûk bir oyun. Bu, po- litikanın genel çerçevesi. Ancak ABD se- çimkrinde kullanılan malzemeler. genel çerçeveden farklılıklar içeriyor. Adaylan dinlerken halkı "Amerikan rü- yası "nm pembeliklerinde yaşıyor sanıyor- sunuz. Medyanın " yalanlanna " inanmaz- sanız, ABD silahlarmın "habersiz! " kim- seye satıbnadığını, satmanın da ne denli ayıp bir şey olduğunu falan anlaya- caksınız. Gerçi baa belgeler yırtılıyormuş, esrarengiz ölümler oluyormuş falan ama, öyle büyütülecek gibi degilmiş bunlar. Her ne kadar 30 milyon kadar kişi çok kötü ya- şama koşullan içindeyse de, 35 milyon kişi- nin sağhk sıgortasmın olmayışı falan da büyütülmemebymiş. "Dünyanın lideri, en kuvvetli ve iyi eko- nomisine sahip ülkeyiz" diyen Bush'a inanmayan basına yazıklar olsun. Bunlar da sorun mu yani? Vız gelir Sam Amca'ya. Clinton paniği içindeki Bush haklı: Bu genç adam ülkeyi deprasyona sürükleyip çökertmeye çalışıyor. Bütçe açığında pat- lama olmuşmuş, AIDS belası yayılıyor muş, falan...Yalan bunlar, yalan. Basın her ıktidar ıçin çok zararh, yalancı ve halkı umutsuzluğa sürükleyen bir cana- varmış. Burada bunu anlamak çok kolay. Yüzlerce televizyon kanalı, binlerce gazete var. Cumhuriyetçiler hakh. Ülke güllük gülüstanlık. Ama, medya yok mu medya! Her şeyi karalayıp kötülüyor, felaket tellali gıbı çahşarak "Amerikan Rüyası" na kâ- bus görûntüsü veriyor. Yalancı ve tehlikeli bu medya Los Ange- les cehennemini büyûtüyor. Siyahlann güçlükle iş bulabildiklerine, ev kredisi için bankaya başvurduklannda pek şanslı olmayışlanna, Kınlderililerin içinde bu- lunduğu dunıma değiniyorlar. Şeytanbk bu ya, ABD'nin 48 saat sonra- ki seçime doğru görüntüsüne biz de ba- kalım Süper gjden (!) vaziyette, bir iftirada biz atahm. FUAT KOZLUKLU Cumhuriyetçılenn dediğı gibi bağımsız Teksash milyarder adayın kıa lezbiyen mi? Çıplak fotoğraflan Cumhuri>etçilerin elin- de mi? Cumhuriyetçilerin desteğinde acı- klama yaptığını söyleyen Gennifer Flo- wers'ın Penthouse dergisine verdiği ana- dan doğma pozlarla'" Bill şöyle yatar. böy- le kalkar " dediği açıklamalar doğru mu? Karmakanşık bir seçim havası. Tam ABD'ye özgü. Yatak odalan skandah. Saddam'a silah satıp Kuveyt'e gönderme ve ardından da "ayıp etti" deyıp "kulağı- ndan çekme" hikâyeleri. Hepsi iç içe. ABD genelinde yakJaşık 13 mily on lezbi- yenin yaşadığı belirtiliyor. Homoseksüel sayısında kesin bir rakam yok, ancak 20 milyon civannda olduğu söyleniyor. 13-19 yaş grubunun 260 milyon dolayı- ndaki nüfus içinde 35 milyon olduğu ista- tisüklerde yer alıyor. Yapılan anketlerde. bu yaş grubunun 8 milyonu, haftada en az bir kere içiyor. Bu rakam içinde yer alan 7 milyon 742 kışi, her gün seks ilişkisinde bu- lunuyor. Çoğu prezervatif kullanmıyor. OMNI dergisinin rakamlanna göre, 13-19 yaş arası 35 milyonluk genç nüfüsun onda biri intihara kalkışıyor. Her gûn 23 genç öl- dürülüyor. Bağımsız Perot'u ekarte etmek isteyen Cumhuriyetçilerin yaptıklan geçen hafta büyük sansasyon yarattı. Perot, kızının lezbiyen olduğunu gösteren çıplak fotoğ- raflara sahip olduğunu söyleyen Cumhuri- yetçilerin şanlajıvla karşılaştıru söyledi. Seks konusunda uçukluklann yaşandığı bir ülkede muhafazakâr toplum arayışı ga- rip gelıyor insana. Medya seks kusuyor. Madonna 50 dolara etiru sergiliyor. Bü- yûkleri gibi çocuklan da oyuncak olarak sitehı s#viyor. Yılda 3 milyon çocuğun, aile bireyleri tarafından cinsel saldınya maruz kaldığı açıklaruyor. Uzmanlar, bu tûr ilişkiyi açığa çıkartamayan çocuk sayısının da yüksek olduğunu öylüyorlar. Başkan Bush güvenli seksi tercih edip kûrtaja karşı olduğunu belirtiyor. Bush, halka güvenli seks yapmalannı sürekJi tav- siye ediyor. AIDS'li sayısının her geçen gün artması, bu hastahğa birkaç yıl öncesi- ne kadar kulağını tıkamış her kurumu ha- rekete geçirmiş. TV ve yazılı basında her gün AIDS'le ilgili bir şeylerle karşılaşmak olası. Şiddet ve seks. Kapitalizmin başken- tinden iki gerçek görüntü. Los Angeles başta olmak üzere, halkın olası bir saldınya karşı kendini korumak atnacıyla silahlandığı bildiriliyor. Medya- lar. tehlike geçmedi, daha kötüsü kapıda diyorlar. Sam Amca aslında hamile. Ama ısrarla bunu reddetip, midem ağnyor diye geçiştiriyor. Fakat sancılan artınca işin farkına varacak. Griakşamlar hâlâesiyor • Hamburg'a da diğer Alman kentleri gibi sükûne- tin gizlediği bir tedirginlik hâkim. Ruhlan üşüten sadece esen Hamburg akşamlan değil. Depresif atmosfer şimdi daha ağır. "Eser Hamburg akşamlan. yüreğime işîer gider'" diyordu Hamburg'da oturan Türk mü- zisyeni Fuat Saka. Hamburg'a ilk defa 12 yıl önce geldiğimde o esinti içimi doldurmuştu. Renklerden grinin hâkım oldu- ğu Hamburg'da sıcaklığı. mum ışıklannın aydınlattığı loş kne- ipelerde bulmuştum. Gn Hamburg akşamlan hâlâ esiyor. Akşam esintisi ruhu üşütüyor. Sandan kırmızıya rengarenk sonbahar yaprak- lan, sonbahann gnliğini gider- meye yetmiyor. Sonbaharda Hamburg hâlâ yağmurlu. kas- vetli ve dolayısıyla depreat. Hamburg sokaklan şjmdi belki biraz daha Türk, biraz daha kozmopolit. Türklerin yoğun olduklan sokaklarda daha fazla Türk dükkanı ve ke- bapçısı var. Ama Hamburg gö- rünürde aynı Hamburg. So- kaklar hiçbir şey değişmeıruş- çesineaynı icerıkb Türkçe siyası yazı ve afışlerle dolu. Almanlar- la Türkler sakin bir şekilde yan yana yaşamaya devam ediyor- lar. Türk lokantalan Almanlar- la dolup taşıyor. Yine de Hamburg şimdi baş- ka bir kent. O görünürdeki sü- kûnetin altından çok sular akıp geçmiş. Hamburg'a da dığer Alman kentleri gibi sükûnetin gizlediği bir tedırgınlık haJcım. Ruhlan üşüten sadece esen Hamburg akşamlan değil. Depsesif atmosfer şimdi daha ağır. Artık Sussannestrasse'dekı Türk dükkânlanndan herhangi birine girip raflardan Türk rakısı almak mümkün değil. Dükkân sahıpleri. eğer kendıle- ri dindar değillerse, dindar müşterilerini kaçırmamak için alkollü içki satmıyorlar. Satan- lar da tezgah altlanndan satı- yorlar. Türklere ait işyerlerinde şimdi başortülü genç İcızlar hiz- met veriyorlar. Başortülü genç kız sayısıyla bırlikte. kadın sığınma evlerin- deki genç Türk kızlannın sayısı da artıyor. Başörtü takmak is- temeyen, zoria evlendirilmek- ten kaçan gencecik Türk kızlan, kimliklerini ararken yine kafalannı Türk erkekleri- ne çarpıyoriar. Genç Türk kızlannm hikâyesi ve gelecek ihümalleri ruhlan üşütüyor. Esen Hamburg akşamlan artık daha bir tedirgin. Görü- nürdeki sükûnet, Türkler açı- sından sürekb yaşanan bir ger- ginliği gjzliyor. Hamburg so- kaklannda şöyle bir dolaşmak. gerginliği hissetmek için yeterlı oluyor. Sıyasal içerikli Aİman- ca afişlerin artık hemen hepsi yabancı düşrnanlığryla ilgili bir- şeyler içeriyor. Mültecilerin kaldığı otelin ön cephesine asılı büyük bir pankartta, "Saldın- HAMBURG FERRUH YILMAZ larda polise telefon etmek yet- mez. Bir şeyleri değiştirmek için hepimiz tavır almak zorun- dayız" yazıyor. Cuma akşamı biz bir Türk Iokantasında ye- mek yerken yürüyerek 5 dakika uzakhktakı St. Pauli'dc dazlak- lar yabancılara saldınyor. Saldınlara karşı oluşturulan te- lefon zincirleri saldınlan göğüs- lemeye yetmiyor. Tedirginlik giderek korkuya dönüşüyor, bazı yerlerde Türkler karanhk bastıktan sonra sokağa çıkmıyor. Saldın korkusu yabancılan da sılahlanmaya ıüyor. Saldı- nlann görece az olduğu Ham- burg'da bile her işyeri zulasmda silah bulunduruyor, gece soka- ğa çıkmak zorunda kalan Türkler, bellerini boş bırak- mıyoriar. Saldınlann getirdiği tedirginlik sürekli bir gerginliğe dönüşüyor, gelecek kaygısı, dipsiz bir kuyudaki çaresizliğe dönüşüyor. Çözümsüzlük ve çaresizlik ruhlan yiynp bitiriyor. Korku, kültürel bir kapanışı, geri çekilmeyi geüriyor, kapan- ma kadın sığınma evlerindeki Türk kızlan sayısını çoğalüyor, Türk kızlannın dramı Alman- lardaki önyargılan arttınyor, geri dönüş konusundaki çö- zümsüzlüğü gözler önüne seri- yor. Hamburg akşamlan gn es- meye devam ediyor, ama esinti ruhlan şimdi daha çok üşütü- yor. Yaşasmdünyacaddanmn bayramıHalloween Dünya 'cadılan' yılda birkezdeolsagönüllerinceeğtenme fırsatı buluyorlar. Gerçek cadılann yanı ara cadı kılığına bürünmüş yaşlı-genç milyonlarca insan 31 ekim gecesi sokaklara dökülüp insanlara muzip şakalar yapıyor. Daha birkaç yıl öncesinde yalnızca Amerika ve bazı Hıristiyan ülkelerde kutlanan 'cadı bayramı Hallovveen' gün geçtıkçe başka ülkelerce de benimseniyor. Aralannda Türkiyeli 'cadılann' bulunduğu 'dünya cadılanna' Tay'vanlı küçük cadılar da katıldı. Hayalet kılığına bürünmüş Taipeili öğrenciler insanlan korkutmak üzere yola koyulmuşlar. Muzip küçükler, gerçek cadı veya hayalet gördüklerinde neler hissederlerdi kimbilir? Gelenekler ve özgürlüğünşaşırbcıbileşimi Savaş ve banş sözcüklerinin dil- lerden hiç düşmediği, çöl ve silah alevlerinin kavurduğu sımsıcak bir Ortadoğu. Ve birleşik kaplar içinde, suyunu kaynama noktasında en faz- la tutan bu kuyucukta, her şeye karşın dünyanın sayıh güvenlıkli ve huzurlu ülkelerinden biri olarak bi- liniyor İsrail. Istanbul'dan New York'a, hatta yerküre sathına yayıhp dünya va- tandaşlığının ticari ve siyasi İceyfıni süren Musevıler'in sonunda bay- raklannı çektiklen resmı mekânlan, bu kıl kurdu kadar İsrail işte. Ahir zamanda bina ile zina arta- cak derdi babaannem. Tel Aviv'i gördükten sonra, kıyamet hazretle- rinin buraya uğramaktan vazgeçe- ceğini ve binalannı azdınp taşırma- dan korumuş bu beldeyi, gelecekte- ki yeni dünya yaraüklanna numu- nelik bırakacağını düşünüyorum. Binalar artık tarih olmakla kal- mamış bu kentte, restorasyon için de olsa tek bircivi çakurmadan inat- la ve gururla direniyorlar günümü- zün vahşi kineüğıne. Yeni yapılaş- ma ihtiyaçlanru da her aklı başında kentleşmede olduğu gibi merkezin çevresine eklediklen yeni binalarla gideriyorlar. Ama gayet ölçülü, mi- limetrik ve cimrice. Nasıl dokunmaz insana, güzeller güzeli kentlerimiz- de, ille de şehrin göbeğinde otura- cağım diye yerle bir edilen o müte- vazı, ama incelikli, görgülü ata yadi- garlan. Eski zamanlardan ve eski mimari ustabklardan tatlar taşıyan adamakjUı oturaklı bu soylu kente saygı ile eğiliyorum. Burada, Ortadoğu'nun ateşi de- ğil, Akdeniz'in sıcaklığı ısıtıyor içi- mizi. Kıyıya endamla uzanmış baş- TEL AVİV DtLEK KOÇ kentte deniz sefası yapmak için tası tarağı toplayıp bakir yerler aramak gibi zahmetlere hiç gerek yok. Ken- tin içinde ıslak mayolan ile volta atan insanlara bakarak şansımıza gülüyoruz, 100 metre yol yürüyüp denize dabvereceğimiz şansımıza. Tel Aviv. lüksünü ve güzelliğini her köşesinde eşit ağırlıkta taşımaya çalışan adil bir kent. Kıyısını, or- tasmı ya da sokak arasıru ayru şefkat ve ütizlikle sahiplenmiş. Evlat- lannın her birisıni aynı sevgiyle gö- zeten bir ana gibi. Bilmem nereye nazır mülklerle hacet yanştırma modası da yok, ama yine de kıyı bo- yunca akşam sonrası başlayan ha- yat biraz başka. Ya da kentlenmizin orasını burasını ayn primlendiren bir anJayışın yurttaşı olduğurndan bana öyle geliyor. Geceleri sahil bo- yuna büyülü romantizm veren ku- rallar burada da değişrniyor. Elbette yine gençler. Yollara tuvallerini ku- rup kara kalem suretinizi çizen, tez- gahlannda albeniü gümüşler sergile- yen gençler... Ve pudra gibi kumlar üzerinde, denizin mavisi yerine si- yahını seyrederek sevişen âşıklar... "Tel Aviv'de aşk başkadır" demeye- ceğim. Bana göre aşk, dünyanın her yerinde bambaşkadır (samanlıkta bile). Ama başlannda Musevi tak- kelen ile sahil yollannda sevgililerini öpen delikanbîar bana sahiden "baş- ka" geliyor. Geleneklerle özgürlü- ğün şaşırücı birleşimi. Hâkilere bulanmış dal gibi asker kızlar görüyonım gece sahıllennde. Çantalan boncuklu, ellerinde sıga- ralar. Bu da askerlikle özgürlüğün şaşırtıa birleşimi. Birden yıllar ön- cesinın, çocukluğumun bir tınısı ge- ziniyor muğlak belleğimde. Erkın Koray'ın "Kızlan da Alın Artık As- kere" şarkısını özlemk mınldanıyo- rum. Özlemim daha çok Erkin Ko- ray'a. O dalga dalga, aldırmaz bir rahatlıkla sanki boşluğa salıverilen namelerini anımsıyorum. Taklitleri bile olamayacak kadar tekil katöı bu müzik dehası. Aslı para etmeyenin taklitleri kazanır mıydı ki kopyalan türesinler. Ben böyle para etmeyen sanatçılan çok seviyomm. Ve 25 yıl eskıliğindeki sanat ürünleriyle Tel Aviv'de bana Türkiye'yi özlettikleri için şükran duyuyorum. Stoyaııov'ıuı eşliğiııde fîıaı*gezisi Bulgaristan'ın Orta Meriç Vadisf ndeki büyük kenti Plov- div'de (ya da Filibe) gün, ömür- • lerinin dörtte üçünü mutluluğu hazırlamakla geçiren insanlann sabah gülümsemezliği ile başh- yor. Bu çeşit hazırbk alışkanlığı Filibeliler'de öylesine yer etmiş ki sanki kendi hazırlıklannı bi- tirince başkalannkine başlaya- cak gibiler. Gülümsemezlikle başlayan yaşantı konusuna, yetmiş yedi yaşmdaki Ermeni asılb Vartan Baba "Esasında yaşantı çok güzel" yorumunu getiriyor. Za- man öğleye doğru gelmekte. Dört yaşında Eskişehir'den Plovdiv'e göç eden Vartan Baba yorumunu "öyle pek ince -*leyip sık dokumazsa, pekala mutluluk içinde yaşayıp gidebi- Kr ademoğlu" diyerek tamamlı- PLOVOİV ÜSTÜN AKMEN yor. Anlamsız yaşama anlam katmaya çaLşan fantazilenn- den söz ediyor. Sanki melekle- rin ayak basmaya korktuğu yerlerde yürümekte. Uluslararası fuar dolup ta- şıyor. Japon, Alman, Ameri- kan, Fin ve diğer ülke satıcılan, yüz onbeş ülke ile dış ticaret ya- pan Bulgar alıcılara mallannı tanıüyor. Egoizmi, açgözlülü- ğü, sefaleti, bezginlıği. kaderleri ve kadencıliği ykşamış Bulgar tüccarlar, insanın her zaman çeşitli şeylere göz dikeceğine ve bunlan elde etmek için hep ye- ni baştan savaşağına inanmanın simgesı gibiler. Stoyanov'un bir ezgisi eşhğinde fuar gezibyor. Eski kentin parke taşlannda Osmanb mımansinin değjşik örneklerini seyrederek ve seke- rek yürüken, müthiş güzel bir ekim güneşi insanın kendisi ile birlıkte yürüyen gölgesini iyice belli edccek ölçüde panl panl. Kentin olduğunca korunmuş bu bölümde. insan ister istemez çevresindeki her olguyla ayru değeri taşıyormuş gibi duyum- suyor kendini. Akşam basınca düzgün gi- yimli. pek düzgün obnayan ba- caklı sanşın fahişeler otellerin barlannı, kentin sokoklannı doldurmaya başlıyor. Kimileri kravatb. kısa kol mintanb ko- calan ik birb'kte turluyorlar. Sevmeden yaşanınca ve dünya- ya sevgisiz bakınca sorunlann ne denb bunaltıcı hale geldiğini gözlerinden okunan Tania. ai- lesinin Sofya'da yaşadığını an- latmakta. Tania hep tedirgin ve hep bir- şeyler arar gibi: "Beni seven, anlayan, bana aayan, beni mutlu kjlma yolunda tükene- cek binni bulunça bu işi bıraka- cağım" diyor. Önceleri ihanet etse bile, sonra durulacak birini anyormuş. Ya kendisine bunca ihaneti? Plovdiv'deki fahişeler de dünya üstündeki bütün meslek- taşlan gibi çürümüş. kokuş- muş, baştan çıkmış, değişmeye güçleri kalmamış. Tania'ya ge- lınce: Zamanını ve enerjisini sa- vurduğunun bir güzel farkında. Kitaba lıücıuıı STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN önü- müzdeki hafta tüm İsveç'te kütüpha- nelere hü- cüm edile- cek. Taşla, — — — ^ — ^ — ^ sopayla değil, kütüphane kartıyla. 2-6 kasım arasında halk, taşıyabildiği kadar kitabı en yakın kütüphaneden ödünç ala- cak. Halen ücretsiz olan kitap ödünç alma hakkmdan yararlanarak' kütüpha- nelerin boşaltılması amaçlanıyor; hiç de- ğilse. yasal süre olan 3 hafta boyunca. Dünyada benzeri görülmemiş bu eyle- min fikir babası, halkın sevgilısi bır yazar ve sahne oyuncuşu: Hans Alfredsson. Düzenleyicisi ise İsveç Yazarlar Sendi- kası. Sendikanın başkanı Peter Curman, eylemın gerekçesini ve amaaru şöyle dile geüriyor -Yüzü aşkın kütüphane, kütüphane şu- besi ve kitap otobüsühün kapatıhnak is- tenmesi, bardağı laşıran son damla oldu. Eylemımizin amacı, kitabm, vatandaş- lanmızın ortak malı olduğunu. politi- kaalara ait olmadağını göstermek. Bu nedenle vatandaşlar, kendi kitaplannı ga- yet yasal olarak kütüphane kartıyla ödünç alacaklar ve yasal süre içinde evle- rinde güven altında tutacaklaV. Bu eyle- mi, belediye mecb'slenndeki politikacı- lann kütüphanelere darbe ındirmeyi ka- rara bağlayacaklan ay olan kasım ayında yapıyoruz. Halkın kitlesel eylemi, kitabın ve okuma özgürlüğünün korunmasında kararb olduğumuzu gösterecek. "Büyük Kitap Ödünç Alma Haftası" Hans Alfredsson'un eseri. Ancak bu ko- nuda daha önce yapılan protestolann da kamuoyunda etkili olduğunu unutma- mak gerekir. Peter Curman, kütüphane- lerden kısıntı yapmak isteyen politika- cılan, "Kültür hob'ganlan" olarak nitele- mişti. Para babalannın başansız spekülas- yonlanndan ötürü düşülen fınans bu- nalınunın aasının kültürden abnmasını protesto eden çok sayıda Isveçli, defalar- ca yollara dökülmüştü. Bir süredir elden ele dolaşan protesto bstelerini, bugüne dek 325.000 kişi imzalamış durumda. 7 kasımda halkevinde yapılacak görkemü gecede bu sayının daha da artacağı umu- luyor. Ayru zamanda kültür işlennden sorumlu de\ let bakanına protesto listeleri sunulacak. Istatistilder, işsizlik oranırun % 6'yı bulmasıyla kütüphanelere gidiş oranırun da büyük ölçüde artüğını, % 20- 25'e ulaştığını gösteriyor. Şimdi soruyor kültür emekçileri: -Bu insanlan işlerinden ettiniz; kütüp- hanelerinden de etmek ıstiyorsunuz. Ne- reye göndereceksıniz hepsini? , „ Odessab gururlu ODESSA HÜLYA ARSLAN Gece son- lanna doğ- ru yaklaştık- ça resto- ranı saran duman bu- lutu daha da kalın- _ laşıyor. Artan duman, şışenin dibine ınen votka addıyetı çoktan üzeriennden atmış işadamlannın kravatlannı biraz daha gevşetüriyor. Karşılıkb işbırliği konsey toplanüla- nnda "sınırlan nasıl kaldınnz" tartış- malan uzayıp gider, herkes kendince for- müller üretmeye çabşırken Odessa'da ye- mek yediğimiz bu küçücük restoran, bir- çoklanrun smırlan çoktan kaldımuş ol- duğunu gösteriyor. Hepsi hepsi sekiz tane olan masalardan yükselen sözcükler, ritmi kimı zaman hızlanıp kimi zaman yavaşlayan müziğin içinde kayboluyor. Kimin hangı düi ko- nuştuğunu, nereb olduğunu anlamak mümkün değil. Zaten bu vakitte bunun ne önemi var? Belb ki herkes bu güzel li- man kentinde bir şeyler kapmanın peşin- de. Gündüz Odessa'nın taş sokaklannı iki taraflı süsleyen binalarda başka güzellik. Gece Odessa'nın hepsi birbirinden alımb kızlannda başka güzellik. Gündüz Kara- deniz'den esen rüzgâr gemılerin du- manını dağıtıyor, gece parfum kokusu si- gara dumanı ile birbirine kanşıyor. Gün- düz bavullarla taşınmış Türk mallan her köşede saübyor. Devlet malı şeker için kuyrukta bekkniyor. Odessab Türk tri- kosu giyıyor, ama ayakkabıda ttalyanı tercih ediyor. Varsın İtalyan ayakkabı- larının üretim yeri Kazbçeşme olsun. İçinde "Made in Italy" yazıyor nasıl olsa. Odessab. cöker SSCB'de başka bir dün- yada yaşıyor. Her şeyi kendine yakışu- nyor. Odessab Odessa'yı seviyor. Odes- sab olmakla gururlanıyor. Bu gururu res- toranımızın kücük sahnesinde söylenen şarkılarda da hissetmek mümkün. Sahnede üç güzel, Odessa'nın güzelb- ğini, Odessa'da aşkın bir başka yaşan- dığını şarkılanyla anlatıyorlar. Danslan ile gerçek kanıt isteyenler için bir roman- tizm sanyor herkesi. Müzık her değişti- ğinde kızlar başka bir kıyafetle salona ge- byorlar. Müzik değişiyor, kıyafetler küçülüyor, romantizm artıyor. Oturduğumuz ra- hatsız sandalyelerde. tam rahatı bulduğu- muz anda tanıdık bır melodi yayıbyor sa- lona. Kızlar birer birer beliriyorlar. Üzer- lerindeki tüm fazlabk tülkri, kumaş par- çalannı atıyorlar. Müzik kolonlanndan bizce hiç beklenmedik bir anda Banş Manço'nun sesi yüksebyor ve Banş Man- ço "Domates Biber Patbcan" diye şarkısına devam ederken Odessab kızlar, en egzotik kıyafetlerinde, en egzotik danslannı icra ediyorlar. Ve ne yazık ki salondakilerden hiç kim- se bizirn masanın büyüsünün bozulduğu- nu, bizim bir anda kendimizi sebze bahçe- sınin içinde bulduğumuzu fark etmiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle