Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1KASİM1992PAZAR
8 PAZARYAZILARI
4
Aıııeıikaııriiyası'pembe mî?Politika dünyasının oyunlanna ayak
uydurabilmek hıç de kolay olmasa gerek.
Bedeli ağır, çıkan büyûk bir oyun. Bu, po-
litikanın genel çerçevesi. Ancak ABD se-
çimkrinde kullanılan malzemeler. genel
çerçeveden farklılıklar içeriyor.
Adaylan dinlerken halkı "Amerikan rü-
yası "nm pembeliklerinde yaşıyor sanıyor-
sunuz.
Medyanın " yalanlanna " inanmaz-
sanız, ABD silahlarmın "habersiz! " kim-
seye satıbnadığını, satmanın da ne denli
ayıp bir şey olduğunu falan anlaya-
caksınız. Gerçi baa belgeler yırtılıyormuş,
esrarengiz ölümler oluyormuş falan ama,
öyle büyütülecek gibi degilmiş bunlar. Her
ne kadar 30 milyon kadar kişi çok kötü ya-
şama koşullan içindeyse de, 35 milyon kişi-
nin sağhk sıgortasmın olmayışı falan da
büyütülmemebymiş.
"Dünyanın lideri, en kuvvetli ve iyi eko-
nomisine sahip ülkeyiz" diyen Bush'a
inanmayan basına yazıklar olsun. Bunlar
da sorun mu yani? Vız gelir Sam Amca'ya.
Clinton paniği içindeki Bush haklı: Bu
genç adam ülkeyi deprasyona sürükleyip
çökertmeye çalışıyor. Bütçe açığında pat-
lama olmuşmuş, AIDS belası yayılıyor
muş, falan...Yalan bunlar, yalan.
Basın her ıktidar ıçin çok zararh, yalancı
ve halkı umutsuzluğa sürükleyen bir cana-
varmış. Burada bunu anlamak çok kolay.
Yüzlerce televizyon kanalı, binlerce gazete
var. Cumhuriyetçiler hakh. Ülke güllük
gülüstanlık. Ama, medya yok mu medya!
Her şeyi karalayıp kötülüyor, felaket tellali
gıbı çahşarak "Amerikan Rüyası" na kâ-
bus görûntüsü veriyor.
Yalancı ve tehlikeli bu medya Los Ange-
les cehennemini büyûtüyor. Siyahlann
güçlükle iş bulabildiklerine, ev kredisi için
bankaya başvurduklannda pek şanslı
olmayışlanna, Kınlderililerin içinde bu-
lunduğu dunıma değiniyorlar.
Şeytanbk bu ya, ABD'nin 48 saat sonra-
ki seçime doğru görüntüsüne biz de ba-
kalım Süper gjden (!) vaziyette, bir iftirada
biz atahm.
FUAT
KOZLUKLU
Cumhuriyetçılenn dediğı gibi bağımsız
Teksash milyarder adayın kıa lezbiyen mi?
Çıplak fotoğraflan Cumhuri>etçilerin elin-
de mi? Cumhuriyetçilerin desteğinde acı-
klama yaptığını söyleyen Gennifer Flo-
wers'ın Penthouse dergisine verdiği ana-
dan doğma pozlarla'" Bill şöyle yatar. böy-
le kalkar " dediği açıklamalar doğru mu?
Karmakanşık bir seçim havası. Tam
ABD'ye özgü. Yatak odalan skandah.
Saddam'a silah satıp Kuveyt'e gönderme
ve ardından da "ayıp etti" deyıp "kulağı-
ndan çekme" hikâyeleri. Hepsi iç içe.
ABD genelinde yakJaşık 13 mily on lezbi-
yenin yaşadığı belirtiliyor. Homoseksüel
sayısında kesin bir rakam yok, ancak 20
milyon civannda olduğu söyleniyor.
13-19 yaş grubunun 260 milyon dolayı-
ndaki nüfus içinde 35 milyon olduğu ista-
tisüklerde yer alıyor. Yapılan anketlerde.
bu yaş grubunun 8 milyonu, haftada en az
bir kere içiyor. Bu rakam içinde yer alan 7
milyon 742 kışi, her gün seks ilişkisinde bu-
lunuyor. Çoğu prezervatif kullanmıyor.
OMNI dergisinin rakamlanna göre, 13-19
yaş arası 35 milyonluk genç nüfüsun onda
biri intihara kalkışıyor. Her gûn 23 genç öl-
dürülüyor.
Bağımsız Perot'u ekarte etmek isteyen
Cumhuriyetçilerin yaptıklan geçen hafta
büyük sansasyon yarattı. Perot, kızının
lezbiyen olduğunu gösteren çıplak fotoğ-
raflara sahip olduğunu söyleyen Cumhuri-
yetçilerin şanlajıvla karşılaştıru söyledi.
Seks konusunda uçukluklann yaşandığı
bir ülkede muhafazakâr toplum arayışı ga-
rip gelıyor insana. Medya seks kusuyor.
Madonna 50 dolara etiru sergiliyor. Bü-
yûkleri gibi çocuklan da oyuncak olarak
sitehı s#viyor. Yılda 3 milyon çocuğun, aile
bireyleri tarafından cinsel saldınya maruz
kaldığı açıklaruyor. Uzmanlar, bu tûr
ilişkiyi açığa çıkartamayan çocuk sayısının
da yüksek olduğunu öylüyorlar.
Başkan Bush güvenli seksi tercih edip
kûrtaja karşı olduğunu belirtiyor. Bush,
halka güvenli seks yapmalannı sürekJi tav-
siye ediyor. AIDS'li sayısının her geçen
gün artması, bu hastahğa birkaç yıl öncesi-
ne kadar kulağını tıkamış her kurumu ha-
rekete geçirmiş. TV ve yazılı basında her
gün AIDS'le ilgili bir şeylerle karşılaşmak
olası. Şiddet ve seks. Kapitalizmin başken-
tinden iki gerçek görüntü.
Los Angeles başta olmak üzere, halkın
olası bir saldınya karşı kendini korumak
atnacıyla silahlandığı bildiriliyor. Medya-
lar. tehlike geçmedi, daha kötüsü kapıda
diyorlar. Sam Amca aslında hamile. Ama
ısrarla bunu reddetip, midem ağnyor diye
geçiştiriyor. Fakat sancılan artınca işin
farkına varacak.
Griakşamlar
hâlâesiyor
• Hamburg'a da diğer Alman kentleri gibi sükûne-
tin gizlediği bir tedirginlik hâkim. Ruhlan
üşüten sadece esen Hamburg akşamlan değil.
Depresif atmosfer şimdi daha ağır.
"Eser Hamburg akşamlan.
yüreğime işîer gider'" diyordu
Hamburg'da oturan Türk mü-
zisyeni Fuat Saka. Hamburg'a
ilk defa 12 yıl önce geldiğimde o
esinti içimi doldurmuştu.
Renklerden grinin hâkım oldu-
ğu Hamburg'da sıcaklığı. mum
ışıklannın aydınlattığı loş kne-
ipelerde bulmuştum.
Gn Hamburg akşamlan hâlâ
esiyor. Akşam esintisi ruhu
üşütüyor. Sandan kırmızıya
rengarenk sonbahar yaprak-
lan, sonbahann gnliğini gider-
meye yetmiyor. Sonbaharda
Hamburg hâlâ yağmurlu. kas-
vetli ve dolayısıyla depreat.
Hamburg sokaklan şjmdi
belki biraz daha Türk, biraz
daha kozmopolit. Türklerin
yoğun olduklan sokaklarda
daha fazla Türk dükkanı ve ke-
bapçısı var. Ama Hamburg gö-
rünürde aynı Hamburg. So-
kaklar hiçbir şey değişmeıruş-
çesineaynı icerıkb Türkçe siyası
yazı ve afışlerle dolu. Almanlar-
la Türkler sakin bir şekilde yan
yana yaşamaya devam ediyor-
lar. Türk lokantalan Almanlar-
la dolup taşıyor.
Yine de Hamburg şimdi baş-
ka bir kent. O görünürdeki sü-
kûnetin altından çok sular akıp
geçmiş. Hamburg'a da dığer
Alman kentleri gibi sükûnetin
gizlediği bir tedırgınlık haJcım.
Ruhlan üşüten sadece esen
Hamburg akşamlan değil.
Depsesif atmosfer şimdi daha
ağır.
Artık Sussannestrasse'dekı
Türk dükkânlanndan herhangi
birine girip raflardan Türk
rakısı almak mümkün değil.
Dükkân sahıpleri. eğer kendıle-
ri dindar değillerse, dindar
müşterilerini kaçırmamak için
alkollü içki satmıyorlar. Satan-
lar da tezgah altlanndan satı-
yorlar. Türklere ait işyerlerinde
şimdi başortülü genç İcızlar hiz-
met veriyorlar.
Başortülü genç kız sayısıyla
bırlikte. kadın sığınma evlerin-
deki genç Türk kızlannın sayısı
da artıyor. Başörtü takmak is-
temeyen, zoria evlendirilmek-
ten kaçan gencecik Türk
kızlan, kimliklerini ararken
yine kafalannı Türk erkekleri-
ne çarpıyoriar. Genç Türk
kızlannm hikâyesi ve gelecek
ihümalleri ruhlan üşütüyor.
Esen Hamburg akşamlan
artık daha bir tedirgin. Görü-
nürdeki sükûnet, Türkler açı-
sından sürekb yaşanan bir ger-
ginliği gjzliyor. Hamburg so-
kaklannda şöyle bir dolaşmak.
gerginliği hissetmek için yeterlı
oluyor. Sıyasal içerikli Aİman-
ca afişlerin artık hemen hepsi
yabancı düşrnanlığryla ilgili bir-
şeyler içeriyor. Mültecilerin
kaldığı otelin ön cephesine asılı
büyük bir pankartta, "Saldın-
HAMBURG
FERRUH
YILMAZ
larda polise telefon etmek yet-
mez. Bir şeyleri değiştirmek için
hepimiz tavır almak zorun-
dayız" yazıyor. Cuma akşamı
biz bir Türk Iokantasında ye-
mek yerken yürüyerek 5 dakika
uzakhktakı St. Pauli'dc dazlak-
lar yabancılara saldınyor.
Saldınlara karşı oluşturulan te-
lefon zincirleri saldınlan göğüs-
lemeye yetmiyor. Tedirginlik
giderek korkuya dönüşüyor,
bazı yerlerde Türkler karanhk
bastıktan sonra sokağa
çıkmıyor.
Saldın korkusu yabancılan
da sılahlanmaya ıüyor. Saldı-
nlann görece az olduğu Ham-
burg'da bile her işyeri zulasmda
silah bulunduruyor, gece soka-
ğa çıkmak zorunda kalan
Türkler, bellerini boş bırak-
mıyoriar. Saldınlann getirdiği
tedirginlik sürekli bir gerginliğe
dönüşüyor, gelecek kaygısı,
dipsiz bir kuyudaki çaresizliğe
dönüşüyor. Çözümsüzlük ve
çaresizlik ruhlan yiynp bitiriyor.
Korku, kültürel bir kapanışı,
geri çekilmeyi geüriyor, kapan-
ma kadın sığınma evlerindeki
Türk kızlan sayısını çoğalüyor,
Türk kızlannın dramı Alman-
lardaki önyargılan arttınyor,
geri dönüş konusundaki çö-
zümsüzlüğü gözler önüne seri-
yor. Hamburg akşamlan gn es-
meye devam ediyor, ama esinti
ruhlan şimdi daha çok üşütü-
yor.
Yaşasmdünyacaddanmn bayramıHalloween
Dünya 'cadılan' yılda birkezdeolsagönüllerinceeğtenme fırsatı
buluyorlar. Gerçek cadılann yanı ara cadı kılığına bürünmüş
yaşlı-genç milyonlarca insan 31 ekim gecesi sokaklara dökülüp
insanlara muzip şakalar yapıyor. Daha birkaç yıl öncesinde yalnızca
Amerika ve bazı Hıristiyan ülkelerde kutlanan 'cadı bayramı
Hallovveen' gün geçtıkçe başka ülkelerce de benimseniyor. Aralannda
Türkiyeli 'cadılann' bulunduğu 'dünya cadılanna' Tay'vanlı küçük
cadılar da katıldı. Hayalet kılığına bürünmüş Taipeili öğrenciler
insanlan korkutmak üzere yola koyulmuşlar. Muzip küçükler, gerçek
cadı veya hayalet gördüklerinde neler hissederlerdi kimbilir?
Gelenekler ve özgürlüğünşaşırbcıbileşimi
Savaş ve banş sözcüklerinin dil-
lerden hiç düşmediği, çöl ve silah
alevlerinin kavurduğu sımsıcak bir
Ortadoğu. Ve birleşik kaplar içinde,
suyunu kaynama noktasında en faz-
la tutan bu kuyucukta, her şeye
karşın dünyanın sayıh güvenlıkli ve
huzurlu ülkelerinden biri olarak bi-
liniyor İsrail.
Istanbul'dan New York'a, hatta
yerküre sathına yayıhp dünya va-
tandaşlığının ticari ve siyasi İceyfıni
süren Musevıler'in sonunda bay-
raklannı çektiklen resmı mekânlan,
bu kıl kurdu kadar İsrail işte.
Ahir zamanda bina ile zina arta-
cak derdi babaannem. Tel Aviv'i
gördükten sonra, kıyamet hazretle-
rinin buraya uğramaktan vazgeçe-
ceğini ve binalannı azdınp taşırma-
dan korumuş bu beldeyi, gelecekte-
ki yeni dünya yaraüklanna numu-
nelik bırakacağını düşünüyorum.
Binalar artık tarih olmakla kal-
mamış bu kentte, restorasyon için
de olsa tek bircivi çakurmadan inat-
la ve gururla direniyorlar günümü-
zün vahşi kineüğıne. Yeni yapılaş-
ma ihtiyaçlanru da her aklı başında
kentleşmede olduğu gibi merkezin
çevresine eklediklen yeni binalarla
gideriyorlar. Ama gayet ölçülü, mi-
limetrik ve cimrice. Nasıl dokunmaz
insana, güzeller güzeli kentlerimiz-
de, ille de şehrin göbeğinde otura-
cağım diye yerle bir edilen o müte-
vazı, ama incelikli, görgülü ata yadi-
garlan. Eski zamanlardan ve eski
mimari ustabklardan tatlar taşıyan
adamakjUı oturaklı bu soylu kente
saygı ile eğiliyorum.
Burada, Ortadoğu'nun ateşi de-
ğil, Akdeniz'in sıcaklığı ısıtıyor içi-
mizi. Kıyıya endamla uzanmış baş-
TEL AVİV
DtLEK
KOÇ
kentte deniz sefası yapmak için tası
tarağı toplayıp bakir yerler aramak
gibi zahmetlere hiç gerek yok. Ken-
tin içinde ıslak mayolan ile volta
atan insanlara bakarak şansımıza
gülüyoruz, 100 metre yol yürüyüp
denize dabvereceğimiz şansımıza.
Tel Aviv. lüksünü ve güzelliğini
her köşesinde eşit ağırlıkta taşımaya
çalışan adil bir kent. Kıyısını, or-
tasmı ya da sokak arasıru ayru şefkat
ve ütizlikle sahiplenmiş. Evlat-
lannın her birisıni aynı sevgiyle gö-
zeten bir ana gibi. Bilmem nereye
nazır mülklerle hacet yanştırma
modası da yok, ama yine de kıyı bo-
yunca akşam sonrası başlayan ha-
yat biraz başka. Ya da kentlenmizin
orasını burasını ayn primlendiren
bir anJayışın yurttaşı olduğurndan
bana öyle geliyor. Geceleri sahil bo-
yuna büyülü romantizm veren ku-
rallar burada da değişrniyor. Elbette
yine gençler. Yollara tuvallerini ku-
rup kara kalem suretinizi çizen, tez-
gahlannda albeniü gümüşler sergile-
yen gençler... Ve pudra gibi kumlar
üzerinde, denizin mavisi yerine si-
yahını seyrederek sevişen âşıklar...
"Tel Aviv'de aşk başkadır" demeye-
ceğim. Bana göre aşk, dünyanın her
yerinde bambaşkadır (samanlıkta
bile). Ama başlannda Musevi tak-
kelen ile sahil yollannda sevgililerini
öpen delikanbîar bana sahiden "baş-
ka" geliyor. Geleneklerle özgürlü-
ğün şaşırücı birleşimi.
Hâkilere bulanmış dal gibi asker
kızlar görüyonım gece sahıllennde.
Çantalan boncuklu, ellerinde sıga-
ralar. Bu da askerlikle özgürlüğün
şaşırtıa birleşimi. Birden yıllar ön-
cesinın, çocukluğumun bir tınısı ge-
ziniyor muğlak belleğimde. Erkın
Koray'ın "Kızlan da Alın Artık As-
kere" şarkısını özlemk mınldanıyo-
rum. Özlemim daha çok Erkin Ko-
ray'a. O dalga dalga, aldırmaz bir
rahatlıkla sanki boşluğa salıverilen
namelerini anımsıyorum. Taklitleri
bile olamayacak kadar tekil katöı bu
müzik dehası. Aslı para etmeyenin
taklitleri kazanır mıydı ki kopyalan
türesinler. Ben böyle para etmeyen
sanatçılan çok seviyomm. Ve 25 yıl
eskıliğindeki sanat ürünleriyle Tel
Aviv'de bana Türkiye'yi özlettikleri
için şükran duyuyorum.
Stoyaııov'ıuı eşliğiııde fîıaı*gezisi
Bulgaristan'ın Orta Meriç
Vadisf ndeki büyük kenti Plov-
div'de (ya da Filibe) gün, ömür-
• lerinin dörtte üçünü mutluluğu
hazırlamakla geçiren insanlann
sabah gülümsemezliği ile başh-
yor. Bu çeşit hazırbk alışkanlığı
Filibeliler'de öylesine yer etmiş
ki sanki kendi hazırlıklannı bi-
tirince başkalannkine başlaya-
cak gibiler.
Gülümsemezlikle başlayan
yaşantı konusuna, yetmiş yedi
yaşmdaki Ermeni asılb Vartan
Baba "Esasında yaşantı çok
güzel" yorumunu getiriyor. Za-
man öğleye doğru gelmekte.
Dört yaşında Eskişehir'den
Plovdiv'e göç eden Vartan
Baba yorumunu "öyle pek ince
-*leyip sık dokumazsa, pekala
mutluluk içinde yaşayıp gidebi-
Kr ademoğlu" diyerek tamamlı-
PLOVOİV
ÜSTÜN
AKMEN
yor. Anlamsız yaşama anlam
katmaya çaLşan fantazilenn-
den söz ediyor. Sanki melekle-
rin ayak basmaya korktuğu
yerlerde yürümekte.
Uluslararası fuar dolup ta-
şıyor. Japon, Alman, Ameri-
kan, Fin ve diğer ülke satıcılan,
yüz onbeş ülke ile dış ticaret ya-
pan Bulgar alıcılara mallannı
tanıüyor. Egoizmi, açgözlülü-
ğü, sefaleti, bezginlıği. kaderleri
ve kadencıliği ykşamış Bulgar
tüccarlar, insanın her zaman
çeşitli şeylere göz dikeceğine ve
bunlan elde etmek için hep ye-
ni baştan savaşağına inanmanın
simgesı gibiler. Stoyanov'un bir
ezgisi eşhğinde fuar gezibyor.
Eski kentin parke taşlannda
Osmanb mımansinin değjşik
örneklerini seyrederek ve seke-
rek yürüken, müthiş güzel bir
ekim güneşi insanın kendisi ile
birlıkte yürüyen gölgesini iyice
belli edccek ölçüde panl panl.
Kentin olduğunca korunmuş
bu bölümde. insan ister istemez
çevresindeki her olguyla ayru
değeri taşıyormuş gibi duyum-
suyor kendini.
Akşam basınca düzgün gi-
yimli. pek düzgün obnayan ba-
caklı sanşın fahişeler otellerin
barlannı, kentin sokoklannı
doldurmaya başlıyor. Kimileri
kravatb. kısa kol mintanb ko-
calan ik birb'kte turluyorlar.
Sevmeden yaşanınca ve dünya-
ya sevgisiz bakınca sorunlann
ne denb bunaltıcı hale geldiğini
gözlerinden okunan Tania. ai-
lesinin Sofya'da yaşadığını an-
latmakta.
Tania hep tedirgin ve hep bir-
şeyler arar gibi: "Beni seven,
anlayan, bana aayan, beni
mutlu kjlma yolunda tükene-
cek binni bulunça bu işi bıraka-
cağım" diyor. Önceleri ihanet
etse bile, sonra durulacak birini
anyormuş. Ya kendisine
bunca ihaneti?
Plovdiv'deki fahişeler de
dünya üstündeki bütün meslek-
taşlan gibi çürümüş. kokuş-
muş, baştan çıkmış, değişmeye
güçleri kalmamış. Tania'ya ge-
lınce: Zamanını ve enerjisini sa-
vurduğunun bir güzel farkında.
Kitaba
lıücıuıı
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
önü-
müzdeki
hafta tüm
İsveç'te
kütüpha-
nelere hü-
cüm edile-
cek. Taşla, — — — ^ — ^ — ^
sopayla değil, kütüphane kartıyla. 2-6
kasım arasında halk, taşıyabildiği kadar
kitabı en yakın kütüphaneden ödünç ala-
cak. Halen ücretsiz olan kitap ödünç
alma hakkmdan yararlanarak' kütüpha-
nelerin boşaltılması amaçlanıyor; hiç de-
ğilse. yasal süre olan 3 hafta boyunca.
Dünyada benzeri görülmemiş bu eyle-
min fikir babası, halkın sevgilısi bır yazar
ve sahne oyuncuşu: Hans Alfredsson.
Düzenleyicisi ise İsveç Yazarlar Sendi-
kası. Sendikanın başkanı Peter Curman,
eylemın gerekçesini ve amaaru şöyle dile
geüriyor
-Yüzü aşkın kütüphane, kütüphane şu-
besi ve kitap otobüsühün kapatıhnak is-
tenmesi, bardağı laşıran son damla oldu.
Eylemımizin amacı, kitabm, vatandaş-
lanmızın ortak malı olduğunu. politi-
kaalara ait olmadağını göstermek. Bu
nedenle vatandaşlar, kendi kitaplannı ga-
yet yasal olarak kütüphane kartıyla
ödünç alacaklar ve yasal süre içinde evle-
rinde güven altında tutacaklaV. Bu eyle-
mi, belediye mecb'slenndeki politikacı-
lann kütüphanelere darbe ındirmeyi ka-
rara bağlayacaklan ay olan kasım ayında
yapıyoruz. Halkın kitlesel eylemi, kitabın
ve okuma özgürlüğünün korunmasında
kararb olduğumuzu gösterecek.
"Büyük Kitap Ödünç Alma Haftası"
Hans Alfredsson'un eseri. Ancak bu ko-
nuda daha önce yapılan protestolann da
kamuoyunda etkili olduğunu unutma-
mak gerekir. Peter Curman, kütüphane-
lerden kısıntı yapmak isteyen politika-
cılan, "Kültür hob'ganlan" olarak nitele-
mişti.
Para babalannın başansız spekülas-
yonlanndan ötürü düşülen fınans bu-
nalınunın aasının kültürden abnmasını
protesto eden çok sayıda Isveçli, defalar-
ca yollara dökülmüştü. Bir süredir elden
ele dolaşan protesto bstelerini, bugüne
dek 325.000 kişi imzalamış durumda. 7
kasımda halkevinde yapılacak görkemü
gecede bu sayının daha da artacağı umu-
luyor. Ayru zamanda kültür işlennden
sorumlu de\ let bakanına protesto listeleri
sunulacak. Istatistilder, işsizlik oranırun
% 6'yı bulmasıyla kütüphanelere gidiş
oranırun da büyük ölçüde artüğını, % 20-
25'e ulaştığını gösteriyor. Şimdi soruyor
kültür emekçileri:
-Bu insanlan işlerinden ettiniz; kütüp-
hanelerinden de etmek ıstiyorsunuz. Ne-
reye göndereceksıniz hepsini? , „
Odessab
gururlu
ODESSA
HÜLYA
ARSLAN
Gece son-
lanna doğ-
ru yaklaştık-
ça resto-
ranı saran
duman bu-
lutu daha
da kalın- _
laşıyor. Artan duman, şışenin dibine
ınen votka addıyetı çoktan üzeriennden
atmış işadamlannın kravatlannı biraz
daha gevşetüriyor.
Karşılıkb işbırliği konsey toplanüla-
nnda "sınırlan nasıl kaldınnz" tartış-
malan uzayıp gider, herkes kendince for-
müller üretmeye çabşırken Odessa'da ye-
mek yediğimiz bu küçücük restoran, bir-
çoklanrun smırlan çoktan kaldımuş ol-
duğunu gösteriyor.
Hepsi hepsi sekiz tane olan masalardan
yükselen sözcükler, ritmi kimı zaman
hızlanıp kimi zaman yavaşlayan müziğin
içinde kayboluyor. Kimin hangı düi ko-
nuştuğunu, nereb olduğunu anlamak
mümkün değil. Zaten bu vakitte bunun
ne önemi var? Belb ki herkes bu güzel li-
man kentinde bir şeyler kapmanın peşin-
de.
Gündüz Odessa'nın taş sokaklannı iki
taraflı süsleyen binalarda başka güzellik.
Gece Odessa'nın hepsi birbirinden alımb
kızlannda başka güzellik. Gündüz Kara-
deniz'den esen rüzgâr gemılerin du-
manını dağıtıyor, gece parfum kokusu si-
gara dumanı ile birbirine kanşıyor. Gün-
düz bavullarla taşınmış Türk mallan her
köşede saübyor. Devlet malı şeker için
kuyrukta bekkniyor. Odessab Türk tri-
kosu giyıyor, ama ayakkabıda ttalyanı
tercih ediyor. Varsın İtalyan ayakkabı-
larının üretim yeri Kazbçeşme olsun.
İçinde "Made in Italy" yazıyor nasıl olsa.
Odessab. cöker SSCB'de başka bir dün-
yada yaşıyor. Her şeyi kendine yakışu-
nyor. Odessab Odessa'yı seviyor. Odes-
sab olmakla gururlanıyor. Bu gururu res-
toranımızın kücük sahnesinde söylenen
şarkılarda da hissetmek mümkün.
Sahnede üç güzel, Odessa'nın güzelb-
ğini, Odessa'da aşkın bir başka yaşan-
dığını şarkılanyla anlatıyorlar. Danslan
ile gerçek kanıt isteyenler için bir roman-
tizm sanyor herkesi. Müzık her değişti-
ğinde kızlar başka bir kıyafetle salona ge-
byorlar.
Müzik değişiyor, kıyafetler küçülüyor,
romantizm artıyor. Oturduğumuz ra-
hatsız sandalyelerde. tam rahatı bulduğu-
muz anda tanıdık bır melodi yayıbyor sa-
lona. Kızlar birer birer beliriyorlar. Üzer-
lerindeki tüm fazlabk tülkri, kumaş par-
çalannı atıyorlar. Müzik kolonlanndan
bizce hiç beklenmedik bir anda Banş
Manço'nun sesi yüksebyor ve Banş Man-
ço "Domates Biber Patbcan" diye
şarkısına devam ederken Odessab kızlar,
en egzotik kıyafetlerinde, en egzotik
danslannı icra ediyorlar.
Ve ne yazık ki salondakilerden hiç kim-
se bizirn masanın büyüsünün bozulduğu-
nu, bizim bir anda kendimizi sebze bahçe-
sınin içinde bulduğumuzu fark etmiyor.