Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15EKİM1992PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Heybeliadalı güzel levantenAntigone'nin iki şeye tutkusuvardı: Aşk ve etnografya
i ırktaııdır?En iyi aşık
Leylayada
Açgözlü Genç Kızlar
R O G E R V A I L L A N D
Çeviren: Feridun M. AKSIN
-7-
X_ieyla, Constantinople'dan va-
purla iki saal uzakta, Prens adalann-
dan biri olan Halki'de d) birkaç gün
geçirmemizi önerdi.
iskiden beri halkının çoğunluğu
Rum olan, söylendiğinde adlan, hoş
sesler çikaran bu adalar; Prinkipo,
Halki, Antigoni, Proti (2), hiçbir za-
man ciddi btr biçimde lslam dininın
damgasını yememişlerdir.
xm.dalann hepsinde, iskelelerin
çevresindeki meydanlar, duru havaya
yükselen ve çok uzaklardan duyulan
kahkahalarla ayırt edilir. Bütün ya-
şam buralarda toplanır. Yaşlılar ve
gençler. erkekler, kadınlar. çocuklar,
küçümsenen Ermeniler, Türk subay-
lan, bütün ada halkı gün boyunca is-
keleyi çevreleyen kahvelerde dirsek
dirseğe otururlar.
kundura boyacılan, şipşak fotoğraîçı-
lar, istakozcular ve kendi kadar büyük
panl panl bır balığı sırtlayan şu adam.
Türk Hava Yollan piyango bileli satı-
alan. kavun, karpuz. pathcan ve müs-
tehcen çağnşımlar uyandıran balka-
bağı taşıyanlar, parmaklan ucunda
dengede tuttuklan terazileriyle kiraz,
erik, frenk üzümü. ahlat, domates, so-
ğan ve sarmısak satıcılan...
B
HeLepsi rakj içer. midye tavası, si-
yah zeytin. beyaz peynir, yuvarlak ke-
silmiş domatesler. küçük biberler.
sucuklar, çeşitli bahklar yerler.
• e satıalar. her biri kendi nağ-
meli bağnşı ile. masalann arasından
geçerler Taze ceviz satıcılan. buzlar
üzenne yerleştirilmiş kavrulmuş ba-
dem satıalan, helvacılar (iki yufka
arasına konan tatlı, beyaz birmacunla
yapılan bir çeşit çörek), lokumcular.
•ütün bu insanlar gidip geliyor,
gülüyor, konuşuyor. dünyanın bütün
dillerinden şakalarla, alaylarla, birbi-
rine takjbyorlar.
ece ınip, bizim iklimlerimize
göre daha yüksek ve daha aydınhk
olan ayın ışığı çamlann, kumsallann
üzerine dökülünce, sayılamayacak ka-
dar çok çift, adanın kuytu köşelerine
dağılır. Zenginler adanın çevresini dö-
nen yolda boyunlan çıngıraklı atlann
çektiği faytonlarda kucaklaşır. daha
az zengınler eşek sırtında. yayan gider-
ler. Kokular saçan herçalılığın içinden
gecenin geç saatlerine kadar iç çekme-
leri, inlemeler duyulur.
Bin dokuz \üz otuzun herhangi bir günü. Bevoğlu'nda bir mağaza. Beyaz şapkalı, beyaz ayakkabılı mechul bir kadın
be>az eldi>enJerini \anındaki tabureve kovmuş, tezgâhtar kızın sıınduğu malları büyük bir zarafet içinde elden geçi-
riyor. Belli ki biitüıi çabası alacağı yeni kıyafetle daha da şık olabilmek. (Fotoğraf: SELAHATTİN GİZ)
>urada büyük bir zevkle geçirdi-
ğim günler boyunca. satıalar dışında.
calışan tek bir kişi bile görmedim. Ba-
na bunun, halktan kadınlann güzelliği
ile adada villa yaptıran Türk ve Rum-
lann zenginlikİeri arasında mutlu bir
dengenin kurulmuş olmasından ileri
geldiğini söylediler.
a Leyla adanın bu yatıştıncı
havasına karşı çok az duyarl'ı gıbiydi.
Bütün odalan sayısız mumlarla aydın-
latılmış bir salona benzeyen. gecelcn
pencelerinden Constantinople'un
uzaktan göz kırpan ışıklannın görün-
düğü Halki Palastaki odasından pek
dışan çıkmıyordu.
Be'en Antıgone ile taruşmıştım.
"Yaşamımı yeniden kurmak zorunda
olsaydım" diyordu Antigone "
t
-
ir
bir
Türk ya da Rum sevgilı edinirdim. Bu
ırklardan gelen erkekler kadınlara
karşı çok cömert oluyorlar. Canım is-
teyince aynca Fransız. İngıliz. Alman
ve Amerikalılarla da hoş vakit geçirir-
dim." (Nedir ki bu programın yalnızca
ikınci bölümü gerçekleştirmesine ola-
nak sağlayan bir İngilizleevliydi.)
ıntigone'nin iki şeye tutkusu
var: Aşk \e etnografya. Eğer ırklann
aşkla ve parayla ilişkilerinin bilimine
etnografya denebilirse tabii.
o,tuz metre uzaktan ilk kez gör-
düğü bır adamın Ermeni mi, Kürt mü,
Türk mü, Rum mu, bir İspanyol Ya-
hudisi mi ya da bir PoJonya Yahudisi
mi, Türkiye'de doğmuş bir Avrupalı
mı yoksa A\rupa'da doğmuş bir Av-
rupalı mı, Mısırlı mı, Rus mu. Kafkas-
yalı mı. İranlı mı. İzmirli mi olduğunu
hemen söyleyebiliyordu.
'/ Hulkı HevMkıckı'nm Rumamdı
12l Sırusnlü Bıivükaılıi. Hc\bı'lıuılu. Bur-
gıız 4<A'W. Kınııluukı.
SIRECEK
Tataristan Türkiye'den, beş Türki cumhuriyetine gösterilen ilginin aynısını bekliyor
Gözyaşlan KazanMa birikiyorTatarlar Azerbaycanlılardan, Kazaklardan, Kırgızlardan, Türkmenlerden,Özbeklerden
dahaaz Türkyada TürkideğiL Türkiye'den ve Türkkamuoywıdan,diğer beşcumhuriyete
gösterilen ilginin aynısını, hatta bağımsız ohnamamngetirdtğiduyarhkla daha dafazlasuu
bekGyorlar. Geçtiğimizmartayındakiıeferandumsırasuıda Türkiye'denyüreklendiridbir
işaretingelmeyişinekmbmşlar. Türkiye'den biryetkiütaa Moskova'ya kadargidip
kendüerineuğramadığı zaman da üzühıyorlar.
TATARLARI
U N U T M A Y I N I Z
GÖNÜL PULTAR
-2-
xm.vrupa Güvenlik ve Işbirliği
Konferansı (AGİK) onlan kâğıt üs-
tündc bağlasa da, özel konuşmalarda.
radyo, televjzyon ya da yazılı basın yo-
rumlannda " Ama öyle uygar bir aan-
lık hiç öyle barbar bir çoğunluk tara-
fından idare edilebilir mi?" demeye
getiriyorlar.
k^3ovyetler. Rus toprağı olmadığı
halde egemenlikleri altında olan yöre-
lere Rus yerleştirmenin ötesinde. ikin-
ci biradım olarak yerel halklarnezdin-
de Ruslaştırma politikası gütmüşler-
dir. Bu politika. birbirinden ayn
incelcme gerektircn iki farklı sonuç
doğarmuştur. Biri asimilasyon; Rus-
laştırma politikasa çok eskilere, taa
Çarlık zamanına dayanır ve denilebilir
ki. gene Sovyetler Birliği sistemi bu
konuda çarlıktan daha başarılı olmuş-
tur. Bir de asimile olmadığı halde
entegre olmuş kişıler oluşmuştur.
k3o\yetler Birliği, kendi ulusal ya da
ctnik kımlığinin bilincinde olmakla
birtikte kendini ancak Rusça ifade
cdebilen. Rus kültürünü benimsemiş,
Rus bilim çevresiyle özdeşleşmiş. par-
tiye kayıtlı olsun olmasın, belirli bir
Sovyet insanı üretmiştir. Tabii birlik
çok uzun yıllar daha sürseydi enıeg-
rasyonun da asimilasyona doğru yol
almış olacağı. en azmdan sadece en-
tegre olmuş olan kişılerin bazılannın
aynı zamanda giderek daha çok asimi-
le de olmuş olacağı öne sürülebilir.
pek belli değıl. Daha doğrusu, farkın-
da ama, görmezlikıen geliyor gibi gö-
rünüyor. Gidip gelenler olayı günlük
yaşama indirgeyerek. "Ruslar bunlan
amma alıştırmış. saat başı votka içi-
yorlar" diyorlar, daha önemli olan,
entegrasyonun temelde getirdiği dün-
ya görüşüyle ilgilenmiyorlar.
D«'enilebilir ki eski Sovyetler Bir-
liği'nin artık bağımsız olan devletlerin-
de Ruslann varlığı ya da kendisi Rus
olmadığı halde Rus kültürüyle yoğrul-
muş kımselerin varlığı, Rus emperya-
lizminin sonucu olsa da, artık kabulle-
nilmesi gereken gerçeklerdendir.
"Gözünün üstünde kaşın var" der gi-
bi, yinelemekte hıçbir anlam yoktur ve
beyaz ınsanın Amerika'ya yerleşmcsi
örneği, geriye dönüşü olmayan bir du-
rumdur. Ancak unutulmaması gere-
ken nokta şudur ki, adı üstünde,
emperyalizm sonucu olduklan oran-
da, doğal olmayan olgulardır ve vücu-
dun yabancı maddeyi geri atışı örneği,
sorun çıkaracak "çıbanbaşı"dırlar.
B g Azerbaycan, Gürcistan ve
şimdi de Tacikistan dışında eski Sov-
yet devletlerinin çoğunda henüz. ko-
münizm zamanında başa geçmiş.
yönetimi Ruslarla paylaşan ve bunu
olağan sayan yöneticiler bulunmakta-
dır. Çoğunluk olsun olmasın. halkın
bir kısmı bu duruma tepki göstermek-
te, en son Tacikistan'da görüldüğü
gibi de bu tepkiyi fıiliyata dökmekte-
dir.
tan'da olsun" diye uyanyordu. Aynı
dergi 5 Eylül 1992 sayısında geçen yıl
dağılan Sovyetler Birliği'nden sonra
şimdi de dağılması beklenilen Rusya'-
da, en büyük azınlığı içeren Tataris-
tan'ı. dağılma sürecmin baş aktörle-
rinden biri olmaya aday olarak göster-
mektedir.
B gözümüz gerçekten Tataris-
tan'da mı? Aksine, kanımca kamuo-
yumuz Tataristan'ı yetennce tanımı-
yor bile. Kimi zaman farkında olma-
dan Kazan'la Tataristan sözcüklerini
birleştirerek Kazakistan'la kanştın-
yor. Yada sadece "Beş Türk cumhuri-
yeti" diyerek Tataristan'ın varlığını
yadsıyor.
B,
H,
»u insan, biriiğin çözülmesihe
kadar Moskova'ya beyin göçüne ka-
tılmayı yaşamının ideali olarak gör-
müş ve de büyük çapta kaülmıştır da.
Mesleğinin doruğuna erişebilmek için
Moskova'ya giden aydının, çoğunlu-
ğun Rus olduğu bir toplumda azınhk-
ta. ikinci sınıf vatandaş olarak kal-
maktan bıkıp Rusla evlenmesı, evde
Rus eşle Rusça konuşması, çocuğunu
nüfusa Rus olarak kaydettirmesi, en
azından 1991"e kadar süregelmiş ola-
ğan öykü olmuştur. Denilebilir ki için-
deki gizli gücü en iyi şekilde değerlen-
direbilmek için yaşadığı toplumdaki
egemen değer yargılanyla aynı
"dalga"da olma gereksinmesi, ancak
doğal bir ınsan tutumudur. Bir Ma-
hatma Gandi ya da Mustafa Cemil
Kmmoğlu olmak herkesin harcı değit-
dir.
X ürkiye,Türkcumhuriyetlerinde
Rus kültürüyle bütünleşmiş Sovyet
aydını olgusunun ne denli farkında.
.er üniter devletin. hele emper-
yalist bir güç ise şu veya bu şekilde
sahip olmuş olduğu topraklara istedi-
ğini yerleştirmeye ya da istediği yön-
temleri uygulayıp herkesi bir örnek
yapmaya hakkı olduğu iddia edilebi-
lir. Sovyetler Birliği yönetiminin uygu-
lamış olduğu üçüncü önlem ise bu iki
gelişmeyi solda sıfır kılacak nitelikte-
dir. Atılmış olan üçüncü adım her leh-
çe, hatta her şive için ayn bir birim
kurulmuş olmasıdır. İster Sovyet Sos-
yalist Cumhuriyeti, ister özerk cumhu-
riyet, hatta ister özerk bölge olsun,
neredeyse her birine de ayn bir alfabe
verilmiştir. "Böl ve yönet" politikası-
nın örneği olan bu oluşum. bir yandan
güçlü ulus ve topluluklan zayıflatma-
ya, öte yandan, o zamana kadar hiç
devletleşmemiş olduğu için ya da çok
küçük olduğu için, bazen de her ikisi
dolayısıyla, zayıf kalmaya mahkûm,
kolay denetlenebilir birimler ortaya çı-
karmaya yönelikti.
Üç Tarz-ı Sivaset'in yazan Türk Tarih Kurumu'nun kurucusu Yusuf Akçu-
ra. Türkiye Cumhuriyeti'ne hizmeti geçen say ısrz Tatardan sadece birisi.
oluşmuş bir Fransa, kökeninde çeşitli
beyliklerin birleşmesi yatan bir Türki-
ye düşünüldüğü zaman. ulusallaşma
sürecine tümüyle ters düşen bu olgu,
sağlıksız ve anakronik olduğu oranda,
hem yetmiş küsur yıldır perçinleşmiş
yersiz aynlık-gaynlıklar ve de kronik-
leşmiş rahatsızlıklar yaratmış, hem de
bugün, biriiğin çözülmesine paralel
olarak sorunlar doğurmaktadır.
ceşitli krallıklardan oluşmuş bir
Büyfk Britanya, çeşitli dükalıklardan
kJimdiye kadar, Fıilen sadece
Mofkova'nın sözü geçtiği için. Sov-
yetler BirliğTnin bir ucundan öbür
ucuna kadar aynı katı yönetim hüküm
sürmüş, özerk veya bağımsız olmanın
gerçekte hiçbir anlamı ya da faydası
olmamıştır. Ancak şimdi işler değiş-
miştir. Sovyet yönetiminin, tarihi ger-
çekleri, oluşmuş ulusal kımlikleri,
hatta kimi yerde de coğrafi buiıinlüğü
yadsıyarak ya da hiçe sayarak oluştur-
duğu bazı üniter devletler artık tüm
küremızın kabullenmeye zorunlu ol-
duğu insan hakları kavramlanna
çarpmaktadır. Bunun en son örneğini
özerk cumhuriyet Aı™^a ...n üniter
devlet Gürcistan'danaynlmak istemc-
siyle yaşamaktayız.
geç sorun çıkaracak bu tür
çarpıklıklar bır üniter devlet olan Rus-
ya Federasyonunun kendisinde de
vardır. Çoğu zaman, günlük konuş-
mada Ruşya dediğimiz ülkenin, Fran-
sa vey'a İtalya gibi bütünleşmiş bir
ulus-devlet olmadığını, sadece bir fe-
derasyon olduğunu unutuyoruz. Evet.
Sovyetler Birliği'ni oluşturan bütün
devletler aynldıktan sonra geriye ka-
lan. Yeltsin'in başkanı olduğu. diplo-
masi ve askerlık açısmdan bir tek dev-
let ama içinde kendinden başka yirmi
cumhuriyet daha banndıran Rusya
Federasyonu'dur.
'imdilik sadece özerk olan bu
yırrfîı cumhuriyet arasında en önemli-
si. daha doğurusu, en dikkat edilmesi
gereken Tatarislan'dır. Her üç uygula-
manın da gerçekleştirilmiş olduğu Ta-
tanstan, bugün en az sözü edilen. en az
olay çıkaran. ama sessizliğinin sonsuz
çalkantılar gizledıği Sünni Müslüman
bir Türk Cumhuriyeti'dir. The Econo-
mist dergisi 7 Eylül 1991 sayısında .
okuyucularını "Bir gözümüz Tatans- S Ü R E C E K .
'ysa Tatarlar Azerbaycarriılar-
dan. Kazaklardan, Kırgızlardan,
Türkmenlerden, Özbeklerden daha az
Türk ya da Türki değiller. Türkiye
Cumhuriyeti'nden ve Türk kamuo-
yundan, diğer beş cumhuriyete göste-
rilen ilginin aynısını beklemekteler,
hatta bağımsız olmamanın getirdiği
duyarhkla daha da fazlasını. Geçtiği-
miz mart ayındaki referandum sırasın-
da Türkiye'den yüreklendirici bir işa-
retin gelmeyişine kınlmışlar. Türkiye'-
den bir yetkili taa Moskova'ya kadar
gidip kendilerine uğramadığı zaman
da kınhyorlar. Zira bu ihmal. Kazan
kökenli bir İstanbullunun dediği gibi.
"Büyükada'ya gidip Nizam'daki kay-
makama resmi ziyarette buiunduklan
sonra Maden'deki kuzcninc uğrama-
maya benziyor."
X ataristan'ın başkenti Kazan
Moskova'ya sadece 650 kilometre
uzaklıktadır. Yani Tataristan Orta
Asya'da değil Avrupa'dadır, Kuzey
Avrupa'da. Tatarlar Avrupalıdırlar.
Bu gerçek "Türki"lerden söz edilirken
çoğu zaman unutulmakta, sadece
"Orta Asya ve Kafkaslar" dile getiril-
mektedir.
X aıarlar ülkemizde Kazanlılar
olarak tanınır. Başta Milli Mücadele'-
ye kalılmış ve Ziya Gökalp'i etkılemiş
olan Yusuf Akçura olmak üzere. bir-
çok Ka/anlı. Türk bilim ve düşünce
hayatına büyük katkıda bulunmuştur.
Halen de Türk vatandaşı olarak deği-
şik uğraş alanlannda hızmet vermekte
olan sayısız Kazanlı vardır. Eğer onla-
rı yakından tanımazsınız çoğu zaman
Türkiye'ye gelirkcn inanılmaz dram-
lan geride bırakmış olduklannı bile-
mezsiniz.
1
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇt
•••Taşlama CümbüşüTaşlama ustası Hasan Çelebi, iki yıl önce, sanki bugün-
leri görmüş, taşlarını ardı ardına atmıştı. Hasan Çelebi'-
nin taşlamalarını, Mustafa Eşref gibi, "Ankara Notlan'nda
yayımlarken, bunlann yazılara bir renk kattığını düşünürdüm.
23.9.1990 günu çıkan "SHP Nasıl Kurtulur?" başlıklı
Ankara Notları'nın sonuna, Çelebi'nin şu taşlaması ek-
lenmışti
"Çatal başlı SHP çatal bir yol ağzında/Bu kurultaydan
sonra, ya uzar ya kısalır;/Parti Deniz Baykal'a kalırsa
parti kalmaz/Kalmazsa eğer parti Baykal'a, parti kalır.
Kazanırsa kuşkunuz olmasın hovardaca/Altmış şu ka-
dar yıllık birikimi yiyecek/Ve kullandığı gemi karaya otu-
runca/Görüyorsunuz işte, deniz bitti
1
' diyecek.."
27 Ağustos 1990günlü, "SHP'de Siyasal Eğitim..." baş-
lıklı "Ankara Notları'nın sonundaki taşlamasında da
Hasan Çelebi, şöyle diyordu:
'Geçen gün Deniz Baykal guzel bir söz söyledi/'Par-
timde bir er gibi çalışacağım' dedi/Eh, beklemeden baş-
ka işlerin bitimini/Bitirse iyi olur erlik eğitimini!.."
Deniz Baykal'ın o zamanlar da, en yakınında Ismail
Cem vardı; Hasan Çelebi, taşlamasında bu ortaklığı şöy-
le vurguladı:
"Çıkar ortaklığının vurdu mu kızgın kokusu/Ossaat ek-
şi erik sirkesi iksirleşiyor/lsmail Cem'le bakın Baykal
Ağa/Ne zaman, nerde, nasıl birleşiyor?"
Hasan Çelebi'nin taşlamaları.gazetelerinsütunlardo-
lusu haberlerinin bir özetiydi:
"Sözde toplumcu Deniz Baykal Ağa,/Sözleşmeli bir
takma takım şirketi kurdu;/Gitmiyor baktı ki harmandalı
pek./Soldan sağa çark, marş
1
işi çarlistona vurdu.."
Hasan Çelebi'yle, bir süredir görüşemiyorduk; 9 Eylül
ÇHP Kurultayı'ndan sonra düştüğü dörtlüğü yazamamış-
tım. Odaşöyleydi
"Bu nasıl fırtına kül kalmadı mangallarda/Bu ne man-
tık, bu ne üstün kişilik peh peh pehlA'ağcılar, mandacılar
yırtınıyor, zorları ne?/Bay Deniz Baykal'a kalsın da do-
malsınÇHP!"
Fuzuli ne demiş?
"Ger derse Fuzuli ki, güzellerde vefa var,/Aldanma ki
şair sözü elbette yalandır!"
Yazarlar, ozanlar doğru bildiklerinı yazıp söylerler.
'Ankara Notları" da, Hasan Çelebi de yanılmaz mı? El-
bette yanılabilir. Ancak, olup bitenler bizleri yanıltmadı.
Keşke yanılmış olsaydık!
ÇHP Genel Başkanı seçildikten sonra, Deniz Bey'in,
hanı 900 900 filandan banttan sesi çıkan bir reklam resmi
var ya gazetelerde, protezli gibi dişleri görünüyor. Bir
eski Baykalcı, şöyle demiş Kurultay'da izlerken:
- imaj-makyaj-montai!
Yenı, "çıkış noktası" böyle mı? SHP'nin ilk yöneticile-
rinden, eski bir CHP milletvekili şöyle dedi:
- Baykal ve arkadaşları. SHP grubu içinde bugüne ka-
dar ne dediler ki farklı birşey olarak? Sadece "Ben" di-
yor, "Benimle olur" diyor. "Fırsat bu fırsat!" Oysa taban,
"ÇHP'de birleşmeyı sağlarız " diye soyundu. CHP yöne-
tim kurulundakı aymazlar, onlar da bir başka "ben" orta-
ya çıkardı. Erol Tuncer, yeni bir lider gibi çıkıyor; o hale
getirdiler, onlar bir başka sevdada. Baykalcılar, hiç kaza-
namayacakları bir seçimi aldılar, gittiler. CHP'nin şu
andaki en önemü geçici görevi (misyonu) birleşmeyi, bü-
tünleşmeyi sağlamaktı; bunu unuttular. 10 Eylül'de baş-
laması gereken bütünleşme yok. Parti Meclisi'ni bile,
"SHP'den gelecek milletvekillerine göre" düzenlediler.
Böyle tüzük olur mu? Amaç, "ŞHP'yi eriteceğim!" Ay-
mazlar! Dun, birbirlerinin aleyhine söylenmedik söz bı-
rakmamışlar, "Amerikan ajanlığından" bilmem neye
kadar... Türkiye, yapısal sorunları olan, yapısal değişim-
leri bekleyen politikalara gereksinimi olan ülke. Böyle,
refahı paylaşan, zevkten dört köşe olup, fink atan bir top-
lumun siyasette yaratacağı ancak, "imaj-makyaj-mon-
taj'la gider de, bizde gjtmez.
8 Ekim Perşembe günkü, "Ankara Notları'nın konusu
olan Bayındır'da mahalle muhtarı Hasan Andaç'ı bana,
Torbalı Belediye Başkanı Ertan Ünver tanıttı. Konuşma-
mı o sağladı. Ertan Ünver, şöyle dedi Hasan Andaç'la il-
gili olarak:
- Orta üçten terk adam, bir peynirci, bakkal; cebinde
Cumhuriyet gazetesi, o tutucu Atatürk mahallesinden,
yıllardır muhtar seçilıyor. Birşey var önemli, beyinsel alt-
yapı. Cebine Cumhuriyeti koyar, Bayındır gibi bir ilçenin
en tutucu mahallesinde muhtar olur. Muhtar olduğu za-
man evli de değildi. En önemli şeylerden biri budur. Be-
kâr adamı muhtar yapmazlar. Neden? Mahallede bir kız
kaçar, bir şey olur, bir töresel dava olur, "bekâr adam,
sorumluluk duygusu az olduğu için muhtar olamaz!" der-
ler. Böylelerinden biri de, 1934deolacak, "Kör Ahmet",
Torbalı'da, Ertuğrul mahallesı muhtarı oldu, bekârdı.
(Kör Ahmet, Ertan Ünver'in babası) O da şöyle derdi:
"Tanrıya bile borcun olmasın! Bir can borcun, boş ver.
Azrail gelip almıştır, istemiştir, alamamıştır; pataolursu-,
nuz. Hiç kimseye eğik olmayacaksın. kafanı eğmeyecek-'
sin! Hep eşit koşullarda: en yakın dostun, en içten arka-
daşm, silah, av, hovardalık arkadaşm. paralel olacaksı-
nız, eşit olacaksınız! Ama, kimseyi de önünde eğmeye-
ceksin, hiçbir dostun, yakının senin önünde eğilmeye-
cek. Bilesin kı, düşmanlarının tümü, kafaları yerde
dolaşırlar". Ben, bunları Hasan Andaç'a anlattım...
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Ehli sünnet mez-
heplerinin.en buyü-
ğıi. 2/ Arsız sokak
çocuğu... Hava ba-
sıncı birimi. 3/ Bir
dileği yerine getir-
me... Odun, kireç gi-
bi ağır ve kaba şey-
leri tartmakta kulla-
rulan iki yüz elli ki-
loya eşit ağırlık ölçü-
sü. 4/ Pilotlar ve ha-
vacılar için yayımla-
nan bülten... Sergen.
5/ Bir işi doğru ve
uygun bulmak...
Adın durum eklerinden biri. 6/ "Er-
gene"nin köprüsü/Susuzluktan bu-
nalmış/Edirne -'si/Eğilnıis su
içmeğe" (Kaygusuz Abdal). 7/ Nazi
partisinin askeri polis örgütü... tçten,
candan. 8/ Bir şeyin erebileceği
uzaklık... Bir bilgisayar belleğinin sı-
ğasını ölçmekte kullarulan birim. 9/
Ispanya'da bir kent.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Güneş'in yıl içinde iki kez ekva-
torun tam üstüne gelmesiyle gün ve gece sürelerinin eşitlenme-
si. 2/ Kumaş ya da ince deriden, çoğunlukla düz topuklu, aya-
ğı bütünüyle saran ayakkabı... Baş. 3/ Afrika zencilerinin çah
çırpıdan yaptıkları çardak gibi barınak... Radyumun simgesi.
4/ Bir cins antibiyotik ilac. 5/ Vilayet... Bahreyn'in başkenti.
6/ "Gülelim oynayaüm alalım dünyadan" (Nedim). 7/ Orta
Anadolu'da bir göl... lslam dinine göre haram sayılan faiz. 8/
Yüksekokul. 9/ Öngün... Verme, ödeme.
ÇİVRİL KADASTRO HÂKİMLİĞİ'NDEN
Esas No: 1990/1
Davacı Mehmeı Avcı tarafından davalı Alı Ayvaz ve arkadaşları
aleyhine açtığı tespitin iptali ve tescil davası ile ilgili olarak verilen
ara kararı gereğince;
Davalılardan Nevzat Ayvaz'm tum aramaJara rağmen açık adresi
tespit edilemediğinden adı geçenın duruşmanın bırakıldığı 3.11.1992
gunu saat 09.00'da tum belgeleri ile mahkememizde hazır bulunma-
sı veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde davaya gı-
yabında devam edilerek karar verilecegi ilanen tebliğ olunur. 28.9.1992