15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 25 OCAK 1992 BURAŞI TÜRKİYE HALUK ŞAHIN Basın ve Güven Çeşitli yerlerde yapbğım konuşmalar ve katıldığım pa- nellerden sonra sorulan soruiardan anlıyorum ki yıllardır ciddi bi r ekonomik bunalımın pençesinde kıvranan basın, daha az ciddi olmayan bir "güven bunalımı" ile de karşı karşıyadır Güven sorunu, yazdığına inanılma sorunudur, kurum olarak saygınlık sorunudur, meslek olarak beğenil- me sorunudur... Basın her üç boyutta da sorgulanmakta- dır. Böylesine bir bunalım her mesleği sarsar. Ama basın için yıkıcı olur. Çünkü inanılırlık, basının yaptığı işin TSE damgasıdır. Çürük mal tüm sandığı kokuşturur. Basına güvensizlik eskiden de vardı. Ama bu, kendisini "Gazeteciye kız verilmez" deyişinde olduğu gibi ekono- mik bir boyutta dışa vururdu. Şimdi ise "gazeteci milleti"ni ilgilendiren çok daha geniş bir sendrom söz konusu. Niye böyle oldu? Bu yazıda nedenlere fazla girmek iste- miyorufn. Siyasal ve ekonomik güç odaklarına verilen ödünlerin, piyango bileti gibi satılmanın, aşırı magazinleş- menin ve asparagasın bu sorunda payları olduğu muhak- kak. Keşke biri oturup çokyönlü birdoktoratezihazırlasa da hastalığı yakından tanısak. • • • Benim bu yazıda yapmak istediğim, bu çürüme hakkırv da mes-lek çevrelerinde de yaygın olan bazı varsayımları çürütmek. Belki ka- muoyunda gittikçe daha fazla tartışılan bu konunun düşünül- mesinde biraz aydın- labcı olur. 1) "Bir gazetede ne kadar az düzeltme çı- karsa o gazete o ka- dar inandırıcı olur." Meslek çevrelerin- de güçlü taraftarları olan bu varsayım bi- limsel araştırmalarla çürütülmüş, okuyucunun titiz bir bi- çimde düzeltme yayımlayan gazetelere daha fazla inandı- ğı anlaşılmıştır. Bu yüzden dünyanın belli başlı gazeteleri düzeltme yayımlama işini son derece ciddiye alırlar. Şundan: Yayımlanan her düzeltme notu, düzeltilmemiş tüm diğer haberleri güçlendirir. Tek tük yanlışları itiraf et- mek, çogunluktaki "doğru"larla övünmek demektir. 2) "Basın kendi kendisini ne kadar az eleştirirse o kadar güvenilirkalır." Zaman zaman "kol kırılır yen içinde kalır" ya da "it iti ısırmaz" türünden atasözleriyle de dile getirilen bu varsa- yım, Babıâli'de yerleşmiş bir çifte standardın ifadesidir. Eleştiriye açık olmak diğer kurumlara güç katıyorsa bası- na niçin katmasın? Yeter ki bu eleştiri çamur atıp kaçarak değil, kişisel haset duygularıyla değil, somut kanıtlarla desteklenmiş haber ve polemikler biçiminde olsun. Bazı Batı ülkelerinde sırf bu işi yapan enstitü ve yayın organları vardır. 3) "Siyasal ve ekonomik güç odaklarından gelen eleştiri basının güvenilirliğini sarsar." Basın zaman zaman, aşırı bir korunma içgüdüsüne ka- pılarak kendisine yönelik her eleştiriyi basın özgürlüğüne yönelik tehdit olarak lanse eder. Oysa bazen basın özgür- lüğüne yönelik en ciddi tehdit, içine kapanıp komplekse kapılmış olan basının içinden gelir. Dahası, şu bile söylenebilir: Güç odakları ile basının arası ne kadar iyiyse o ülkede demokrasi ve özgürlük o kadar tehlikede demektir. Başka kurumlar için söylediğimiz şey, basın için de ge- çerlidir: "Gün ışığı en iyi mikrop öldürücüdür." kuranJara |iç katıyorsa basına nlçln katmsınT Yetep klbı eleştiri çamur atıp kaçarakdtflil, klşlseihasat duygnlanyla değll, somut kanıtlaHa desteklennlş haberveıolemlkler SHP Bu Hastalrktan Kurtulmadıkça... SHP, bugün hiç gerek yokken partiyi bir Genel Başkan arayışı içine götürüyor. Biz şu ya da bu kişinin üzerinde bir tercih yapılmasını önermiyoruz. Sadece ilk kez Türkiye'de sağlıklı bir koalisyonun mümkün olduğunu kanıtlayan iki siyasi partinin uyum içinde çahşmasını demokrasimiz için bir kazanç sayıyoruz. CAHİTTANYOL Günlerden beri SHP'nin genel kurul top- lanüsı basını işgal ediyor. Diğer partilerin kongrelerinde görülmeyen bu ılgi ve kaynaş- manın nedenleri üzerinde düşünmek bizi Tür- kiye Cumhuriyeti'nin önemli devlet sorunlan- na götürür. Öyle olmamış olsaydı SHP'nin her iç sorunu bir tür ülke sorunu haline gelir miy- di... CHP'nin yıpratılarak ve kapatılarak gü- nümüze kadar gelmesinin gerisinde Türk dev- let geleneği var. Gerek İkinci Meşrutiyet'te ve gerekse cumhuriyet döneminde birçok siyasi parti kurulmuş ve bunlann bir bölümü iktidar olmuş olmasına rağmen belleklerden silinmiş- tir. Çünkü bu partilerin devletle iç içe bir bağ- lantısı olmamıştır. Bunlar sıradan partilerdir. Amaçlan iktidara gelmek, yönetimi ele geçir- mek, dünyalıklanna olanak sağlamakür. "Devlet olmak" başka, iktidan bir çıkar aracı olarak kullanmak yine başkadır. Oysa SHP'- nin gerisinde bir Ktırtuluş Savaşı, devletin ve halkın somutlaşmış iradesini simgeleyen bir Türkiye Biiyiik Millet Meclisi ve Mustafa Ke- mal gibi karizmatik bir liderin otoritesi var. Bu gerçeği kavrayamayanlar için Türkiye Büyük Millet Meclisi, "Osmanlı Meclisi Me- busanı"nın bir kopyası ve CHP de "İttihat ve Terakki" fırkasının bir uzantısıdır. Gerçekte Mustafa Kemal'in oluşturduğu bu "Kuvayi Milliye" kadrosunun nitelikleri bizzat Kurtuluş Savaşı'na katılan ve fakat tkinci Meşrutiyet aydınlannın gözlüğü ile olaylara bakan aydınlar tarafından kavrana- madığı için onun kişiliğinde bir diktatör hayal etmişlerdir. Günümüzdeki sağ partilerin gö- zûnde de Atatürk, aynı ölçülerle değerlendiril- mektedir. Oysa onun, çağdaşı olan Hitler, Mussolini gibi diktatörlerle uzak yakın bir benzerliği yoktur. Çünkü gerek Hitler ve gerekse Musso- lini bir tür parti darbesi yaparak iktidan ele geçirmişlerdir. Güçleri ve iktidarlan, yaşam- lanyla smırlı kalmıştır. Savaşta yenilmemiş ol- salardı bile sonuç değişmezdi. Nitekim, tkinci Dünya Savaşfnda. Asyalı bir Titan'ı andıran Jozef Stalin, başında taşı- dığı zafer çelenklerine rağmen tarihin laneüi karanhğına gömülmekten kendisini kurtara- mamıştır. Bunun nedenini, Marx'çıhğı ve Le- nin'ciliği kişısel bir davranış haline getirme- sinde aramak gerek. Dünyanın en soylu bir fikri. onun terörü olmamış olsaydı, dünyanın en soysuz bir ekonomik sistemine yenik düşer miydi. Bütün bu diktatörlerden ayncalıklı olarak Mustafa Kemal'de, yeni bir devlet kurucusu olmak tutkusu vardı. Bu tutku yaşama değil, geleceğe yönelikti. Devlet, kadro demektir Diktatörlerin kadrosu yok, takımı vardır. Devlet demek kadro demektir. Eğer bir parti- de kadrolann yerini "takım". takımın yerinı "klik", klikin yerini ayak takımı alırsa, orada ne partiden ne devletten ve ne de demokrasi- den söz edilebilir. Şimdi bu açıdan SHP'ye ba- kacak olursak onun şu aşamalardan geçerek yozlaştınlmaya çalışıldığına tanık oluyoruz. Atatürk devletle iktidan, iktidarla partiyi aynileştirmişti. Bu bizim tarihsel geleneğimize de uygundu. Onun bir kadrosu vardı bir de ta- kımı. Kadroyu devlet yönetiminde, yararlı ya da zararlı ölçülerine göre değerlendirirdi. Bu alanda kişisel, duygusal hiçbir etken geçerli değildi. Nitekim Milli Mücadele sırasında çe- şitli bakanlıklarda bulunmuş, Moskova'ya temsilci, Lozan'a İsmet İnönü'nün yanında ikinci başkan olarak gönderilmiş olan Dr. Rı- za Nur'un karakterindeki çarpıklığı görmeye- cek kadar insandan anlamaz değildi herhal- de.. ki sonradan aleyhine cilt cilt iftiralar kale- me almasına rağmen bu zat onun kadrosunda yer almıştır. Buna karşıhk onun bir de takımı vardı. Sela- nik'ten, gençlik yıllanndan gelen bazı eğlence arkadaşlan... Bunlar arasında Atatürk'ün ölümüne dayanamayarak hayatına son veren Salih Bozok gibi akraba ve dostlan da bulunu- yordu. Bu zatlar gezilerine katılır ve "mutat zevat" diye anılırlardı. Bunlardan hiçbiri onun kadrosunda yer almamıştır. Hiçbiri Atatürk'e yakınlıklanndan yararlanarak ser- vet ve saman sahibi olmamışlardır. Atatürk'- ün yakınarkadaşı, İstiklâl Mahkemesi Başkanı Topçu thsan diye ünlü Bahriye Vekili, bir "Ya- vuz-havuz" dedikodusundan hapsi boyla- mıştır. İnönü'nün CHP'si CHP'nin ikinci dönemi İsmet İnönü ile baş- lar. Onun kadrosu var takımı yoktur. Takımı kendi ailesıdir. İnönü, geleneksel devlet bilin- cini temsil eder. Devlet bilinci, onun kişisel bi- lincini yutmuş gibidir. Onun soy ağacı Reşit Paşa'lara, Ali ve Fuat Paşa'lar gibi devlet rica- line dayanır. 1950den sonra Milli Şef İsmet tnönü, CHP Başkanı ve muhalefet lideri oldu. Daha doğ- rusu devlet, Demokrat Parti iktidanna karşı muhalefete geçti. O günden sonra iktidarla devlet bir araya gelemedi. Devlet muhalefette kaldı ve Halk Partisi'nin kimliği içinde hem iktidar tarafından güçsüzleştirildi hem de ken- di içinde yıpratıldı. İsmet İnönü "Ortanın So- lu" ifadesiyle CHP'ye yeni bir atılım kazandır- mak istedi. Oysa 1961 Anayasası'nda ve ken- dilerini sosyalist sayanlann gözü önünde "dev- letçiük" kavramı kaldınlmış ve CHP'nin bir oku iptal edilmişti. İktidara karşı muhalefet savışı, parti içinde İnönü savaşı haline geldi. Devlet, CHP'yi terk etti Birinci ve İkinci İnönü savaşlannın muzaf- fer kumandanı, kendi kurmuş olduğu partide yenik düştü. Partiden istifa ederek yerini sayın Büient Ecevit"e terk etti. Ve parti sosyal de- mokrat bir niteliğe bürünürken devlet, İnönü ile beraber CHP'yi terketti. Kimsenin umu- runda değildi artık onun sıradan bir parti olu- şu... Böylece 12 Eylül paşalan tarafından ka- patılmasına en iyi bir gerekçe, bu sayın sosyal demokratlar tarafından haarlanmış oldu. Bu nedenle, CHP kapatıldığı zaman, sayın Ece- vit'in aynı zamanda devletin kapandığını ileri sürmesi hiç de inandıncı olmadı. Çünkü Evren Paşa'dan önce İnönü'nün kişiliğinde tarihsel bir dokunulmazlığa sahip olan devleti kapı dışan eden kendisiydi. CHP mirasının hastalıkları CHP'nin mirasına sahip çıkmak amacıyla kurulan SHP, Sayın Erdal Lnönü'yü partinin başına geçirdi. Fakat bu arada, CHP'nin son yıllannda tutulmuş olduğu klikleşme hastalı- ğını da miras olarak devraldı. Sayın Ecevit'in, vebadan kacar gibi bu partiye sırt çevirmesi- nin nedeni şimdi daha iyi anlaşıhyor. Çünkü partiye egemen olması gereken sağduyunun yerini bir klik baskısı almış görünüyor. Klik kadar bir toplumu, bir partiyi, bir ku- ruluşu perişan eden sosyal bir hastalık yoktur. Her klikçiliğin arkasında gözü dönmüş bir tutku ve çıkar savaşı vardır. SHP bu hastalık- tan kurtulmadıkça ne ülkeye ne de kendisine bir yarar sağlar. Basında bu hastalık, düşün- ceyi kemikleştirir ve özgür düşünceye baskı kanunlanndan daha çok zarar verir. En bü- yük zulüm, başkalannı bızim düşündüğümüz gibi düşünmeye zorlamaktır. SHP, bugün hiç gerek yokken partiyi bir Genel Başkan arayışı içine götürüyor. Seçim- den önce aynı yanlış tutum, bu partiye umut bağlayanlan karamsarlığa uğrattı. Biz şu ya da bu kişinin üzerinde bir tercih yapılmasını önermiyoruz. Sadece ilk kez Türkiye'de sağ- lıklı bir koalisyonun mümkün olduğunu ka-, nıtlayan iki siyasi partinin uyum içinde çahş- masını demokrasimiz için bir kazanç sayıyo- ruz. Kuşkusuz bunda sayın Erdal inönü ile sayın Süleyman Demirel'in kişilikleri önemli rol oynamaktadır. Hiç kimse onlardan olağa- nüstü bir başarı beklemiyor. Fakat yörünge-, sinden çıkarılmış bir demokrasiyi işler hale ge-; tirmek için paraya gerek yok. Rüşvet, hır-; sızlık, devlet malını israf gibi parasız çözümle- necek öyle suçlar var ki halk bunlann üstüne gidildiğini görürse her türlü sıkıntıya^eve seve katlanır. Bu umudun mimarlanndan biri olan sayın İnönü'ye başanlar dilerken, SHP'nin topluma ve devlete sahip çıkmak görevinin he- nüz bitmediği inancında olduğumuzu belirt- mek isterim. PARÎS'TEN SELÇUK DEMİREL Kimliğımi kaybettim. Hükümsüzdur. MERİH MEHMET AKOĞUL 20.1.1992 gunu nufus hüviyet cuzdanımı kaybettim. Hukumsuzdur. SERDAR HAZAN GUNEYDOGU' DA ATEŞ BACAYI SARDI DEMİREL: ORTADOĞU, BARIŞ SUYU'NU ANIAYAMADI "ÇİN GRİBİ"NE İNGİLİZCE BİLMEDİĞİMİZ İÇİN YENİLDİK GÖNERİ CIVAOĞLU: SHOW TV'DE PASTIRMA YAZIMIYAŞIYORUM • 12EYLÜLZEDE PARTİLERİN MAL VARLIKLARININ İADESİ GÜNDEMDE • SAHİBİNİN SESİ KAYA TOPERİ • TÜRK AYDINLARIN KAFASINDA CEZAYİR KARGAŞASI: ASKERDEN Mİ KORKALIM, ŞERİATTAN Mİ? • İŞİ KİTABINA UYDURMANIN BÜROKRATÇAŞI: RESEN EMEKLİ, RESMEN DELİ! • KOSKOTAS RAKILARI • KADINLAR DENİYOR, ERKEKLER ÖLÜYOR • ÇOCUĞUNU DÖVME, KONUŞMAYI DENEi • YEŞİLÇAM'IN MECNUNLARI • BAYMUR-BARADAN ÇEKİLİN ARADAN • ADANA'NIN UTANGAÇ PAVYONLARI • KA- SABA TÜCCARLIĞINDAN KRALLARIN RES- SAMLIĞINA: RAHMİ PEHLİVANLI • GÜRCİS- TAN'DA KAOS • "GİZLİ YÜZ"ÜN SIRLARI • BA- ĞIMSIZLIK, SLOVENYA VE HIRVATİSTAN'A NE GETİRECEK? • GELECEKLE İLGİLİ BİLME- NİZ GEREKEN 51 MADDELİK ANSİKLOPEDİ H A B E R C İ L İ K T E S O N N O K T A n®Kta TARSUS ASLİYE 1. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1991/303 Davacı Suat Doğrul vekili av. Cumali Yağcı tarafından davalı Meh- met Pantulsa, Sifas Sentetik İplik AŞ aleyhme açılan menfi tespit da- vasının yapılan duruşmasında verilen ara kararı gereğince: Davalı Mehmet Pantulsa'mn adına çıkartılan tebligatların bila ik- mal iade edilmiş olup adres de saptanamadığından bu davahya ila- nen tebligat yapılmasına karar verilmiş olduğundan dava dilekçesi ile borçlusu Suat Doğrul alacaklısı Mehmet Pantulsa olan 30.6.1991 vade tarihli 9.000.000 TL'lık senedin davacı Suat Doğrul tarafından imzalanmadığına, borçlu bulunmadığına dair karar verilmesi ısten- miş olup davanın duruşması 24.2.1992 gunu saat 8.30'a bırakılmış- tır. Meşruatlı davetıye yerine geçerli olmak uzere durum davalı adına ilan olunur. 30.10.1991 Basın: 45280 * SOSYALİST PARTİ TÜRK ve KÜRT MÜZİĞ1 OKYANUSLARLA KUCAKLAŞIYOR ENTERNASYONAL SENLİK '92AFRİKADAN Modou Seck ve Arkadaşlan KÛBA'DAN Rafael De La Torre Guerrere RUSYA'DAN EOİP AKBAYRAM Vişenka Topluluğu v* DOSTLAR > CRUPOEVIL • MUSAEROCLU» FIRAT BAŞKALE • BESIR BILICIER • MKM KOMA MEZRABOTAN • FEVZI KURTULUŞ • ALAATTIN US • TONCUÇ Siirleriyle NEVZAT CELIK, MEHMET ÇETIN, AYOIN OZTURK Tel. 144 12 94 /145 44 81 25 OCAK CUMARTESİ / SAAT: 19.00 / ABDİİPEKÇİ SPOR SALONU ZEYTİNBURNU BİLETLERİ AŞAGlDAKl MERKEZLERDEN ALABİÜRSMZ. D&NÛŞ İÇİN YETERÜ OTOBUS SAâLANUIŞTIR NİŞAMTAŞI AKADEN» KITABEVl KADIKOY AKYUZ KITABEVI GENÇLİK KlTABEVl MOOA SINE^<1ASI • Z0O0EDOĞRU BEYOûLU- BEYOGLU SINEMASI MAÇKA DOSTLAR TIYATROSU • SP İSTANBUL IL VE İLÇEOBGUTLERI ISPARTA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1991/570 Davacı Fatma Ileri vekili tarafından mahkememize açılan gaipli- ğe huküm davasının yapılan açık yargılamasımn ara kararı uyannca; 22 Mayıs 1986 tarihinden beri kendisinden haber alınamayan, ne olduğunun meçhul bulunduğu, Isparta merkez, Kepeci Mahallesi, 020-04 cilt, 9 sayfa, 224 kıituk sıra nosunda nüfusuna kayıtlı bulu- nan Mehmet ve Hatice'den olma Çakal 10.03.1341 D.lu Mustafa lle- ri'nin gaiplığine karar verilmesi ıstenildığinden; Turk Medeni Kanunu'nun 32'nci maddesi uyannca bu kişi hak- kında bilgi sahibi olanların işbu ilan tarihinden itibaren bir yıl içinde bilgilerini bildirmek için mahkememızin 1991/575 esas sayılı dosya- larına başvurmaları ilan olunur. Basın: 45282 T.C. ANKARA DÖRDÜNCÜ SULH HUKUK MAHKEMESİ Sayı No: 1991/725 Davacı Maliye ve Gumruk Bakanlığı vekili tarafından davalı Ya- semin Tuna aleyhine açılan alacak davasının mahkememizde yapı- lan açık yargılaması sırasında, Davalı Yasemın Tuna'nın Ka>abaşı Mahallesi, Meydan Onu So- kak No: 4 Ulucanlar-Ankara adresıne dava dilekçesi ve duruşma gunu tebliğ edilememiş, emnıyet araştırmasında da tanınmadığı belirtıldı- ğinden davalınm anılan adresine dava dilekçesi ile dava konusu 320.300 lıralık alacak davasının \e duruşma gununun ılanen tebliğı- ne karar verilmiş olup, duruşma gunu olan 10.2.1992 gunu saat 9.35'e kadar ibraz etmek ıstediğınız deüllennizi gondermenız veya duruş- ma>a gelmeniz, aksi takdirde gıvabınızda karar verıleceğı hususu ila- nen tebliğ olunur. 20.1.1992 Basın: 18108 İLAN ANTALYA ASLİYE 1. HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1991/662 E. 1991/766 K. Davacı Muhammet Can vekili A\ukat Seyfı Kandemir 11.3.1991 tarıhlı dilekçesinde, muvekkilinin inşa ettirdiği otelden dolayı borç- landığını, Korfez krızı ve ekonomik sebeplerle gelir kaynağının ku- ruduğunu, borçlarını odemekte sıkıntıya duştuğunu, tum borçların birden odeme ımkânı olmadığını bevanla konkordaıo mehli istemiş ve mahkememizde yapılan açık duruşma sonunda: Konkordato talep eden Muhammet Çam'ın lcra Tetkik Mercii Hâ- kimliğı'ne vermiş olduğu 11.3.1991 tanhli dılekçesındekı teklifine ve Konkordaıo Komiseri'nin raporuna gore konkordatonun tasdıkine 2.12.1991 gun %e 1991/662 E. 1991, "66 K.savılı kararı ile karar ve- rilmiş \e karar kesinleşmiş olmakla işbu karar ozetı ilan olunur. Basın • 45094 AYSEL AZİZ Kadın Bakanlığına Doğru 20 Ekim 1991 milletvekili genel seçimlerinin en önemli sonuçlarından biri, koalisyon hükümetinde kadınların so^ runlarına doğrudan eğilen bir bakanlığın kurulması konu-* sundaki girişimlerdir. Koalisyon ortağı SHP'ye bu amaçla' bir devlet bakanlığı verilmiş, başına bir kadın bakan getiril- miş ve bakanlık ile ilgili çalışmalar da hızla yürümektedir. Kadın sorunlarına eğilme, özellikle son yıllarda partile- rin çalışmaları arasında oldukça yoğun bir biçimde yer al- maya başlamıştır. SHP, olmayan bir kadın bakanlığı için de gölge bakanlık kurmuş ve konu ile ilgili çalışmalar o zaman başlatılmıştır. Kadın sorunlarının ayrı bir bakanlık düzeyinde ele alın- ması aslında gecikmiş bir harekettir. Pek çok aydınımız, sokaktaki insanımız bu tür bir ayırımcılığa gerek olmadığı- nı, kadın haklan ya da sorunlan değil insan sorunu oldu- ğunu, diğer tüm bakanlıkların ya da kurumların, kuruluşla- rın erkek kurumları olmadığı, konuya kadın-erkek açısrn- dan bakmanın yanlış olacağını savunmaktadır. Bir yere kadar, haklı olabilirler. Ancak, Atatürk devrimlerinden bu yana geçen zaman içinde kâğıt üzerinde verilen haklann gerektiği gibi anlaşılamadığı, kullanılamadığı, kadınların toplum içerisindeki yerlerini aJamadıklan görülmüştür. ANAP iktidan zamanında, kadın sorunları konusunda birbiriyle çelişen iki adım atılmıştır Biri doğrudan kadının sorunlarına eğilen ve bakanın kadın olmasından ötürü Ça- lışma Bakanlığı bünyesinde kurulan Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, diğeri ANAP'ın muhafazakâr kanadı olarak bilinen kişüerin öneri ve destekleri ile kuru- lan ve ayrı bir Devlet Bakanlığı'na bağlanan Aile Araştır- ma Kurumu Başkanlığı'dır. Ancak, söz konusu genel mü- dürlük, kadın sorunlan konusunda çalışmalar yaparken, aile araştırmalarını konu alan diğer kuruluş ise, açıkça be- lirtmemekle birlikte, geleneksel aile yaptsını koruyarak, kadını evdeki yaşamı içerisinde ele almış, cinselliğinin be- lirlediği görevleri açısından araştırmaya başlamıştır. Kesin adı belli olmamakla birlikte, hazırlanan taslakta, "Kadın ve Sosyal Hizmetleri Bakanlığı" olarak öngörülen yasa tasarısında, ANAP hükümetleri zamanında kurulan ve yukarıda sözü edi- len "Kadın Sorunları ve Statüsü Genel Mü- dürlüğü" ile "Aile Araştırmaları Daire Başkanlığı" ile 1983 yılında kurulan ve ayrı bir devlet ba- kanlığının sorumlulu- ğunda olan "Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu "^~^~"" " ^ ^ ^ — Genel Müdürlüğü" birleştirilerek bunlarla iigili tüm görev ve yetkiler yeni kurulacak "Kadın ve Sosyal Hizmetler Ba- kanlığı"na verilmektedir. Böylece, birbirinden ayrılması zor olan kadın, aile, çocuk ve diğer sosyal hizmetler genel müdürlükler düzeyinde bir bakanlık bünyesinde toplanmış olacaktır. Yeni bir bakanlığın kurulması kuşkusuz kolay değildir. Ancak, yüzyıllardan beri geri plana itilmiş, cinselliğinin belirlediği kız çocuk, kızkardeş, gelin, karı, anne, büyükan- ne rolleri içinde görülen kadının sorunlarına eğilen bir bakanlığın kurulması çok daha zordur. Çünkü, bir hizmet ve eşgüdüm bakanlığı olması gereken "Kadın ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı" hizmet alanlarının diğer bakanlıkla- rın görev ve yetkileri içerisinde olacağı da açıktır. Bundan ötürü de bu bakanlığın amaçlarının, önce hükümet içinde- ki diğer bakanlıklarca, Meclıs'teki sayın erkek politikacılar tarafından çok iyi anlaşılması gerekmektedir. Bakanlığın başarılı olup olmaması, hükümet ve Meclis içerisinde göreceği destek ve yardıma bağlıdır. Bunun ya- nında, kadın haklan açısından son derece önemli olan bu örgütlenmenin başarısı, kamuoyundan gelecek her türlü desteğe de bağlıdır. Daha işin başında, bakanjığı kurmak- la görevlendirilen Sayın Güler //erfnin kadın konusunda kamuoyuna yansıyan herhangi bir çalışmasının olmama- sından, kadın sorunları konusunda bilgisi bulunmamasın- dan, hatta basına verdiği demeçlerde, "Ben feministdeği- lim" şeklindeki açıklamalarından yola çıkarak, konuya olumsuz bakmanın, bakanlığın kurulmasını veçalışmala- rını olumsuz yönde etkileyeceği açıktır. Belirli bir aydın kadın kesiminin kullandığı kimi kavram- ların bilinmemesi, kadın sorunlarının bilinmemesi anlamı-, nı taşımaz. Tam tersine, bir taşra kasabasmdan demokra-l tik yaşamın temeli olan seçilme yolu ile milletvekili olabil- miş bir kadın parlamenterin, bizlerin masa başında okuya- rak, duyarak, gözlemleyerek öğrenmeye, bilmeye çalıştığı pek çok kadın sorununu, doğrudan yaşayarak, görerek, yakından izleyerek öğrendiğine, kimsenin kuşkusu olma- ması gerekir. Prof. Dr. AYSEL AZİZ, Ankara Ünv. Basın Yayın Yükseko- kulu öğretim üyesidir. • Bir taşra kasabasından milletvekili olabllmiş bir kadın paplamenterln, blzlerinmasa başında öğrenmeye çalıştığı pek çok kadın sopununu, yakından izleyereköğrendiğlne kimsenin kuşkvsu olmasın.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle