Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 25 OCAK 1992
BURAŞI
TÜRKİYE
HALUK ŞAHIN
Basın ve Güven
Çeşitli yerlerde yapbğım konuşmalar ve katıldığım pa-
nellerden sonra sorulan soruiardan anlıyorum ki yıllardır
ciddi bi r ekonomik bunalımın pençesinde kıvranan basın,
daha az ciddi olmayan bir "güven bunalımı" ile de karşı
karşıyadır Güven sorunu, yazdığına inanılma sorunudur,
kurum olarak saygınlık sorunudur, meslek olarak beğenil-
me sorunudur... Basın her üç boyutta da sorgulanmakta-
dır.
Böylesine bir bunalım her mesleği sarsar. Ama basın
için yıkıcı olur. Çünkü inanılırlık, basının yaptığı işin TSE
damgasıdır. Çürük mal tüm sandığı kokuşturur.
Basına güvensizlik eskiden de vardı. Ama bu, kendisini
"Gazeteciye kız verilmez" deyişinde olduğu gibi ekono-
mik bir boyutta dışa vururdu. Şimdi ise "gazeteci milleti"ni
ilgilendiren çok daha geniş bir sendrom söz konusu.
Niye böyle oldu? Bu yazıda nedenlere fazla girmek iste-
miyorufn. Siyasal ve ekonomik güç odaklarına verilen
ödünlerin, piyango bileti gibi satılmanın, aşırı magazinleş-
menin ve asparagasın bu sorunda payları olduğu muhak-
kak. Keşke biri oturup çokyönlü birdoktoratezihazırlasa
da hastalığı yakından tanısak.
• • •
Benim bu yazıda yapmak istediğim, bu çürüme hakkırv
da mes-lek çevrelerinde de yaygın olan bazı varsayımları
çürütmek. Belki ka-
muoyunda gittikçe
daha fazla tartışılan
bu konunun düşünül-
mesinde biraz aydın-
labcı olur.
1) "Bir gazetede ne
kadar az düzeltme çı-
karsa o gazete o ka-
dar inandırıcı olur."
Meslek çevrelerin-
de güçlü taraftarları
olan bu varsayım bi-
limsel araştırmalarla çürütülmüş, okuyucunun titiz bir bi-
çimde düzeltme yayımlayan gazetelere daha fazla inandı-
ğı anlaşılmıştır. Bu yüzden dünyanın belli başlı gazeteleri
düzeltme yayımlama işini son derece ciddiye alırlar.
Şundan: Yayımlanan her düzeltme notu, düzeltilmemiş
tüm diğer haberleri güçlendirir. Tek tük yanlışları itiraf et-
mek, çogunluktaki "doğru"larla övünmek demektir.
2) "Basın kendi kendisini ne kadar az eleştirirse o kadar
güvenilirkalır."
Zaman zaman "kol kırılır yen içinde kalır" ya da "it iti
ısırmaz" türünden atasözleriyle de dile getirilen bu varsa-
yım, Babıâli'de yerleşmiş bir çifte standardın ifadesidir.
Eleştiriye açık olmak diğer kurumlara güç katıyorsa bası-
na niçin katmasın? Yeter ki bu eleştiri çamur atıp kaçarak
değil, kişisel haset duygularıyla değil, somut kanıtlarla
desteklenmiş haber ve polemikler biçiminde olsun. Bazı
Batı ülkelerinde sırf bu işi yapan enstitü ve yayın organları
vardır.
3) "Siyasal ve ekonomik güç odaklarından gelen eleştiri
basının güvenilirliğini sarsar."
Basın zaman zaman, aşırı bir korunma içgüdüsüne ka-
pılarak kendisine yönelik her eleştiriyi basın özgürlüğüne
yönelik tehdit olarak lanse eder. Oysa bazen basın özgür-
lüğüne yönelik en ciddi tehdit, içine kapanıp komplekse
kapılmış olan basının içinden gelir.
Dahası, şu bile söylenebilir: Güç odakları ile basının
arası ne kadar iyiyse o ülkede demokrasi ve özgürlük o
kadar tehlikede demektir.
Başka kurumlar için söylediğimiz şey, basın için de ge-
çerlidir: "Gün ışığı en iyi mikrop öldürücüdür."
kuranJara |iç katıyorsa
basına nlçln katmsınT Yetep
klbı eleştiri çamur atıp
kaçarakdtflil, klşlseihasat
duygnlanyla değll, somut
kanıtlaHa desteklennlş
haberveıolemlkler
SHP Bu Hastalrktan
Kurtulmadıkça...
SHP, bugün hiç gerek yokken partiyi bir Genel Başkan arayışı içine
götürüyor. Biz şu ya da bu kişinin üzerinde bir tercih yapılmasını
önermiyoruz. Sadece ilk kez Türkiye'de sağlıklı bir koalisyonun mümkün
olduğunu kanıtlayan iki siyasi partinin uyum içinde çahşmasını
demokrasimiz için bir kazanç sayıyoruz.
CAHİTTANYOL
Günlerden beri SHP'nin genel kurul top-
lanüsı basını işgal ediyor. Diğer partilerin
kongrelerinde görülmeyen bu ılgi ve kaynaş-
manın nedenleri üzerinde düşünmek bizi Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin önemli devlet sorunlan-
na götürür. Öyle olmamış olsaydı SHP'nin her
iç sorunu bir tür ülke sorunu haline gelir miy-
di... CHP'nin yıpratılarak ve kapatılarak gü-
nümüze kadar gelmesinin gerisinde Türk dev-
let geleneği var. Gerek İkinci Meşrutiyet'te ve
gerekse cumhuriyet döneminde birçok siyasi
parti kurulmuş ve bunlann bir bölümü iktidar
olmuş olmasına rağmen belleklerden silinmiş-
tir. Çünkü bu partilerin devletle iç içe bir bağ-
lantısı olmamıştır. Bunlar sıradan partilerdir.
Amaçlan iktidara gelmek, yönetimi ele geçir-
mek, dünyalıklanna olanak sağlamakür.
"Devlet olmak" başka, iktidan bir çıkar aracı
olarak kullanmak yine başkadır. Oysa SHP'-
nin gerisinde bir Ktırtuluş Savaşı, devletin ve
halkın somutlaşmış iradesini simgeleyen bir
Türkiye Biiyiik Millet Meclisi ve Mustafa Ke-
mal gibi karizmatik bir liderin otoritesi var.
Bu gerçeği kavrayamayanlar için Türkiye
Büyük Millet Meclisi, "Osmanlı Meclisi Me-
busanı"nın bir kopyası ve CHP de "İttihat ve
Terakki" fırkasının bir uzantısıdır.
Gerçekte Mustafa Kemal'in oluşturduğu
bu "Kuvayi Milliye" kadrosunun nitelikleri
bizzat Kurtuluş Savaşı'na katılan ve fakat
tkinci Meşrutiyet aydınlannın gözlüğü ile
olaylara bakan aydınlar tarafından kavrana-
madığı için onun kişiliğinde bir diktatör hayal
etmişlerdir. Günümüzdeki sağ partilerin gö-
zûnde de Atatürk, aynı ölçülerle değerlendiril-
mektedir.
Oysa onun, çağdaşı olan Hitler, Mussolini
gibi diktatörlerle uzak yakın bir benzerliği
yoktur. Çünkü gerek Hitler ve gerekse Musso-
lini bir tür parti darbesi yaparak iktidan ele
geçirmişlerdir. Güçleri ve iktidarlan, yaşam-
lanyla smırlı kalmıştır. Savaşta yenilmemiş ol-
salardı bile sonuç değişmezdi.
Nitekim, tkinci Dünya Savaşfnda. Asyalı
bir Titan'ı andıran Jozef Stalin, başında taşı-
dığı zafer çelenklerine rağmen tarihin laneüi
karanhğına gömülmekten kendisini kurtara-
mamıştır. Bunun nedenini, Marx'çıhğı ve Le-
nin'ciliği kişısel bir davranış haline getirme-
sinde aramak gerek. Dünyanın en soylu bir
fikri. onun terörü olmamış olsaydı, dünyanın
en soysuz bir ekonomik sistemine yenik düşer
miydi.
Bütün bu diktatörlerden ayncalıklı olarak
Mustafa Kemal'de, yeni bir devlet kurucusu
olmak tutkusu vardı. Bu tutku yaşama değil,
geleceğe yönelikti.
Devlet, kadro demektir
Diktatörlerin kadrosu yok, takımı vardır.
Devlet demek kadro demektir. Eğer bir parti-
de kadrolann yerini "takım". takımın yerinı
"klik", klikin yerini ayak takımı alırsa, orada
ne partiden ne devletten ve ne de demokrasi-
den söz edilebilir. Şimdi bu açıdan SHP'ye ba-
kacak olursak onun şu aşamalardan geçerek
yozlaştınlmaya çalışıldığına tanık oluyoruz.
Atatürk devletle iktidan, iktidarla partiyi
aynileştirmişti. Bu bizim tarihsel geleneğimize
de uygundu. Onun bir kadrosu vardı bir de ta-
kımı. Kadroyu devlet yönetiminde, yararlı ya
da zararlı ölçülerine göre değerlendirirdi. Bu
alanda kişisel, duygusal hiçbir etken geçerli
değildi. Nitekim Milli Mücadele sırasında çe-
şitli bakanlıklarda bulunmuş, Moskova'ya
temsilci, Lozan'a İsmet İnönü'nün yanında
ikinci başkan olarak gönderilmiş olan Dr. Rı-
za Nur'un karakterindeki çarpıklığı görmeye-
cek kadar insandan anlamaz değildi herhal-
de.. ki sonradan aleyhine cilt cilt iftiralar kale-
me almasına rağmen bu zat onun kadrosunda
yer almıştır.
Buna karşıhk onun bir de takımı vardı. Sela-
nik'ten, gençlik yıllanndan gelen bazı eğlence
arkadaşlan... Bunlar arasında Atatürk'ün
ölümüne dayanamayarak hayatına son veren
Salih Bozok gibi akraba ve dostlan da bulunu-
yordu. Bu zatlar gezilerine katılır ve "mutat
zevat" diye anılırlardı. Bunlardan hiçbiri
onun kadrosunda yer almamıştır. Hiçbiri
Atatürk'e yakınlıklanndan yararlanarak ser-
vet ve saman sahibi olmamışlardır. Atatürk'-
ün yakınarkadaşı, İstiklâl Mahkemesi Başkanı
Topçu thsan diye ünlü Bahriye Vekili, bir "Ya-
vuz-havuz" dedikodusundan hapsi boyla-
mıştır.
İnönü'nün CHP'si
CHP'nin ikinci dönemi İsmet İnönü ile baş-
lar. Onun kadrosu var takımı yoktur. Takımı
kendi ailesıdir. İnönü, geleneksel devlet bilin-
cini temsil eder. Devlet bilinci, onun kişisel bi-
lincini yutmuş gibidir. Onun soy ağacı Reşit
Paşa'lara, Ali ve Fuat Paşa'lar gibi devlet rica-
line dayanır.
1950den sonra Milli Şef İsmet tnönü, CHP
Başkanı ve muhalefet lideri oldu. Daha doğ-
rusu devlet, Demokrat Parti iktidanna karşı
muhalefete geçti. O günden sonra iktidarla
devlet bir araya gelemedi. Devlet muhalefette
kaldı ve Halk Partisi'nin kimliği içinde hem
iktidar tarafından güçsüzleştirildi hem de ken-
di içinde yıpratıldı. İsmet İnönü "Ortanın So-
lu" ifadesiyle CHP'ye yeni bir atılım kazandır-
mak istedi. Oysa 1961 Anayasası'nda ve ken-
dilerini sosyalist sayanlann gözü önünde "dev-
letçiük" kavramı kaldınlmış ve CHP'nin bir
oku iptal edilmişti. İktidara karşı muhalefet
savışı, parti içinde İnönü savaşı haline geldi.
Devlet, CHP'yi terk etti
Birinci ve İkinci İnönü savaşlannın muzaf-
fer kumandanı, kendi kurmuş olduğu partide
yenik düştü. Partiden istifa ederek yerini sayın
Büient Ecevit"e terk etti. Ve parti sosyal de-
mokrat bir niteliğe bürünürken devlet, İnönü
ile beraber CHP'yi terketti. Kimsenin umu-
runda değildi artık onun sıradan bir parti olu-
şu... Böylece 12 Eylül paşalan tarafından ka-
patılmasına en iyi bir gerekçe, bu sayın sosyal
demokratlar tarafından haarlanmış oldu. Bu
nedenle, CHP kapatıldığı zaman, sayın Ece-
vit'in aynı zamanda devletin kapandığını ileri
sürmesi hiç de inandıncı olmadı. Çünkü Evren
Paşa'dan önce İnönü'nün kişiliğinde tarihsel
bir dokunulmazlığa sahip olan devleti kapı
dışan eden kendisiydi.
CHP mirasının hastalıkları
CHP'nin mirasına sahip çıkmak amacıyla
kurulan SHP, Sayın Erdal Lnönü'yü partinin
başına geçirdi. Fakat bu arada, CHP'nin son
yıllannda tutulmuş olduğu klikleşme hastalı-
ğını da miras olarak devraldı. Sayın Ecevit'in,
vebadan kacar gibi bu partiye sırt çevirmesi-
nin nedeni şimdi daha iyi anlaşıhyor. Çünkü
partiye egemen olması gereken sağduyunun
yerini bir klik baskısı almış görünüyor.
Klik kadar bir toplumu, bir partiyi, bir ku-
ruluşu perişan eden sosyal bir hastalık yoktur.
Her klikçiliğin arkasında gözü dönmüş bir
tutku ve çıkar savaşı vardır. SHP bu hastalık-
tan kurtulmadıkça ne ülkeye ne de kendisine
bir yarar sağlar. Basında bu hastalık, düşün-
ceyi kemikleştirir ve özgür düşünceye baskı
kanunlanndan daha çok zarar verir. En bü-
yük zulüm, başkalannı bızim düşündüğümüz
gibi düşünmeye zorlamaktır.
SHP, bugün hiç gerek yokken partiyi bir
Genel Başkan arayışı içine götürüyor. Seçim-
den önce aynı yanlış tutum, bu partiye umut
bağlayanlan karamsarlığa uğrattı. Biz şu ya
da bu kişinin üzerinde bir tercih yapılmasını
önermiyoruz. Sadece ilk kez Türkiye'de sağ-
lıklı bir koalisyonun mümkün olduğunu ka-,
nıtlayan iki siyasi partinin uyum içinde çahş-
masını demokrasimiz için bir kazanç sayıyo-
ruz. Kuşkusuz bunda sayın Erdal inönü ile
sayın Süleyman Demirel'in kişilikleri önemli
rol oynamaktadır. Hiç kimse onlardan olağa-
nüstü bir başarı beklemiyor. Fakat yörünge-,
sinden çıkarılmış bir demokrasiyi işler hale ge-;
tirmek için paraya gerek yok. Rüşvet, hır-;
sızlık, devlet malını israf gibi parasız çözümle-
necek öyle suçlar var ki halk bunlann üstüne
gidildiğini görürse her türlü sıkıntıya^eve seve
katlanır. Bu umudun mimarlanndan biri olan
sayın İnönü'ye başanlar dilerken, SHP'nin
topluma ve devlete sahip çıkmak görevinin he-
nüz bitmediği inancında olduğumuzu belirt-
mek isterim.
PARÎS'TEN SELÇUK DEMİREL
Kimliğımi kaybettim.
Hükümsüzdur.
MERİH MEHMET
AKOĞUL
20.1.1992 gunu nufus hüviyet
cuzdanımı kaybettim.
Hukumsuzdur.
SERDAR HAZAN
GUNEYDOGU' DA
ATEŞ BACAYI SARDI
DEMİREL: ORTADOĞU, BARIŞ SUYU'NU ANIAYAMADI
"ÇİN GRİBİ"NE İNGİLİZCE BİLMEDİĞİMİZ İÇİN YENİLDİK
GÖNERİ CIVAOĞLU: SHOW TV'DE PASTIRMA YAZIMIYAŞIYORUM
• 12EYLÜLZEDE PARTİLERİN MAL VARLIKLARININ İADESİ GÜNDEMDE • SAHİBİNİN SESİ KAYA
TOPERİ • TÜRK AYDINLARIN KAFASINDA CEZAYİR KARGAŞASI: ASKERDEN Mİ KORKALIM,
ŞERİATTAN Mİ? • İŞİ KİTABINA UYDURMANIN BÜROKRATÇAŞI: RESEN EMEKLİ, RESMEN DELİ!
• KOSKOTAS RAKILARI • KADINLAR DENİYOR, ERKEKLER ÖLÜYOR • ÇOCUĞUNU DÖVME,
KONUŞMAYI DENEi • YEŞİLÇAM'IN MECNUNLARI • BAYMUR-BARADAN ÇEKİLİN ARADAN
• ADANA'NIN UTANGAÇ PAVYONLARI • KA-
SABA TÜCCARLIĞINDAN KRALLARIN RES-
SAMLIĞINA: RAHMİ PEHLİVANLI • GÜRCİS-
TAN'DA KAOS • "GİZLİ YÜZ"ÜN SIRLARI • BA-
ĞIMSIZLIK, SLOVENYA VE HIRVATİSTAN'A
NE GETİRECEK? • GELECEKLE İLGİLİ BİLME-
NİZ GEREKEN 51 MADDELİK ANSİKLOPEDİ H A B E R C İ L İ K T E S O N N O K T A
n®Kta
TARSUS ASLİYE 1. HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1991/303
Davacı Suat Doğrul vekili av. Cumali Yağcı tarafından davalı Meh-
met Pantulsa, Sifas Sentetik İplik AŞ aleyhme açılan menfi tespit da-
vasının yapılan duruşmasında verilen ara kararı gereğince:
Davalı Mehmet Pantulsa'mn adına çıkartılan tebligatların bila ik-
mal iade edilmiş olup adres de saptanamadığından bu davahya ila-
nen tebligat yapılmasına karar verilmiş olduğundan dava dilekçesi
ile borçlusu Suat Doğrul alacaklısı Mehmet Pantulsa olan 30.6.1991
vade tarihli 9.000.000 TL'lık senedin davacı Suat Doğrul tarafından
imzalanmadığına, borçlu bulunmadığına dair karar verilmesi ısten-
miş olup davanın duruşması 24.2.1992 gunu saat 8.30'a bırakılmış-
tır. Meşruatlı davetıye yerine geçerli olmak uzere durum davalı adına
ilan olunur. 30.10.1991
Basın: 45280
*
SOSYALİST PARTİ
TÜRK ve KÜRT MÜZİĞ1 OKYANUSLARLA KUCAKLAŞIYOR
ENTERNASYONAL SENLİK '92AFRİKADAN
Modou Seck ve
Arkadaşlan
KÛBA'DAN
Rafael De La Torre
Guerrere
RUSYA'DAN EOİP AKBAYRAM
Vişenka Topluluğu v* DOSTLAR
> CRUPOEVIL • MUSAEROCLU» FIRAT BAŞKALE • BESIR BILICIER
• MKM KOMA MEZRABOTAN • FEVZI KURTULUŞ • ALAATTIN US • TONCUÇ
Siirleriyle NEVZAT CELIK, MEHMET ÇETIN, AYOIN OZTURK
Tel. 144 12 94 /145 44 81 25 OCAK CUMARTESİ / SAAT: 19.00 / ABDİİPEKÇİ SPOR SALONU ZEYTİNBURNU
BİLETLERİ AŞAGlDAKl MERKEZLERDEN ALABİÜRSMZ. D&NÛŞ İÇİN YETERÜ OTOBUS SAâLANUIŞTIR
NİŞAMTAŞI AKADEN» KITABEVl KADIKOY AKYUZ KITABEVI GENÇLİK KlTABEVl MOOA SINE^<1ASI • Z0O0EDOĞRU
BEYOûLU- BEYOGLU SINEMASI MAÇKA DOSTLAR TIYATROSU • SP İSTANBUL IL VE İLÇEOBGUTLERI
ISPARTA ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1991/570
Davacı Fatma Ileri vekili tarafından mahkememize açılan gaipli-
ğe huküm davasının yapılan açık yargılamasımn ara kararı uyannca;
22 Mayıs 1986 tarihinden beri kendisinden haber alınamayan, ne
olduğunun meçhul bulunduğu, Isparta merkez, Kepeci Mahallesi,
020-04 cilt, 9 sayfa, 224 kıituk sıra nosunda nüfusuna kayıtlı bulu-
nan Mehmet ve Hatice'den olma Çakal 10.03.1341 D.lu Mustafa lle-
ri'nin gaiplığine karar verilmesi ıstenildığinden;
Turk Medeni Kanunu'nun 32'nci maddesi uyannca bu kişi hak-
kında bilgi sahibi olanların işbu ilan tarihinden itibaren bir yıl içinde
bilgilerini bildirmek için mahkememızin 1991/575 esas sayılı dosya-
larına başvurmaları ilan olunur.
Basın: 45282
T.C.
ANKARA DÖRDÜNCÜ SULH HUKUK
MAHKEMESİ
Sayı No: 1991/725
Davacı Maliye ve Gumruk Bakanlığı vekili tarafından davalı Ya-
semin Tuna aleyhine açılan alacak davasının mahkememizde yapı-
lan açık yargılaması sırasında,
Davalı Yasemın Tuna'nın Ka>abaşı Mahallesi, Meydan Onu So-
kak No: 4 Ulucanlar-Ankara adresıne dava dilekçesi ve duruşma gunu
tebliğ edilememiş, emnıyet araştırmasında da tanınmadığı belirtıldı-
ğinden davalınm anılan adresine dava dilekçesi ile dava konusu
320.300 lıralık alacak davasının \e duruşma gununun ılanen tebliğı-
ne karar verilmiş olup, duruşma gunu olan 10.2.1992 gunu saat 9.35'e
kadar ibraz etmek ıstediğınız deüllennizi gondermenız veya duruş-
ma>a gelmeniz, aksi takdirde gıvabınızda karar verıleceğı hususu ila-
nen tebliğ olunur. 20.1.1992
Basın: 18108
İLAN
ANTALYA ASLİYE 1. HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Dosya No: 1991/662 E.
1991/766 K.
Davacı Muhammet Can vekili A\ukat Seyfı Kandemir 11.3.1991
tarıhlı dilekçesinde, muvekkilinin inşa ettirdiği otelden dolayı borç-
landığını, Korfez krızı ve ekonomik sebeplerle gelir kaynağının ku-
ruduğunu, borçlarını odemekte sıkıntıya duştuğunu, tum borçların
birden odeme ımkânı olmadığını bevanla konkordaıo mehli istemiş
ve mahkememizde yapılan açık duruşma sonunda:
Konkordato talep eden Muhammet Çam'ın lcra Tetkik Mercii Hâ-
kimliğı'ne vermiş olduğu 11.3.1991 tanhli dılekçesındekı teklifine ve
Konkordaıo Komiseri'nin raporuna gore konkordatonun tasdıkine
2.12.1991 gun %e 1991/662 E. 1991, "66 K.savılı kararı ile karar ve-
rilmiş \e karar kesinleşmiş olmakla işbu karar ozetı ilan olunur.
Basın • 45094
AYSEL AZİZ
Kadın Bakanlığına Doğru
20 Ekim 1991 milletvekili genel seçimlerinin en önemli
sonuçlarından biri, koalisyon hükümetinde kadınların so^
runlarına doğrudan eğilen bir bakanlığın kurulması konu-*
sundaki girişimlerdir. Koalisyon ortağı SHP'ye bu amaçla'
bir devlet bakanlığı verilmiş, başına bir kadın bakan getiril-
miş ve bakanlık ile ilgili çalışmalar da hızla yürümektedir.
Kadın sorunlarına eğilme, özellikle son yıllarda partile-
rin çalışmaları arasında oldukça yoğun bir biçimde yer al-
maya başlamıştır. SHP, olmayan bir kadın bakanlığı için
de gölge bakanlık kurmuş ve konu ile ilgili çalışmalar o
zaman başlatılmıştır.
Kadın sorunlarının ayrı bir bakanlık düzeyinde ele alın-
ması aslında gecikmiş bir harekettir. Pek çok aydınımız,
sokaktaki insanımız bu tür bir ayırımcılığa gerek olmadığı-
nı, kadın haklan ya da sorunlan değil insan sorunu oldu-
ğunu, diğer tüm bakanlıkların ya da kurumların, kuruluşla-
rın erkek kurumları olmadığı, konuya kadın-erkek açısrn-
dan bakmanın yanlış olacağını savunmaktadır. Bir yere
kadar, haklı olabilirler. Ancak, Atatürk devrimlerinden bu
yana geçen zaman içinde kâğıt üzerinde verilen haklann
gerektiği gibi anlaşılamadığı, kullanılamadığı, kadınların
toplum içerisindeki yerlerini aJamadıklan görülmüştür.
ANAP iktidan zamanında, kadın sorunları konusunda
birbiriyle çelişen iki adım atılmıştır Biri doğrudan kadının
sorunlarına eğilen ve bakanın kadın olmasından ötürü Ça-
lışma Bakanlığı bünyesinde kurulan Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğü, diğeri ANAP'ın muhafazakâr
kanadı olarak bilinen kişüerin öneri ve destekleri ile kuru-
lan ve ayrı bir Devlet Bakanlığı'na bağlanan Aile Araştır-
ma Kurumu Başkanlığı'dır. Ancak, söz konusu genel mü-
dürlük, kadın sorunlan konusunda çalışmalar yaparken,
aile araştırmalarını konu alan diğer kuruluş ise, açıkça be-
lirtmemekle birlikte, geleneksel aile yaptsını koruyarak,
kadını evdeki yaşamı içerisinde ele almış, cinselliğinin be-
lirlediği görevleri açısından araştırmaya başlamıştır.
Kesin adı belli olmamakla birlikte, hazırlanan taslakta,
"Kadın ve Sosyal Hizmetleri Bakanlığı" olarak öngörülen
yasa tasarısında, ANAP hükümetleri zamanında kurulan
ve yukarıda sözü edi-
len "Kadın Sorunları
ve Statüsü Genel Mü-
dürlüğü" ile "Aile
Araştırmaları Daire
Başkanlığı" ile 1983
yılında kurulan ve
ayrı bir devlet ba-
kanlığının sorumlulu-
ğunda olan "Sosyal
Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu "^~^~"" " ^ ^ ^ —
Genel Müdürlüğü" birleştirilerek bunlarla iigili tüm görev
ve yetkiler yeni kurulacak "Kadın ve Sosyal Hizmetler Ba-
kanlığı"na verilmektedir. Böylece, birbirinden ayrılması
zor olan kadın, aile, çocuk ve diğer sosyal hizmetler genel
müdürlükler düzeyinde bir bakanlık bünyesinde toplanmış
olacaktır.
Yeni bir bakanlığın kurulması kuşkusuz kolay değildir.
Ancak, yüzyıllardan beri geri plana itilmiş, cinselliğinin
belirlediği kız çocuk, kızkardeş, gelin, karı, anne, büyükan-
ne rolleri içinde görülen kadının sorunlarına eğilen bir
bakanlığın kurulması çok daha zordur. Çünkü, bir hizmet
ve eşgüdüm bakanlığı olması gereken "Kadın ve Sosyal
Hizmetler Bakanlığı" hizmet alanlarının diğer bakanlıkla-
rın görev ve yetkileri içerisinde olacağı da açıktır. Bundan
ötürü de bu bakanlığın amaçlarının, önce hükümet içinde-
ki diğer bakanlıklarca, Meclıs'teki sayın erkek politikacılar
tarafından çok iyi anlaşılması gerekmektedir.
Bakanlığın başarılı olup olmaması, hükümet ve Meclis
içerisinde göreceği destek ve yardıma bağlıdır. Bunun ya-
nında, kadın haklan açısından son derece önemli olan bu
örgütlenmenin başarısı, kamuoyundan gelecek her türlü
desteğe de bağlıdır. Daha işin başında, bakanjığı kurmak-
la görevlendirilen Sayın Güler //erfnin kadın konusunda
kamuoyuna yansıyan herhangi bir çalışmasının olmama-
sından, kadın sorunları konusunda bilgisi bulunmamasın-
dan, hatta basına verdiği demeçlerde, "Ben feministdeği-
lim" şeklindeki açıklamalarından yola çıkarak, konuya
olumsuz bakmanın, bakanlığın kurulmasını veçalışmala-
rını olumsuz yönde etkileyeceği açıktır.
Belirli bir aydın kadın kesiminin kullandığı kimi kavram-
ların bilinmemesi, kadın sorunlarının bilinmemesi anlamı-,
nı taşımaz. Tam tersine, bir taşra kasabasmdan demokra-l
tik yaşamın temeli olan seçilme yolu ile milletvekili olabil-
miş bir kadın parlamenterin, bizlerin masa başında okuya-
rak, duyarak, gözlemleyerek öğrenmeye, bilmeye çalıştığı
pek çok kadın sorununu, doğrudan yaşayarak, görerek,
yakından izleyerek öğrendiğine, kimsenin kuşkusu olma-
ması gerekir.
Prof. Dr. AYSEL AZİZ, Ankara Ünv. Basın Yayın Yükseko-
kulu öğretim üyesidir. •
Bir taşra kasabasından
milletvekili olabllmiş bir
kadın paplamenterln,
blzlerinmasa başında
öğrenmeye çalıştığı pek çok
kadın sopununu, yakından
izleyereköğrendiğlne
kimsenin kuşkvsu olmasın.