Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
U OCAK 1992 HABERLER CUMHURİYET/3
syalizm
Sol, geçmişle gelecek arasında^fülkiyeliler Birliği
% stanbul Şubesi'nin dün
düzenlediği 'Günümüz
"M"ürkiyesi'nde Marksist
P'artinin lşlevi'.konulu
gaanelde bir araya gelen
lconuşmacılar, Sosyalist
Birlik Partisi içinde
toaşlayan, 'Marksizm aşıldı
m ı ' sorusuna yanıt
aradılar.
RUŞEN ÇAKIR
İSTANBUL — Kuruçeşm*
deki Mülkiyeliler Lokali, dün
sosyalist solun mini bir zirvesi-
n e tanık oldu. "GüBümüz Türk-
iyesi'ade Marksist Partinin
tyfcvi" paneline katılan yedi ko-
nuşmacı, temelleri aynı lokalde-
k i toplantılarda aülan Sosyalist
Birlik Partisi (SBP) içinde son
gtlnlerde yoğunlaşan "Mark-
•ftzm aşıldı mı?" tartışmasını
•Ordttrdüler.
• Mülkiyeliler Birliği îstanbul
Şubesi ile htanbul Mülkiyeliler
Vakfı'nın birlikte düzenlediği ve
vakıf başkanı Hüseyin Ergün-
On yönettiği panelde ilk sözü
Halnk Gerger aldı. Türkiye'nin
Marksist bir partiye ihtiyaa ol-
duğunu söyleyen Gerger, diğer
panelistlerden Zülfü Dicleli ve
Haydar Kntlu'nun temsilcisi ol-
duğu, "SBP keodini Marksist
oiarak tanımlamasın" yaklaşı-
mını kıyasıya eleştirdi.
Kutlu ve arkadaşlanm imalı
bir biçimde "anti-komanist" ol-
makla suçlayan Gerger şöyle ko
nuştu: "SBP'de biz 'Marksistler
bir araya gelecek' dedik. Bazıian
'Biz de gelelim' dediler. Sonra
öfrendik ki buraya sınp Mark-
sist parti kunna sörecini degiş-
tirmeye getmişlcr." Iflas ettiğini
düşünenlerin kendi partilerini
kurmaya hakları olduğunu be-
MİNİ ZİRVE—Mülkiyeliler Birligi'nin Kuruçeşme'deki lokatinde Huseyin Ergun'un (soldan dordüncu) yönettiği 'Giinümuz I urkiyesi'nde Marksist Partinin İş-
levi' konulu panele konuşmacı oiarak (soldan sağa) Haluk Gerger, Zulfu Dicleli, Gencay Gursoy, Sadun Aren, Metin Çulhaoğlu, Aziz Nesin ve Haydar Kutlu
katıldı. (Fotograf: MEHMET DEMtRKAYA)
lirten Gerger, bu kişilere şöyle
seslendi:
"Markislerin de parti kunna
haklan vardır. Gölge etmeyin,
>4ini7i yakanuzdan çekin. Lütfen
bizi yalnız bırakın."
Gerger'in, özellikle ön sıralar-
da oturan 'eski tüfek' komünist-
lerce alkışlanan konuşmasından
sonra söz alan SBP Genel Baş-
kanı Sadun Aren ise beklenenin
aksine parti içi tartışmalara de-
ğinmemeye çabsarak SBP'nin
programının kısa bir özetini
yaptı.
Daha sonra konuşan TBKP
kökenli Zülfü Dicleli, siyaset
yel-pazesinde sosyal demokrat
ve komünist partUerin olduğu-
nu, "Marksist parti" kavramırun
ise yeni bir ture işaret ettiğini
söyledi. Dicleli, dünyadaki geliş-
melerin, 2O.yüzyılda mevcut
olan bütün politik akımların
varlık koşullanm tamamen or-
tadan kaJdırdığını savundu.
Çoğulcu düşüncenin kaçınıl-
maz olduğunu söyleyen Dicleli,
Türkiye'deki Marksist çevrelerin
özgür düşünmekten, kendini
eleştirmekten korktuğunu be-
lirtti ve şöyle devam etti:
"Çünkü çogumnz hâlâ haki-
katia tekeUnin elinde olduğunu
sanıyor. Marksist olmakla bü-
tün sorunlar çözülür sanılıyor.
Biz sosyalisüer yaptıgınuz yan-
hşlaria dünya çapmda birçok fe-
lakete neden olduk."
Dicleli klasik Marksist sırayı
şöyle formüle etti: "Önce işçi s-
nıfı muhalefeti vardır. Sonra ik-
tidar bedeflenir. Sonra mülkiyet
Uiskilerini degiştirirsiniz. Bu-
nunia üstyapı degişir. En sonun-
da da komünist insan tipi orta-
ya çıkar." Bu sıranın herhangi
bir şekilde bozulması durumun-
da Marksizmden uzaklaşıldığı-
nı iddia eden Dicleli, sözlerini
"70 yıldır yapdanlann Marksist
döşünceyle hiçbir ilişkisi olma-
dıgını söylemek ahlak dışı bir ta-
vırdır, sorumluluktan
kaçmaktır" diye bitirdi.
SBP dışında yeni bir sosyalist
parti kurma çalışmalan yürüten
çevrenin önde gelen isimlerinâen
Metin Çulhaoğlu da Dicleli ile
Marksizme bakışlannda "180
derecelik bir fark"olduğunu be-
lirtti. Kimi Marksistlerin tıka-
nıklığı aşmak için bazı toplum-
sal hareketlere yönelmelerini
eleştiren Çulhaoğlu, şöyle dedi:
"Kadın ve çevre hareketlerine
malûl gazi gibi giden bazı Mark-
sistkr, bir tekme de onlardan ye-
mişlerdir."
"Sosyalizm adına tüm dünya-
da bir enkaz yaşandığını" ifade
eden Gencay Gürsoy ise Mark-
sizmin krizinin aşüabilmesi için
tüm tarafların birbirlerine ta-
hammül etmesi gerektiğini sa-
vundu. Gürsoy şöyle devam etti:
"Kimse bana kafasının net ol-
duğunu söylemesin. Kimse ba-
na Marksizmin başı sonu belli
olan bir toplum projesine bugün
sahip olduğunu söylemesin."
Daha sonra söz alan TBKP
Genel Sekreteri Haydar Kutlu,
"yeni Marksizm" yaratmaya ça-
lışmak yerine, Marksizm sonrası
sosyalizm üzerine düşünülmesi-
nin doğru olduğunu belirtti ve
SBP içindeki tartışmamn teme-
linde de bu iki yaklaşımın yat-
tığını ima etti.
Panelin ilk turunun son ko-
nuşmacısı Aziz Nesin ise Türki-
ye'de Marksistlerin yıllarca Yu-
goslavya, Macaristan, Çekoslo-
vakya, Afganistan, Polonya gi-
bi sorunlan Türkiye Komünist
Partisi (TKP) yüzünden tartışa-
madığını belirtip şunlan ekledi:
"TKP'nin kabesi SovyeÜer
Birügiydi. Kazara iktidara gel-
seterdi Türkiye'nin Jivkov'u, Ça-
vuşesku'su olacaklardı. Ama
kfibe yıkıldı. TKP yetkilileri du-
rum değişince başka oldular.
Ama bu kadar da olmaz ki!"
TGRT'nln toplantısı
Ozel TV
yemek
masasında
tartışıldı
TV Servisi — Türkiye Gaze-
tesi Radyo Televizyonu
TGRT'nin önceki akşam dü-
zenlediği "özel TV Üzerine
Göriçfar" adb yemekli toplan-
tıda farkh görüşler çarpıştı.
Türkiye Gazetesi Sahibi Dr.
Eaver Ören'nin açış konuşma-
sından sonra ilk sözü Bursa-
dan yayın yapacağıru açıklayan
Flash TV'nin yönetim kurulu
üyesi Ali Göktug yaptı. Gök-
tuğ, "Avrupa'dan çok Ameri-
ka'ya bakaiun" diyerek ABD-
nin özel televizyon yayıncılı-
ğında model oiarak alınması-
nı savundu.
Göktug'dan sonra 1stanbul
Belediye TV'si (BRT) adına
•Oz «ian U M I Da*rf*Tkw,
keodi yayın politikalan ile il-
güi büğüer verdi. Dağdevircn,
^ırakh oiarak bekdiye hiz-
netlerini verecekkrini, radyo
jnymlannda "1 oumara" ola-
caklanm, TV'de de musterisi
olan bir kanal olac&klannı
•oyiedi.
Utusal Radyo Televizyon
URT adma söz alan Tirker
!•••#•, bu işe Türkiye'de ilk
batiayiuüann kendüeri olma-
sma karsın tetnkinli davran-
ddüannı vurguladı. tnanoğlu,
dkrinde flç btn saat yayın ya-
•acak bir kapante olduğunu
kctirtirken yerli yapunlara
L venneyen bir televizyon
n|H'"afir>i" müm-
otmadığını söyledi.
Suzer Holding'in Fransız
TF1 kanah ile ortak projesi
•dmasOz alan Ercaa Eriea,
yaymahiuı zor olduğunu vur-
gjüarken bugttne kadar yalnız
ansürmalar için iki rnilyon
frank harcadıklannı belirtti.
Yapımcı Uğur Dündar ise
konusmasında daha çok prog-
rarocıhk üzerinde durdu ve yıl-
dız programcılann yetişmesi
için eğitimin şart olduğunu,
bir süre sonra piyasadaki ye-
tersiz eleman ile kısırdöngüye
girileceğini söyledi.
MTV stüdyolan sahibi Sü-
ha Ann da Türk insanının bu
kadar yayın bombardımanına
ihtiyacı olmadığını, reklamla-
ra boğulmuş TV modelinin ya-
nı sıra kamu televizyonu mo-
delinin de mutlaka yer alması
gerektiğini söyledi.
Vizyon Genel Koordinatörü
ögretım üyesi Mfca Kemal Ökc,
;u anda TV'den gelen şikâyet-
lerin aynı anlayışın devamı ye-
ni kanallar ile artacağını, uz-
man kanallann bu sorunu çö-
zebileceğini vurguladı.
Yönetmen Osman Seden,
Ona Asya'daki 80 milyon
Türkün Türkiye'den kültür ak-
tarması beklediğini, bu TV an-
layışı ile onlara ne verilebilece-
ğirjin sorulması gerektiğini
sOyledi. Seden, "özel TVTer,
Ttrk kiltürüne hizmet
eteeüdir" dedi.
Oyuncu Bulut Aras ise özel
TVlerin anlayışını eleştirerek
"BMI haa annemle birlikte te-
levizyon scyredemeyeceksem
özd TV ıe ise yarar?" dedi.
DENtZ CANAVARI VE ÇOCUK — ABD'nin Atlanta kentinde açılan 'Gecmişin ve Bugünün Deniz Canlıları Sergisi' özellikle kuçüklerin ilgisini
çekiyor. Sergide bugün artık nesilleri tükenen, hiç bilinmeyen deniz yaratıklarının maketleri de sergileniyor. Sekiz yaşındaki Sarah Fastebend,
yaşıtları gibi sergiyi kejifle gezdikten sonra en çok, 15 metre boyunda ve altı ton ağırlığındaki deniz kertenkelesiyle ilgilendi. (Fotograf: AP)
TGS, Milliyet'i boykot çağrısı yaptıHaber Merkezi — Türkiye
Gazeteciler Sendikası (TGS),
okurlan, demokratik kuruluşla-
n ve sendikalan Milliyet gaze-
tesini boykot etmeye çağırdı.
TGS, boykot çağrısına gerek-
çe oiarak işverenin "gazetenin
keadi koyduğu yayın ilkelerine
de aykın bir tutumla çalışanla-
n seadikadan istifa ettinne gi-
riıiaıtedc bulunnusuu" goster-
di.
MiUiyet gazetesi ise TGS'nin
boykot çağrısına karşılık yaptı-
ğı yazıh açıklamada, "Gazete
okomama cagnsı yapan bir sen-
dika, nasıl olur da gazeteciliği
temsil eder?" dedi. Milliyet'ın
açıklamasında "Hiç kimsenin
sendikadan aynlmaya zorlan-
madığı, bu konuda hiçbir bas-
kı yapılmadıgı" bildirildi.
TGS Genel Başkanı Orhan
Erinç imzasıyla yapılan yazıh
açıklamada, işverenin kamuo-
yuna açıkladığı yayın ilkelerinin
aksine sendikayla ekim ayında
yürütülen toplusözleşme görüş-
meleri sırasında "basın tarihin-
de ilk kez lokavt karan " aldı-
gına dikkat çekildi. Erinç'in
açıklaması şöyle:
"MÜHyet gszetesinde kısa bir
süredir işveren baskısıyla gaze-
tecfleri sendikalanndan istifa et-
tinne operasyonu ynrütülmek-
tedir.
TGS, çalışma banşının her
zamankinden daha saglıklı ku-
mhmanm gerektigi bir dönem-
de ortacağ rihniyetiyk gazeted-
lerin hızla örgütlerinden kopar-
tılma baskılannı durdurmak
için her türlü girişimi yapmaya
karaıiıdır ve yapacaktır.
memurlar ve ögretmenler olmak
üzere devlet çalışanlanntn da
sendikalaşmasınıa gerekli oldu-
ğu görüşünün genel kabul gör-
dügü bir aşama ve sosyal geliş-
me karşısındaki davranışı ibret
vericidir.
1963 yılından bu yana 13 dö-
nem toplu iş sözleşmesi yapılan
Milliyet gazetesinde Sayın Do-
ğan, 31.8.1992'de süresi dola-
cak toplu iş sözleşmesinin bazı
lararası Gazeteciler Federasyo-
nu'na da duyurmuştur.
Türkiye'nin örgütlü toplum
olması için verilmekte olan sa-
vaşımın, bir yayın organı sahi-
bi tarafından baltalanmasımn
kamuoyunda gerefi gibi defer-
lendirilecegine inanıyoruz.
İnsan haklanna, demokratik
ilkelere, emeğin saygınlığına ve
örgütlenme özgürlüğüne karşı
çıkarak üyeterimizin sendikala-
Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Orhan Erinç imzasıyla yapılan
açıklamada, boykota gerekçe oiarak "Milliyet gazetesi işvereninin,
çalışanlarına baskı yaparak sendikadan istifa zorlaması" gösterildi.
Milliyet gazetesi ise "Gazete okumama çağrısı yapan sendika, nasıl olur
da gazeteciliği temsil eder" diyerek TGS'yi suçladı.
Milliyet gazetesi sahibi Sayın
Aydın Doğan'ın kamuoyuna
kendi îmzasıyla açıkladığı ve
böylece uygulamaya söz verdi-
ği yayın ilkelerinde 'iktisaden
.zayıf kitlelerin korunması ve ge-
leceklerinin güven altına alm-
ması hususunda girişilecek te-
şebbüsleri benimser'... 'Serma-
yenin emeğı istismar etmesini
önlemek için gereken haklı ted-
birlerin alınmasına taraftardır'
demesine ragmen ülkede başta
önemli roaddelerini içeren, an-
cak ücret zamlanyla çalışma ve
izin sürelenni kendi keyfi karar-
lanna bırakan bir hizmet sozkş-
mesini Milliyet'teki üyelerimize
dayatmakta, bununla birlikte
fotokopilerle çoğalnlnuş üyelik-
ten istifa metinlerini de imzalat-
makudır.
Sendikamız bu baskdar nede-
niyte Çalışma ve Sosyal Gtiven-
ük Bakanlıgı'na suç duyurusun-
da bulunmuş, Türk-tş ve Ulus-
nndan istifa etmeleri için çeşit-
U baskı yollan uygulayan Mil-
liyet gazetesi işverenini, baskı-
lannı durdurana kadar gazete
okurlannı, sendikalan ve de-
mokratik kuruluşlan Milliyet
gazetesini boykot ederek uyan-
da bulunmaya davet ediyoruz."
Milliyet'ın yazılı açıklamasın-
da da şöyle denildi:
1. Hiç kimse sendikadan ay-
nlmaya zorlanmamış, bu konu-
da hiçbir baskımız olmamıştır.
Bütün arkadaşlanmız bu gibi
kararlan kendi iradeleriyle ala-
bilecek olgunluktadır.
2. Istifalann nedenlerinin ce-
vabııu sendika kendi tutumun-
da aramalıdır.
3. Bu tutumun son örnegi
dün yayımladıklan bildiridir.
Okurlan Milliyet okumamaya
çağınyorlar. Gazete okumama
çagnsı yapan sendika nasıl olur
da gazeteciliği temsil eder? Ken-
disine nasd gazeteciler sendika-
sı denir?
4. Sendika bu tip çağnlar ya-
pacağına şimdiye kadar gazete-
ler arasında sendikal hak ve yü-
kümlülükler açısından mevcut
olan adaletsizliği ortadan kal-
dırmaya çalışsa daha iyi ederdi.
Böylece hem çalısanlann hakla-
rım korumuş olurdu hem de ba-
sını bugün içinde bulunduğu
krize sürüklenmekten kurtara-
bilirdi.
5. Milliyet'te şimdiye kadar
oldugu gibi bundan sonra da
sendikalı olanlann da olmayan-
lann da tüm baklan teminat al-
bndadır. Müessesenin olanakla-
n içinde ücretlerin ve sosyal
haklann daha da iyileştirilmesi
için ber türlü tedbir alınmakta-
dır."
GUNUN
INOTLARI
OSMAN ULAGAY
Aşk ve Sinema...
Ne ekonomik paket ne KİT'ler ne vergiler ne de Anka-
ra dedikodulan. Bugün aşktan, zamandan, başka şeyler-
den ve bütün bunları düşünmeme neden otan sinema-
dan söz etmenin keyfini paylaşmak istedim sizlerle.
Polonyalı yönetmen K.Kieslovvski'nin "Aşk Ûzerine Bir
F//m"inde, biraz Faye Dunavvay'i anımsatan filmin kadın
kahramanı, tüm yaşamını kendisini izlemeye adamış 19
yaşındaki toy delikanlıya sorar: "Benden ne istiyorsun, beni
öpmek mi istiyorsun, benimle sevişmek mi istiyorsun?". De-
likanlı bütün saflığıyla cevap verir: "Hiçbir şey. Hiçbir şey
istemiyorum."
Aşk denen şeyi bundan daha güzel anlatmak mümkün
mü acaba?
Aşk diye bir şeyin olabileceğini sorgulayanları bile dü-
şündürebilecek olan bu yalın ve son derece özgün filmi
çok sevdim. Ayrıca bu film, öyle milyarlar dökmeden çok
özgün filmler yapılabileceğinin de bir kanıtıydı galiba.
Son haftalarda İstanbul'da gösterilen ılgi çekici filmler-
den bir diğeri olan "Venüs'le Buluşma" da ünlü yönetmen
Istvan Szabo, çok farklı bir aşkı çok farklı bir dekor için-
de anlatıyor. Ruhsal aşkla tensel aşk arasındaki ikilemi
işleyen VVagner'in Tannhauser operasının Paris'te sahne-
lenışi öncesinde alevlenen bu aşkın kahramanları Macar
orkestra şefi ve Glenn Close'un oynadığı görmüş-geçirmiş
primadonna. Ruhsal ve tensel aşkın ilginç bir bileşimini
keskin çizgilerle anlatan Szabo'nun filmi aynı zamanda
başka bir temayı da işliyor. Fransa'da kemikleşmiş sen-
dikal eylem biçimlerinin ortaya doğru dürüst bir opera kon-
masını nasıl engellediği anlatılırken Doğu Avrupa'daki ko-
lektivist rejimlerin çöküşüne de ışık tutuluyor, bu görme-
ye değer filmde.
Büyük Japon yönetmen Akira Kurosavva'nın seksen ya-
şında gerçekleştirdiği "Ağustosta Rapsodi"de ise başro-
lü zaman oynuyor sanki. Kurosavva'nın unutulmaz filmle-
rinin o başdöndürücü temposu bu filmde yerinı seksen
yaşın kendine özgü zaman akışına bırakmış gibi geldi ba-
na; filmi seyrederken bu farklı zaman boyutunu hisset-
tim. Kurosavva'nın zamanı, bir yandan sıcak bir ağustos
gününde kendine özgü temposu içinde akıp giderken bir
yandan da gecmişin tanıklıklarını içeriyor Filmin başkah-
ramanı olan yaşlı büyükanne, 45 yıl önceki atom bomba-
sı felaketini bütün acılarıyla anımsıyor ve yeniden yaşı-
yor, Amerikan tişörtleriyle dolaşan torunlarının da bunu
bilmesini istiyor. Filmin Kurosavva'ya özgü çarpıcılıktaki bi-
tiş bölümünde ise bilincin ve zamanın sonsuzluk boyu-
tunu hisseder gibi oluyorsunuz.
Son haftalarda İstanbul'da gösterilen görmeye değer
filmlerden "Thelma and Louise"e başka bir vesileyle de-
ğinmeyi umuyorum, "Siyah Gözler"] ise henüz göreme-
dım.
Demirel sinemaya
Bu adam durdu durdu da neden şimdi sinema diye tut-
turdu, gördüğü filmler konusunda ahkâm kesmeye baş-
ladı diye düşünebilirsiniz. Bunca iş arasında sinemaya
bu kadar vaku ayırmama da şaşanlar olabilir belki. Yap-
tığımı savunmaya kalkışmayacağım, ama bence sinema
insanın kendisini, düşüncelerini, duygularını yenilemesi
için bulunmaz bir olanak. Bu nedenle de hele görmeye
değer filmler olduğunda herkesin sinemaya biraz vakit
ayırmasınr öneriyorum.
Geçen gün televizyondaki "Soru Yağmuru" programın-
da Ahmet Tan arkadaşımızın sorduğu bir şoruyu yanıt-
larken Başbakan Demirel en az 15 yıldır sinemaya git-
mediğini söyledi. Ne büyük bir eksiklik diye düşündüm
kendi kendime. Bunca yıldır sinemaya gitmeyen bir in-
sanın düşünce ve duygu dünyasındaki zenginleşmeye bir
kapıyı kapatmış olduğunu düşünüyorum. Ayrıca sinemayı
dışlayarak dünyadaki gelişmelerin, zevklehn, özlemlerin,
yeni eğilimlerin de tam oiarak kavranamayacağını düşü-
nüyorum ve sinemayı ihmal etmeyi çağdaş bir politikacı
için önemli eksiklik sayıyorum.
Sırası gelmişken belirteyim bir politikacının, bir liderin
günde 18 saat çalışmakla övünmesi, bunu yaşam tarzı
haline getirmesi, her yaptığı işi bu yoğun baskının sınır-
layıcı etkisi altında yapması da bana çok geçerli bir ter-
cih gibi görünmüyor. Bu çark içinde bir liderin, derinleş-
mesi gereken konularda yeterince derinleşmesi, özgün
çözümlerin öncülüğünü yapması, çevresine bir fikir ve
duygu zenginliği yayması da giderek olanaksız hale ge-
liyor bence. Oysa liderin asıl işlevi bu olmalı her halde.
25 filme 7 milyon seyirci
Sayın Başbakanımız en az 15 yıldır sinemaya gitme-
miş ama Türkiye'de insanlar sinemaya gidiyor. Son yıl-
larda dünyada gösterime çıkan ve ilgi çeken filmlerin kı-
sa sürede ülkemize getirilmesi sinemaya ılgiyi büyük öl-
çüde arttırmış durumda. "Antrakt" adlı aylık sinema der-
gisinin son sayısında yer alan verilere göre 1991 yılında
Türkiye'de yalnızca 16'sı yerli 200 film gösterime çıkmış.
Bunlardan en çok iş yapan 25 filmi 7 milyona yakın se-
yirci izlemiş. "Evde TekBaşına", "KurtlarlaDans", "Ter-
minator 2" gibi dünyada hasılat rekorları kıran filmler
Türkiye'de de büyük ilgi görmüş, bu filmlerin her birini
600-700 bin kışi seyretmiş. Bunlar, Türkiye gibi gazete
tirajlarının çakılıp kaldığı, maç seyircisinin azaldığı bir ül-
kede hiç de küçümsenmeyecek rakamlar.
Türk sineması cephesinde ise durum hiç de parlak de-
ğil. Geçen yıl yalnızca 33 Türk filmi yapılmış, bunlardan
da yalnızca 16'sı gösterime girebilmiş Antrakt'taki bilgı-
lere göre. En çok iş yapan 25 film arasına girebilen tek
Türk filmi ise "Minyeli Abdullah" olmuş.
Bu yazıyı burada noktalarken herkese "haydi sine-
maya" diyorum.
KISA KISA
• Balıkesir'in Bandırma ilçesi Hacıyusuf mahallesinde
akli dengesi bozuk olduğu bildirilen bir kişi, dün annesini
koyun kırkma makinesi ile boğazından keserek öldürdü.
Sabah saat 09.30 sıralarında meydana gelen olayda Kadri
Tüfekçioğlu, annesi Emine Tüfekçioğlu'nu koyun kırkma
makinesi ile boğazını kesmek ve makası vücuduna
saplamak suretiyle öldürdükten sonra yakalandı. Gözaltına
alınan 37 yaşındaki Kadri Tufekçioğlu'nun bir süre önce
tedavi gördüğü öğrenildi.
• Edime'nin Kapıkule sınır kapısından sahte vize ve
damgalarla yurtdışına çıkmak isteyen dört kişi yakalandı.
Izzet Kuçuk (20) ile Ahmet Güvercin'in (24)
pasaportlarında bulunan giriş damgası, işçi kaşesi ve
oturma izinlerinin, Cemal Açıkgöz (29) ile Veysi Asma'nın
da (26) Hollanda ve Almanya vizelerinin sahte olduğu
belirlendi.
• Konya'nın Refah Partili Belediye Başkanı Halil Ürün,
verdiğı seçim sözünü tutarak genelevi yıktı ve 65 hayat
kadınının sokak ortasında kalmasına neden oldu. Belediye
başkanımn genelevi yıktırma eylemine karşı çıkan hayat
kadınları, "Gerekirse belediyenin Önüne çadır kurar,
işimizi yaparız" dediler.
• Erzurum'da bundan bir süre önce 1200 liraya
yukseltilen ekrnek fiyatına kamuoyunun gösterdiği tepki,
ekmeğin bin liraya düşmesine neden oldu. Daha önce 340
gramı 800 liradan satılan ekmek, işçi ucretleri ve
hammaddeye yapılan zam gerekçesiyle 1200 lira oiarak
belirlemiştı.
J