15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
U OCAK 1992 HABERLER CUMHURİYET/3 syalizm Sol, geçmişle gelecek arasında^fülkiyeliler Birliği % stanbul Şubesi'nin dün düzenlediği 'Günümüz "M"ürkiyesi'nde Marksist P'artinin lşlevi'.konulu gaanelde bir araya gelen lconuşmacılar, Sosyalist Birlik Partisi içinde toaşlayan, 'Marksizm aşıldı m ı ' sorusuna yanıt aradılar. RUŞEN ÇAKIR İSTANBUL — Kuruçeşm* deki Mülkiyeliler Lokali, dün sosyalist solun mini bir zirvesi- n e tanık oldu. "GüBümüz Türk- iyesi'ade Marksist Partinin tyfcvi" paneline katılan yedi ko- nuşmacı, temelleri aynı lokalde- k i toplantılarda aülan Sosyalist Birlik Partisi (SBP) içinde son gtlnlerde yoğunlaşan "Mark- •ftzm aşıldı mı?" tartışmasını •Ordttrdüler. • Mülkiyeliler Birliği îstanbul Şubesi ile htanbul Mülkiyeliler Vakfı'nın birlikte düzenlediği ve vakıf başkanı Hüseyin Ergün- On yönettiği panelde ilk sözü Halnk Gerger aldı. Türkiye'nin Marksist bir partiye ihtiyaa ol- duğunu söyleyen Gerger, diğer panelistlerden Zülfü Dicleli ve Haydar Kntlu'nun temsilcisi ol- duğu, "SBP keodini Marksist oiarak tanımlamasın" yaklaşı- mını kıyasıya eleştirdi. Kutlu ve arkadaşlanm imalı bir biçimde "anti-komanist" ol- makla suçlayan Gerger şöyle ko nuştu: "SBP'de biz 'Marksistler bir araya gelecek' dedik. Bazıian 'Biz de gelelim' dediler. Sonra öfrendik ki buraya sınp Mark- sist parti kunna sörecini degiş- tirmeye getmişlcr." Iflas ettiğini düşünenlerin kendi partilerini kurmaya hakları olduğunu be- MİNİ ZİRVE—Mülkiyeliler Birligi'nin Kuruçeşme'deki lokatinde Huseyin Ergun'un (soldan dordüncu) yönettiği 'Giinümuz I urkiyesi'nde Marksist Partinin İş- levi' konulu panele konuşmacı oiarak (soldan sağa) Haluk Gerger, Zulfu Dicleli, Gencay Gursoy, Sadun Aren, Metin Çulhaoğlu, Aziz Nesin ve Haydar Kutlu katıldı. (Fotograf: MEHMET DEMtRKAYA) lirten Gerger, bu kişilere şöyle seslendi: "Markislerin de parti kunna haklan vardır. Gölge etmeyin, >4ini7i yakanuzdan çekin. Lütfen bizi yalnız bırakın." Gerger'in, özellikle ön sıralar- da oturan 'eski tüfek' komünist- lerce alkışlanan konuşmasından sonra söz alan SBP Genel Baş- kanı Sadun Aren ise beklenenin aksine parti içi tartışmalara de- ğinmemeye çabsarak SBP'nin programının kısa bir özetini yaptı. Daha sonra konuşan TBKP kökenli Zülfü Dicleli, siyaset yel-pazesinde sosyal demokrat ve komünist partUerin olduğu- nu, "Marksist parti" kavramırun ise yeni bir ture işaret ettiğini söyledi. Dicleli, dünyadaki geliş- melerin, 2O.yüzyılda mevcut olan bütün politik akımların varlık koşullanm tamamen or- tadan kaJdırdığını savundu. Çoğulcu düşüncenin kaçınıl- maz olduğunu söyleyen Dicleli, Türkiye'deki Marksist çevrelerin özgür düşünmekten, kendini eleştirmekten korktuğunu be- lirtti ve şöyle devam etti: "Çünkü çogumnz hâlâ haki- katia tekeUnin elinde olduğunu sanıyor. Marksist olmakla bü- tün sorunlar çözülür sanılıyor. Biz sosyalisüer yaptıgınuz yan- hşlaria dünya çapmda birçok fe- lakete neden olduk." Dicleli klasik Marksist sırayı şöyle formüle etti: "Önce işçi s- nıfı muhalefeti vardır. Sonra ik- tidar bedeflenir. Sonra mülkiyet Uiskilerini degiştirirsiniz. Bu- nunia üstyapı degişir. En sonun- da da komünist insan tipi orta- ya çıkar." Bu sıranın herhangi bir şekilde bozulması durumun- da Marksizmden uzaklaşıldığı- nı iddia eden Dicleli, sözlerini "70 yıldır yapdanlann Marksist döşünceyle hiçbir ilişkisi olma- dıgını söylemek ahlak dışı bir ta- vırdır, sorumluluktan kaçmaktır" diye bitirdi. SBP dışında yeni bir sosyalist parti kurma çalışmalan yürüten çevrenin önde gelen isimlerinâen Metin Çulhaoğlu da Dicleli ile Marksizme bakışlannda "180 derecelik bir fark"olduğunu be- lirtti. Kimi Marksistlerin tıka- nıklığı aşmak için bazı toplum- sal hareketlere yönelmelerini eleştiren Çulhaoğlu, şöyle dedi: "Kadın ve çevre hareketlerine malûl gazi gibi giden bazı Mark- sistkr, bir tekme de onlardan ye- mişlerdir." "Sosyalizm adına tüm dünya- da bir enkaz yaşandığını" ifade eden Gencay Gürsoy ise Mark- sizmin krizinin aşüabilmesi için tüm tarafların birbirlerine ta- hammül etmesi gerektiğini sa- vundu. Gürsoy şöyle devam etti: "Kimse bana kafasının net ol- duğunu söylemesin. Kimse ba- na Marksizmin başı sonu belli olan bir toplum projesine bugün sahip olduğunu söylemesin." Daha sonra söz alan TBKP Genel Sekreteri Haydar Kutlu, "yeni Marksizm" yaratmaya ça- lışmak yerine, Marksizm sonrası sosyalizm üzerine düşünülmesi- nin doğru olduğunu belirtti ve SBP içindeki tartışmamn teme- linde de bu iki yaklaşımın yat- tığını ima etti. Panelin ilk turunun son ko- nuşmacısı Aziz Nesin ise Türki- ye'de Marksistlerin yıllarca Yu- goslavya, Macaristan, Çekoslo- vakya, Afganistan, Polonya gi- bi sorunlan Türkiye Komünist Partisi (TKP) yüzünden tartışa- madığını belirtip şunlan ekledi: "TKP'nin kabesi SovyeÜer Birügiydi. Kazara iktidara gel- seterdi Türkiye'nin Jivkov'u, Ça- vuşesku'su olacaklardı. Ama kfibe yıkıldı. TKP yetkilileri du- rum değişince başka oldular. Ama bu kadar da olmaz ki!" TGRT'nln toplantısı Ozel TV yemek masasında tartışıldı TV Servisi — Türkiye Gaze- tesi Radyo Televizyonu TGRT'nin önceki akşam dü- zenlediği "özel TV Üzerine Göriçfar" adb yemekli toplan- tıda farkh görüşler çarpıştı. Türkiye Gazetesi Sahibi Dr. Eaver Ören'nin açış konuşma- sından sonra ilk sözü Bursa- dan yayın yapacağıru açıklayan Flash TV'nin yönetim kurulu üyesi Ali Göktug yaptı. Gök- tuğ, "Avrupa'dan çok Ameri- ka'ya bakaiun" diyerek ABD- nin özel televizyon yayıncılı- ğında model oiarak alınması- nı savundu. Göktug'dan sonra 1stanbul Belediye TV'si (BRT) adına •Oz «ian U M I Da*rf*Tkw, keodi yayın politikalan ile il- güi büğüer verdi. Dağdevircn, ^ırakh oiarak bekdiye hiz- netlerini verecekkrini, radyo jnymlannda "1 oumara" ola- caklanm, TV'de de musterisi olan bir kanal olac&klannı •oyiedi. Utusal Radyo Televizyon URT adma söz alan Tirker !•••#•, bu işe Türkiye'de ilk batiayiuüann kendüeri olma- sma karsın tetnkinli davran- ddüannı vurguladı. tnanoğlu, dkrinde flç btn saat yayın ya- •acak bir kapante olduğunu kctirtirken yerli yapunlara L venneyen bir televizyon n|H'"afir>i" müm- otmadığını söyledi. Suzer Holding'in Fransız TF1 kanah ile ortak projesi •dmasOz alan Ercaa Eriea, yaymahiuı zor olduğunu vur- gjüarken bugttne kadar yalnız ansürmalar için iki rnilyon frank harcadıklannı belirtti. Yapımcı Uğur Dündar ise konusmasında daha çok prog- rarocıhk üzerinde durdu ve yıl- dız programcılann yetişmesi için eğitimin şart olduğunu, bir süre sonra piyasadaki ye- tersiz eleman ile kısırdöngüye girileceğini söyledi. MTV stüdyolan sahibi Sü- ha Ann da Türk insanının bu kadar yayın bombardımanına ihtiyacı olmadığını, reklamla- ra boğulmuş TV modelinin ya- nı sıra kamu televizyonu mo- delinin de mutlaka yer alması gerektiğini söyledi. Vizyon Genel Koordinatörü ögretım üyesi Mfca Kemal Ökc, ;u anda TV'den gelen şikâyet- lerin aynı anlayışın devamı ye- ni kanallar ile artacağını, uz- man kanallann bu sorunu çö- zebileceğini vurguladı. Yönetmen Osman Seden, Ona Asya'daki 80 milyon Türkün Türkiye'den kültür ak- tarması beklediğini, bu TV an- layışı ile onlara ne verilebilece- ğirjin sorulması gerektiğini sOyledi. Seden, "özel TVTer, Ttrk kiltürüne hizmet eteeüdir" dedi. Oyuncu Bulut Aras ise özel TVlerin anlayışını eleştirerek "BMI haa annemle birlikte te- levizyon scyredemeyeceksem özd TV ıe ise yarar?" dedi. DENtZ CANAVARI VE ÇOCUK — ABD'nin Atlanta kentinde açılan 'Gecmişin ve Bugünün Deniz Canlıları Sergisi' özellikle kuçüklerin ilgisini çekiyor. Sergide bugün artık nesilleri tükenen, hiç bilinmeyen deniz yaratıklarının maketleri de sergileniyor. Sekiz yaşındaki Sarah Fastebend, yaşıtları gibi sergiyi kejifle gezdikten sonra en çok, 15 metre boyunda ve altı ton ağırlığındaki deniz kertenkelesiyle ilgilendi. (Fotograf: AP) TGS, Milliyet'i boykot çağrısı yaptıHaber Merkezi — Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), okurlan, demokratik kuruluşla- n ve sendikalan Milliyet gaze- tesini boykot etmeye çağırdı. TGS, boykot çağrısına gerek- çe oiarak işverenin "gazetenin keadi koyduğu yayın ilkelerine de aykın bir tutumla çalışanla- n seadikadan istifa ettinne gi- riıiaıtedc bulunnusuu" goster- di. MiUiyet gazetesi ise TGS'nin boykot çağrısına karşılık yaptı- ğı yazıh açıklamada, "Gazete okomama cagnsı yapan bir sen- dika, nasıl olur da gazeteciliği temsil eder?" dedi. Milliyet'ın açıklamasında "Hiç kimsenin sendikadan aynlmaya zorlan- madığı, bu konuda hiçbir bas- kı yapılmadıgı" bildirildi. TGS Genel Başkanı Orhan Erinç imzasıyla yapılan yazıh açıklamada, işverenin kamuo- yuna açıkladığı yayın ilkelerinin aksine sendikayla ekim ayında yürütülen toplusözleşme görüş- meleri sırasında "basın tarihin- de ilk kez lokavt karan " aldı- gına dikkat çekildi. Erinç'in açıklaması şöyle: "MÜHyet gszetesinde kısa bir süredir işveren baskısıyla gaze- tecfleri sendikalanndan istifa et- tinne operasyonu ynrütülmek- tedir. TGS, çalışma banşının her zamankinden daha saglıklı ku- mhmanm gerektigi bir dönem- de ortacağ rihniyetiyk gazeted- lerin hızla örgütlerinden kopar- tılma baskılannı durdurmak için her türlü girişimi yapmaya karaıiıdır ve yapacaktır. memurlar ve ögretmenler olmak üzere devlet çalışanlanntn da sendikalaşmasınıa gerekli oldu- ğu görüşünün genel kabul gör- dügü bir aşama ve sosyal geliş- me karşısındaki davranışı ibret vericidir. 1963 yılından bu yana 13 dö- nem toplu iş sözleşmesi yapılan Milliyet gazetesinde Sayın Do- ğan, 31.8.1992'de süresi dola- cak toplu iş sözleşmesinin bazı lararası Gazeteciler Federasyo- nu'na da duyurmuştur. Türkiye'nin örgütlü toplum olması için verilmekte olan sa- vaşımın, bir yayın organı sahi- bi tarafından baltalanmasımn kamuoyunda gerefi gibi defer- lendirilecegine inanıyoruz. İnsan haklanna, demokratik ilkelere, emeğin saygınlığına ve örgütlenme özgürlüğüne karşı çıkarak üyeterimizin sendikala- Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Orhan Erinç imzasıyla yapılan açıklamada, boykota gerekçe oiarak "Milliyet gazetesi işvereninin, çalışanlarına baskı yaparak sendikadan istifa zorlaması" gösterildi. Milliyet gazetesi ise "Gazete okumama çağrısı yapan sendika, nasıl olur da gazeteciliği temsil eder" diyerek TGS'yi suçladı. Milliyet gazetesi sahibi Sayın Aydın Doğan'ın kamuoyuna kendi îmzasıyla açıkladığı ve böylece uygulamaya söz verdi- ği yayın ilkelerinde 'iktisaden .zayıf kitlelerin korunması ve ge- leceklerinin güven altına alm- ması hususunda girişilecek te- şebbüsleri benimser'... 'Serma- yenin emeğı istismar etmesini önlemek için gereken haklı ted- birlerin alınmasına taraftardır' demesine ragmen ülkede başta önemli roaddelerini içeren, an- cak ücret zamlanyla çalışma ve izin sürelenni kendi keyfi karar- lanna bırakan bir hizmet sozkş- mesini Milliyet'teki üyelerimize dayatmakta, bununla birlikte fotokopilerle çoğalnlnuş üyelik- ten istifa metinlerini de imzalat- makudır. Sendikamız bu baskdar nede- niyte Çalışma ve Sosyal Gtiven- ük Bakanlıgı'na suç duyurusun- da bulunmuş, Türk-tş ve Ulus- nndan istifa etmeleri için çeşit- U baskı yollan uygulayan Mil- liyet gazetesi işverenini, baskı- lannı durdurana kadar gazete okurlannı, sendikalan ve de- mokratik kuruluşlan Milliyet gazetesini boykot ederek uyan- da bulunmaya davet ediyoruz." Milliyet'ın yazılı açıklamasın- da da şöyle denildi: 1. Hiç kimse sendikadan ay- nlmaya zorlanmamış, bu konu- da hiçbir baskımız olmamıştır. Bütün arkadaşlanmız bu gibi kararlan kendi iradeleriyle ala- bilecek olgunluktadır. 2. Istifalann nedenlerinin ce- vabııu sendika kendi tutumun- da aramalıdır. 3. Bu tutumun son örnegi dün yayımladıklan bildiridir. Okurlan Milliyet okumamaya çağınyorlar. Gazete okumama çagnsı yapan sendika nasıl olur da gazeteciliği temsil eder? Ken- disine nasd gazeteciler sendika- sı denir? 4. Sendika bu tip çağnlar ya- pacağına şimdiye kadar gazete- ler arasında sendikal hak ve yü- kümlülükler açısından mevcut olan adaletsizliği ortadan kal- dırmaya çalışsa daha iyi ederdi. Böylece hem çalısanlann hakla- rım korumuş olurdu hem de ba- sını bugün içinde bulunduğu krize sürüklenmekten kurtara- bilirdi. 5. Milliyet'te şimdiye kadar oldugu gibi bundan sonra da sendikalı olanlann da olmayan- lann da tüm baklan teminat al- bndadır. Müessesenin olanakla- n içinde ücretlerin ve sosyal haklann daha da iyileştirilmesi için ber türlü tedbir alınmakta- dır." GUNUN INOTLARI OSMAN ULAGAY Aşk ve Sinema... Ne ekonomik paket ne KİT'ler ne vergiler ne de Anka- ra dedikodulan. Bugün aşktan, zamandan, başka şeyler- den ve bütün bunları düşünmeme neden otan sinema- dan söz etmenin keyfini paylaşmak istedim sizlerle. Polonyalı yönetmen K.Kieslovvski'nin "Aşk Ûzerine Bir F//m"inde, biraz Faye Dunavvay'i anımsatan filmin kadın kahramanı, tüm yaşamını kendisini izlemeye adamış 19 yaşındaki toy delikanlıya sorar: "Benden ne istiyorsun, beni öpmek mi istiyorsun, benimle sevişmek mi istiyorsun?". De- likanlı bütün saflığıyla cevap verir: "Hiçbir şey. Hiçbir şey istemiyorum." Aşk denen şeyi bundan daha güzel anlatmak mümkün mü acaba? Aşk diye bir şeyin olabileceğini sorgulayanları bile dü- şündürebilecek olan bu yalın ve son derece özgün filmi çok sevdim. Ayrıca bu film, öyle milyarlar dökmeden çok özgün filmler yapılabileceğinin de bir kanıtıydı galiba. Son haftalarda İstanbul'da gösterilen ılgi çekici filmler- den bir diğeri olan "Venüs'le Buluşma" da ünlü yönetmen Istvan Szabo, çok farklı bir aşkı çok farklı bir dekor için- de anlatıyor. Ruhsal aşkla tensel aşk arasındaki ikilemi işleyen VVagner'in Tannhauser operasının Paris'te sahne- lenışi öncesinde alevlenen bu aşkın kahramanları Macar orkestra şefi ve Glenn Close'un oynadığı görmüş-geçirmiş primadonna. Ruhsal ve tensel aşkın ilginç bir bileşimini keskin çizgilerle anlatan Szabo'nun filmi aynı zamanda başka bir temayı da işliyor. Fransa'da kemikleşmiş sen- dikal eylem biçimlerinin ortaya doğru dürüst bir opera kon- masını nasıl engellediği anlatılırken Doğu Avrupa'daki ko- lektivist rejimlerin çöküşüne de ışık tutuluyor, bu görme- ye değer filmde. Büyük Japon yönetmen Akira Kurosavva'nın seksen ya- şında gerçekleştirdiği "Ağustosta Rapsodi"de ise başro- lü zaman oynuyor sanki. Kurosavva'nın unutulmaz filmle- rinin o başdöndürücü temposu bu filmde yerinı seksen yaşın kendine özgü zaman akışına bırakmış gibi geldi ba- na; filmi seyrederken bu farklı zaman boyutunu hisset- tim. Kurosavva'nın zamanı, bir yandan sıcak bir ağustos gününde kendine özgü temposu içinde akıp giderken bir yandan da gecmişin tanıklıklarını içeriyor Filmin başkah- ramanı olan yaşlı büyükanne, 45 yıl önceki atom bomba- sı felaketini bütün acılarıyla anımsıyor ve yeniden yaşı- yor, Amerikan tişörtleriyle dolaşan torunlarının da bunu bilmesini istiyor. Filmin Kurosavva'ya özgü çarpıcılıktaki bi- tiş bölümünde ise bilincin ve zamanın sonsuzluk boyu- tunu hisseder gibi oluyorsunuz. Son haftalarda İstanbul'da gösterilen görmeye değer filmlerden "Thelma and Louise"e başka bir vesileyle de- ğinmeyi umuyorum, "Siyah Gözler"] ise henüz göreme- dım. Demirel sinemaya Bu adam durdu durdu da neden şimdi sinema diye tut- turdu, gördüğü filmler konusunda ahkâm kesmeye baş- ladı diye düşünebilirsiniz. Bunca iş arasında sinemaya bu kadar vaku ayırmama da şaşanlar olabilir belki. Yap- tığımı savunmaya kalkışmayacağım, ama bence sinema insanın kendisini, düşüncelerini, duygularını yenilemesi için bulunmaz bir olanak. Bu nedenle de hele görmeye değer filmler olduğunda herkesin sinemaya biraz vakit ayırmasınr öneriyorum. Geçen gün televizyondaki "Soru Yağmuru" programın- da Ahmet Tan arkadaşımızın sorduğu bir şoruyu yanıt- larken Başbakan Demirel en az 15 yıldır sinemaya git- mediğini söyledi. Ne büyük bir eksiklik diye düşündüm kendi kendime. Bunca yıldır sinemaya gitmeyen bir in- sanın düşünce ve duygu dünyasındaki zenginleşmeye bir kapıyı kapatmış olduğunu düşünüyorum. Ayrıca sinemayı dışlayarak dünyadaki gelişmelerin, zevklehn, özlemlerin, yeni eğilimlerin de tam oiarak kavranamayacağını düşü- nüyorum ve sinemayı ihmal etmeyi çağdaş bir politikacı için önemli eksiklik sayıyorum. Sırası gelmişken belirteyim bir politikacının, bir liderin günde 18 saat çalışmakla övünmesi, bunu yaşam tarzı haline getirmesi, her yaptığı işi bu yoğun baskının sınır- layıcı etkisi altında yapması da bana çok geçerli bir ter- cih gibi görünmüyor. Bu çark içinde bir liderin, derinleş- mesi gereken konularda yeterince derinleşmesi, özgün çözümlerin öncülüğünü yapması, çevresine bir fikir ve duygu zenginliği yayması da giderek olanaksız hale ge- liyor bence. Oysa liderin asıl işlevi bu olmalı her halde. 25 filme 7 milyon seyirci Sayın Başbakanımız en az 15 yıldır sinemaya gitme- miş ama Türkiye'de insanlar sinemaya gidiyor. Son yıl- larda dünyada gösterime çıkan ve ilgi çeken filmlerin kı- sa sürede ülkemize getirilmesi sinemaya ılgiyi büyük öl- çüde arttırmış durumda. "Antrakt" adlı aylık sinema der- gisinin son sayısında yer alan verilere göre 1991 yılında Türkiye'de yalnızca 16'sı yerli 200 film gösterime çıkmış. Bunlardan en çok iş yapan 25 filmi 7 milyona yakın se- yirci izlemiş. "Evde TekBaşına", "KurtlarlaDans", "Ter- minator 2" gibi dünyada hasılat rekorları kıran filmler Türkiye'de de büyük ilgi görmüş, bu filmlerin her birini 600-700 bin kışi seyretmiş. Bunlar, Türkiye gibi gazete tirajlarının çakılıp kaldığı, maç seyircisinin azaldığı bir ül- kede hiç de küçümsenmeyecek rakamlar. Türk sineması cephesinde ise durum hiç de parlak de- ğil. Geçen yıl yalnızca 33 Türk filmi yapılmış, bunlardan da yalnızca 16'sı gösterime girebilmiş Antrakt'taki bilgı- lere göre. En çok iş yapan 25 film arasına girebilen tek Türk filmi ise "Minyeli Abdullah" olmuş. Bu yazıyı burada noktalarken herkese "haydi sine- maya" diyorum. KISA KISA • Balıkesir'in Bandırma ilçesi Hacıyusuf mahallesinde akli dengesi bozuk olduğu bildirilen bir kişi, dün annesini koyun kırkma makinesi ile boğazından keserek öldürdü. Sabah saat 09.30 sıralarında meydana gelen olayda Kadri Tüfekçioğlu, annesi Emine Tüfekçioğlu'nu koyun kırkma makinesi ile boğazını kesmek ve makası vücuduna saplamak suretiyle öldürdükten sonra yakalandı. Gözaltına alınan 37 yaşındaki Kadri Tufekçioğlu'nun bir süre önce tedavi gördüğü öğrenildi. • Edime'nin Kapıkule sınır kapısından sahte vize ve damgalarla yurtdışına çıkmak isteyen dört kişi yakalandı. Izzet Kuçuk (20) ile Ahmet Güvercin'in (24) pasaportlarında bulunan giriş damgası, işçi kaşesi ve oturma izinlerinin, Cemal Açıkgöz (29) ile Veysi Asma'nın da (26) Hollanda ve Almanya vizelerinin sahte olduğu belirlendi. • Konya'nın Refah Partili Belediye Başkanı Halil Ürün, verdiğı seçim sözünü tutarak genelevi yıktı ve 65 hayat kadınının sokak ortasında kalmasına neden oldu. Belediye başkanımn genelevi yıktırma eylemine karşı çıkan hayat kadınları, "Gerekirse belediyenin Önüne çadır kurar, işimizi yaparız" dediler. • Erzurum'da bundan bir süre önce 1200 liraya yukseltilen ekrnek fiyatına kamuoyunun gösterdiği tepki, ekmeğin bin liraya düşmesine neden oldu. Daha önce 340 gramı 800 liradan satılan ekmek, işçi ucretleri ve hammaddeye yapılan zam gerekçesiyle 1200 lira oiarak belirlemiştı. J
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle