Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAiTAR VE GÖRÜŞLER 2 EYLÜL 1991
IJderler ve Kadroları
Kitle partileri arasında günümüzde önemli ideolojik farklar yoktur.
Merkezdeki bağlantısız 'oy'ları, somut çözümler oluşturabilen ve iktidara
gelindiğinde bu çözümleri gerçekleştirebüeceği inancını yeren liderler ve
kadrolan etkileyecektir. Ülke dtizeyindeki kadrolar partileri iktidara
götürürken demokrasimizin güçlenmesinde de önemli bir rol
oynayacaktır.
Prof. Dr. SAFAREİSOĞLU
SiyasaJ iktidar, günümüzde demokratik ül-
kelerde de, oyla seçilen bir kişinin elindedir.
İktidar kişiselleşmektedir. Bu kisi, ülkedeki si-
yasal rejimin aiteliğine göre değişmektedir.
Başkanbk sisteminde "devlet başkam"dır, par-
lamenter sistemde "başbakan"dır. Bu kişinin
sahip olduğu yetkilerin genişliği, siyasal gü-
cünün büyükJüğü, siyasal bilimler alanına yeni
bir deyim kazandınnıştır: "Seçümiş hüküm-
darlar".
Dcvletin değişen rolü, yönetimi ve onun ba-
şındaki kişiyi ön plana çıkarmıştır. Parlamen-
tolar artık siyasal hayatta bir denge ve dene-
tim görevini üstlenmektedir. Bir tngiliz yaza-
rının ifadesiyle, "İktidar önce kraldan parla-
mentoya, daha sonra da parlamentodan hü-
kümete geçmiştirT
Başbakanı seçiyonız
Iktidarın sahibindeki bu el değiştirme, se-
çimlerde vatandaşın tercihini de ön planda et-
kilemektedir.
Sosyo-politik bir değerlendirme gösterecek-
tir ki vatandaş oyunu kullanırken, özellikle
hangi partinin liderini "başbakan" olarak gör-
mek istediğini dikkate almaktadır. Diğer bir
deyişle, vatandaş yannın "başbakanuıı" seç-
mektedir. Bu nedenledir ki tartışmalarda par-
tiier değil, liderler ve kadrolan değerlendiril-
mektedir.
Vatandaş bilmektedir ki iktidann başansı-
nı, partinin kâğıt üzerindeki ideolojisi değil,
partinin genel başkanının ve kadrosunun
"başbakan ve yönetim" olarak göstereceği ye-
tenek ve tutura etkileyecek ve saglayacaktır. Bu
nedenledir ki seçimlerde "oy"un yönünü be-
lirleyen temel unsur, partinin "genel başkanı
ve kadrosu", diğer bir deyişle, seçim sonrası-
nın "başbakaru ve hükümeti" olmaktadır.
Esasen, diğer demokratik ülkelerde olduğu gi-
bi Türkiyemizde de aşın uçlardaki partiler bir
yana bırakılırsa, iktidara gelmek için merkez-
deki bağlantısız oylan almak, kendilerini on-
lara beğendirmek zorunda olan büyük kitle
partileri arasında ciddi ideolojik bir fark da
yoktur, olması da mümkün değildir. Partiyi
muhalefet partisi olmaya ve öyle kalmaya
mahkûm etmeyi göze almadan, iktidan belir-
leyen ortadaki oy sahiplerinin yadırgayacağı
katı bir ideolojik eğilim göstermeye imkân
yoktur.
Çağırmzın, kitle partileri açısından ortak
ideolojisi "sosyal demokrasidir!' Bu ideoloji-
yi belirli farklarla, günümüzde artık sosyal de-
mokrat partilerle birlikte muhafazakâr partî-
ler de benimsemekte ve savunmaktadır. Vatan-
daşların önemli bir bölümü için kitle partile-
ri arasındaki temel farkı, partinin yönetim
kadrosunun, iktidar olarak "sosyal demok-
rasiyi" gerçekleştirmede göstereceği başarıya
duyulan güven veya güvensizlik oluşturmak-
tadır.
Kadronun önemi
"Sosyal demokrasi" genel bir çerçevedir. Bu
çerçeve içinde vatandaş parti yöneticilerinden,
ülkenin ve şahsen kendisinin karşı karşıya bu-
lunduğu sosyo-politik ve ekonomik sorunla-
nn çözümü için düşünülen somut önlemleri
öğrenmek istemektedir. Türkiyemizin bugün
ulaştığı düzeyde, ülke sorunlarına yönelik so-
mut mesajlar vermeden, inarulır çözümler
önermeden, sadece vatandaşm duygularma sı-
ğmarak veya içinde bulunduğu güçlükleri di-
le getirerek yeterli oy almak, iktidara gelmek
mümkün değildir.
Seçime giderken ülke çözüm bekleyen
önemli somnlarla karşı karşıyadır. örneğin,
enflasyonun ciddi oranlarda devam etmekte
olması gelir dağüımmdaki adaletsizliği arttır-
makta, sabit gelirli vatandaşlann satın alma
gücünü gittikçe azaltmaktadır. NUfustaki ço-
ğaimanın gelişmiş ülkelerdeki sımrlara çeki-
lememesi, başta işsizlik, eğitim ve sağlık prob-
lemleri olmak üzere çeşitli sorunları olumsuz
yönde etkilemektedir. Eğitim sislemimizin, bi-
lim ve teknoloji alanındaki çok süratli geliş-
meyi izlemeye imkân verecek bir düzeye ulaş-
tırılması önemini korumakta ve planlı atüım-
lan gerektirmektedir. Devletin ve eğitimin la-
ik niteliğinin sürdürülmesi.'dikkatleri üzerin-
de toplayan bir konu olmaya devam etmekte-
dir. Güneydoğu sonınu, siyasal istismar ko-
nusu yapılmaksızın, kısa ve uzun vadeli, çok
yönlü, gerçekçi ve etkili çözümleri bekle-
mektedir.
Sorunları, iktidara gelecek lider ve kadro-
su çözümleyecektir. İktidar olmak için oy is-
teyen partiler ve h'derleri, somut çözümleri
oluşturacak ve iktidar olunduğunda bu çö-
zümleri gerçekleştirebilecek düzeydeki bir kad-
royu vatandaşın takdirine sunmak zorunda-
dır.
Partilerin, seçimde vatandaşın değerlendir-
mesine sunacaklan kadronun ülke çapındaki
düzeyi, partiye iktidar yolunu açarken, geliş-
mekte olan demokrasimizin güçlenmesinde de
önemli bir rol oynayacaktır.
ARADABIR
ŞEBAFETTİM UZUIVER Yük. Mühendis
Solda Seçim Ortaklığı
Son beş yılda siyasal çevrimi alt-üst eden büyük boyutlu
değişim ve dönüşümler olmaktadır. öyte ki neredeyse komü-
nizm ideolojik bir seçenek olmaktan çıkmış, siyasal ve eko-
nomik yaşamda yarışı terk etmiştir. Görünen odur ki yakın
bir gelecekte komünizm, akademik düzeyde tarbşılır olacaktır.
Buna karşılık sosyal demokrat düşünce ve eylem yerini sağ-
lamlaştırmakta, anlam ve güç kazanmaktadır. Bu gelişme-
nin kurumlaşması, komünizmin çöküşüyle ters orantılıdır.
Kuşkusuz siyasal düşünce etkinlikierini birbirinden ayıran
en önemli etmen ekonomik ayrıcalıklardır. İnsanoğlu iki aya-
ğı üzerine yürümeye başladığından günümüzedeğin ekono-
mik öğe işlevini sürdürmektedir Değişik deneyimlerden ge-
çen ekonomik bileşke, çok üstlü ve çok etmenli bir denklem
sonunda ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle de denebilir ki ba-
ğımlılığı kurallarla donatılan sosyalist ekonomi, ekonomi
denkleminin çözümünü zorlaştırmıştır. Liberal ekonomi ise
yönlendirme ve bağımlılık içermemektedir. Liberal ekonomik
uygulamada bu özelliğin başarıya katkısı yadsınamaz.
Ulkemizde sol siyasal partilerden SHP ve DSP'nin tüzük
ve programlarına göre sosyal ağıhıklı serbest piyasa ekono
misini benimsedikleri anlaşılmaktadır. Öbür sol partilerde ise
sosyalist ekonomik düşünceye bağlılıkları belli oranda sür-
mektedir. Buna karşılık tüm sol partilerin siyasal özgürlükte
birieştikleri su götürmez bir gerçektir. Bu ortak yanlarıyla sol
partilerin seçim ortaklığı yapmalarında herhangi bir ideolo-
jik olumsuz nokta bulunmamaktadır
Ulkemizde uygulanan ekonomik model, kişiye bağımlılık
ve keyfılik ile yozlaştırılarak acımasız bir boyut kazanmıştır.
Bu acımasız ekonomik uygulamanın başarı sağladığı söyle-
nemez. Uygulanan ekonomik yöntemde belirsizlik. kararsızlık
ve baskın buyruktur. Pahalılık yaşamın yadsınmaz bir par-
çası olmuştur. Toplumu canından bezdirmiştir. İşsizlik büyük
boyutlardadır. İşçinin, memurun, emeklinin, esnafın, çiftçi-
nin, tüccarın, fabrikatörün tek beklentisi 'zam'dır. Dünyanın
hiçbir yerinde böyte bir ortaklık bulunmamaktadır Toplum
zamdan yılmıştır. Bu nedenle halkımız iktidara küskündür.
Zam, pahalılık sarmalı insanımızı canından bezdirmiştir. Zam,
pahalılık sarmalından kurtulmanın yegane yolu, solun seçim
ortaklığı yaparak iktidan yerinden süpürüp atmasıdır. Gide-
cek bir sağ partinin yerine bildik eski sağ gelmemelidir. Sn.
Başbakan'ın DYP ile koalisyon kurarım demesi, sağda yeni
bir işbirliğinin işaretidir. İşadamlarının da isteği sağda ışbir-
liğidir. Oylar elverirse Özal Cumhurbaşkanı. Demirel Başba-
kan formülü gelecek günlerde netleşecege benziyor. Demi-
rel'in kafasındaki tek düşünce yeniden başbakan olmaktır.
Bunun sağlanması için veremeyeceği ödün yok sanırım. So-
lun bölünmüş oylarıyla böyle bir çarpık oluşuma çanak tut-
ması bağışlanmaz bir kusurdur. İşbirliği konumunda, iki par-
tinin oy toplamı artmaz ya da tabanda birleşirsek sorun çö-
zülür gibi akJatmacalar solun iktidar olmasını sağlamaz, ak-
sine ana muhalefet olmasını sürgitleştirir.
Hakca ve demokratik olmayan eklerle donatılan yeni se-
çim yasasına göre yüzde 30'un üstünde oy alan parti seçi-
mi ezici çoğunlukla kazanabilir. 1987 genel seçimlerinde
ANAP, seçim hileleriyle donatılmış seçim yasasryla aldığı yüz-
de 36 oya karşın, milletvekilliklerinin yüzde 65'ini kazanmış-
tır. 1987seçimlerinde sol işbirliği yapabilseydi ANAP 220 do-
laylarında milletvekilliği kazanabilecekti ve DSP'nin iki mil-
S»n oyu çöp sepetine atılmayacaktı. Sol partilerin inatlaşması
zal hanedanlığının oluşmasını sağladı. O zaman işbirliği
yapılabilseydi ANAP çoktan zamandaşları gibi tarihteki yeri-
ni almış olacaktı! Görünen odur ki solda inatlaşma ve an-
lamsız suçlama bugün de sürmektedir. İnatlaşma yerel se-
çimlerde de sürmüstür. Sağın irili ufaklı kazandığı 1500 ye-
rel yönetim, solda işbirliği olabilseydi 500'ün aftına düşebi-
lirdi. Yapılan yerel ara seçimlerin yarısını sol partiler ortakfık
yapabilselerdi kazanırlardı. Yeni seçim yasası ile seçimlere
girip kazanmak, hakça olmayan bir başarı olur. Ancak ANAP'ı
kendi silahıyla vurmak gerekli olmuştur.
Doğa, sola yepyeni bir dönem sergilemiştir. DSP-SHP or-
taklığı seçim yasasına göre olanaksız gözüküyorsa da var-
dır. Kamuoyu yoklamalarının ve kısmi yerel yönetim seçim-
leri sonuçlarına göre SHP- DSP arasında da seçim ortaklı-
ğı yapılırsa, 450 milletvekilliğinin 250'sinin kazanılması ola-
sıdır. Yok ortaklık yapılmazsa SHP 120, DSP 30 milletvekilli-
ği kazanabilir. Bunun anlamı göz göre göre inatlaşma yüzün-
den solun iktidar olma niteliğini kendinin yok etmesidir.
Anti-Arabesk Tatil.
Deniz, kum, güneş mükemme.l.
Ortam özentisiz ve samimi.
Mekân güzel, müzik güzel,
yemekler güzel.
İstanbul Erkek Lisesi mezunlarına,
Opera-Bale ve Konservatuar
mensuplarına, öğretim üyelerine
ve Cumhuriyet okurlarına
indirimli.
Tel: 9 (6353) 2206
KıhnVın Sivffl Yimü...
Hesap açmaya kalkarsak adalardan Rumların kaçırdığı
(Rodos, Girit ve diğer adalar) Türkleri de düşünmek gerekir.
Balkan Savaşı'ndan sonra bütün Yunanistan'dan kaçan
"muhacirler" ne olacak? Anadolu'dan "mübadil" olan
Rumlar ne olacak? Artık ölen ölmüş, kalan kalmıştır. Eski
hesapları dejmekte hiçbir yarar yoktur.
Dr. NEZİHİ H.NEYZİ Ulaştırma Bakanlığı E.Danışmam
vapur seferleri iyice ayarlanmıştı. Çıkarma-
dan bir gün önce Pire'ye Türk yolcu gemi-
si prograrnlı seferini yapıyordu. îstanbul'-
dan Mersin'e gidecek olan yolcu gemisi tu-
ristleriyle birlikte hareket ediyor ve Izmir'e
vanyordu. Ancak Izmir'den kalkağı akşam
üzeri saatlerinde Körfez'den çıkıyor fakat
karanlık basınca Kusadası açıklanndan dö-
nüp tekrar Izmir'e geliyordu. Ayrıca Batı
Akdeniz'deki bütün yolcu ve yük gemileri
Napoli'detoplanıyorlardı. Böylece Yunan
sulannda Türk bayraklı hiçbir gemi kalmı-
yordu.
Çıkarma sabahı Truva feribotu önde ve
iki yük gemisi Magosa'ya doğru yol alıyor-
lardı. Bu gemilerde yalnız mürettebat var-
dı. Bu hareket Yunanhlara Magosa'ya çı-
karma yapılacağını kanıtlıyordu.
Işte bu şekilde sivil sektör, gemileri ve ge-
micileri ile Kıbns harekâtının başlatılmasın-
da görevini yerine getiriyordu. Ege'de de-
niz yollanmızı kapatmış bulunan Yunanis-
tan bir de Kıbrıs'ı ele geçirirse tamamen
Türkiye'yi abluka altına alabilecekti. Yu-
nan sivil donanması 60 milyon gros ton ci-
varında iken bizirn ancak 3 milyon gros
tonluk gemimiz vardı. Yunan donanması
da en az bizim kadar savaş gemisine sahip-
tir. Gemicilik bakımından Yunanistan biz-
den çok ileridedir.
Kıbrıs hakkında yapılan ve tartışılan yal-
nızca askeri hareketlerdir. Oysa hareketin
bir de sivil ve Türkiye'de ve dünyada olu-
$an kamuoyu vardır. Yunanistan ile tari-
himiz incelendiğinde devamlı olarak yaban-
cı güçlerin Yunan tarafında olduğunu ve
Osmanlıdan ödün üstüne ödün kopardığı-
nı görürüz.
Girit ve öbür adalardaki isyanlardan baş-
lamak üzere Balkan yanmadası ve Balkan
savaşında bu kural hep aynı kalmıştır. En
son Rodos ve On tki Ada'nın Almanlar'-
dan alınarak Yunanistan'a bırakılması ve
hatta karasularımızda bulunan Meis ada-
sının dahi durumunun düzeltilmemesi bu
genel politikanın sonucudur.
Kıbns harekâtı nasıl oldu?
Ingilizler, Kıbrıs'ı işgal ettikten sonra sü-
rekli aynı politikayı güttüler: Yunan nüfus
korundu, Türk nüfus devamlı hor görüldü.
Bizim de tabii bu durumda kusurumuz bü-
yüktür. Nüfusa hiçbir kültürel destek ve-
rilmemiştir. Daha 1940'h yülarda, genellikle
Ankara'ya, Ingilizce konuşan ve şivesi de-
ğişik bazı Türkler gelmeye başladılar. Bun-
lar iyi kötü eğitim görmüş ve Türkiye'de iş
bulabilen Kıbnshlardı. Bir bölümü de
Londra'ya gidip yerleştiler. Sonuç olarak
eğitilmiş Kıbrıslı Türk oranı sürekli azaldı
ve daha çok kırsal alanlardaki, dışarı git-
me olanağı olmayan bir nüfus adada yaşa-
mını sürdürdü. Bu durum, Rumun da In-
gilızin de işine geliyordu. Türkün kamuda
en yüksek görev alabildiği yer itfaiyecilik
ya da polislikti. Tarım işçisi de kendi ha-
linde yaşıyor ve adamn ucuz emeğini sağlı-
yordu.
1960'h yıllarda ENOSIS (Yunanistan'la
birleşme) iyice ortaya çıktı ve Makarios bu-
na önderlik etti. Aynı zamanda da lngiiiz-
lerin sadece iki üsse çekilmeleri sağlandı.
Egemenlik tamamen Rumlara geçmişti. Bu
durum büsbütün taşkmlıklara neden oldu
ve Türklerin işleri ve topraklarınm gaspı
başladı. Köylerde saldınlar sıklaşmıştı.
Türkler bir yerden bir yere gidemez duru-
ma düştüler. Buna soykırırnlar da eklenin-
ce Türkiye'nin "dur" demesi artık kaçınıl-
maz oldu.
Sivil hazırlıklar
Kıbns'ta mücahit örgütü bir noktaya ka-
dar kendi nüfusunu koruyaUliyor fakat ge-
nel olarak yetersiz kalıyorduT1960'larda ilk
kez havadan gösteri şeklinde bir yardıma
gidildi. Anlaşıldı ki elimizde adaya çıkar-
ma yapacak gemi dahi bulunmuyordu.
Bundan sonra sivil ve askeri tersîinelerde çı-
karma gemileri üretilmeye başlandı.
1974 yılında ilk hareketten önce Yunan-
lılann bunun gününü anlamamalan için ön-
lemler alınmakta idi. BUtün Türk dış hat
Dünya ve Türk kamuoyu
İlk kez Batılı güçler Türkiye'nin kurtar-
ma harekâtını önleyemiyordu. Çünkü Türk
hükümeti garantör olan Ingiltere'ye birlikte
hareket etmeyi önermiş ve kabul görmemiş-
ti. Anlaşmalara göre başka kimsenin söz
hakkı kalmıyordu.
Samson dönemi'nde adada Amerikan
büyükelçisi uzaktan tüfekle evinde vurulu-
yor ve bu durum nerede ise örtbas ediliyor.
Şayet bizim tarafımızda böyle bir cinayet
işlense idi yıllarca bize hatırlatdır ve komis-
yonlar araştırmalar için gelir giderlerdi.
Uluslararası kamuoyu her zaman karşı-
mızdadır. Kıbns Türk cemaati ne kadar ezi-
lirse ezilsin Rum propaganda mekanizma-
sı her zaman onlan haklı çıkarmıştır. Ame-
rika'daki Yunan asıllı nüfusun lobisi ve
dünyadaki büyük Yunan armatörlerin des-
teklediği basın ve TV örgütleri, haberleri
hep Yunan gözü ile işlerler. Bizler ancak iç
yayın organlarında kendi kendimize dert
yananz.
Bush'un Yunanistan ve Türkiye'yi ziya-
reti herhalde ödün koparmak amacı güt-
mekte idi. Hükümetimiz Irak savaşı sıra-
sında Silopi ile Batman'da verdiği üslerle
tutumunu ortaya koymuştur. tş kamuoyu-
na kalmaktadır. Şayet Batı anlarsa ki
Türkiye Kıbns'ta elde ettiğinden hiçbir
ödün vermeyecektir, ancak o zaman geri
adım önlenebilir. Eylüle kadar (fakat uzat-
maya açık) verilen Silopi ve Batman "çe-
kiç güç" ödünleri de aynı durumdadır.
Göcmenler konusu: Harekât süresinde
Güney Kıbrıs'ta kalan Türk köylerinde ve
şehirlerdeki nüfus Limasol ve Larnaka'ya
toplanmışlardı. Bu nüfus evlerini ve tarla-
Iarmı bırakıp hayatlannı kurtarmak için li-
manlarda bekleşiyorlardı. Buralarda topla-
nan Türkler, Istanbul'dan gönderilen gemi-
lerle Magosa limanına taşındılar. Ayrıca
Karadeniz'de arazisi olmayan ve Kıbns'a
gitmek isteyenler arzuları ile Kıbns'a taşın-
dılar. Bütün bu nüfus hareketi Kıbrıs'tan
yıllardır kaçınlan Türklerin yerini doldu-
ramazlar.
Oscar CamiHion'un sözleri
Atina'da basın toplantısı düzenleyen Bir-
leşmiş Milletler Temsilcisi, açıkça Türkle-
re toprak ve göçmen konusunda baskı ya-
pılmayacağını söylüyor. Demek ki baskı
yapma olasılığı vardı ki bunu yalanlıyor.
Kuzey Kıbrıs'tan da güneye kaçan Rumlar
olmuştur. Onların yerleri güneyden gelen
Türkler tarafından doldurulmuştur. Artık
üstünden on beş yıldan fazla bir süre geç-
tikten sonra bu durum "istatistik" olarak
kabul edilir ve değiştirilemez. Hesap açma-
ya kalkarsak adalardan Rumlann kaçırdı-
ğı (Rodos, Girit ve diğer adalar) Türkleri
de düşünmek gerekir. Balkan Savaşı'ndan
sonra bütün Yunanistan'dan kaçan "mu-
hacirler" ne olacak? Anadolu'dan "müba-
dil" olan Rumlar ne olacak? Artık ölen öl-
müş, kalan kalmıştır. Eski hesapları deş-
mekte hiçbir yarar yoktur.
Amerikan ambargosu ve terör: Kıbns ha-
rekâtı başlar başlamaz NATO üyesi olma-
mıza karşın Amerika askeri, ambargo koy-
du. Bu, kısa vadede hava kuvvetlerimizin
çalışamaz duruma düşmesi demekti. Uzun
vadede hafif silahlarda, antitank füzelerde
ve öbür ağır silahlarda yedek parça sıkın-
tısı demekti. öte yandan dünyanın birçok
değişik yöresinde Paris'te Ismail Erez'den
başlamak üzere dış temsilciliklere suikast-
lar düzenleniyordu. Içeride de terör hare-
ketleri gittikçe artıyordu.
Kıbns'ın bugünkü durumu
Lefkoşa'ya gidince gözle görülüyor: Rum
tarafında gökdelenler yapılmış ve şehir san-
ki yükselmiş. Bütün sefaretler Lefkoşa'nın
Rum tarafında. Türk tarafı eskiden ne var
ise ancak o durumda kalmış. Rum tarafı
bütün yardımlan alarak ve zaten geniş ola-
naklar yaratan sivil denizciliği sayesinde ge-
lişmiş, serpilmiş. Beyrut'tan aynlan birçok
şirket Kıbns'ın Rum bölümüne yerleşmiş ve
Ortadoğu ilişkilerini yürütüyor. Üstelik
Rum tarafı Türk tarafına ambargolar koy-
muş ve Magosa'ya gelen bir gemi artık Yu-
nan limanlanna sokulmuyor. Pasaportuna
Türk kısmı vizesi konanlar Yunanistan'a
sokulmuyor. Bunu bilen yöneticiler vizenizi
ayrı bir kâğıda basıp elinize veriyor. Pasa-
portun kullanılmaması ile de bu durum biz-
ler için geçersiz, fakat yabancı turistlere ge-
ne aynı işlem yapılacaktır.
Bu nedenlerle: Kıbns konusunda hiçbir
ödün verilmemelidir. Hatta Karpas bölge-
sinde kalmış olan Rumlar bile tehlike ya-
ratabilirier. O bölgeye yeni bir Türk köyü
yerleştirmelidir.
OKURLARA.
BANKA ÇALIŞANLARINDAN
KAMUOYUNA DUYURU
Ekonomik sorunlar gerekçe gösterilerek, son bir yıl içerisinde ulkemizde işten çıkarmalar tehlikeli bir
tırmanma eğilimine girmiş ve tüm sektörlerde hızla yaygınlaşmaya başlamıştır. Emeklerini satarak yaşa-
ma mücadelesi veren ve bunun dışında bir geliri bulunmayan binlerce işçj, aileleri ile birlikte işsizliğin
kol gezdiği ulkemizde çaresizliğe terkedilmektedir.
Son aylarda işten çıkarmaların yoğunluk kazandığı sektörlerden biri olan bankacılık sektöründe de 100'e
yakın banka şubesi kapatılmış, yıllarca bu bankalarda çalışmış işçiler, ekonomik sorunlar gerekçe gösteri-
lerek kaderlerine terkedilmiştir.
80'li yıllarda şube açma yarışına girerek, açtıkları yeni şubelerle övünenler, bugün izledikleri yanlış poli-
tikaları unutarak, verimli ve kârlı değil gerekçesiyle şube kapatma yarışına başlamışlardır.
Otomasyonla başlayan bu uygulamayla, bankalarda çalışan işçi sayısı hızla azaltılırken, çalışanlara da-
ha fazla iş yüklenmekte ve hizmetin niteliği doğal olarak düşmektedir. Halkımıza verilecek hizmetin niteli-
ğini artıracak teknolojik yeniliklere karşı çıkmak gibi çağdışı bir yaklaşımı reddeden banka çalışanları, in-
san unsurunun bu denli yok sayılması ve şube kapatmaların sürdürülmesi halinde ulkemizde tasarrufun
arttırılmasında önemli rol üstlenen çok şubeli bankacılık sisteminin yok edilmesine karşı çıkmayı da doğal
bir sorumluluk olarak görmektedirler.
Sorunları kavga ederek değil, uygarca tartışarak çözümlemeyi ilke edinen ve 25 işletmede 40 binin üze-
ri nde üyeyi temsil eden BASISEN Sendikası, banka işverenlerinin toplumsal bir sorun ve kanayan bir ya-
raya dönüşen bu sorumsuzca uygulamaları karşısında, banka işverenlerini ve kamuoyunu bir kez daha
uyarmayı, sağduyu ve sorumluluğun doğal bir gereği olarak görmekiedir.
Bu uyarılarımıza rağmen, söz konusu şube kapatmalar ve işçi çıkarmalarının devam etmesi halinde,
çalışanlann kendilerini savunmak için başvuracakları yasal mücadelenin sorumluluğunun, banka çalışan-
larının ve sendikalarının değil, duyarsız ve gözünü daha fazla kâr hırsı bürümüş banka işverenlerinin ola-
cağını kamuoyuna ilan ediyoruz.
Banka Sigorta İşçileri Sendikası
BASİSEN
OKAYGÖNENSÎN
Bağımsızlık... Sevgi...
O kuyucu her sabah eline aldığı gazeteden ne
bekler?
Genel ve her yayın organı için geçerli olabilecek ana
başlıkları şöyle sıralayabiliriz:
— Önceiikle kendi çevresinde, ülkesinde, dünyada
neler olup bittiğini görmek;
— Olayları daha iyi kavramasını sağlayacak yorumlar
okumak;
— Haberlerin değişik bcyutları üstüne dikkati çekilmek,
farklı gibi görünen olaylann bağlantıiannı kurabilmek;
— Değişik ve yeni düşünce hareketlerini, siyasal ve
toplumsal yaşama ilişkin fikir üretimlerini izleyebilmek;
— Günlük yaşamında yararlı olacak bilgilen
edinebilmek;
— Eğlenmek, estetik duygulannı besleyici yazılar
okuyabilmek, fotoğraf ve çizgiler görmek.
Her gazete kendi tarzına göre bu ana unsuhardan bir
ya da birkaçına ağırlık tanıyabilir, ama diğer unsuhan
yok saymadan.
Bunlar gazetenin yüzüne yansıyan unsurlar. Bir de
bunlann ardındaki "vazgeçilmez" arka yapı var,
gazetenin inandırıcılığını, güven vericiliğini sağlayan.
Jnandıncı ve güven verici bir gazetenin temeli de en
basit sözcükle "bağımsızlık..." Çeşitli güç odaklanna
karşı bağımsızlığını, bağımsız düşünme, yaratma
yeteneğini titizlikle koruması.
Bağımsız gazete, haberi tam, eksiksiz ve çarpıtmadan
vermek zorunda olduğunun bilincindedir. Bağımsız
gazete değişik yorumlarla okurun ufkunun
genişlemesine katkıda bulunmak görevini
aksatmamakla yükümlüdür. Bağımsız gazete,
insanlığın ulaştığı temel evrensel değerlerden hiçbir
koşul altında ödün veremeyeceği, sapamayacağı
bilinciyle doğar her sabah...
Bağımsızlık insanlann tüm sorunlarına, yaşamın tüm
alanlanna rahatlıkla el atılabilmesini, her şeyin
insanlann yaranna çözümü için tartışılabiimesini
sağlar... Para dünyasının, siyaset dünyasının, ideoloji
ve önyargıların baskılan bağımsız gazeteyi çok kolay
diğerlerinden ayırır...
Gazete acı-tatlı, iyi-kötü her haberi okuruna ulaşürmak
zorundadır. Ama kuşkusuz her şeye bağımsız
bakabilmek yeteneği ile biriikte insanlığın tarihini
anında yazıya geçirirken "sevecen bakışını" da hiç
yitirmemelidir.
Başyazanmız Nadir Nadi'nin ilk kez 1943'te yayımlanan
"Sokakta Gürültü Var" kitabında yer alan bir deneme,
insana bakışın sonsuz ufuklannı ince bir üslupla
anlatıyor:
"Elbet şimdiye kadar birkaç defa âşık olmuşsunuzdur.
Nasıl? İlk sevgilinizi hatırlıyor musunuz? Kuytu bir
köşede, gölgeli ağaçlar altında ilk sevgilinizln kulağına
fısıldadığınız sözleri unuttunuz mu?
— Seni seviyorum. Ölünceye kadar seninim!
Nasıl unutabilirsiniz? O zamandan beri, gelip geçen
bütün sevgililerinize aynı sözleri tekrariamadınız mı?
Şüphesiz îekrarladınız. Ve eminim ki her defasında
samimi idiniz... Hiç kimse birbirine bu sözleri söyleyen
iki sevgili kadar samimi olamaz. 'ölünceye kadar
seninim' demek o anın bitmemesini istemek demek j b
değil midir? -,
Fakat dakikalar çabuk geçiyor. Zaman denifen ağır
silindir seneleri bile eziyor, yok ediyor.
Sonra günün birinde, o ölünceye kadar kendisinin '•
olacağını söylediğiniz sevgililerinizden birini
görüyorsunuz. Vaktile kalbiniz çarparak, heyecanlar
geçirerek taparcasına seyrettiğiniz o yüze, şöyle böyle
tanımadığınız biri imiş gibi bakıp geçiyorsunuz. Halbuki
daha geçenlerde bilmem kaçıncı sevgilinize, her
sevgilinize söylediğiniz kelimeleri tekrariıyordunuz.
Şüphesiz samimi idiniz. Yarınki sevgilinize de aynı •
şeyleri söyleyeceksiniz. Ve gene samimi olacaksınız.
Sevdiğimiz zaman hep samimiyizdir..." <
•
Amerikalı sosyolog R Selznick, "kurum" olan gazeteleri
diğerlerinden ayınrken şu ölçüleri sıralıyor: "Misyon
sahibidirier, görev yapma duygusunu taşırlar, değerler
ve ilkeler açısından hizmetle yûkümlüdürier, işi iyi '•
yapma onurunu taşımaya özen gösteririer." •
ACIKAYBIME
Derneğimizin kurucularından, değerli başkanımız, kıymetli
dostumuz ve çok sevgili arkadaşımız
SEVİM KIRDAR'ı
30 Ağustos 1991 cuma günü elim bir trafîk kazasında kaybettik.
Acımız sonsuzdur. Tüm aile efradına, yakınlanna ve dostlanna
başsağhğı, merhumeye Tann'dan rahmet düeriz.
TÜRK KADINLAR KONSEYÎ
BOĞAZİÇİ ŞUBESİ
Yakın dostumuz
SEVİM KIRDAR'ı
kaybettik. Çok üzgünüz.
LEMAN-ATİLLA DORSAY
A1NNEMİZE
Yokluğunun yarattığı boşluk
Her gün artarak büyüyor
Vahşet! Sevgiyi boğarken,
Insan sevgiyi anyor.
Seni özlüyoruz.
AİLEN ELtF UPÇİN
HAREM89'LA BOĞAZ TURU
* YAZ VEKIŞ •
* Şirket yemekleri
* Kutlamalar
* Yemekli-yemeksiz mehtap ve deniz gezileri ile
öğle ve akşam bizmetinizdeyiz.
Tel: 151 88 97 - 151 04 15
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ
Sara Ertuğrul Korie
10.000 lira (KDV içinde)
Çağdaf Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul
ödemeli gönderilmez.