Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 EYLÜL 1991 * * * * HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/19
Yılmaz'la Mitsotakis.
(Baştarafı 1. Sayfada)
zorunda kalmışlardı.
Oysa her iki tarafın Kıbrıs'taki görüş ayrı-
lıklannın derinliğini bilmedikleri herhalde
söylenemezdi. Onun için her iki hükümet zir-
veye 'evet' derken, buna bir de 'ama' ekle-
meyi ihmal etmemişlerdi.
Nitekim, Sayın Yılmaz'la hükümetini kur-
masından hemen sonra yaptığımız bir görüş-
mede New York zirvesine ilke olarak olum-
lu baktığını, ancak gerçekleşmesinin daha
önce Kıbrıs'ta belirli gelişmelere bağlı oldu-
ğunu belirtmişti. Verdiği izlenim açıkça şuy-
du: Zirvenin bu aşamada yapılması kolay de-
ğildi.
Bunun kolay olmayacağına ilişkin izlenim,
Başbakan Yılmaz'ın erken seçim kararından
sonra daha da güçlendi. Ne seçime gftmekte
olan bir başbakan açısından, Kıbrıs gibi son
derece duyarlı bir konuda elini ateşe sokmak
söz konusu oJabilirdi; ne de Atina açısından,
20 Ekim sonrasında durumunun ne olacağı
pek belli olmayan bir partinin iktidarıyla ma-
saya oturmak akıllıca bir iş sayılırdı.
Ayrıca Türk tarafımn gerçekten iyiniyetli
çabalarına karşın, Atina'nın Türkiye'ye kar-
şt "ya hep ya hiç!" zihniyetinden bir türlü
kurtulamadığını gösteren belirtiler de böyle
bir zirveye açılan yola engeller koymaktay-
dı.
Nitekim dün Atina basınında esen hava,
Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı ne denli katı
bir tutum içinde olduğunu bir kez daha ser-
gilemiştir. Başbakan Mitsotakis, Türk mes-
lektaşıyla yaptığı bir saatlik başbaşa görüş-
meden ötürü ülkesinde Kıbrıs ve Ege'yi sat-
makla suçlanabilmiştir.
Gerçekten şaşırtıcıdır bu durum.
Yunanlı politikacılar ne yazık ki Türkiye'-
ye karşı kendi yarattıkları olumsuz kamuo
yunun bugün tutsağı haline gelmişlerdir. Bu
kısır döngüyü kıramadıkları sürece, Türk-
Yunan ilişkilerinin normalleşmesini bekle-
mek, düş kurmakla eşanlam taşır.
Başbakan Mitsotakis, kendisine yönelik
suçlamalara karşı Paris dönüşü şunları söy-
lemiş:
"Hoşa gitse de gitmese de Türkiye ile di-
yalog kurulacaktır. Yeni dünya konjonktürü
bunugerektiriyor. Türkiye'yle aramızdakigö-
rüş ayrılıkları ne kadar derin olursa olsun,
bunları barış ve dostluk yoluyla çözeceğiz."
Sayın Mitsotakis'in bu görüşüne kimsenin
itirazı olamaz.
Bununla birlikte iki noktanın altınt çizmek
isteriz:
Birincisi, dostlar alışverişte görsün kabi-
linden görüşme ya da zirvelerden kaçınmak-
tır. Zira bunların yarattığı düş kırıklıkları iliş-
kilere zarar veriyor.
İkincisi de yabancı tarafların konuya ka-
nşmasını önlemek, günlük deyişle hariçten
gazel okumaya son vermektir. Özellikle Yu-
nan tarafımn bu alışkanlığından vazgeçebil-
mesi ne iyi olurdu.
Gerçekçi olunabilirse, gereksiz zorlama-
lardan sakınılırsa, Türkiye, Yunanistan, Kıb-
rıs Türk ve Rum taraflarının zaman içinde
doğru yolu bulacaklarına inanıyoruz.
Ardın<
AHMET TAN
O, bir duygu adamıydı Öyle bir şut
(Baştarafı 3. Sayfada)
da bulunan merhum Metin Ok-
tay'a Tanndan rahmet diler, ai-
lesi ve yakınlarıyla tüm spor ca-
miamıza en derin taziyetlerimi
sunanm;'
• MESUT YILMAZ (Başba-
kan): Centilmenüği, spor ahla-
kı ve Türk futboluna yaptığı
katkılarla kalbimizdeki yerini
daha da sağlamlaştıran Metin
Oktay, sporla ilgilenen her Türk
gencinin gönlündeki ideal spor-
cu anlayışına uymaktaydı.
• ERDAL İNÖNÜ (SHP Ge-
nel Başkanı): "Bir zamanlar ka-
fasıyla ayağını birleştirerek or-
Efendi(Baştrafı 3. Sayfada)
çabuk geçmiş" diye bir espri yap
mıştı. Metin Oktay, bu espriye,
"Yok agabey, sizler benden da-
ha gençsiniz" diyerek her za-
manki efendiliği ile yanıt ver-
mişti...
Eleştiriyi yaptıktan sonra sta-
dın deniz tarafındaki kalesinin
sol köşesine baktım. Bir anda
Metin'in bir Fenerbahçe maçın-
da attığı ve de ağlan yırttığı gol
gözlerimin önünde bir sinema
şeridi gibi geçti. Bunu düşünür-
ken Metin'in kırışık yüzüne ba-
karken bir hayli hüzünlenmiş-
tim de.
Metin, buna benzer yüzlerce
gol attı, kral oldu, ama onun
kadar önemli efendilikte de
kraldı. Zamanla o da tahtını bı-
rakıp bir kenara çekildi. Ama
bazı krallar gibi hiçbir zaman
ayağa düşmeden!
Metin her haliyle insanların
belleklerinden hiçbir zaman çık-
mayarak kral olarak kalacak,
tacınj ve tahtını insanların kal-
binde bırakarak.
Kalpkrizi
(Baştarafı 3' Sayfada)
se arkadaşlan tarafından belir-
tildi. Babası ile geç saatlere ka
dar Kuruçeşme Adası'nda kalan
Rıfat Oktay, "Babam alkollü
degildi. Ertesi gfln üstelik kalp
elektrosunu çektirmek için has-
taneye gidecekti. Kalp krizi ge-
çirdigini ve Irafik kazasına kur-
ban gittigini sanıyorum. Kader"
dedi.
Metin Oktay, bir süre önce
kalp krizi geçirmiş ve Haydar-
paşa Göğüs Hastalıklan Hasta-
nesi'nde tedavi görmüştü.
Metin
(Baştrafı 3. Sayfada)
Gençlerbirüği ile karşılaşacak
olan futbol takımının sahaya si-
yah bant takarak çıkacağı ve bu
maç öncesi 1 dakikalık saygı du-
ruşunda bulunulacağı öğrenildi.
Ayrıca federasyona diğer lig
maclannda da Oktay için 1 da-
kikalık saygı duruşunda bulu-
nulacağını açıkladı.
VELJEFENDİ
HİPODROMIPNDAN
FİKRETDAĞLIOĞLU
TAHMİNLER
1. KOŞU: F: (1) Hamitağa,
P: (6) Kancansan, S: (2) Toros.
2. KOŞU: F: (5) Lymco, P:
(3) Karayılan, P: (1) Aprü Joy,
S: (2) Bahadır.
3. KOŞU: F: (4) Mimi, P: (1)
Good By, P: (2) Umman, S: (5)
Adalya.
4. KOŞU: F: (7) tlkşans, P:
(6) Begüş, P: (10) Ümitbey, S:
(5) Doğangüneş.
5. KOŞU: F: (3) Pamilly, P:
(10) Alarko, P: (4) Tender Li-
ne, S: (1) Benali.
6. KOŞU: F: (8) Bahtiyar, P:
(3) Havuçözü, P: (1) Nüktedan,
S: (9) Eray, S: (13) Bankobatur.
7. KOŞU: F: (9) Didar, P: (3)
Aral, P: (7) Kerim, S: (11) Arat.
taya koyduğu nefıs futbolu
zevkle izledik. Daha sonra spor
yazan olarak kaleme aldığı eleş-
tirileri severek okuduk. Ölü-
münden büyük üzüntü duyuyo-
rum. Metin Oktay belleklerde ve
spor tarihinde unutulmayacak
bir isim olarak kalacaktır."
• SÜLEYMAN DEMtREL
(Doğru Yol Partisi Başkanı):
"Spora tutkusu olan her Türk
gencinin örnek aldığı, futbolu-
muzun taçsız kralı Metin Ok-
tay'ın aramızdan ayrılması yal-
nız futbol değil, tüm sporumuz
için büyük bir kayıptır. Adı ha-
fızaların ötesinde, kalplerde ya-
şayarak ölümsüzleşecekür!'
• KEMAL KÂMİLOĞLU
(Gençlik ve Spor Genel Müdü-
rü): "Türk sporuna unutulmaz
katkıları olan eski milli futbol-
cularımızdan ve günümüz spor
yazarlanndan değerli insan Me-
tin Oktay'ı trafık kazasında kay-
betmemiz spor camiasında de-
rin bir üzüntü ile karşılanmıştır.
Metin Oktay'ın yeri kolay kolay
dolduruhnayacaktır.
• BEŞİKTAŞ KULÜBÜ: "Me-
tin Oktay Türk futbolunun ye-
tiştirdıği en büyük yeteneklerden
biridir. Beşiktaş camiası olarak
Türk futbolunun bu erişilmez
şahsiyetine rahmet, ailesine baş-
sağlığı diliyoruz;'
• OYA SARI (İlk eşi): "Ölümü
beni yıktı. O eşsiz bir insandıl'
• BÜLENT EKEN (Eski milli
futbolcu ve teknik adam): "Ben-
den küçüktü. Futbolunu ilk iz-
lediğimde 'Oğlum Bülent, bir
adam geliyor, hepinizin pabucu-
nu dama atacak' demiştim. Yıl-
lar sonra dediğim oldu. Hem sü-
per futbolcuydu, hem süper bir
insan!'
• RIDVAN BURTEÇtN (Altay
Kulübü Başkanı): "Dünyada Pe-
le futbolun ilahı olarak anılır.
Türkiye'de Metin Oktay kral
olarak bilinir. Ama Metin Ok-
tay önce insan sonra futbolcuy-
du. Hümanistti. Kuralları ken-
di koyardı. Ben onu Izmirspor'-
da tanıdıtn. Antrenman bitmiş
o hâlâ çalışıyordu. Türk futbo-
lunun başı sağolsun!'
• YURDEŞEN KARAHA-
SAN (Galatasaray Futbol Şube
Sorumlusu): "Acımız büyük.
Büyük bir insandı. Futbol dün-
yasının başı sağolsun!'
• ÖZDEMİR ARNAS (Gözte-
pe Kulübü Başkanı): "Sevgili
Metin hakkında hem konuşula-
cak hiçbir şey yok hem de çok
şey var. Kişiliği karşısında saygı
duyuyorum. Türkiye'nin yetiş-
tirdiği nadir yapıda bir futbol
ustasıydı. Bu Izmir çocuğunun
ve futbol ustasının kaybı bizi
sonsuz bir acıya sürüklemiştir.
(Baştarafı 3. Sayfada)
onun futbolunu Izmir'de sür-
dürmesini istiyor ve önüne müt-
hiş bir zenginlik sunuyordu. O
ise gönlünü Galatasaray'a kap-
tırmış gidiyordu. Rusya dönüşü
Yeşilköy Havaalanı'ndaydık.
Çünkü Metin Oktay karar vere-
cekti. Ya "Oya" ya da
"Galatasaray" diyecekti. Hava-
alanı tarihi bir gün yaşıyordu. O
mahşeri kalabalık içinde iki ay-
n grup vardı. Bir grupta Oya Sa-
n ve arkadaşlan, öbür grupta
Gündüz Kıhç. Herkes "kralı"
bekliyordu, onun vereceği kara-
n. Metin Oktay çok sevdiği
Oya'yı seçerse onunla birlikte
uçağa binip lzmir'e ya da Baba
Gündüz ile Galatasaray'a gide-
cekti. Metin Oktay uçaktan in-
di ve doğruca Gündüz Kıhç'ın
yanına gitti. Kral karannı vermiş
ve "Galatasaray" demişti. Me-
tin Oktay, Baba Gündüz ile oto-
ya binip Galatasaray Kulübü'ne
giderken Oya Sarı da biraz son-
ra uçağa binip lzmir'e uçacak-
tı.
Metin içine kapanık, insanlan
seven, mütevazı bir kişiliğe sa-
hipti. Bir topluluk arasında
onun varlığı bile hissedilmezdi.
Ama o kendini sahalarda hisset-
tiren, milyonlan ayağa kaldıran
kişi oldu.
Yıllarca gol krallığını kimse-
lere kaptırmadı. O gol koklayan
bir taçsız kraldı. Attığı golleri
sordulardı ona, anlattı:
"Ben şut atarken direğe baka-
nm. Top direğe çarparsa tribün-
lerden 'ah'lar çıkar, top auta gi-
derse 'Vay canına, direği yaladı
gitti' derler, gol olursa 'şahane
gol, unutulmaz gol' olur!'
Metin, bize öylesine bir şut at-
tın ki içimizi deldi geçti. Tıpkı
ağlan delip geçen golün gibi...
PARtS — Mesut Yılmaz'ın
Paris gezisi, Türkiye'deki seçim
kampanyasına uluslararası bir
renk kazandırdı.
Gerçi bir Fransız rekiamcısı-
nın siyasal parti pazarlamak
iizere ilk kez Türk siyaset sah-
nesine dahil olması ile bir renk
belirmişti. Ama Başbakan'ın ilk
yurt gezisinin, Avrupa Merkez
Sag Partiler Birligi toplantısına
rastlaması, bu rengi çeşitlendir-
di.
Ama ne yazık ki Türkiye'ye
yeterince yansıyamadı.
Avrupa'nın "kardeş
partilerinin" liderieriyle bir ara-
ya gelmesi, "Türk-Yunan
zirvesinin" gölgesinde kaldı.
ANAPIiderinin, seçim once-
sinde Avrupa'daki muhafaza-
kâr, liberal ve Hıristiyan De-
mokrat partilerin liderieriyle gö-
riişmesi, hem partisi, hem Türk
siyaseti bakımından daha yarariı
olabilirdi. Bu toplantı. Türkiye1
de seçimler öncesinde Avrupa-
daki degişira rüzgârlannın,
"kardeş Avrupa muhafazakâr
partilerinin" havasının Türk si-
yasetine yansunasına olanak ve-
rebilirdi.
Avrupa Demokratik Birligi
toplantısında, komünizmin çö-
zülüşü ve Yugoslavya'daki, Bal-
kanlar'daki, Baltık ülkelerinde-
ki gdişmeler karşısında yeni Av-
rupa düzeni gözden geçirildi.
Ancak Yılmaz'ın Yunan "kar-
deş partisi" Lideri Mitçotakis ile
>-aptığı görüşme, Avrupa muha-
fazakârlannın degerlendirmele-
rinin Türk basınına yansıması-
nı önledi.
Mesut Yılmaz, Paris'e gelirken
bir tasla birkaç kuş vurmayı dü-
şünüyordu. Ama bu gerçekleşe-
Takım(Baştarafı 3. Sayfada)
lime bulamıyorum. Metin gibi
insancıl futbolcu zor yetişir.
Dünyanın en efendi insanıydı.
Tam bir beyefendiydi.
• NACİ ÖZKAYA (Galatasa-
raylı eskifutbolcu): Unutulmaz
bir insandı. ölüm haberine ina-
namadım. Şoke oldum. Onun
yerini kimse dolduramaz. Yıllar-
ca aynı takımda oynadık. Ne di-
yeceğimi bilmiyorum.
• BASRİDİRİMLÜJ (F.Bahçe-
Ii eski futbolcu): Olayı duyiu-
ğum zaman çok üzüldüm. Yazık
oldu. Metin'in Türk spomnda
apayrı bir yeri vardır. Büyük
kayıp.
• TANJU ÇOLAK (F.Bahçeli
futbolcu): Duyduğum zaman
şok oldum, inanamadım. Çok
büyük bir kayıp.
Haııi arayacaktın
(Baştarafı 3' Sayfada)
bet sürerken, birden bir ışığın
düştüğünü hissettik. Sessiz se-
dasız yanımıza gelip, içkisini yu-
dumlayan adam Metin Oktay'-
dı. Birdenbire benim ve Arda'-
nın hatta Rossi'yi de futbolcu-
dan saymayan Pepe'nin gözle-
rinde ışıklar parladı. Alın size
nostaljinin Allah'ı. Otuz yıldır
barlarda restoranlarda gitar ça-
larak geçiririm hayatımı. Kimin
ne kadar alkollü olduğunu ben
bilmezsem kim bilir? Metin Ok-
tay yanımızdaydı. Raporlar ne
derse desin, biz üçümüz kişili-
ğimizi koyarak söyleyebiliriz ki
Metin Oktay önceki gece içkiliy-
di, ama sarhoş değildi. On bir
yıl önce 12 Eylül gecesi, bütün
Türkiye sarhoş muydu sanki?
Bizler sanattan konuşuyor-
duk ya. Onun da gözlerimle sey-
rettiğim birçok golünün bir sa-
nat eseri olduğunu söyledim.
1960'taki efsanevi maçta Iskoç-
ya'ya attığı golü, tstanbul'da bir
AKG maçında iki taraftan iki
kişi koluna girdiği halde, arka-
sı kaleye dönükken, 90'a taktı-
ğı golü anlattım. Ve bunların
sırrını sordum. "Ellerini uzat"
dedi. tki elimi uzattım. Avuçla-
rım yere dönüktü. O da elleri-
mi avucuna aldı. "Şimdi" de-
di, "istedigin elini çek ben ya-
kalayacagım." Ellerimi, Metin
Oktay'ın avucundan kurtara-
madım. "Işte" dedi, "bu ref-
lekstir bana o golleri attıran".
Sonra ben de ona parmaklanm-
la bir gitarcı numarası yaptım.
Benim ona şaşırdığım gibi o da
benim tek elle alkış sesi çıkar-
mama bayıldı. "Bunlar işin fi-
zik tarafı" deyip Nâzım Hik-
met'ten bir şiir okudu. Hiçbiri-
miz ummazdık. Tabii umma-
mak, bizim suçumuz. "tşte bu
şiiri bilmeyen ne top oynar, ne
gitar çalar, işin özü bu
kardeşim" deyip boynuma sa-
rıldı. Meğer biz futbolculara na-
sıl bakarsak onlar da biz müzis-
yenlere öyle bakarmış. Ne çok
ortak noktamız varmış oysa ki.
Kartımı istedi. "Yann seni
arayacagım " dedi. öpüşerek
ayrıldık.
Gitme vakti gelmişti. Yor-
gunduk. Metin Oktay'ı yarım
kalmış içkisiyle barda bırakıp
Arda, Pepe ve ben çekip gittik.
Sabah telefon çaldı. Metin
Ağabey diye açtım. Pepe'ydi.
Pepe'nin güzel sesinden ilk de-
fa nefret ettim. Metin Oktay'ın
ölümünü haber veriyordu. Se-
nin karşında son golü yiyen ka-
leci olmak isterdim, Metin Ağa-
bey, ama son öptüğün insan ol-
dum. Ben yine telefonunu bek-
liyorum. Sen aramazsan ben na-
sıl olsa arayacagım.
medi. Aksilik, ta işin başında
ortaya çıktı.
Yılmaz, Mitçotakis'e Paris'te-
ki bu toplantı sırasında ikili gö-
rüşme yapmayı önerdiginde,
Türkiye'de seçim karan alınma-
mıştı. Asıl vurulacak kuşun kaç-
masıntn nedeni, bu oldu. Yunan
Başbakanı, seçimlere gitmesine
40 günden daha az zaman kalan
bir başbakanla "kalıcı bir
çözüme" gitmek istemedi. An-
cak üçüncü ülkelere, ABD'ye ve
BM Genel Sekreterliği'ne
"uyumsuz" görüntüsü vermek-
ten de kaçındı. Yılmaz'la iki sa-
at baş başa göriişmesi de Tür-
kiye'yi ziyaret etmeyi, dostluk
anlaşması imzalamayı kabul et-
mesi de bu yüzdendi.
Ancak bütün bunlar, seçime
endeksliydi ve "ortak sözlü
açıklamada" belirtilen çerçevey-
le sınırlıydı. Bu çerçeveyi, "ba-
kanlıklararası çalışma grubu"
çiziyordu. Bu ise, işin her an çık-
maza sokulmasına pratik ola-
nak tanıyan bir formüldü.
tki ülke başbakanlannın gö-
rüşmeleri, elbelte yararlı oldu.
Bu yarann ilki, dörtlü zirve ko-
nusunda "boş umut" beslemek-
ten kurtulunmasıydı. Yılmaz,
bunu çok açık biçimde şöyle ifa-
de etti:
"— Taraflar, birbirlerinin po-
zisyonlanndan, Birleşmiş Mil-
letler Genel Sekreteri'nin temsil-
cikrinin yüriittügü görüşmelerin
yine onlar tarafından aktardma-
sı sonucu haberdar oluyordu.
Sayın Mitsotakisle yaptığımız
görüşme, aramızdaki görüş ay-
rıhklarının, BM temsilcilerinin
bize yansıttıklarından daba bü-
yük olduğunu ortaya koydu."
Yılmaz ile Mitsotakis'in gö-
rüşmeleri, iki ülke arasındaki so-
runun yalnızca Kıbns olmadıgı.
Ege Denizi başta olmak üzere
öteki pürüzlerin de en azından
Kıbrıs kadar tıkanıklık yarattı-
ğını ortaya koydu.
Taraflar, kendi kamuoylanna
karşı, "Taviz kopardık" görün-
tüsünden çok, "Taviz vermedik"
psikolojisiyle hareket ediyoriar.
Paris'teki Türk-Yunan diyalo-
gu, bir başka gerçegin daha be-
lirmesine fırsat oldu. Bunu, Baş-
bakan Yılmaz, "İki Ulke olarak
mevcut ihtüaflarla yaşayabiliriz"
diye ifade etti. Bu elbette
"ihtilaflara" övgü degildi. Ama
bu sözler, iki ülke yurttaşlannın,
mevcut sorunlann yaratacağı
kötümserlikle daha çok hasım
bir hale gelmelerini önlemeye
yönelikti.
Mesut Yılmaz'ın Paris gezisi,
Özal'ın başbakanlığının ilk yıl-
lanndaki görüntüyü yansıtıyor-
du. Örnegin, bir TUrk-Fransız
ortak girişimi olan "Banque du
Bosphore"un açılmasıydı. Söz
konusu bankaya Emlak Banka-
sı, Vakıflar ve Finansbank or-
taktı. Açılısta yine Özal'ın ilk
dönemlerindeki gibi çok sayıda
Türk işadamı bulunuyordu.
Gezide Yılmaz, reklamcı Se-
guela ile de görüştü. Ama asıl
görüşmeleri kardeşi Turgut Yıl-
maz ile eski Türk Hava Yollan
Genel Müdürii ve ANAP'tan
milletvekili adayı Cem Kozlu
yürüttü.
ANAP liderinin, seçim kam-
panyasının toz dumanından iki
üç günlüğüne de olsa kendini
kurtarıp, Avrupa'daki kendi
kardeş partilerinin toplantısına
katılması ve onlarla temas kur-
masınm, umanz Türkiye'deki si-
yasetin kalitesine olumlu yansı-
malan olur.
Kürt temsilcileri9 # . _ (Baştarafı 1. Sayfada)
T*! llf* 0*01*11 ttfîî benvemeslektaşbn
1 M. M.IX^ 5 i " - " - M-ÇI'M- rinden alıkoyamay
_ _ V—• Ri7 A™ hîr kıınılııcııı
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) — Irak Kürdistan Demok-
rat Partisi (IKDP) lideri Mesut
Barzani'nin temsilcileri Necir-
van Barzani ile Muhsin Dızai,
dün Ankara'da Cumhurbaşkan-
lığı Sözcüsü Kaya Toperi ve Dı-
Tahran Büyükelçisi Ömer Ak-
bel'in, dün Dışişleri BakanlığY-
na çağnldığı ve Iran birliklerinin
sınırdaki gerillalan desteklediği
iddialannın şiddetle reddedildiği
bildirildi.
Barzani'nin temsilcileriyle
(Baştarafı 1. Sayfada)
ımı görevle-
alıkoyamayacaklardır.
Biz dev bir kuruluşuz" dedi. Po-
lis memurlarının cenazeleri top-
rağa verilmek üzere uçakla
memleketleri olan Ankara ve Sı-
vas'a gönderildi. •
Yenibosna'da kahvaltı ettikleri
fınnda öldürülen Bakırköy Em-
niyet Amirliği lnfaz Bürosu'nda• ı • o ı I X » * " . i\ ı ».,.„..» j . . nıyet Amırııgı ınıaz öurosu naa
şışlerı Bakanhğı Musteşarı Oz- y-aklaşık üç saat süren bir görüş- ö r e v h p o l i s m e m urlan Ertug-
aem Sftnbcrk ile bırer gorüşrne mo irinon ^^m Tnnarî A A*H« . _ . . .*.. ^ . . ...
yaptılar. Bu arada Türkiye'nin
Ekonomik
dem Sanberk ile birer görüşme m e y a p a n Kaya Toperi, AA'ya m i Dönmez (31), Selahattin
(Baştarafı 1. Sayfada)
ve finansman kaynağının belir-
tilmesi gerekir.
2- Vergi sisteminde, yeni vergi
koymak veya mevcut vergilerin
oranlannda, muafiyet ve istis-
nalarında yapılacak değişiklik-
ler, siyasi iktidan oluşturan par-
ti veya partilerin genel seçimler
öncesinde ve seçim beyanname-
lerinde açıklanmış olmalıdır. Bu
şekilde açıklanmamış değişiklik-
ler, parlamentoda ancak yüzde
80 çoğunlukla kabul edildikleri
takdirde yasalaşmalıdırlar.
3- Siyasi iktidarlann iç ve dış
borçlanna yülık sınırlar konma-
sında zaruret vardır. "tç ve dış
borçlar, yülık devtet gelirlerinin
yüzde 10'unu -veya başka bir
oranını- aşmaz" gibi bir mad-
denin anayasaya konması yerin-
de olur.
4- Açık bütçelerin etkisini his-
settirdiği bir başka alan, siyasi
iktidara bir monopol yetkisi
olarak tanınan "para basma"
yetkisidir. Anayasaya, yıllık pa-
ra arzı artış oranını belirleyici
bir hüküm konulmalı, örneğin
yıllık emisyon artışı mevcut pa-
ra arzının (veya emisyon mikta-
rımn) en çok yüzde 5'i (veya
başka bir oran) kadar olabilir
denmelidir. Böylelikle çağdaş
demokrasileri enflasyon tehdi-
dinden korumak mümkün
olabilir.
5- 1982 Anayasası'nın "çalış-
ma ve sözleşme hürriyeti" baş-
hklı 48. maddesi ile 167. mad-
desinin aksine yeni anayasada
bir siyasi iktidara ekonomik ya-
şama ınüdahale yetkisi veren
hükümlere yer verilmemesine
dikkat edilmelidir.
6- Siyasi iktidarın ekonomiye
keyfı müdahalelerinin en önemli
kaynağı, "kanun hükmündeki
kararnameler" olmuştur. İdeal
olan, olağanüstü haller dışında,
kanun hükmünde kararname ile
düzenleme yapma imkânının
kaldırılmasıdır.
7- Kamulaştınna ve devletleş-
tirme işlemleri anayasada belir-
lenmiş olduğu halde "özelleş-
tirme" konusunda herbangi bir
düzenleme mevcut degildir. Bu
eksiklik yeni anayasada gideril-
melidir.
8- Sayıları, işleyiş biçimleri ve
amaçları kamuoyu tarafından
izlenemeyen fonlar, ayrıca par-
lamento tarafından da denetle-
nememektedir. Bu durum, "ye-
raltı hükümeti" adı verilen ye-
ni ve ayn bir yönetim biçimi
oluşturmuştur. Ekonomik istik-
rarı bozan, siyasi iktidar - özel
sektör ilişkilerine gölge düşüren
bu uygulamanın da önüne geçil-
mesi gerekir. Bunun için bütçe-
ye "Devletin bütün gelir ve gi-
derleri genel bütce içinde yer alır
ve aynı denetim esaslarına
tabidir" şeklinde bir madde
konmalıdır.
9- Siyasi iktidann hem anaya-
sa sınırları içinde kalarak boş-
luklardan yararlanmasını önle-
mek hem de ekonomik konular-
da özel sektörle diyalogunu sag-
lamak amacıyla 'ekonomik ve
sosyal konsey' adı altında bir
anayasal kunıluş oluşturulabi-
lir.
bir açıklama yaptı. Toperi, Ne-
cirvan Barzani vç Muhsin
Dızai'nin ziyaretlerinin amacı-
nın Türkiye'nin Kuzey Irak'taki
Kürtler konusunda izleyegeldiği
politikaya Barzani'nin sahsi te-
şekkürlerini Cumhurbaşkanı
Turgut Özal ve Türk hükümeti-
ne iletmek olduğunu belirtti.
Toperi, görüşmede Kuzey
Irak'taki Kürtlere yapılacak yar-
dımda hangi ihtiyaç maddeleri-
ne öncelik verileceği ve bunlann
ulaşım şeklinin ele alındığını be-
lirterek Necirvan Barzani'nin
görüşmede Türkiye'nin izlediği
tutumdan memnuniyetini ve bu
tutumun devamını umduklannı
belirttiğini bildirdi.
Toperi, görüşmede Necirvan
Barzani'nin kendi bölgelerinde
PKK'lıların bulunmamasına
özen gösterdiklerini ve kendile-
rinin de PKK ile aralarının iyi
olmadığını söylediğini belirtti.
Dışişleri BakanlığVndan Ne-
cirvan Barzani başkanlığındaki
he>
r
etin temaslanna ilişkin yapı-
lan açıkamada da IKDP heyeti-
nin görüşmelerde Türkiye'nin
bölgede barış, huzur ve istikra-
rın sağlanması konusundaki ro-
lünün önemini vurguladığı beh>-
tilerek, heyetin 1988 yüında ve
1991 nisan ayında Kuzey Irak-
tan Türkiye'ye kaçan sığınmacı-
lara Türkiye'nin gösteridği in-
sancıl himaye ve sağladığı yar-
dımlar dolayısıyla şükranlarını
ifade ettikleri bildirildi.
IKDP heyetine Türkiye'nin
komşusu Irak'ta toplumun tüm
kesimlerine huzur, güvenlik ve
eşitlik içerisinde özgürce yaşaya-
bilecekleri demokratik bir orta-
mın teessüsünü arzuladığınm
belirtildiği kaydedilen açıklama-
da, Türk hükümetinin Kuzey
Irak halkına önümüzdeki hafta-
larda gıda ve ihtiyaç maddeleri
yardımında bulunulacağmın bil-
dirildiği kaydedildi.
IKDP temsilcisi Necirvan
Barzani ise AA'ya yaptığı açık-
lamada, temaslannın kendisi
açısından tatminkâr olduğunu
söyledi.
Tahran Radyosu'nun haberi-
ne göre Türkiye'nin Tahran Bü-
yükelçisi Ömer Akbel, dün İran
Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı.
Odabas (30) ve Nurtekin Sevim-
li'nin (38) cenazeleri dün saat
14.00 sıralannda Cerrahpaşa
Adli Tıp Kurumu'ndan çalışma
arkadaşlarınca alındı. Saat 14.30
sıralarında Ataköy Ekipler
Amirliği'ne getirilen 3 cenaze
için bando eşliğinde tören dü-
zenlendi.
Türk bayrağına sanh 3 polis
memurunun tabutları başında
aile ve yakınlarının fenalık ge-
çirdikleri ve saldırganlara "la-
netler" yağdırdıklan görüldü.
Törenden sonra Ertuğrul
Dönmez ve Nurtekin Sevimli-
nin cenazeleri Ankara'ya, Sela-
hattin Odabaş'ın cenazesi de
uçakla Sıvas'a gönderildi.
Birand:
TRTnin
karannı
bekliyorum
Haber Merkezi — TRT Teftiş
Kurulu'nun 32. Gün yapımcısı
gazeteci-yazar M. Ali Birand
hakkında hanrladığı "hususi ev-
rakta sahtecilik ve dolandırıcı-
lık" iddialarına ilişkin TRT üst
yönetimi suskunluğunu sürdü-
rürken M. Ali Birand, "TKTnin
karannı bekliyorum" dedi.
TRT Genel Müdürü Kerim
Aydın Erdem, konuyla ilgili bil-
gi almak isteyen gazetecilerin te-
lefonlarına çıkmadı.
Gazeteci Mehmet Ali Birand,
iddialar konusunda Cumhuri-
yet'e şu açıklamayı yaptı:
"Sayın Uğur Mumcu'nun
dünkü sayımzda yayımlanan id-
dialanyla ilgili olarak daha ön-
ce genel bir açıklama yapmış-
tım.
Şu sırada TRT üst yönetimi
konuyla ilgili son incelemeleri-
ni ve değeriendirmesini yapmak-
tadır. Gerçek karan verecek
olan makarn TRT Kurumu'dur.
tddialarda taraf oldugum için,
İDcelemeyi etkilememek amacıy-
la, sonuç alınana kadar başka
bir açıklama yapmayacağım.
TRT Kunımu'nun karannı bek-
liyorum."
tki anahtar bir ömür
(Baştarafı 1. Sayfada)
daha da uzuyor. İşçinin, İstan-
bul'un orta halli semtinde orta-
lama fiyatı 400 milyon lira olan
bir daireyi alabilmek için 49 yıl,
lüks daire için 124 yıl, gecekon-
du için 9 yıl para biriktirmesi zo-
runlu oluyor. îzmir'de bir işçi-
nin orta halli semtte daire sahi-
bi olmak için çahşacağı süre 30
yıl oluyor. Lüks daire için 75 yıl,
gecekondu için de ortalama 3 yıl
çalışması gerekiyor.
Ev ve araba
Memurlar, ev ve araba alabil-
mek için işçilerden daha uzun
süre çalışmak zorunda kalıyor-
lar. Memurlar, aylık ortalama 1
milyon lira olan maaşlarının zo-
runlu harcama dışında kalan
bölümüyle, Ankara'da daire>e
124 yıl, lüks daireye 318 yıl, ge-
cekonduya da 20 yıl sonra ka-
vuşabiliyorlar. AJınacak evin,
Istanbul'da olması durumunda
bu süre, normal bir daire için
1% yıl, lüks bir daire için 490 yı-
la çıkıyor. Istanbul'da alınacak
bir gecekondu için memunın, 34
yıl beklemesi gerekiyor. Memur-
ların îzmir'de normal bir daire
için çalışmalan gereken süre 120
yıl olarak belirlenirken, lüks da-
ire için bu süre 300 yıla kadar çı-
kıyor. Memunın, gecekondu al-
ması da 7 yıl çalışmasıyla müm-
kün olabiliyor.
Memurların araba sahibi ola-
bilmeleri, sıfır kilometre Şahin
marka yerli otomobil için 20 yıl,
lüks Avrupa arabalar için 490"yıl
çalışıp para briktirmekle gerçek-
leşebiliyor.
Aynı koşullar içinde işçi ve
memurlar, bir ev ve bir arabaya
en az üç kuşak sonra sahip ola-
biliyorlar.
GOZLEM
UGURMUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
oligarşUeri' güçlü çıkacak.
'Barajlı sistem' nedeniyle de bir kısım yurttaşın oyu se-
çim sandıklarına değil çöp tenekelerine gidecek. Kaldı ki
'seçmen kütükleri' hiç de sağlıklı degildir. Güneydoğu'daya-
pılacak seçime de 'serbest seçim' denemez.
Bu olguları çok açık ve net görmek gerekir.
Önseçim, parti içi demokrasinin 'olmayınca otmaz" temel
koşullarından biridir. Önseçimin 'demokratik' olabilmesi de
büyük ölçüde parti önseçim kütüklerinin sağlıklı tutulma-
sına bağlıdır. CHP ve SHP'de 'naylon delege sabıkası' çok-
tur. Bu yüzden, bu sabıkalar, parti önseçimlerine de ister
istemez gölge düşürmektedir.
Açık konuşmak gerekirse, SHP önseçimlerindeki bir baş-
ka sakınca 'mezhepçilik, bölgecilik ve Kürtçülükiür.
l 37 Lazı, Alevi Aleviyi, Çerkez Çerkezi, Arap Arabı, Türk
Türkü, Kürt Kürdü yalnızca, Laz, Alevi, Çerkez, Kürt, Arap
ve Türk olduğu için tutar ve oyunu bu ırkçı ve etnik özellik
nedeniyle kullanırsa 'sosyal demokratlık' nerede kalacak-
tır?
Rizeli Rizeliyi, Diyarbakırlı Diyarbakırlıyı, Ankaralt Anka-
ralıyı, Edirneli Edirneliyi, İzmirli İzmirliyi, Antalyalı Antalya-
lıyı 'hemşerilik' ve 'bölgecilik' nedeniyle tutar ve oyunu bu
nedenlerle kullanırsa 'solculuk' nereye sığacaktır?
Mezhepçiliği, bölgeciliği, Kürtlüğü ve Alevıliği asamayan
hiç kimse solcu, demokrat ve sosyal demokrat olamaz. Çc-
ğulcu demokrasilerde etnik özelliklerdeğil, demokratik ni-
telikler ağır basar.
Ön seçimlerde bu bilinç SHP'li önseçmenlere yol göste-
recek mi?
• • •
Patentli bakan Kahveci'den bir yanıt daha geldi.
Bu patentleri aldığını herkes billyormuş; gazetelerde bun-
lar daha önce çıkmış; kendisi ülke için çalıstyormuş; pa-
tent olayını ortaya atmakla ben, hangi yerli ve yabancı fir-
ma sözcülüğüne soyunuyor muşum? Yoksa Yeltsin benim
de mi beynimi yıkamış? Devletçi fikirlerinden yoksa vaz mı
geçmişim?. Devlet ve ülke çıkarlarını savunuyormuş. Ken-
disi de çok kahramanmış; kimseden de yılmazmış.
Kahveci, iki ortağı ile birlikte patent alıyor. sonra, bu pa-
tent ile üretilecek kasalar için yasa çıkartıyor; TBMM'de soru
açıkça sorulduğu zaman gerçeği saklıyor; olay ortaya çı-
kınca da "Patentleri ben hayır kurumuna verecektim" diye
çocuk kandırmacalarına başvuruyor.
Kahveci, patenti aldıktan sonra neden bu patenti hayır
kurumuna devretmedi? Ya da patenti devlet şirketi TESTAŞ
adına tescil ettirmedi? Neden TBMM'de gerçeği gizleme
gereği duydu?. Gazetecilere 'patent benimdir" derken ne-
den bu patenti hayır kurumuna bağışlayacağını söyleme-
di?
Mini yazarkasa için mucit bakanın başında olduğu ba-
kanlık, 'ihale' açacak. Çeşitli şirketler Kahveci ve ortakları-
nın patenti ile yapılacak mini yazarkasa için ihaleye gire-
cekler. 'Dokunmatik seçim makineleri' için de ihale açılacak,
bu ihaleye girecek özel şirketler, bakanın patentini aldığı ara-
cı üretecekler, yüz binlerce seçim sandığı için Kahveci ve
ortaklarına para ödenecek.
Olay, belgesiyle ortaya çıktı. ve tabii, Kahveci ve arkadas-
lanna hem 'mini yazarkasa' hem "dokunmatik seçim sandığı'
patentleri nedeniyle açılan ömür boyu gelir getirecek ka-
zanç kapıları kapanıverdi.
Patentli Bakan, "Ben bakan olarak bunu icat ettim, son-
ra da devlet kuruluşu TESTAŞ'a bu patenti devrettim" diye-
bildi mi?..
Naim Sungur ve Önder Kefoğlu uzmanlarla birlikte HE-
MA'da mini yazarkasa ve dokunmatik seçim makinesi üze-
rinde çalışıyorlar. Derken, Kahveci, Sungur ve Kefoğlu, hem
kasa hem de dokunmatik seçim sandığı için kendi adlan-
na patent alıyorlar. Mini yazarkasa patenti alındıktan sonra
Sungur ve kefoğlu, TESTAŞ'ın başına geçiyorlar.
Olay ortaya çıkmasa, bu yazarkasa ve tleride de dokun-
matik seçim makineleri için ihale açılacak: Ihaleyi kazanan
şirket ve patent sahiplerine devlet eliyle milyarlar kazandı-
rılacak.
Bunun adı da 'devlet ve ülke çıkarlannı korumak' olacak...
Kahveci, kimlerin hangi çıkarların sözcülüğüne soyundu-
ğunun yanıtını, patent olayını ortaya çıkaran gazetede de-
ğil, ANAP'ın gümrük, altın, sigara, uyuşturucu, silah ve mü-
himmat kaçakçıları ile hayali ihracatları koruyan ve kolla-
yan ve devlet kuruluşlarını haraç-mezat yabancı şirketlere
satan kararname ve yasalarını inceleyerek bulabilir.
Şu TRT ekranlarını açsalar da Kahveci ile şu patent ola-
yını halkın önünde tartışsak.
Patentleri boş bir eldiven gibi mucit bakanın yüzüne fır-
latıyoruz.
Hodri meydan patentli bakan!
Kaynaklar iyi hesaplandı
(Baştarafı 1. Sayfada)
karmaşa yok. Belki bir iki tane,
daha programın anlamını kav-
ramamış arkadaş çıkabilir" di-
ye konuştu.
DYP seçim bildirgesinin eko-
nomik bölümünu hazırlayan
Çiller, kendisine yöneltilen eleş-
tiriler konusunda Cumhuriyet'in
sorulannı vanıtlarken öteki par-
tilere de "iki anahtar hedefinde
birleşme" çağnsı yaptı. Çiller,
"Eğer biz Türkiye'yi o düzeye
getiremiyorsak veya hedefleye-
miyorsak, vay iktidar taliplileri-
nin haline" dedi.
Hayali değil
Çiller, 'hayali olarak' nitele-
nen iki anahtar hedefini savu-
nurken şunları söyledi:
"tki anahtar, hallun ve Türki-
ye'nin ihtiyacı olan bir hedeftir.
Bu ertesi gün ya da 6 ay sonra
herkese anahtar dagıtacagız an-
lamına gelmiyor. Türkiye o he-
defe istikrarlı, bilinçli bir yöne-
timle vanr. Ben diğer partileri de
bu hedefte birieşmeye cagınyo-
rum. Bu gayet besaplı yapılmış,
bütün kaynaklan ve talepleri iyi
hesaplanmış bir programdır.
Türkiye'deki ve dünyadaki en iyi
beyinler tarafından hazırianmış-
tır. Ben eleştirileri korku ifade-
si olarak görüyorum."
İki anahtar hedefıne ne kadar
zamanda ve hangi kaynaklarla
varılacağını çarşamba günü
açıklayacağını belirten Çiller,
1965-1973 yıllan arasında emek-
lilerin ikramiyeleri ile ev alabil-
diklerini anımsatarak "Vatanda-
şı, kuracağımız kredi mekaniz-
malan ile banka kesimindeki re-
formlaria o düzeye getiremiyor-
sak veya amaçlamıyorsak,
emeklinin durumunu geri ver-
meyi hedefleyemiyorsak, vay ik-
tidar taliplerinin haline" diye
konuştu.
Eleştiriye yanıt
İki anahtan devletin vermeye-
ceğini vurgulayan Çiller, bu he-
defe ulaşılırken enflasyonunun
da düşürüleceğini anlattı. Çiller,
Başbakanlık Danışmanı Bülent
Gültekin'in eleştirilerini ise "Ta-
rafsız olması gereken bir kamıı
görevlisi hükümet adına konu-
şuyor. Biz bunlara gülerek geçi-
yoruz. Çünkü biz sağlamız" di-
ye yanıtladı.
Çiller'in parti içinden gelen
eleştiriler konusundaki sorulara
verdiği yanıtlar ise şöyle:
— Parti içinden gelen eleşti-
rileri nasd karşılıyorsunuz?
ÇtLLER — Parti içinden ge-
len biı karmaşa yok. Sanki var-
mış gibi bir rüzgâr estirildi. Ek-
rem Ceyhun, llhan Kesici,
Memduh Yasa vs. tekzip ettiler
ve bana deli gibi telefon ettiler,
biz yokuz böyle bir şeyin içinde
nasıl olur ismimiz çıkar diye. Bu
konu hepsinin haberdar olduğu
bir olaydır. Belki bir iki tane, da-
ha programın anlamını kavra-
mamış arkadaş çıkabilir. Çok
sağlam, ayaklan yerde bir prog-
ramdır. Böyle bir kişinin hazır-
ladığı bir program degildir.
— Deştiri konulanndan birisi
de konunun GİK'te tartışıhp
partiye mal edilmemiş olması.
ÇtLLER — Olacak iş mi bu.
Ben tabandan seçilmişim ve en
çok oyu alarak seçilmişim ve ge-
nel idare kurulunda ekonomi-
den mesul başkan yardımcısı
olarak seçilmişim. Bu benim gö-
revim. Bütün gerekli kişiler din-
lemiş. Bunu seçim beyanname-
sinin içine almışlar. Daha baş-
ka nasıl işlerdi bu süreç? GtK-
te tartışılmadı da değil. Çeşitli
şeyler içerisinde bunu ele aldık
zaten. Bunlan tartışmak yersiz.
Çünkü böyle bir karşıt grup
yok. Bir veya iki kişi şu veya bu
aşamada bir laf etmiştir, ama
grup denen bir şey yok. Taban
müthiş heyecanlı. Örgütten çok
olumlu şeyler geliyor.
— Son günlerde size yönelen
eleştiriler başladı?
ÇtLLER — Ben böyle bir şey
bilmiyorum. öyle bir eleştiri ha-
vası görmüyorum, rahatsızlık
duymuyorum. Bizim partimiz
kadar birlik içinde olan hiçbir
parti yok.
— Üçüncü anahtar olacak
mı?
ÇtLLER — Hayır. Akıl var,
bilgi var ve bunlann sergilenme-
si var. Bence bizim rakiplerimiz
ürktü olaydan.