15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 19 AĞUSTOS 1991 Destursıız Bağa Girmek,.«o En son moda, "resmi tarihi eleştiriyorum" savı ile cumhuriyetimizin temel değerlerine ve Atatürk'e dil uzatmak oldu. Yakın tarihimizi ana hatlarıyla bÜe bilmeyen bir "cühela sürüsü" Atatürk'e ve O'nun eserine saldırdıkça prim yapar oldular. Laik cumhuriyetimizin ve kurucusunun ezeli düşmanı olan şeriatçı ve Osmanlıcı kalernler bile bunların yanında yaya kaldı. Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ 12 Eylül hükümet darbesini izleyen dönem- de yaşadığınuz ve yaşamakta olduğumuz öy- lesine ilginç şeyler var ki bunlar, bundan ön- ce aklımıza ve hayalimize gelmezdi. Hele son yıllarda biraz da dış konjonktüre bağlı olarak öylesine çarpıkhklar sergilenmekte ki bu olan- lan tahmin etmek bile olanaksızdı. Herkes bir- birinin gözünün içine baka baka yalan söyler oldu, en basit gerçekler saptınlmaya başlan- dı, insanlar eskisinden çok farklı beklentiler içine girdiler. Umutlar değijti, değerler değişti ve bu arada dogrular da değiştirilmek isteni- yor. "Suret-i haktan" görünmek isteyen kimi- leri, "hakkı" ayaklar altına aldıkları gibi in- safın her türlüsünü unutmuş görünüyorlar. En son moda, "resmi tarihi eleştiriyorum" savı ile cumhuriyetimizin temel değerlerine ve Atatürk'e dil uzatmak oldu. Yakın tarihimizi ana hatlarıyla bile bilmeyen bir "cühela sürii- sü", Atatürk'e ve O'nun eserine saldırdıkça prim yapar oldular. Laik cumhuriyetimizin ve kurucusunun ezeli düşmanı olan şeriatçı ve Osmanbcı kalemler bile bunlann yanında yaya kaldı. Hele yazılan ve söylenenler bilim ve öz- gür düşünce adına yazılıyor ve söyleniyorsa akan sular da duruyor elbette. Bu yazımda, yukardaki hususların ışığı al- tında Asaf Savaş Akat'ın "Sosyal Demokrasi Gündemi" başlıklı kitabının, kimi çevrelerde ilgi gören bazı haksız yaklaşım ve değerlen- dirmelerini ele almak istiyorum (**). Parlak zekâsına her zaman hayran olduğum, sivri gö- rüşlerini kimi zaman severek izlediğim çok de- ğerli dostum Asaf Savaş Akat, kitabmda, biz- ler (yani benim gibi düşünenler) için, "...hâlâ Altı Ok'tan medet ummak, hâlâ Altı Ok'un tarumladıgı kimliği ilerici zannetmek... olsa ol- sa zavalh bir tutuculuğun ve ilkel bir çağdışı- hğın göstergeleridir" deyebildiğine göre, çok fazlasıyla hak ettiği sıfatlara kârşı da hazır- hklı demektir. Ashnda bir gazete yazısı çerçevesinde Sayın Akat'ın tüm yanlışlannı ele almak elbette mümkün değildir. Bu nedenle ister istemez bir ayıklama yapacağız ve özellikle pek düşman olduklan "Altı Ok"u gözden geçireceğiz. An- cak buna geçmeden önce değinmek istediğim bir başka genel nokta var. Sinop'tan değerli arkadaşım Ural Armay'ın yerel bir gazeteye yazdığı gibi (***) insan, programını kendine yakın bulduğu ve benimsediği bir partiye gi- rer. A'sından Z'sine karşı olduğu bir partiye neden girer insan? Hatta öylesine ki, Sayın Akat, Kemalizme de karşıdır. (..Demokratik sosyalist hareket her düzeyde ve daima sivil toplumcudur... Bence Kemalizm de sivil top- luma karşıdır. Dolayısıyla ikisi nasıl telif edi- lebilir bilmiyorum. Telif edemiyorum kendi hesabıma (sayfa 209). Bu durumda herhalde SHP'nin Kemalizmden vazgeçmesi gerekir... Sosyal demokrasi anlayışı Sayın Akat, aynı paragrafta "Sosyal de- mokrasinin sivil toplumcu niteliği dolayısıyla Marksizmle çeliştiğini ve aralarında aşılmaz bir duvar olduğunu" ileri sürüyor. Sosyal de- mokrasiye açıklık getirmek isteyen ve hele sos- yal demokrat bir partinin yanhşlarını düzelt- me misyonunu kendine vehmeden bir yazann, en azından günümüz sosya] demokrasisinin manifestosu olan Sosyalist Enternasyonal 1951 Frankfurt Bildirisi'ni okumuş olması beklenir. Sosyalist Enternasyonal bildirisine göre sos- yal demokrasinin kökeni Marksizmdir. Ancak Marksist olmayan sosyal demokrasiyi de ka- bul ederler. Sosyalist Enternasyonal kendini 2. Enternasyonal'in devamı olarak kabul eder ve Sovyet modeüni Marksizmden bir sapma olarak değerlendirir. Galiba Sayın Akat, kendi uydurduğu bir sosyal demokrasi tanımını öy- lesine beğenmiş ki; kendini Sosyalist Enternas- yonal'den de daha yetkih' görüyor. Sayın Akat, kendinde tanımlan altüst etme yetki ve yeteneğini vehmettiği gibi yakın tari- himizi de altüst etme hakkına sahip olduğu- nu düşünüyor: "27 Mayıs'ın ürettiği 1961 Ana- yasası Türk siyasi hayatına en büyük hasarı yapacak kısıtlamalann öncüsüdür!' (s. 165). Sırf bu tümce ve bu tümce çerçevesinde ge- tirilen açıklamalar bile Sayın Akat'm Türk si- yasal yaşamı ve kamu hukukundaki gelişme- lere ne denü yabancı olduğunu net bir biçim- de göstermektedir. 1961 Anayasası, Türkiytf nin demokratik gelişmesine en az otuz yıllık bir hız kazandırmıştır. Ve Türkiye'de 1961 Anayasası'nın düşmanları demokratik güçler değil, karanlık güçler olmuşlar ve sonunda he- deflerine ulaşmışlardır. Demokrasi adına 1961 Anayasası'na ilk saldırmanın şerefi herhalde Sayın Akat'ın olmuştur. Sayın Akat, kitabının 'Altı Ok'u eleştirdiği bölümüne (s. 26 vd.) bu altı ok arasında de- mokrasinin olmamasını eleştirerek başlamakta ve bunun CHP'nin seçkinci özünü büyük bir açıklıkla ortaya koyduğunu ileri sürmektedir: "Altı Ok, Türkiye toplumunu yukarıdan re- formlarla dönüştürmeye çalışan (ve bunu bi- le başarıp başaramadığı tartışmah olan) anti- demokratik seçkinciliğin ilkeleridir;' (s. 23). Ne kadar yaak. Eğer bu ilkelere 1991'in göz- lükleri ile bakarsanız, bazı noktalarda kuşku- lar uyanabilir. Ancak 1920'lerin, 1930'ların koşulları düşünüldüğünde, insana heyecan ve mutluluk veren, gurur veren gelişmeler böyle mi ele alınır? O gtinlerin göziiyle... Sayın Akat, "Cumhuriyetçilik" ilkesiyle de- mokrasi arasında bir ilişki kurmanın mümkün olmadığını söylüyor. Doğrudur. Ancak cum- huriyetçilik ilkesi aradan yetmiş yıl geçtikten sonra, yazarın dediği gibi "..lyice boş, anlam- sız, hatta komik kalmış" bir ilke de değildir. Zira burada cumhuriyetçilik ilkesiyle, "la- ik cumhuriyet" ifade edilmek istenmektedir. Ve bugün Türkiye'de, gerçekten Sayın Akat1 ın da yazrmş olduğu gibi Osmanh hanedanı- nı getirmek isteyenler pek yoksa da laik cum- huriyetimizin temel özelliklerini altüst etmek isteyenleri görmemek için kör olmak, ya bir fildişi kulede ya da hayaller âleminde yaşamak gerekir. Sayın Akat, "milliyetçiliği", oklar içinde en tehlikelisi ve evrensel sosyal demokrasi ilke- lerine en zıt olanı olarak değerlendirmektedir. Oysa ki Jean Jaures'in dediği gibi; "enternas- yonaüzmin aa, insanlan milhyetçilikten uzak- laştırır; çoğu, insanları milliyetçiliğe yaklaş- tınr; milliyetçiliğin azı, insanlan enternasyo- nalizmden uzaklaştırır; çoğu, insanlan enter- nasyonalizme yaklaştırır." Umarım Sayın Akat, Jean Jaures'i de çağdışı kalmış bir za- valh olarak değerlendirmemektedir. Halkçıhk ilkesi, sınıf farklannın ve sınıf ça- tışmalannın ortadan kalktığı bir düzene öz- lemi dile getirmektedir ve sosyal demokrasi- nin ana hedefi ile çatışma içinde değildir. Ay- nen devletçilik ilkesinin Batı'nın hemen tüm sosyal demokrat partilerinin ana hedefleri ara- sında olması gibi. "Devrimcilik" ve "laiklik" ilkelerini, hele Türkiye gibi bir ülkede, modası geçmiş ilke- ler olarak görmek; orijinal ohnak uğruna şaş- kın olmanın çok açık bir göstergesidir. Türk- çedeki kavram kanşıklığının ardına sığınarak kalem oynatmak, samyorum insanı bir yere götürmez. Görülen o ki Sayın Akat ve (sayılan ne olur- sa olsun) onun gibi düşünenler, cumhuriyeti- mizin resmi tarihine ve bunun doğal mirasçı- sı olan SHP'ye karşüar. Olabilir. Demokratik bir toplumda (demokrasimizin bir sürü eksi- ği olsa bile) bu onların en doğal haklandır. Ancak yazıman başmda da değinmiş olduğum gibi böylesi bir karalamanın kavgasım SHP içinde vermek istemenin nedenini anlamak mümkün değildir. Türkiye'de SHP dışında pek çok siyasal örgüt vardır ve Saym Akat'ın bu örgütlerden bazılanna SHP'den çok daha ya- kın olduğu anlaşılmaktadır. O halde SHP'de değil, bu örgütlerde yer ve tutum alması gere- kir. Hele Sayın Akat'ın "Türkiye artık geri kalmış bir ülke değildir" görüşü, Türkiye'de yoksul kalmadığını ileri sürenlere çok yakın- dır. Kaldı ki Saym Akat, "sivil bir anayasa" konusunda ANAP ile işbirliğinin zeminini de bulmaktadır. Ve her şey bir yana, hiç kimse solcu olmak zorunda değildir. Kendi görüş- leri uymayınca, dünya emekçilerinin ve bun- lann önderlerinin nice bedeller ödeyerek oluş- turdukları kuramı kendi görüşleri doğrultu- sunda carpıtmaya çalışmak, solcu olmamak- tan daha kötü bir şeydir. Saym Akat'ın sosyal demokrat ekonomi po- litikaları ile ilgili önerileri, belki bir başka ya- zının konusu olabilir. Ancak hiç kuşkusuz, "sosyal demokrasinin hedefi, Türkiye*yi fakir bir kapitalist ülke olmaktan çıkanp, zengin bir kapitalist ülke" yapmak (s. 95) değildir. Bu he- def, olsa olsa Sayın Akat'ın hedefi olabilir ve bu hedef doğrultusunda başarıyla yürümek- tedir. (•) Bu başlık Sayın Orhan Şaik Gökyay"mdır. tzinlerini ala- madan kullandıgım için bagışlayacaklannı umut ediyorum. (••) Asaf Savaş Akat: "Sosyal Demokrasinin Gündemi" Ar- moni Yayınlan, tstanbul 1991. (•*•) Ural Annay; Alü Oktaa Kimler Gocuuyor, tLKE, Si- nop 1991. EVET/HAYIR OKTAYAKBAL Bakıricöy'e Bir Tiyatro Bakırköy iki milyon nüfuslu dev bir ilçe. Daha doğrusu Tür- kiye'nin 4. yerfeşim bolgesi. Bu koca kerrtte bir tek tiyatro vardı yakın günlere dek. Şimdi Güngören'de Aziz Nesin Sahnesi var. Yakında Baruthane'de açılacak kültür merkezinde de yeni sahne yer alacak. Adile Naşit Tiyatrosu diye tantnan tiyatro, Bakırköy Eğitim Kültür Varfı'na bağlı, ama vakıf bu tiyatronun giderini karşı- temıyof. Bu yüzden tiyatronun doğrudan belediyeye bağlan- ması gerekiyor Boytelikle istanbul'un üçüncü ödenekli tiyat- rosu oluşturulacak. Tiyatro giderleri Bakırköy Belediyesi'nce karşılanacak. Gel gör ki bu yerinde istek bir türlü gerçekleşemiyor. Ne- deni de bir 'imza'nın eksikliği, daha doğrusu Maliye Baka- nı'nın, yani Sayın Kahveci'nin vize işlemini yerine getirme- mesi, bugüne dek bu vizeye onay vermeyişi... Sayın Kahveci şöyie diyormuş: "Biz bu vize işlemini ya- parsak öbür belediyeler de tiyatro açmaya kalkar, o zaman ne olur bu işin sonu?" Ne olacak, çok güzel sonuçlar doğar. Kötü bir şey mi Türki- ye ölcüsünde birçok belediyenin tiyatrolar kurması. Bunda çekinecek ne var? Tiyatro etkinliklerinden korkmak ilkel bir anlayışm belirtisi sayılmaz mı? Bu konuda Bakırköy Belediyesi'nden aldığım bir açıklama- yı, olduğu gibi hem okurtarıma hem de -şu andaki- iktidar sorumiularının dikkatine sunmak istiyorum: "Bakırköy Belediye Başkanlığı 28.02.1990 tarihli yazısı ile tiyatro kurmak istediğini Içişleri Bakanlığı'na bildirmistir. içişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü 27.03.1990 tarih, Personel Daire Başkanltgı 54750/55939 sayılı yazılan ile 'sözleşmel) sanatçı" olarak çalıştırılmalan düşü- nüien personelin, emsal kuruluşların sanatçılarından oluş- turulacak bir 'geçici yetkili sanat kurulu' tarafından sınava tabi tutularak hazııianacak 'sözleşmeli personel vize cetveli' ile lip sözleşme örneği'nin, İçişleri Bakanlığı kanalı ile Mali- ye ve Gümrük Bakanlığı'na iletilmesi halinde 07.05.1987 ta- rih ve 87711782 sayılı kararnamenin 14. ve 15. maddeleri uya- rınca sanatçıların vizelerinin yapılabileceğini bildirmistir Mahalli idareler Genel Müdühüğü'nün talimatlan harfiyen yerine getirilmiş ve hazırlanan dosya mezkûr genel müdür- lüğün 04.02.1991 tarih, Personel Daire Başkanlığı 547.91/55192 sayılı yazılan ekinde vize işlemi için Maliye ve Gümrük Bakanlığı'na gönderilmiştir. 1989 yılıridan beri zor koşullar altında başanlı bir biçimde çalışmalannı sürdüren, ulusal ve uluslararası ölçekie festivaller düzenleyen, 3. Ulus- lararası istanbul Tiyatro Festivali'ndekı başarısından dolayı 'ismet Küntay Jüri ûzel ödülü' ile mükâfatlandırılan Bakır- köy Belediye Tryatrolan, vize işlemi gerçekleştiği takdirde ül- kemizin a ödenekli ve ilk İlçe Belediye Tiyatrosu olabilecek- tir. Ancak söz konusu vize işlemi Maliye ve Gümrük Bakanı Sayın Adnan Kahveci'nin, yaklaşık 6 aydır, onayı için söz ko- nusu bakanlıkta bekletilmektedir" Sayın Adnan Kahveci bilmiyorum daha kaç gün, kaç hafta görevinde kalacak? Genel seçim sonunda İstanbul'dan mil- letvekili seçileceği bile kuşkulu! Genç yaşta 'emekli' bir po- Irtikacı olunca ister istemez işbaşındayken başardıklarını- başaramadıklarını hiç dûşünmeyecek mi? 'Şunu yaptım, iyi oldu, şunları yapmadım, yazık oldu' diye bir hesaplamaya gitmeyecek mi? Bakırköy'de belediyeye bağlı ödenekli bir tiyatronun kurul- ması neden önlensin? Gitti gidecek bir hükümetin önde ge- len bir ûyesi niye 'tiyatro ve sanat düşmanı' bir kişi olarak bilinsin? Bakırköy Belediye Başkanı Sayın Yıkjınm Aktuna bu büyük ilçeyi sanat kenti haline getirmeye çalışıyorsa bunu, bir 'imza'yı esirgeyerek baltalamak, sanata yakınlığı olduğu sanılan bir Maliye Bakanına yakışır mı? susuz ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN İLAN Dosya No: 1990/125 Davacı Besti Lfyulmaz Vekili Av. Çetin Bilgir tarafından davalılar Cihan Uyulmaz (Hasaydın) Ibran Uyulmaz ve Susuz Nüfus Idaresi Mildüriüğü aleyhine raahkememize açmış bulunduğu kayıt tashihi davasının mahkememizde yapılan açık duruşraalan esnasında; Da- valı Cihan Uyulmaz'ın (Hasaydın) adresinin uzun araştırmalara rağ- men bulunamadığı anlaşılmakla şahsa ilanen tebligat yapılmasına karar verilraiştir. Karar geregj davalı Cihan Uyulmaz (Hasaydın) adına duruşma günü ve saatini bildirir davetiye ve dava dilekçesi tebliğ edilemediğinden davalı Cihan Uyulmaz'ın (Hasaydın) duruşma günü olan 12.9.1991 günü saat lO.SO'da Susuz Asliye Hukuk Mahkemesinde hazır bulun- madıgı, kendisinin bir vekille de temsil ettirmediği takdirde duruş- maya gıyabında devam edileceği ve karar verileceği hususu dava dilekçesi yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 22.7.1991 Basın: 48856 Dünya Bulnıaea - Oyun Kongresi Olimpiyat Oyunları (Olympic Games) admdaki oyun kavramı giderek birtakım yeni spor dallarını kapsamakta. Ama satrançtan sonra, bulmaca-oyunların da olimpiyatlara girecek olması, gerçekten çok sevindiriciyse de insanhkla yaşıt bulmaca-oyun uğraşının içerilmesinde bu kadar geç kalınması düşündürücüdür de. NEVZAT ERKMEN Geçen hafta bir sabah uyandım, Zagreb 1 den gelen fakstaki şu haberi okurken göz- lerime inanamayaziım: Juan Antonio Samaranch'ın önerisi ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin işbir- liğiyle, bulmacacı-oyuncular, Barseiona'daki 1992 Olimpiyal Oyunları köyünde diizcn- lenecek bir yanşma>*a katılacaklar. Bu ko- nudaki hazıriıklar, bu yıl eylülün ilk hafta- sında Yugoslavya'nın Zagreb kentinde ya- pılacak Dünya Bulmaca-Oyun Kongresi'nde görüşülecek. Demirperde yıkılmış, glasnost çıkrruş ve demek şimdi bu da olmuştu. Acep ardın- dan ne gelecekti? Bulmaca-Oyuncular bir "federasyon" aJtında toplanacaklar mıydı? Bunun öncülüğunü de Türkiye mi yapacak- tı? Niçin olmasındı? Dememiş miydi bir Türk (Salâh Birsel) yülar önce: "Beş bin yıl- lık bir yaşamdan sonra Nuh Peygamber'in torunlan 'Gör-Işit Yöntemi' diye bir şey ol- duğunu çakmışlardır. Ama gerçek yöntem bu da değildir. En yararlı davranış, en ge- çerli yol gülmeye, güldürmeye büyük bir yer ayıran 'Eğlen-Gör-Işit Yöntemi'dir. Yalnız insanlann bu yöntemi bulabilmeleri için da- ha bir beş bin yıhn geçmesi gerekir. Bu ara- da onlar eğlenceyi (ve oyunları) küçümse- mekten vazgeçmeye de alışmalıdırlar"* di- ye öğretmence; bir başka Türk (Metin And): "Bir sözcüğun kavramsal değeri çoğunlukla onun karşıtı ile koşullamr. Oyunun karşıtı ciddilik, ya da iş, çalışmadır. Ancak ciddi- nin karşıhğı çoğunluklu oyun, ya da alay ve şakadır... Oyun kavramı, karşıtından daha asal, daha temelden görünmek'.edir. Karşı- tı, bu ağırlığı, bu dengeyi kuramamaktadır. Karşıtında daha çok acarhk, çaba, uğraş- ma, özen gibi bir fikrin çevresinde toplan- maktadır. Kaldı ki oyun olumlu, ciddilik ise olumsuzdur. Ciddilik, daha çok oyunun yadsımasıdır, oynamama, oyun olmama gi- bi olumsuz bir anlam taşır. Oysa oyunun anlamı, hiçbir zaman ciddi olmamak değil- dir, oyun kendi başına yeterli bir kavram- dır, böylece aşama sırasında, oyun daha üst bir düzeydedir. Ciddilik oyunu içennez, onu onamaz, oysa oyunda ciddilik de bulunabilir"** diye fîlozofca; bir başka Türk (Fazıl Hüsnü Dağlarca): "Çözüniiz / Gazetelerdeki çapraz bilme- celeri / Batıdan doğuya / Kuzeyden güneye"*** diye şairce; Bir başka Türk (Ba- nş Kaptan): "Oyunbilim yok, ama oyunun dilbilim, matematik, insanbilim (antropo- loji), söylencebilim (mitoloji), ruhbilim, halkbügisi (folklor), budunbilim (etnoloji), eğitbilim (pedagoji) gibi bilimlerle sıkı ba- ğı var. Konuyu derinlemesine işleyen bilim- ciler var: Johan Huizanga, Maihmut R.Ga- zimihal, Metin And, Sir James Frazer, Rer- tev Naili Boraıav, tlban Başgöz ve buraya sığdıramayacağım öbürleri... Çok tâtlı za- manlar geçirtiyor bu büyük adamların ya- pıtlarını okumak. Nerdeyse oyun oynamak- tan alınan tada eş" *••• araştırmanca; ve atalanmız: "Dağlardan, ta$lardan; / Canhdan, can- sızdan; / YiyOir, içilirden; / Ben söyleyeyim, sen bU!"***** diye bilgece? Dünya Bulmaca-Oyun Kongresi'nin bil- gi kâğıdında deniliyor ki: "Bulmaca çözme ve düzenleme, tüm dün- yanın, doğanın özündeki ikiciliğin (düa- lizm) bir ifadesidir. Gece ve gündüz, güneş ve ay, doğum ve ölüm anları, -bütün bun- lar salt gerçeklik arayışındaki iki uç nokta, bir soru ve bir yanıt biçiminde açıklanabi- lecek noktalar değil midir? Soru sorma, oyun kurma, doğru yanıtı bulma, bulmaca çözme- bunlann hepsi de tüm bir varolu- şun nedenleri, gerekçeleri, güdülendiricile- ri ve sonuçlan değil midir? Bulmaca-Oyun çözme/düzenlemenin temel ilkesi -soru sor- ma ve yanıtını bulma- insanoğlunun, onun uygarlığının ve ekininin bir ürünüdür. Dü- şünce, anlık (entelekt), saggörü, bilgelik, in- celik - oyunların yapıtaşları işte bunlardır. Oyun kavramı, yaygın olarak bulmaca çözme/düzenlemeyle smırlı kalmış ve bu kavramın içerdiği güzellik ve derinliğe he- nüz inilememiştn?•••** Günümüzde bulmaca çözme/düzenleme- nin simgesi herkesin çok iyi bildiği çapraz bulmacalardır. Çapraz bulmacalar l ö 6. yüzyılda Çinlilerce bilinmekteydi. Arkeolo- jik kazılar çapraz bulmacalann fîravun Tu- tankhamen'in sarayuıda yaygın bir eğlence araa olduğunu kanıtlamıştır. Corinium'da- ki kazılardan da çapraz bulmacaların Ro- ma'ya taşındığını öğreniyoruz..!' Çocuklar için UNESCO ve UNICEFin desteğiyle, bir de Çocuklar Bulmaca-Oyun Şampiyonası düzenlenmesi tasarlanmaktadır. Zagreb'deki kongre haftası boyunca, öz- gün afişler, maskotlar vb. üretilip dağıtıla- cak, televizyonlarda ve basında yanşmalar düzenlenecek, özel pullar çıkanlacak, kon- serler verilecek, kongre kenti Zagreb'de Dünya Bulmaca-Oyun Kongresi'ni ve Dün- ya Bulmaca-Oyun örgütü'nün kuruluşunu simgeleyen bir DOSTLUK BİLMECE PARKI açdacak. Çevre ile oyun ilişkileri de ele alınmış. Ünlü bir söz, "Sağlıklı bir doğa için sağükh ber bedende sağlıklı bir kafa" biçimindeki bir slogana dönüştürülmüş. Dünyanın en büyük kâğıt üreticilerinden VIDEM Krvsko, kongre boyunca tüm basıh malze- meyi armağan ediyor; hem de yüzde yüz kullanılmış kâğıtları yeniden işleyerek üre- tilen kâğıtlarla (recycled paper)! Yugoslavlar, bu kongrenin Zagreb kenti için ne kadar önemli olduğunun bilincinde. Zagreb'in Avrupa ve Hırvatistan'ın kültü- rel ve turistik bir merkezi olma imajının ge- liştirilmesinde Dünya Bulmaca-Oyun Kong- resi'nin ne denli önem taşıdığıru bilmekte- ler. Tüm devlet ve özel sektör kuruluşları, "dünya çapında tarihsel önem taşıdığına" inandıkları bu olayı destekliyor. Olimpiyat Oyunları (Olympic Games) admdaki oyun kavramı giderek birtakım ye- ni spor dallannı kapsamakta. Ama satranç- tan sonra, bulmaca-oyunlann da olimpiyat- lara girecek olması, gerçekten çok sevindi- riciyse de insanhkla yaşıt bulmaca-oyun uğ- raşının içerilmesinde bu kadar geç kalmması düşündürücüdür de. Zira, "Nuh'un gemi- sindeki hayvanlarla insanlar acaba vakitle- rini nasü değerlendiriyorlardı? Üreme oyun- lan dahil, bol bol oyun oynadıklannı dü- şünmek yanlış mı olur?" Diin gece rüyamda bir kuruluş (TRT miy- di, köklü bir gazete miydi, ileri görüşlü bir banka mıydı, İstanbul Belediyesi miydi, Türkiye Olimpiyat Komitesi miydi? çıkara- mıyorum) Zagreb'deki kongreye Türkiye'den bir bulmaca-oyun ustamızı göndermeye ka- rar vermiş. Allah hayırlara getirsin! Acaba neydi o gönderen kuruluşun adı? Gönderi- lecek oyuncunun adı? Ahn size bir bulma- ca? Bilen varsa söylesin. Bu rüya bana öy- lesine MORAL vermişti ki, sabahleyin kalk- tığımda kanm, "Nevzat", dedi, "ne bu ha- lin? Her yanm MOR ve AL olmuş!" Tüm oyunculara, BİR DELİ ARAMIŞ- LAR! Şey, BAŞARILAR DİLERİM diye- cektim. Harfler kanşıverdi. Şimdilik, HINÇLA OKŞA! özür dilerim, harfler ge- ne karıştı. Yani, HOŞÇA KALIN! • "Bulmaca Bilmece Oyun" Sayı 1, Çağdaş Yayıncılık, 1981. ** Aynı yayın, Sayı 6 *** Aynı yayın, Sayı 2 *•** Aynı yayın, Sayı 6 ***** Aynı yayın, Sayı 1 ****** Şimdi dünya, çapraz bulmacalann dar kahplannı kırarak "yaratıcı bir yakla- şım, zihinsel kıvraklık ve mizah eğilimini" gerektiren yazı-çizi-sayı öğelerinden kuru- lu oyunlara yöneliyor. Cumhuriyet'in "Pazaroyun" köşesinde bu tür oyunlar yıl- larca sergilenmişti. OKURLARA. OKAYGÖMNSİN Referans G azete kavramıyla birlikte yürûyen ve giderek gûçlenen bir imaj var: Gazeteyi alırsm okursun, sonra da ya çöpe atarsın ya vapurda, otobüste bir kıyıya bırakırsın ya da paket yapmak için kullanırsm... Gazete kavramına yakın bir biçimde yaşayan bu imaj "bulvar" gazeteferi var oktukça yaşayacak. Referans gazetesi kavramı ise her ülkede bir ya da birkaç gazetenin vartığıyla yaşamaya devam ediyor. Nedir referans gazetesi? Okuduktan sonra atamazsınız. Ya gazetenin tûmünü saklamak istersiniz ya da bir bölümûnû keserek bir kenara koyarsınız... Orada anlaülanlartn yasamınızın daha sonraki gûnlerinde göz atmanızı gerektiren bir öz taşıdığını düşünürsünüz. Bu öz, bir haberin aynntılı işlenmiş olmasıdır, bir konunun farklı boyutfarmtn öne çıkarılmasıdır, bir düşüncenin (sizinkine uymasa bile) tutariı ve ufuk aç/cı bir tarzda savunuimastdır... O zaman o gazete çöpe atılamaz, vapurda ya da otobüste terk edilemez... O gazetede bilgilendirmenin, haberin izlenmesi ve sunuşunun tutku ve coşkuyla, okuyanı ağaç yerine koymadan yapıldığtnın farkına vanrsınız... Yazılann ve habeherin ardında kûçük çıkarlar, dar ufuklar yerine mesleğe, yazıya, düsünceye saygının vazgeçilmez temeli olan erdemi sezinlersiniz... Her konuda hemen karar vermek yerine, olaylartn gerisinde nehr olduğunu araştınva duygusu bazen insanı rahatsız edebilir, ama referans gazetesi soru işaretierini her yana serpmezse kimliğini kaybeder... Beileksiz gazetefer vardır, her gün çıkar ve dün ne olduğunu zaten baskıya girdiği sırada bile unutmuştur. Referans gazetesi ise dünü hep yarının ve bugünün yanına katar... Günün akıntılan insanlan daJgalandmr, gazeteferi de... Referans gazetesi bu akıntolarm ûstünde durmaya mahkûm olduğunun bilincindedir. Günün dakjaian üstûnden geçip gider. Referans gazetesini, ona kızanlar, ondan sıkılanlar bile okur, en azından bir göz atmak ihtiyacını duyariar, en tembeller sağa sola kulak kabartır ve kendileri okumuş gibi anlatıriar... * Yukanda özetled'tğimiz düşünceleri, gazetecilik ve işlevleri üstüne düşünmüş ve yazmış insanlardan kanştırarak deriedik. Başkaian başka türiü sonuçlara varabilir, başka düşünce ve güdüleri bir araya geürerek... Ama amacımız gazetecilik onurunu, düsünceye saygtyı, bağımsızlığımıza özeni hep en üstte tutmak olmalı. Hele ki herhangi birisinin borusunu Ince ya da kaba biçimde çaJmak, çiktet satmak gibi işler gazetecilikle en ağır biçimde kanştınlmışken... • Francis Balle ve Gerard Eymery'nin "Yeni Medyalar" kitabından bir küçük aJıntı, unutulmaması gereken bir boyutu yineliyor: 'Demokrasilerde, devlet ile medyalar arasındaki ilişkilerin açıklığı son tahlilde tek bir kurala saygı gösterilmesine bağlıdır: Son söz, gazeteyi tjkuyan, radyoyu dinleyen veya televizyonu izleyenlere bırakılmak zorundadır. Bunların egemenlik haklanrta yönelik kısıtlamaları, ne kadar küçük olursa olsun hiçbir şey haklı gösteremez. Çok çeşitli ve sayıda"' ilV programlar ve gazeteler arasmda seçme yapma, •'"•• K "'' onların yetkisi içindedir. iletişim özgürlüklerinin yonlendiriciliği açısından birinci oyuncu odur, çünkü seçme hakkı ve özgürlüğü bütün siyasal ve bireysel özgürlüklerin uygulanma koşuludur ve medyaların tek patronu onlan kullananlardır (Okurlar, dinleyiciler ve izleyiciler). Bu kuraldan az da olsa uzaklaşmak, demokratik düzenin temelini olusturan düşünce özgürlüğü idealinden, isteyerek veya isiemeyerek sapma anlamına gelir." MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI'NDAN STAJYER MUHASEBAT KONTROLÖRLÜĞÜ GİRİŞ SINAVI Maliye ve Gümrük Bakanhğı Muhasebat Genel Müdürlüğü'nce, 12-13 Ekim 1991 Cumartesi ve Pazar günleri sabah saat: 09.00'da, ö|- leden sonra saat: 14.00'te Ankara, İstanbul ve lzmir illerinde Stajyer Muhasebat Kontrolörlüğü Giriş Sınavı açılacaktır. SINAVA KATILABİLMEK İÇİN a) Devlet Memurlan Kanunu'nun 48'ind maddesinde belirtilen özd- likleri tasımak, b) Sınavın yapılacagı yılın ocak ayı basında 30 yaşını doldurma- mış olmak, c) Üniversitelerin en az dört yıllık öğrenim veren siyasal bügiler, hukuk, iktisat, işletme ve iktisadi ve idari bilimler fakültelerini veya bunlara eşitliği Milli Eğitim Bakanlığı'nca kabul edilen yerli ve ya- bancı öğretim kurumlanndan birini bitinniş olmak, d) Askerlik hizmetini yapmış, erteletmiş olmak veya muaf bulun- mak gerekmektedir. SINAV KONULARI Yazıh ve sözlü smavlar: EKONOMİ, MALİYE, HUKUK, MUHA- SEBE VE YABANCI DİL konulanndan yapılacaktır. Sınav konula- nnı, sınav giriş şartlannı ve sınav değerlendirme yöntemlerini aynn- tılanyla gösteren kitapcık ve başvuru fonnu asağıda belirtilen adres- lerden temin edilebilir. Isteklilerin gerekli belgelerle birlikte en geç 27.9.1991 Cuma günü calışma saati biümine kadar Muhasebat Genel Müdürlüğü Denetim Birimi Başkanlığı'na bizzat veya posta ile başvurmalan gerekmekte- dir. Postadaki gecikmeler dikkate alınmayacaktır. ADRESLER. — Muhasebat Genel Müdürlüğü Denetım Birimi Başkanlığı S.S.K. İş Hanı, A-2 Blok, Kat: 9, Kızılay/ANKARA Tel: 134 04 06, 134 37 18 — Muhasebat Kontrolörleri İstanbul Grup Başkanhğı, Yalıköşkü Caddesi, Yalıköşkü İş Hanı, Kat: 4 No: 414-421, Eminönü/İSTAN- BUL Tel: 528 31 26, 526 13 92 — Muhasebat Kontrolörleri lzmir Grup Bajkanhğı, S.S.K. İş Ha- nı, A-3 Blok, Kat: 1, Konak /İZMİR Tel: 14 04 41 — Ankara, İstanbul ve lzmir dışındaki vilayetlerde, II Defterdar- hk Personel Müdürlükleri. Basın: 32769 TATİLE ÇIKARKEN, CÜZDANINIZI EVDE BIRAKIN! Haftalık rezervasyonlannnız da suruyor. Rezervasyonunuzu yaptınn, sonra "para"yı unutun! Ne boynunuza boncuk asın, ne de mayonuza cüzdan cebı diktirin. Gönlünüzce tatil geçirin. C L U B T U R T L E ' S M A R C O P O L O ' D A H E R Ş E Y F İ Y A T I N İ Ç İ N D E ! HAFTA SONUNU AKDENİZ MAVİSİYLE BOYAYIN • 3 TAM GÜN: Cuma sabahından başlayarak... • Marco Polo'nun sunduğu her şey, gidiş-dönuş UÇAK BİLETİ ve transferier, FİYATIN İÇİNDE. C L l ' B T V R T L E S MARCO POLO"K E M E R - Ç A M Y U V A / T A T İ L K Ö Y Ü 30 Ağustos paket programımız dolmuştur, gosterilen yoğun ılgiye teşekkür ederiz. 0KAN TURIZM VE SEYAHAT A.$. 2. roşocoğı Caddtu. Cevdet Bty Is/ıom 5-8 Meadıytkoy 80200 İSTANBUL TEL:(1) 1746S 50-17 HatTLX 21761 oküı v fk*. (1) ) 74 8J 77.(0 174 83 49 tLAN TOKAT 1. SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1990/258 Karar No: 1990/404 Sanık: Şaban Tireld: Ahmet oğlu 1947 D.lu. Tokat Behzat Caddesi Yavuz Apt. K. 3 No. 12'de oturur, fuma. Suç: G.M.N.A. Suç tarihi: 5/5/1988. Yukanda açık kimliği ve müs- net suçu yazılı samğın Tokat'ta- ki ekmek fabrikasında pişirdiği ekmeklerin G.M.TTnün 304 ve 307. maddelerine uygun olma- dıkları anlaşılmıs, böylece G.M.T.ye muhalefet ettiği anlaşıl- dığından TCK'nın 398. 647 S.K. 4. TCK. 402. maddeleri gereğin- ce 32000 lira ağır para, 3 ay süre ile cürme vasıta kıldığı meslek, sanat ve ticaretinin tatiline ve 7 gün süre ile işyerinin kapaülma- sına karar venlmiştir. Hükümlü tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşen karann TCK.'nın 402/2. madde ve fıkra- sı gereğince ilan olunur. 1.8.1991
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle