Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 19 AĞUSTOS 1991
Destursıız Bağa Girmek,.«o
En son moda, "resmi tarihi eleştiriyorum" savı ile cumhuriyetimizin temel
değerlerine ve Atatürk'e dil uzatmak oldu. Yakın tarihimizi ana hatlarıyla
bÜe bilmeyen bir "cühela sürüsü" Atatürk'e ve O'nun eserine saldırdıkça
prim yapar oldular. Laik cumhuriyetimizin ve kurucusunun ezeli düşmanı
olan şeriatçı ve Osmanlıcı kalernler bile bunların yanında yaya kaldı.
Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ
12 Eylül hükümet darbesini izleyen dönem-
de yaşadığınuz ve yaşamakta olduğumuz öy-
lesine ilginç şeyler var ki bunlar, bundan ön-
ce aklımıza ve hayalimize gelmezdi. Hele son
yıllarda biraz da dış konjonktüre bağlı olarak
öylesine çarpıkhklar sergilenmekte ki bu olan-
lan tahmin etmek bile olanaksızdı. Herkes bir-
birinin gözünün içine baka baka yalan söyler
oldu, en basit gerçekler saptınlmaya başlan-
dı, insanlar eskisinden çok farklı beklentiler
içine girdiler. Umutlar değijti, değerler değişti
ve bu arada dogrular da değiştirilmek isteni-
yor. "Suret-i haktan" görünmek isteyen kimi-
leri, "hakkı" ayaklar altına aldıkları gibi in-
safın her türlüsünü unutmuş görünüyorlar.
En son moda, "resmi tarihi eleştiriyorum"
savı ile cumhuriyetimizin temel değerlerine ve
Atatürk'e dil uzatmak oldu. Yakın tarihimizi
ana hatlarıyla bile bilmeyen bir "cühela sürii-
sü", Atatürk'e ve O'nun eserine saldırdıkça
prim yapar oldular. Laik cumhuriyetimizin ve
kurucusunun ezeli düşmanı olan şeriatçı ve
Osmanbcı kalemler bile bunlann yanında yaya
kaldı. Hele yazılan ve söylenenler bilim ve öz-
gür düşünce adına yazılıyor ve söyleniyorsa
akan sular da duruyor elbette.
Bu yazımda, yukardaki hususların ışığı al-
tında Asaf Savaş Akat'ın "Sosyal Demokrasi
Gündemi" başlıklı kitabının, kimi çevrelerde
ilgi gören bazı haksız yaklaşım ve değerlen-
dirmelerini ele almak istiyorum (**). Parlak
zekâsına her zaman hayran olduğum, sivri gö-
rüşlerini kimi zaman severek izlediğim çok de-
ğerli dostum Asaf Savaş Akat, kitabmda, biz-
ler (yani benim gibi düşünenler) için, "...hâlâ
Altı Ok'tan medet ummak, hâlâ Altı Ok'un
tarumladıgı kimliği ilerici zannetmek... olsa ol-
sa zavalh bir tutuculuğun ve ilkel bir çağdışı-
hğın göstergeleridir" deyebildiğine göre, çok
fazlasıyla hak ettiği sıfatlara kârşı da hazır-
hklı demektir.
Ashnda bir gazete yazısı çerçevesinde Sayın
Akat'ın tüm yanlışlannı ele almak elbette
mümkün değildir. Bu nedenle ister istemez bir
ayıklama yapacağız ve özellikle pek düşman
olduklan "Altı Ok"u gözden geçireceğiz. An-
cak buna geçmeden önce değinmek istediğim
bir başka genel nokta var. Sinop'tan değerli
arkadaşım Ural Armay'ın yerel bir gazeteye
yazdığı gibi (***) insan, programını kendine
yakın bulduğu ve benimsediği bir partiye gi-
rer. A'sından Z'sine karşı olduğu bir partiye
neden girer insan? Hatta öylesine ki, Sayın
Akat, Kemalizme de karşıdır. (..Demokratik
sosyalist hareket her düzeyde ve daima sivil
toplumcudur... Bence Kemalizm de sivil top-
luma karşıdır. Dolayısıyla ikisi nasıl telif edi-
lebilir bilmiyorum. Telif edemiyorum kendi
hesabıma (sayfa 209). Bu durumda herhalde
SHP'nin Kemalizmden vazgeçmesi gerekir...
Sosyal demokrasi anlayışı
Sayın Akat, aynı paragrafta "Sosyal de-
mokrasinin sivil toplumcu niteliği dolayısıyla
Marksizmle çeliştiğini ve aralarında aşılmaz
bir duvar olduğunu" ileri sürüyor. Sosyal de-
mokrasiye açıklık getirmek isteyen ve hele sos-
yal demokrat bir partinin yanhşlarını düzelt-
me misyonunu kendine vehmeden bir yazann,
en azından günümüz sosya] demokrasisinin
manifestosu olan Sosyalist Enternasyonal 1951
Frankfurt Bildirisi'ni okumuş olması beklenir.
Sosyalist Enternasyonal bildirisine göre sos-
yal demokrasinin kökeni Marksizmdir. Ancak
Marksist olmayan sosyal demokrasiyi de ka-
bul ederler. Sosyalist Enternasyonal kendini
2. Enternasyonal'in devamı olarak kabul eder
ve Sovyet modeüni Marksizmden bir sapma
olarak değerlendirir. Galiba Sayın Akat, kendi
uydurduğu bir sosyal demokrasi tanımını öy-
lesine beğenmiş ki; kendini Sosyalist Enternas-
yonal'den de daha yetkih' görüyor.
Sayın Akat, kendinde tanımlan altüst etme
yetki ve yeteneğini vehmettiği gibi yakın tari-
himizi de altüst etme hakkına sahip olduğu-
nu düşünüyor: "27 Mayıs'ın ürettiği 1961 Ana-
yasası Türk siyasi hayatına en büyük hasarı
yapacak kısıtlamalann öncüsüdür!' (s. 165).
Sırf bu tümce ve bu tümce çerçevesinde ge-
tirilen açıklamalar bile Sayın Akat'm Türk si-
yasal yaşamı ve kamu hukukundaki gelişme-
lere ne denü yabancı olduğunu net bir biçim-
de göstermektedir. 1961 Anayasası, Türkiytf
nin demokratik gelişmesine en az otuz yıllık
bir hız kazandırmıştır. Ve Türkiye'de 1961
Anayasası'nın düşmanları demokratik güçler
değil, karanlık güçler olmuşlar ve sonunda he-
deflerine ulaşmışlardır. Demokrasi adına 1961
Anayasası'na ilk saldırmanın şerefi herhalde
Sayın Akat'ın olmuştur.
Sayın Akat, kitabının 'Altı Ok'u eleştirdiği
bölümüne (s. 26 vd.) bu altı ok arasında de-
mokrasinin olmamasını eleştirerek başlamakta
ve bunun CHP'nin seçkinci özünü büyük bir
açıklıkla ortaya koyduğunu ileri sürmektedir:
"Altı Ok, Türkiye toplumunu yukarıdan re-
formlarla dönüştürmeye çalışan (ve bunu bi-
le başarıp başaramadığı tartışmah olan) anti-
demokratik seçkinciliğin ilkeleridir;' (s. 23).
Ne kadar yaak. Eğer bu ilkelere 1991'in göz-
lükleri ile bakarsanız, bazı noktalarda kuşku-
lar uyanabilir. Ancak 1920'lerin, 1930'ların
koşulları düşünüldüğünde, insana heyecan ve
mutluluk veren, gurur veren gelişmeler böyle
mi ele alınır?
O gtinlerin göziiyle...
Sayın Akat, "Cumhuriyetçilik" ilkesiyle de-
mokrasi arasında bir ilişki kurmanın mümkün
olmadığını söylüyor. Doğrudur. Ancak cum-
huriyetçilik ilkesi aradan yetmiş yıl geçtikten
sonra, yazarın dediği gibi "..lyice boş, anlam-
sız, hatta komik kalmış" bir ilke de değildir.
Zira burada cumhuriyetçilik ilkesiyle, "la-
ik cumhuriyet" ifade edilmek istenmektedir.
Ve bugün Türkiye'de, gerçekten Sayın Akat1
ın da yazrmş olduğu gibi Osmanh hanedanı-
nı getirmek isteyenler pek yoksa da laik cum-
huriyetimizin temel özelliklerini altüst etmek
isteyenleri görmemek için kör olmak, ya bir
fildişi kulede ya da hayaller âleminde yaşamak
gerekir.
Sayın Akat, "milliyetçiliği", oklar içinde en
tehlikelisi ve evrensel sosyal demokrasi ilke-
lerine en zıt olanı olarak değerlendirmektedir.
Oysa ki Jean Jaures'in dediği gibi; "enternas-
yonaüzmin aa, insanlan milhyetçilikten uzak-
laştırır; çoğu, insanları milliyetçiliğe yaklaş-
tınr; milliyetçiliğin azı, insanlan enternasyo-
nalizmden uzaklaştırır; çoğu, insanlan enter-
nasyonalizme yaklaştırır." Umarım Sayın
Akat, Jean Jaures'i de çağdışı kalmış bir za-
valh olarak değerlendirmemektedir.
Halkçıhk ilkesi, sınıf farklannın ve sınıf ça-
tışmalannın ortadan kalktığı bir düzene öz-
lemi dile getirmektedir ve sosyal demokrasi-
nin ana hedefi ile çatışma içinde değildir. Ay-
nen devletçilik ilkesinin Batı'nın hemen tüm
sosyal demokrat partilerinin ana hedefleri ara-
sında olması gibi.
"Devrimcilik" ve "laiklik" ilkelerini, hele
Türkiye gibi bir ülkede, modası geçmiş ilke-
ler olarak görmek; orijinal ohnak uğruna şaş-
kın olmanın çok açık bir göstergesidir. Türk-
çedeki kavram kanşıklığının ardına sığınarak
kalem oynatmak, samyorum insanı bir yere
götürmez.
Görülen o ki Sayın Akat ve (sayılan ne olur-
sa olsun) onun gibi düşünenler, cumhuriyeti-
mizin resmi tarihine ve bunun doğal mirasçı-
sı olan SHP'ye karşüar. Olabilir. Demokratik
bir toplumda (demokrasimizin bir sürü eksi-
ği olsa bile) bu onların en doğal haklandır.
Ancak yazıman başmda da değinmiş olduğum
gibi böylesi bir karalamanın kavgasım SHP
içinde vermek istemenin nedenini anlamak
mümkün değildir. Türkiye'de SHP dışında pek
çok siyasal örgüt vardır ve Saym Akat'ın bu
örgütlerden bazılanna SHP'den çok daha ya-
kın olduğu anlaşılmaktadır. O halde SHP'de
değil, bu örgütlerde yer ve tutum alması gere-
kir. Hele Sayın Akat'ın "Türkiye artık geri
kalmış bir ülke değildir" görüşü, Türkiye'de
yoksul kalmadığını ileri sürenlere çok yakın-
dır. Kaldı ki Saym Akat, "sivil bir anayasa"
konusunda ANAP ile işbirliğinin zeminini de
bulmaktadır. Ve her şey bir yana, hiç kimse
solcu olmak zorunda değildir. Kendi görüş-
leri uymayınca, dünya emekçilerinin ve bun-
lann önderlerinin nice bedeller ödeyerek oluş-
turdukları kuramı kendi görüşleri doğrultu-
sunda carpıtmaya çalışmak, solcu olmamak-
tan daha kötü bir şeydir.
Saym Akat'ın sosyal demokrat ekonomi po-
litikaları ile ilgili önerileri, belki bir başka ya-
zının konusu olabilir. Ancak hiç kuşkusuz,
"sosyal demokrasinin hedefi, Türkiye*yi fakir
bir kapitalist ülke olmaktan çıkanp, zengin bir
kapitalist ülke" yapmak (s. 95) değildir. Bu he-
def, olsa olsa Sayın Akat'ın hedefi olabilir ve
bu hedef doğrultusunda başarıyla yürümek-
tedir.
(•) Bu başlık Sayın Orhan Şaik Gökyay"mdır. tzinlerini ala-
madan kullandıgım için bagışlayacaklannı umut ediyorum.
(••) Asaf Savaş Akat: "Sosyal Demokrasinin Gündemi" Ar-
moni Yayınlan, tstanbul 1991.
(•*•) Ural Annay; Alü Oktaa Kimler Gocuuyor, tLKE, Si-
nop 1991.
EVET/HAYIR
OKTAYAKBAL
Bakıricöy'e Bir Tiyatro
Bakırköy iki milyon nüfuslu dev bir ilçe. Daha doğrusu Tür-
kiye'nin 4. yerfeşim bolgesi. Bu koca kerrtte bir tek tiyatro vardı
yakın günlere dek. Şimdi Güngören'de Aziz Nesin Sahnesi
var. Yakında Baruthane'de açılacak kültür merkezinde de yeni
sahne yer alacak.
Adile Naşit Tiyatrosu diye tantnan tiyatro, Bakırköy Eğitim
Kültür Varfı'na bağlı, ama vakıf bu tiyatronun giderini karşı-
temıyof. Bu yüzden tiyatronun doğrudan belediyeye bağlan-
ması gerekiyor Boytelikle istanbul'un üçüncü ödenekli tiyat-
rosu oluşturulacak. Tiyatro giderleri Bakırköy Belediyesi'nce
karşılanacak.
Gel gör ki bu yerinde istek bir türlü gerçekleşemiyor. Ne-
deni de bir 'imza'nın eksikliği, daha doğrusu Maliye Baka-
nı'nın, yani Sayın Kahveci'nin vize işlemini yerine getirme-
mesi, bugüne dek bu vizeye onay vermeyişi...
Sayın Kahveci şöyie diyormuş: "Biz bu vize işlemini ya-
parsak öbür belediyeler de tiyatro açmaya kalkar, o zaman
ne olur bu işin sonu?"
Ne olacak, çok güzel sonuçlar doğar. Kötü bir şey mi Türki-
ye ölcüsünde birçok belediyenin tiyatrolar kurması. Bunda
çekinecek ne var? Tiyatro etkinliklerinden korkmak ilkel bir
anlayışm belirtisi sayılmaz mı?
Bu konuda Bakırköy Belediyesi'nden aldığım bir açıklama-
yı, olduğu gibi hem okurtarıma hem de -şu andaki- iktidar
sorumiularının dikkatine sunmak istiyorum:
"Bakırköy Belediye Başkanlığı 28.02.1990 tarihli yazısı ile
tiyatro kurmak istediğini Içişleri Bakanlığı'na bildirmistir.
içişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü
27.03.1990 tarih, Personel Daire Başkanltgı 54750/55939 sayılı
yazılan ile 'sözleşmel) sanatçı" olarak çalıştırılmalan düşü-
nüien personelin, emsal kuruluşların sanatçılarından oluş-
turulacak bir 'geçici yetkili sanat kurulu' tarafından sınava
tabi tutularak hazııianacak 'sözleşmeli personel vize cetveli'
ile lip sözleşme örneği'nin, İçişleri Bakanlığı kanalı ile Mali-
ye ve Gümrük Bakanlığı'na iletilmesi halinde 07.05.1987 ta-
rih ve 87711782 sayılı kararnamenin 14. ve 15. maddeleri uya-
rınca sanatçıların vizelerinin yapılabileceğini bildirmistir
Mahalli idareler Genel Müdühüğü'nün talimatlan harfiyen
yerine getirilmiş ve hazırlanan dosya mezkûr genel müdür-
lüğün 04.02.1991 tarih, Personel Daire Başkanlığı
547.91/55192 sayılı yazılan ekinde vize işlemi için Maliye ve
Gümrük Bakanlığı'na gönderilmiştir. 1989 yılıridan beri zor
koşullar altında başanlı bir biçimde çalışmalannı sürdüren,
ulusal ve uluslararası ölçekie festivaller düzenleyen, 3. Ulus-
lararası istanbul Tiyatro Festivali'ndekı başarısından dolayı
'ismet Küntay Jüri ûzel ödülü' ile mükâfatlandırılan Bakır-
köy Belediye Tryatrolan, vize işlemi gerçekleştiği takdirde ül-
kemizin a ödenekli ve ilk İlçe Belediye Tiyatrosu olabilecek-
tir.
Ancak söz konusu vize işlemi Maliye ve Gümrük Bakanı
Sayın Adnan Kahveci'nin, yaklaşık 6 aydır, onayı için söz ko-
nusu bakanlıkta bekletilmektedir"
Sayın Adnan Kahveci bilmiyorum daha kaç gün, kaç hafta
görevinde kalacak? Genel seçim sonunda İstanbul'dan mil-
letvekili seçileceği bile kuşkulu! Genç yaşta 'emekli' bir po-
Irtikacı olunca ister istemez işbaşındayken başardıklarını-
başaramadıklarını hiç dûşünmeyecek mi? 'Şunu yaptım, iyi
oldu, şunları yapmadım, yazık oldu' diye bir hesaplamaya
gitmeyecek mi?
Bakırköy'de belediyeye bağlı ödenekli bir tiyatronun kurul-
ması neden önlensin? Gitti gidecek bir hükümetin önde ge-
len bir ûyesi niye 'tiyatro ve sanat düşmanı' bir kişi olarak
bilinsin? Bakırköy Belediye Başkanı Sayın Yıkjınm Aktuna bu
büyük ilçeyi sanat kenti haline getirmeye çalışıyorsa bunu,
bir 'imza'yı esirgeyerek baltalamak, sanata yakınlığı olduğu
sanılan bir Maliye Bakanına yakışır mı?
susuz
ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
İLAN
Dosya No: 1990/125
Davacı Besti Lfyulmaz Vekili Av. Çetin Bilgir tarafından davalılar
Cihan Uyulmaz (Hasaydın) Ibran Uyulmaz ve Susuz Nüfus Idaresi
Mildüriüğü aleyhine raahkememize açmış bulunduğu kayıt tashihi
davasının mahkememizde yapılan açık duruşraalan esnasında; Da-
valı Cihan Uyulmaz'ın (Hasaydın) adresinin uzun araştırmalara rağ-
men bulunamadığı anlaşılmakla şahsa ilanen tebligat yapılmasına
karar verilraiştir.
Karar geregj davalı Cihan Uyulmaz (Hasaydın) adına duruşma günü
ve saatini bildirir davetiye ve dava dilekçesi tebliğ edilemediğinden
davalı Cihan Uyulmaz'ın (Hasaydın) duruşma günü olan 12.9.1991
günü saat lO.SO'da Susuz Asliye Hukuk Mahkemesinde hazır bulun-
madıgı, kendisinin bir vekille de temsil ettirmediği takdirde duruş-
maya gıyabında devam edileceği ve karar verileceği hususu dava
dilekçesi yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 22.7.1991
Basın: 48856
Dünya Bulnıaea - Oyun Kongresi
Olimpiyat Oyunları (Olympic Games) admdaki oyun kavramı
giderek birtakım yeni spor dallarını kapsamakta. Ama
satrançtan sonra, bulmaca-oyunların da olimpiyatlara girecek
olması, gerçekten çok sevindiriciyse de insanhkla yaşıt
bulmaca-oyun uğraşının içerilmesinde bu kadar geç kalınması
düşündürücüdür de.
NEVZAT ERKMEN
Geçen hafta bir sabah uyandım, Zagreb
1
den gelen fakstaki şu haberi okurken göz-
lerime inanamayaziım:
Juan Antonio Samaranch'ın önerisi ve
Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin işbir-
liğiyle, bulmacacı-oyuncular, Barseiona'daki
1992 Olimpiyal Oyunları köyünde diizcn-
lenecek bir yanşma>*a katılacaklar. Bu ko-
nudaki hazıriıklar, bu yıl eylülün ilk hafta-
sında Yugoslavya'nın Zagreb kentinde ya-
pılacak Dünya Bulmaca-Oyun Kongresi'nde
görüşülecek.
Demirperde yıkılmış, glasnost çıkrruş ve
demek şimdi bu da olmuştu. Acep ardın-
dan ne gelecekti? Bulmaca-Oyuncular bir
"federasyon" aJtında toplanacaklar mıydı?
Bunun öncülüğunü de Türkiye mi yapacak-
tı? Niçin olmasındı? Dememiş miydi bir
Türk (Salâh Birsel) yülar önce: "Beş bin yıl-
lık bir yaşamdan sonra Nuh Peygamber'in
torunlan 'Gör-Işit Yöntemi' diye bir şey ol-
duğunu çakmışlardır. Ama gerçek yöntem
bu da değildir. En yararlı davranış, en ge-
çerli yol gülmeye, güldürmeye büyük bir yer
ayıran 'Eğlen-Gör-Işit Yöntemi'dir. Yalnız
insanlann bu yöntemi bulabilmeleri için da-
ha bir beş bin yıhn geçmesi gerekir. Bu ara-
da onlar eğlenceyi (ve oyunları) küçümse-
mekten vazgeçmeye de alışmalıdırlar"* di-
ye öğretmence; bir başka Türk (Metin And):
"Bir sözcüğun kavramsal değeri çoğunlukla
onun karşıtı ile koşullamr. Oyunun karşıtı
ciddilik, ya da iş, çalışmadır. Ancak ciddi-
nin karşıhğı çoğunluklu oyun, ya da alay ve
şakadır... Oyun kavramı, karşıtından daha
asal, daha temelden görünmek'.edir. Karşı-
tı, bu ağırlığı, bu dengeyi kuramamaktadır.
Karşıtında daha çok acarhk, çaba, uğraş-
ma, özen gibi bir fikrin çevresinde toplan-
maktadır. Kaldı ki oyun olumlu, ciddilik ise
olumsuzdur. Ciddilik, daha çok oyunun
yadsımasıdır, oynamama, oyun olmama gi-
bi olumsuz bir anlam taşır. Oysa oyunun
anlamı, hiçbir zaman ciddi olmamak değil-
dir, oyun kendi başına yeterli bir kavram-
dır, böylece aşama sırasında, oyun daha üst
bir düzeydedir. Ciddilik oyunu içennez, onu
onamaz, oysa oyunda ciddilik de
bulunabilir"** diye fîlozofca; bir başka
Türk (Fazıl Hüsnü Dağlarca):
"Çözüniiz / Gazetelerdeki çapraz bilme-
celeri / Batıdan doğuya / Kuzeyden
güneye"*** diye şairce; Bir başka Türk (Ba-
nş Kaptan): "Oyunbilim yok, ama oyunun
dilbilim, matematik, insanbilim (antropo-
loji), söylencebilim (mitoloji), ruhbilim,
halkbügisi (folklor), budunbilim (etnoloji),
eğitbilim (pedagoji) gibi bilimlerle sıkı ba-
ğı var. Konuyu derinlemesine işleyen bilim-
ciler var: Johan Huizanga, Maihmut R.Ga-
zimihal, Metin And, Sir James Frazer, Rer-
tev Naili Boraıav, tlban Başgöz ve buraya
sığdıramayacağım öbürleri... Çok tâtlı za-
manlar geçirtiyor bu büyük adamların ya-
pıtlarını okumak. Nerdeyse oyun oynamak-
tan alınan tada eş" *••• araştırmanca; ve
atalanmız:
"Dağlardan, ta$lardan; / Canhdan, can-
sızdan; / YiyOir, içilirden; / Ben söyleyeyim,
sen bU!"***** diye bilgece?
Dünya Bulmaca-Oyun Kongresi'nin bil-
gi kâğıdında deniliyor ki:
"Bulmaca çözme ve düzenleme, tüm dün-
yanın, doğanın özündeki ikiciliğin (düa-
lizm) bir ifadesidir. Gece ve gündüz, güneş
ve ay, doğum ve ölüm anları, -bütün bun-
lar salt gerçeklik arayışındaki iki uç nokta,
bir soru ve bir yanıt biçiminde açıklanabi-
lecek noktalar değil midir? Soru sorma,
oyun kurma, doğru yanıtı bulma, bulmaca
çözme- bunlann hepsi de tüm bir varolu-
şun nedenleri, gerekçeleri, güdülendiricile-
ri ve sonuçlan değil midir? Bulmaca-Oyun
çözme/düzenlemenin temel ilkesi -soru sor-
ma ve yanıtını bulma- insanoğlunun, onun
uygarlığının ve ekininin bir ürünüdür. Dü-
şünce, anlık (entelekt), saggörü, bilgelik, in-
celik - oyunların yapıtaşları işte bunlardır.
Oyun kavramı, yaygın olarak bulmaca
çözme/düzenlemeyle smırlı kalmış ve bu
kavramın içerdiği güzellik ve derinliğe he-
nüz inilememiştn?•••**
Günümüzde bulmaca çözme/düzenleme-
nin simgesi herkesin çok iyi bildiği çapraz
bulmacalardır. Çapraz bulmacalar l ö 6.
yüzyılda Çinlilerce bilinmekteydi. Arkeolo-
jik kazılar çapraz bulmacalann fîravun Tu-
tankhamen'in sarayuıda yaygın bir eğlence
araa olduğunu kanıtlamıştır. Corinium'da-
ki kazılardan da çapraz bulmacaların Ro-
ma'ya taşındığını öğreniyoruz..!'
Çocuklar için
UNESCO ve UNICEFin desteğiyle, bir
de Çocuklar Bulmaca-Oyun Şampiyonası
düzenlenmesi tasarlanmaktadır.
Zagreb'deki kongre haftası boyunca, öz-
gün afişler, maskotlar vb. üretilip dağıtıla-
cak, televizyonlarda ve basında yanşmalar
düzenlenecek, özel pullar çıkanlacak, kon-
serler verilecek, kongre kenti Zagreb'de
Dünya Bulmaca-Oyun Kongresi'ni ve Dün-
ya Bulmaca-Oyun örgütü'nün kuruluşunu
simgeleyen bir DOSTLUK BİLMECE
PARKI açdacak.
Çevre ile oyun ilişkileri de ele alınmış.
Ünlü bir söz, "Sağlıklı bir doğa için sağükh
ber bedende sağlıklı bir kafa" biçimindeki
bir slogana dönüştürülmüş. Dünyanın en
büyük kâğıt üreticilerinden VIDEM
Krvsko, kongre boyunca tüm basıh malze-
meyi armağan ediyor; hem de yüzde yüz
kullanılmış kâğıtları yeniden işleyerek üre-
tilen kâğıtlarla (recycled paper)!
Yugoslavlar, bu kongrenin Zagreb kenti
için ne kadar önemli olduğunun bilincinde.
Zagreb'in Avrupa ve Hırvatistan'ın kültü-
rel ve turistik bir merkezi olma imajının ge-
liştirilmesinde Dünya Bulmaca-Oyun Kong-
resi'nin ne denli önem taşıdığıru bilmekte-
ler. Tüm devlet ve özel sektör kuruluşları,
"dünya çapında tarihsel önem taşıdığına"
inandıkları bu olayı destekliyor.
Olimpiyat Oyunları (Olympic Games)
admdaki oyun kavramı giderek birtakım ye-
ni spor dallannı kapsamakta. Ama satranç-
tan sonra, bulmaca-oyunlann da olimpiyat-
lara girecek olması, gerçekten çok sevindi-
riciyse de insanhkla yaşıt bulmaca-oyun uğ-
raşının içerilmesinde bu kadar geç kalmması
düşündürücüdür de. Zira, "Nuh'un gemi-
sindeki hayvanlarla insanlar acaba vakitle-
rini nasü değerlendiriyorlardı? Üreme oyun-
lan dahil, bol bol oyun oynadıklannı dü-
şünmek yanlış mı olur?"
Diin gece rüyamda bir kuruluş (TRT miy-
di, köklü bir gazete miydi, ileri görüşlü bir
banka mıydı, İstanbul Belediyesi miydi,
Türkiye Olimpiyat Komitesi miydi? çıkara-
mıyorum) Zagreb'deki kongreye Türkiye'den
bir bulmaca-oyun ustamızı göndermeye ka-
rar vermiş. Allah hayırlara getirsin! Acaba
neydi o gönderen kuruluşun adı? Gönderi-
lecek oyuncunun adı? Ahn size bir bulma-
ca? Bilen varsa söylesin. Bu rüya bana öy-
lesine MORAL vermişti ki, sabahleyin kalk-
tığımda kanm, "Nevzat", dedi, "ne bu ha-
lin? Her yanm MOR ve AL olmuş!"
Tüm oyunculara, BİR DELİ ARAMIŞ-
LAR! Şey, BAŞARILAR DİLERİM diye-
cektim. Harfler kanşıverdi. Şimdilik,
HINÇLA OKŞA! özür dilerim, harfler ge-
ne karıştı. Yani, HOŞÇA KALIN!
• "Bulmaca Bilmece Oyun" Sayı 1, Çağdaş
Yayıncılık, 1981.
** Aynı yayın, Sayı 6
*** Aynı yayın, Sayı 2
*•** Aynı yayın, Sayı 6
***** Aynı yayın, Sayı 1
****** Şimdi dünya, çapraz bulmacalann
dar kahplannı kırarak "yaratıcı bir yakla-
şım, zihinsel kıvraklık ve mizah eğilimini"
gerektiren yazı-çizi-sayı öğelerinden kuru-
lu oyunlara yöneliyor. Cumhuriyet'in
"Pazaroyun" köşesinde bu tür oyunlar yıl-
larca sergilenmişti.
OKURLARA.
OKAYGÖMNSİN
Referans
G azete kavramıyla birlikte yürûyen ve giderek
gûçlenen bir imaj var: Gazeteyi alırsm okursun,
sonra da ya çöpe atarsın ya vapurda, otobüste bir
kıyıya bırakırsın ya da paket yapmak için kullanırsm...
Gazete kavramına yakın bir biçimde yaşayan bu imaj
"bulvar" gazeteferi var oktukça yaşayacak. Referans
gazetesi kavramı ise her ülkede bir ya da birkaç
gazetenin vartığıyla yaşamaya devam ediyor.
Nedir referans gazetesi?
Okuduktan sonra atamazsınız. Ya gazetenin tûmünü
saklamak istersiniz ya da bir bölümûnû keserek bir
kenara koyarsınız... Orada anlaülanlartn yasamınızın
daha sonraki gûnlerinde göz atmanızı gerektiren bir öz
taşıdığını düşünürsünüz. Bu öz, bir haberin aynntılı
işlenmiş olmasıdır, bir konunun farklı boyutfarmtn öne
çıkarılmasıdır, bir düşüncenin (sizinkine uymasa bile)
tutariı ve ufuk aç/cı bir tarzda savunuimastdır...
O zaman o gazete çöpe atılamaz, vapurda ya da
otobüste terk edilemez...
O gazetede bilgilendirmenin, haberin izlenmesi ve
sunuşunun tutku ve coşkuyla, okuyanı ağaç yerine
koymadan yapıldığtnın farkına vanrsınız... Yazılann ve
habeherin ardında kûçük çıkarlar, dar ufuklar yerine
mesleğe, yazıya, düsünceye saygının vazgeçilmez
temeli olan erdemi sezinlersiniz...
Her konuda hemen karar vermek yerine, olaylartn
gerisinde nehr olduğunu araştınva duygusu bazen
insanı rahatsız edebilir, ama referans gazetesi soru
işaretierini her yana serpmezse kimliğini kaybeder...
Beileksiz gazetefer vardır, her gün çıkar ve dün ne
olduğunu zaten baskıya girdiği sırada bile unutmuştur.
Referans gazetesi ise dünü hep yarının ve bugünün
yanına katar...
Günün akıntılan insanlan daJgalandmr, gazeteferi de...
Referans gazetesi bu akıntolarm ûstünde durmaya
mahkûm olduğunun bilincindedir. Günün dakjaian
üstûnden geçip gider.
Referans gazetesini, ona kızanlar, ondan sıkılanlar bile
okur, en azından bir göz atmak ihtiyacını duyariar, en
tembeller sağa sola kulak kabartır ve kendileri okumuş
gibi anlatıriar...
*
Yukanda özetled'tğimiz düşünceleri, gazetecilik ve
işlevleri üstüne düşünmüş ve yazmış insanlardan
kanştırarak deriedik. Başkaian başka türiü sonuçlara
varabilir, başka düşünce ve güdüleri bir araya
geürerek... Ama amacımız gazetecilik onurunu,
düsünceye saygtyı, bağımsızlığımıza özeni hep en üstte
tutmak olmalı. Hele ki herhangi birisinin borusunu Ince
ya da kaba biçimde çaJmak, çiktet satmak gibi işler
gazetecilikle en ağır biçimde kanştınlmışken...
•
Francis Balle ve Gerard Eymery'nin "Yeni Medyalar"
kitabından bir küçük aJıntı, unutulmaması gereken bir
boyutu yineliyor: 'Demokrasilerde, devlet ile medyalar
arasındaki ilişkilerin açıklığı son tahlilde tek bir kurala
saygı gösterilmesine bağlıdır: Son söz, gazeteyi
tjkuyan, radyoyu dinleyen veya televizyonu izleyenlere
bırakılmak zorundadır. Bunların egemenlik haklanrta
yönelik kısıtlamaları, ne kadar küçük olursa olsun
hiçbir şey haklı gösteremez. Çok çeşitli ve sayıda"'
ilV
programlar ve gazeteler arasmda seçme yapma, •'"••
K
"''
onların yetkisi içindedir. iletişim özgürlüklerinin
yonlendiriciliği açısından birinci oyuncu odur, çünkü
seçme hakkı ve özgürlüğü bütün siyasal ve bireysel
özgürlüklerin uygulanma koşuludur ve medyaların tek
patronu onlan kullananlardır (Okurlar, dinleyiciler ve
izleyiciler). Bu kuraldan az da olsa uzaklaşmak,
demokratik düzenin temelini olusturan düşünce
özgürlüğü idealinden, isteyerek veya isiemeyerek
sapma anlamına gelir."
MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI'NDAN
STAJYER MUHASEBAT
KONTROLÖRLÜĞÜ GİRİŞ SINAVI
Maliye ve Gümrük Bakanhğı Muhasebat Genel Müdürlüğü'nce,
12-13 Ekim 1991 Cumartesi ve Pazar günleri sabah saat: 09.00'da, ö|-
leden sonra saat: 14.00'te Ankara, İstanbul ve lzmir illerinde Stajyer
Muhasebat Kontrolörlüğü Giriş Sınavı açılacaktır.
SINAVA KATILABİLMEK İÇİN
a) Devlet Memurlan Kanunu'nun 48'ind maddesinde belirtilen özd-
likleri tasımak,
b) Sınavın yapılacagı yılın ocak ayı basında 30 yaşını doldurma-
mış olmak,
c) Üniversitelerin en az dört yıllık öğrenim veren siyasal bügiler,
hukuk, iktisat, işletme ve iktisadi ve idari bilimler fakültelerini veya
bunlara eşitliği Milli Eğitim Bakanlığı'nca kabul edilen yerli ve ya-
bancı öğretim kurumlanndan birini bitinniş olmak,
d) Askerlik hizmetini yapmış, erteletmiş olmak veya muaf bulun-
mak gerekmektedir.
SINAV KONULARI
Yazıh ve sözlü smavlar: EKONOMİ, MALİYE, HUKUK, MUHA-
SEBE VE YABANCI DİL konulanndan yapılacaktır. Sınav konula-
nnı, sınav giriş şartlannı ve sınav değerlendirme yöntemlerini aynn-
tılanyla gösteren kitapcık ve başvuru fonnu asağıda belirtilen adres-
lerden temin edilebilir.
Isteklilerin gerekli belgelerle birlikte en geç 27.9.1991 Cuma günü
calışma saati biümine kadar Muhasebat Genel Müdürlüğü Denetim
Birimi Başkanlığı'na bizzat veya posta ile başvurmalan gerekmekte-
dir.
Postadaki gecikmeler dikkate alınmayacaktır.
ADRESLER.
— Muhasebat Genel Müdürlüğü Denetım Birimi Başkanlığı S.S.K.
İş Hanı, A-2 Blok, Kat: 9, Kızılay/ANKARA Tel: 134 04 06, 134 37
18
— Muhasebat Kontrolörleri İstanbul Grup Başkanhğı, Yalıköşkü
Caddesi, Yalıköşkü İş Hanı, Kat: 4 No: 414-421, Eminönü/İSTAN-
BUL Tel: 528 31 26, 526 13 92
— Muhasebat Kontrolörleri lzmir Grup Bajkanhğı, S.S.K. İş Ha-
nı, A-3 Blok, Kat: 1, Konak /İZMİR Tel: 14 04 41
— Ankara, İstanbul ve lzmir dışındaki vilayetlerde, II Defterdar-
hk Personel Müdürlükleri.
Basın: 32769
TATİLE
ÇIKARKEN,
CÜZDANINIZI
EVDE
BIRAKIN!
Haftalık rezervasyonlannnız da suruyor.
Rezervasyonunuzu yaptınn, sonra "para"yı unutun! Ne boynunuza boncuk asın, ne de
mayonuza cüzdan cebı diktirin. Gönlünüzce tatil geçirin.
C L U B T U R T L E ' S M A R C O P O L O ' D A H E R Ş E Y F İ Y A T I N İ Ç İ N D E !
HAFTA SONUNU
AKDENİZ MAVİSİYLE BOYAYIN
• 3 TAM GÜN: Cuma sabahından başlayarak...
• Marco Polo'nun sunduğu her şey,
gidiş-dönuş UÇAK BİLETİ ve transferier,
FİYATIN İÇİNDE.
C L l ' B T V R T L E S
MARCO POLO"K E M E R - Ç A M Y U V A / T A T İ L K Ö Y Ü
30 Ağustos paket programımız dolmuştur,
gosterilen yoğun ılgiye teşekkür ederiz.
0KAN TURIZM VE SEYAHAT A.$.
2. roşocoğı Caddtu. Cevdet Bty Is/ıom 5-8 Meadıytkoy 80200 İSTANBUL
TEL:(1) 1746S 50-17 HatTLX 21761 oküı v fk*. (1) ) 74 8J 77.(0 174 83 49
tLAN TOKAT 1.
SULH CEZA
MAHKEMESİ'NDEN
Esas No: 1990/258
Karar No: 1990/404
Sanık: Şaban Tireld: Ahmet
oğlu 1947 D.lu. Tokat Behzat
Caddesi Yavuz Apt. K. 3 No.
12'de oturur, fuma.
Suç: G.M.N.A.
Suç tarihi: 5/5/1988.
Yukanda açık kimliği ve müs-
net suçu yazılı samğın Tokat'ta-
ki ekmek fabrikasında pişirdiği
ekmeklerin G.M.TTnün 304 ve
307. maddelerine uygun olma-
dıkları anlaşılmıs, böylece
G.M.T.ye muhalefet ettiği anlaşıl-
dığından TCK'nın 398. 647 S.K.
4. TCK. 402. maddeleri gereğin-
ce 32000 lira ağır para, 3 ay süre
ile cürme vasıta kıldığı meslek,
sanat ve ticaretinin tatiline ve 7
gün süre ile işyerinin kapaülma-
sına karar venlmiştir.
Hükümlü tarafından temyiz
edilmeyerek kesinleşen karann
TCK.'nın 402/2. madde ve fıkra-
sı gereğince ilan olunur. 1.8.1991