15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 PAZAR YAZILARI 18 AĞUSTOS 1991 Capetotvn'dan Beyazların cenneti, siyahlann cehennemiYorgun, gergin ve öfkeli siyahlann cehennemiyle beyazların cennetini, 'Victoria & Alfred' adb lüks bir otel ayırıyor. Rolex saatli, bond çantalı, kravath beyaz 'yuppie'lerin her akşam yiyip içip eğlendikleri yerlere, siyahlar ancak müstahdem olarak girebiliyorlar. NİLGÜN CERRAHOGLU CAPETOWN — Siyahlar yorgun, siyahlar ger- gin, siyahlar öfkeli... Akşamüstü saat 5.30. Ca- petown Limanı. Sabah 07.00'de işbaşı yapan li- man işçileri paydos yapıyorlar. Dalga dalga so- kaga yayıüyor, üstümüze ustumuze geliyorlar. Bir an önce kendilerini havaalanı civanndaki siyah gettolara taşıyacak kamyonlara ve otobüslere ye- tişmenin telaşı içindeler. Beyaz derimize, "Bura- da nc isiniz var" dercesine bakıyorlar. Ve açık- çası pek sempatik yaklaşmıyorlar. Capetovvn Limanı'nın siyah işçileri, onlan yu- tarcasına kent merkezinden uzaklaştıran araçla- ra doluşurken biz limanın arka cephesindeki "be- yaz cennete" yollanıyoruz. Siyahlann cehenne- mi ıle beyazlann cennetini "Victoria & Alfred" adh bir otel ayınyor. Geçen nisan aymda restore edilerek hizmete giren liman tesisleri müsterile- rine kapılannı açan "Vicforia & Alfred" Cape- town'm en lüks oteli. Yüzyılın başından kalma bir tahıl deposundan, 5 yıldızh Victorian stüi bir otele çevrilen "Victoria & Alfred"in önünde özel bekçiler, polis ekipleri kol geziyor. talkie"leriyle dolaşan güvenlik guçleri, önu luks arabalarla dolu beyazlann cennetini gece-gündüz bekliyorlar. Dünyanın en tehlikeli kentlerinden biri (cinayet sıralamasında 1. sırayı koruyor) sa- yılan Capetown'da beyazlar hava karardıktan sonra ancak burada polis gözetiminde gezinebı- liyorlar. Kentin diğer kesimlerinde in-cin top oy- nuyor, sokaklarda yalnız ruzgârın uçuşturduğu kâğıt parçalannın hışırtısı duyuluyor. Beşikten mezara dek siyahlarla beyazlan ayı- ran "apartheid" yasalarının geçen haziran ayın- da yok edilmesine rağmen, bu garip gerçekdışı manzaralar tüm Güney Afrika kentlerinde hâlâ devam ediyor. Özellikle pararun belirlediği "sı- nıf apartheid"i çok çarpıcı. Sosyal sınıflan ise bu ülkede her şeyden önce insanın cildinin rengı belirliyor. "Victoria & Alfred" Oteli; Capetown Lima- m'ndaki bu sınıf "apartheid"inin ancak parayla aşılan duvarlanru ciziyor. Otelin civanndaki kah- velerde, butiklerde, restoranlarda ve demir alan teknelerde siyahlara ancak müstahdem olarak rastlaruyor. San Francisco'daki "Fisberman's Wharf"; Londra'daki "Docks" ve New York'taki "South Street Sea" gibi Uman tesislerinden esinlenen Ca- petown Belediyesi bu muazzam projeye özel sek- törle birlikte girişmiş. '92 sonunda tamamlanma- sı beklenen proje, Hint ve Atlantik Okyanu-su 1 nun buluşma nok- tasında doğu ile batıyı kucaklayan Capetovvn Li- manı'nı eski görkemine kavuşturraayı hedefliyor. 19. yuzyılda iki okyanus arasında gidip gelen ge- miler içûı vazgeçilmez ve romantik bir uğrak nok- tası olan, fakat Süveyş kanalının açılışıyla bir- likte önemini yitirerek terk edılen Capetovvn Li- manı şündi, aynca toplumun tum kesimlerine ka- zandınlmak isteniyor. Tahıl depoları, 5 yıldızh otel olurken balıkhaneler butiklere, depolar res- toranlara, tersaneler kahve ve birahanelere çev- riliyor. Restorasyonla birlikte bizim "Ayasofya evleri" gibi uçuk san, pembe, gri tonlanndaki pastel renklere boyanan "Victorian" tarzındaki binaların arasında ulaşımı özel liman otobusleri sağlıyor. Isteyen bisikleti kiralıyor. Bunlara ya- kında yalnız liman boyunca çahşacak olan "nostaljik" tramvaylar ve buharlı trenlerin de ek- lenmesi bekleniyor. Limanın yanı başındaki es- ki "Breakvvater Prisoo" Hapishanesi bile devre- ye sokulmuş durumda. Capetovvn Üniversitesi burada iş idaresi bölümü için "master" kurslan başlatıyor. Toplam 16 restoran, 12 sinema, 2 ti- yatro, 1 dans okulu, 1 diskotek ve gece ilerici entel takımın buluştuğu caz kulübu "Rosie's"le yeni- den kent yaşamına dönen tarihi liman etrafında eski ve yeninin cazibesi bir arada kullanılıyor. Ne ki el yakan fıyatlar, siyahlann buraya an- cak hafta sonları yalnız dondurma yemeye gel- mesine olanak veriyor. Oysa beyaz "ynppie"ler, her akşam iş çıkışı muhakkak limanın göbeğin- deki "Quay 4"a uğruyorlar. Geniş bir tahta is- kele uzerine yerleştirilen tahta masa ve sıralar- dan oluşan "Quay 4" biraz bizim midyecilerle, eski Çiçek Pasajı atmosferini hatu-latıyor. Sosis, patates kızartması, kalamar tava gibi mezelerle bira üzerine bira yuvarlayan Roleks saatli, Bond çantalı, kıraaüı "yuppiler", buradan çıkışta Ca- petown'ın en tanınmış gazetecisi John Lewis'in çahştırdığı "RosieV'e uğruyorlar. Pazar sabah- ları klasik müzikli brunch, pazar geceleri caz, cu- ma, cumartesileri rock ve pazartesi, saüları da kabare, blues ve siyasi tiyatro sunan John'un "Rosie > s"i, "W«terfront"un siyasi bilinci gelişmis tek muessesesi. Tüm liman tesisleri içinde siya- hın beyaza, beyazın Hintli ve meleze kanştığı tek nokta olan "Rosie's"e (Nelson Mandela'nın öz- gürlük hareketi) ANC'cilerin 40-50 yaş grubu yö- netim kadrolan hafta sonları muhakkak takılı- yor. Çoğu kez partinin düşünen beyinlerinin top- landığı masalarda iktidara yakın olanlann gunıru ve emniyeti hissediliyor. New York'tan Yükselen ve daha yükselen Arnold Schwarzenegger ismi bile doğal olarak "belden aşağı" bir tonlama taşıyor. "Bütün sorun, dayanılmaz derecede yakışıkh olmamda. Kas geliştirmek için demir pompalamak, aynen bir kadınla sevişmek gibidir " diyor Arnold. lar da sürüye katıldı. Aynalara ve birbirlerine bakarak en güzel kim diye haykırdılar. Arnold, iktidann vücutta böyle cisimleş- mesini "Rekabet için kendimi egittigim dönemlerde beni gayri insani diye nitelendiriyorlar. an- cak bence bu durum insanlık dı- şı olmak degü, insanüstü ya da siiper insan olmaktır" sözleriy- le dile getirdi. Narsist kültür ve sanatçınm kendi vucudunu heykel madde- si olarak görmesi en aşın biçı- mini 1%9'da yine Avusturya'da Rudolf Schvvazkogler'ın kendi- ni törenle hadım ederek öldür- mesiyle aldı. Arnold'un ve ta- kipçüerinin sonunun ne olaca- ğı ise henüz belli değil. Londra'dan Cebiniz mi, yoksa banka mı daha güvenli"Aman yankesicilere, hırsızlara dikkat edin" uyarılarından sonra yapılacak en akıllıca iş, paramızı bankada güvence altına almaktı. Biz de onu yaptık. Ertesi gün gazete sayfalarını açtığımızda bizi bir sürpriz bekliyordu: Paramızı yatırdığımız "Midland Bank" mali açıdan zor durumdaydı. ŞEBNEM ATÎYAS NEW YORK — "Dönecegim" dedi ve döndü. "Terminator-2 Karar Giinii" ile 4 temmuzda gişe rekoru kırdı. Arnold Schwarzenegger, Ameri- ka'nın en mutlu makinesi, yük- selen ve daha daha yükselen "Uber Alles." Ceviz doldurul- muş prezervatif, nihai sahte tan- n, fazla şisirilmiş, fazla büyütül- müş Hollyvvood rozeti, barbar geçmişin, ümitsiz geleceğin, ölen anlamın, Amerikan egemenliği- nin ve dengesizliğinin simgesi Schwarzenegger, a>TU zamanda 20. yy'da "kendini inşa eden adam" olarak tarihe geçecek. Avusturya'nın Adolf Hitler'den sonra ilk gerçek "süperstar"ı ol- duğu söyleniyor. Schwarzeneg- ger ismi bile doğal olarak "bel- den aşagı" bir tonlama taşıyor. Babasımn Nazi olması, Rea- gan, Bush ve Kurt VValdheim'a duyduğu sadık yakınhktan ötu- rü saldırılara maruz kalan Ar- nold artık öyle güçlü ki hem Hollywood hem de kendisiyle, eleştirmenleri ve şakşakçılarıy- la acımasızca eğlenebiliyor. "Bütün sonın dayanılmaz dere- cede yakışıklı olmamda. 'Kas geliştirmek için demir pompala- mak' aynen bir kadınla seviş- mek gibidir, ne kadar mutlu ol- dugumu düşünebiliyor musu- nnz? Gün ve gece boyunca ade- ta durmadan zevk duyuyorum." Sıkı bir cumhuriyetçi olan Ar- nold, 1986'da Hitler'den pek hoşlanmayan John F. Kennedy 1 nin yeğeni Maria Shriver ile ev- lenerek Kennedy ailesine katıl- dı. Böylece sadece milyarder ol- makla kalmayıp sınıf değiştirdi ve Amerika'mn "tek soylu" ai- lesinin uyesi oldu. Ortalığı birbirine katan "Ar- nold, tzinsiz Biografi" adh ki- tapta Wendy Leigh Schwarze- negger'in kitleleri yönlendirme gücü nedeniyle Hitler'e olan hayranhğını, acunasız bir çapkın olduğunu yazınca iş mahkeme- ye yansıdı. Leigh televizyon programlanndan çıkanldı. Holly- wood'da Arnold ile kontrat ya- pan bütün şirketler "sahte tannyı" kızdırmaktan korkarak Leigh'ten uzak durdular. BBC'nin beş dizilik programı "Naked Hollywood/Çıplak Hoüywood"da Arnold'un >ıık- selişi fîlm endüstrisi dünyasının bir yansıması olarak ilgiyle Lz- lendi. Hakkında pek çok şey ya- zıldı. Programın ilanlannda Hollywood "iktidar kavgası, ego caüşmasj, arkadan bıçakla- malar, aldatmalar. yalancüık, dolandıncüık. kalpazanhk ve daha neler neler" diye anlatıldı. Para kazanmayı, şan ve şöhreti her şeyin üstünde tutan Ameri- kan kultürü, Hollywood'da ye- niden ve yeniden kendini seyre- 1 / f - T~i ı I 9 j diyor. Üstelik kendini son dere- M.Cll(İSnneCl€l « C f l ce hakh çıkaran bir felsefeyle " ~ — ~ " ^ ^ ^ ^ ^ ^ ™ "Arnold makro bir yüdızdır, çünkü Arnoid'un ardındaki olay ticaretin ardındaki olaydır, in- sanlara istediklerini vermek, is- tenilen şeyi yeterince beklenilir kıiabBmek, böylece ortaya çıkan kimseyi şaşutnuyacak, şaşmna- yınca yeniden ve yeniden size ge- lecekler. Bu arada ortaya biraz farkiı bir şey sıkışünp onu da arada satıvereceksiniz." Schwarzenegger, streoidlerle vücut güzelleştirmenin salgın haline geldiği son on yılın sim- gesi. Genç kadınların çoğu sağ- hklannı tehlikeye atıp zayıflama hapları alırken, genç erkekler hormon dengelerini tümüyle al- tüst eden kas şişirme haplanyla güçlerini gösterir duruma geldi- ler. Bu arada erkek estetiğinin güzelliğine dayanamayan kadın- Arnold Schwarzenegger, streoidlerle vücnt geliştirmenin salgın hale geldiği son on yılın simgesi. Stockholıri'den Gazetesini adamTüm Iskandinavya'nın en yüksek tirajlı, en etkili, en ısırgan gazetesi Expressen'in yayın yaşamına son vermesiyle, lsveç basın tarihinde bir sayfa daha kapandı. YAVUZ BAYDAR asla kaba değü. Çünkü Ströms- _ tedt, olağanüstü dil bilgisi ve STOCKHOLM — lsveç ba- kültürünün verdiği ateşle, tüm sın tarihinde bir sayfa daha ka- metinleri düzeltmeyi görevdeki pandı. Yalnızca tsveç'in değil, 13 yıhnın en önemli alışkanlığı tüm Iskandinavya'nın en yük- haline getirmiş, "tsveç'in en sek tirajlı, en etkili, en ısırgan yüksek maaşlı dnzeltmeni" sı- gazetesi Expressen'in Genel Ya- >in Müdüru Bo Strömstedt kol- tuğunu 17 yıl sonra kendi iste- ğiyle terk etti. Olay kuşkusuz haber bülten- lerinde ve rakip gazetelerde hak ettiği yeri aldı. Orta halli bir ak- şam gazetesi olan Expressen, Strömstedt'in 1 Ocak 1977'de yönetime el koymasından son- ra büyuk bir hızla dinamizm kazanmış, dişlerini iyice bile- miş, vurucu dizilerle ve ifşaat- larla iktidann ve bürokrasinin korkulu rüyası olmuş, açtığı kampanyalarla halkın desteği- ni toplayarak 1990 yıhru 8.2 milyonluk bir ülkede 580 bin ti- rajla kapatmıştı. Okuma yazma bilen her yurttaşın her gün eün- den geçen Expressen birkaç yıl- dır "halk hareketi" olarak da anıhyor. En yakın rakibi sosyal demokrat Aftonbladet 200 bin tiraja sahip. Liberal eğilimli Expressen, bugün akşam gaze- tesi pazarının yarısına hük- mediyor. Strömstedt'in sihirh" formülü oldukça basit: Gazetenin amb- lemi olan eşekansının her gün bir ya da birkaç kez bir yerleri sokması gerekiyor. Batı libera- lizminin ışığında bireyin, so- kaktaki adamın temel özgür- lüklerini gözetmek için de iğne, haJka gayn reşit muameiesi ya- pan iktidara, kendisini avam- dan ayrıcalıklı sayan bürokrat- lara, kerameti kendinden men- kul karar vericilere baayor. Ha- berin dili ne kadar basit, ne ka- dar konuşulan dile yakınsa iğ- nenin acısı o kadar fazla. "Efendim"siz, halkın soracağı direkt sorularla dolu söyleşiler, iri puntolar, hareketli resimler Expressen'in vazgecilmez un- surları. Elbette bu basitlik nedeniy- 1« Expressen -özellikle dış ha- berlerde, ya siyah bir tablo su- nuyor, ya beyaz. Dili basit, ama YONCA OZKAYA LONDRA — "Aman >«nke- sicilere, hırsızlara dikkat edin!" Istanbul'daki lngiliz Kültür yetkilisi bizi böyle uyarmıştı. Aynı uyarılar geçen yıl Londra 1 daki City Üniversitesi'nde hız- landınlmış gazetecilik eğitimine katılanlardan da geldi. Londra'- ya ayak bastığımızda buradaki Ingüiz Kültür yetkilileri de eli- mize bu tür uyarüarla dolu kâ- ğıtlan tutuşturdular. Bu durum- da yapılacak en akıllıca iş, pa- ramızı "bankada güvence altına almak"tı. Biz de onu yaptık! Er- tesi gün gazetelerin ekonomi sayfalanru açtığımızda bizi bir sürpriz bekliyordu: Paramızı ya- tırdığımız "Midland Bank" mali açıdan zor durumdaydı, "zarar ediyordu!" lngiliz Kültur'ün bursuyla Londra'ya gelen on Türk gaze- teci olarak ilk çözümlemeye ça- lıştığımız konu burs paramızı hangi bankaya yatırmamız ge- rektiği oldu. City Üniversitesi'n- de bize hızlandırılmış gazeteci- lik dersleri veren John Cardovr- nie'nin "Neden Midland Bank?" sorusunun önemini za- manmda kavrayamadık. Tercihi- mizi kaldığımız yere en yakın olan banka lehine vermiştik. "Yankesiciler özellikle Lond- ra'nın batı yakasında faal, met- ro istasyonlannda Bond Cadde- si, Oxford Circus, Tottenheim Court sokagı, Piccadilly Circus ve Trafalgar Meydanı'nda dik- kaüi olun. Otobtisten inerken ya da binerken eşyalanmzı kontrol altında tutun". "Oızdanınızı ce- ketinizin iç cebinde taşıyın. Pan- tolonunuzun cebine asla koyma- yın. Ceketinizi çıkanrsanız. cüz- danınız mutlaka sizde olsun", "Çantanta kısa bir süre dahi ol- sa ortalıkta bırakma>ın", "Yanı- nızda çok miktarda para taşıma- yın. Çalındığmda bulunma ola- sılığı yok denecek kadar az. Ya- nınızda günlük ibtiyacınızı kar- şıla>'acak kadar para bulundu- nın" uyanları akhmızdan bir an bile çıkmıyordu. Yoldan geçen her kişi gözumuzde yankesici ol- maya adaydı. Ancak şüpheleni- lecekler hstesinde bir hata yap- tık. Banka yöneticilerinin faaîı- yetlerinin olası sonuçlannı ve et- kilerini hiç hesaba katmamıştık. Londra'ya ayak bastığımız an- dan itibaren Bank of Credit and Commerce International (BCCI) ile ilgili haberleri takip ederken, "bizim bankamız"ın geleceğinden zerre kadar kuşku duymadık. Midland Bank'ın 1836 yılın- da kurulduğunu, 18%'da fngil- tere'nin en büyük dört bankası arasında yer aldığım, iki dünya savaşı yıllan arasında dünyada bir numara olduğunu bilmiyor- duk. Bunlan bilseydik, bize öğ- renci hesabı açmamalanna ve iki ay için telekart vermelenne rağ- men herhalde seçimimizden do- layı kendimizi tebrik ederdik. Ama bankanın yakın tarihin- deki gelişmelerden de bihaber- dik. 1980 yılında az gelişmiş ül- kelerden alacağının 2 milyar sterhne ulaşmış olduğunu, 1989 yılında 261 milyon sterlin zarar ettiğini, geçen yıl harcamalarda kısıntı yapılmasına karar vererek 900 çalışanmı işten çıkardığını, 120 şubesini kapattığını, yöne- tim kurulu başkam Sir Kit Ca- hon, mart ayında istifasını sun- duğunda temettulerin yarı yan- ya düştüğünü gazetede okuduk. 2 ağustos tarihinde açıklanan banka raporuna göre altı aylık zarar 71 milyon sterlindi ve te- mettüler yeniden yanya üıdirile- cekti. Galiba bize yapılan uyanlan yanlış anlamıştık, ya da "Aman bankalann durumnna göz at- madan paranızı yatırmayın" uyansı unutulmuştu. Midland Bank'ın Clerkenwell şubesinin duvarına asılan afişi de zamanında görme şansımız olmadı. "Bu bir uyandır! Para- ı u Midland Bank'ta guvencede mi? Yoksa yeni bir BCCI olayı ile karşı karşıya mı kalmak üze- reyiz?" Afişin duvarda uzun sü- re durmasına izin verihnedi. Bi- linmeyen kişilerce kaldırdmıştı! fatının kendısine yakıştınlma- sı bu yüzden. Strömstedt bazı metinlerdeki noktalama işaret- lerini düzeltecek diye dizgiciler kudurmamayı ancak yıllar son- ra öğrenmişler. Hıristiyan-liberal bir aileden gelen Strömstedt'e göre yayın politikası şu ya da bu olabilir, ama dil, gazetenin belkemiği. Bu konudaki tutarhlığını da herkes teslim ediyor. Eh, aym gazetenin kültür servisi müdürlüğıinü 16 yıl sü- reyle yürutmüş olan bir kişiden bu tavrı beklemek doğal. Strömstedt'in başyazılan, gaze- tesini "ucuz kâgıt" olarak gö- renler tarafından bile keyifle okunuyor. Duru, açık, yumu- şak, zengin, fantezi ve gönder- melerle yüklü, pınl pınl bir ls- veççe. Bu yüzden Nobel Aka- demisi'ne üyeliğini önerenlerin sayısı da hayli kabank. Konuş- ması da metinleri gibi. Expres- sen çalışanlan, Strömstedt'in geleneksel biçimde sık sık ma- sa üzerine çıkarak verdiği "ser- best cagnşımlı" söylevlerden bahsediyor. Ama hakkında her şey gün- lük güneşlik değil. "Şirin canavar" diye de anıhyor. Sev- meyenler eleştiriye gelemediği- ni, fena halde adam tuttuğunu ve genç, güzel kadınlara daya- namadığını söylüyorlar. Strömstedt'in gazabına uğra- yanlann cehennem hayatı yaşa- dığından söz ediliyor. Strömstedt'in başını çektiği en önemli olaylardan biri, 1989'daki "Fok annı durdu- run" başhklı, Norveç aleyhtan kampanyaydı. Donık noktası, iki çuval dolusu, 72 bin protes- to mektubuyla ve "vahşice avın sona ermesi" istemiyle Oslo parlamentosuna gidişiydi. Bir başkası, 1978'de yazdığı başmakalede lsveç kralı ile eşi Silvia'dan sonra hanedanın tah- tı terketmesini istemesi oldu. Halkın öfkesi yüzünden Exp- ressen'in telefonlan üç gün bo- yunca durmadı. Ancak geçen yıl iki tsveç buz hokeyi takımının şike yapüğı yolundaki dizi, Strömstedt açı- sından, kraüyet aleyhtarhğı ka- dar kolay olmadı. Expressen bir hafta kadar sürdürdüğu ha- ber dizisi boyunca şike yapan hokeycilerin ismini vermeyince, ulusal spora yürekten bağlı hal- kın geniş tepkisini çekti. İş, hü- ktimetin, adalet mufettişliğinin, gazete aleyhinde iftira etmekten dava açmasına kadar vardı. Gerçi gazete ülkedeki basın öz- gürlüğünün sarsılmazlığını öne çıkararak bu davayı kazandı, ama Strömstedt'in işyerindeki itiban da bir hayli tahribat gör- dü. Zaten pek çok yetenekli ga- zeteci son iki yılda Expressen'i terketmişti. 61 yaşındaki genel yayın mü- dürü, işi terketmekten başka çare bulamadı. Gerisinde geçen yıl 70 milyar TL kâr etmiş bir, gazete bıraktı. Bir dönemin ka-; pısını kapatarak. Jfarşova'dan KP binasının başına gelenler! Varsova'nın en islek bulvan iizerindeki Komiınist Partisi Genel Merkez binasının başına gelenler, herhalde pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. MUSTAFA BALBAY VARŞOVA — Değışim rüz- gârları esmeye başlayınca ne za- man dineceğini, önune neleri alıp götüreceğini kestirmek çok güç. Bugunlerde Doğu Avrupa ülkeleri toplumsal değisimin la- boratuvarı gibi. Varşova'da, Prag'da, Budapeşte'de, Bukreş- te yaşamın hemen her alanında görulen değişim, sadece turist- leri değil, bu Ülkede yaşayan in- sanları da şaşırtıyor. Bir zamanlar en önemli poli- tik güç olarak bu ülkelere dam- gasını vuran komünist partileri de hızla kabuk değiştirirken, bu partilerin malvarhklannın kul- lanımı da "redd-i miras"ın bir simgesi olarak kullanılıyor. Varşova'nın en işlek bulvan Now7 Swiat uzerindeki beyaz mermer kaplı Komünist Partisi Genel Merkezi'nin başına gelen- ler, herhalde pişmiş tavuğun ba- şına gelmemiştir. Lech Walesa'nın başkanhğa seçihnesinden sonra bir dönem boş kalan dev binanın üniversi- teye verilmesi kararlastınlmış. Üniversite yönetimi, binanın iç düzeninin kendi kuilanımlanna uygun ohnadığı gorüşüne var- mış. Bunun üzerine, geliri yine üniversiteye kalmak üzere bina- nın bölüm bölüm kiraya veril- mesi düşünülmuş. Özellikle ABD'deki Polonyaİılann bu ül- kedeki paralannın transferini de üstlenen Bank Banstwowy fu^a- tı kaçırmamış. Binanın Nowy Svviat'a bakan cephesinden üç katı kiralamış. Binanın zemin katında "Powssechana Kasa Oszczednosci Bank Pansttwowy" yazısı yer alıyor. Bulduğundan temiz bir dünya bırak! FASİH SÎNAN MAIDENHEAD (İNGİLTERE) — Yeni ya- pılan bir arastırmanın sonuçlanna bakılırsa, In- giüzler, kalp ve damar hastalıkları konusunda, "üzerinde istatistik yapılabilen" milletler arasın- da listenin başında geliyorlar. Uzmanlar bu "ba- şan"yı Ingilizlerin kötu beslenmelerine bağlı- yor... Ingiltere, bildiğiniz gibi, yazlann bile serin ve yağışlı geçtiği bir ada. Bu adada yaşayan insan- lar, asırlar boyunca, iklimin zorunlu kıldığı so- ğuğa karşı direnç sağlayan yiyeceklerle beslen- meye aüşmışlar. Çalışmak ve yaşayabilmek için yüksek kalorüi yiyecekleri seçmişler. Yüksek ka- lorinin ucuz ucu, un, hamur ve yağlarla sınırlı. Savaş yıllaruıda yaşanan yokluklar iklim şartla- nnın eski ahşkanlıklan ile birleşince, ada sakin- lerinin damarlannı tıkadığı sonradan anlaşılan bir kötü beslenmedir başlamış... Ingiltere'de şartlar böylesine değişmişken, kö- tu beslenmenin sürüp gitmesini anlamak gittik- çe güçleşir. Fakirlik gibi tarihi değişmezlikler dı- şında kalan nedenlerin hemen hepsinin ortadan kalktığmı görüyonız. Ingilizcede "kâdim peynir ekmek"in karşıhğı, tereyağı ekmek. Fakir fuka- ramn tereyağlı ekmeği, imparatorluk güneşinin batmasına rağmen gücünü korumakta ve zarar- lılar Iistesinin başında gelmekte. Ingilizler kötü beslenme ahşkanhklannı sürdürebilmek için yeni icatlar çıkarmışlar: Hazır ve çabuk yiyecekler, abur cubur, çer çöp, özel adıyla, "Junk Food." Işle ev arasında, kendine ait saatlerin çoğunu yol- da geçiren İngilizin, hazır (uyduruk) yemek ka- deri olmuş. Çoğunun, bu işe ayıracak parası da zamanı da yok. Az para ile sağlıkh bir şeyler >i- yebilmek ise, başh başına bir uzmanlık dalı. Orta sınıf ve bu sınıfın yükselen üst ucu, ol- dukça farkiı bir tutum içinde. Kendini bilen her orta sınıf üyesi, sapma kadar yeşil ve aynı za- manda tam bir beslenme uzmanı. Üretimi ya da gelişimi sırasında doğa dışında herhangi bir yer- den yardım görduğü kuşkusunu yaratan gıda maddeleri mutfağa sokulmuyor. Yeşil evlere girebilen temizlik malzemesi de "çevre dostu" olduğunu belirtmek zorunda. Bi- zim temizlik malzemesi sandığımız zehirler ka- dar etkili olmasa da hiç değilse çevTeyi temiz tu- tuyorlar! Kullanılan plastik, kâğıt, cam, teneke, çöpe karıştırılmadan aynlıyor ve "tekrar kuDanım" merkezlerinegöturüluyor. (Vakit ayı- rıp götüreceksiniz!) Bir zamanlann "bardağa doldur iç" tanımh °?o 100 sağlıkh şehir suyunda her gün, yeni bir- takım zararlılar bulunmakta. Kaynatılmadan içilmesi artık söz konusu değil. Yıllardır kulla- nılan deterjanlar, böcek ilaçları, sanayi artıkla- n, suni gubre ve honnonlann yeraltı sulannı, bi- rikim göletlerini zehirleyecek kadar her avuç top- rağa yayılmış olmasının gerçeği, herkesi etkile- yecek güçte. Kendini bilen vatandaş, geç de ol- sa, elinden geldiğince, bu ayıbı silip, kendinden sonra gelecek nesillere, -bulduğundan- daha te- miz bir dünya bırakma kararlılığı içinde. Banka, birinci katı şimdilik dö-; viz değişim bürosu olarak kul-; lanıyor. Camlarda dolann, mar- km, frangın, Polonya para biri-I mi zloti cinsinden değeri yazıh. I Binanın zemini ve giriş sütun-- lanndaki mermerler de değişti-i riliyor, daha da beyazlatıhyor.! Banka, kiraladığı diğer iki ka- tı da borsa yapmaya hazırlanı- yor. Bütün izinleri de almış. . Komünist Parti eski genel merkezinin üst katlan daha bir hareketli. Binadan blok kat ki- ralayanlar yeni düzenlemeler yaptınyorlar. Dördüncü katta büro kiralayanlar arasında, Polonya-Amerika Yatınm Fonu da yer ahyor. Fon merkezinin gi- rişinde güzel bir bayan "Wellcome" diye karşılıyor sizi. Merkezin direktörlerinden Ryszard Krnk ile gönişüyoruz. Kendisi Polonya-Amerika ilişki-' lerinin gelişmesinden son dere- ce hoşnut. Kruk'a, bınanın daha önce Komünist Partisi Genel Merke- zi olduğunu anımsatıyoruz. Kra- vatını düzeltip ciddileşiyor ve "Bu bizim dısımızda bir konu. Bunu binanın yöneticikriyle gö- nışmeniz gerekli" diyor. Nowy Svviat Bulvan'mn diğer yönündeki kapıdan binayı terk ettik. Çıkışta, kapının yanında bir işçi heykeli gözümüze ilişti. Işçi heykeliydi bu. Üç metrelik heykel, inşaat malzemelerinin bulunduğu bir köşede kapıdan geçenleri izliyordu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle