Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/8 PAZAR YAZILARI 18 AĞUSTOS 1991
Capetotvn'dan
Beyazların cenneti, siyahlann cehennemiYorgun, gergin ve öfkeli siyahlann cehennemiyle beyazların cennetini,
'Victoria & Alfred' adb lüks bir otel ayırıyor. Rolex saatli, bond çantalı,
kravath beyaz 'yuppie'lerin her akşam yiyip içip eğlendikleri yerlere,
siyahlar ancak müstahdem olarak girebiliyorlar.
NİLGÜN CERRAHOGLU
CAPETOWN — Siyahlar yorgun, siyahlar ger-
gin, siyahlar öfkeli... Akşamüstü saat 5.30. Ca-
petown Limanı. Sabah 07.00'de işbaşı yapan li-
man işçileri paydos yapıyorlar. Dalga dalga so-
kaga yayıüyor, üstümüze ustumuze geliyorlar. Bir
an önce kendilerini havaalanı civanndaki siyah
gettolara taşıyacak kamyonlara ve otobüslere ye-
tişmenin telaşı içindeler. Beyaz derimize, "Bura-
da nc isiniz var" dercesine bakıyorlar. Ve açık-
çası pek sempatik yaklaşmıyorlar.
Capetovvn Limanı'nın siyah işçileri, onlan yu-
tarcasına kent merkezinden uzaklaştıran araçla-
ra doluşurken biz limanın arka cephesindeki "be-
yaz cennete" yollanıyoruz. Siyahlann cehenne-
mi ıle beyazlann cennetini "Victoria & Alfred"
adh bir otel ayınyor. Geçen nisan aymda restore
edilerek hizmete giren liman tesisleri müsterile-
rine kapılannı açan "Vicforia & Alfred" Cape-
town'm en lüks oteli. Yüzyılın başından kalma
bir tahıl deposundan, 5 yıldızh Victorian stüi bir
otele çevrilen "Victoria & Alfred"in önünde özel
bekçiler, polis ekipleri kol geziyor.
talkie"leriyle dolaşan güvenlik guçleri, önu luks
arabalarla dolu beyazlann cennetini gece-gündüz
bekliyorlar. Dünyanın en tehlikeli kentlerinden
biri (cinayet sıralamasında 1. sırayı koruyor) sa-
yılan Capetown'da beyazlar hava karardıktan
sonra ancak burada polis gözetiminde gezinebı-
liyorlar. Kentin diğer kesimlerinde in-cin top oy-
nuyor, sokaklarda yalnız ruzgârın uçuşturduğu
kâğıt parçalannın hışırtısı duyuluyor.
Beşikten mezara dek siyahlarla beyazlan ayı-
ran "apartheid" yasalarının geçen haziran ayın-
da yok edilmesine rağmen, bu garip gerçekdışı
manzaralar tüm Güney Afrika kentlerinde hâlâ
devam ediyor. Özellikle pararun belirlediği "sı-
nıf apartheid"i çok çarpıcı. Sosyal sınıflan ise
bu ülkede her şeyden önce insanın cildinin rengı
belirliyor.
"Victoria & Alfred" Oteli; Capetown Lima-
m'ndaki bu sınıf "apartheid"inin ancak parayla
aşılan duvarlanru ciziyor. Otelin civanndaki kah-
velerde, butiklerde, restoranlarda ve demir alan
teknelerde siyahlara ancak müstahdem olarak
rastlaruyor.
San Francisco'daki "Fisberman's Wharf";
Londra'daki "Docks" ve New York'taki "South
Street Sea" gibi Uman tesislerinden esinlenen Ca-
petown Belediyesi bu muazzam projeye özel sek-
törle birlikte girişmiş. '92 sonunda tamamlanma-
sı beklenen proje, Hint ve Atlantik Okyanu-su
1
nun buluşma nok-
tasında doğu ile batıyı kucaklayan Capetovvn Li-
manı'nı eski görkemine kavuşturraayı hedefliyor.
19. yuzyılda iki okyanus arasında gidip gelen ge-
miler içûı vazgeçilmez ve romantik bir uğrak nok-
tası olan, fakat Süveyş kanalının açılışıyla bir-
likte önemini yitirerek terk edılen Capetovvn Li-
manı şündi, aynca toplumun tum kesimlerine ka-
zandınlmak isteniyor. Tahıl depoları, 5 yıldızh
otel olurken balıkhaneler butiklere, depolar res-
toranlara, tersaneler kahve ve birahanelere çev-
riliyor. Restorasyonla birlikte bizim "Ayasofya
evleri" gibi uçuk san, pembe, gri tonlanndaki
pastel renklere boyanan "Victorian" tarzındaki
binaların arasında ulaşımı özel liman otobusleri
sağlıyor. Isteyen bisikleti kiralıyor. Bunlara ya-
kında yalnız liman boyunca çahşacak olan
"nostaljik" tramvaylar ve buharlı trenlerin de ek-
lenmesi bekleniyor. Limanın yanı başındaki es-
ki "Breakvvater Prisoo" Hapishanesi bile devre-
ye sokulmuş durumda. Capetovvn Üniversitesi
burada iş idaresi bölümü için "master" kurslan
başlatıyor. Toplam 16 restoran, 12 sinema, 2 ti-
yatro, 1 dans okulu, 1 diskotek ve gece ilerici entel
takımın buluştuğu caz kulübu "Rosie's"le yeni-
den kent yaşamına dönen tarihi liman etrafında
eski ve yeninin cazibesi bir arada kullanılıyor.
Ne ki el yakan fıyatlar, siyahlann buraya an-
cak hafta sonları yalnız dondurma yemeye gel-
mesine olanak veriyor. Oysa beyaz "ynppie"ler,
her akşam iş çıkışı muhakkak limanın göbeğin-
deki "Quay 4"a uğruyorlar. Geniş bir tahta is-
kele uzerine yerleştirilen tahta masa ve sıralar-
dan oluşan "Quay 4" biraz bizim midyecilerle,
eski Çiçek Pasajı atmosferini hatu-latıyor. Sosis,
patates kızartması, kalamar tava gibi mezelerle
bira üzerine bira yuvarlayan Roleks saatli, Bond
çantalı, kıraaüı "yuppiler", buradan çıkışta Ca-
petown'ın en tanınmış gazetecisi John Lewis'in
çahştırdığı "RosieV'e uğruyorlar. Pazar sabah-
ları klasik müzikli brunch, pazar geceleri caz, cu-
ma, cumartesileri rock ve pazartesi, saüları da
kabare, blues ve siyasi tiyatro sunan John'un
"Rosie
>
s"i, "W«terfront"un siyasi bilinci gelişmis
tek muessesesi. Tüm liman tesisleri içinde siya-
hın beyaza, beyazın Hintli ve meleze kanştığı tek
nokta olan "Rosie's"e (Nelson Mandela'nın öz-
gürlük hareketi) ANC'cilerin 40-50 yaş grubu yö-
netim kadrolan hafta sonları muhakkak takılı-
yor. Çoğu kez partinin düşünen beyinlerinin top-
landığı masalarda iktidara yakın olanlann gunıru
ve emniyeti hissediliyor.
New York'tan
Yükselen ve daha
yükselen Arnold
Schwarzenegger ismi bile doğal olarak
"belden aşağı" bir tonlama taşıyor. "Bütün
sorun, dayanılmaz derecede yakışıkh
olmamda. Kas geliştirmek için demir
pompalamak, aynen bir kadınla
sevişmek gibidir " diyor Arnold.
lar da sürüye katıldı. Aynalara
ve birbirlerine bakarak en güzel
kim diye haykırdılar. Arnold,
iktidann vücutta böyle cisimleş-
mesini "Rekabet için kendimi
egittigim dönemlerde beni gayri
insani diye nitelendiriyorlar. an-
cak bence bu durum insanlık dı-
şı olmak degü, insanüstü ya da
siiper insan olmaktır" sözleriy-
le dile getirdi.
Narsist kültür ve sanatçınm
kendi vucudunu heykel madde-
si olarak görmesi en aşın biçı-
mini 1%9'da yine Avusturya'da
Rudolf Schvvazkogler'ın kendi-
ni törenle hadım ederek öldür-
mesiyle aldı. Arnold'un ve ta-
kipçüerinin sonunun ne olaca-
ğı ise henüz belli değil.
Londra'dan
Cebiniz mi, yoksa banka mı daha güvenli"Aman yankesicilere, hırsızlara dikkat edin"
uyarılarından sonra yapılacak en akıllıca iş,
paramızı bankada güvence altına almaktı. Biz
de onu yaptık. Ertesi gün gazete sayfalarını
açtığımızda bizi bir sürpriz bekliyordu:
Paramızı yatırdığımız "Midland Bank" mali
açıdan zor durumdaydı.
ŞEBNEM ATÎYAS
NEW YORK —
"Dönecegim" dedi ve döndü.
"Terminator-2 Karar Giinii" ile
4 temmuzda gişe rekoru kırdı.
Arnold Schwarzenegger, Ameri-
ka'nın en mutlu makinesi, yük-
selen ve daha daha yükselen
"Uber Alles." Ceviz doldurul-
muş prezervatif, nihai sahte tan-
n, fazla şisirilmiş, fazla büyütül-
müş Hollyvvood rozeti, barbar
geçmişin, ümitsiz geleceğin, ölen
anlamın, Amerikan egemenliği-
nin ve dengesizliğinin simgesi
Schwarzenegger, a>TU zamanda
20. yy'da "kendini inşa eden
adam" olarak tarihe geçecek.
Avusturya'nın Adolf Hitler'den
sonra ilk gerçek "süperstar"ı ol-
duğu söyleniyor. Schwarzeneg-
ger ismi bile doğal olarak "bel-
den aşagı" bir tonlama taşıyor.
Babasımn Nazi olması, Rea-
gan, Bush ve Kurt VValdheim'a
duyduğu sadık yakınhktan ötu-
rü saldırılara maruz kalan Ar-
nold artık öyle güçlü ki hem
Hollywood hem de kendisiyle,
eleştirmenleri ve şakşakçılarıy-
la acımasızca eğlenebiliyor.
"Bütün sonın dayanılmaz dere-
cede yakışıklı olmamda. 'Kas
geliştirmek için demir pompala-
mak' aynen bir kadınla seviş-
mek gibidir, ne kadar mutlu ol-
dugumu düşünebiliyor musu-
nnz? Gün ve gece boyunca ade-
ta durmadan zevk duyuyorum."
Sıkı bir cumhuriyetçi olan Ar-
nold, 1986'da Hitler'den pek
hoşlanmayan John F. Kennedy
1
nin yeğeni Maria Shriver ile ev-
lenerek Kennedy ailesine katıl-
dı. Böylece sadece milyarder ol-
makla kalmayıp sınıf değiştirdi
ve Amerika'mn "tek soylu" ai-
lesinin uyesi oldu.
Ortalığı birbirine katan "Ar-
nold, tzinsiz Biografi" adh ki-
tapta Wendy Leigh Schwarze-
negger'in kitleleri yönlendirme
gücü nedeniyle Hitler'e olan
hayranhğını, acunasız bir çapkın
olduğunu yazınca iş mahkeme-
ye yansıdı. Leigh televizyon
programlanndan çıkanldı. Holly-
wood'da Arnold ile kontrat ya-
pan bütün şirketler "sahte
tannyı" kızdırmaktan korkarak
Leigh'ten uzak durdular.
BBC'nin beş dizilik programı
"Naked Hollywood/Çıplak
Hoüywood"da Arnold'un >ıık-
selişi fîlm endüstrisi dünyasının
bir yansıması olarak ilgiyle Lz-
lendi. Hakkında pek çok şey ya-
zıldı. Programın ilanlannda
Hollywood "iktidar kavgası,
ego caüşmasj, arkadan bıçakla-
malar, aldatmalar. yalancüık,
dolandıncüık. kalpazanhk ve
daha neler neler" diye anlatıldı.
Para kazanmayı, şan ve şöhreti
her şeyin üstünde tutan Ameri-
kan kultürü, Hollywood'da ye-
niden ve yeniden kendini seyre- 1 / f
- T~i ı I 9
j
diyor. Üstelik kendini son dere- M.Cll(İSnneCl€l « C f l
ce hakh çıkaran bir felsefeyle " ~ — ~ " ^ ^ ^ ^ ^ ^ ™
"Arnold makro bir yüdızdır,
çünkü Arnoid'un ardındaki olay
ticaretin ardındaki olaydır, in-
sanlara istediklerini vermek, is-
tenilen şeyi yeterince beklenilir
kıiabBmek, böylece ortaya çıkan
kimseyi şaşutnuyacak, şaşmna-
yınca yeniden ve yeniden size ge-
lecekler. Bu arada ortaya biraz
farkiı bir şey sıkışünp onu da
arada satıvereceksiniz."
Schwarzenegger, streoidlerle
vücut güzelleştirmenin salgın
haline geldiği son on yılın sim-
gesi. Genç kadınların çoğu sağ-
hklannı tehlikeye atıp zayıflama
hapları alırken, genç erkekler
hormon dengelerini tümüyle al-
tüst eden kas şişirme haplanyla
güçlerini gösterir duruma geldi-
ler. Bu arada erkek estetiğinin
güzelliğine dayanamayan kadın-
Arnold Schwarzenegger, streoidlerle vücnt geliştirmenin salgın hale geldiği son on yılın simgesi.
Stockholıri'den
Gazetesini
adamTüm Iskandinavya'nın en yüksek tirajlı, en
etkili, en ısırgan gazetesi Expressen'in yayın
yaşamına son vermesiyle, lsveç basın
tarihinde bir sayfa daha kapandı.
YAVUZ BAYDAR asla kaba değü. Çünkü Ströms-
_ tedt, olağanüstü dil bilgisi ve
STOCKHOLM — lsveç ba- kültürünün verdiği ateşle, tüm
sın tarihinde bir sayfa daha ka- metinleri düzeltmeyi görevdeki
pandı. Yalnızca tsveç'in değil, 13 yıhnın en önemli alışkanlığı
tüm Iskandinavya'nın en yük- haline getirmiş, "tsveç'in en
sek tirajlı, en etkili, en ısırgan yüksek maaşlı dnzeltmeni" sı-
gazetesi Expressen'in Genel Ya-
>in Müdüru Bo Strömstedt kol-
tuğunu 17 yıl sonra kendi iste-
ğiyle terk etti.
Olay kuşkusuz haber bülten-
lerinde ve rakip gazetelerde hak
ettiği yeri aldı. Orta halli bir ak-
şam gazetesi olan Expressen,
Strömstedt'in 1 Ocak 1977'de
yönetime el koymasından son-
ra büyuk bir hızla dinamizm
kazanmış, dişlerini iyice bile-
miş, vurucu dizilerle ve ifşaat-
larla iktidann ve bürokrasinin
korkulu rüyası olmuş, açtığı
kampanyalarla halkın desteği-
ni toplayarak 1990 yıhru 8.2
milyonluk bir ülkede 580 bin ti-
rajla kapatmıştı. Okuma yazma
bilen her yurttaşın her gün eün-
den geçen Expressen birkaç yıl-
dır "halk hareketi" olarak da
anıhyor. En yakın rakibi sosyal
demokrat Aftonbladet 200 bin
tiraja sahip. Liberal eğilimli
Expressen, bugün akşam gaze-
tesi pazarının yarısına hük-
mediyor.
Strömstedt'in sihirh" formülü
oldukça basit: Gazetenin amb-
lemi olan eşekansının her gün
bir ya da birkaç kez bir yerleri
sokması gerekiyor. Batı libera-
lizminin ışığında bireyin, so-
kaktaki adamın temel özgür-
lüklerini gözetmek için de iğne,
haJka gayn reşit muameiesi ya-
pan iktidara, kendisini avam-
dan ayrıcalıklı sayan bürokrat-
lara, kerameti kendinden men-
kul karar vericilere baayor. Ha-
berin dili ne kadar basit, ne ka-
dar konuşulan dile yakınsa iğ-
nenin acısı o kadar fazla.
"Efendim"siz, halkın soracağı
direkt sorularla dolu söyleşiler,
iri puntolar, hareketli resimler
Expressen'in vazgecilmez un-
surları.
Elbette bu basitlik nedeniy-
1« Expressen -özellikle dış ha-
berlerde, ya siyah bir tablo su-
nuyor, ya beyaz. Dili basit, ama
YONCA OZKAYA
LONDRA — "Aman >«nke-
sicilere, hırsızlara dikkat edin!"
Istanbul'daki lngiliz Kültür
yetkilisi bizi böyle uyarmıştı.
Aynı uyarılar geçen yıl Londra
1
daki City Üniversitesi'nde hız-
landınlmış gazetecilik eğitimine
katılanlardan da geldi. Londra'-
ya ayak bastığımızda buradaki
Ingüiz Kültür yetkilileri de eli-
mize bu tür uyarüarla dolu kâ-
ğıtlan tutuşturdular. Bu durum-
da yapılacak en akıllıca iş, pa-
ramızı "bankada güvence altına
almak"tı. Biz de onu yaptık! Er-
tesi gün gazetelerin ekonomi
sayfalanru açtığımızda bizi bir
sürpriz bekliyordu: Paramızı ya-
tırdığımız "Midland Bank" mali
açıdan zor durumdaydı, "zarar
ediyordu!"
lngiliz Kültur'ün bursuyla
Londra'ya gelen on Türk gaze-
teci olarak ilk çözümlemeye ça-
lıştığımız konu burs paramızı
hangi bankaya yatırmamız ge-
rektiği oldu. City Üniversitesi'n-
de bize hızlandırılmış gazeteci-
lik dersleri veren John Cardovr-
nie'nin "Neden Midland
Bank?" sorusunun önemini za-
manmda kavrayamadık. Tercihi-
mizi kaldığımız yere en yakın
olan banka lehine vermiştik.
"Yankesiciler özellikle Lond-
ra'nın batı yakasında faal, met-
ro istasyonlannda Bond Cadde-
si, Oxford Circus, Tottenheim
Court sokagı, Piccadilly Circus
ve Trafalgar Meydanı'nda dik-
kaüi olun. Otobtisten inerken ya
da binerken eşyalanmzı kontrol
altında tutun". "Oızdanınızı ce-
ketinizin iç cebinde taşıyın. Pan-
tolonunuzun cebine asla koyma-
yın. Ceketinizi çıkanrsanız. cüz-
danınız mutlaka sizde olsun",
"Çantanta kısa bir süre dahi ol-
sa ortalıkta bırakma>ın", "Yanı-
nızda çok miktarda para taşıma-
yın. Çalındığmda bulunma ola-
sılığı yok denecek kadar az. Ya-
nınızda günlük ibtiyacınızı kar-
şıla>'acak kadar para bulundu-
nın" uyanları akhmızdan bir an
bile çıkmıyordu. Yoldan geçen
her kişi gözumuzde yankesici ol-
maya adaydı. Ancak şüpheleni-
lecekler hstesinde bir hata yap-
tık. Banka yöneticilerinin faaîı-
yetlerinin olası sonuçlannı ve et-
kilerini hiç hesaba katmamıştık.
Londra'ya ayak bastığımız an-
dan itibaren Bank of Credit
and Commerce International
(BCCI) ile ilgili haberleri takip
ederken, "bizim bankamız"ın
geleceğinden zerre kadar kuşku
duymadık.
Midland Bank'ın 1836 yılın-
da kurulduğunu, 18%'da fngil-
tere'nin en büyük dört bankası
arasında yer aldığım, iki dünya
savaşı yıllan arasında dünyada
bir numara olduğunu bilmiyor-
duk. Bunlan bilseydik, bize öğ-
renci hesabı açmamalanna ve iki
ay için telekart vermelenne rağ-
men herhalde seçimimizden do-
layı kendimizi tebrik ederdik.
Ama bankanın yakın tarihin-
deki gelişmelerden de bihaber-
dik. 1980 yılında az gelişmiş ül-
kelerden alacağının 2 milyar
sterhne ulaşmış olduğunu, 1989
yılında 261 milyon sterlin zarar
ettiğini, geçen yıl harcamalarda
kısıntı yapılmasına karar vererek
900 çalışanmı işten çıkardığını,
120 şubesini kapattığını, yöne-
tim kurulu başkam Sir Kit Ca-
hon, mart ayında istifasını sun-
duğunda temettulerin yarı yan-
ya düştüğünü gazetede okuduk.
2 ağustos tarihinde açıklanan
banka raporuna göre altı aylık
zarar 71 milyon sterlindi ve te-
mettüler yeniden yanya üıdirile-
cekti.
Galiba bize yapılan uyanlan
yanlış anlamıştık, ya da "Aman
bankalann durumnna göz at-
madan paranızı yatırmayın"
uyansı unutulmuştu.
Midland Bank'ın Clerkenwell
şubesinin duvarına asılan afişi
de zamanında görme şansımız
olmadı. "Bu bir uyandır! Para-
ı u Midland Bank'ta guvencede
mi? Yoksa yeni bir BCCI olayı
ile karşı karşıya mı kalmak üze-
reyiz?" Afişin duvarda uzun sü-
re durmasına izin verihnedi. Bi-
linmeyen kişilerce kaldırdmıştı!
fatının kendısine yakıştınlma-
sı bu yüzden. Strömstedt bazı
metinlerdeki noktalama işaret-
lerini düzeltecek diye dizgiciler
kudurmamayı ancak yıllar son-
ra öğrenmişler.
Hıristiyan-liberal bir aileden
gelen Strömstedt'e göre yayın
politikası şu ya da bu olabilir,
ama dil, gazetenin belkemiği.
Bu konudaki tutarhlığını da
herkes teslim ediyor.
Eh, aym gazetenin kültür
servisi müdürlüğıinü 16 yıl sü-
reyle yürutmüş olan bir kişiden
bu tavrı beklemek doğal.
Strömstedt'in başyazılan, gaze-
tesini "ucuz kâgıt" olarak gö-
renler tarafından bile keyifle
okunuyor. Duru, açık, yumu-
şak, zengin, fantezi ve gönder-
melerle yüklü, pınl pınl bir ls-
veççe. Bu yüzden Nobel Aka-
demisi'ne üyeliğini önerenlerin
sayısı da hayli kabank. Konuş-
ması da metinleri gibi. Expres-
sen çalışanlan, Strömstedt'in
geleneksel biçimde sık sık ma-
sa üzerine çıkarak verdiği "ser-
best cagnşımlı" söylevlerden
bahsediyor.
Ama hakkında her şey gün-
lük güneşlik değil. "Şirin
canavar" diye de anıhyor. Sev-
meyenler eleştiriye gelemediği-
ni, fena halde adam tuttuğunu
ve genç, güzel kadınlara daya-
namadığını söylüyorlar.
Strömstedt'in gazabına uğra-
yanlann cehennem hayatı yaşa-
dığından söz ediliyor.
Strömstedt'in başını çektiği
en önemli olaylardan biri,
1989'daki "Fok annı durdu-
run" başhklı, Norveç aleyhtan
kampanyaydı. Donık noktası,
iki çuval dolusu, 72 bin protes-
to mektubuyla ve "vahşice avın
sona ermesi" istemiyle Oslo
parlamentosuna gidişiydi.
Bir başkası, 1978'de yazdığı
başmakalede lsveç kralı ile eşi
Silvia'dan sonra hanedanın tah-
tı terketmesini istemesi oldu.
Halkın öfkesi yüzünden Exp-
ressen'in telefonlan üç gün bo-
yunca durmadı.
Ancak geçen yıl iki tsveç buz
hokeyi takımının şike yapüğı
yolundaki dizi, Strömstedt açı-
sından, kraüyet aleyhtarhğı ka-
dar kolay olmadı. Expressen
bir hafta kadar sürdürdüğu ha-
ber dizisi boyunca şike yapan
hokeycilerin ismini vermeyince,
ulusal spora yürekten bağlı hal-
kın geniş tepkisini çekti. İş, hü-
ktimetin, adalet mufettişliğinin,
gazete aleyhinde iftira etmekten
dava açmasına kadar vardı.
Gerçi gazete ülkedeki basın öz-
gürlüğünün sarsılmazlığını öne
çıkararak bu davayı kazandı,
ama Strömstedt'in işyerindeki
itiban da bir hayli tahribat gör-
dü. Zaten pek çok yetenekli ga-
zeteci son iki yılda Expressen'i
terketmişti.
61 yaşındaki genel yayın mü-
dürü, işi terketmekten başka
çare bulamadı. Gerisinde geçen
yıl 70 milyar TL kâr etmiş bir,
gazete bıraktı. Bir dönemin ka-;
pısını kapatarak.
Jfarşova'dan
KP binasının başına gelenler!
Varsova'nın en islek bulvan iizerindeki Komiınist Partisi Genel Merkez binasının başına gelenler,
herhalde pişmiş tavuğun başına gelmemiştir.
MUSTAFA BALBAY
VARŞOVA — Değışim rüz-
gârları esmeye başlayınca ne za-
man dineceğini, önune neleri
alıp götüreceğini kestirmek çok
güç. Bugunlerde Doğu Avrupa
ülkeleri toplumsal değisimin la-
boratuvarı gibi. Varşova'da,
Prag'da, Budapeşte'de, Bukreş-
te yaşamın hemen her alanında
görulen değişim, sadece turist-
leri değil, bu Ülkede yaşayan in-
sanları da şaşırtıyor.
Bir zamanlar en önemli poli-
tik güç olarak bu ülkelere dam-
gasını vuran komünist partileri
de hızla kabuk değiştirirken, bu
partilerin malvarhklannın kul-
lanımı da "redd-i miras"ın bir
simgesi olarak kullanılıyor.
Varşova'nın en işlek bulvan
Now7 Swiat uzerindeki beyaz
mermer kaplı Komünist Partisi
Genel Merkezi'nin başına gelen-
ler, herhalde pişmiş tavuğun ba-
şına gelmemiştir.
Lech Walesa'nın başkanhğa
seçihnesinden sonra bir dönem
boş kalan dev binanın üniversi-
teye verilmesi kararlastınlmış.
Üniversite yönetimi, binanın iç
düzeninin kendi kuilanımlanna
uygun ohnadığı gorüşüne var-
mış. Bunun üzerine, geliri yine
üniversiteye kalmak üzere bina-
nın bölüm bölüm kiraya veril-
mesi düşünülmuş. Özellikle
ABD'deki Polonyaİılann bu ül-
kedeki paralannın transferini de
üstlenen Bank Banstwowy fu^a-
tı kaçırmamış. Binanın Nowy
Svviat'a bakan cephesinden üç
katı kiralamış. Binanın zemin
katında "Powssechana Kasa
Oszczednosci Bank
Pansttwowy" yazısı yer alıyor.
Bulduğundan temiz bir dünya bırak!
FASİH SÎNAN
MAIDENHEAD (İNGİLTERE) — Yeni ya-
pılan bir arastırmanın sonuçlanna bakılırsa, In-
giüzler, kalp ve damar hastalıkları konusunda,
"üzerinde istatistik yapılabilen" milletler arasın-
da listenin başında geliyorlar. Uzmanlar bu "ba-
şan"yı Ingilizlerin kötu beslenmelerine bağlı-
yor...
Ingiltere, bildiğiniz gibi, yazlann bile serin ve
yağışlı geçtiği bir ada. Bu adada yaşayan insan-
lar, asırlar boyunca, iklimin zorunlu kıldığı so-
ğuğa karşı direnç sağlayan yiyeceklerle beslen-
meye aüşmışlar. Çalışmak ve yaşayabilmek için
yüksek kalorüi yiyecekleri seçmişler. Yüksek ka-
lorinin ucuz ucu, un, hamur ve yağlarla sınırlı.
Savaş yıllaruıda yaşanan yokluklar iklim şartla-
nnın eski ahşkanlıklan ile birleşince, ada sakin-
lerinin damarlannı tıkadığı sonradan anlaşılan
bir kötü beslenmedir başlamış...
Ingiltere'de şartlar böylesine değişmişken, kö-
tu beslenmenin sürüp gitmesini anlamak gittik-
çe güçleşir. Fakirlik gibi tarihi değişmezlikler dı-
şında kalan nedenlerin hemen hepsinin ortadan
kalktığmı görüyonız. Ingilizcede "kâdim peynir
ekmek"in karşıhğı, tereyağı ekmek. Fakir fuka-
ramn tereyağlı ekmeği, imparatorluk güneşinin
batmasına rağmen gücünü korumakta ve zarar-
lılar Iistesinin başında gelmekte. Ingilizler kötü
beslenme ahşkanhklannı sürdürebilmek için yeni
icatlar çıkarmışlar: Hazır ve çabuk yiyecekler,
abur cubur, çer çöp, özel adıyla, "Junk Food."
Işle ev arasında, kendine ait saatlerin çoğunu yol-
da geçiren İngilizin, hazır (uyduruk) yemek ka-
deri olmuş. Çoğunun, bu işe ayıracak parası da
zamanı da yok. Az para ile sağlıkh bir şeyler >i-
yebilmek ise, başh başına bir uzmanlık dalı.
Orta sınıf ve bu sınıfın yükselen üst ucu, ol-
dukça farkiı bir tutum içinde. Kendini bilen her
orta sınıf üyesi, sapma kadar yeşil ve aynı za-
manda tam bir beslenme uzmanı. Üretimi ya da
gelişimi sırasında doğa dışında herhangi bir yer-
den yardım görduğü kuşkusunu yaratan gıda
maddeleri mutfağa sokulmuyor.
Yeşil evlere girebilen temizlik malzemesi de
"çevre dostu" olduğunu belirtmek zorunda. Bi-
zim temizlik malzemesi sandığımız zehirler ka-
dar etkili olmasa da hiç değilse çevTeyi temiz tu-
tuyorlar! Kullanılan plastik, kâğıt, cam, teneke,
çöpe karıştırılmadan aynlıyor ve "tekrar
kuDanım" merkezlerinegöturüluyor. (Vakit ayı-
rıp götüreceksiniz!)
Bir zamanlann "bardağa doldur iç" tanımh
°?o 100 sağlıkh şehir suyunda her gün, yeni bir-
takım zararlılar bulunmakta. Kaynatılmadan
içilmesi artık söz konusu değil. Yıllardır kulla-
nılan deterjanlar, böcek ilaçları, sanayi artıkla-
n, suni gubre ve honnonlann yeraltı sulannı, bi-
rikim göletlerini zehirleyecek kadar her avuç top-
rağa yayılmış olmasının gerçeği, herkesi etkile-
yecek güçte. Kendini bilen vatandaş, geç de ol-
sa, elinden geldiğince, bu ayıbı silip, kendinden
sonra gelecek nesillere, -bulduğundan- daha te-
miz bir dünya bırakma kararlılığı içinde.
Banka, birinci katı şimdilik dö-;
viz değişim bürosu olarak kul-;
lanıyor. Camlarda dolann, mar-
km, frangın, Polonya para biri-I
mi zloti cinsinden değeri yazıh. I
Binanın zemini ve giriş sütun--
lanndaki mermerler de değişti-i
riliyor, daha da beyazlatıhyor.!
Banka, kiraladığı diğer iki ka-
tı da borsa yapmaya hazırlanı-
yor. Bütün izinleri de almış. .
Komünist Parti eski genel
merkezinin üst katlan daha bir
hareketli. Binadan blok kat ki-
ralayanlar yeni düzenlemeler
yaptınyorlar. Dördüncü katta
büro kiralayanlar arasında,
Polonya-Amerika Yatınm Fonu
da yer ahyor. Fon merkezinin gi-
rişinde güzel bir bayan
"Wellcome" diye karşılıyor sizi.
Merkezin direktörlerinden
Ryszard Krnk ile gönişüyoruz.
Kendisi Polonya-Amerika ilişki-'
lerinin gelişmesinden son dere-
ce hoşnut.
Kruk'a, bınanın daha önce
Komünist Partisi Genel Merke-
zi olduğunu anımsatıyoruz. Kra-
vatını düzeltip ciddileşiyor ve
"Bu bizim dısımızda bir konu.
Bunu binanın yöneticikriyle gö-
nışmeniz gerekli" diyor.
Nowy Svviat Bulvan'mn diğer
yönündeki kapıdan binayı terk
ettik. Çıkışta, kapının yanında
bir işçi heykeli gözümüze ilişti.
Işçi heykeliydi bu. Üç metrelik
heykel, inşaat malzemelerinin
bulunduğu bir köşede kapıdan
geçenleri izliyordu.