Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 75 AĞUSTOS 1991
Partî Kongrelerinde
Dinleyiciler Sorunıı
Siyasi Partiler Kanunu'nda yapılacak değişiklikler arasında dinleyiciler
sorununu da çözüme kavuşturmak, yalnız parti kongrelerinin düzen
içinde yapılması bakımından değil, genel planda demokratik rejimin
sağlıkü biçimde işlemesi bakımından da yararh olacaktır.
Prof. Dr. HtKMET SAMİTÜRK
Iktidar ve ana muhalefet partilerinin yak-
laşık bir buçuk ay arayla yapılan büyük kong-
relerinde temelde aynı sorundan kaynaklanan
iki ayrı görünüm sergilendi. 15-16 Haziran
1991 günleri toplanan ANAP büyük kongre-
sinin gündeminde genel başkanlık seçimi de
bulunan ilk gününde, daha önce adayların
temsilcileri arasında varılan bir anlaşma uya-
nnca salona dinleyici ahnmadı. 27-28 Temmuz
' 1991 günleri toplanan SHP kurultayında ise
"dinleyiciler arasında genel başkan adaylarına
' göre kümeleşmeler olduğu, yer yer çatışan kar-
şıt grupların adaylardan birini ya da öbürü-
. nü destekleyen pankartlar taşıdıklan ya da slo-
ganlar attıklan, bu arada yandaşlannı salo-
na sokmak ve sayısal üstünlük kazanmak is-
teyen gruplarca sahte giriş kartları bastmldı-
ğı, basında ayrıntılı haberlerle duyuruldu.
Siyasal partiler ve kongreleri
Boylece siyasal yaşamımızın, ANAP büyük
kongresinde ancak salona dinleyici almamak
suretiyle önlenebilen eski bir hastahğı, SHP
kurultayında bir kez daha ortaya çıktı. Bu, si-
yasal parti kongrelerinde üyelerin dinleyiciler
tarafından ya da dinleyiciler aracılığıyla etki-
lenmesi çabasıdır.
Siyasal partiler, ülke yönetimine ilişkin or-
tak görüşİCT etrafında örgütlenmiş yurttaşla-
nn oluşturdukları kişi birlikleridir. Siyasi Par-
. tiler Kanunu (SPK), siyasal partileri, "Anayasa
ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve ma-
halli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve prog-
ramlarında belirlenen görüşleri doğrultusun-
da çaiışmalan ve açık propagandalan ile mil-
li iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik
bir devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağ-
daş medeniyet seviyesine ulaşması amaanı gü-
den ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere
teşkilatlanan tüzelkişiliğe sahip kuruluşlar"
olarak tarumlamaktadır (m.3).
Kongreler, tabandan yukanya doğru ilçe, il
ve genel merkez kademelerinde siyasal parti-
lerin iradelerini oluşturan ve her kademedeki
öbur organlan ya da üyelerini seçen karar or-
ganlandır. Kongre üyeleri, tabanda parti üye-
leri ve sonra bir üst kademedeki kongre için
sırasıyla ilçe ve il kongrelerince seçilmiş dele-
geler ile belirli sıfatlara sahip tabii üyelerdir
(SPK m. 14, 19, 20).
En üst kademe olarak genel merkezde par-
ti örgütünün tümünü temsil eden en yüksek
karar orgaru ise bazı partilerce kurultay ola-
rak adlandınlan büyük kongredir. Yetkileri
arasında parti genel başkanını seçmek, dola-
yısıyla onun kişiliğinde -son ANAP büyük
kongresi ile SHP kurultayında görüldüğü gi-
bi, ilgili partinin siyasal tablodaki konumu-
na göre- basbakanı ya da başbakan adayını
belirlemek, partinin program ve tüzüğünde de-
ğişiklik yapmak, "toplumu ve devleti ilgilen-
diren konalaria kamu faaliyetleri ve parti
politikası" hakkında kararlar almak, partinin
kapanmasına ya da başka bir parti ile birleş-
mesine karar vermek de vardır (SPK m.14/1,
V, X).
Dinleyiciler sonınu
Parti kongrelerinin sağlıkh bir biçimde ya-
pılabilmesi, üyelerin gündemde yer alan ko-
nulan parti içi demokrasi ilkelerine uygun ola-
rak tartışabilmelerine ve oylarını bu tartışma-
lar sonucunda oluşacak görüşleri doğrultu-
sunda serbestçe kullanabilmelerine bağhdır.
Üyelerin iradeleri üzerinde dışardan baskı kur-
maya yönelik her türlü tertip ve girişim, de-
mokratik düzeneğin (mekanizmanın) işleyişi-
ni zedeler. özellikle kongrelerde alınacak ka-
rarlann ve yapılacak seçimlerin dinleyiciler ta-
rafından ya da dinleyicüer aracılığıyla etkilen-
meye çalışılması, yalnız üyelere saygısızlık an-
lamma gelen kaba bir davranış değil; temel-
de parti içi demokrasiye inançsızlığı açığa
vuran bir tutumdur. Üstelik bu tür tertip ve
girişimler, yalnız ilgili partinin kamuoyunda-
ki görünümünü gölgelemekle kalmaz; genel
olarak demokratik rejimin saygınhğını yitir-
mesine yol açar.
Bu nedenlerle kongrelerde üyelerin iradele-
rini dinleyici baskısı altına almaya yönelik ça-
balann önlenmesi, hem bütün siyasal parti-
lerin, hem genel planda demokratik rejimin
yararınadır. Fakat bunun yolu, kongreleri din-
leyicilere kapamak değildir. Hastalık ne kadar
üzücü ise, böyle bir önlem de çözge (çare) ol-
maktan o kadar uzaktır. Çünkü demokratik
rejimlerde siyasal partiler, çalışmalannı hal-
kın gözü önünde açık olarak yürüten kuruluş-
lardır. Kongrelerde dinleyicilerin de bulunma-
sı, açıklık ilkesinin gereğidir. öyleyse dinleyi-
ciler sorunu nasıl çözülebilir?
Çöziim yolu ve öneri
Aslında sorunun çözümü çok basittir. Bu,
parti kongrelerinde dinleyicilerin gerçekten
dinleyici olarak kalmalannı, bunun ötesine gi-
den davranışlardan kaçınmalarını; kısacası, -
tıpkı parlamentolarda olduğu gibi- görüşme-
leri sessizce izlemelerini sağlamaktır. Dinleyi-
ciler, kongrelerin akışına söz ya da alkışla ya
da başka yollardan müdahale etmek, adaylar-
dan birini ya da öbürunu destekleyici goste-
riler yapmak hakkına sahip değillerdir. Kong-
relerde gündemde bulunan konular üzerinde
demokratik usuller çerçevesinde düşünceleri-
ni açıklamak, bu arada adaylara olan sevgi ve
yakınlıklarını belli etmek, bir bakıma taban-
dan yukanya doğru örgütün eğilimlerini de ta-
şıyarak karar verecek ve seçim yapacak olan
üyelerin hakkıdır.
Bu çok doğal olduğu, belki de başka türlü
olabileceği düşünülmediği için, konu Siyasi
Partiler Kanunu'nda ele alınmamıştır. Ancak
şimdiye kadarki uygulama, bu noktada bir
boşluk olduğunu göstermektedir. Boşluk, Si-
yasi Partiler Kanunu'nun kongrelerle ilgili hü-
kümlerine Millet Mecüsi Içtüzüğü'nün "din-
leyicüer" yan başlıklı 145. maddesi örnek alın-
mak suretiyle eklenecek şöyle bir düzenleme
ile doldurulabilir:
"Parti kongrelerinde dinleyiciler, toplantı-
nın devamı süresince kendilerine ayrılan yer-
lerde sükûnet içinde oturmak zorundadırlar.
Dinleyiciler, görüşmeler sırasında kabul ya
da ret yönünde söz, alkış ya da başka herhangı
bir hareketle kendi düşüncelerini ortaya ko-
yamazlar, adaylann leh ya da aleyhinde gds-
teri yapamazlar.
Bu yasaklara uymayanlar, o yerde duzeni
korumakla görevli olanlar tarafından hemen
dışarı çıkarılırlar!'
Siyasi Partiler Kanunu'nda yapılacak deği-
şiklikler arasında dinleyiciler sorununu da çö-
züme kavuşturmak, yalnız pani kongrelerinin
düzen içinde yapılması bakımından değil, ge-
nel planda demokratik rejimin sağlıkh biçim-
de işlemesi bakımından da yararh olacaktır.
PENCERE
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAI.
Kılıç'la Söyleşi
Gecen gün Attemur Kılıç telefonla aradı. Bir yazıma üzül-
müş. Hani o,
1
960 ekiminde Vatan gazetesinde çıkan yazı-
ma... Okuduysanız, bileceksiniz. Otuz yıl önce Yassıada'ya
gönderilecek DP'lilerle yakınlarının yer aldığı ad listesinde
Faruk Nafiz Çamlıbel'in, Burhan Belge'nin, Attemur Kılıç'ın
adlannı gördüğümde bende uyanan üzüntülü duyguları dile
getirdiğim yazı...
Altemur Kıhç'la "Vatan" gazetesinde yıllarca birllkte çalış
tık. Düşüncelerimiz, tutumlanmız aynı değildi. Ama aramız-
da saygılı bir yakınlık vardı. Kılıç, iyi yetişmiş bir aile çocuğu
idi. Gazeteciligi seviyordu. Dış poiitika konularında yazılar ya-
zıyordu. Hiç unutmam, iran Şahı devrildiği zaman "Şah mat
oldu" diye yazmıştı. Şahın bir daha işbaşına gelemeyeceği-
ni soylemişti, ama iki gün sonra Şah Tahran'a dönmez mi!
Bir de yazılannda Osmanlıca sozcüklere yer vermekten hoş-
lanıyordu. Dalgınlığı ise bütün Babıâli'de ünlüydü. Dolmuştan,
"basın" deyip inişi vb.
Gazeteciligi seviyordu dedim. Ama daha çok bürokratik gö-
'revterden hoşlanıyordu. 1960'ta Menderes ıktidannın Basın
Yayın Genel Müdürü olması gibi... 27 Mayıs olayına kadar
sürdürdü bu genel müdürlüğü... Radyoların DP militanı gibi
çalışması, Vatan Cephesi listelerinin radyolarda sabah ak-
şam ilan edilmesi hep Kılıç'ın genel müdürlüğü dönemine
rastlar.
3 Nisan 1960'ta Nadir Nadi, "Eski Bir Gazetecinin Yeni
Fıkirleri" adlı başyazısında, Kılıç'ın Gazetecilik Enstitüsü'nde
verdiği bir konferansta "Türk gazeteciliğinin teknik yönden
on beş yirmi yıl içinde hayli ilerlediğini ama objektif otmak
bakımından gelişmediğini" söylemesini eleştirmişti. Nadir
Nadi, "Basın hürnyetınin o ateşli taraflısı, o uyanık kolej me-
zunu genç adam gitmiş, yerine sanki elli yıl önceki meşruti-
yet basınını idareye memur bir kalem efendisi gelmiştir"
diyordu.
O günlerde Kılıç bir "objektiflik" tutturmuştu! Muhabir ob-
jektif olacak; yazar, yazı işleri müdürü objektif olacak; taraf
tutmayacak! Yani Basın Yayın Genel Müdürü'nün istediği bi-
çimde OP ikiidannı destekleyecek, kesinlikle iktidan eleştir-
meyecek... Nadir Nadi bu gorûşlere karşı şoyle yazmıştı:
"Basın Yayın Genel Müdürü'nün bu ve buna benzer soz-
lerini bıraz tuhaf bulduğumuzu saklayarhayacağız. Bitaraf ol-
mak, taraf tutmak yahut tarafsız görünüp taraflı olmak ne de-
mektir? Modern gazetecılikte bir fikri savunmak veya iktida.
rın tutumunu tenkit etmek yasak mıdır? Bir veya birçok ga-
zetenın savunduğu fikır, muhalefetin fikrine uygun düşüyor-
sa, o gazete veya gazeteler mutlaka muhalefetin gizli ortak-
lan mı sayılacaktır? Eğer o fikirleri halk çoğunluğu da payia-
şıyorsa, işin içine derhal menfaat hesaplannı karıştırmak
doğru mudur?"
Altemur Kılıç, Menderes'in deyişi ile "iktidarın kılıç"ı oldu-
ğu, Menderes iktidanna körükörüne bağlı görev yaptığı gün-
leri unuttu mu? Telefonda bana üzüntülerini bildirirken otuz
yıl önceki olayları azıcık anımsatmak istedim, ama başara-
madım. TV'deki açıkoturumda da herkes gördü, Kılıç hâlâ
Menderes rejiminin savunmasını yapmaktan çekinmemek-
tedir. Oysa benim 1960 yılında yazdıgım yazı, değerli bir ga-
zeteci olarak tanıdığım bir insanın genel müdür olarak parti-
zanlık yapmasının, sonra da Yassıada Mahkemeleri'ne düş-
mesınin, birkaç ay tuiuklu kalmasjnın bende yarattığı üzün-
tüyü belirtiyordu.
Nadir Nadi o yazısını şöyle sürdürmüş:
"Gazetelerimizin objektif olması konusunda bu kadar titiz
davranan Basın Yayın Genel Müdürü acaba idaresinden so-
rumlu bulunduğu devlet radyomuzun gazetesine ne buyu-
rur? Bütün vatandaşlann ödediği vergilerte geçinen, parti pro-
pagandasından şiddetle sakınması gereken bir tek gazete
varsa, o da elbette radyo gazetesidir. Ne yazık ki bu gazete
artık devletin elinden çıkmış, doğrudan doğruya DP'nin ma-
lı haline getirilmiştir. Buradan yapılan yayınların modern ga-
zetecilikle uzak yakın bir ilgisi bulunmak şöyle dursun, bu
yayınlar demokratik hürriyetlere bir tecavüzdür."
Altemur Kılıç 27 Mayısta tutuklanıp bir süre Yassıada'da
konuk edildi ise genel müdür olarak partizanca davranışın-
dan dolayKJır Üstelik Yassıada Mahkemesi onu akladı. Ga-
zeteciligi, demokratik yöntemlere bağlı gazeteciligi bir yana
Itip Menderes diktasının borazanı olmasının üzüntüsünü yaz-
mışsam otuz yıl sonra buna kızmak neden?
Paşabahçe Şişe Cam işçilerinin
onurlu direnişini selamlıyoruz.
• HEP Genel Başkanı Sn. Fehml IŞIKLAR
• HEP Milletvekıllen ve istanbul örgütü bugün (perşembe)
saat 18.00'de işçilerı ziyaret edecektır.
• HEP milletvekili Artf SAĞ ve değerli sanatçılar; Ferhat
TUNÇ ve İhsan GÜVERCİN dırenışteki ışçiler ve ailelerine
fabrika bahçesinde bugun saat 20.00'de bir moral konserı
verecektir.
Emekten yana olan herkesi bu haklı ve onurlu direnişJe
dayanışmaya çağırıyoruz.
HEP / HALKIN EMEK PARTİSİ
üzlaşma mıf Tartışma mı?
Sozcüklere gerçek anlamJannı vermeliyiz. Kavramların doğru
tanımlarını yapmalıyız. Özellikle TV gibi eğitim ve öğretim
yanı çok etkili olan yayın organlannda buna büyük özen
göstermeliyiz. Yoksa yaratılan kavram kargaşası hem
Türkçenin, hem Türkiye'nin çok zararına olur.
NURER UĞURLU
Mehmet Ali Birand, TV'deki 'Demir Kı-
rat Belgeseli'ni 'demokrasi bir udaşma
rejimidir' diyerek başladı ve öyle bitirdi.
Türkçe Soziük (Türk Dil Kurumu Yayın-
lan, 1988 Ankara)'e baktım. Demokrasi için
sunlan yazıyordu: "Demokrasi is Fr. de-
mocratie. Yun. (demos halk, kratos iktidar,
erk) Halkın egemenliği temeline dayanan
yönetim biçimi, el erki, demokratik:'
Bu tanımı pek yeterli bulamadım. Ansik-
lopedileri karıştırmaya başladım. Ana Bri-
Unnica Genei Kültür Ansiklopedisi (1987
İstanbul) demokrasi için şunları söylüyor-
du: "demokrasi (Yunanca demos: "halk" ve
kratos: "iktidar") sözcük anlaınıyla halk ik-
tidarı. Çağdaş kullanımda tcrimin birkaç
farkü anlamı vardır: 1) GenelBkle doğrudan
demokrasi olarak büinen ve siyasal karar al-
ma hakkının, çoğunluk yönetimi usulleri
çerçevesinde hareket eden bütün yurttaşlar
topluluğu tarafından doğrudan kullanıldı-
ğı hükümet biçimi; 2) Temsüi demokrasi
olarak bilinen ve yurttaşların aynı hakkı ki-
şisel olarak değil, seçtikleri, yurttaşlara karşı
sorumlu temsilciler aracılığıyla kullandık-
ları hükümet biçimi; 3) Genellikle bir tür
temsili demokrasi olan ve liberal ya da ana-
yasal demokrasi olarak bilinen bütün yurt-
taşların ifade ve dinsel inanç özgürlüğü gi-
bi bazı bireysel ve toplu haklannı güvence
altına almak üzere çoğunluk iktidarırun be-
lirli anayasal kısıtlamalar çerçevesi içinde
uygulandığı hükümet biçimi; 4) Toplumsal
ve ekonomik farkhlıklan, özellikle de özel
mülkiyetin eşitsiz dağıhmından doğan fark-
lılıklan en aza indirmeye yönelen bir siya-
sal ya da toplumsal sistem"
Bu tanımların hiçbiri, Mehmet Ali Bi-
rand'ın söylediklerine uymuyordu. Aynca
'uzlaşma' ne demekti? Sözlük 'uzlaşma' için
de şunlan yazıyordu: "Aralanndaki düşunce
ve çıkar aynüğmı, karşıhkü ödünlerle kal-
dırarak uyuşmak."
Denebilir ki demokrasi 'udaşma' değil
'tarttşma' (düşUnce, inanç, ekonomik alan-
da) rejimidir. Burada (demokrasiden amaç)
çoğunluğun kararına azınlığın uyması söz
konusu ise, bu 'nzlaşma' değil, 'kural'dır.
O kadar ki, kimi demokratik uygulamalar-
da çoğunluğun kararına karşı azınhk diren-
mesini sürdürür. Az, çoğa katümaz. Düşün-
ce ve görüşlerinde sonuna kadar direnir.
Ahnan çoğunluk kararına karşı 'muhalefet
şerhi' de koydurur. Böylece bir "uzlaşma'
olmadan da demokratik kural işlemiş olur.
Sozcüklere gerçek anlamlannı vermeliyiz.
Kavramlann doğru tanımlarını yapmahyız.
özellikle TV gibi eğitim ve öğretim yanı çok
etkili olan yayın organlannda buna büyük
özen göstermeliyiz. Yoksa yaratılan kavram
kargaşası hem Türkçenin, hem Türkiye'nin
çok zararına olur.
Mehmet Ali Birand'ın bu tarihsel belge-
seldeki öteki sözcük, terim, deyim ve soy-
leyiş hatalarını aynca beUrtmek istemiyo-
rum. Çünkü bu hatalar o kadar çok ki!..
Belgesel yapıhrken bir de Türkçe bilene da-
nışılmabydı.
Sahi!.. Plevne Türküsü ya da Gazi Os-
man Paşa Marsı ne zaman şarkı oldu? Bir
türlü anlayamadım!
'Aklın Mahkemesi'...
Server Tanilli'nin 'İslam Çağımıza Ybntt Verebilir mi?' adlı
kitabı (Say Yayınları) için yazmak istiyordum ki ikinci baskısı
yapıldı.
Tanilli yazmakla kalmaz...
Okutur...
Okuyan, hem bilimsel içeriğin özsuyunu tadar hem Türk
dilinin güzelliğini duyumsar.
Kitabın başında diyor ki Tanilli. "Sözlehmiz, yaşadıkları de-
virden kalkıp geçmışe bakacaklan yerde, geçmışten hareket
edıp çağlanna bakanlara; akılla bilime sırt çevirenlere; tarihle
toplumu, giderek yaşamı zorlayanlaradır."
•
Server Tanilli'nin kitabı güncelliğin sorununu tarihsel kap-
samı içinde alıyor.
Güncel sorun ne?
Batıda İslam köktenciliği'ya da 'islam temelciliği' diye ad-
landınlan güncel dinsel akımlar, Ortadoğu'da siyasal topoğ-
rafyayı oluşturan bir güç kazandılar. Humeyni iran'ı ya da Su-
ud Arabistanı bir noktada ortaktır: Dünya görüşü, devlet dü-
zeni, hukuk yapısı ve bireyin yaşamını en özel ayrıntılanna
kadar saptayan biçimde dinsel kurallan uygulayan siyasal ik-
tidarlara sahiptirler.
Nereden geliyor bu iktidann gücü?
Sözde, Allah'tan...
Eğer kişinin sorduğu her sorunun yanıtı şeriatta zaten ya-
zılıysa ve 'cevap' binlerce yıl önce verilmiş ve noktalanmış-
sa, kişi nasıl 'birey1
olacak? Üyeleri özgür birey olamayan bir
toplumda demokrasi nasıl geçerli olabilecek? Demokrasiyi
yeğleyen Türkiye'de de şeriatçılığın güçlenmesı, Tanilli'nin ki-
tabını güncelleştiriyor
•
Ya tarih?
Tarihsel bilincin kılavuzluğu, her türlü güncel soruya yanıt
vermek için gereklidir. Batı tarihinde, insanın insanlaşma yo-
lunda hangi aşamalardan geçerek özgür birey kımligine sa-
hip olduğunu öğrenmeden, günümüzün güncel sorunlarını
aydınlatmak olanaksjzdır. Dinin istediği 'kul'; demokrasinin
istediği 'özgürbirey." İnanç vicdanda kalacak; akıl, öne çıka-
cak ve her sorunu tartışacak kadar özgürleşecek ki demok-
rasi gerçekleşsin. iktidann kaynağı, Tanrı değil, halk olacak;
siyasal erk, yukarıdan değil, aşağıdan gelecek; us'un biley-
taşında hukukun üstünlüğü pekişecek...
Batı'da demokrasi var.
Peki, bir milyar nüfusa sahip İslam dünyasında, hangi ül-
kede demokrasi olduğunu soyleyebilirsin?
Bugün en demokratik islam toplumu diye Türkıye parmakla
gösteriliyorsa, Atatürk cumhuriyetinde laiklik devriminin yü-
züsuyu hürmetinedir. Laikliği toplumsal yaşamında temellen-
dirememiş bir ülkede, demokrasiyi ara ki bulasınl..
Server Tanilli diyor ki:
"Laiklikte devlet; dinin ne düşmanı ne de dostudur. Kurum
olarak dinin dışında, uzağındadır. Laiklik, bütün bir aydınlan-
ma tarihimizin mirasına dayanır. Cumhuriyeti kuranların onu-
rudur. Öyle de, ne kalmıştır bu ilkeden bugün? Neresindeyiz
laikliğin?"
•
Server Tanilli, dinin vicdandaki yerini saygıyla koruyarak
konuyu aklın terazisine vuruyor.
'Aydınlanma' aklın inançtan, bilimin dinden bağımsızlaş-
masıdır. Bu süreç bir toplumda gerçekleşmeden demokra-
siye kavuşulamaz; değil mi!..
Tanilli yazıyor:
"Yüz elli yılı aşkın bir süredir, bir Aydınlanma yaşıyoruz; Batı
Aydınianması'ndan hayli gecikerek gelip girdiğimiz bir süreç
bu. Aydınlanma, yani, doğa. toplum ve insan üstüne ne var-
sa,'Aklınmahkemesi'nin önüne çıkarılması, akla ve bilime uy-
gun olanın aklanması, olmayanın mahkûm edilmesi."
Peki, ya hoşgörü?
Yunus Emre'nın dediği gibi: - • . ı-.ı
"Sen sana ne sanırsan ayrığa da onu san,
Dört kitabın manası budur, eğer var ise."
A R E L İ K
FUUAUrOMATIC 1600 VIUOO'M
Y A Z $ O N U
U RP R i Z i
BODRUM
GÜVERCİNÜK KOYU
Denlze afır, 3 yıldızlı otelde
Yanm Pansiyon
6 GECE-7 GÜN
konaklama.
lüks Mercedes otobûsle
ulaşınn, 1 gûn GULET tekne
ileMAyİYOLCULUK,
1 GÜN otobûsle
çevre gezisi, dahil.
480.000 TL
UMÜNUK
JFVUAUrOMATiC 1600
FUllAUTOMATIC 2600
— _——ı
I.StÇtHtK
FtŞfNM+StUCSlt
PIŞİHA1 Vt TAKSİT TOPLAM flYAT
393.000 3.5SB.0O0
541000 3.246 000
II. StÇIHtK
PtŞlHAT+tOtAiCStT
MfiNAT VI TAKSİT TOPIAM fİYAT
3/0.000 4.070000
337 000 3.707 000
İşte size bir Arçelik FullAutomatic
1600 ve 2600 sahibi olmak için
kaçırılmayacak bir imkân daha!
Şimdi Arçelik FullAutomatic
1600 ve '26001er tüm
Arçelik Yetkili Satıcılarında
taksitle... Ve hemen teslim.
Ödeme için 2 seçeneğiniz var!
İkisi de kesenize uygun,
harika taksitlerle!
BUGÜN GELİN.
BUGÜN YARARLANIN.
Unutmayın! Arçelik % gerçek
ve yaygın servis teşkilatı satıştan
yılfar sonra bile hizmetinizdedir.
İLAN
T.C. SORGUN
KADASTRO
MAHKEMESİ
1988/203 Esas
Davacı Sorgun Uçesi Karako-
caoğlu kışlası köyunden Halil
lbrahım Karakoca tarafından
davahlar aym köyden Veli kızı
Suna Karakoca ve 8 arkadaşı
aleyhine açılan aynı köyden köy
içi mevkiinde 1214 parsel nolu
taşınmaz hakkında tespite itiraz
davasının yapılan açık yargıla-
ması sırasında verilen ara kara-
n uyarınca:
Davalılar Veli kızı Suna Ka-
rakoca, Satılmış çocuklan Mus-
tafa, Esat, Niyazi, İhsan
Karakoca'lar ile Nazıgül Doğan,
Döne özdemir ve Hacer AkgüT-
ler adına tebligat yapılamadığı
ve adresleri de kolluk kuvvetle-
rince dahi teraın edileraedigin-
den, adı geçenlenn duruşma
günü olan 19/9/1991 gunü saat
9.00'da Sorgun Kadastro Mah-
kemesi'nde yapılacak olan yar-
gılamada hazır bulunarak
yapılan tespite ve davacının iti-
razlarına karşı gereklı beyanda
bulunmalan, duruşmaya gelme-
dikleri ve beyanda bulunmadık-
ları takdirde yargılamanın
yokluklarında yapılacağı ve ka-
rar verileceği 3402 sayılı yasanın
29. maddesi uyannca ilanen ih-
tar olunur.
Basın: 48834
AuPair Acentası
. Ingıllere - a-sa Ispaiya
o
lalya HoUrca • KanaCa
Amerilu Eıkebıe g-seb r,
9 1-1M 53 42-161 43 67
Ehliyetimi, Nüfus cuzdanımı
ve isyeri kımliğimi kaybettim.
Geçersızdır.
SlYAZt ATAMAN