25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 1 AĞUSTOS Biüm De YTİıııcileri "Genç Türkler 1990 yılı başlarında "Genç Türkler" niteliğindeki genç bir grup araştırmacı, kurumun (TÜBİTAK'ın) yönetsel basamaklarında göreve getirildi. Kısa sürede oluşturulan bilim kurullarında ülkemizin genç, dinamik gerçek araştırmacılarına yer verildi. Geçmiş iki yılın açtığı yaralar ve daha önceleri bilinen bazı aksakhkların onanmı ile TÜBİTAK, kuruluşundaki durumundan daha ileri düzeye getirildi. Prof. Dr. R. KÂZIM TÜRKER A.Ü. Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı 6 Nisan 1991 tarihli İngilizlerin ünlü tıp bi- limleri dergisi "British Medical Journal" da Richard Smith adlı yazarın "Avustralya'da Bilim" başlıkh ilginç bir makalesi yayımlan- dı (1). Bu makalede yazann sergilediği önem- li noktalardan ülkemiz yaranna abnacak ders- ler vardır. Makalenin 1. sayfasında Avustral- ya'da 1990 genel seçimlerinde tşçi Partisi'nin bir posterine yer verilmiştir. Bu posterde, parti başkanı ve şu anda bu ülkenin başbakanı olan Bob Howke'nin resmi ile partinin seçim slo- ganlarını içeren 5 maddelik yazı dizisi yer al- mıştır. Posterin başlığı ise "Avustralya'nın bi- limsel gelecegi" diye büyük puntolarla yazıl- mıştır. Posterdeki yazı dizisinde ise bu parti- nin Avustralya'da temel bilimsel araştırmala- ra ne denli önem verdiği vurgulanmakta ve bu ülkenin ileri Batılı Ulkeler arasındaki saygın yerinin bundan kaynaklandığı işaret edilerek bilimsel araştırmalann hiç ara verilmeden des- tekleneceği üzerinde durulmaktadır. Genç Türkler! Makalenin yazarı, Avustralya'daki bilim ve bilimsel araştırmalara gösterilen bu denli say- gının ve önemin, ülkede değişik bilim dalla- nnda bilimsel araştırmaya gönül vermiş genç, devrimci, ilerici, üretken bilim adamlannın ya- ratıcı gücünden kaynaklandığını vurgulayarak bu insanları "Young Turks = Genç Türkler" diye nitelemiştir. İlerici, devrimci, üretken bilim adamlarını nitelendirmede "Genç Türkler" deyiminin bir ölçüt olarak kullanılması gelişmiş ülkelerde tam anlamıyla yerleşmiş, böylece evrensel bir boyut kazanmıştır. Bu ölçütün bilim ve tek- nolojide çok gelişmiş ülkelerde yaygınlaşma- sı, ilkönce 1907-1909 yıliannda ABD klinik bi- lim dallarında temel bilimsel araştırmalann önemini kavrayan ve bu maksatla bir dernek kurup günümuzün saygın tıp bilimleri dergisi olan "Journal of Clinical lnvestigation"ı ya- yın yaşamına sokan çok az sayıdaki tıp araş- tırıcısı için kullanılarak başlamıştır. İşin en il- ginç yönü, bu tarihlerde ülkemizde bilim dı- şı, bağnaz, tutucu ve gerici rejime karşı Türk aydınlarının (Jön Türkler) bilime dayalı, ile- rici ve devrimci hareketlerinin ana esprisinin Türkiye'den çok uzakta olan ABD'deki aydın- lar tarafından anlaşılması ve kabul görmesi- dir. Bu konudaki kapsamlı bilgiler 1987 yılın- da Cumhuriyet gazetesinde tarafımızdan ya- yımlanmıştır (2). Böylece "hasta adam" diye nitelendirilen bir dönemde ülkemizin aydın- larına verilen "Jön Türkler = Genç Türkler" adı dünyanın özellikle gelişmiş ülkelerinde ile- rici ve devrimcilere verilen bir nitelik ölçütü olarak evrensel bir boyut kazanmıştır. Özel- likle kendi Ülkemizde Jön Türklerin karşılaş- tıkları zorlukları ve baskıları çok iyi bilmek ve gelecek kuşaklara sık sık anlatmak zorun- dayız. Bu baskıların özellikle din sömürücü- leri ve kaderci'lerden geldiğini de bir kez da- ha vurgulamakta yarar vardır. Çok partili sisteme girdiğimizden beri ülke- mizde pek çok genel seçimler geçirdik. Hiç- birinde ve hiçbir siyasal partinin seçim pro- pagandasında Avustralya örneği gibi temel bi- limsel araştırmalara önem vereceğini gösterir bir postere rastlandığı görülmemiştir. Demek ki bizler ülkemizin kalkınması ve gelişmesin- deki temel gizi heniız öğrenemedik ya da öğ- renmek istemedik. Öğrenmek istemedik diyo- rum, çunkü bu ülkenin kurtarıcı ve kurucusu yuce Atatiirk, "Yaşamda en gerçek yol göste- ricinin pozitif bilim ve fen" olduğunu ilk kez işaret etmiş ve yaptığı tüm ölümsüz devrim- lerinde bilimin yol göstericiliğinden kesinlik- le ödün vermemiştir. Ankara'da Yiiksek İhti- sas Hastanesi'nin açılış töreninde büyük dev- let adamı İsmet İnönü'nün konuşmasındaki bir kaç tümceyi burada hatırlatmak çok ye- rinde olur: "Bu hastane ustün düzeyde eğitim ve sağlık hizmeti vermenin dışında tıp saha- sında önemli araştırmaların yapılacağı bir bi- lim yuvası olarak kurulmuştur. Halkımızın. bunun gibi kurumlarda calışaalardan bilim- sel araştırma ürünlerini beklemek ve görmek en doğal hakkıdır" diyerek bilimsel araştırma- lara ne deali değer verdiğini göstermiştir. TÜBİTAK kurtuldu Tüm engellemelere karşın insanlarımız ara- sında "Genç Türkler" esprisini özümsemişler, bilime ve araştırmaya eğilme eylemlerini yıl- madan sürdurmüşlerdir. 1963 yıhnda bir grup aydın bilim adamımız, dönemin Başbakanı ts- met İnönü'nün büyük desteğiyle bir araya ge- lip Türkiye'de bilimsel araştırmaları destekle- mek, yol göstermek, bilim adamı yetiştirmek ve araştırıcıları ödüllendirmek gibi görevleri yürüten bir kurumun oluşmasını sağlamışlar- dır. Bu kurum TÜBİTAK'tır. Amacı dogrul- tusunda bu kurum büyük hizmetler vermiş- tir. En azından üniversitelerimizde bilimsel de- netime yanaşmayan ve fakat her zaman para- sal destek isteyen zihniyete çok öğretici ders- ler vermiştir. Proje nasıl yapılır, nasıl değer- lendirilir, verilen paranın hesabı nasıl sorulur, bilimsel üretim hangi nitelikte olmalıdır, bi- limsel değerlendirme ölçütleri nedir ve daha bir çok evrensel, bilimsel kurallar TÜBİTAK tarafından uygulanmış ve doğal olarak uygu- lamaları zorunlu olduğu halde bundan kaçan kişi ve kurumlara öğretilmiştir. Böylece yavaş da olsa özellikle akademik kurumlarda ger- çek araştıncılar biraz yaşam hakkı bulabilmiş- lerdir. Başlangıçta bu kurumda da bazı aksak- lıklar olmuştur. Bunlar zaman aşamasında dü- zeltilebilecek ve her yeni kurumda görülebi- lecek türden olaylardı. TÜBİTAK'ın en karanlık dönemi 1987 - 1990 yılları arasıdır. Bu dönemde tum gerçek araştıncılarımız TÜBİTAK'ın tam anlamı ile siyasal bir kurum durumuna döndüğüne inanmışlardı. Bu düşüncenin haklı nedenleri vardı. Zira kurum, gelişmeyi ve bilimsel araş- tırmalan "Şeyhin kerametinde" bulan bir kad- roya bilerek ya da inanmak isteriz ki bilmeye- rek teslim edilmişti. Projelerin pek çoğu g-ı- çek araştırmacılara değil 1e belirli düşünce- nin sahiplerine verilmeye başlandı. Araştırma- cılık yeteneği ve uluslararası yayınları ile tum dünyaca bilinen değerli bilim adamlarınuzın projeleri gözardı edildi ya da sümenaltında ay- larca saklandı. Ne var ki "Genç Türkler"in to- runları gerçek bilim adamlan bu durumun ül- kemizin gelecegi için onanmı güç zararlar oluşturacağıru zaman zaman kamuoyuna du- yurdular. 1990 yılı başlarında "Genç Türkler" niteliğindeki genç bir grup araştırmacı kuru- mun (TÜBİTAK'ın) yönetsel basamaklarında göreve getirildi. Kısa sürede oluşturulan bilim kurullarında ülkemizin genç, dinamik gerçek araştırmacılarına yer verildi. Geçmiş iki yılın açtığı yaralar ve daha önceleri bilinen bazı ak- sakhklann onarımı ile TÜBİTAK, kuruluşun- daki durumundan daha ileri düzeye getirildi. Şu andaki izlenimimiz, TÜBİTAK'ın evrensel- bilimsel ölçütleri dikkate alarak proje öneri- lerini inceleyen, uygun bulduğu projeleri des- tekleyen, projeleri yakından izleyen, verdiği maddi destekle neler üretildiğini arayan ve so- ran, Ülkemizde bilimsel gizilgücün (potansi- yelin) artmasına yardımcı olan önemli bir ku- rum olarak işlevini sürdürmesidir. "Genç Türkler" evrensel ölçütünü taşıyan devrimci, ilerici ve yaratıcı Türk aydınlarının sesine kulak vermek ve ülkemizin çağdaş uy- garlık düzeyine çıkmasında temel bilimsel araştırmalann yerini bilmek hepimizin, özel- likle ülkemizi yönetmeye soyunan siyasal par- tilerimizin başta gelen görevleri olmalıdır. Ge- lecek genel seçimlerde herhangi bir siyasal par- timizin seçim posterinde bilimsel araştırma- lara verilen önemi vurgulayan Avustralya ör- nekli bir girişimine tanık olursak bu konuda epeyce yol kat ettiğimize inanacağım. (1) Bntısh Medical Journal, 302: 840 (1991) (2) Cumhurıyeı gazetesi (17 Eylul 1987) EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Kavga Değil Birliktelik SHP Kurultayı konusunda o kadar çok yazı okudunuz ki bilinenleri bir kez daha yinelemek gereksiz. Ben de iki gün kurultayı izledim. Dayanabildiğim kadar!.. Dayanılacak gibi değildi. Bırakın havalandırmayı, bir tek pencere, bir tek ha- va deliği bile yoktu. Bizim mimartanmız böylesine ilkel bir spor ve kongre salonu yapmakta doğrusu ya eşsizdirler! Bir yarış vardı. Genel başkan olmak yarışı. Bitli mi? Bay- kal ikinci kez yenik düştü, ama yenilmeyi benimsedi mi? Be- nimseyecek mi? Parti içinde 'ikinci genel merkez'in lideri, yüzde 49'a yakın oy almtş 'ikinci genel başkan' kişiliğiyie sa- vaşımını sürdürecek mi? SHP iki başlı bir parti olmak niteli- ğinden bir türlü kurtulamayacak mı? önce Baykal ve yanlıları şunu iyice bilmelidirter: SHP'de Inönü'den sonra genel başkanlığa ille de Baykal getirilecek değildir. Geçen gün de yazdığım gibi SHP'de pek çok genel başkan adayı vardır. inönü kendiliğinden çekilse yerini he- mencecık Baykal'ın alacağını düşünmek çok yanlıştır. Bay- kal bu kez karşısına çıkacak başka adaylarla çarpışmak zo- runda kalacaktır. Bunca yenilgiden ders alabilirse genel se- çime gidildiği şu günlerde partiye bağlı bir 'er' gibi çalışma- s< gerekir. Yoksa SHP genel seçimde beklenen başarıyı gös- termese de ben inönü'nün yerini alsam hesaplan yaparsa bundan en başta kendisi zararlı çıkacaktır. İnönü, üçüncü turda seksen üç oyla Baykal'ı geride bırak- tı. Bunu küçümsemek yanlıştır. Demokrasilerde bir oy farkla üstün çıkan bir lider saygınlığını korumuş sayılır. Bushlar, Mit- terrandlar daha başkaları yüzde seksen doksan oyla seçim- leri kazanmış değillerdir. Yüzde doksan oyla başkan seçil- mek, lider olmak, ancak faşist ülkelerde görülür. Bir de 12 Eytül sonrasında Bay Evren'in Cumhurbaşkanı seçilmesin- de!.. İnönü, önümüzdeki iki yıl boyunca SHP'nin tartışılmaz li- deridir. Parti meclisinde 28 kişilik bir desteğe sahiptir. Bay- kal listesinden PM'ye girenler arasında da sağduyulu insanlar vardır. Ömeğin Adana eski İl Başkanı Ziya Yergök'ü Baykalcı' diye tanımlamak yanlıştır. Onun gibi daha başkaları da var. Sağduyu, SHP'lilerin iç çekişmelerden kopmalarını, genel seçime tek bir yumruk gibi girmelerini gerektirir. Yoksa ku- ruttayın hemen ertesinde ikinci genel merkezde bir araya ge- lip 'inönü'yü yeniden bir kurultaya nasıl çağırır da deviririz' planları kurmaya başlanırsa, kesin olarak bilelim, SHP ge- nel seçimde yenilgiye uğrayacaktır. Şimdi gerçekleştirilme- si gereken, iki yıl sonra yapılacak kurultaya kadar İnönü li- derliğinde bütünleşmek, genel seçimlerde üstün çıkmanın savaşımını yapmaktır. Şu tabloya bir göz atmakta yarar var: 1988'de toplanan 2. Olağan Kurultay'da Baykalcılar 20'ye yakın PM üyesi elde et- tiler, parti içinde egemenliği ele geçirdiler Inönücü diye anı- lanlar ise 15'e yakın... Genel Sekreter Deniz Baykal oldu. Ama bu kadro bir ahenk içinde görev yapamadı. 5. Olağanüstü Kurultay'da 'güçlü genel sekreter' Baykal daha büyük bir ço- ğunluk elde etti. Baykal'dan yana en az 30 PM üyesi vardı. İki dönem Baykal genel sekreter olarak görev yaptı, ama hi- zip başılığını bırakmadığı için SHP'de bir bütünlük kurula- madı. Eylül 1990 da İnönü'nün isteğiyle toplanan 5. Olağa- nüstü Kurultay bu kez Baykalcıları sildi. PM'de İnönü yan- daşları çok büyük bir çoğunluk elde ertiler. Bu kez 3. Ola- ğan Kurultay ise tıpkı 2. Olağan Kurultay'ın sonuçlarına ya- kın bir görünüm veriyor. PM"de 30 inönücü, 15 Baykalcı üye vardır. Taban kavga istemiyor. Taban genel seçimde partinin üs- tün çıkmasını istiyor. İktidar istiyor. inönü'sü, Baykal'ı ve tüm SHP'lilerle iktidan elde etmek özlemi içinde... Bu özlemi bal- talamak, kurultay delegelerinin sunduğu 'uzlaşma', birlikte çalışarak partryi iktidara götürmek fırsatını iyi değerlendirmek gerekir. Bakın, önümüzdeki kasım ayında genel seçimin yapılacağı söylentileri var. ANAP hükümeti seçim tarihini geciktirmenin kendisi için hiç de yararlı olmayacağını görüyor. Ülke her ge- çen gün daha beter bir çıkmaza girmektedir. Mesut Yılmaz gibi partilerini tam bir bozguna sürüklenmekten kurtarmak isteyenler en yakın tarihte bir genel seçımı kaçını'rnaz gor- mektedirler. ANAP işler daha bozulmadan seçmenii karşı- sına çıkmak zorundadır. SHPnin de yakın seçim gerçeğinı görerek gerçek bir birliktelik kurması kaçınılmazdır. Tiirkiye C ımılıuri>eti Stradi\ar>üsü!. Sayın Aykal, biz müzik kültürümüzü sayenizde arttırdık. Siz de bir nebze mimarlık kültürüne sahip olmak için Sayın Ord. Prof. Ekrem AkurgaPın dünya ve Türk mimarlığını tek cümle ile özetleyen şu harika formülüne kulak verin: "Yunan mimarlığı yapının dışıdır, Roma içi; ama Selimiye her ikisinin de en mükemmel bileşimidir." Biz bu geleneğin mimarları olarak dünyanın en sayılı konser salonlarından birisini yapabileceğimize inanıyoruz. ŞÜKRÜ KOCAGÖZ Mimar Bir bina, keman ya da kuyruklu piyano mudur? Bunun böyle olduğunu her zaman büyük hayranlık duyup övündüğümüz Gü- rer Aykal'dan duymasaydık, "Bir konser salonu ile bir Stradivaryüs arasındaki ben- zerlik nedir? Yanıt; ikisini de Pekinel kar- deşler çalamaz" türünden bir Amerikan fıkrası ile karşı karşıya olduğumuzu sanır- dık. Geçen günlerde Sayın Aykal ile Cum- huriyet'te yapılan bir röportajda değerli şe- fımiz, Ankara'da yapılması düşünülen kon- ser salonunun Almanya'daki bir yapının aynen kopyası olması isteğini savunmak için böyle söylüyor. Konser salonunun "bir enstnimandan başka bir şey olmadığını" ve her müzisyenin kendi enstrümanını secme hakkı olduğundan Abnan mimar Skoda'- nın yapısının tıpkısının Ankara'da yapıla- bileceğini, hatta yapılması gerektiğini savu- nuyor. Bu mantık çerçevesinde yaptığı açık- lama, Skoda'run yapısının kopyasını çizmiş olmakla suçlanan Türk mimannı da iyice bu suçlamanın altına sokuyor. Değerli şe- fımiz bu "enstrüman secme özgıirlüğü" an- layışının sonucu Ankara salonunun bilinç- le ve isteyerek bir kopya olmasını savunu- yor. Seçilen tasanmın kopya olması tartış- masına girmeksizin biz sadece bir yapıyı enstrüman gibi gören anlayışı ele alacağız. Yazın (edebiyat), resim gibi müzik ve mi- marlık da kültürün bir parçasıdır. Bu sa- natlar sürekli iletişim içindedir. Ulusal ge- lişimleri içinde birbirlerini desteklerler. Ben ve pek çok mimar, müzik kültürümüzü Sa- yın Aykal gibi bu işin önde gelenlerinden aldık. Kültürümüz içinde Cemal Reşit Rey ile Sedat Hakkı Eldem'in koşutluğu ve bü- tünlüğu yadsınamaz. Ben mimarlığımı ge- liştirirken muziğimizin bilinçaltındaki ak- tarımlarını derinden duyumsuyorum. Ama bugüne kadar da müzikçilerimize yol yön- tem göstermek, "Ben dinleyiciyim arkada- şım, dinleyeceğim orkestrayı, şefi seçmek hakkımdır, ben her hafta Berlin Filanno- ni'yi dinlemek isterim" demek aklımm ucundan geçmedi. Fransızlar devrimin 200. yılı için Bastil- le'de yeni bir opera inşa ettiler. "Bu bina bir enstrümandır, dünyada en iyisi hangisi ise onu yapalım" demediler. Ve bu yapıda UçUncü balkonun inşa edilip edilmemesi akustik uzmanlarını çok uğraştırdı. Bina- nın çözümlenen sorunlarmdan birisi de buydu. Ama tek ve en önemlisi değildi. Bir yapı da senfoni gibidir. Bütünlük ister. Hans Scharoun'un Berlin Filarmoni bina- sı Alman kültürü içinde 9. Senfoni ile yan yana durmaktadır. Orada dün Karajan var- dı, bugün Abbado. lcracı sanatçıları kü- çümsediğim gibi bir yanlış anlama olmasın. O büyük icracılar ki bu alınganhğı göster- medikleri için büyüktürler. Atatürk'ü, dünyanın en iyi anıtmezan- dır, yedi harikadan birisidir diye Bodrum Mozolesi'ni yeniden inşa edip gömemezdik. Sırf akustiği iyi diye vaizlerin, hocalann sesi için "en iyi enstrümandır" diye, bir başka Islam ülkesi Selimiye'yi yeniden inşa etmeye kalksa kıs kıs gülmez miyiz? S'ilimiye'nin Ankara'da yeniden bir "andıranını" yap- maya kalktık. Sonuç ortada. Değeri yük- sek kültür varlıklarının (ki dış ulkedeki ör- nek alınmak istenen salon da kuşkusuz öyle bir yapı) taklidi rüküş olmaya mahkûmdur. Gunümüzün bütün teknik olanakları ile kimse gerçek bir Stradivaryüs yapamıyor. Gerçek eserler taklit edilemez. Onlar beür- li koşullarda, belirli yerlerde ve ilişkin (ait) oldukları zaman diliminde doğarlar. Sayın Aykal, biz müzik kültürümüzü sa- yenizde arttırdık. Siz de bir nebze nıimar- lık kültürüne sahip olmak için Sayın Ord. Prof. Ekrem Akurgal'ın dünya ve Türk mi- marlığını tek cümle ile özetleyen şu harika formülüne kulak verin: "Yunan mimarlı- ğı yapının dışıdır, Roma içi; ama Selimiye her ikisinin de en mükemmel bileşimidir." Biz bu geleneğin mimarları olarak dünya- nın en sayılı konser salonlarından birisini yapabileceğimize inanıyoruz. O yapnun açı- lışında da Saygun'un keman koncertosunu sizin yönetmeniz yakışır. Emin olun 9. Sen- foni ile Scharoun'un binasındaki kadar mü- kemmel bir bütünlük doğacaktır. Ve emi- nim ki bundan da en çok Saygun'un ruhu mutlu olacaktır. Ama siz, bizden olmayan bir yabancı yapının kopyası ya da onun "gibisi" bir yapıda çalınacak keman kon- çertosu, Saygun'un ruhunu şadedecektir di- yorsanız... Ne hüzünlü ki cumhuriyetimiz kendisini, kültürünü kavraVamamış mü- kemmel bir kulak ve değnek yetiştirmiş di- ye düşüneceğiz. Ve sonuç olarak da yurdu- muzda iyi otobüs şirketlerinin adlarının ba- şına "öz", "hakiki" sıfatları koyarak ya- pılan değersiz özenticilik anlayışını en üst düzeyde taçlandırmış olacağız. Türkiye Cumhuriyeti'nin kendisini tem- sil eden, akustiği çok yüksek bir konser sa- lonuna gereksinimi var; bir Stradivaryüs, eşsiz ve sonsuz değeri dahi olsa ona yakışır değildir. 72'li , HÜSEYtN ÖM)ER SÖNMEZ'i kaybettik. Acımız sonsuzdur. DARÜŞŞAFAKALILAR DERNEĞ1 72'ü HÜSEYİN ÖNDER SÖNMEZ'İ kaybettik. Acımız sonsuzdur. DARÜŞŞAFAKALI 72 MEZUNU KARDEŞLERİ OLURBOYLE U^yar^adbMM^. V A K A L A K nfin {fiüa» pkan odrem») «pfo- fflCJfcd&Mf<htattIİ|»X*VIMk- nauf ttyuka w<S$l '19Wh yıitorm Mr ^ y û» KtlMt OffiOft* « f ftoW» «araydu Su J h * l r» y 9 r «B T «ar»y»a Vak'timr'«Sı 7 Tel: yaş 172 ikizlere evde bakacak BAKICI Aranıyor. 38 00 (9.30-17.30 arası) •rsmaya Styo?**. d "9W» 6tafi«6taıfi m»t* httyonfcı. KoBînhkla te- te^jnt fdım*yt btfUttt Ktisto- to*o"mi o Bön taMiıra. JfW m d* ç«A »«ırtyorttu.' MMBMd KEMAL 2. BaskıLÜTFEN TALEP EDİLEN HER KİTAP İÇİN 5000 TL POSTAPULU GÖNDERMEYI UNUTMAYINIZ HtTW İKMBJ İSTHK «MCÜ PtsttKıtBtıZ şte KÎTABI TEŞEKKÜR Kızımızın skolyoz ameliyatını gerçekleştiren ve sağlığına kavuşturan DOÇ Dr. AZMİ HAMZAOĞLU'na AsMtanlan Dr. HAKAN DİNÇYÜREK Dr. SIRRI BAŞTÜRK re Dr. CENGİZ ŞEN'e An«te«8. Dr. SÜLEYMAN KÜÇÜKAY'a ilgi ve yardımlannı görduğümüz prof Dr FAHRİ SEYHAN'a lstanbul Tıp Fakültesi Ortepedi Kliniği hemşire ve personeline, teşekkür ederiz. Dr. ÖZALP ASİL ve EŞt TEMSİLİ VE KATILIMa DEMOKRAStNİN KÖKENİ Doç. Dr. Sami Selçuk 8.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-tstanbul Ödemeli gönderilmez. ^ytt Au Pair Acentası Q ' ' \n Ingıllere F'îrsa - lspa^ya J**. ı g Itaya • Hollanöa - Kanada • ^ (&,: ' Aıtı*rilu|Erke*de3«!eb-:rı * E** 9 1-158 53 42-161 43 87 Nüfus cüzdanlanmızı, ehliyetlerimizi kaybettik. Hukümsuzdur. MUZAFFER AKTAŞ, A YLA AKTAŞ • f PENCERE 27 Mayıs ve Demirkırat Doktor Giyotin, 1789'da Fransız Millet Meclisı'ne kafa uçu. mak için bir makine tasarımı sundu. Devrimin ilk yılıydı. Y» sama Komitesi' doktoru görevlendirdi. Yapılan makinede • uygulama 1792 yılında gerçekleşti. İdam için kullanılan i cın adını halk koydu Giyotin!.. Giyotin, Fransa'da ölüm cezasının kaldırıldığı 1981'< kullanıldı. Doğru ya da yanlış, Fransız devriminde kırk bin kiş yotin'le canını verdiği söylenir. 1789, insanlık tarihine 6& ; rasiyi kanla kazımıştır. Ne var ki İnsan Haklan 8/W/rts/'nine rağı bütün dünyada devrimlerle dalgalanmaya başlaoV uzaktaki toplumlar bile etkileşimin dışında kalamadıla Bugün 1789'dan yana olmak, Kral 16'ncı Louıs ile Kra Marie Antoinette'in kellelerini istemek değildir; Bastille danı yeniden mi basılacak? Zaman tüneline girip Fransızc rimini yeniden yaşamak olanaksızdır. Buna karşın iki yty. dır dünyada kanlı-kansız devrimler gündeme gıriyor. H- istendigi zaman al baştan yapılabilen bir video kaseti »~ dtğı için artık tarihi yeniden yaşayamayız; ama felsefio lumsal, siyasal nedenlerini tartışabılıriz. • 1908. Meşrutiyet İnkılabı... 'Hareket Ordusu'nun kanlı müdahalesiyle İkinci Abdülru mit istibdadı yıkıldı. '31 Mart vakası' bugün de tartışılıyor; 'ayaMan/na'nın yar daşları var; karşıtları var. Aklı başında bir insan, geçmişe b£ karken, kan davalarını sürdüreceğine olayı anlamaya çalışı bilimsel açıdan ölçüp biçmeye yönelir. 1908'le iktidara ge çen İttihat ve Terakki'nin dostu ya da düşmanı olmak 21'inci yüzyıla 9 kala ne anlam taşır? • 1960... 27 Mayıs devrim i... Otuz bir yıl önce gerçekleşen 27 Mayıs, o günkü dünya ve ülke ortamına göre bir devrim içeriği taşımaktadır. Olayın yaratıcısı kimdi? Gençlik, aydınlar, genç subaylar, halk kitle- leri, üniversite öğretim üyeleri hareketin içinde yerlerini al- mışlardı. Devrim meydanlarda uç verdi; aşağıdan yukarıya doğru orduda patladı; kendi içindeki çatışmalarla yolunu yor- damını arayıp '13 Kasım Operasyonu' ile bulou. . 1961 Anayasası'yla belgelendi Türkiye, 27 Mayıs devrimiyle Batı Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ulaştığı 'sosyal devlet' kavramını yakala- dı; yargıç güvencesi, özerk üniversite, hukukun üstünlüğü, toplusözleşmeli grevli sendika kurma hakkı, vb. 1961 Ana- yasası'yla halkın bilincine yazıldı. Peki, 27 Mayıs devrimini savunmak, askeri müdahale yan- lısı olmak mı demektir? Hayır... 1908 Hareket Ordusu'nu ya da Fransız devrimini olumlu açıdan değerlendiren kişiyi suçlayabilir misin? İçeriğinde öz- gürlüğe, demokrasiye, insan haklarına yönelik nice tarihsel devinimde, bugün onaylanmayacak yöntemler gündeme gir- miştir. Devrim ile demokrasi arasındaki bağıntıyı çözemeyen kişi aydınlanma tarihini yanlış yorumlamaktan kurtulabilir mi? • 'Oğul Ahmet'ın değil, 'Baba Öza/'ın televizyonunda 'Demirkıraf dizisini ye ardından düzenlenen açıkoturumu iz- ledikten sonra duşünceye daldım. 12 Eylül'ü daha aşamadık... Hapishanelerde 11 yıllık tutuklu yaşıyor: işkenceler sürü- yor; yargılamasız infazlar uygulanıyor. 1980'lerde çocuk yaş- taki gençleri sıra sıra darağaçlannda sallandıran askeri fa- şizmin hukuku 1991'de geçerliyken televizyonda 31 yıl ön- ceki 27 Mayıs'ı yargılamanın anlamı ne? Onlarca gencin ıpe çekilmesini 'asmayalım da besleyelım mi?' diye savunan Kenan Evren Marmaris'te otururken, otuz yıl önce bile ölüm cezasına karşı çıkan Suphi Karaman'dan 27 Mayıs'ın hesabını ekranda soruyoruz... Maşallah mı diyelim?.. I'DAN HABERLER Arthur Rimbaud ÖLÜMÜNÜN YÜZÜNCÜ YILINDA İKİKİTABI BİR ARADA CEHENNEMÜE MRMEVSÎM Şİİrler / 16.000 lira "Rimbaud şiiri niçin 21 yaşında bıraktı?" diye soruyor- lar. Cehennemde Bir Mevsim ve Illuminations'dan son- ra şiir yazılabilir miydi? Rimbaud şiiri bırakmadı, şiiri tamamladı. Rimbaud sessizttğe ulaşan ilk şairdir. "Ill minatons'dan sonra ne yazılabilir?" sorusunu yûz yj hiç kimse yanıtlayamadı. hazırlayan ve çeviren ÖZDEMİR ÎNCE CAN YAYINLARI/ Babıâli Cad. No. 19/2 Cağaloğlu, İst. *ı>ıluBMm»aKHIwıı«i«ıp TEORSOSYALİST OARTI YAYIN ORGANI AGUSTOS 1991 20. SAYI CIKTI Nuruosnlanıye Cad No:19 3 34410 Cagaloglu-lstanbul Tel 513 83 52-53 SOSYALİST PARTİ İKİNCİ BÜYÜK KONGRE BELGELERİ • G«a«l Başkaa FERİT İLSEVER'ia A<ış Koaufmosı • Kongr«v« G«l«n MUsajlor va Katıloa Koauklar • D«l«g«l«rıa Koaufitıaları • Kongred* Alınan Kararlar • Yaai Safitaa MKK, MDK Asıl »• Yadak Üy«l«ri • Yeai C«n«l Bafkaa D06Ü PERİNÇEK'ia Kongrt va Eataraasyonal $aalilctaki Koauşatası • Yabaa<ı Koauklona Koaufmaları Kore Emekçıler Partisi Delegasyonu Ba^kdnı Kım Hyong L Kuba Komunıst Partısı Temsılcısı Jorge Caslru ABD'NİH KÖRFEZ SAIDIRISI TÜRKİYE'DE DE YARCILANIYOR Haluk Gerger Alpjsljn Ijıklı Doğu Perınçek Türkiya Raporuau 0lu$turma Çağrısı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle